Küresel hisse senedi fonlarına yılın ilk haftasında 22 milyar dolarlık giriş olurken borsalarda iyimserlik ‘tavan’ yapmış durumda. Bu denli ‘aşırı iyimserlik’ ortamının çok da uzun süre devam etmesi hayli zor gözüküyor. İyimserliğin ya da kötümserliğin uç noktalara ulaştığı dönemler aslında trend dönüşlerinin yaklaştığının habercisi.Yılın ilk haftasında küresel hisse senedi fonlarına 22 milyar dolar girmiş! Bunun bir kısmının gelişmekte olan ülke piyasalarına girdiğini varsayarsak, gerek İMKB’nin gerekse MSCI endeksinin yeni yüksekler görmesinin sebebi az çok anlaşılabilir. ABD’deki “mali uçurum” endişeleri ile yılı hisse senedi piyasalarında satış ile kapatan yatırımcılar, yeni yıla yeni pozisyon açarak başlamayı tercih etmiş görünüyorlar. Aslında bu çok yeni bir “alışkanlık” değil. Geçtiğimiz 10 yılda (2008-2009 istisna) sıkça görülen bir durum bu! Ancak 22 milyar dolarlık haftalık giriş rekor rakamlardan birisi.Hisse senedi piyasalarına giren bu para aynı zamanda piyasalar hakkındaki iyimserliği de yansıtıyor. Bu iyimserlikle beraber “korku endeksi” olarak adlandırılan VIX Endeksi de 13.22 ile Haziran 2007’den bu yana en düşük seviyesine gerilemiş durumda. Tüm bu haberler hisse senetleri piyasaları için “iyi” denebilecek haberler.Yılın ilk haftası, yılın geri kalanına bir gösterge olabilir mi? Henüz bunu söylemek için erken. ABD’de “borç limiti” tartışması henüz sonuçlanmadı. Yine de fonlara giren para, borç limiti krizinin de bir şekilde çözüleceğine inanıyor. “1 trilyon dolarlık platin para” çözümü ABD Hazinesi tarafından seçenek olmaktan çıkarılsa da şu veya bu şekilde bir çözümün olacağına inanılıyor. Haksız da sayılmazlar hani. Küresel krizin yaşandığı son 4-5 yıla bakıldığında gerek ABD’de, gerekse de AB’de “son dakika manevralarıyla” bir çok kriz çözülmedi mi? Uzun vadede yeni sorunlar ortaya çıkaracak olsa da kısa vadeli problemleri aşacak çözümler üretildi! Piyasalar da buna inanıyor işte!Wall Street’te rekor beklentileri arttıHer ne kadar Fed’in, tahvil alım programlarını 2013’te sonlandırması zor olsa da bunu tartışıyor olması da yatırımcıları fazla ürkütmedi. Eh, buna bir de Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) faizleri değiştirmeyerek bir anlamda piyasalara “işler yolunda” mesajını vermesini, Japonya’da Başbakan Abe’nin likidite vanalarını sonuna kadar açacağını hükümet programı haline getirdiğini eklersek, fonlara yeni girişlerin olması çok da şaşırtıcı değil. Bu girişler ABD borsalarında bile (Nasdaq hariç) yeni rekorların kırılabileceği umutlarını arttırmış durumda. Dow Jones’ta yeni rekor kırılması için yüzde 6.2’lik bir yükseliş yeterli olacak!Kısacası hisse senedi piyasalarında iyimserlik had safhada. Normal koşullar altında bu girişler aynı hızda olmasa da devam etmesi durumunda hisse senedi piyasalarında yükselişin devam etmesi kaçınılmaz! Ancak bu girişlerin her geçen gün ivme kaybedeceğini hatırda bulundurmakta fayda var. Bu denli “aşırı iyimserlik” ortamının çok da uzun süre devam etmesi hayli zor. Tüm finansal piyasalar ama özellikle hisse senedi piyasaları için; iyimserliğin ya da kötümserliğin uç noktalara ulaştığı dönemler aslında trend dönüşlerinin yaklaştığı dönemlerdir. Bu nedenle son girişlerin fiyatları bir süre daha desteklemesi mümkün ancak bu desteğin yakın bir zamanda “zayıflaması” olasılığı artacaktır.Zayıflamanın başlayıp başlamadığını işlem hacimlerinden takip etmek mümkün. İşlem hacimlerinin “zirveler” gördükten sonra gerilemeye başladığını görürseniz bilin ki trendin değişimi yakındır!Euro/dolar paritesinin seyri çok önemli!Bu hafta hisse senedi piyasalarında; fon girişleri azalarak da olsa devam edecek varsayımıyla; yatay/yukarı bir seyir izlemesi ihtimali yüksek. Haftanın yakından izlenmesi gereken endikatörü euro/dolar paritesi. Geçen haftayı 1.3341 ile teknik açıdan önemli olan 1.3250’nin üzerinde kapatan euronun 1.3395’i test etme ihtimali var. Bu seviyenin üzerinde günlük kapanışların görülmesi 1.35 ihtimalini artıracak. Geçtiğimiz hafta ECB’nin “oy birliği” ile faizleri değiştirmemesi, Draghi’nin “euro krizi bitti” ve “2013 yılının ikinci yarısında AB ekonomisi” toparlayacak yorumlarıyla yaşanan bu yükselişin çok da uzun vadeli devam etmesi zor görünüyor. Yaşanan son yükselişin haftanın ikinci yarısında yerini en azından 1.3150’lere kadar bir düzeltmeye bırakması olasılığı yüksek!Geçen hafta euro/dolar paritesindeki yükselişi destekleyen başka hiçbir gelişme yok ortada. Yen dolara karşı değer kaybederken, daha önceki yıllarda euro değer kazandıkça, yükselen emtia fiyatları bu kez değil yükselmek, tam tersine düştü. Bunlara altın ve gümüşü de eklemek gerek.Ya euro/dolar paritesinde ya da emtia fiyatlarında bir “gariplik” var! Eğer euro doğru ise bu hafta içinde emtia fiyatlarının (dolar bazında) yükselmesi gerek. Yok eğer emtia fiyatları doğruysa (ki reel ekonomiyi doğrudan yansıttıklarından bu olasılık daha yüksek) bu durumda da euronun yeniden değer kaybetmesi gerekir. Ben “oyumu” ikincisine veriyorum şimdilik. Beni haksız çıkaracak tek gelişme yeni yılla yeni pozisyon açan fonların bir kısmının emtiaya da girmesi olacak. Çin’de beklentileri aşan enflasyon, muhtemel faiz artışlarının kapısını açacağı beklentisiyle; emtiada kısa vadede hızlı bir yükseliş olasılığını sınırlıyor!
Yurtdışında büyüme stratejine devam eden İş Bankası, son olarak Kosova’da şube açtı. Sofya’dan sonra Balkanlar’daki ikinci şubesini Priştina’da açan İş Bankası, aralarında Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nin olduğu Doğu Avrupa’da etkin bankacılığın yapılabileceği ülkeleri araştırıyor. İş Bankası’nın radardaki diğer ülkeler; Azerbaycan, Mısır, Gana ve Angola.Balkanlar’da Sofya’dan sonraki ikinci şubesini Kosova’da açan İş Bankası, yurtdışında büyüme stratejisine yeni ülkeler katmayı hedefliyor. 2011 yılın da Rusya’da banka alan ve adını İşbank Rusya olarak değiştiren İş Bankası, gözüne Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Afrika’yı kestirdi.İş Bankası’nın Kosova’da faaliyet gösteren Türk firmaları olmak üzere kurumsal ve ticari bankacılık ağırlıklı hizmet vereceği Priştine Şubesi’nin açılışına İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, Türkiye’nin Kosova Büyükelçisi Songül Ozan, Kosova Başbakan Yardımcısı, Sanayi ve Ticaret Türkiye Bakanı Mimoza Kusari Lila ve Kamu Yönetimi Bakanı Mahir Yağcılar katıldı.Adnan Bali, Priştine Şubesi’nin açılış töreninde yaptığı konuşmada Kosova’da bulunmaktan duydukları memnuniyeti dile getirerek Kosova ve Türkiye arasındaki ortak tarihi geçmiş ve kardeşlik bağlarının önemine dikkat çekti. Bu bağların pekiştirilmesi amacıyla hem diplomatik hem de ekonomik ilişkilerin geliştirilmesiyle önemli adımların atıldığını, Kosova’daki Türk yatırımlarının toplam tutarının 280 milyon dolara yaklaştığına ifade eden Bali, Türkiye-Kosova dış ticaret hacminin 2011 yılında 276 milyon dolar düzeyine ulaştığı ve Türkiye’nin Kosova’nın ithalatında 4’üncü sırada yer aldığı bilgisini verdi.Bali, yakın coğrafyaya yaptıkları yatırımlarla güçlerini Türkiye’nin dışına taşıdıklarını ifade ederek şunları söyledi: “Bankamız Türk ekonomisine destek olmayı ve sağlıklı büyüme stratejisini kararlılıkla uygulamayı sürdürmektedir. Sınır ötesi genişleme faaliyetlerimizi de hem iştirak edinme, hem de yurt dışı şube açılışlarıyla devam ettiriyoruz”.İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Erdal Aral ise Rusya’da genişleme hedeflerinin bulunduğunu başta Mısır olmak üzere Kuzey Afrika ve Sahraaltı’nın fırsatlar sunduğunu söyledi. Aral, “Ülke kompozisyonundaki değişime bakarsanız dış politikadaki değişimin yansıması görülüyor. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya ihracat artıyor. Avrupa’ya azalıyor. Doğu Avrupa’da etkin bankacılığın yapılabileceği ülkelere bakıyoruz. Özellikle Doğu Avrupa’da fırsatlar var. Polonya ve Çek Cumhuriyeti örneklerden. Gana, Angola Afrika’da fırsat sunan ülkeler. Azerbaycan’da şu anda 44 banka var ama 20-23 banka arasında bir konsolidasyon bekleniyor” dedi.Kosova’daki 3’üncü Türk bankası olduKosova’daki açılış öncesinde de basın mensuplarının sorularını cevaplayan Adnan Bali, “Bir yerde fiziki olarak olmadığınızda orayı kavramanız mümkün olmuyor. En öne çıkan durum sahayla temasımız. Şayet bankacılığı merkezden bir kredi sunmak gibi bir faaliyet olarak görürseniz, bulunduğunuz yerden de aksiyon alabilirsiniz. Buradaki yatırım inisiyatiflerini birlikte yürütecek şekilde sürdürmek istiyoruz” diye konuştu.2008 krizinden sonra bankacılık faaliyetlerinin durduğu bazı ülkeler olduğunu da belirten Bali, Kosova’da gelir gider düzeyinin bankacılıkta yüzde 89 Avrupa’da 68 Türkiye’de ise 30’larda olduğunu söyledi. Kosova’da 309 şube olduğu bilgisini veren Bali sermaye yeterliliği rasyosunun ise 17’nin üstünde olduğunu belirtti. Adnan Bali yurt dışındaki faaliyetlerinin toplam (konsolide) rakamları içindeki yerine ilişkin bir soru üzerine bunun aktif büyüklükte yüzde 14, kredide yüzde 7 mevduatta ise yüzde 8.7 olduğunu söyledi. İş Bankası, TEB ve BKT’nin ardından 8 bankanın olduğu Kosova’daki 3’üncü Türk bankası oldu.Irak’ta uzun vadeli düşünüyoruzİş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, İş Bankası’nın önümüzdeki dönemde başta Azerbaycan ile Balkan ülkeleri ve Ortadoğu bölgesi gibi yakın coğrafyalar olmak üzere, Türkiye ile köklü ticari ve ekonomik ilişkileri bulunan bazı ülkelerde yeni inisiyatifler almasına yönelik çalışmaların sürdürüldüğüne dikkat çekti.Bali, Irak’ın da çok önemli olduğunu Bağdat’ta şubeyi açmak için binanın tamamlanmasını beklediklerini söyledi. Bali “Buradaki dalgalanmalar faaliyetlerimizi etkileyebilir ancak biz uzun vadeli düşünüyoruz. Biz oradaki gelecek fırsatları değerlendiriyoruz” dedi.İşbank Rusya halen Moskova, Volga, Saint-Petersburg, Saratov ve Novosibirsk federal bölgelerinde toplam 14 şube ile faaliyet gösteriyor. İş Bankası’nın yüzde 100 iştiraki olan İşbank AG’nin ise Almanya’daki 13 şubesinin yanı sıra Fransa, Hollanda, İsviçre ve Bulgaristan’da 2011 yılında açılan Sofya Şubesi ile birlikte toplam 17 şubesi bulunuyor. İş Bankası’nın ayrıca KKTC’de 14, Londra, Bahreyn, Erbil ve Gürcistan’da birer şubesi, Çin’de ve Mısır’da da temsilcilikleri var.
Japonya’nın yeni başbakanı Shinzo Abe seçimlerden önce yenin değerlenmesine karşı olduğunu, bu amaçla gerekirse Japon Merkez Bankası’nın (BoJ) enflasyon hedeflemesini “gevşetmesi” gerekebileceğini söylemişti. Abe’nin iktidara gelmesine kesin gözüyle bakan piyasalar da yen satmaya başladılar. Dolara karşı 77.50 seviyelerinden başlayan bu hareket, önceki gün 88.40’a kadar devam etti.Japonya’nın yeni Maliye Bakanı Taro Aso da dün yaptığı konuşmada Japonya’nın “Avrupa İstikrar Mekanizması” (Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nun yerini alacak olan “European Stabilit Mechanism ESM) tarafından çıkarılacak bonoları alacağını açıkladı. (Piyasalar tarafından bu yıl çok daha yakından takip edilmeye başlanacak olan Japonya’nın atacağı adımlar; “doğuda” en az Çin kadar; dikkatle izlenmesi gerekecek.)Japonya 1990’ların başından bu yana durgunluk ile başetmeye çalışıyor. Abe’nin açacağı paket geçtiğimiz 20 yılda “açılan” 5. ya da 6. paket olsa gerek. Öncekiler çok da işe yaramadı. Yarasaydı yen 125’lerden 75’lere iner miydi? Peki bu son paket işe yarayabilir mi?Başarılı olabilmesi için hükümet ile BoJ’un birlikte çalışma ortamını yaratması belki de ilk şart. Bu durumda BoJ’un bağımsızlığının “rafa kalkması” ihtimali artacak. Diyelim ki bu “sorun” aşıldı. Aso’nun açıkladığı ESM bonolarına yatırım; varolan uluslararası rezervlerden yapılacak ise çok da işe yaramayacaktır. Yen karşılığında euro alınarak bu bonolara yatırım yapılırsa belki kısa vadede işe yarayabilir.Bu ihtimali düşünen piyasalar dün euroya talep gösterdi ve 1.3140’a kadar bir yükseliş yaşanırken, yen 87.25’e kadar geriledi. Piyasalar yende son haftalarda yaşanan değer kaybının bir kısmını geri vereceklerdir. Yenin 85.75 seviyesine kadar değerlenmesi olasılığı hayli yüksek. Ancak sonrasında 89.70 seviyesi yeni hedef gibi görünüyor. Bu seviye aşılacak olur ise 94.10 seviyesi nihai hedef olacak gibi görünüyor.Abe’nin finansal piyasalara yönelik bu “müdahalenin” başarılı olma şansı bence oldukça az. Neden derseniz Japonya’nın iki temel probleminin çözümü hayli zor. İlki 1990’lı yılların başında yaşanan kriz sırasında iflâs etmiş olan şirket ve bankalar, sağlam olanlara “yamandı”. Bu sorunlu kurumları sistemden çıkarıp yola devam etselerdi, bugün Japonya’nın çok daha farklı bir ekonomisi olabilirdiİkinci temel sorun ülke nüfusunun artık “yaşlı” olması. Geçen ayki bir haberde; yaşlılar için olan “alt bezi” satışları, bebekler için olanları geçtiği yer alıyordu!Bu iki “dev sorunun” yanı sıra Japon markalarının da dünyada pazar kaybetmesi Abe’nin işini iyiden iyiye zorlaştıracaktır!
Bu yıl piyasaların yakından izlemesi gereken endikatörlerin başında Brent petrolü ile ABD hampetrolü arasındaki farkı gösteren veri geliyor. Benim beklentim bu farkın 2013 yılında 15 doların da altına gerilemesi yönünde. Farkın gerilemesi bize şu mesajı verecek: ABD’deki tüketici talebi artıyor, yani işler düzeliyor. Bizim için ‘iyi haber’ olan petrolde arz fazlalığının oluşmaya başlaması da yine bu farkın azalmasına neden olacakPiyasalar yeni yıla oldukça hareketli başladı. Yatırımcılar bu yıl da karar alırken birçok göstergeyi dikkate alacak. Ancak bana göre bu göstergeler arasında öyle bir tanesi var ki bu yıla damgasına vuracağını düşünüyorum.Lafı dolaştırmadan söyleyeyim yılın endikatörünü: “Varil Petrol Farkı” (VPF)O da ne diyeceksiniz...Aslında basit: Brent petrolü ile ABD hampetrol fiyatını gösteren WTI (West Texas Intermediate) arasındaki varil bazındaki fiyat farkı. İlk olarak 2009 yılının ilk çeyreğinde “geçici”, 2011 yılı başından bu yana da kalıcı olarak Brent petrolünün varil fiyatı WTI’ı geçti! Daha önceleri WTI ortalama 4 dolar kadar Brent petrolünden daha pahalıydı. Ancak kriz sonrasında bu fark Brent lehine 27 dolara kadar yükseldi! (Bizim için kötü haber, hiç de gerekmiyordu!)Kriz sırasında ve sonrasında bu farkı yaratan üç temel değişiklik oldu:1- ABD’de krizle birlikte tüketici güveni ve dolayısıyla tüketim azaldı! ABD’nin petrol depolama merkezi Cushing’de (Oklahoma) stoklar her yıl “son 5 yılın (petrol stoklarındaki genel kabul gören kıyaslama süresi ) en yüksek seviyesine” çıktı! ABD, Meksika, Kanada ve Alaska’daki petrol üretimlerini ABD pazarına taşıyan boru hatları ABD’nin “merkezine” yönelik yapılmış, kıyılara uzanan boru hatları olmadığından ihracat yapılamıyor. Bu durum da Brent-WTI arasındaki arbitraj imkânını ortadan kaldırdığından; aradaki farkın değil kapanmasına, tam tersine artmasına tanık olduk.Tabii ki bunun bir sebebi de Brent ile petrol alan Çin dahil gelişmekte olan ülkelerin taleplerinin; büyüyen ekonomileri nedeniyle; artmaya devam ediyor olmasıydı. Gelişmekte olan ülkelerin talebi artarken, ABD’de talep düştüğünden VPF yükseldikçe yükseldi...2- İran-İsrail arasındaki gerginlik de Brent bazında fiyatlanan (buna Dubai ve Singapur fiyatlamaları da dahil aslında) petrol fiyatlarının WTI’a göre yüksek kalmasında sebep oldu. Her ne kadar ABD’deki başkanlık seçimi yüzünden İran’a uygulanan yaptırımlar nedeniyle azalan İran petrol arzını Suudi Arabistan fazlasıyla karşılasa da yine de bu “gerilimin” sürüyor olması Brent petrolünün; dolayısıyla da VPF’nin; gerilemesinin önünde engel teşkil etti.3- Belki de en önemli gelişme konvansiyonel petrol çıkarma yönteminde yaşanan “radikal” değişiklik. Aslında bu “teknolojik devrim” doğalgaz çıkarılmasında yaşandı. “Kayaç Gazı” teknolojisinden bahsediyorum. Kaya katmanları arasında su ve beton “enjekte edilerek” gazın ve benzer şekilde petrolün çıkarılabilmesine olanak tanıyan bu teknolojinin son 5 yılda hızla gelişmesi ABD’de doğalgaz fiyatlarını dibe indirirken, aynı zamanda petrol üretim maliyetlerini de aşağı çekti. ABD 2020 yılında enerjide “kendi kendine yeten ülke” olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.Bu üç temel değişiklik VPF’nin 20 doların üzerinde kalmasına, yüksek seyrini korumasına yardımcı oldu. Ancak bu durumun önümüzdeki yıldan itibaren değişme olasılığı bence artıyor. Bu varsayımım ardında yine üç önemli dayanak var:1- “Kayaç (kaya) Gazı teknolojisi”nin de yardımıyla ABD’nin hampetrol üretimi günlük 6.5 milyon varile yükselmiş durumda. Evet, diyebilirsiniz ki bu durum VPF’nin daha da artmasına sebep olur. Sorarım size bu artış aynı zamanda ABD’nin ithal ettiği petrol miktarını da azaltmayacak mı? Peki daha önceleri ABD’ye mal satanlar, satamadıkları petrolü nereye, ya da hangi fiyattan satacaklar?2- Irak’ın petrol üretimi hızla artıyor. Savaş sırasında günlük 1 milyon varilin altına düşen Irak’ın petrol üretimi 2012’de 3 milyon varile çıktı ve 2020’de 6 milyon varile çıkması planlanıyor. Bu arada Libya’yı da unutmayalım. 2.4 milyon varilden 600 bin varile düşen Libya üretimi, ülke düzenini oturttuğunda yeniden bu seviyeye yükselecek ve hatta yeni yabancı yatırımlarla bu seviyenin de üzerine çıkacak!3- Obama seçim sürecinin “gizli kahramanı” ve son OPEC toplantısında fiyatlar düşmesin diye üretimini günlük 2 milyon varil kısan Suudi Arabistan’ın “atıl kapasitesi”...Tüm bunları bir araya getirdiğimizde 2013 yılında genel petrol fiyatlarındaki “talep baskısı”, “arz fazlalığına” dönebilir. (Bu arada 2008 Temmuz’unda Brent’i 145 dolarlara dolara çıkartan “Zirve Petrol” masalını da bu aralar hiç duymaz olduk!) Bu arada 2013 yılında petrol fiyatlarının; aşağıdaki istisna dışında; MB’nin 107 dolar yıl ortalamasının altında seyretmesini bekliyorum!Bu gelişmeler sonrasında VPF’nin düşmesi gerekiyor:Benim beklentim bu farkın 2013’te 15 doların da altına gerilemesi.Bu farkın gerilemesi 2 şeyi ifade edecek:1- ABD’deki tüketici talebi artıyor; işler düzeliyor!2- Petrolde arz fazlalığı oluşmaya başladı (bizim için iyi haber!)Bu iki gelişmenin bu yıl içinde yakından takip edilmesi gerekiyor. VPF yani “yılın endikatörünün” bu konuda öncü olacağını tahmin ediyorum.“Yılın endikatörünün” iyileşmeyi gösteriyor olmasının çok temel bir varsayımı daha var: İran-İsrail arasında savaş ya da savaş benzeri bir sıcak çatışma çıkmaması gerekiyor! Savaş çıkmasa bile “mermi atılmasa da havada barut kokusunun” olması bile tüm bu varsayımları bir anda çöpe atabilir.Bu durumda bile VPF yine “yılın endikatörü” olarak çok işe yarayacak!İşin bir başka boyutu daha var. Diyelim ki İran-ABD (P5+1) arasında görüşmeler başladı ve Ortadoğu’da bir sıcak çatışma ihtmali azaldı. Beraberinde Suriye meselesi “çözüldü ya da çözüme yaklaşıldı”. Bu gelişmelerle birlikte İran’a uygulanan yaptırımlar da azaldı! Sizce bu durumda petrol arzı en azından 1.5-2 milyon varil daha artar mı?Bence artar. Bu durumda VPF ne olur?Bence düşer...Dedim ya “iki petrol fiyatı arasındaki fark (VPF)” bu sene çok işe yarayacak çoook...
2012 yılını rekorlarla tamamlayan Borsa İstanbul’da yılın ilk 2 ayında ciddi denebilecek kâr satışları yaşanabilir. Gelecek kâr realizasyonuyla İMKB’de 4 dolar seviyelerine kadar geri çekilme olabilir. Merkez Bankası’nın odak noktası olacağını düşündüğüm dolar yıl boyunca 1.7450-1.8650 TL bandında hareket edeceğini tahmin ediyorum. Gösterge bono faizleri yılın ilk çeyreğinde ‘yüksek’ seyredecek. İlk aşamada yüzde 6.40 ardından da yüzde 7.10 seviyelerinin görülme ihtimali yüksek.Her yıla bir isim vermeyi gelenek haline getirdim. Geçtiğimiz yıla reel ekonomide ve Avrupa bankacılık sektöründen başlayıp, bize de sirayet edecek “bilançolardaki muhtemel daralmadan” yola çıkarak; “İndireç yılı” adını vermiştim. Avrupa için olduğu kadar bizim için de isabetli oldu. Hem AB bankacılık sistemi ve oradan sağlanan fonlarda bir daralma oldu, hem de Merkez Bankası’nın izlediği stratejilerle “kontrollü” bir daralma yaşandı. “İndireç”in bizdeki büyümede doğrudan etkileri görüldü.Bu yıla da; kimyada kullanılan turnosol kağıdından yola çıkarak; “Turnosol Yılı” adını verdim.Wikipedia’dan... “Turnusol kağıdı kimya da kullanılan ayıraçlardan bir tanesi. Çözeltilerdeki asit ve bazları ayırt etmekte kullanılır. Turnusol, asitle temas ettiğinde kırmızı, bazla temas ettiğinde mavi renk verir.”Bu yıl “Turnosol” kağıdına sıkça baktığımız yani ayraçları yakından izleyeceğimiz bir yıl olacak. Bu ayraçlar neler?İlki “Reel sektör-finansal piyasalar turnosolu”: Belki de en önemlisi. 2008’deki krizle birlikte başlayan dönemde merkez bankaları “ön aldılar” (pre-emtive) ve piyasalara likidite vererek sorunu “ötelediler”. 2012 yılı bu politikaların “zirve” yaptığı bir yıl oldu. Verilen likidite finansal piyasaları coştururken, reel sektöre istenen katkıyı sağlayamadı. Merkez bankalarının çabaları finansal piyasalardan sonra reel sektörü de hareketlendirebilecek mi? Ancak bu etkiyi reel sektörde bu yıl da göremezsek , merkez bankalarına olan güven azalacaktır.“Finansal piyasalar-Merkez bankaları turnosolu”: Merkez bankaları (Fed, ECB ve Abe’den sonra iyiden iyiye agresifleşecek BoJ) verdikleri destekleri bu yıl da çekmeyecekler. Ancak bu desteklerin “marjinal” etkileri her seferinde azalıyor. Finansal piyasalar yeni bir “destek” olmadan yollarına devam edebilecekler mi? Yoksa finansal piyasaların “şantajı” yine merkez bankalarını esir mi alacak? Eğer bu “şantaj” devam edecek olur ise, krizi çözme yetkisini merkez bankalarına devretmiş olan siyasi iradelere olan güven de sarsılacak!“Kamu borcu turnosolu”: 2013; ister merkez bankaları, isterse kriz mağduru ülke veya birliklerin (AB) olsun; artan kamu borçları, teorik olarak “risksiz” olarak algılanan; devlet kağıtlarına olan güvenin sınanacağı bir yıl olacak. Tüm dünyada 2012 yılının “genel faiz seviyesinin” en düşük seviyelerin görüldüğü bir yıl olarak hatırlanacağını düşünüyorum. Özellikle gelişmiş ülkelerde artan “kamu borcu/GSMH oranının” risk algılamasındaki olası bozulma nedeniyle daha çok sorgulanacak. Borcunu kontrol edebilen ile edemeyenlerin bu “ayraç” ile daha net ortaya konacağı bir yıl bekliyor bizleri.Bu yıl gerek finasal, gerekse de siyasi kararlar; bu ayraçlara bakılarak alınacak. İster bireysel yatırım kararlarında, isterse de ülkelerin politika tercihlerinde bu “turnosol kağıtları” yön gösterici olacak.Hepimize mutlu, sağlıklı, şanslı ve başarılı bir yıl dileklerimle... ‘Dolar’ın yılı olacakGELELİM “nokta” tahminlere... Önce yine küre...-Euro/dolar paritesi: İlk çeyrekte 1.3350-1.35 bandını test edilse de yılın kalan kısmında; önce 1.2650, ardından da 3. çeyrekten itibaren 1.24’ün altı test edilebilir. Bu yıl “dolar yılı” olmaya aday!-Bu yılın sürprizi dolar/yen paritesi: Japon Başbakan Şinzo Abe yönetiminin “gazıyla” önce 94.20 seviyeleri (yen ile ev kredi olanlara müjde!) test edilebilir. “Carry trade” beklentisi artacaktır. Sonrasında yeniden 84 seviyelerinin altı görülebilir.-ABD’de “finasal uçurum” yaşanmayacak! Ancak ABD borsalarında yılın ilk çeyreğinde borç tavanı tartışmaları sırasında düşüş yaşanacak. Dow Jones’ta 11.950 seviyesi test edilebilir. (İşler sarpa sararsa 10.900 ihtimal dahilinde) Yine ABD ekonomisi bu yıl eskiye oranla pozitif bir seyir izleyecek. ABD’de konut fiyatları 2012’de dibi gördü, görece olarak toparlanacak ve Dow Jones Endeksi yeni rekor kıramasa da yılın ortasından itibaren 14.200 seviyesini test edebilir.-ABD 10 yıllık devlet tahvili getirileri yüzde 2.70’e yükselebilir, tüm dünyada “bedava paranın sonu mu geliyor?” tartışmaları başlayabilir.-İran-İsrail gerginliği bir savaşa yol açmayacak olur ise petrol fiyatlarında düşüş olacak! Brent petrolünde yıl içinde 90 doların altı test edilebilir, ortalamanın 100 dolara yaklaşma ihtimali hiç de az değil! (Savaş çıkacak olur ise 145 dolar işten bile değil!)-AB’deki “kriz” sürecek, Fransa yeni “kriz merkezi” olacak, Yunanistan’da “3. yeniden yapılanma” gündeme gelecek. Bu yıl sonunda değilse bile 2014’ün başlarında hayata geçecek.-Bu yıl da “euro dağılacak mı?” tartışmaları devam edecek ancak euro bu yıl da dağılmayacak.-Altın önce 1.450 doların altını test edecek, sonrasında 1.280-1.340 bandına mı yoksa 1.750-1.875 bandına mı çıkacak karar verilecek. Bu yıl yeni rekor ihtimali bence düşük!Yeni bir not artışı arzu edilen etkiyi yaratmayacakGelelim “yerel” tahminlere:-T.C. Merkez Bankası “çoklu hedefleme ” yönetimiyle ekonomideki “en önemli aktör” olacak. Bir kısmı “zımni” olan “çoklu hedeflerin” hepsini bir arada tutturmakta zorlanacak!-MB dövize daha az “doğrudan müdahale” ederken, her alanda “dolaylı müdahalesi” hissedilecek. “MB izleyicileri” (TCMB watchers) öne çıkacak!-İsrail-İran savaşı çıkmazsa İran en büyük ihracat pazarımız olacak! Altın ihracatı azalarak sürse de...-Kredi notumuz artma olasılığı yüksek ancak not artışı “arzu edilen etkiyi” yarat(a)mayacak! -2012’de küresel piyasalardan “ayrışmamız”, 2013’te “uyuşmaya” (miskinlik anlamında değil, uyum anlamında) daha yatkın hale gelecek.-Özel sektör tahvilleri öne çıkacak, şirketlerin borçlanma alternatifleri ve yöntemleri çeşitlenecek.-Bireysel Emeklilik Sitemi (BES) “devlet katkısından” sonra öne çıkacak. Yılın en yüksek getiri sağlayan “tasarruf/yatırım aracı” olacak.-BES yatırım fonlarındaki yüzde 30’un farklı şirketler tarafından yönetilme zorunluluğu portföy/fon yönetim şirketi sektörünü daha çok konuşulur hale getirecek.-Yılın ikinci yarısında ama daha çok son çeyreğinde 2014’teki “Yerel Seçimler” ve “Başkanlık (!) seçimleri” piyasalardaki “oynaklığı” arttıracak. -Vadeli Işlem Opsiyon Piyasası (VIOP) finansal piyasalarımızda önemli bir yer tutmaya başlayacak! Bölgede yaşanacak gelişmeler önemliBu yıla damgasını vuracak ve de küresel ekonomiyi yakından ilgilendirecek birkaç gelişme var ki bunların ne yönde gelişeceği hem küreyi, hem de bölgemizi yakından ilgilendiriyor:-Suriye’deki iç savaşın ne yöne evrileceği: Kısa sürmesi beklenirken iki yıla yaklaşan Suriye iç savaşında Esad’ın kontrolü ele geçirmesiyle, dağını muhalif güçlerin Esad’ı devirmesi çok farklı sonuçlar doğuracak. Esad’ın kontrolü kaybetmesine rağmen Suriye’de kalması ile bir başka ülkeye “iltica” etmesi bile sonuçları etkileyebilecek.-İsrail-İran arasındaki gerginliğin ne yönde evrileceği tüm dünyayı ilgilendiriyor: İki ülke arasında gibi görünmekle birlikte; hem bölgeyi, hem de küreyi ilgilendiren bu sorunun bir “sıcak çatışmaya” dönüşmesi tüm dünyayı “gerecektir”. Özellikle Kerry’nin yeni ABD dışişleri bakanı olarak atanması, İsrail’de Lieberman’ın istifası ve İsrail’deki erken seçim ve de İran / P5+1 görüşmelerinin ne gibi sonuçlar vereceğini kestirmek hayli güç. -İsrail, İtalya ve Almanya’daki seçimler hem bölgenin hem de AB’nin kaderini etkileyecek: Ocak ayında İsrail ve Şubat ayında İtalya’daki “erken seçimler” ile Ekim ayında Almanya’da yapılacak federal bölge seçimlerinin sonuçları önemli. İsrail’de “ılımlı” bir iktidar ile “şahin” bir iktidar çok farklı sonuçlara imza atabilecek. Ha keza İtalya’da yapılacak seçimler AB’nin kaderi ve işletim mekanizmaları konusunda yepyeni sorunları da beraberinde getirebilecek. Hatta İtalya seçimlerinin sonuçları Alman seçimlerine bile yansıyabilecek! Merkel’in iktidarı kaybetmesi ise AB için çok ciddi sonuçlar doğurabilecek!-Çin: Ülkedeki büyüme oranının ne olacağı, yeni seçilen “başbakanın” ne gibi politikalar izleyeceği henüz netleşmiş değil. İktidarı devraldığında “genişlemeci politikalar” izlemesi beklenen Xi Jinping’in henüz bir plan ortaya koymamış olması piyasaları az da olsa hayal kırıklığına uğratmış durumda.Yukarıdaki gelişmelere (aslında her biri ayrı bir “turnosol”) dair varsayımları/tahminlere göre 2013’te neler olabileceğine bir göz atalım.-Suriye: Esad iktidarı kaybedecek, iç savaş sürecek ancak bir bölgesel bir Sünni-Şii çatışmasına dönüşmeyecek. Dönüşürse sadece bu yılı değil, önümüzdeki yılları da tehdit edebilecek bir girdaba girebiliriz.-İsrail-İran gerilimi: Sıcak bir çatışmaya dönüşmeyecek, İran-P5+1 arasında görüşmeler başlayacak.-Seçimler: İsrail’de “şahinler” iktidara gel(e)meyecekler, İtalya’da Berlusconi gelse bile AB’ye “aykırı” işler yapmayacaklar. Merkel iktidarını koruyacak.-Çin’de büyüme tahmin edildiği gibi yüzde 7’nin üzerinde ol(a)mayacak.Çin hariç piyasaların gönlünden geçen varsayımlarda bulunuyorum. Bu varsayımların aksine bir gelişme olması volatiliteyi artıracaktır, birisi hariç! O da İsrail-İran arasında bir çatışmanın (veya sıcak bir çatışma olmasa bile gerilimin o raddeye kadar tırmanması) çıkması durumunda “küre allak bullak olacaktır”! Bu gerilimin “küreye ilk maliyeti” petrol fiyatlarında ortaya çıkacaktır. Temmuz 2008’de 147 dolara çıkan Brent petrolünün yeniden bu seviyelere çıkması an meselesi olurken, çok daha üzerine çıkması bile söz konusu. Bunun önündeki belki de tek engel zar zor toparlanmaya çalışan küresel ekonominin böylesi bir “şoku” kaldıramayacak olması. Bu da aslında dolaylı olarak İran’a yarayacak. Tabii ki o günlere kadar “Arap Baharı” İran’a da sirayet etmemişse...!Merkez bankalarına ‘şantaj’ sürecekTüm bu varsayımlar altında gelelim önümüzdeki yılın tahminlerine... İkiye ayırmakta fayda var... Önce küresel tahminler:-Reel ekonomik veriler öne çıkacak, finansal piyasalar reel ekonomiyi “takip edecek”.-Çin’in büyümesi yüzde 6.5’u geç(e)meyecek. (Bu oran da “küreyi kurtarmaya” yetmeyecek!)-Japonya’nın “parasal genişlemesi” bir kez daha başarısızlığa uğrayacak! Yüzde 230’un üzerindeki borçluluk oranı çok ciddi bir şekilde sorgulanmaya başlayacak. AB’den sonra Japonya bu yıl kürenin “günah keçisi” olacak! Tüm borçlu ülkelere yayılan bir “salgını” başlatan ülke olabilir.-Merkez bankalarına şantaj devam edecek! Piyasaların “şantaj” başarısı sürecek, ancak bu reel ekonomileri kurtarma konusunda işe yaramayacak.-Avrupa Merkez Bankası (ECB) faiz indirimine gidecek. ECB nezdinde tutulan mevduata “negatif faiz” verecek. (Yani ECB’de para tutandan para alınacak!)-ABD devlet tahvili faizleri yükselecek. ABD 10 yıllık devlet tahvili getirileri önce 2.40’ı ardından da 2.70’i test edecek.-Gelişmiş ülkelerde Kamu borçlanmasına (devlet tahvillerine) olan güven “sarsılacak”!-AB’de İtalya ve İspanya’dan çok Fransa konuşulacak, Yunanistan’da 3.kez bir “yeniden yapılandırma” hayata geçecek. -Euro dağılmayacak, “Kuzey euro/Güney euro ” tartışması sürecek.-Herşeye rağmen Mısır , Ortadoğu’da öne çıkan aktör olacak!Dikkat! İMKB’de ilk 2 ay içinde ciddi kâr satışı gelebilirSIRADA bize dair olan tahminler var...-Dolar/TL kuru Merkez Bankası’nın “odak noktası” olacak. Yılın ikinci çeyreğinde TL “değerlenirken”, 3. çeyrekten itibaren değer kaybedecek. Yılın düşüğü 1.7450, yükseği 1.8650 olabilir. Üst bandın; yılın hangi zamanında olursa olsun; aşılması gerilimi arttıracak.-“Sepet bazında” 2.02-2.12 bandı korunacak. Aşırılıklarda MB “görev başında” olacak.-Borsa İstanbul’da (artık İMKB demeyeceğiz) ilk 2 ayda ciddi denebilecek bir “kâr realizasyonu” yaşanacak (4 dolar seviyesine inilebilir), sonrasında gelecek toparlanma sonrasında 5.1 dolar seviyesi test edilecek. Ancak bu seviyenin aşılması zor!-Gösterge bono faizleri yılın ilk çeyreğinde “yüksek” seyredecek. İlk aşamada yüzde 6.40 ardından da yüzde 7.10 seviyelerinin görülme ihtimali yüksek. Sonrasında MB’nin “politika faizine” (her ne seviyedeyse) yakınsayacak!-Büyüme yüzde 4’e yakın olacak. Enflasyon yine yüzde 6.5’e yakınsarken; MB “yüzde 5 enflasyon hedefini” (petrol fiyatlarındaki düşüşe ve kurdaki “istikrara” rağmen) yine tutturamayacak!
Önceki hafta kredi alacak sigortasının “üç atlısından” biri olan Atradius’un CEO’su Isidora Unda ile yaptığımız sohbette bu sektörün önümüzdeki dönemde Türkiye’de hızla gelişeceğinden bahsetti Türkiye CEO’su Taner Işık ile birlikte. Bu sektöre ne kadar inandıklarını ve geçmişteki büyümenin bundan böyle de katlanarak büyüyeceğinden söz ettiler.Önce “Nedir bu kredi sigortası?” sorusuna bakalım. Bu konuda 2008’de yazmış olduğum bir yazıda bu sigortayı: “...teknik olarak firmaların yapmış oldukları satışlardan doğan alacaklarının; bir prim karşılığında sigortalanması işi. İhracatçıların yurtdışındaki alacaklarının sigortalanması ile başlayan alacak sigortası (kredi sigortası) olarak da adlandırılan bu ürün; yavaş yavaş yurtiçindeki alacaklar için de kullanılmaya başlandı” diye yazmıştım. Devamında...Alacakların yüzde 90’ına kadar tahsilat imkânı tanıyan bu sigorta için, tüm alacaklar bir ‘havuzda’ toplanıyor. Bu havuzun kalitesine, büyüklüğüne, çeşitliliğine bağlı olarak cüz’i bir prim saptanıyor. Yılda bir kere ödenen bu prim karşılığında, yıl içinde birden fazla da olsa aynı firma ile yapılan her işlem sigorta kapsamına alınmış oluyor. Bu sigorta poliçesi sayesinde; yeni müşteri edinme, var olan müşterilerle ilgili daha fazla risk alabilme şansı elde edilebiliyor. Sigortayı yapan kuruluş ile sigortalı arasında bilgi alışverişine imkân sağlayan bir ‘kanal’ açılıyor. Her yeni müşteri ‘havuza’ eklenmeden önce hatta alacak dahi oluşmadan önce sigorta şirketinden bilgi ve o firmaya ait ‘limit’ alınıyor. Bu sayede kiminle çalışıp çalışmamaya, ya da riskleri artırıp artırmamaya kolayca karar verilebiliyor.Alacak sigortasının avantajları ise;- Kredibilitesi yüksek firmalarla ‘açık hesap’ çalışarak bankacılık maliyetlerinden tasarruf edilebiliyor.- Sigorta şirketinin veri tabanında olan, tanıdığı ve riskini kabul ettiği yeni müşterilerle tahsilat kaygısı olmadan kısa zamanda çalışmaya başlanabiliyor.- Alacakların riskleri azaldığı, kalitesi yükseldiği için kredi maliyetleri azaltılabiliyor. [Artık bankacılık sektörü bu sigortayı kullanan şirketlere daha iyi koşullarla kredi veriyor!]- Değişik fonlama alternatifleri yaratılabiliyor.- Satış vadeleri uzatılabiliyor, bu sayede daha fazla satış yapma imkânı ortaya çıkabiliyor.- Tahsilat sorunlarıyla uğraşmak yerine; işin kendisine daha fazla yoğunlaşılabiliyor.”Atradius CEO’su Isidora Unda, Türkiye pazarının çok büyük bir potansiyel taşıdığını ve Türkiye pazarında büyümek için çok doğru bir zaman olduğunu söylerken, Atradius Ülke Müdürü Taner Işık Türkiye’de son iki yılda yüzde 50 oranında büyüdüklerine dikkat çekti.Unda; Türkiye’de daha yaygın kullanılan faktoring yerine kredi sigortası kullanmasının önümüzdeki dönemde öne çıkacağını bunda kredi alacak sigortasının daha ucuz olmasının ve tüm portföyü tek seferde teminatlandırabilme olanağına bağlıyor Atradius.Coface, Hermez ve Atradius alacak sigortası konusunda Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı finans kuruluşları. Bunlara Türk Eximbank’ı da eklemek gerek. Şimdiye kadar daha çok ihracatçıların yurt dışındaki işleri için kullanılmakta olan alacak sigortası artık Türkiye’de, Türk firmaları arasında da kullanılmaya başlandı. Karşılıksız çekteki patlamadan sonra alacak sigortasının önemi daha da artmış durumda.Tüm şirketlerin bu sigortayı daha yakından tanımasında fayda var.
İMKB, yılın son günlerinde yurtdışı piyasalardan ayrışarak yeni zirvelerini gördü. Özellikle yabancı yatırımcıların yılsonu tatilinde olmaları nedeniyle yılın son 6 işlem gününde İMKB’de mevcut seviyeler korunmaya, hatta yeni rekorlar kırılmaya çalışılacak.Yılın son 6 işgününe giriyoruz. Noel tatili nedeniyle haftanın ilk iki günü yurtdışı piyasalar genelde kapalı. Yeni yılın ilk günlerine kadar sürecek bir tatil havasına giriyoruz ve her yıl olduğu gibi işlem hacminin azaldığı, piyasaların “sığlaştığına” tanık olacağız. Bu dönemde piyasalarda; aşağı ya da yukarı yönde, normalden farklı “garip” denebilecek hareketler görebiliriz.Geçtiğimiz hafta ABD’den “finansal uçurum” konusunda gelen haberler çok da “piyasa dostu” değildi. Başkan Obama’nın düşük vergi ödeyecek olanların yıllık gelirler limitini 250 binden 400 bine yükseltilmesi önerisi, Cumhuriyetçiler tarafından kabul görmedi. Cumhuriyetçilerin lideri, aynı zamanda Senato’nun başkanı Boehner “B planını” (A planı neydi, hatta var mıydı bilinmiyor!) oylamaya sunacağını açıkladı. Sınırı 1 milyon dolar olarak koyan bu tasarıya kendi partisinden de yeterince destek gelmeyince, oylama aşamasına bile geçil(e)medi! Bu durum Obama’nın elini güçlendirir görünse de zamanın daralıyor olması piyasaları tedirgin ediyor. Taraflar 27 Aralık’ta yeniden bir araya gelecekler.Piyasalar halen daha son dakikada da olsa bir uzlaşmaya varılacağını “umuyor” ya da daha doğru bir deyişle varsayıyor. Bu beklentiye ben de katılmakla birlikte bu konudaki berraklığın olmaması özellikle yurtdışı piyasalardaki moralleri bozuyor. Ancak piyasadaki genel kanının aksine ben “mali uçurum” meselesinin belirsizlikten çok önümüzdeki dönemde getireceği ek vergi yükleri nedeniyle piyasalara satış getirdiğine inanıyorum.2009’dan bu yana geçerli olan bu istisnalar, her koşulda önümüzdeki yıldan itibaren ya kalkacak ya da azalacak. Geçtiğimiz 2-3 yıl içinde iyi para kazanmış bireysel yatırımcılar ve fonlar önümüzdeki dönemde getirilecek; ve bu yıla göre her halükârda yüksek olacak olan; vergi oranlarından vergi vermektense, kârlarını bu yıl realize edip, cari oranlardan vergilendirmeyi tercih ediyorlar diye düşünüyorum. Başta değerli metaller olmak üzere; ABD’de hisse senetlerinde ve genelde varlıklardaki satışların ardında bu motifin önemli rol oynadığı kanaatindeyim!ABD’de bu trend bu hafta da devam edecek olur ise tüm piyasaları yıl sonuna kadar etkileyecektir. Satışların devamı halinde Dow Jones Endeksi için 13.085 (50 günlük HO) ve 13.015 (200 günlük HO) önemli destekler olacaktır! 200 günlük HO’nın altına inilmesi durumunda ABD piyasalarında önemli bir düşüş hareketinin; yıl sonuna rağmen; başlayacağını söylemek mümkün. Yine de piyasalar yıl boyu elde ettikleri kazanımları korumaya çalışacaklardı. Böylesi bir hareket yeni yıla kalabilir!Euro/dolar paritesinde kritik seviye 1.3150Bu haftanın öncü göstergeleri euro/dolar paritesi, altın ve teknik olarak “ayı piyasasına” girme ihtimali her geçen gün artan Dow Jones endeksi olacak!Tüm emtia fiyatları düşerken; ABD’deki “mali uçurum” endişeleri ile biraz da “anlamsız” şekilde yükselen euro/dolar paritesinde geçtiğimiz hafta sonunda başlayan düzeltme hareketinin devam edip etmeyeceğine bakmak gerek. İlk aşamada 1.3150 seviyesinde bir direnç var! Bu seviyenin aşağı kırılması durumunda 1.3065 seviyesi gündeme gelecek ki bu seviye asıl direnç olacak. Böylesi bir geri çekilme olur ise varlık fiyatlarındaki geri çekilmelerin daha da devam etmesi söz konusu.Rekor denemelerine devamDışarıda havanın bozduğu bir ortamda İMKB, yine de ayakta kalmayı ve hatta yepyeni bir tarihi zirve rekoru kırmayı başardı! Yılın başındaki düşüklerden bakıldığında dolar bazında yüzde 65’e yakın bir getiri sağlayan İMKB 100 Endeksi’nde yıl sonuna kadar cari seviyeler korunmaya ve hatta mümkünse yepyeni rekorların kırılmasına çalışılacaktır. Hazır yabancılar tatildeyken...Geçtiğimiz haftanın başında haftayı “mola” haftası olarak nitelemiştim. Geçtiğimiz Pazartesi günü beklenmedik bir yükseliş yapan İMKB haftanın kalanında bu kazanımlarının neredeyse tamamını geri verdi. Teknik açıdan önemli bir gelişme bu! Yükselişin ivme kaybetmeye başladığı şeklinde yorumlanması mümkün. Ancak bunun yurtdışındaki tatil döneminden mi yoksa piyasaların gerçekten yorulduğundan mı olduğunu ancak yeni yılın ikinci haftasından itibaren anlama şansına sahip olacağız.Yine de o güne kadar çok zaman var ve İMKB’nin yıl boyunca elde ettiği kazanımları yeni rekor kapanışlarla “taçlandırması” ihtimali var. Hazır yurtdışı tatil, hazır biz de “mali uçurum” gibi bir endişe yokken böylesi bir “depar” gelir mi? Ben gelebileceğini düşünüyorum. Hazır ortada çok da fazla satıcı yokken. O nedenle bu hafta ve özellikle de yılın son günü olan önümüzdeki günü kapanışlarında bu çabaların izlerini görebiliriz. Ancak bu çabalar uzun vadeli trend için gösterge olmasın. İMKB’nin “şampiyon” olma çabaları olarak görmekte fayda var.Altında düşüş sürecek mi?Altın (aslında tüm emtia piyasasında) fiyatlarında yaşanan düşüş kafaları karıştırıyor. Benim açımdan durum çok da karışık değil. 1.735 seviyesine bile son denemesinde yükselemeyen altının geri çekilmesi şaşırtıcı değil. Bu hafta içinde 1.630 seviyesi kritik! Altında bu seviyenin altına inilmesi bence ciddi satışları tetikleyebilir. Hatta altın için çok kritik olan 1.525 seviyesinin bile yolu açılabilir. Öncesindeki bir toparlanmada ise 1.660-1.680 seviyelerinin önemli dirençler olacağını akılda bulundurmak gerekir.Son olarak da izlenmesi gereken endikatör Dow Jones Endeksi’nde yukarıda belirttiğim 13.085 ve 13.015 seviyeleri. Özellikle ikincisi oldukça önemli! Bu seviyelerin aşağı kırılması, mali uçurumdan kaynaklanan vergi endişelerinin iyiden iyiye arttığını söyleyecektir.Bu seviye aşağı kırılmadıkça İMKB başta olmak üzere diğer piyasalarda “yıl sonu deparının” yaşanma ihtimali artacaktır.
Merkez Bankası’nın dünkü Para Politikası Kurulu toplantısından “sınırlı” bir faiz indirim kararı çıktı. Kurul; “politika faizi” olan haftalık repo faizlerinin 25 baz puanlık bir indirim ile 5.75’ten 5.50’ye indirilmesine karar vermiş. Gerek MB’nin borç alma faizi olan yüzde 5’i, gerekse de borç verme faizi olan yüzde 9’u değiştirmemiş.Kurul; “finansal istikrarı ” desteklemek amacıyla; 1 yıla kadar olan yabancı para zorunlu karşılıkları yüzde 0.5 arttırılırken, altın olarak tesis edilen kısmı için Rezerv Opsiyon Katsayısı’nda 0.1’lik bir artışa gidilmiş. Her iki karar 850’şer milyon dolarlık bir likiditenin bankacılık sisteminden MB’ye aktarılması anlamına geliyor. Bakıldığında MB “politika faizini” indirmiş, bunun karşılığında bankacılık sistemine sağladığı “avantajı da zorunlu karşılık artışı ile “dengelemiş” görünüyor. Ancak yapılan indirim her ne kadar politika faizi tarafında olsa da bankacılık sistemine çok da fazla bir katkısı olacağını söylemek mümkün değil. Neden derseniz...Doğrusunu isterseniz MB faizi Haziran ayından bu yana indiriyor! 4 Haziran’da MB’nin bankalara sağladığı fonlamanın ortalama faizi yüzde 10.19 iken bu oran Aralık ayı başında yüzde 5.61 ile MB’nin 5.75 olan “politika faizinin” bile altına inmişti. Halen daha yüzde 5.59 ile bu seviyenin oldukça yakınında “stabil” seyrediyor! Yapılan indirim “pratikte” çok da fazla bir anlam ifade etmiyor aslına bakarsanız. Olsa olsa politikacıların baskıları karşısından “işte, faizi indirdim” diyerek elini rahatlatacak bir hamle oldu bu! Yoksa 6-7 milyar dolar seviyesine inmiş olan MB fonlamasını da göz önüne aldığımızda faiz indiriminin çok da fazla bir şey ifade etmediği görülecektir. Nihayetinde PPK kararını ne borsa, ne de bono piyasası çok da sevmedi!Üst bandın inmemiş olması bankacılık sektörünün müşterilerinin önemli bir kısmı için “nominal faiz seviyelerinin” bir süre daha yüksek seyretmesine neden olacak. Diğer yandan artan zorunlu karşılıklar da bankacılık sisteminden likidite çekeceği için bankaların faizleri indirmekte yavaş davranacağı tahmin edilebilir.Diğer yandan “sınırlı” indirim yerine tam da yıl sonu öncesinde “radikal” bir indirim gelseydi, TL’nin hızlı değer kaybı yaşaması ihtimali artacaktı. Zira “faiz avantajını” yitiren TL değer kaybedebilir, bu da tam da yıl sonu öncesi reel sektörün yüksek kurlarla bilançolarını kapatmasına neden olabilirdi...Bu hamle bana geçtiğimiz yılın son gününün öğleden sonrasında; MB’nin kurları 1.92’lerden 1.85’lere indirdiği ve yıl sonu kurunu 1.8980’e bağladığı “masif müdahaleyi” hatırlattı!Bir sonraki PPK 2013’ün tamamı açısından daha önemli hale geldi!