Fit kalmayı başaranlar

10 Temmuz 2009

Bozcaada’da sabahın erken saatlerinde benimle birlikte 10 kilo veren bir danışanımla sıkı yürüyüşteydik. Zıpkın gibi bir erkek vücudu çarptı gözüme. Kafasında kasket olduğu için uzaktan yaşını kestiremedim, ama ileri yaşta olduğu belliydi. “Kesin yabancı” dedim arkadaşıma... “Türk erkeklerinde bu yaşta böyle vücudu olan genç veya ileri yaşta erkek yok çünkü. İnce olabiliyorlar, ama böyle yay gibi olan yok!” Az sonraki “Günaydın”ıma bozuk ama sevimli ve güleç bir Türkçe’yle yanıt verildi! Gippetto Gelber 2 yıl önce Bozcada’ya gelip aşık olmuş, yazları burayı mesken tutmuş ve gönüllü yoga dersleri vermeye başlamış. Kışın ise Tayland’da ders veriyormuş... Ben sordum Gelber anlattı:Her zaman fit miydiniz?Hayır! Spor yapıp fit olmayabilirsiniz. Peki, ne zaman fit olmaya karar verdiniz? Nasıl değiştiniz?33 yaşındayken! Beslenme biçimimi değiştirdim ve aynı gün yogaya başladım. Daha önce nasıl besleniyordunuz?Tipik Amerikalılar gibi! Hamburger, kızarmış patates, fast-food. Her akşam da kırmızı et veya tavuk yerdim. Şimdi nasıl besleniyorsunuz?Vejetaryen. Balık yiyorum ama...Aile üyeleri de fit insanlar mı?Annem 91 yaşında ve sağlıklı... Yakında Florida’ya gidip onu ziyaret edeceğim. Bir ayı birlikte geçireceğiz.Sadece fiziğime değil ruhuma da bakıyorumSadece fiziksel olarak değil, ruhsal olarak da kendine iyi bakıyor! Her gittiğim yerde fitleri mimliyorum. Sanatçı Muvaffak İren de Bozcadayı mesken tutanlardan. Sokakta ilk gördüğümde o, kolumdaki Güney Afrika bileziklerine, ben fitliğine bakakaldım. Eee, sanatçıyı sanat, beslenme uzmanını fitlik çekiyor!Hep böyle fit miydiniz?Hayır! Şişman değil ama fazla kilolu sayılabileceğim dönemlerim oldu. Bu fit yapı genetik mi? Ailenizde şişman insanlar var mı?Normaller. Şişman yok. Kendinize nasıl dikkat ediyorsunuz?Her sabah bir saat açık havada yürüyorum. 3-4 tane de düzenli olarak uyguladığım yoga hareketi var. Ne yiyorsunuz?Fazla olmamak kaydıyla her şey!En fazla yediğiniz yiyecek? Balık ve meyve.En az yediğiniz yiyecek?Kırmızı et! Çok nadir yiyorum.Çok sakin, huzurlu duruyorsunuz. Bu da fit kalmanıza yardımcı oluyor mu?Evet. Sadece fiziksel değil, ruhsal olarak da kendime iyi bakıyorum. Holistik bakışım var. “Holistik bakış” nedir? Hayata her yönüyle bakabilmek, potansiyelini anlamaya çalışmak. Ben de böyle yaşamaya çaışıyorum. Örneğin; bana yaşımı sordunuz, ben de 61 dedim. Ama ben 15 milyar yaşında olduğumu düşünüyorum. İşte bu holistik bakıştır. Evrenin başından beri var olduğumu düşünüyorum.Yeşil çay kilo vermeye yardımcı oluyorŞimanlığa karşı mucizevi bir ilaç gibi düşünmeyin. Ama araştırmalarla kesin olarak belirlendi; yeşil çay kilo vermeye yardımcı oluyor. Araştırmacılar yeşil çayın içindeki katekinlerin yağla savaşan aktif bileşen olduğunu düşünüyorlar. Özellilke EGCG adlı bileşen (epigallocatechin-3-gallate) kalori harcamayı artırıyor ve kilo vermeyi hızlandırıyor. İngiliz araştırmacılar yeşil çayın areobik egzersiz sırasında yağ kullanmını yüzde 17 artırdığını saptadılar. (890 mg polifenol ve 366 mg EGCG içeren ekstre baz alındı) Bir başka deneyde ise çok şekerli bir içecekten sonra deneğin kan şekerine bakıldı. Yeşil çay ekstresi alınan kan şekerinin plaseboya göre (yeşil çayı taklit eden bir başka ekstre) çok daha hızlı düştüğü gözlendi.Yeşil çayın sağlık için başka yararları daha var:n Hücre ölümünü azaltıyor.n Kalp krizi veya felç sonrası iyileşmeyi hızlandırıyor.n Antioksidan içeriği yüksek; hücreleri serbest radikal denen kanser yapıcı kimyasallardan koruyor. n 40 bin Japon erişkin üzerinde 11 yıl süren bir araştırma düzenli çay tüketiminin tüm hastalıklara bağlı ölüm nedenini azalttığını ortaya koydu. (Kaynak: American Journal Clinical Nutrition, Journal Medicinal Foods)Cildimize sahip çıkmanın zamanı geldi!Biz kadınlar yıllardır aman cildimize zarar gelmesin diye en iyi markaların makyaj malzemelerini kullanmaya çalışıyoruz. Ekonomik kriz dönemlerinde bile makyaj malzemesi, parfüm harcamalarının çok etkilenmediğini bu işle uğraşan bir danışanımdan bizzat öğrendim. Peki, en iyi markaların içerdiği kimyasallar neler:Cıva, kömür zifti, formaldehit. Bunların hepsi toksik ve kanserojenik; yani kanser yapıcı kimyasallar! Tamamen organik malzemeye henüz geçemedim, kendimi eleştirdiğim, yaptığım işe yakıştıramadığım konulardan biri de budur. Çocukken annemi yüzünde salatalık kabuklarıyla, balla çok gördüm, meğer doğrusunu yapıyormuş. Ev yapımı kozmetik işi annemden çok önceye eski Mısırlılara dayanıyor. Mücevher yapımında kullanılan malakit adlı madeni ezerek göz farı, is, hayvan yağı ve kurşunu karıştırıp sürme yaparlarmış. Ben de eskiye dönmeye başladım. İşte denediğim ve beğendiğim lezzetli bir yüz maskesi tarifi...Kimyasal içermeyen yüz maskesiMalzemeler:n 1 yemek kaşığı bal n 1 olgun avokadoHazırlanışı:n Avokadonun içini çıkarıp ezin. n Balı da içine katıp iyice karıştırın. n Yüze kalın bir maske şeklinde sürün. n 15 dakika beklettikten sonra yıkayın. Yüzünüzün yumuşadığını ve parlaklaşığını göreceksiniz.Kağıtta köfteMalzemeler:n 1 kg kıyman 1 su bardağı yulaf ezmesin 1 yemek kaşığı acı biber salçasın 1 yemek kaşığı tatlı biber salçasın 1 yumurtan İstediğiniz baharatlarn Çörek otu Hazırlanışı:n Malzemenin tümünü iyice yoğurun.n Fırın tepsinize yağlı pişirme kağıdı serin. n Malzemeyi bir cm. kalınlığını geçmeden üzerine iyice yayın.n Üzerine çörek otu serpin.n 170 derece fırında pişirin.Bu köfteyi Antakya’nın ünlü kağıtta kebabından yola çıkarak hazırladım. İçine ekmek yerine yulaf ezmesi kullandığımdan çok daha lezzetli oldu. Çocuklar için şekilli silikon bir kapta da pişirilebilir. Kırmızı eti öğlen yemeyi tercih edin. Akşam geç saatte yenen et erişkinlerde sindirim sorunlarına yol açıyor.

Devamını Oku

Suyun kilo verme üzerindeki etkileri

3 Temmuz 2009

Dünyanın her tarafından bilim adamları ve doktorların katıldığı, suyun sağlık ve kilo verme üzerindeki etkileri üzerine en son araştırma sonuçlarının verildiği çok önemli bir toplantıydı.Konferansın hemen ardından yerli ve yabancı bilimadamlarıyla görüştüm.İstanbul Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. M. Zeki Karagülle (Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji)10 derecenin altındaki suyun hiçbir yararı yok!İçtiğimiz su sıcak mı, soğuk mu olmalı? Hangisi daha yararlı?İdeali oda sıcaklığında su, yani 20-24 derece arası. Çünkü bunun altındaki su, özellikle de 10 derecenin altı vücut tarafından soğuk olarak algılanıyor. Su içtiğimizde ağız, dil algılaması devreye giriyor. Sonra yemek borusu, mide ve ince bağırsaklar... Amaç; suyun önemli bir kısmının mide ve bağırsaklardan emilerek vücudun fizyolojik su ihtiyacına destek olması. Su sindirim yolu tarafından soğuk algılanırsa, vücudun bunu kullanılabilir bir sıcaklığa getirmesi gerekiyor. İşte burada da mide zorlanıyor! Mideden emilmesi gereken suyun bir kısmı hızla ince bağırsağa geçiyor. Orada da vücut suyu ısıtmaya uğraşıyorsa, o zaman vücut suyun önemli bir kısmını emmeden kalın bağırsağa, sonra da dışarıya atıyor. Buradan şu sonucu çıkartabiliriz o zaman... İçtiğimiz suyun miktarı kadar, ne kadarının emildiği de önemli... Kesinlikle. Biyoyararlanım çok önemli. Maksimum yararlanma için oda sıcaklığında su içmeyi tercih etmelisiniz.Asistan Prof. Dr. Stavros A. Kavouras (Harokopio Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Labororuvarı - Yunanistan)Herkes idrarına dikkat etmeliYazı çok sıcak geçiren komşu bir ülkedensiniz. Her yıl aşırı sıcaklar nedeniyle susuzluğa bağlı ölümler de olabiliyor ikimizin ülkesinde de... Ne zaman su içelim? Susayınca mı? Susamayı beklememelisiniz. Çünkü susadığınızı hissettiğinizde vücudunuz çoktan susuz kalmış demektir. Özellikle çocuklar ve yaşlılar dehidratasyona (susuzluğa) daha çok meyilliler. Bu grubun yazları daha da dikkat etmesi gerekiyor. Siz “Herkes idrarını kontrol etsin” diyorsunuz.Evet. Halka idrar rengini susuzluk derecesini ölçmek için kullanmalarını önerebiliriz. İdrar açık sarı, saman sarısı olmalı. Özgün kokusu dışında kesif bir koku olmamalı. Eğer koyu ve kokuluysa yeterince su içmiyorsunuz demektir.Prof. Max Lafontan (Araştırmacı- Paul Sabatier Üniversitesi, Fransa)Gazlı içecekle yemeğinize 130-150 kalori ekliyorsunuzSiz ekibinizle birlikte obezite ve kilo yönetimi üzerine önemli bulgulara imza atmış, dünyaca tanınan bir bilimadamısınız. Son iki keşfiniz beni çok heyecanlandırdı. Okurlarım da sizden duysun isterim. Egzersizin yağ metobolizması üzerine etkisini araştırırken kalpten de hormonlar salgılandığını bulduk. Egzersiz sırasında kalbin salgıladığı bu hormonlar yağ hücrelerinde depolu yağın parçalanmasını hızlandırıyor, uyarıcı etki gösteriyor. Bir de bağırsakta tat reseptörleri bulmuşsunuz... Evet... Ağzımızda tat reseptörleri var; tatlı yiyince algılıyoruz. Bu beyne iletiliyor, beyin de pankreasa emir veriyor, insülin hormonu salgılanıyor. Aynı şekilde bağırsaklarda da tat reseptörleri saptadık. Sadece şekeri değil, bazı tatlandırıcıları da algılıyorlar.O zaman sadece şekerli yiyecekler değil, tatlandırıcıyla hazırlanmış yiyecek-içeceklerin bazıları da insülin salınımını tetikliyor demektir, Ne kadar insülin salgılarsak pankreası o kadar çok yoruyor, ilerleyen yıllarda şeker hastalığına davetiye çıkartıyoruz. Artı; fazla insülin salgıladıkça karın içi yağlanma da artıyor. Doğru... Peki, Kanada, Almanya, İspanya, İsveç, İsviçre, ABD gibi ülkelerdeki laboratuvarlarla işbirliği yapıyorsunuz. Dünya heyecanla bekliyor. Bir obezite ilacı var mı?Enteresan bir ilaç yok!Ülkemde her yaz başı piyasaya havalı bir isimle kilo verdirdiği iddia edilen yeni bir destek çıkıyor. Kilo vermek isteyen kadınlar da bu yeni ilaca hücum ediyor, para döküyorlar. Fransa’da durum nasıl?Fransız kadınları bu tür desteklere pek rağbet etmez. Ama kremlere, özelikle de selülit kremlerine meraklılar. Gazlı-kolalı içecekler çocukların ve gençlerin baş tacı. Gençlerin çoğu suyu içmiyor. Öneriniz nedir? Bunlar kilo yapıyor. Normal yemeğe ekstra 130-150 kalori ekliyorsunuz. Gazlı içeceklerden suya kaymak, kilo vermeye niyetlenen kişinin yapabileceği en kolay şey aslında... Bir efor göstermeden, anında kalori kaybediyorsunuz.Prof. Lawrence E. Armstrong (Conneticut Üniversitesi İnsan Performası Laboratuvarı- ABD)Susuzluk insanların davranışlarını değiştiriyorSusuzluk üzerine bir deneyi yeni bitirmişsiniz. Nasıl bir deneydi ve ne buldunuz? Dehidratasyonun kognitif (farkındalık, algılama) fonksiyonlar ve ruh hali üzerindeki etkisi üzerine bir çalışmayı tamamladık. Sıradan insanları ele aldık. Fit kişileri seçtik; yani günde 3 kez 40 dakika egzersiz yapabiliyorlardı. Erkeklerde yüzde 1 dehidratasyonda herhangi bir değişiklik olmadı. Kadınlar ise kognitif fonksiyonlarda bazı değişiklikler gösterdi. Ruh halleriyse önemli oranda etkilendi. Halsizlik, anksiyete, kafa karışıklığı gibi belirtiler ortaya çıktı. Daha önce de susuzlukla ilgili deneyler yapılmıştı. Sizinkinin farkı nedir? Daha önceki deneylerde çok daha yüksek derecelerde susuzluğa uygulanmıştı. Biz vücudun suyu yüzde 1 azaldığında neler oluyor, ona baktık. Bi ilk kez ölçüldü. Sonuç şu o halde: Susuzluk bizim davranışlarımızı değiştiriyor? Evet... Susuzluk bizim davranışlarımızı değiştiren, yönlendirebilen bir mekanizmayı tetikliyor.Hayatımda ilk kez su kokteyline katıldımKonferans öncesi bir kokteyle davetliydim. Salonda masaların üzerinde tüm katılımcıların ülkelerinden Danone firmasının ürettiği su şişeleri, küçük bardaklar, arkada tadım yaptırmak için bekleyen görevliler vardı. Fransa, Polonya, Endonezya, Meksika, Türkiye’den sular tattırıldı. Suyun tadının kaynaklara göre bu kadar değişebileceğini hiç düşünmemiştim. Üstelik açığa şu da çıktı: Annemizin yemekleri hep en iyi yemektir hani, bu aslında alışkanlıktır, suda da durum aynı. Hangi suya alışırsak, o suyun tadına benzeyene yöneliyoruz. Ben Polonya suyuna daha yatkın olduğumu gördüm.

Devamını Oku

Gördüğüm en güzel çikolata butiği

26 Haziran 2009

Bir çokokolik olarak Michel Cluizel’in adını uzun süredir duyuyordum ama çikolatalrını tatmamıştım. Gökte ararken yerde buldum; Paris’te kaldığım otele yürüme mesafesindeydi. Önce büyülenmiş bir şekilde vitrinini seyrettim. Önünde saatler geçirebilir insan. Bakır bir şelaleden habire çikolata akıyor. Enfes bir sunum, şimdiye kadar gördüğüm en güzel, iştah açıcı çikolata butiğindeyim.“Benim çikolatalarım bir hikaye anlatır” diyor Cluizel. Gerçekten de çikolataları şiir gibi, hangisinden alacağınızı şaşırıyorsunuz. Çikolatalı reçel bile yapmışlar, iyi fikir. Anne-babası pastanelerinde yaptıkları çikolataları satarak başlamış bu işe. Michel 1947’de onların çırağı olarak işe başlamış. 1987’de de Saint Honore Caddesi’nde 201 numarada ilk dükkanını açmış. Bugün 4 çocuğuyla birlikte, ailece götürüyor işi. Cluizel dünyadaki en iyi kakao çekirdeklerini bulmaya adamış kendisini. Dünyanın çeşitli bölgelerindeki kakao üreticilerinden kakao çekirdeği alıyor. Benim aldığım çikolata Avustralya açıklarındaki Papua-Yeni Gine adasının kakaosundan yapılmış. Üzerinde bu çikolatadan “baharat, kırmızı üzüm, yeşil muz esintileri, Havana tütün yaprakları aromaları” tatları alacağımız yazılı. Yani Cluizel’in çikolatasını aynen bir şarap gibi keyif alarak, içerdiği aromaları keşfetmeye çalışarak, öğrenerek yiyorsunuz. Çikolatayı bir yiyecek olarak taçlandırıyor. Çikolatalarınını içindeki kakao oranları hep yüksek. Bir çikolatanın içinde kakao çekirdeği oranı ne kadar yüksekse, kan şekerimizi o kadar yavaş yükseltiyor. Kilo vermek ve korumak için kakao çekirdeği yüzde 50’nin üzerindeki çikolataları tercih edin. Çikolatanın nasıl sanata dönüştüğünü görmek isterseniz Chocolat’a bir uğrayın derim.Chocolat, Michel Cluizel201, Rue Saint HonoreParisDiyetlerde yapılan 40 büyük yanlışLütfen elinize bir kalem alın ve aşağıdaki listede genelde yaptıklarınızı işaretleyin. Sonra bunlardan değiştirebileceğiniz yarısını seçin. Hafifleme yolunda önemli bir adım atacaksınız! 1. Yaşam boyu uygulayamayacağınız bir beslenme biçimini zorla uygulamaya çalışmak. 2. Yaşam boyu lahana çorbasıyla yaşayabileceğine inanmak. 3. Sürekli kalori hesabı yapmak. 4. Haftada 1 kereden fazla tartılmak. 5. Yeterli su içmemek. 6. Gazoz-kolalı içecekler, aromalı kahve ve çaylar- meyve suyu içmek. 7. Taze sebze meyve yerine paket yiyecekleri daha çok tercih etmek. 8. Sebze ve meyveleri aşırı pişirerek besin değerlerini azaltmak. 9. Negatif bir tutum içinde olmak. 10. Bir planı olmamak. 11. Tükettiği yiyeceklerin yarar ve zararlarını bilmemek. 12. Doymanıza rağmen tabaktakileri bitirmeye çalışmak. 13. İkinci tabağı almak. 14. Açık büfeleri tercih edip, paranızın hakkını almaya çalışmak.15. Kahvaltı yapmamak.16. Bütün gün aç gezerek kilo verebileceğini düşünmek. 17. Tıka basa yiyip her seferinde “yarın başlayacağım” diye kendini aldatmak. 18. Genetik olarak şişman olmaya programlı olduğuna inanmak. 19. Değişebileceğine inanmamak. 20. Herhangi bir ölçüm yapılmamasına rağmen metabolizmasının yavaş olduğuna inanmak. 21. Çekici olmadığını düşünmek. 22. Sık sık fast-food tüketmek23. Zayıflama hapları- çayları-tozlarının gerçekte olduklarından çok daha etkili olduklarına inanmak. 24. Egzersizi angarya gibi görmek. 25. Egzersizi hayatın bir parçası haline getirmemek. 26. Sık sık alkol almak. 27. Spor yapmak yerine spor olaylarını izlemek. 28. Günde 1-2 saatten fazla televizyon izlemek. 29. Yenilgiyi ve şişmanlığı kabullenmek. 30. Tabaklarda kalanlar çöpe gitmesin diye atıştırmak. 31. Yemek pişirirken atıştırmak. 32. Sık sık kek-kurabiye pişirmek. 33. “Misafirler için” diyerek tatlı alıp, herkesten çok yemek. 34. Çocuklar için çikolata-gofret-bisküvi alıp, kendisi yemek. 35. Her yemekte sebze veya meyve yememek. 36. Yaşam stilini değiştirmek değil, diyet yapmanın kalıcı kilo kaybına yol açacağını düşünmek. 37. Sağlıklı bir yaşam fikrine kendini yabancı hissetmek. 38. Az yağlı yiyecekler yerine tam yağlıları tercih etmek; yağsız et yerine yağlıyı, yağsız yoğurt-süt yerine tam yağlıyı seçmek gibi. 39. Günü en iyi şekilde değerlendirmemek; hep “Zayıflayınca yapacağım” diye düşünmek. 40. Şimdi başlamak yerine yarını beklemek!Hep ince kalma isteği uyandıran bir marka Shiatzy-ChenKüçük bedenler buraya! “Yüzde 80 doluncaya kadar ye” kuralına uyanlardansanız eğer buradan giyinebilirsiniz. Herkesin birbirine benzediği ve bunun marifet sanıldığı günümüzde Uzak Doğu modacıları çok özgün rüzgarlar estiriyor. Tayvanlı bir modacıya ait Shiatzy Chen. “Çin’in Yeni Görünüşü” anlamına geliyor markanın adı. Moda akımlarını körü körüne takip etmeye karşı çıkıyor. “Nasıl farklı olabilirim”e yanıt işte burada aslında. İngiltere’de uzun süre kaldım. Giyim-kuşamları, tazları, saçları-başları sıkıcıdır İngilizlerin, bir ilham alamazsınız. Paris’te herhangi bir kafede çevrenizde oturan kadınlara şöyle bir bakın; her birinde kişiliğinin ipuçlarını veren ayrı bir stil, farklı bir duruş, ilginç bir takı göreceksiniz. Diyet takıntıları da yoktur, ama hep incedirler. Shiatzy Chen 262, Rue Saint Honore, ParisBadem likörlü portakalMalzemeler:n 2 adet portakaln 50 ml badem likörü (1 shot bardağı)n 1 yemek kaşığı esmer şeker Hazırlanışı:n Portakalların kabuklarını derin soyun ve ince dilimleyin. n Esmer şeker ve likörün yarısını portakalların üzerine serpiştirin. n Fırının üstteki ızgarasında karamelize edin. n Fırından çıkınca sıcakken kalan badem likörünü de ekleyip servis edin. • Bu tarif Bozcaada’daki Tenedos Restoran’ın üniversiteli genç aşçısı Alp Çekici’den. Ada’da şimdiden, ünlenmiş likörlü höşmerim tatlısı kalmamıştı. Hayal kırıklığımı görünce hemen bu tatlıyı benim için yapıp getirdi ve mest etti. Başka meyvelerle de deneyeceğim. Yanına bir top vanilyalı dondurmayla hafif, şık bir yaz tatlısı olur.

Devamını Oku

Aşkım Bozcaada

19 Haziran 2009

Alaçatı’da olmak son zamanların en büyük trendi ya, bana Alaçatı’da 2 gün yetip de artmıştı. Orası bana göre “Dar alanda kısa paslaşmalar” yeri. Ben adacıyımdır; adaları severim. Kolayca gelinemez, gidilemez, adalıların da formasyonu farklı olur. Bozcaada’ya ilk kez 2001 yılında sevgili Haluk Şahin ve Uğur Dündar’ın önerisiyle gitmiştim. Görür görmez aşık oldum! “Aşkın ömrü 3 yıl” diyor ya araştırmacılar, kişiler konusunda çoğunlukla haklı olabilirler. Ama aşık olunan bir yerse eğer, kesinlikle durum değişiyor! Çünkü benim Bozcaada aşkım gittikçe büyüyor.Bozcaada Türkiye’nin 3’üncü büyük adası. Yunan mitolojisindeki adı Tenedos. Ege Denizi’nin kuzeyinde, Çanakkale’ye bağlı, 500 yıldır Türklerle Rumların içiçe yaşadığı bir ada. Şu anda Rum nüfus 20-30 kişi kadar. Adada yaşayıp da bağı olmayan, şarap yapmayı bilmeyen yok gibi. Ben de bu yaz kendi üzümlerimizden sirke ve pekmezle işe başlayacağım. Küçük bir soru... Temiz denizin göstergesi nedir, biliyor musunuz? Kalamar ve ahtapot... Ve Bozcaada’da her ikisi de bol!Hayata hayat katan adadan üç portreSadece yediklerimiz içtiklerimiz değil, bir yer de negatif etkisiyle bizi hasta edebilir. İstanbul’un “Hadi koş, daha hızlı, daha hızlı” diyen sesi başlı başına negatif bir etki bedenimiz üzerinde... Bozcaada’da ise kendinizi hep sağlıklı hissediyorsunuz. Adada zaman ağır akıyor. Doğayla bütünleştiğinizi hissediyorsunuz, sonsuza dek yaşayacakmış hissine kapılabilirsiniz benim gibi. Bugün size adadan 3 portre sunacağım: İlki çocukluğu Bozcada’da geçmiş, adanın bahşettiği sağlık tohumu içine ekilmiş ve hâlâ adayı unutamayan biri: Ağustos’ta 100 yaşına girecek olan Melpo Papadopulos:Bayan Melpo, Bozcaada’da doğmuş. Ada’daki Rum doktorun kızı. Bozcaada limanına feribot yaklaşırken başınızı sola çevirin, kırmızı tuğlalarla örülmüş bir ev göreceksiniz. İşte o evde babasının çaldığı keman sesiyle büyümüş. Mübadele yılarında Ada’yı terketmek zorunda kalmış. Kayserili zengin bir Rum olan kocasıyla İstanbul’a yerleşmiş. Ama Bozcaada özlemi çekip durmuş. O yıllarda herkeste olmayan otomobilllerine bindiğinde Ada’nın temiz havasını solumaya alışık ciğerleri hep tepki gösterirmiş. Aşçıları, mürebbiyeleri, yardımcıları varken varlık vergisi nedeniyle bir gecede fakirleşmişler. Kocası istenen vergiyi ödemesine rağmen Aşkale’ye gönderilmiş. Döndüğünde de bir daha sağlığına kavuşamamış. Şimdi Taksim’de annesinden kalan bir apartmanın en üst katında Boğaz’ı seyreden bir dairede kızıyla yaşıyor. Apartmanın bulunduğu sokak Taksim’in bakımsız arka sokaklarından biri. Mahalle bakkalı, koşuşturan çocuklar, asılı çamaşırlar, kapı önlerinde sohbet eden baş örtülü teyzeler, korna çalarak geçen arabalar... Küçük Asya burada! Melpo Papadopulos beni yukarıda çizdiğim resimden sanki çok uzaklarda, bir sarayda yaşıyormuşçasına, adeta bir prenses gibi karşılıyor kapıda. Merdiven eşiğinde durup hayranlıkla seyrediyorum, şaşkınım: 100 yaşında birinin bu kadar güzel, bu kadar stilli olabileceğini düşünemezdim! Nasıl böyle uzun yaşadınız? Çok balık yedim, babam hep balık yedirirdi. Barbun çoktu adada. Her öğlen balık yerdik. Akşamları da et, çorba... Tarhana çorbası! Çok severdim. Bir de hep üzüm yerdik, pekmez içerdik. Üzüm reçeli vardı. Portakal mandalina yoktu adada. Gemiyle gelirdi. Ailenizde sizden başka uzun yaşayan var mı? Anneniz babanız da uzun yaşadılar mı? Yok! Annem Ada’da öldü, doğum yaparken... Babam da 74 yaşındaydı öldüğünde. Kızkardeşim var, benden 10 yaş küçük, 90 yaşında. Atina’da yaşıyor, çok yeteneklidir o, ressam. İşitme ve görme sorununuzdan başka sağlık sorunuzu yok. (Bağırarak konuşuyorum) Peki nasıl böyle sağlıklı kalabildiniz? Çok az yiyorum. Çok az! O zaman hemen öğrenelim. Şimdi bir günde neler yiyorsunuz? Sabah peynir, ekmek, bal... Öğlen; et,sebze. Ispanağı çok seviyorum. Arada; çay bisküvi, yine peynir. Peyniri çok seviyorum... Akşam; yoğurtla bal veya ne varsa işte... Bozcaada deyince aklınıza gelen ne? Yüzmek! Babam işten dönünce bizi alır denize götürürdü. Hep beraber yüzerdik. Yüzmeyi çok severdim. Su çok güzeldi, ama çok! Hiç unutamıyorum...Rengigül’ün entelektüel sahibesiÖzcan Germiyanoğlu, Türkiye’deki en güzel 2’nci küçük otel seçilen Rengigül Konukevi’nin entelektüel sahibesi. 20 yıldır Ada’da yaşıyor. Ada’daki ilk sanat galerisinin de sahibi. Ada’nın tanıtımına en çok katkıda bulunan kişi. Bu yıl Bozcaada’yı Conde Nast Traveller dergisine dünyadaki en iyi adalar listesine sokmayı başaran odur. Sabah kahvaltıları, özellikle reçelleri çok ünlüdür. Bu kez nane reçeli yapmıştı, tarifini de verdi.Rengigül’ün nane reçeliMalzemeler:n 2 iri demet taze nane (köy demeti)n Yarım kg toz şekern 1 bardak sun 1 limonu suyu Hazırlanışı:Naneleri ayıklayın, iri yaprakları kesin. Tüm malzemeyi kısık ateşte kaynatın. İyice kaynayınca limon suyunu ekleyin. Biraz daha kaynatıp söndürün. Aynı tarifi şeker yerine Stevia tozuyla yapıp light hale getirebilirsiniz.Ben aşçının incesini severim!Alp Çekici aşçı, 30 yaşında. Yeditepe Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları Bölümü’nden mezun, ortaokuldan arkadaşı olan ortağıyla birlikte 19 Mayıs’ta açmış sahildeki restoranlarını. Ama şimdiden ünlü. Adı “Tenedos Balıkçısı.” Kendisini gördüğümde yemeklerini niçin bu kadar sevdiğim ortaya çıktı: Ben aşçının incesini seviyorum! Şişman aşçının yemeği de yağlı oluyor... Ben bu üniversiteli, kibar, tarzı olan, motosikletiyle işine gelen modern aşçının yemeklerine bayıldım. “Neden Bozcaada?” diye sorduğumda yanıtı hazırdı: “Havası, ortamı çok güzel. İnsanlarını çok samimi buluyorum.”Genç şeften muhteşem bir de tarif aldım: Pekmezli patlıcanMalzemeler:n 2 adet patlıcann 5 yemek kaşığı süzme yoğurtn 1 diş sarımsakn Zeytinyağın 1 yemek kaşığı üzüm pekmezi Hazırlanışı:Patlıcanları birkaç yerinden delip mangalda ağır ağır közleyin. Közlenmiş patlıcanların kabuklarını soyup, ince dilimleyin. Süzme yoğurdu ezilmiş sarımsak ve zeytinyağı ile karıştırın. Patlıcan ve yoğurdu karıştırın. Üzerine pekmez gezdirerek servis yapın. *Ben evde light yoğurdu geceden süzgece koyarak light süzme yoğurt elde ediyorum. Hiç fena olmuyor. Deneyin.

Devamını Oku

Yağ dokusunu azaltan kadının meme kanserine yakalanma riski azalıyor

12 Haziran 2009

Günümüzde meme kanseri 8-10 kadından birinde görülüyor. İngiliz Kanser Vakfı’nın öngörüsü daha da ürkütücü: Önümüzdeki 50 yıl içinde her 3 kadından birinde görüleceğini belirtiyorlar. Meme kanserine yol açabileceği düşünülen veya kanıtlanmış nedenler var. Ancak meme kanseriyle beslenme şekli arasındaki ilişki, düşünebileceğinizden çok daha fazla. Ergenlik dönemindeki beslenmenin ileriki yaşlardaki meme kanserine yakalanma riskini belirlediği düşünülüyor. Hemen her ortamda, yazılarımda vurguladığım gibi doğru beslenme eğitiminin daha çocuklukta başlaması gerekli. Üyesi olduğum Şişmanlık Araştırmaları Birliği’nin (ASO) geçtiğimiz Kasım ayında Londra’da düzenlediği kongreden dönüşümde notlarımı, edindiğim bilgileri Vatan gazetesinde yazı dizisi yapmıştık. Aşağıda bu yazı dizimden tekrarlanması gerektiğine inandığım çok önemli bir bölüm var.Fiziksel aktiviteyi artırın, bol bol balık yiyin Dr. Harvie, şu anda süren son araştırmalarınızda en önemli bulgu nedir sizce? Kadınlar 5 ila 7 kilo verdiğinde ve bunu koruduklarında meme kanserine yakalanma riskini düşürüyorlar. Genetiğin de önemli rolü var meme kanserinde, biliyoruz. Yakınlarımızda meme kanseri olması bizim de yakalanma riskimizi artırıyor. Hatta son yıllardaki araştırmalar büyükbaba veya babasında prostat veya kalın bağırsak kanseri olanın meme kanseri riskinin yine yükseldiğini ortaya koydu. Genetik miras ne kadar önemli? Genetik miras önemli, tamam, ama değiştiremeyeceğiniz bir şey. Ama değiştirebileceğiniz şeyler de var. Genetik mirasınız ne olursa olsun fazla kilo veya şişmanlığın meme kanseri üzerinde riski çok artırıcı etkisi var. Kilonuzu kontrol edin, o zaman kötü genetik mirasınız olsa bile riskinizi yüzde 20 düşürebiliyorsunuz. Dr. Harvie konuşmanızda çok ilgimi çeken bir araştırmadan bahsettiniz. Aralıklı olarak kalori kısıtlaması yapanların, kalori kısıtlamasını her gün yapan kadınlara göre uzun vadede çok daha başarılı olduklarını ortaya koymuşsunuz. Bu sistemi bazı hastalarımda uyguladığımda, ben de çok başarılı sonuçlar elde ettim. Evet, insanların kilo vermek için sürekli kalori kısıtlaması yapması çok zor. Uzun vadeli olmuyor. Aralıklı olarak kalori kısıtlamak, kalorinin tümden kısıtlanması kadar etkili. 40 yaş grubundaki kadınlarda yaptığımız bir deney var. Bunların hepsi fazla kilolu kadınlardı. Ayrıca yarısının ailesinde de meme kanseri öyküsü vardı. Elde ettiğimiz veriler şöyle: Aralıklı kalori kısıtlayanlar Sürekli kalori kısıtlayanlarAğırlık % 7.9 % 6.7 Yağ oranı % 7.9 % 6.7 Total kalori alımı %30 % 22 azaldı. Meme kanserinden korunmak için neler önerirsiniz? * Kilonuzu kontrol edin. Şişmanlamayın!* Fiziksel aktiviteyi artırın. * Bol bol Omega 3’ten zengin yağlı balık yiyin. (Ton, somon gibi...)* Az yağlı süt ürünlerini tercih edin. * Kırmızı eti aşırı tüketmeyin. Tüketince de yağsız eti tercih edin. * İşlemden geçmiş yiyeceklerden mümkün olduğunca uzak durun.Dr. Michelle Harvie kimdir?Manchester, Genesis Meme Kanseri Önleme Merkezi’nde araştırmacı diyetisyen. 2000 yılında doktorasını kanser hastalarında kilo artışı üzerindeki çalışmalarıyla tamamladı. Şu anda üzerinde çalıştığı konu meme kanserini önlemede en uygun beslenme şekli ve egzersiz stratejileri... 2005’te İngiliz Diyetisyenler Birliği’nin yayımlanmış en iyi diyetetik araştırma ödülünü aldı.

Devamını Oku

Başbakan’la bir akşam yemeği

5 Haziran 2009

Gezgin ruhluyumdur. Her ay en az bir yere gitmezsem rahatsız olurum. Dünyanın pek çok yerini görmeme rağmen Güneydoğu’yu yıllardır hep ertelemiştim. Ve kendimi ayıplıyordum: “Milletin memleketine git para dök, kendi ülkendeki ilginç yerleri gezme! Olacak iş mi?” diye... Ya iklim uymuyordu, ya terör haberleri ürkütüyordu. Bu hafta içinde üç kafadar kız arkadaş kararımızı verdik ve hızlı bir haftasonu geçirdik. Urfa ve Harran’ı gezdik, Adıyaman’dan geçtik, Nemrut Dağı’na çıktık. Gaziantep son durağımızdı. Üç kadın yöreyi avucunun içi gibi bilen rehberimizin kullandığı arabayla dere-tepe demeden gezdik. Hiçbir sorunla karşılaşmadık (ülkemizin bir ayıbı olan pis tuvaletler dışında). Çok mutlu döndük ve aynı karara vardık: Yine yapacağız. Bakarsınız bir dahaki gezide de bu kez olduğu gibi Başbakan’la aynı yerde yemek yeriz...Başbakan kilosunu koruyabiliyor, ama yanındakiler hayır 30 Mayıs Cumartesi akşamı Antep’te son akşam yemeğimiz için İmam Çağdaş’ı seçtik. Burada Başbakan’ın geleceğini haber aldık. Başbakan’ın yanındakilerden gözüme çarpanlar: Mehmet Şimşek: İnce, kibar bir duruşu var. Antep Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey: Fotoğrafta da göreceğiniz gibi şişman, üstelik bir doktor. Kendisine daha çok dikkat etmesi gerektiğini düşündüm. Çok sevimli bir insan, o da pozitif enerji saçıyor. Grup içeriye girdiğinde saatler 21.30 civarıydı. Çıkarlarken 23.00’e geliyordu... Restoranın yemekleri güzel ama bu saat için çok ağırdı. Garsona “Ayrıca ne yiyorlar?” diye sorduk, “Yok” deyip eklediler: “O zaman ayrıcalık olur. Ortaya her şeyden koyduk, o da alıyor.” Çeşnicibaşısı varmışÇok ilginç bir şey daha öğrendim. Başbakandan önce özel aşçısı geliyor. Sunulacak yemekleri önce o tadıyor. Baklava tabakları yukarıya çıkarken saat 23.00’e geliyordu. Grup restoranı terkederken arkadaşım Yeşim Toduk gülerek; “Sn. Başbakanım, arkadaşım diyet doktoru Yasemin Bradley bakın ne soruyor. ‘Başbakanımız acaba bu kadar geç saatte niye böyle ağır yemeklerle besleniyor? diyor’ dedi.” Erdoğan bu soruya yanıt vermedi, gülümsedi sadece. Yeşim Akiş’in fotoğraf alma önerisine de “Tabii” diye yanıt verdi. İşte gördüğünüz fotoğrafın öyküsü bu... Başbakan kilosunu hep koruyor, belli ki ölçülü yiyor. Tebrik ediyorum. Başbakan kendisini, formunu koruyor, ama yanındakiler hayır! Meclis’ten 5 ton çıkarıp vekilleri zayıflatmak istiyorum2002 yılında Beslenme ve Diyet üzerine eğitim aldığım Londra’dan döndüğümde yayımlanan ilk röportajımın başlığı böyleydi. “550 milletvekili var. Her birine 10 kg verdirsem yaklaşık 5 ton eder” diye düşünmüştüm. Bir ülke hakkında fikir sahibi olmanın yollarından biri de Meclis’lerine göz atmak: Meclis’tekilerin vücutlarını, beden dillerini, kilolarını gözlemleyerek de o ülke hakkında bir fikir edinebiliyorsunuz. İngiltere’deyken meclis toplantılarını izlerdim bazen. Telaşlanmayın hemen... Onlarınkiyle bizim meclisi karşılaştıracak değilim.Menengiç kahvesi Menengiç sakız ağacıgiller ailesinden Akdeniz bölgesine özgü bir çalı türü. Ülkemizin Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz bölgesinde ekimi yapılmadan yetişiyor. Doğal bitki örtüsünün bir parçası. Bitkisi fıstık ağacına benziyor. Yörelere göre çeşitli isimleri var: Çitlembik, Çıtlık, Çitemik, Çetene, Bıttım. Meyvesi küçük bir küre şeklinde. Olgunlaşınca yeşil ve maviye dönüyor. Kahve menengiç ağacının meyvesinden üretiliyor. Kafein içermiyor. Gaziantep’te asırlık kahve Tahmis’te ilk kez içtiğim menengiç kahvesine bayıldım. Kafein içermiyor ama kahve tadını veriyor. Kahve içmemesi gereken tiryakiler nasıl üzülür bilirim. İşte menengiç tam onlara göre. Kavanozların içinde satılıyor, sulu marmelat gibi. Aynen Türk kahvesi gibi pişireceksiniz.

Devamını Oku

Beslenirken nelere dikkat etmelisiniz?

29 Mayıs 2009

Öyleki yedikleriniz ve içtikleriniz cildinizi etkiler. Sağlıklı bir cilt için gereken besinler;YumurtaPeynir Süt Balık Tahıllar Ceviz Fındık Kara üzümKayısıRenkli meyveler (antioksidan açısından zengin)Son yapılan çalışmalarda ise C vitamini ve yeşil çayın çok üstünde duruluyor.Zayıflık belirtilerine karşı koruma30’lu yaşlarda; göz çevresi, alın ve dudak kenarlarında, özellikle ışıkta belli olan, ilk kırışıklıklar ortaya çıkar. Yaşlı hücreler, dökülme yeteneklerini kaybeder ve üst derinin kalınlaşmasına neden olur. Cilt kıvrımları arasına sızan makyaj malzemeleri de alerjik reaksiyonlara neden olmaya başlar. Bu yaşlarda cilt, ilk zayıflık belirtilerini göstermeye başladığından, zararlı UV ışınları, cildin orta tabakasına kolaylıkla geçebilir. Bunu önlemek için ne mi yapmalı? Sabahları koruma filtresi içeren kremlerden, akşamları ise cildi nemlendirip onaran meyve asitlerinden faydalanılabilir. Bu yaşa dek normal ya da karma olan bir cilt, birden kuruyabilir. Uygulamaya geçmeniz gereken strateji, hassas ciltler için hazırlanmış, bileşiminde rahatlatıcı ve dengeleyici maddeler bulunan özel ürünler kullanmak.Haftada 2 akşam çiğ yiyinBana “Sürekli diyet mi yapıyorsunuz?” diye soruyorlar. Tabii ki hayır... Sürekli diyet yapmak mümkün değil. Beyin, diyeti bir ceza olarak algılıyor. Beynin ceza olarak algıladığını da sürekli uygulamanız zor. Kilomu korumak için neler mi yapıyorum?Haftada 2 akşam yemek yemiyorum. Onun yerine kendi tarifim olan bir içeceği içiyorum. Veya çiğ sebze-meyve yiyorum. Örnek mi? Böyle akşamlardan birinde benim yemeğim şöyle olabiliyor: Büyük bir salata üzerine 1 avuç çilek, 1 greyfurt, 1/2 avokado...Büyük kase çoban salata+1 elma+ 1 kase kiraz Akşam yemeklerini mümkün olduğunca erken yemeye çalışıyorum. Akşam saat 19.00’dan sonra kırmızı et -kıymalı yemek yemiyorum. Balık-salata ve sebze ana tercihlerim. Her gün tartılmıyorum. Haftada 1 veya 2 kez tartıyorum kendimi. Eğer her zamanki kilomun üzerine çıkmışsam hemen frene basmaya başlıyorum. Bir hafta veya daha fazla sürecek tatillerde kendime 1-1,5 kilo alma lüksü veriyorum. Haftada 1 veya 2 öğün canım ne isterse yiyorum. Ama bu iki öğünü de akşamları kullanmıyorum. Bir öğlen+bir akşam veya 2 öğlen kendime ziyafet çekiyorum. Canım bir tatlıyı (genelde tatlı isterim) çok çekerse onu güneş parlarken yiyorum. Akşam hava karardıktan sonra değil! Çünkü gün ışığında vücudumuz çok daha fazla kalori harcıyor. Kendime küçük, ulaşılabilir hedefler koyuyorum. Örneğin; 15 gün sonra konferansım var. “O konferansa kadar hadi 1 kg ver” diyorum. Kendi kendimi motive ediyorum. Bir başka sefer bu dostlarla bir akşam yemeği olabiliyor. Bu tür, korkutucu olmayan hedefler bayağı işe yarıyor.40 yaş üstündeyseniz iki seçeneğiniz var Hiçbir zaman umutsuzluğa düşmüyorum. “Hep böyle mi geçecek ömrüm? Kıs kıs, nereye kadar?” sorularını bırakalı çok oldu. Çünkü aldığım eğitimle ve gözlemlerimle biliyorum ki; 40 yaş üstü bir kadın olarak 2 seçeneğim var:Ya istediğim gibi kısmadan yiyip kilolu bir kadın olarak dolaşacağım. Bir yere giderken on saat giysi çıkarıp-giyeceğim. Çünkü o yakışmadı-bu yakışmadı olacak. Ya da dikkatli yiyip, hem fiziğimi hem sağlığımı koruyacağım. Ve kendimi hep genç hissedeceğim, insanlar yaşıma inanamayacak... Ben ikincisini seçiyorum. Siz de buyrun seçiminiz yapın.Eskimolar kalp sağlıklarını ona borçlu: Balık yağıEskimolarda kalp-damar hastalıkları oranı çok düşük. Nedeni; su ürünlerinde bol bol bulunan Omega-3 yağ asitlerinden zengin beslenmek. Balık yağı bol Omega-3 yağ asidi içeriyor. Balık yağı randomize (rastgele) tüm klinik deneylerde kalp-damar hastalıklarını önlemede başarılı bulunan tek destek. Somon, ton, hamsi, sardalya gibi yağlı balıklarda bulunan Omega-3 yağ asitleri kalbin elektrik sistemini stabilize ederek kardiyak ölüme karşı durabiliyor. Diğer yararları; tansiyonu ve trigliseritleri (kanyağları) düşürmek, damar içi plak oluşumunu yavaşlatmak. Ayrıca cilt yaşlanmasına karşı da etkili. Ben her gün 1000 mg’lık bir destek kullanıyorum. Yağlı balık yediğim günler atlıyorum.Fazla kilolu veya şişmansanız risk faktörlerinizŞeker hastalığı, Kalp hastalığı Felç, Yüksek tansiyon Safra kesesi hastalığı Osteoartrit (Eklem yerlerinde dejenerasyon) Uyku apnesi (uykuda solunum durması) Bazı kanser türleri (rahim, meme, kalın bağırsak, böbrek, safra kesesi)Şişmanlıkla ilgisi olan sorunlarYüksek kolesterol, doğum sorunları adet düzensizlikleri, aşırı kıllanma idrar kaçırma, depresyon ameliyatlarda risk artışı.Normal mi, fazla kilolu mu şişman mısınız?Kilonuzu belirlemenin en kolay yolu vücut kitle indeksinizi ölçmek. Kilonuzu boyunuzun karesine bölün. Çıkan sonuç vücut kitle indeksinizi veriyor. Buna göre;18,5-20 Sağlıklı zayıfsınız40’ın üzeri aşırı şişmansınız Vücut kitle indeksi arttıkça hastalık riski artıyor. Buna göre; 18.4 veya daha düşük normal 18.5 -24.9 artmış 30-34.9 yüksek, çok yüksek 40 veya daha yüksek çok çok yüksekChanel formunu nasıl koruyor?Chanel dünyanın yaşayan en yaşlı köpeği. Bu ay 21 yaşına girdi. İnsan ömründe bunun karşılığı 120 yıl. Köpeklerde ilk yılın insan ömründeki karşılığı 15 yıl.İkinci yılın karşılığı 10 yıl. Sonraki her yıl 5 yıl sayılıyor. Chanel’den önce önce bu unvan 1939 yılında 28 yaşında ölen bir Avustralyalı köpeğe aitmiş. Chanel özel diyet yemeği yiyor. En sevdiği yemek ise tavuk ve çok tahıllı makarna. Sağlığı yerinde. Sadece katarakt sorunu var, o yüzden alamet-i farikası haline gelen kırmızı bir gözlük kullanıyor. Sahibesi ona çok iyi bakıyor; en iyi yiyecekleri yediriyor, kazaksız sokağa çıkarmıyor. Ama bence Chanel’in bu kadar uzun yaşamasında çok sağlıklı bir genetik miras da söz konusu.Bradley-shakeMalzemeler:n 1 kutu Activian 2 yemek kaşığı yulaf ezmesin 1 çay kaşığı vanilyan 1 avuç çilekn 1 bardak suHazırlanışı:Tüm malzemeyi karıştırıcıyla çırpın. Bol buz ekleyin. • Yemek yerine içtiğim içecek bu... Bağırsaktaki bakteri dengesini desteklemek, kabızlığı, gaz ve şişkinliği önlemek için hep probiyotik yoğurtla yapıyorum. Kilo vermek için içinde ne olduğunu bilmediğiniz veya anlamadığınız tozları kullanmak yerine bu sağlıklı içeceği içmenizi öneriyorum.

Devamını Oku

Zayıflamayı kolaylaştıran gıdalar

22 Mayıs 2009

Büyük şehirlerde yaşayanlar yeterince lif tüketmiyor. Kabızlık sorunu olmayan kadın danışanım parmakla sayılacak kadar az... Kabızlığı gidermede lifin önemi buyük. Üstelik liften zengin beslenen kişi daha kolay kilo veriyor. Gelin bugün şu lif konusunu biraz irdeleyelim. Lif bitkilerin hücre duvarında bulunan bir tür karbonhidrat türü. Suda çözünen ve çözünmeyen olarak ikiye ayrılıyor. Diyetteki lif ve bunun hastalıklarla ilişkisi 1970’lerde daha net anlaşılmaya başlandı. Batıda çok görülen bazı bağırsak hastalıklarına Afrika ülkelerinde çok az rastlanması dikkatleri liften yüksek beslenmenin önemine çekti. Dr. Dennis Burkitt, liften zengin beslenme biçimiyle sağlık arasındaki ilişkiyi ilk belirleyen araştırmacıdır. Afrika’nın kırsal alanlarında yaşayanlarda hemen hemen hiç şeker hastalığı, spastik kolon, kabızlık, divertikül, kolon kanseri veya kalp hastalığına rastlanmadığını gözlemledi. Buna karşın batı tipi beslenme biçimini benimseyen Afrikalılarda bu hastalıklara rastlandığını gördü. Hindistan’da bir hastanede, bir Amerikan hastanesinde görülenin sadece yüzde 2’si kadar apandisit vakası olduğunu gördü. Birçok araştırmadan sonra Dr. Burkitt lifin sağlıklı olmak için bir zorunluluk olduğunda karar kıldı.BU TİP beslenme nelerİ önleyebİlİr? Kabızlık n Divertikül n Polip Kolon kanseri n Hemoroid Apandisit n Obezite(Sindirimi, glukoz ve insülin salınımını yavaşlattığı için şişmanlığı önlemede yardımcı olabilir.) Kalp hastalığı n Yüksek tansiyon n Bazı kanser tiplerine yakalanma riskini azaltabilir.Yeme hızı yavaşlar, sindirim sistemi düzene girer Liften zengin besinler daha fazla çiğneme gerektirir. Bu yeme hızını yavaşlatır ve daha çok tükürük salgılarız. Tükürük yediğimiz yiyeceğin hacmini artırır. Mideye ulaştığında liften zengin yiyecek suyu emer ve çözünebilir kısım viskoz hale gelir. Tüm bunlar midenin boşalmasını geciktirir. Böylece daha geç acıkmamızı sağlar. İnce bağırsakta çözünebilir lif bu artmış vizkozite yüzünden yavaş hareket eder; böylece besinlerin rahatça emilebilmesi için zaman sağlanmış olur. Kalın bağırsağa gelince çözünebilir lif bağırsaktaki bakterilerin büyümesi ve çoğalması için uygun ortamı sağlar. Çözünebilir lif burada suyu tutup şişer ve kalın bağırsak içeriğine daha çok hacim kazandırır. Dışkı büyür, yumuşar ve dışarıya çıkması kolaylaşır. Not:İngiliz Tarım Bakanlığı’nın 1996’da yaptığı araştırmada İngilizlerin günde 11.6 gram lif aldığı saptanmış. Amerikalılar ise günde 12 gram lif tüketiyor. Ulusal Kanser Enstitüsü ise günde 20-30 gram lif tüketilmesini öneriyor. En çok lif içeren yiyecekler:Tam tahıllar Baklagiller (yeşil fasulye dışında tüm fasulyeler) Sebzeler Meyveler Kuruyemiş ve tohumlar Unutmayın!Çözünebilir ve çözünmeyen lifler vücutta farklı şekillerde çalışsalar da bu iki tip lifin yiyeceklerde karışık halde bulunduğunu unutmamak gerek. Eğer bol bol liften zengin yiyecek yerseniz, gram hesabı yapmadan hem çözünebilir, hem de çözünmeyen lifleri alabilirsiniz.Zayıflamak istiyorsanız yiyecek günlüğü tutunÇoğu kişi ne kadar çok yediğinin farkında değil. Normal yediğini, buna rağmen şimanladığını düşünüyor. Danışanlarıma 1 hafta boyunca yediklerini yazdırıyorum. “Ağzınızdan giren yiyecek -içecek, her şeyi miktarlarıyla yazın” diyorum. Bir hafta sonra bana “Doktor hanım meğer ne çok yiyormuşum” diyerek geliyorlar. Ve ancak o zaman yediklerini azaltmaya daha istekli hale geliyorlar. Yaz kapıda, yakında mayolar, bikiniler ortaya çıkacak. Az vaktimiz kaldı! Önerim, hemen bir yiyecek günlüğü tutun. Zararlı, kilo yapıcı yiyecekleri belirleyin ve nelerden vazgeçebileceğinizi belirleyin. Bir günde 200-300 kalori bile azaltsanız işe yarayacaktır.Sağım-solum sobeBu yıl çetin bir yıldı benim için. “Sınav yılı” koydum adını. Etrafımdaki en sevgili insanlara birer birer kanser teşhisi kondu, ameliyatlar geçirdiler, ilaç ve ışın tedavileri oldular. Sağım-solum kanserle sobelendi! Bu insanların hayat öncelikleri, hayata bakışları değişti. Ben de nasibimi aldım tabii ki yaşadıklarımdan. Gerek yakınlarımda, gerekse kanserle savaşan danışanlarımda dikkatimi çeken nokta şu: Hemen öncesinde mutlaka büyük stres veya aşırı üzüntü var. Eşten boşanma, iş stresi, bir yakını kaybetmek başta gelen nedenler.... Sigara, hava kirliliği, obezite, radyasyon, yiyeceklerde bulunan kimyasallar, her şeyin suçu var, evet. Ama bence kanserin en büyük nedeni stres. Biz büyük şehirlerde, aşırı stres altında yaşayanların mutlaka stres kontrolünü öğrenmemiz, yavaşlamayı bilmemiz gerekiyor. Geç olmadan!Dr. Bradley’nin light mutfağıVejetaryen dolmaMalzemeler: 6 kırmızı biber 2 avuç mantar 3 domates 1 soğan 1 avuç kıyılmış maydanoz 2 avuç ceviz 1-2 diş sarmısak 1 yemek kaşığı zeytinyağı, baharat.Hazırlanışı: Mantar, soğan ve sarımsağı 1 yemek kaşığı zeytinyağında çevirerek pişirin. Küçük doğranmış domatesleri, maydanozu ve baharatı da içine ekleyin. Altını söndürdükten sonra cevizi de ekleyin. Közlenmiş kırmızı biberlerin içine doldurun ve servis yapın.

Devamını Oku