SPK’nın kurumsal yönetim ilkeleri gereği halka açık şirketlerde “bağımsız yönetim kurulu” üyeliği dönemi başlıyor. Halka açık şirketlerde en az iki yönetim kurulu üyesi bağımsızlardan seçilecek. Kadın yönetim kurulu üyesi kotası da getirilecek yeniliklerden biri olacak. Kadınlar adına “pozitif” ayrımcılık adına atılmış bir adım. Taslağın ilk halinde Türkiye’de ikâmet etmeyen yabancıların bağımsız yönetim kurulu üyesi olamayacağı yer alıyordu ancak hem küresel bilgi ve deneyimin Türk şirketlerine aktarılabilmesi hem de halihazırda böylesi üyeleri yönetim kurullarında bulunduran şirketlerin sorunla karşılaşmamaları için “ikâmet” zorunluluğu son halinde kaldırılacakmış.Taslak aşamasında sıkça tartışılan bazı konulara başta TÜSİAD olmak üzere ciddi itirazlar geldi. Bunların en başında da bağımsız yönetim kurulu üyelerinin şirketi ilgilendiren; birleşme, satın alma; gibi konulardaki “veto yetkisi” idi. Çoğunluk hissesine sahip olanlara “azınlık tahakkümü” olarak adlandırılabilecek bu uygulamanın gevşetilmesi bekleniyor. Bu konuda çoğunluk hissesine sahip olan “patronların” itirazlarında haklılık payı yok değil!İtirazların yoğunlaştığı bir başka nokta da bağımsız yönetim kurulu üyelerinin SPK’ya “bildirilmesi”. SPK’nın itiraz etmemesi durumunda “bağımsız üyenin” görevine başlayabilecek olması aslında “zımni” bir onay mekanizması anlamına geliyor ki bu konuda SPK’nın hangi kriterlere göre karar vereceği net değil! Burada bir “onay” mekanizmasından çok, SPK’nın kimlerin yönetim kurulu üyesi olabileceğinin kriterlerini ortaya koyması ve şirketlerin de bunlara uygun kriterlere sahip adaylar arasından seçim yapması konusunda “yön gösterici” olması yeterli olmalı! Bu “onay” meselesi oldukça hassas bir konu. Zira bu “süreç” ile halka açık şirketlere ‘politik müdahalenin’ de önünün açılabileceği endişeleri dile getiriliyor. Belki bugün değil ama “yol açılırsa” ileride bu yoldan gidebileceklerin çıkabileceğinden endişe ediliyor.Bağımsız üyelerin seçim süreci, SPK onayı konusunda, bağımsız üyelerin veto hakları konusunda şirketleri “boyunduruk altına” alacak bir düzenleme gelecek olur ise bunun halka açılmayı düşünen şirketlerin “cesaretlerini kıracağı” gibi, halihazırda halka açık olanların bile “kapanmasına” neden olabilecek.Diğer yandan da SPK’nın bu konudaki yeniliğinin ardında azınlık hissedarlarının “korunması” saiki var ki bu değişimin özellikle bireysel yatırımcıların korunması konusunda önemli olduğunu da unutmamak gerek. Zira geçmişte hisse senedine yatırım yapan bireysel yatırımcılar şirketin yönetimi konusunda neredeyse hiç söz hakkına sahip değillerdi. Bireyler ne için hisse senedine yatırım yaparlar? Teknik olarak ya temettü geliri elde etmek ya da iyi yönetilen şirketin değerinin artmasından yararlanmak için. Geçmiş örnekler bireysel yatırımcıların kaderlerinin genellikle patronların iki dudağı arasında olduğunu gösterdi. Bu da küçük tasarruf sahiplerinin hisse senedi yatrımlarından uzak durmalarına sebep oldu. Bu mesele halka açıklık oranına denk gelecek bağımsız üyelerin veya en azından birinin borsadan hisse senedi almış olanlar tarafından seçilmesi yoluyla çözülemez mi? Böylelikle bireysel yatırımcıların da yönetim kurulunda temsili sağlanabilir.Detaylar henüz netleşmiş değil, yine de bağımsız yönetim kurulu üyeleri “bağımsız” kalarak; şirketin geleceği için en doğru olanı yapacakları varsayımıyla; bireysel yatırımcıların korunması konusunda ciddi bir mesafe katedilmesi ve Türk sermaye piyasası açısından önemli bir aşama olacaktır!
Piyasaların birçoğu ciddi kazanımla elde etmiş durumda. Bu hafta da bu kazanımların artçılarını görebiliriz. Bu haftadan itibaren dikkatli olmakta fayda var. Bu artçılar son yükselişleri yeni ‘yükseklere’ taşıyabilir. Nedir bunlar derseniz, İMKB 100’de 61.900 seviyeleri resmin içine girebilir. Amerikan S&P’de bir önceki zirve olan 1.370 seviyesi ‘yukarıda’ kritik seviyeler olacak. Geçtiğimiz yılın son çeyreğinde, hatta Aralık ayındaki tahminlere bakıldığında hemen herkes 2012’nin negatif bir sene olacağı konusunda hemfikirdi. Özellikle ilk çeyrekte. Yılın geneli için bu havaya ben kendimi kaptırıyor olsam da birçoklarının tersine, ilk çeyreğin beklendiği kadar ‘kötü’ olmayacağına, asıl sorunların ikinci, üçüncü çeyrekte ortaya çıkacağına değinmiştim.Şimdilik bu öngörümü değiştirmiş değilim. İlk çeyrek herkes ‘kötü’ beklerken, beklentilerin tersine iyi olacağa benziyor! Ocak ayı bunun en iyi ‘kanıtlarından’ biri. Bu denli kötü beklenen varlık (özellikle hisse senedi) piyasalarındaki hareket beklenenin aksine çok daha ‘iyi’ bir seyir ortaya koydu!Geçtiğimiz çeyreğin ve özellikle Aralık ayının en düşük seviyelerinden bakıldığında bir çok borsa ve varlık fiyatları ciddi yükselişler kaydetti! Belki de tek istisna Baltic Dry Endeksi olsa gerek! Baltic Dry Endeksi Aralık ayındaki zirvesinde göre yüzde 65.6 gerilemiş durumda. Yükselişi destekleyen en önemli unsur, gelişmiş ülke merkez bankalarının bir az da önaktif (proactive) davranışları idi. Avrupa Merkez Bankasının (ECB) 3 yıllık yüzde 1’lik fonlama konusunda elinin ‘rahat’ olduğunun piyasa tarafından pozitif algılanması ve diğer yandan da Fed’in ‘ucuz para politikasını 2014 sonuna kadar devam edeceğini’ söylemeleri etkili oldu!‘Bedava parayı’ duyan piyasalar Yunanistan’ın ‘borç tenzilatının’ eninde sonunda ‘mutlu sonla’ biteceğini varsaydılar. Her ne kadar ‘ha bugün, ha yarın’ bu iş bitecek açıklamalarına rağmen bu sorun henüz daha çözümlenmemiş olsa da Facebook’un halka arzının heyecanı ile ABD borsalarındaki yükseliş bu ‘sorunun’ şimdilik gözardı edilmesine yetti. Geçtiğimiz hafta çözülecek denilen Yunanistan probleminin hafta sonu gelen haberlerle Papademos’un istifasına kadar gidecek denli ‘kilitlenmiş’ olması bile piyasaları yolundan çeviremedi.Cuma günü 150 bin artış beklenirken 243 bin artan ABD’nin tarım dışı istihdam verileri de bu haleti ruhiye destekler nitelikteydi! Bu veri ABD borsalarının yüzde 1’in üzerinde yükselmesine yardımcı olurken, başta bakır ve petrol olmak üzere bazı metaların yükselişini de beraberinde getirdi.Geçtiğimiz haftadan kalan ‘pozitif’ haberler bu haftayı da etkileyecek mi diye bakıldığında ilk akla gelen ‘neden olmasın’ olacaktır! Ancak piyasaların birçoğu, yukarıda belirtmiş olduğum gibi ciddi ‘kazanımlar’ elde etmiş durumda. (Kuru yük taşıyanlar hariç!) Bu hafta da bu kazanımların ‘artçılarını’ görebiliriz! Bu haftadan itibaren dikkatli olmakta fayda var! Bu artçılar son yükselişleri yeni ‘yükseklere’ taşıyabilir. Nedir bunlar derseniz, İMKB 100’de 61.900 (hadi diyelim 62.000) seviyeleri resmin içine girebilir! Amerikan S&P’de bir önceki zirve olan 1.370 seviyesi ‘yukarıda’ kritik seviyeler olacaktır. Bu seviyelerin aşılması yukarıda belirtmiş olduğum getirileri daha da arttıracak, buna karşın ‘kâr realizasyonu’ isteklerini daha da arttıracaktır! Cuma günkü kapanışları “zirve kabul edecek olur isek”, S&P’de 1,301 seviyesi ilk ‘destek’ noktası olacağ benziyor. Ha keza aynı varsauomla, İMKB 100’de 58.240 ve 57.800 seviyeleri önemli ‘destekler’ olacak gibi görünüyor!Bu haftanın asıl “artçı” faaliyeti dolar/TL’de görülebilir. Euro/dolar paritesinde halen daha 1.3260 seviyesi önemli bir ‘hedef’ olarak piyasanın önünde. Her ne kadar euro/dolar vadeli piyasalarındaki “açık pozisyonlar yeni rekor kırıyor” olsa da kısa vadede; 29 Şubat’taki yeni 3 yıllık fonlama ihalesine kadar; böylesi bir kısa vadeli euronun yükseliş ihtimali var.Bu durumda dolar/TL kurlarında 1.7150-1.7250 bandına doğru TL’nin değer kazanması ihtimalini arttıracaktır. Ancak ‘teknik olarak’ bakıldığında dolar/TL paritesinde 200 günlük HO’ya denk gelen 1.7490 seviyesine gelindi. Bu seviyenin altına inilmesi olasılığı azalıyor! Bir başka deyişle yavaş yavaş düşüşün (TL’nin değerlenmesinin) sonuna gelinmeye başlanıyor!Bu seviyenin ama özellikle 1.7150 seviyesinin altına inilmesi için ‘yeni bazı parametrelere’ ihtiyaç duyulacaktır! Bunların arasında küresel fon akımlarıyla ilgili yeni haberler ve MB’ni faiz politikasındaki ‘şeffaflık’ var ki, bu konuda ‘yeni’ denebilecek bir şeyler duymak için henüz daha erken gibi görünüyor!
Borsalar bir yandan Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 3 yıllık yüzde 1 faizle verdiği euroların devamının geleceği, diğer yandan Fed’in “bedava para programını” 2014 sonuna kadar uzatacağının netleşmesiyle coştular. Geçtiğimiz senenin acısını çıkarmak ister gibiler.Sene hüzünlü bitmişti, ancak ‘yeni sene, yeni başlangıç, yeni şans’ söylemiyle likidite rüzgârını arkasına alarak tırmnıyorlar! Bir süre daha da gideceğe benziyorlar. Yunanistan’ın “borç silme” opearasyonunun ‘başarıyla’ sonuçlandığı haberinin de eli kulağındadır, büyük ihtimalle bugün gelir. Her ne kadar yüzde 70’e ulaşacak olan (sadece özel yatırımcıları kapsayan bu indirim bile “komşuyu” kurtarmayabilir!) ve AB bankacılık sektörü için çok da iyi olmayan bu haber bile içinde bulunduğumuz “ralli ortamında” yeni bir rüzgâr yaratabilir! Borsalar yükselirken gelişmiş ülkelerden karışık mesajlar geliyor. ABD Case-Schiller konut endeksi düşmeye devam ederken küresel PMI (Satınalma Yöneticileri Endeksi) 51.2 ile son 7 ayın zirvesine çıkmış durumda.Tüm bu gelişmeler ortasında; neredeyse tüm varlık piyasaalrı yükselirken; bir dönem küresel ekonominin büyüme göstergelerinden biri kabul edilen Baltık Kuru Yük İndeksi (Baltic Dry İndex BDI) dün 662 ile tarihi dip seviyelerine düştü. Küresel kriz öncesinde, 11 Mayıs 2008 tarihinde 11.793’e yükselen bu endeks, krüzün en şiddetli hissedilmeye başlandığı Aralık 2008’de 666’ya kadar gerilemişti!Peki neden düşüyor bu endeks? Bir kaç sebebi şöyle sıralayabiliriz:1- Kriz öncesi 2006-2009 yılları arasında ısmarlanan yeni Capesize’lar (110 bin + dtw tonluk şilepler) denize indiler, Özellikle büyük gemi arzında önemli bir artış oldu.2- Japonya’daki nükleer felaket ve son haftalarda Brezilya’daki aşırı yağışlar gibi nedenlerle taşınacak mal mikatrında önemli düşüşler yaşanabiliyor.3- En büyük “taşıtıcı” Çin’deki büyüme yavaşlıyor. Çin’in zorunlu karşılıkları arttırmak gibi özellikle konuut sektöründeki balonu indirmeye yönelik önlemler Çin’deki ebüyümeyi düşürücü etki yapıyor.4- Dev gemiler (Capsize’lar) “başabaş” noktasında çalışmaya razı olunca; Handymax (40-60) ve Panamax’ların (10-40 dwt) navlunları iyiden iyiye geriliyor...5- 2009’da çelik hurda fiyatları halen daha yüksekti ve o günlerde eski gemileri hurdaya ayırmak “anlamlıydı”. Bir yandan cari hurda fiyatları o günlerdeki kadar yüksek olmamasından dolayı, diğer yandan halen daha bu gemiler üzerindeki kredi yükümlülüklerinden dolayı gemilerin hurdaya ayrılması, yani gemi arzının azaltılması da mümkün ol(a)mıyor!Peki bu endekse bakıp da küresel ekonomi kötüye gidiyor demek mümkün mü? Bunu söylemek yukarıdaki sebepleri göz önüne aldığımızda pek doğru değil. Yine de bu ekdeksteki pozitif gelişmeler öneümüzdeki dönemde piyasaalrca kullanılırsa sizleri .çok da şaşırtmasın.Asıl önemli gösterge Çin borsası olacaktır. Geçtiğimiz Nisan ayından bu yana gerileyen ve 6 Ocak’ta 2.132 ile en düşük seviyesini gören Şangay (Composite) endeksi küresel borsalarla birlikte ağır aksak yükselmeye başladı. Önceki gün 50 günlük hareketli ortalamasının üzerine çıkan Çin borsa endeksi için asıl sınav önümüzdeki günlerde 2.325 seviyelerinde yaşanacak.Bu seviyenin üzerine çıkılması Çin’de de işlerin toparlandığüı fikrini güçlendirebilir. Çin toparlanırsa BCI’da onu takip eder mi, hep birlikte izleyeceğiz.
ABD Merkez Bankası’nın (Fed) 2 yıl daha faizleri düşük tutacağını açıklamasıyla ‘bedava parayı’ duyan hisse senedi fiyatları ve dolayısıyla endeksler yükselirken, arzı artacak olan dolar içeride 1.7760 TL’ye kadar geriledi. İlk ‘teknik’ hedef seviyeleri 1.7440-1.7325 bandında. Sonrasındaki ‘asıl’ hedef 1.7210 seviyesinde. Bu seviyelerin aşağı geçilmesi bence hayli zor.Geçtiğimiz hafta piyasalar adına adeta bir “zafer haftası” imiş. Geçen hafta piyasalardan uzak kaldım. Yokluğumdan istifade bir yandan Fed, diğer yandan Davos toplantıları piyasalara vermiş gazı! Fed üyeleri 2014 sonuna kadar faizlerde artışa gidilmeyeceği konusunda ‘zımni mutabakat’ içinde olduğuklarını açıklamış. Devamında da gerekirse III: Bedava Para Paketi’nin (III. BPP) de devreye alınabileceğini söyleyince varlık piyasaları adeta “coşmuş”!Fed’in açıklaması sonrasında “bedava parayı” duyan hisse senedi fiyatları ve dolayısıyla endeksler yükselirken, arzı artacak olan dolar da başta euro olmak üzere diğer para birimleri karşısında değer kaybetmiş. Dolar/TL kurları 1.7980’nin altına inerek 1.7760’a kaar gerilemiş. Bu hafta neler olacağına geçmeden önce Fed’in kararına dair kısa bir yorumumu da paylaşmak istiyorum!Fed diyor ki ABD ekonomisinde işler yolunda gitmiyor! (Bu nokta önemli!) Bu nedenle de parasal genişlemeye; yani piyasalara likidite vermeye; devam edeceğim. Taa ki istihdam ve enflasyon verilerinde hedeflenen seviyelere gelinene kadar... Aslında Fed’in kastettiği konut fiyatları ve enflasyonda toplarnmayı görene kadar likidite vermeye devam edeceğim.Bundan anlaşılan aslında iki kritik hedefte “istenen” seviyeye ulaşılmış değil! İlki konut fiyatlarında; ki sıradan Amerikalının servet ölçme kriterinde; henüz daha kayda değer toparlanma yok, diğeri de Amerikan şirketlerinde “biriken” kârlar/fonlar” henüz daha reel ekonomiye kaymadığından ne istihdam ne de “enflasyon” yarat(abil)miş değil!Bunları gör(e)meyen Fed de parayı “ucuz tutmaya devam edeceğini söylüyor! Hep takıldığım noktayı bir kez daha paylaşmak istiyorum: I.BPP işe yarasaydı II. BPP’ye ihtiyaç olur muydu? Madem ki I.BPP işe yaramadı ve II.BPP devreye girdi ve o da işe yaramadıysa III. BPP işe yarayacak mı?Önemli değil! Piyasalar kısa vadeli düşünürler ve Fed’in geçen haftaki açıklaması “kısa vadeli düşünenlere” ilaç olmuş durumda. Bu “merhem” sayesinde piyasalar kendisni iyi hissetmiş ve borsalar bir kez daha “taze kan kokusu” ile yukarı gitmişler. ‘Büyük Birader’ Fed sağolsun! Facebook’un halka arzı önemliBu hafta ne olacağına gelince....Haftanın bence en önemli iki olayı (kullanıcısı olmadığım ama varlığı ile tüm insanlığı bence derinden etkilemiş olan) Facebook’un halka arzı. 1 Şubat’taki Facebook’un halka arzının (IPO) başarılı olacağını ve piyasaları (özellikle Nasdaq’ı) motive edeceğini düşünüyorum.Diğer önemli olay ise bu hafta nihayet “mutlu sona” ulaşacak olan Yunanistan’ın “gönüllü borç takas” görüşmeleri. Bu görüşmelerden yüzde 50 “borç tenzilatı” ve IMF’nin öngörüleri doğrultusunda yüzde 3-3.5’lik kupon faizli yeni bono ihracı “mutabakatı” çıkacak olur ise kısa vadede ‘euro dostu” bir algılama oluşacak olsa da bu denli “az” bir indirim (kupon faizinin bir önemi yok!) Komşu’nun derdine derman olmayacaktır! İndirim ya anlaşma gereği ya da (anlaşma konuşulduğu haliyle sonuçlansa bile) ikinci piyasada yüzde 70’lerin üzerindeki bir “tenzilat” ile sonlanmazsa Yunanistan’ın çok da fazla bir şansı yok. İndirim konuşulduğu şekilde gerçekleşecek olur ise bu kez de Yunanistan’ın (gerçek bir çözüm olmasa da!) ‘eurodan ne zaman çıkacağı’ tartışmaları hiddetlenecektir. Komşu’nun Drahmi’ye dönmesi de bir çözüm değil. (Bu konuya bu hafta içinde değinmeye çalışacağım...)Facebook’un halka arzı (FB koduyla Amerika’da işlem görecekmiş!) başarılı olacağı varsayımıyla, geçtiğimiz haftanın “gazı” bu hafta da bir süre için,; en azından hafta ortasına kadar; etkili olacaktır. Bu sayede başta Nasdaq olmak üzere ABD endeksleri yukarı gidecektir. Bu durum da İMKB başta olmak üzere gelişmekte olan ülke borsalarını (hafta başında Çin borsa endeksi Shangay Composite dikkatle izlenmeli. (Zira geçtiğimiz hafta 18 Kasım 2011’den bu yana ilk kez 50 günlük HO’nın üzerinde kez bir kapanış yapmış!) Uzakdoğu borsalarındaki pozitif hava ve Facebook’un halka arzı haftanın ilk yarısında borsaları yukarıda tutabilir!Böylesi bir yükseliş İMKB 100’ün öncelikli olarak 19-20 Ekim 2011 tarihleri arasında 57.670-57.348 arasında oluşan “boşluğun” kapanmasına ‘yardımcı’ olacaktır! Hareketin devam etmesi durumunda ise 58.470’lerden geçen 200 günlük HO’ya kadar bir yükseliş yaşanabilir!Bu hareket daha “şidetlenecek olur ise devamında 59.500 seviyesi resmin içine gircektir ki ben bu seviyenin bu hafta içinde aşılmasının hayli zor olduğunu düşünüyorum. Facebook ve “Komşu” etkisinin negatif olması durumunda ise; ki bu seviye ilâ nihayi kapanacaktır; 55.418-55.513 arasındaki “boşluğa” doğru bir geri çekilme/düzeltme yaşanacaktır.Ancak asıl hareket euro/dolar ve devamında da dolar/TL paritesinde yaşanacağa benziyor! Geçtiğimiz hafta dolar/TL’de yukarıda da belirtmiş olduğum teknik seviyeler aşağı yönde geçilmiş durumda. Şimdi hedefte ne var sorusu akıllarda! İlk “teknik” hedef seviyeleri 1.7440-1.7325 bandında. Sonrasındaki “asıl” hedef 1.7210 seviyesinde. Bu seviyelerin aşağı geçilmesi bence hayli zor!Dolar/TL kurlarındaki hareketi asıl “destekleyecek olan” euro/dolar paritesindeki gelişmeler! Gerek Facebook, gerek Yunanistan anlaşması, gerekse de diğer “tüm” faktörler devreye girse de euro/dolar paritesinde bu hafta ilk aşamada 1.3245, ardından 1.3440 seviyeleri kritik eşikler olacak. Paritenin 1.3250’nin üzerine çıkması (son CFTC verisi euro lehinde açılan pozisyonların daha da arttığını söylüyor!) ihtimali az olsa da yine de var! Ancak 1.3440 seviyesinin aşılması zor görünüyor. Yine de paritede bu seviyeye doğru bir yükseliş yaşanacak olur ise dolar/TL’deki hareketin ‘TL lehine’ yukarıda belirttiğim seviyelere doğru gelişmesi olasılığı artacaktır.Bu arada belirtmekte fayda var: TL’deki son gelişmelerin sadece bize has olduğunu söylemek hata olur. Zira diğer gelişmekte olan ülke piyasalarında yaşanan hareketlerin de bize benzediğini; hatta Vatan’dan Ufuk Korcan’ın hazırladığı çalışmaya göre; gelişmekte olan bazı ülkelerin para birimlerinin bizden de “iyi performans” gösterdiklerini unutmamak gerek.
Aralık ayında ralli bekleniyordu, hani hatırlarsınız “Noel Baba Rallisi”. Olmadı, zira AB’nin durumundan kimse emin olamadı! Ardından Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 3 yıllık yüzde 1 sabit faizle fonlaması gündeme oturdu. 523 banka 498 milyar euro borçlandılar. Yine de piyasalarda bir türlü “beklenen ralli” gerçekle∫emedi ve yıl kapandı.Ralli gelmedi, gelemedi derken sebep anla∫ıldı. S&P’nin Kasım ayında “yanlışlıkla” dü∫ürdüğü Fransa’nın AAA notunun gerçekte düşme tehlikesi ufuktaydı. Nitekim düştü de... Beraberinde 8 AB ülkesinin notu da 1-2 kademe düşürüldü. Bunun piyasaları olumsuz etkielemsi beklenirken adeta tam tersi oldu. Karar sonrasında euro bir ara 1.2622’ye kadar geriledi, o kadar. Hisse senedi piyasaları tınmadı neredeyse. Kısa bir şaşkınlıktan sonra geçtiğimiz haftanın başından itibaren hem hisse senedi piyasaları hem de euro sanki notlar düşürmemiş de arttırılmış gibi bir “tavır” sergiledi. Endekslerde ciddi yükselişler olurken euro, dolar karşısında dün 1.2986’ya kadar yükseldi!Ne var bu yükselişlerin ardında derseniz belki de tek açıklama “likidite tiryakiliği” olacaktır. Geçtiğimiz haftanın “negatif” haberi sadece S&P’nin 9 AB ülkenin notu düşürmesi değildi. Moody’s de benzer yönde bir indirimden söz ederken AB için asıl darbe Dünya Bankası’ndan geldi. Dünya ekonomisinin büyüme tahminin yüzde 2.5’e düşürürken AB’nin yüzde 0.3 daralacağını açıkladı. Avrupa hisse senedi piyasaları bu tahmini hiç mi hiç ka’ale almadılar. Zira notu indirilen İtalya, Portekiz, İspanya bu hafta içinde yapmış oldukları borçlanmaların hem miktar hem de faiz olarak not indirimi öncesine göre çok daha iyi koşullarda gerçekleşltirmişlerdi. Sağolasın ECB ve onun 3 yıllık likiditesi. Şubat ayı sonlarında yeni bir ihale ile daha da fazla likidite verecek ECB. Piyasalar bu arada ECB’ye dönen bu likiditenin reel ekonomiye neden girmediğini demek sorgulamıyorlar. Bu likiditenin ekonomiye dönmüyor olması değil mi zaten ekonomik daralmayı getirecek olan? Diğer yandan AB bölgesi ekonomik olarak daralırken; doğal olarak şirketlerin kârları da daralacak; şirketlerin değerleri (dolayısıyla hisse senedi fiyatları) nasıl artacağı da şimdilik kimsenin umurunda değil! Yeterki bu “tiryakilere” yeni likidite verilsin.ECB’nin likiditesi yetmezse diye IMF de devreye girdi geçen hafta! Bu da “tiryakiler” için iyi haberdi. Biri olmazsa, diğerinden “müptela olunan likidite” temin edilecekti. Zımni bir garantiydi bu! Hafta içinde IMF önümüzdeki dönemde “üyelerinin” duyacakları ek fonlama ihtiyaçları için 600 milyar dolarlık daha “limit” artıtırmak istediğini açıkladı. Küresel ekonomide yaşanabilecek darboğazlar nedeniyle önümüzdeki yıl içinde 1 trilyon dolara ihtiyaç duyulabileceğini söylüyor IMF. Halühazırca 380 milyar dolarlık kaynağı olan IMF şimdiden önlem alıyor!Büyük kısmı AB için kullanılacağı öngörülen bu fonlar için ‘muhtemel kullanıcı’ AB ülkeleri bu artışın yaklaşık 200 milyar dolarını garanti etmişler. Eh, ne de olsa kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezmiş...Ancak; Kanada, ABD, Japonya ve G.Kore yeni artış yapılmadan önce, Avrupa’nın atacağı adımları; (Yunanistan ve mali birlik v.b) görmek istediklerini açıklamış durumdalar. ABD için bir başka sorun daha var. Teknik olarak oy hakkına bağlı olarak en yüksek katkıyı yapması beklenen ABD için “kaynak” sorunu var. IMF’ye sağlanacak kaynak için ABD Hazinesi’nin bir yerlerden borçlanma limiti yaratabilmesi lazım ki, fon bulabilsin ve IMF’ye kaynak aktarabilsin. Kendi ihtiyaçları için limit problemi yaşayan ABD Hazinesi’nin IMF’ye yardım edeceğini varsayalım, geçelim... Piyasalar için nereden geldiğinin bir önemi yok, yeterki bol ve ucuz likidite gelsin. Tıpkı uyuşturucu müptelaları gibi....
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P, Cuma günü 9 ülkenin kredi notunu düşürdü. Özellikle Fransa’nın notunun kırılacağını piyasalar uzun zamandır fiyatlara dahil etmeye başlamıştı. Yani Cuma günkü açıklama, ‘ayanın beyanından’ öte gitmedi. Not indirimlerinin piyasalara etkisi sınırlı olacaktır. Hatta kısa vadede euro, değer bile kazanabilir.S&P Cuma akşamı yağdı, esti... Kıbrıs, İtalya, Portekiz ve İspanya’nın kredi/ülke notlarını iki kademe birden indirirken, Avusturya, Fransa, Malta, Slovakya ve Slovenya’nın notlarını birer kademe indirdi. Belçika, Finlandiya, Almanya, İrlanda, Lüksemburg ve Hollanda’nın notlarını değiştirmedi, cari seviyelerini ‘teyit etti’! 5 Aralık’ta negatif izlemeye aldığı bu notları da ‘izlemeden çıkardığını’ açıkladı.Herşey bir yana özellikle AB’nin iki ana dayanağından biri olarak görülen Fransa’nın (ve de Almanya’nın ‘ekürisi4 durumundaki Avusturya’nın) noktalarının AAA’dan AA+’ya bir kademe indirilmesi piyasaları en fazla ilgilendirne değişiklikti. İlk gruptaki ülkelerin 2 kademe birden indirilene kadar S&P’nin neden beklediği ayrı bir tartışma konusu. Bir diğer tartışma konusu da bu kararın ‘resmen’ açıklanmadan önce piyasalarca ‘duyulmuş’ olmasıdır! Normal koşullarda derecelendirme kuruluşları 24 ya da 48 saat öncesinden ilgili ülkenin Hazine ve Merkez Bankası’nı kamuoyuna yapılacak ‘basın açıklaması’ hakkında bilgilendiriyorlar. Anlaşılan o ki bu açıklamanın yapılacağı ‘birileri’ tarafından önceden duyulmuş... Gerçi Kasım ayında S&P’nin ‘yanlışlıkla’ (nasıl bir yanlışlıksa?) müşterilerine gönderdiği e-posta’da Fransa’nın notunun düşürüldüğü ‘ilan edilmişti’! Piyasalar da bunu fiyatlamaya başlamıştı bir anlamda. Cuma günkü açıklama ‘ayanın beyanından’ çok da öte gitmedi! S&P not indirimlerini neye dayandırıyor?9 Aralık’taki liderler zirvesinden elle tutulur bir ilerleme kaydedilemediğine değinildikten sonra AB bölgesinde:1- Kredi piyasalarındaki zorlukların artması2- Euro bölgesindeki ülkelerin risk primlerinin artması3- Ülkeler ve hane halkalarındaki ‘indireç’ sürecinin hızlanması4- AB Bölgesi’ndeki büyüme konusundaki zaafiyet5- Bölgedeki sorunlar konusunda AB politika yapıcıları arasındaki açık ve uzayan anlaşmazlıklardan dem vurulmuş. Cuma günü piyasalar ‘not indirimlerine’ çok da agresif tepkiler vermediler. Genel kanı, “Böylesi bir indirim bekleniyordu, çok da sürpriz olmadı” şeklindeydi. Bu yaklaşım kısa vadede doğru olsa da, orta ve uzun vadede çok da gerçeği yansıtmıyor. Peki bundan sonra neler olabilir?- Almanya AAA notunu kaybetmemek için çok daha ‘tutucu’ olacak, AB’nin ihtiyaç duyduğu likidite kolaylığı konusunda daha da “ketum” olacaktır.- Notları düşen ülkelerin “kağıtlarını elinde tutan bankalar için daha fazla ‘sermaye’ yeterliliği aranacak, sermayenin kıt olduğu bir dönemde bankalar ihtiyaç duyacakları sermayeyi temin etmekte zorlanacaklar.- BASEL III uygulamasının hayata geçmesi ertelenecek, bu da Almanya’nın talep edeceği mali disiplin meselesinin hayata geçmesini erteleyecektir.- Yunanistan’ın borçlarının yüzde 50’sinin silinmesinde anlaşılamazken artık yüzde 70 ve üstü tartışılmak zorunda kalacak!- ECB’nin (Avrupa Merkez Bankası’nın) neden 498 milyar euroluk ihaleyi Aralık ayında açtığı şimdi daha iyi anlaşılıyor. Not kararlarından sonra açsaydı, kamuoyuna bunu anlatmakta zorlanacaktı. Diğer yandan da İtalya ve İspanya’nın notları düşmeden ‘uygun faiz oranlarından’ birilerinin ‘mallanmasını’ başka türlü nasıl sağlayacaklardı?Gelelim sadede... Bugün ABD piyasaları Martin Luther King günü sebebiyle kapalı! ‘Not indiriminin’ etkileri ilk aşamada sınırlı olacaktır. Piyasalar ilk aşamada ‘bu indirim nasılsa fiyatlarda vardı!’ hatta Fransız Maliye Bakanı Baroin’in de dediği gibi ‘Not indirimi iyi bir haber değil. Ancak not bir kadem düşürüldü ve ABD’nin notu ile aynı kademeye indi, bu bir felaket değil!’ diyebilecek! Eh gelişmiş 7 ülkeden en önde gelen iki-üç tanesinin notu inmişse eğer, piyasa kendi içinde riski yeniden tanımlayacaktır. Eskinden AAA notları ‘gösterge’ iken şimdi AA+ notları gösterge olacak. Piyasalar bir anlamda ‘curve’ yapacak!. Sınavlarda eğer hiç kimse tüm soruları cevaplayamaz, en iyi cevaplayan 100 üzerinden 60 almışsa, 60 alan en yüksek notu alır, geri kalanlar da 60’a oranla sıralanırdı, buna da üniversitede ‘curve yapmak’ ya da ‘çan eğrisi yapmak’ deniyordu! Eskiden AAA notu 100 kabul edilirken, şimdi AA notu 100 kabul edilecek. Halihazırda AAA notuna sahip olanlarda ‘yıldızlı 100’ ile ödüllendirilecek! Fırsatçı bir yaklaşım sergilenecek! Bu fırsatçı yaklaşım kısa vadede ‘çalışsa da’ uzun vadede çalışmayacak ve kredi notu düşen ülkeler hem borçlanmakta sorun yaşayacak, hem de onlara borç veren bankalara sorun yaşatacak. Asıl önemlisi EFSF’nin notu bu durumda düşecek. Her ne kadar Almanya bu konuda dirense de EFSF’nin ve devamında da ESM’nin (Avrupa İstikrar Mekanizması’nın; ki bu bir şirket halini alacak ileride) kredibilitesini korumak zor hem de çok zor olacak! Gelelim bu haftanın piyasalarına...Cuma günü gelen not indirim haberlerine rağmen 1.2650’nin altında bir kapanış yap(a)mayan euro/dolar paritesinde haftanın ilk günlerinde 1.2450’ye doğru bir gerileme olabilir. Ancak; Cuma günkü tepkilere bakıldığında; bu ihtimal düşük! ‘Not indirimleri zaten fiyatlanmıştı’ denecek olur ise paritedeki düşüş hareketi sınırlı kalacak, hatta kısa vadede birçoklarına garip gelecek şekilde euro değer bile kazanabilecek! Nereye kadar derseniz... 1.2940 ‘iyimser’ bir tahmin olacaktır. Euro/dolar paritesinde her ne kadar bu seviyeye kadar bir yükseliş ihtimali varsa da 1.2450’yi gözardı etmemekte fayda var haftanın ikinci yarısında..Bize yansımasına gelince...Kısa vadede etkisi çok hissedilmeyecek! Ancak not indirimleri mutlaka ama mutlaka beraberinde bir ‘indireç’ sürecini getireceğe benziyor. Kısa vadede etkisi ‘sınırlı’ olsa da orat ve uzun vadede (yıl sonuna kadar) hem borsalarda hem de reel ekonomide ‘indireç’ sürecinin etkilerini mutlaka hissedeceğiz...
Önceki günkü Dünya Gazetesi’nin haberine göre VOB dövizde “kaldıraçlı işlemlere” ve “gecelik faizlere” dayalı kontratlar “çıkaracakmış”! VOB’un geçtiğimiz yıl işlem hacminin yüzde 91.42’si IMKB 30 endeksine dayalı VOB Endeks 30 kontratında gerçekleşmiş. Bir önceki yıl bu oran yüzde 97.2 imiş. İşlem hacmindeki düşüşün bir kısmının endeksteki düşüşten, bir kısmı da dolar/TL kontratlarındaki işlem hacminin artışından kaynaklandığı söylenebilir.İncelendiğinde VOB’un işlem hacminde altın dışında emtianın payı neredeyse hiç yok. Emtia olarak anılabilecek “kurbanlık koyun kontratlarında” hedeflenen işlem hacminin çok gerisinde kalınmış. Ha keza son aylarda işlem görmeye başlayan elektrik kontratları ve geçtiğimiz yıl ortasında işleme konulan İMKB 30İMKB 100 endeksleri arasındaki fark üzerine “yazılan” kontratlar için de durum aynı.VOB için varsa yoksa finansal piyasalara dair kontratlar. VOB kuruluş amacı olan “tarımsal emtia piyasalarında öngörülebilirliği arttırmak” adına çok da fazla bir şey yapmıyor. Mazereti de hazır: Lisanslı depoculuk Türkiye’de yok. Haklı olmasına haklılar da bunu hayata geçirmek için VOB ne yapıyor? En azından bu konuda gerekli alt ve üst yapının oluşturulması için girişimlerde bulunmak ve bunu hayata geçirmek VOB’un asli fonsiyonuna hizmet etmeyecek mi?Ancak VOB pek oralı değil. Geçtiğimiz yılın 19 Şubat günü Vatan Gazetesi’nde “Ey Türk çiftçisi, pamuk ek!” başlıklı bir yazı yazmıştım. O günlerde pamuk fiyatları dünyada rekor kırıyordu!Fiyatların “zirve yaptığı” tarihler fiziksel pamuğun tarlaya ekildiği tarihlerdi! Dünya fiyatlarını (ya da benim yazımı) gören çiftçiler pamuk ektiler ise; ki ektiler; bugün ciddi bir kayıp ile karşı karşıyalar. Bir yandan kur ve petrol fiyatlarından dolayı maliyetleri arttı, diğer yandan da ürünlerinin hasadını yaptıkları geçtiğimiz iki üç ayda en düşük dünya fiyatlarıyla karşı karşıya kaldılar. Kendilerini koruyabilecekleri ellerinde hiç bir enstrümanları yoktu. Uluslararası piyasalardan kendini “hedge” edebilmiş Türk çiftçisinin olduğunu da sanmıyorum.Halbuki VOB bu imkânı onlara sunabilirdi, sunmalıydı! Yolunu da 19 Şubat 2011’deki yazımda göstermiştim:“Ey VOB... Çiftçiye yardım et!”Diyelim ki çiftçiler cari fiyatları cazip bulup bu işe girdiler; pamuğu ektiler, suladılar, çapaladılar, ara yaptılar. Aylardan Ağustos oldu. Ya bu fiyatlar tıpkı petroldeki gibi tepetakla düşerse [ki düştü! 7 Mart 2011’de 2.20 cent seviyesine kadar çıktıktan çok sert bir şekilde 14 Aralık 2011’de 0.845 cent/pound seviyesine kadar geriledi. Yüzde 61.5’lik bir düşüş!] o zaman çiftçilerin hali nice olur? Tarlayı söksen, sökemezsin! Yaptığın “mesarif” bir tarafa, yerine ne ekeceksin?Artık bunun da bir çaresi var: Vadeli kontratlar. Her ne kadar “çalışmıyorsa da” VOB’da pamuk kontratı var. Lisanslı depoculuk olmadığı için çalışmadığı söylense de VOB; İMKB 30 endeks kontratının tatlı kazancından bunları hayata geçirmeye bir türlü fırsat bulabilmiş değil!Çiftçilerin korunması için VOB bu kontratların hayat geçmesi için ne gerekiyorsa yapmalı. Yapamıyorsa da ABD pamuk kontratlarının Türkiye’de işlem görebilmesi için gerekli altyapıyı hazırlasın. [Olmaz demeyin! Atın ons/dolar kontratları geldi!] Hem çiftçiye hem de sanayiciye faydası olsun!”Anlaşılan VOB ya bu yazıyı okumadı, ya da finansal kontratlardan gelen “tatlı kârdan” vazgeçemedi!Bu arada merak ediyorum... 1 trilyon TL’lik piyasa değerine ulaşmayı kendine hedef olarak koymuş olan yeni İMKB başkanı, VOB’un “kullanımına verilen” endeksleri geri almak isterse, VOB’un elinde ne kalacak?
Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, Cuma günü, “TL, 2012’de doları yenecektir, bunu yazın bir yere” dedi. Bir merkez bankası başkanı böyle bir taahhütün altına girebilir mi? Bence girmemeli, ama diyelim ki bu taahhüt altına girdi, iddiayı kazanabilir mi? Evet, kazanabilir. Eğer ‘kendisi bu politikayı sürdürecek ise’ kesinlikle kazanabilir.Merkez Bankası’nı bana verin, 6 ay da zaman verin bir de ‘kurun ne olmasını istediğinizi’ söyleyin, gerisine karışmayın! 1 dolar 50 kuruş mu olsun, yaparım, 1 dolar 5 lira mı olsun, onu da yaparım! Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın Cuma günü Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nda yaptığı konuşma çok önemli ‘taahhütler’ içeriyordu! Sayın Başçı konuşmasında, “TL, 2012’de doları yenecektir, bunu yazın bir yere” dedi! Bir merkez bankası başkanı böyle bir taahhütün altına girebilir mi? Bence girmemeli, ama diyelim ki bu taahhüt altına girdi, iddiayı kazanabilir mi? Evet, kazanabilir! Eğer ‘kendisi bu politikayı sürdürecek ise’ kesinlikle kazanabilir! İki sebepten dolayı. İlki MB’nin elindeki ‘TL likidite sağlayıcı’ olma özelliğinden dolayı. Kasım 2010’daki ‘zorunlu karşılık artışı’ sonra bankacılık sistemi artık Merkez Bankası’ndan borç alır hale geldi! Bir başka deyişle TL pozisyonu dengede olan bankacılık sistemi (ki rakamlara göre döviz pozisyonu da dengede(ydi)!) O tarihten itibaren MB’den TL borçlanır hale geldi! MB’nin bilinçili olarak hayata geçirdiği, ‘finansal piyasaları kontrol edebilmek için bankacılık sektörünü damardan kendine bağlama’ stratejisinin gereğiydi bu yapılan. Önemli ölçüde de başarılı oldu! Bankalar döviz alabilmek için kullanacakları TL’yi bile MB’den borç almak zorunda artık! Dövizin çok hareketli olduğu dönemlerde MB’nin; “Döviz almak için size TL vermeyebilirim” demesi de bu sebepledir. Şimdilik bunu doğrudan demiyor, dolaylı olarak bankaların borçlanma maliyetini yüzde 5.75’ten (artık bir önemi kalmamış olan politika faizinden) 12’ye çıkararak bu işi yapıyor.Başkanın ‘iddiasını’ kazanabilmesi için ikinci sebep ise fonlama dışında kullanabileceği diğer ‘araçlar’. Sadece fonlama faizi yok MB’nin elinde. Zorunlu karşılık oranlarının arttırılması, döviz likiditesinin arttırılıp/azaltılması, gerekirse 1990’lardaki ihracat dövizleri için uygulanan ‘zorunlu döviz devirleri’ , reeskont kredileri, fonlama faizleri üzerinden ek vergi alınması, BDDK ile ortak bir çalışmayla ‘sermaye yeterlilik oranlarının‘ arttırılması gibi ‘bilinen’ ya da yepyeni ‘bilinmeyen’ araçlarla MB isterse TL/döviz likiditesini kısıp, arttırabilir! Her zaman derim: “Merkez Bankası’nı bana verin, 6 ay da zaman verin bir de ‘kurun ne olmasını istediğinizi’ söyleyin, gerisine karışmayın”! 1 dolar 50 kuruş mu olsun, yaparım, 1 dolar 5 lira mı olsun, onu da yaparım! Yanlız bir talebim daha var: O da bu kur seviyelerini 1 en fazla 3 aydan fazla tutamam! Sonsuz olarak bu seviyeleri korumamı beklemeyin, altında kalırım. Mesele bu seviyelere ulaşılması değil, bu seviyelerin ‘sürdürülebilir!’ olmasında. 1 doların 0.50 lira (50 kuruş) olduğunu düşünsenize, ithalat patlamış, ihracat yerle yeksan, işsizlik tarihi rekor kırmış, kamu maliyesi darmadağın olmuş! Ya da 5 lira seviyesinde, şirketler kur riskinden dolayı batmış, ülkenin bütün şirketleri yabancıların eline geçmiş, ihracatçılar bile ithalattaki zorluklardan dolayı, (yüksek kura rağmen) ihracat yapamıyorlar! Sürdürülemez! Sayın Başçı çok büyük ihtimalle iddiayı kazanacaktır. Hele ki elinde; kendisinin de söylediği gibi; ‘sonsuz araç’ varken. Bu arada konuşmada dikkatimi çeken bir kaç nokta daha vardı: 29 Aralık’ta İSO’da yapmış olduğu toplantıda ‘euro’yu gözüne kestirmişti’, parite 1.27’lere gelince şimdi de sıra dolara geldi anlaşılan! Artık iddiaya doları da dahil etmiş durumda. Acaba MB, son günlerde konuşulmaya başlanan; benim halen daha ihtimalinin çok düşük olduğunu düşündüğüm; III: Bedava Para Paketi”nin hayata geçeceğini mi hesaplıyor? Temmuz 2011’de AB bölgesinin ‘dağılacağını’ varsayarak politika faizlerini 6.25’ten 5.75’e düşürüp piyasalara verdiği likiditenin başımıza ne dertler açtığını çabuk unutmuşa benziyoruz. Şimdi de ortada fol yok, yumurta yokken III.BPP’ye karşı önlem almak...? Başkan’ın haklı çıkmasıyla ilgili son bir nokta... Yatırımcılar; MB’nin elindeki silahlara güvenip 1.80’lerden dövizlerini satarlar mı, yoksa bu kadar çok piyasalara müdahahil olan bir MB’nin ‘yol kazalarına’ uğrayabileceğini düşünüp 2.00’ın üzerini beklerler mi? ‘MB başkanı haklı çıktığında’ hangisi daha kazançlı çıkacak bu işten?Her halükârda şimdiye kadar enflasyon hedefleri/tahminleri konusunda çok da ‘parlak bir geçmişe’ sahip olmayan bir MB’nin son söylemlerinin/tahminlerinin ne denli ulaşılabilir olduğu piyasa katılımcıları tarafından bir süre daha sorgulanır olacaktır! Geçtiğimiz hafta yazdığım ‘Merkez’in politikasının yan etkileri... ‘ başlıklı yazımda da bu konuya bir kez daha değinmiştim. Meselenin temeli “Merkez Bankası’nın kredibilitesidir”. Gerisi laf-ı güzaf.... Neyse...Gelelim kısaca bu haftaya...Haftanın endikatörü ‘euro/dolar’ paritesi olacak ! Bugün Merkel-Sarkozy zirvelerinin bir yenisi var! Mali birlik konusudan atılacak adımlar tartışılacak. Bir mutabakat çıkacak olur ise kısa vadede bir iyimserlik yaratabilir AB bölgesinde. İhtimal eskiye oranla daha yüksek. Ancak paritede geçtiğimiz hafta 1.2835’teki kritik eşiğin altında bir kapanış oldu!Bu hafta 1.2660 seviyesi ilk ‘destek’ olarak karşımıza çıkıyor. Sonrasındaki asıl hedef 1.2450 seviyesi ki bu seviyenin artık test edilmesi neredeyse an meselesi! Merkozy ‘anlaştık’’ derse ne olur derseniz... Paritedeki ‘dip arayışı’ nihayetlenmese de hız keser! 1.2860 ve hatta ardından da 1.3080 seviyelerine kadar ‘cılız’ bir düzeltme yaşanabilir. Bizi asıl ilgilendiren paritenin 1.2660 ya da 1.2450’ye doğru hareketlenmesi durumunda dolar/TL kurlarının nasıl tepki vereceği... Benim tahminim yukarıda uzun uzadıya ele aldığım ‘iddia sebebiyle’ piyasanını ‘sınırlı-sorumlu’ bir tepki vereceği yönünde. “1.90’ın yukarı geçilmeyeceği, kaytılımcıların şimdilik bu “bariyeri’ test etmeyeceği” yönünde. Olan euro/TL tarafına olacak!İMKB mi dediniz? Yeniden 48 binli rakamların test edilip edilmeyeceğini anlamak için İMKB’nin cent (dolar) bazındaki değerini takip etmekte fayda var. 25 Kasım’daki 2.60 cent seviyesinini altına inilecek olur ise işler sarpa saracak demektir. Yukarıda ise 2.80 cent seviyesi önemli. Bu seviyenin özellikle de bu hafta sonu itibariyle kapanış bazında yukarı kırılması çok önemli bir trend değişimi anlamına gelecektir ki ben bu ihtimali şimdilik düşük buluyorum. Halen daha “İlk önce 2.20 cent görülecek” tahminimi koruyorum.