Bu haftanın önemli olaylarından ilki Yunanistan’ın ‘takas’ sonuçları, diğeri de Çarşamba günü kamoyuna ilk kez tanıtılacak iPad 3 olsa gerek. Neden derseniz, Apple; neredeyse tek başına hem Nasdaq Borsası’nı hem de diğer ABD endekslerini sürükleyen en önemli hisse senedi konumunda.Finansal piyasalardaki son heyecan geçtiğimiz hafta 29 Şubat’taki Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 3 yıllık fonlamna ihalesiydi. İlkinde 523 bankaya 498 milyar euro fonlama (likidite) sağlayan ECB, bu kez de 800 bankaya 529.5 milyar euroluk bir fonlama desteği verdi. (800 bankanın yarısı Alman bankası ama toplam tutardan aldıkları pay yüzde 10.) Hemen ardından da ECB’de tutulan banka mevduatları da 777 milyar euro ile tarih rekor kırdı. Kabul, yeni likiditenin “yerine ulaşması için” zamana ihtiyaç var. Hemen piyasalara girmesini beklemek belki hata olacak ama bu ihalenin geleceğini bilen bankalar neden eski aldıklarını bile kullanmadılar? Asıl sorun da bu değil mi zaten?Hafta sonu Moody’s’in de Yunanistan’ın notunu “çöpe” indirdiği haberi geldi. Deniz bitti, aşağıda gidilecek yer bir tek “magma” kaldı! 8 Mart’ta sona ereceği açıklanmış olan Komşu’nun “gönüllü” takas işlemlerinde bir aksaklık beklenmiyor. Ola ki bir sorun çıkar, daha önceden katılacaklarını bildirmiş olanların bazıları “oyunbozanlık” edecek olursa, piyasaların bir anda “alev topuna” dönmesi işten bile değil. Şimdilik bu olasılık konuşulmuyor. Yine de Yunanistan meselesi, likiditesi artan (arzı artan) euronun geçtiğimiz hafta 1.3520’leri bile göremeden düşmesi geçtiğimiz haftanın dikkat çeken iki gelişmesinden birisiydi.Diğeri de İran kaynaklı Suudi Arabistan’daki bir boru hattında patlama olduğu haberiyle 128.40 seviyelerine yülkselen Brent petrolüydü. Haber yalanlandı ancak petrol fiyatlarındaki yükselişin küçük bir kısmı geri verildi. Arz cephesindeki; özellikle de İran’ın “yedeği” konumundaki Suudi Arabistan’daki; olumsuz haberlere piyasanın ne denli ‘duyarlı’ olduğunu bir kez daha farketmek adına önemli bir gelişmeydi! Diğer yandan da yükseliş trendindeki petrol piyasasının katılımcılarının “trendi devam ettirebilmek” kullanabilecekleri iyi bir mazeret oldu “patlama(ma)” haberi...İran demişken, seçimlerde Ahmedinejad’ın, Hamaney karşısında yenilgiye uğradığı ve Hamaney taraftarlarının daha yüksek oy ve parlamentoda da daha fazla sandalye alacakları haberleri geliyor. Bundan böyle Ahmedinejad için gücünü kaybetmiş ABD başkanları için söylenen “topal ördek-lame duck” durumu söz konusu olacaktır. Böylesi bir durumda petrol fiyatlarında kısa bir süre için de olsa gerilemesi söz konusu. Ancak İran’daki yeni yönetim tam olarak oturmadan, bu konuda net bir yorum yapmak için henüz daha erken.Bu haftanın önemli olaylarından ilki yukarıda da belirttiğim üzere Yunanistan’ın “takas” sonuçları, diğer de Çarşamba günü kamoyuna ilk kez tanıtılacak iPad 3 olsa gerek. Neden derseniz, 19 Aralık’tan bu yana neredeyse kesintisiz yükselen ve o günden bu yana yüzde 19.1’lik artışla 3.000 puan seviyesine (“.com balonu” sırasında 17 Mart 2000’de 5.022 puanı görmüştü) yükselen Nasdaq’ın içindeki Apple’ın liderliği çok önemli. Geçtiğimiz hafta 548.21 dolar hisse senedi fiyatıyla rekor kıran ve 490 milyar dolar piyasa değerine ulaşan Apple; neredeyse tek başına hem Nasdaq Borsası’nı hem de diğer ABD endekslerini sürükleyen en önemli hisse senedi konumunda. Özellikle ABD’deki hisse senedi piyasaları 7 Mart’ta lansmanı yapılacak iPad 3’ün yaratacağı heyecanı izleyeceklerdir. Bu lansmana kadar piyasalardaki olumlu hava korunacağa benziyor.Ancak piyasalar yorgun! Piyasa katılımcıları arasında “Piyasalar yukarı gidecek” diyen yatırımcıların oranı yüzde 88’e ulaşmış. Herkes “malda ise” kim yeni alım yapacak da piyasaları yükseltecek? Yükselişlerin (aslına bakarsanız düşüşlerin de) sınırlı olduğu piyasalarda bir kâr realizasyonu yaşanabilir. Özellikle de son 48 işgünü “sürekli” yukarı giden Nasdaq’da...Ancak bu realizasyonun nereye kadar devam edebileceğini hesaplayabilmek için önce zirvenin görüldüğünden emin olmak gerek. Sonrasında bunun hesabı (teknik analiz açısından) yapılabilir. 3.000 puanın zirve olduğun kabul edecek olursak düzeltmenin; geride kalan bir kaç “boşluğu” da kapatacak şekilde 2.835-2.814 bandına kadar devam etme olasılığı hiç de az değil. Hele ki iPad 3 piyasalarda yeterince heyecan uyandırmazsa...Haftanın göstergesi euro/dolar paritesiBu haftanın kısa vadeli endikatörlerinden biri de euro/dolar paritesi olacaktır. Komşu’da bir sorun çıkmasa da euronun bu haftanın başında 1.3340’lara kadar kısa bir yükseliş/düzeltme yaşaması ancak sonrasında yeniden 1.3070’lere yakınsaması söz konusu. Komşudaki olası bir sorunda ise eurodaki kan kaybını hızlandıracaktır.Her halükarda euroda yeniden 1.2650 seviyelerinin test etmesi olasılığının arttığını belirtmekte fayda var.Euro’daki değer kaybı dolar/TL kurlarını da etkileyecektir. Paritedeki hareket “yavaş” olur ise etki “sınırlı” olacaktır. Bu durumda 1.7430 seviyesinin altına inilmesi ihtimali azalacak, 1.77’lerin üzerine çıkılması olasılığı ise artacaktır. 1.7680 seviyesi 200 günlük HO olması hasebiyle önemli. Pariteye bağlı olarak dolar/TL kurları haftayı bu seviyenin üzerinde kapatacak olursa, önümüzdeki günlerde daha yüksek seviyeler test edilebilir!TL’nin yeni simgesi pazardaydıMümkün oldukça Ferahevler’deki semt pazarından evin ihtiyaçlarını karşılamayı, böylelikle de pazarın havasını koklamayı tercih ediyorum. Geçtiğimiz Cumartesi de pazardaydım. Benim “ıspanak-ceviz” endeksim (enflasyon için öncü gösterge kabul ettiğim) yükseliyor. Her ikisi de 1’er liralık artışla; ıspanak 3 TL, ceviz (kabuklu) 15 TL’ye yükselmiş bu hafta.Dikkatimi çeken ikinci nokta ise TL’nin yeni simgesini pazarcıların kullanmaya başladıklarıydı. Her ne kadar MB simgeyi rakamın önüne konulmasını söylese de pazarcılar fiyatın arkasında daha iyi ”duracağını” düşünmüşler. Turistlerin euronun simgesine benzettikleri yeni simgenin oturması biraz zaman alacak gibi. Klavyelere ve büyük marketlere girdikçe daha fazla alışacağız yeni simgeye...
Dün bu haftanın en önemli olayı hayata geçti ve ECB, ikinci LTRO (Longer Term Refinancing Operation-Uzun Vadeli Fonlama Operasyonu) ihalesini yaptı. İhaleye katılan 800 banka, ECB’den 3 yıllığına yüzde 1 faizle 529.5 milyar euro “borç” aldılar. Piyasa beklentileri 480 milyar, benim beklentim ise 600 milyar euro seviyelerindeydi.Rakamın üç aşağı beş yukarı piyasaların beklentisi civarında çıkması piyasaları çok da fazla etkilemedi. Asıl dikkati çeken borç alan banka sayısının fazla oluşuydu. Bir önceki ihalede 523 banka 489 milyar euro kullanmıştı. Bankaların sayısının artmış olması, birçok bankanın bu “ucuz kaynağın” nihayet farkına varmış olduğunu gösteriyor. Vadesi gelen kısa vadeli 230 milyar euroluk repo yoluyla fonlanan paranın uzun vadeye kaydığı düşünülürse yaklaşık “net borçlanma” 300 milyar euro seviyesinde. Vadenin uzaması da aslında bankacılık sisteminin elini rahatlatan bir unsur. Toplamın 130 milyar euroluk kısmının İtalyan bankaları tarafından kullanıldığı dedikodusu da İtalyanların sorunu 3 yıl sonraya öteleme çabası olarak değerlendirilebilir.Rakamın daha önceleri konuşulduğu gibi 1 trilyon euroya ulaşmaması bir yandan “iyi” haber. Demek ki sorun o kadar büyük değilmiş “algısı” yaratıyor. Ancak banka sayısının fazlalığı, rakamın 500 civarında kalmış olması bu ihalenin “son” olmayacağı (Geçtiğimiz hafta bu yönde piyasa dedikoduları çıkmıştı) yeni LTRO ihalelerinin yolda olduğu izlenimini güçlendiriyor.Her ne kadar piyasaların ilk tepkisi “pozitif” olsa da bu kadar çok bankanın ihaleye katılmış olması, yeni ihale ihtimalinin “belirmesi” ile piyasalar günün sonunda (bizim piyasamız kapandıktan sonra) kâr realizasyonuna yöneldiler. İhale öncesinde 1.3486’ya kadar yüksel(ebil)en euro/dolar paritesi, günün sonuna doğru 1,3350 seviyelerine kadar gerilerken, 1,790’a kadar yükselmiş altın fiyatları da 1.714’lere kadar geriledi.“Beklentiyi al, gerçekleşmeyi sat” yaşandı bir anlamda. Piyasalar ECB’nin likiditeyi “boca etmediğini” görünce bir parça hayalkırıklığıyla almaktan çok, satışı tercih etecekler gibi görünüyor. Sıra Bernanke’nin konuşmasına (bu yazı yazıldığı sırada henüz daha yapmamıştı) geldi. Hatta piyasalar buna ECB’nin ihalesinden daha fazla önem atfediyor. Ne de olsa ECB daha çok Avrupa’yı ilgilendiren bir politika izliyor. Halbuki Fed’in söyleyecekleri tüm dünyayı ilgilendiriyor. Ben, Ben Bernanke’nin çok da fazla “köşeli” bir yorumda bulunacağını sanmıyorum. Piyasa “yuvarlak” bir konuşmanın içinde III. BPP’ye (Bedava Para Paketi) dair ipuçları görmez ise satışlar daha da hızlanabilir. Kritik gösterge euro/dolar paritesi olacak. Haftayı 1.3440’ın üzerinde kapatamazsa tüm piyasalarda yön aşağı dönebilir!
Bugün Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) ikinci 3 yıllık uzun vadeli fonlama (LTRO-The Longer Term Refinancing Operation) ihalesi yapılacak. İhale aslında bir “miktar ihalesi”. Zira vadenin 3 yıl, faizin de yüzde 1 olacağı baştan biliniyor. Piyasalar; “Ocak rallisinin” devam edip etmeyeceğine, bugün ihalede çıkacak rakama göre karar verecek. Barclays Bank LTRO miktarının ne olacağına dair bir anket yapmış. 204 fon ve banka yöneticisinin katılımıyla yapılan ankete katılanların yüzde 29’u 300-450 milyar, yüzde 42’si 450-600 milyar euro arasında aralığında bir miktar olacağını bekliyormuş. Benim tahminim daha çok 600 milyar euroya yakın. Rakamın düşük çıkması varlık piyasalarını (hisse, emtia v.b.) hayal kırıklığına uğratabilir. Piyasalara girecek rakamın düşük olması ilk bakışta “rallinin” yerini bir düzeltmeye bırakmasına neden olacaktır. İyimser gözlükle bakanlar ise “demek ki bankacılık sektörü (ve dolayısıyla ekonomi) iyiye gidiyor ki ihtiyaç azalmış” diyecekler ancak bu görüş hayal kırıklığına uğrayan “likidite müptelalarının” gölgesinde kalacaktır.500 milyar ve üzerindeki bir miktar ise varlık piyasalarınca “hoş” karşılanacaktır. Her ne kadar kötümserler “bankacılık sektörü (ve dolayısıyla ekonomi) henüz daha krizi atlatamamış ki bu kadar yüksek bir rakama ihtiyaç duyuldu” diyeceklerdir. ‘Likidite müptelaları’ yüksek miktarı coşkuyla karşılayacak, hisse senetleri ve emtia fiyatları; sınırlı da olsa; yeniden yükselecektir. Normal şartlar altında arzı artan euronun dolar karşısında değer kaybetmesi gerekirken, risk hevesinin artacak olması kısa bir süre için de olsa euronun değer kazandığına da şahit olabiliriz. (Nereye kadar derseniz 1.3625 belki de 1.3715) Ancak sonrasında euronun yeniden değer kaybettiği bir dönem başlayacak gibi görünüyor.Bu ihalenin son olabileceğine dair geçtiğimiz günlerde piyasada dedikodular dolaşmıştı. Dün de ECB Yönetim Kurulu üyesi Ewald Nowotny, yapılacak likidite sağlama amaçlı ihalesinin uzun vadeli etkileri konusunda endişeli olduğunu belirtti ve likidite sunumlarının birkaç kez tekrarlanmaması gerektiği uyarısında bulunmuş. Bir başka ilginç yorum da www.bussinessinsider.com sitesinden yer alıyor. Bu yoruma göre 2013 yılına kadar 3-4 LTRO ihalesi yapılacak ve toplam rakam 2.4 trilyon dolara ulaşacakmış. Bugün yapılacak ihalenin son olması da yeni ihalelerin ufukta görülmesi piyasalardaki hareketliliği arttıracaktır.VOB kontratlarındaki ‘negatif’ farkBugün VOB 30 Şubat kontratının son işlem günü. “Yakın vade” kontratı olarak Nisan kontratı ağırlıklı olarak işlem görmeye başlayacak. Ancak son günlerde her iki kontrat arasındaki fark Nisan kontratı aleyhine negatifti. Normal şartlarda iki ay sonra vadesi dolacak Nisan kontratının, faiz farkından dolayı yaklaşık 850 puan yüksek olması (yüzde 7 yıllık faizle hesaplandığında) gerekirken 200 puan aşağıda işlem görüyordu. Bir başka deyişle “teorik olarak” 1.050 puanlık bir “negatif farktan” söz ediyoruz .Bu fark Nisan sonuna kadar ödeneceği varsayılan/hesaplanan temettülerden kaynaklanıyor. Normal şartlar altında hisse senetlerinden temettü kazancı elde edilirken endekse dayalı olan VOB kontratları için temettüden söz etmek mümkün değil. Bu nedenle VOB “teorik” olarak geride kalıyor. Önceki yıllarda bu fark bu denli “açık” değildi. Farkın bu denli açık olmasının ardında Turkcell’in temettü ya da LTRO belirsizliği olabilir!
Bu haftanın en önemli gündem maddesi 29 Şubat’ta Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) yapacağı ikinci 3 yıllık LTRO (Long Term Refinancing Operation) ihalesi. Miktara göre piyasadaki yön nasıl olabilir? Yaklaşık bir ay kadar önce yapılan bir ankette bu ihaleden ortalama 325 milyar euroluk bir fonlama sağlanacağı yönündeydi. Ancak sonrasında tahminler 1 trilyon euroya kadar çıktı. Haftalardır beklenen an yaklaştı. Piyasalar bir süredir 29 Şubat’ta Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) yapacağı ikinci 3 yıllık LTRO (Long Term Refinancing Operation) ihalesini bekliyorlardı. Likiditenin devamı, fonlamanın uzun süreli ve ucuz olması, buna karşın bankaların katılıp katılmayacağı, bunun ECB’nin son ihalesi olup olmayacağı sürekli tartışıldı. Ve karar haftasındayız artık... Ancak önce sadece bu hafta değil, önümüzdeki dönem için de önemli olabilecek G-20 maliye bakanlarının Meksika’daki toplantısına bir göz atmakta fayda var. G-20 maliye bakanları toplantısında; AB’deki iki ayrı “kurtarma” fonunun; kısa vadeli EFSF (Avrupa Finansal İstikrar Fonu) ile daha uzun vadeli olan ESM (Avrupa İstikrar Mekanizması); tek çatı altında toplanarak 750 milyar euroluk (yaklaşık 1 trilyon dolar) daha büyük bir güç oluşturması tartışılmış. Her ne kadar Almanya buna çok da sıcak bakmıyor olsa da (Bu arada bugün Almanya’da, Yunanistan’a yapılacak ikinci kurtarma paketinin parlamento oylaması var. Ha keza bu hafta içinde Hollanda ve Finlandiya’da Yunanistan yardımını oylayacak... (Reddedilme ihtimali düşük ancak red oylarının miktarı ilerisi için takip edilecek.) IMF’nin talep ettiği 500-600 milyar dolarlık ek imkân, halihazırdaki 358 milyar dolarlık IMF fonuyla birleştirilerek 2 trilyon dolarlık “Dünya Kurtarma Fonu” oluşturulması gündemdeymiş.2008 krizinden bu yana 3 sene geçti ve G-20’de halen daha “kurtarma” tartışılıyor. Daha önceki ‘kurtarmalar’ işe yarasaydı, halen daha yeni yeni fonlar icat etmek, varolanların imkanlarını genişletmek tartışılır mıydı? Henüz daha böylesi bir krizin tekrarlanmaması için net, elle tutulur bir önlem, yepyeni bir yapı önerisi yok ortada. Eğer yepyeni olmasa da “düzeltilmiş” bir modelle yola devam edilmeyecekse bu fonların yepyeni bir krizde işe yarayıp yaramayacağını kim garanti edecek? Kaldı ki halen daha hata yapmış olanların bu hatalarını nasıl “kamuya yükleriz” yöntemleri üzerinde çalışılıyor. Ne hataların önlenmesi, ne de hataları yapanların “cezalandırılması”; hadi bundan geçtim, caydırılması; yönünde hiçbir adımdan söz edilmiyor.Nisan ayındaki G-20 liderler zirvesinde bu konular netleşecek. Oradan da benim umudum azaldı. Küresel finansal sistemini nasıl “kurtarırızdan”, hasarlardan nasıl “koruruz” aşamasına geçilmedikçe G-20’ler daha çok havanda su dövecekler. Siyasilerin, politika yapıcılarının da işi zor... Bir yanda farkında oldukları “gerçekler”; diğer yanda oy kaygısı ve küresel finans sektörünün “aşırı düzenlemelerin büyümeyi aşağı çeker” şeklindeki yıllardır süren “başarılı lobi” faaliyetleri... Yeniden haftanın “olayı” LTRO-II ihalesine dönersek... Piyasanın kilitleneceği miktar ve kimlerin katıldığı olacaktır. Faiz nasılsa belli: Yüzde 1. Kimlerin katıldığı ihale sonrasındaki piyasa dedikodularından öğrenilecek. Bu ihalenin son olması ihtimaline karşın büyük bankaların da ihaleyi “son fırsat” olarak görmesi durumunda sonuçlar ilginç olabilir. Piyasaları asıl ilgilendiren miktar aslına bakarsanız. Zira Ocak ayının 9’undan bu yana piyasaları yükselten “likidite meltemindeki” son büyük “voli” bu ihale olacak.Miktara göre piyasadaki yön nasıl olabilir? Yaklaşık bir ay kadar önce yapılan bir ankette bu ihaleden ortalama 325 milyar euroluk bir fonlama sağlanacağı yönündeydi. Ancak sonrasında 1 trilyon euroya kadar tahminler yükseldi. Görünen o ki...- 300-350 milyar euronun altı: Euro lehine bir durum söz konusu. Arzı “sınırlı” kalan euronun son günlerdeki yükselişini; biraz da hızlanarak; sürdürmesi söz konusu. Mart ayında 1.3725’in üzerinin test edilmesi olasılığı artar. Ancak bu rakamın “düşük” olarak algılanma ihtimali yüksek ve bu durumda varlık piyasalarındaki ralli hız kesecek ve hatta kâr realizasyonları için “iyi” bir mazeret olacaktır.- 350-600 milyar euro arası: Euronun değer kazanması yavaşlayarak da olsa sürer, yükselişi sınırlı olur. 1.3550-1.3620 seviyeleri; hatta 1.3715 dahi; test edilebilir! Varlık piyasalarındaki ralli havası sürdürülmeye çalışılır ancak arada birileri “Hepsi bu muydu?” diyerek kârlarını cebe koyacaklardır.- 600 milyar eurodan fazlası: 1 trilyon ve hatta daha üstü de dahil... Euronun arzının bu denli artmış olması euronun değer kazanmasını durdurur, hatta geriye çevirir. Yeniden 1.30’un altına inilmesi, hatta 1.2650’lerin ikinci kez test edilmesi olasılığı artar. Euroya rağmen varlık fiyatları yükselişlerini bir süre daha sürdürebilirler. Ancak hisse senetleri cephesi değilse de geçtiğimiz hafta içinde 93.24 ile euro bazında yeni bir tarihi rekor kıran Brent petrolü AB’de yeni bir tartışma başlatabilir.Özetle, LTRO-II bu hafta ve hatta Mart ayı için önemli. (2 Mart’ta İran’da seçimler var ancak sonuçlar önümüzdeki haftayı daha çok ilgilendirecek.)Hafta boyunca Alman borsa endeksi DAX’ın 6.800’ün altında bir günlük kapanış yapması, LTRO-II’nin sonucunun piyasaları mutlu etmediği anlamına gelecektir.Euro/dolar paritesinde de 1.3620’nin üzerindeki günlük kapanışlar önemli mesajlar verecek!
Dün dolar/TL kurları 1.7350’ye kadar geriledi, diğer bir deyişle Türk Lirası değer kazandı. 29 Aralık (2011) tarihindeki 1.92’li seviyelerden bu yana en düşük seviye! Ardında bir çok sebep var. Ama en önemlisi merkez bankalarının yılın başındaki taahütleri. Bizim Merkez Bankamızın ‘Türk Lirası’nın bu yıl değerleneceği’ konusundaki zımni taahhüt olarak algılanan söylemleri bunların ilki. Ardından dört büyük merkez bankasının (Fed, ECB, BoJ ve BoE) bedava para politikalarını daha uzun bir süre sürdüreceklerine dair henüz daha yılın başındaki taahhütleri de diğeriydi.Fed; düşük faiz politikasını 2014 sonuna kadar sürdüreceğini, ECB (Avrupa Merkez Bankası) 3 yıllık fonlamasına 29 Şubat’taki ihale ile devam ettireceğini ve son olarak da BoJ (Japon Merkez Bankası Bank of Japan) “sıfır faiz” politikasına devam edeceğini ve hatta BoE (İngiltere Merkez Bankası -Bank of England) bono alımlarına devam edeceğini açıklayınca bundan en fazla gelişmekte olan ülke piyasaları yararlandı. Gelişmiş ülke merkez bankaları kendi ekonomilerini ayağa kaldırmak için verdikleri likidite kendi ülkelerinde kalmayıp, bizim da dahil olduğumuz gelişmekte olan ülke piyasalarına adata “aktı”. (31 Aralık’tan 10 Şubat’a kadar DTH’lar 6.5 milyar dolar artmış, buna karşın kurların düşüyor olması bu fikri güçlendiriyor!) Aşağıda piyasalardaki havanın döndüğünü varsaydığım 9 Ocak tarihinden bu gelişmekte olan ülkelerin bazılarının para birimlerindeki değerlenme yer alıyor.Macaristan onca kargaşaya rağmen; geçtiğimiz yıl en fazla değer kaybeden para birimlerinden birsi olmasının da etkisiyle; en fazla değer kazanan para birimi olmuş. TL, Meksika pesosunun ardında (bu dar grupta) 3’üncülüğü yakalamış durumda.Euronun dolar karşısında beklendiği gibi değer kaybetmiyor, tam tersine değer kazanıyor olması da gelişmekte olan ülke para birimlerini destekleyen bir başka unsur oldu. Peki bu değerlenme daha devam edecek mi? Asıl kritik soru bu. Teknik olarak bakıldığında dolar/TL kurları geçtiğimiz Cuma günü ilk kez 1.7595’teki 200 günlük Hareketli ortalamanın (HO) bir kapanış yaptı. 2 Şubat’tan beri teknik analiz açsından önemli olan 200 günlük HO’nın altında kapanış yap(a)mayan dolar/TL kurlarının bu seviyenin altına inmesi yeni düşüklerin önünü açıyor.Euro/dolar paritesinin de 1.3310 seviyesini yeniden test etme, hatta bu seviye aşılacak olursa 1.3440 seviyesine kadar bir yükseliş ihtimali, dolar/TL kurlarının dünkü seviyelerinde altına inilmesi ihtimalini destekleyecektir. Sahi, asıl soruya dönelim. Nereye kadar derseniz 1.7210-1.7250 bandı önemli bir destek olacak!Bu seviyenin altına inilecek olursa; ki bu durumda İhracatçıların itirazları yükselecektir; 1.6575 seviyesi gündeme gelecektir ki bu ihtimal şimdilik düşük görünüyor! Öncesinde; bir süredir sessiz, sakin duran Merkez’den yeni çıkışlar duyabiliriz! Gelişen ülke paralarına ilgi arttı Para Birimi 9 Ocak-20 Şubat değerlenme (%)Macar Forinti 13.20Meksika Pesosu 8.02Türk Lirası 7.85Brezilya Reali 7.64Hindistan Rupisi 7.37Rus Rublesi 7.17G.Afrika Randı 6.80Kore Wonu 4.00 İran musluğu kapattı, petrol fiyatları tırmanışa geçti İran’ın, İngiltere ve Fransa’ya petrol ihracatını durdurmasının ardından uluslararası piyasalarda hampetrol fiyatları arttı. ABD hampetrolünün Mart ayı teslimi varil fiyatı Avrupa’daki işlemlerde 2 dolar 11 cent artarak 105.35 dolara çıktı. Batı Teksas tipi hampetrolün varil fiyatı Cuma günü 93 cent artarak günü 103.24 dolardan kapatmıştı. Londra Brent tipi hampetrolün Nisan ayı teslimi varil fiyatı da gün içinde 121 doları aştı.Hampetrol fiyatlarının artmasında, Yunanistan için ikinci kurtarma paketi üzerinde anlaşılacağı yönündeki iyimser hava ile İran’ın, İngiltere ve Fransa’ya petrol ihracatını durdurma kararı etkili oldu. Uzmanlar, İran petrolü için çok büyük pazarlar olmayan Fransa ve İngiltere için alınan kararın sembolik ve etkilerinin sınırlı olduğunu belirtiyor ancak piyasadaki gerginliği desteklemesinden endişe duyuyor. Piyasa uzmanları, ayrıca artan petrol fiyatlarının tüketici harcamalarına zarar vermesinden ve küresel ekonomik büyümeyi olumsuz etkilemesinden kaygılanıyor. Ham petrolün fiyatı arttı benzine 7 kuruş zam geldi İRAN’ın bazı Avrupa ülkelerine petrol ihracatını durdurmasının ardından ham petrolün varil fiyatının 121 doları aşması, Türkiye’de de benzin fiyatlarına yansıdı. Benzine ham petrol fiyatlarındaki artış nedeniyle dün gece yarısından itibaren pompada litre başına 7 kuruş zam yapıldı.Bir sektör yetkilisi Reuters’a yaptığı açıklamada, “Ham petrol fiyatlarındaki artışa paralel olarak benzin fiyatlarına ortalama 7 kuruş civarında zam yapıldı. Bu da pompada vergili fiyatın yüzde 1.73 oranında artırılması anlamına geliyor. Motorin fiyatlarının da bu doğrultuda önümüzdeki günlerde artırılacağını düşünüyorum” dedi.
Yunanistan’ın kurtuluşu da İzlanda modelinden geçiyor. Borçlar külliyen silinecek ve ödenebilecek boyuta inecek, alacaklılar birer sürahi soğuk su ile yetinecekler, sonra sıra diğerlerine de gelecek. Kısa vadede Komşu için başka bir kurtuluş yolu yok. Süreyi uzatmak aslına bakarsanız hem riskli hem de zarar miktarını artırıyor. Haberi duydunuz mu? Fitch, İzlanda’nın kredi notunu BB+’dan BBB-‘ye yani “yatırım yapılabilir ülke” seviyesine çıkarmış! Halbuki 2008 finansal krizinde ilk iflâs bayrağını çeken ülkeydi İzlanda. Kredi notu “çöp” seviyesine indirilen bir ülkeydi küçük ada ülkesi. 320 bin kişilik ülkede yaşananlar bizim 2001 krizinde de beterdi neredeyse. Para birimi Iceland Koruna’sının dolar karşısındaki değeri Kasım 2007’de 60 seviyesinden, Aralık 2008’de 149’a kadar değer kaybetmiş. İzlanda borsası yüzde 90 değer yitirmişti. 2011 tahmini GSMH’si 14.1 milyar dolar olan ülke (2008’de 12.1); IMF ile sürdürdüğü 3 yıllık program sonrasında “düze çıkmış” görünüyor.Aslına bakarsanız IMF’nin yaptıklarından çok İzlandalıların attıkları adımlardı ülkeyi yeniden yatırım yapılabilir seviyeye çıkaran. Neler mi, yapıldı? 2008’de bankacılık sisteminin dış borçları 50 milyar euro seviyesindeymiş. (8.5 milyar dolarlık gayrisafi milli hasılaya sahip bir ülkeye hangi ‘akıl’ bu kadar büyük borç verir? Sanki Yunanistan’daki durum çok farklı!) Kriz çıktıktan sonra iflas noktasına gelen ülkenin 3 büyük bankası Giltner, Kaupthing ve sonrasında da en büyüğü Landsbanki, Iclandic Financial Supervisory Authority FME (İzlanda’nın TMSF’si) tarafından “devletleştirilmiş”. Bankacılık sistemi ve borsada işlemler durdurulmuş ve yabancı para işlemleri devlet kontrolüne alınmış. İzlanda Merkez Bankası, yabancı para üzerinden yapılan işlemlerdeki tek otorite ve yetkili kılınmış.Bankalara sermaye benzeri borç vermiş ana alacaklılar (senior bond holders) paralarının ancak yüzde 7’lerini kurtarabilmiş, İzlanda bankalarının verdikleri yüksek faizin cazibesine kapılan İngiliz ve Hollandalı mevduat sahiplerinin alacakları da yapılan halk oylaması ile adeta ‘iç edilince’ (Icesave) toplam borç yükü bir anda “hafiflemiş” oldu!Borç yükü hafifleyen (finansal sektörün büyüklüğü kriz öncesinin 5’te 1’ine inmiş), parası devalüe olan İzlanda için ekonomiyi; onca büyük felaketten sonra; rayına oturtmak daha kolay oldu. Cari açığın GSMH’ye oranı 2007’deki yüzde 6.5 idi. 2011’de ise yüzde 0.5’e düşmesi ve hatta 2012’de cari fazla vermesi bekleniyor. Kamu borcunun GSMH’ye oranının da 2013 sonunda yüzde 65’e gerileyeceği hesaplanıyor. AB üyesi olmayan ve görece olarak AB borç krizinden önce kendi krizini yaşayıp, ‘sokağının önünü -borçlarını silme suretiyle- temizleyen’ İzlanda’nın bu yıl yüzde 2-2.5 büyüyeceği tahmin ediliyor.Tüm küresel finansal krizin gerçek çözümü İzlanda (aslında bizim de 2001’de yaptığımız) yönteminden geçiyor. (Denebilir ki İzlanda küçük, borçları da azdı, verdikleri zarar dev ekonomilerde pek de “hissedilmedi”. (Siz onu bir de İzlanda’da para kaptıranlara sorun.) Böylesi radikal bir çözüm AB (ve hatta ABD) için üretilmedikçe içinde bulunulan krizin çözümü hayli zor. Merkez bankaları tarafından verilen likidite bu “acı ilacı” içme zamanını geciktirmekten başka bir işe yaramıyor. Alın size Japonya’nın durumu. 1990’daki krizden halen daha çıkabilmiş değiller. Büyüme yok, kamu borcu GSMH’nin 2 katı (yüzde 200, sıra bir ara Japonya’ya da gelecek gibi...) ve bir türlü durgunluktan kurtulamadılar! Benzer bir tehlike ABD’yi ve AB’yi de bekliyor! Çok uzağa gitmeden, Yunanistan’ın kurtuluşu da İzlanda modelinden geçiyor. Borçlar külliyen silinecek ve ödenebilecek boyuta inecek, alacaklılar birer sürahi soğuk su ile yetinecekler, sonra sıra diğerlerine de gelecek! Başka bir kurtuluş; en azından kısa vadede; yolu yok. Süreyi uzatmak aslına bakarsanız hem riskli hem de zarar miktarını arttırıyor! AB’nin politika yapıcıları bunu görseler bile şimdilik göz ardı ediyor, zamanın tedavi edici gücüne güveniyorlar. Bakalım kim haklı çıkacak.İMKB 62 bin puanın üzerine çıkacak mı?Gelelim bu haftanın piyasa beklentilerine...Yukarıdakilerin tamamını unutun! Kısa vadede yukarıdakilerin hiçbiri piyasaları ilgilendirmiyor. Hafta sonu Komşu’daki ‘atanmış hükümet’ yeni önlemleri kabul etmiş, IMF’de 13 milyar dolar ile “kurtarma harekâtına” katkıda bulunacağını açıklamış. Hafta başında; uzun zamandır beklenen; Yunanistan meselesinin “mutlu sonla” bittiği haberi gelebilir. Piyasaların gergin geçen bir haftadan sonra bu haberi yeni yükselişler için kullanacaklarını tahmin etmek zor değil. Bu hafta İMKB 100’de bir süredir “beklenen” 62.025 seviyesinin görülme ihtimali yüksek! Bu seviye teknik olarak önemli bir direnç seviyesi. Aşılmasında zorlanılacaktır. Olaki aşıldı, ilk hedef 63.900 seviyesi olacağa benziyor! 62.025 seviyesi aşılamaz ise yaşanacak bir kâr realizasyonu ilk aşamada Cuma günü geride bıraktığımız 60.034 ile 60.257 arasındaki boşluğun kapanmasını sağlayacaktır!Bu hafta izlenmesi gereken “endikatör” euro/dolar paritesi olacaktır! Yunanistan haberleriyle haftanın ilk günlerinde 1.3290-1.3310 seviyelerinin test edilme olasılığı var. Sonrasında da 1.3440 seviyesi söz konusu. Ancak ilk eşiklerin aşılamaması hatta hiç ziyaret dahi edilmeden 1.3020 seviyelerindeki 50 günlük hareketli ortalamanın altına inilecek olur ise euroda önemli bir “düşüş” hareketi başlayacak demektir ki bu durum başta borsalar ve emtia olmak üzere varlık piyasalarında “sinirli” bir havanın oluşmasına sebep olabilir!
Piyasalar yıl başından bu yana verilen ve verileceği vaad edilen likiditenin meltemini arkasına alarak yükseldiler. Komşu’nun ‘evrak-ı metrukesi’ tamamlayamaması, AB maliye bakanlarının toplanamaması bu meltemin yarattığı ralliyi tersine döndürmeye yetmiyor. Hatta Yunan ana muhalefet lideri Samaras’ın ‘seçimlerden sonra programı gözden geçirebileceklerini’ söylemesi bile olumlu havayı bozmuyor! Nasılsa likidite var, yoksa da sözü var. En son bu kervana Japon Merkez Bankası da önceki gün katıldı. Nasılsa uymayacaklar..! Ne gam... Likidite var ya...Son günlerde Yunanistan’ın kurtarılma meselesi adeta kördüğüm oldu. Böyle giderse de yakın zamanda “Komşu’daki” problemler kolay kolay çözülecek gibi değil. Troyka, Yunanistan’a “deli gömleği” giydirmek için ısrarlı. Yunan halkı da bu gömleği giymemek konusunda kararlı! Atanmış hükümet, seçilmiş parlementoyla yol alamıyor. Siyasi parti liderleri; Nisan ayındaki seçime kadar ‘nasıl top çevirebiliriz’ kaygısında.Diğer yandan da bu durum; daha önceleri de değindiğim gibi; adeta Komşu’nun AB’ye şantajı gibi oldu. Komşu’nun iflâsının yaratacağı kabusun farkında olan Yunanlılar istedikçe istemeye devam ediyorlar. Bu şantajda elini kaptıran AB, kolunu kurtaramıyor! Anlaşma imzalansa da Komşu’daki sorunların çözüleceği yok! Korkarım bir nesil kaybedilecek Komşu’da. İşin kötüsü, Yunanistan’daki ‘borç tenzilatı’ oranının artması, diğer sorunlu ülkelerin de iştahını kabartacak, Komşu’nun açtığı yoldan diğerleri de gitmek isteyecek. Bundan korkan AB şantaja direniyor. Bu durum da piyasaların keyfini kaçırmıyor değil.Diğer yandan ha toparladı, ha toparlayacak diye düşünülen ABD’den gelen son iki veri, pek de piyasaların arzu ettiği gibi değildi. Önceki gün açıklanan perakende satışların yüzde 0.8 artması beklenirken, artış yüzde 0.4 ile sınırlı kaldı. Dün açıklanan Aralık ayı endüstri üretimi verileri de benzer bir tablo ortaya koydu. Yüzde 0.7 artması beklenen endüstri üretimi değişmemiş. Her ne kadar önceki Kasım ayının artışı yüzde 0.4’ten yüzde 1’e revize edilmiş olsa da istikrarlı bir yükseliş trendinin oturmuyor olması piyasalardaki havayı olumsuz etkiliyor.Bir yandan Yunanistan, diğer yandan ABD; ‘likidite meltemiyle’ yükselen piyasaların kafalarını karıştıryor, kararsızlaştırıyor. Her ne kadar varlık piyasaları yükseliş trendinde gelinen yüksek seviyelerini koruyor olsa da, Çin ve Japonya borsa endeksleri ana düşüş trendlerinin üzerinde kapanışlar yapmış olsalar da hem ABD hem de gelişmekte olan ülke borsalarında bir ‘yorgunluk’ havası hakim olmaya başlamış durumda.Amerikan Dow Jones Endeksi için 12.750 seviyesi kritik ve son günlerdeki düşüşler bu seviyeye yaklaşsa da ‘likidite meltemi’ seviyeleri her denemede yukarı atmaya yardımcı oluyor. Ancak bu meltemin de bir süre sonra etkisi azalacak mı? Mutlaka gücünü kaybedecektir. Bir süre daha yol aldıktan sonra mı yoksa bugünlerde meltem etkisini kaybeder mi?Yükseliş için mutlaka yeni alıcılara ihtiyaç var. Peki, herkes ‘meltemin’ etkisiyle yelkenlerini ful arma açmışsa, yarışa katılacak kimse kalmamışsa ne olacak? Mutlaka yeni katılımcılar olacaktır, ancak onlar şimdilik limanda beklemeyi tercih ediyor gibiler.Peki dikkat edilmesi gereken kritik seviyeler nereleri derseniz... Dow Jones’ta yukarıda da belirttiğim gibi 12.750 seviyesi var! Ama bugün ve yarın için asıl endikatör euro/dolar paritesi olacak. 1.3030 seviyesi kritik. Dün parite 1.3060’lara kadar geriledi. 1.3030’un altına inilmesi paritenin yeniden 1.2650 seviyesine kadar gerilemesine neden olabilir. “Euro yukarı, varlık fiyatları yukarı” olarak özetlenebilecek son iki yılın ‘söyleminde’ henüz bir değişiklik olmamışken, euronun değer kaybediyor olması varlık piyasalarını oldukça tedirgin edecektir.
Yunanistan’daki gelişmeklerden bıkan piyasalarda Komşu’da anlaşma olsa da olmasa da bu hafta ‘Kârın bir kısmını cebe koyma’ havasında olacak. Hafta başında ‘Komşu meselesi halloldu’ haberi gelirse İMKB’nin 62.025 seviyesini test ettiğini görebiliriz. Ancak, bu yükseliş hareketinin çok da kalıcı olacağını düşünmüyorum. Bu kez de ‘beklenti bitti’ söylemiyle kâr realizasyonu sürecek. Yunanistan’ın ‘atanmış’ Başbakanı Papademos, paketin geçmemesinin ‘kaos’ olacağını söylerken; ‘düyun-u umumiye’ hükümetinin Maliye Bakanı Venizelos’da, “Temerrüde düşmüş bir ülkede ortada bankacılık sisteminin de kalmayacağını” söylemiş Cumartesi günkü Parlamento konuşmasında.Yunanistan ile Troyka (IMF+AB+ECB) arasındaki anlaşma geçtiğimiz hafta da sonuçlanmadı. Komşu’daki tartışma her geçen gün sertleşirken, halkın da AB’ye tepkisi artıyor. Parti liderlerinin mutabakatı aranırken bu mutabakata ‘taş koyan’ LAOS Partisi Başkanı Karacaferis, Venizelos’u Merkel’in kuklası olmakla suçlamış. İstifa eden bakan yardımcıları, oylamada kabul oyu vermezse ‘istifa etmiş’ sayılacağı söylenen milletvekileri gölgesinde tartışmalar sürüp gidiyor ve ortada çözüm yok!Aslına bakarsanız Yunanlı politikacılar bir gerçeğin farkına vardılar. Ticari bankaların alacaklarından yapılacak yüzde 70’lik indirim, Komşu için yeterli değil ve daha fazlasına ihtiyaç duyulduğu ortada. Halihazırda gelmiş geçmiş en büyük borç silme operasyonundaki rakamı artırmaya çalışıyorlar bence. ECB’nin de ‘borç tenzilatına’ katılmasını dillendirmeye başladılar. Önümüzdeki dönemde borç tenzilatı operasyonuna dahil edilmeyen ‘ülkeler üstü’ kurumların alacaklarının da indirime tabi olmasını isterlerse şaşırtıcı olmayacak. Hazır kapı aralanmışken Yunanistan rakamı olabildiğince yüksek tutabilmek için pazarlık ediyor, daha doğrusu ‘şantaj’ yapıyor. Algılama ortada: Yunanistan meselesi çözülmezse AB çözülecek! Komşu da bunu sonuna kadar kullanıyor, kullanacak da...Bundan bıkan piyasalar da anlaşma olsa da olmasa da kârlarının bir kısmını realize etmeye karar verdiler. Bu yazı yazıldığı Pazar gününün öğleden sonrasında henüz daha Komşu’dan bir karar çıkmamıştı. Bu sabah bu konuda “Nihayet Yunanistan anlaşması onaylandı” diye bir haber çıksa dahi piyasalardaki ‘kârın bir kısmını cebe koyma’ havası bu haftaya egemen olacak gibi bir hava var. Temmuz ortasında, Kasım başında da Yunanistan’ın borç sorunu çözüldü haberleri gelmişti. Bu haberler sonrasında gelişmiş ülke piyasalarında bir ‘kâr realkizasyonu’ yaşanmış ve borsalarda kayda değer düşüşler yaşanmıştı. Bu sefer de öyle olacağa benziyor.Borsaların (euro ve altın için de geçerli) grafiklerine bakıldığında bir ‘yorgunluk’ görülüyor. Amerikan Dow Jones Endeksi 2 Mayıs 2011’de gördüğü 12.876 zirvesini, geçtiğimiz hafta 12.924 ile aştı ancak kapanış bu zirvenin altında oldu. Son aylardaki kısa vadeli yükseliş trendini de göz önüne aldığımızda, trend eskisi gibi ‘destek’ değil ‘direnç’ haline gelmiş görünüyor. Haftanın ilk yarısında Yunanistan ‘halloldu’ diye bir haber geldiğinde ola ki Dow Jones 12.900’ün üzerinde bir günlük kapanış yapamamışsa bu haftadan başlayarak önemli bir düzeltme hareketi görebiliriz.Benzer bir görünüm İMKB için de var. İMKB’deki kâr realizasyonu hareketi daha da belirgin. 9 Ocak’ta 49.263’ten başlayan son yükseliş trendi, geçtiğimiz Cuma günü (hem TL hem de dolar bazında) aşağı kırıldı! Hafta başında ‘Komşu meselesi halloldu’ haberi gelirse İMKB’nin 62.025 seviyesini test ettiğini görebiliriz. Ancak bu yükseliş hareketinin çok da kalıcı olacağını düşünmüyorum. Bu kez de ‘beklenti bitti’ söylemiyle kâr realizasyonu sürecek gibi görünüyor. Düşüşte ilk hedef 58.700 ardından da 58.100 seviyeleri. Bu seviyeler (özellikle de 200 günlük HO) aşağı kırılacak olur ise 56.900 ve ardından da 55.450 seviyeleri resmin içine girecektir.Dolar/TL ve euro/dolar paritesinin bu haftaki hareketleri de önemli olacak. Paritede 1.3310 önemli bir direnç seviyesiydi, geçtiğimiz hafta bu seviyelerden dönüldü. ‘Anlaşma’ durumunda yeniden bu seviyenin test edilmesi ve hatta 1.3430’a kadar bir ‘sıçrama’ olasılığı var. Görünen o ki bu sıçrama, euronun ‘son sıçraması’ olacağa benziyor. Ardından yeniden 1.3040 seviyelerine kadar gerilediğini görebiliriz. Bu seviyenin aşağı kırıldığı bir durumda yeniden 1.2650 seviyeleri konuşulur olacaktır. Bu durum, dolar/TL kurlarını az da olsa mutlaka etkileyecektir. Kapanış bazında 1.7530’lardaki 200 günlük HO’sının altına inemeyen dolar/TL’ninde bu parite hareketleri sırasında ilk aşamada 1.7850 ve ardından da 1.8120 seviyelerine kadar bir ‘düzeltme’ yapma ihtimali artacaktır.Unutmadan, paritenin 1.3430’lara çıkması durumunda dolar/TL kurları 1.7250 seviyelerine kadar gerilese de kısa bir süre sonra yukarıdaki seviyelerin konuşulduğunu duyacak gibiyiz.