87 binden dönen borsada düşüş nerede duracak?

10 Şubat 2013

24 Ocak’ta 86.787 puandaki zirvesini gören İMKB, geçen hafta 77.211 puana kadar indi. İMKB’nin 76.000-76.500 bandının altına inmekte zorlanacağı görüşü var. Bu görüşe tam katılmasam da yine de bu seviyenin bazı ‘savunucuları’ mutlaka olacakİMKB’de geçtiğimiz hafta düzeltme bir başka aşamaya geçti, yeni düşükler görüldü. Yeni düşükleri görmeyi biraz da Avrupa Merkez Bankası’na (ECB) borçluyuz. ECB Başkanı Draghi, geçtiğimiz Perşembe günkü basın toplantısında; ilk yarıdaki büyüme umutlarını ikinci yarıya bırakırken, faizleri sabit tuttu. Euronun değer kazanmasının “euroya olan güvenden kaynaklandığını” söyledi.Aslına bakarsanız piyasalar bir faiz indirimi beklemiyordu ECB’den. Yine de küçük de olsa bir faiz indirimi umudu yok da değildi! ABD Merkez Bankası’nın (Fed) peşine takılan Bank of Japan’dan (BoJ) sonra ECB de “yeni kervana” katılsaydı piyasalar için hiç de fena olmazdı hani. Ancak ECB bu modaya uymayınca “bedava para umudu” değilse bile, düşük faiz umudu ilerideki toplantılara ertelendi! Bu süreçte Alman DAX, İspanyol IBEX ve İtalyan MIBTEL endeksleri gibi önemli bazı Avrupa endeksleri; her ne kadar haftanın son gününde toparlansalar da, hafta içinde; kritik eşiklerini (50 günlük Hareketli Ortalamalarını HO-) aşağı yönde kırdılar.ABD endeksleri (ve de İngiltere) “henüz” daha bu sürece eşlik etmiyor! ABD borsaları; haftanın ilk günlerinde belki yeni yüksekleri zorlayabilir ancak haftanın ortasından itibaren ABD borsalarında da bir düzeltme dönemi başlayacak gibi görünüyor . Geçtiğimiz hafta açıklanan ve beklentilerden iyi gelen ABD dış ticaret verileri bile borsalarda bir coşku yaratmazken, piyasaları daha fazla yukarı götürecek bir şey yok gibi görünüyor. Perşembe günü açıklanacak ve 360 bin artış beklenen işsizlik verileri yön verici olabilir ancak bunun da piyasalardaki “yorgunluğu” alabilecek kadar iyi çıkması zor gibi görünüyor! Yurtdışındaki olası bir yorgunluk bizim piyasalarımızı da etkiler mi? Etkilese de bu etki “hızlı bir şok” şeklinde olmayacaktır. Zira İMKB son bir yıl bazen olumlu, bazen de olumsuz diğer piyasalardan ayrı harekete ediyor. Adeta bağımsızlığını ilan eder gibi ... Diğer yandan son 7-8 iş gününde İMKB’de bir düzeltme yaşanırken, kur cephesinde (pariteden kaynaklananların dışında) ciddi bir hareket olmazken, gösterge bono bileşik faizleri yüzde 5.63 ile “tarihi dip” seviyeleri gördü! Bakıldığında İMKB’de bir düzeltme yaşandı ancak bu durum diğer piyasalara yansımadı, onları rahatsız etmedi!Borsada ‘savunma alımları’ işe yaradı Bono ve döviz piyasalarına bakıldığında İMKB’deki “düzeltmenin” kısa vadeli de olsa önemli bir “desteğe” kadar geldiğini söylemek mümkün. Geçtiğimiz hafta Haziran 2012’den bu yana devam eden yükseliş trendi “test edildi”. Geçtiğimiz hafta Cuma günü trend seviyesi 77.044’ten geçerken İMKB endeksi 77.211’e dek geriledi. Her ne kadar bu seviye 79.541’den geçen 50 günlük HO’nın altında kalsa da Cuma gelen “savunma alımları” iş görmüşe benziyor!Benzer bir durum dolar bazında İMKB grafiğinde de var. Trend çizgisi 4.34 dolardan geçerken, Cuma günü 4.37 dolar görüldü ve kapanış 4.45 dolardan oldu. Bu seviye de 4.47’deki 50 günlük HO’nın altında bir kapanışı ifade etse de Cuma günkü alımlar trendin şimdilik “savunulacağına” dair ipuçları veriyor.Ola ki bu seviyelerdeki savunucular “yorulacak olurlarsa” ve bu kez trend kırılır ise önce 74.400 ve ardından da 72.500 gündeme gelebilir. Piyasa katılımcılarının birçoğu 76.000-76.500 bandının “güçlü olduğunu” düşünüyor. Her ne kadar ben bu seviyenin güçlü olduğuna katılmasam da yine de bu seviyenin de bazı “savunucuları” mutlaka olacaktır! Diyelim ki İMKB’de düşüşün ilk aşaması sona erdi. Peki toparlanma nereye kadar olur derseniz bugün için yaklaşık 79.650’den geçen (ve her gün yaklaşık 120 puan artan) 50 günlük HO ilk önemli direnç olacaktır. Bir sonraki önemli “direnç” 80.900’de... Bu seviyelerin ardından “karar seviyesi” ise 82.000’de (düz). Bu seviyeye gelinecek olur ise İMKB yurtdışı piyasalara daha fazla bakar olacak ve kendine ona göre bir yön çizecektir.Euro/dolar paritesinde 1.3175 dikkat!Geçtiğimiz hafta Draghi’nin açıklamaları; temel açıdan bakıldığında “euro negatif”, teknik açıdan bakıldığında ise “euro pozitif” idi. Faizlerin indirilmemiş olması euronun dolar (ve de yen) karşısındaki faiz avantajını koruması açısından teknik açıdan euroyu desteklemesi gerekirken; piyasa bunu çok daha önceden satın aldığından, AB ekonomisine dair endişelerin öne çıktığı temel taraf euroda bir düzeltmeyi başlattı.1.3490 seviyesi kritik idi. Ancak Cuma günü bu seviyenin altında bir haftalık kapanış yaşandı ve euro 1.3360 seviyesinden haftayı kapattı.Şimdi sırada önce 1.3310, ardından da 1.3250 seviyesi var ki bu seviyelerden ikincisi önemli. Özellikle 1.3210’un altına inilecek ve önümüzdeki birkaç haftalık kapanış 1.3175’in altında gerçekleşecek olur ise; euroda tüm yıl boyunca görülebilecek önemli zirveler görülmüş; yılın kalanında euronun 1.30’ların bile altında, çok da daha düşük değerlerde işlem gördüğüne şahit olabiliriz.

Devamını Oku

İMKB’de kararsızlık devam edecek mi?

6 Şubat 2013

Hemen herkes sürekli yükselen İMKB’nin ne zaman düzeltme yapacağını merak ediyordu. Hatta bunun için piyasalarda bir espri bile yaratılmıştı: “Amerikalılar borsayı, İngilizler finansal ürünleri, Türkler de düşmeyen borsayı icat ettiler” diye.“Beklenen düzeltme” Geçtiğimiz hafta Moddy’s’in telekonferansı ile yaşandı. 24 Ocak’ta kredi derecelendirme kuruluşunun 28 Ocak’ta bir telekonferans düzenleyeceği açıklandı. Hemen herkes heyecanladı. Her ne kadar kuruluş toplantının ağırlıklı olarak özel sektör tahvilleri konulu olacağını söylese de piyasa “umudunu” korudu. Konferanstan değil not artışı, “rezervleri arttırmaz, cari açığa kalıcı çözüm bulmazsanız notunuzu indiririm bile” uyarısı gelince piyasalarda “beklenen düzeltme” için iyi bir mazeret bir mazeret bulunmuş oldu!24 Ocak’ta görülen 86.787 zirvesi sonrasında yaşanan bu “düzeltmede” 31 Ocak’ta 78.647’ye kadar gelindi. Bu seviye o gün 78.563’teki 50 günlük Hareketli Ortalama’ya (HO) oldukça yakın bir seviye idi. “Teknik desteklerden” birisi çalışmış, borsa da bu seviyeye ulaşamadan toparlanmaya başlamıştı!Aslına bakarsanız bu tarz düzeltmeler tüm finansal ürünler, piyasalar ve borsalar için son derece sağlıklıdır. Trendin en başlarından pozisyonlarını almış olanlar kârlarını “cebe koyarken” trendin sonlarına doğru “çok yükseldi” alsam mı, almasam mı diye düşünenler de düzeltmeler sonrasında daha bir gönül rahatlığıyla yeni pozisyon alabilirler. ‘Nasılsa daha yüksekten almış olanlar var, hazır düşmüşken alırsam, onlara oranla daha avantajlı olurum’ diyenler mutlaka olacaktır. Böylelikle katılımcı sayısı artacak, bir anlamda pozisyonlar “genele yayılacaktır”. Sırf bu sebeple düzeltmeleri “sağlıklı” olarak değerlendirmek gerekir. Tek yönlü düşen, ya da düşen borsalar aslında tüm katılımcılar için “tehlikelidir”. Özellikle de çıkan borsalarda... “Nasılsa ben herkesten önce çıkarım” diyenler asla zamanında çıkamazlar, yüksek fiyatlardan aldıkları pozisyonlarla birlikte “uzun vadeli” yatırımcı olurlar. Böylesi hayal kırıklıklarındansa makul düzeltmeler daha evlâdır.Son günlerde bu düzeltme düreci devam ediyor. 50 günlük HO seviyelerinden gelen alımlarla IMKB toparlasa da alımlar çok da kuvvetli değildi. Buna bazı uluslararası yatırım bankalarının özellikle bankacılık sektörüne dair çok da parlak olmayan yorumları eklenince toparlanma haylı sınırlı kaldı!Peki bu kararsızlık devam edecek mi?Sanıyorum yakın zamanda piyasa bir karar verecek. Ancak buna kendi başına karar vermekte zorlanıyor. O nedenle bugünkü Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) kararı beklenecek. Avrupa’da faizler inerse tüm hisse senedi piyasaları bunu olumlu fiyatlayabilir, İMKB de bundan nasibini alabilir. Ancak faizler inmez ise piyasalar bunu çok da pozitif algılamayabilir. Bu durumda önce Avrupa borsaları, ardından yükselmekte zorlanan ABD piyasaları bir “düzeltme” sürecine girebilir.Eğer yurtdışında bu süreç yaşanacak olur ise; ki bu ihtimal hiç de az değil (Alman DAX endeksi dün 50 günlük HO’nın altına indi!); IMKB’deki düzeltmenin daha da derinleşmesi ihtimali artacaktır! IMKB 100 endeksi için 50 günlük HO kritik destek olmaya devam edecktir. Bugün için 79.450’den geçen (ve hemen hergün yaklaşık 140 puan artan) bu ortalamanın aşağı kırılması (hele ki haftalık kapanışın bu seviyenin altında olması) İMKB endeksi için çok da hayırlı olmayacaktır.Bu seviyenin kırılması durumunda 77.100 seviyelerine kadar düzeltmenin devam etmesi ihtimali artacaktır. Yükseliş trendine denk gelen bu destek ilk denemede büyük ihtimalle korunacaktır.

Devamını Oku

123.3 milyar $ rezervin 44.7 milyar $’ı Merkez’in

5 Şubat 2013

Merkez Bankası’nın döviz rezervi 123.3 milyar dolar ile tarihi zirvesine çıktı. Döviz rezervinin yaklaşık 20 milyar doları ise altından oluşuyor. Bu rezervin hepsi Merkez’in emrinde. Ancak bu rezervin önemli bir kısmı bankaların Merkez’de tuttukları para ve altından oluşuyor. Rezervin sadece 44.7 milyar dolarlık kısmı Merkez Bankası’nın ‘kendi’ rezervi.Merkez Bankası dünyada en fazla altın rezervi bulunduran bankalar sıralamasında hızla turmanıp, ilk 10’a girecekmiş. Altın rezervlerini arttırmak son yıllarda merkez bankaları arasındaki son “moda”! Merkez bankaları arasındaki bu modada ABD başı çekerken, son günlerde altın rezervlerini kendi ülkesinde “saklama” planları yapan Almanya ikinci sırada yer alıyor. Türkiye 12.4 milyon ons (yaklaşık 20 milyar dolar) ile 10.sıraya yükselmiş görünüyor.Altın rezervlerindeki artışta Merkez Bankası’nın Ekim 2011’de zorunlu karşılıkların yüzde 10’unun altın cinsinden tutulabilmesine izin veren, ardından da Ağustos 2012’den itibaren yürülüğe konulan “Rezerv Opsiyon Mekanizmasının (ROM)” devreye girmesinin rolü büyük oldu. ROM’da bankalar merkez bankasının belirlediği “rezerv opsiyon katsayılarına (ROK)” bağlı olarak TL ve döviz mevduatları belirlenen oranlarda altın (ve de döviz) yatırabiliyorlar. TL için tutulması gereken zorunlu karşılıkları TL yerine altın olarak tutmak isteyen bankalar ROK kadar daha fazla karşılık bulundurmak zorundalar. Bu politika sayesinde Merkez Bankası hem altın, hem de döviz rezervlerini arttırmayı başarmış durumda. Döviz rezervlerine bakıldığında Türkiye dünyada 19.sırada yer alıyor. 103 milyar dolayındaki döviz rezervlerinin geçtiğimiz yılda hızla arttırılmasında yine ROM etkili oldu. Merkez Bankası’nın toplam rezervleri Ocak ayındaki son açıklamaya göre 123.3 milyar dolara yükselmiş durumda.Bu rezervlerin hepsi Merkez Bankası’nın emrine amade olsa da net olarak bakıldığında Merkez Bankası’nın bu rezervlerin ne kadarını kullanabileceği farklı bir durum. Merkez Bankası’nın analitik bilanançosuna göre toplam döviz varlıkları 125.2 milyar, döviz yükümlülükleri ise 80.7 milyar dolar civarında. Yükümlülükler içinde bankaların tuttukları 28 milyar dolar ve 14 milyar dolarlık altın zorunlu karşılıklarıda yer alıyor. (Altındaki fark Merkez Bankası’nın kendi pozisyonun ifade ediyor!)Döviz varlıkları ile döviz yükümlülükleri arasındaki fark yaklaşık 44.7 milyar dolar ki bu rakam aslında Merkez Bankası’nın net “pozisyonunu” yani bir anlamda elindeki net kullanılabilir rakamı ifade ediyor! Toplam rezerv 123 milyar dolardayken net rezerv 44.7 milyar dolar diye hemen endişe etmeyin. Neden derseniz Merkez Bankası’nın kullanabileceği “imkân” halen daha 123 milyar dolar. Kaldı ki rezerve kullanımına ihtiyaç kalmadan Merkez Bankası oldukça geniş bir hareket alanı var!Döviz rezervini artırmak Türkiye için gerekli mi?Rezervlerle ilgili tartışılması gereken bir konu daha var. 152 milyar dolarlık toplam finansal portföy yatırımının olduğu bir piyasada 123 milyar dolar ne kadar “yeterli”?. Daha fazla rezervleri arttırmalı mıyız? Moody’s’in son açıklamasına göre, evet! Peki gerçekten bu denli büyük bir rezerv bulundurmalı mıyız? Aslına bakarsanız rezervlere nasıl bir ortamda ihtiyaç duyulduğuna bağlı! Bir savaş ortamındaysanız durum farklı. Yerel bir finansal sorun ile karşılaştığınızda ya da küresel bir krizle karşılaştığınızda durum daha farklı olacaktır. Ancak kesin olan bir şey var ki o da “serbest kur” rejiminde rezervlere çok da fazla ihtiyacınız yok. En fazlasında ortaya çıkabilecek bir gerginlik kurlara yansıyacaktır. Diyelim ki böylesi bir gerilim ortaya çıktı. İlk çıkacak “ürkek yatırımcılar” belki 8-10 milyar doları “makul kurlardan” çıkabilirler. Ancak çıkış devam ettikçe bu durum kurlara yansıyacak, kurlar artacaktır. MB’nin rezervlerini ilk aşamada kullanması gerekmeyecektir.

Devamını Oku

Ocak rallisi devam eder mi?

27 Ocak 2013

Geçmiş yıllarda olduğu gibi bu yıl da Ocak ayı özellikle hisse senedi piyasaları için oldukça olumlu geçti. Bunda yeni yılla beraber açılan pozisyonlar etkili oldu. Peki alım ağırlıklı trend sürer mi? Bence Şubat’taki bir kâr realizasyonuna hazırlık yapılıyor. İMKB’nin Cuma günkü yorgunluk ardından gelen düşüşü bunun ilk işaretlerinden biri olabilir. Ancak henüz ‘risk iştahının’ sonuna gelinmedi. Ama arada bir dinlenmek gerekiyor.Geçtiğimiz hafta piyasalar açısından iyi haberlerin sayısı hayli fazlaydı. Çin’deki satınalma yöneticileri endeksi (PMI) beklentilerden iyi geldi, ABD’de “borç tavanı tartışmaları” 19 Mayıs’a kadar buz dolabına konulurken, merkez bankaları “bedava para paketlerine” devam edeceklerini açıklarken, Japonya’da yeni hükümet ile Merkez bankası (BoJ’un bağımsızlığı pahasına...!) enflasyon hedeflemesini yüzde 1’den 2’ye çıkarmayı kabul etti.ABD’de geçtiğimiz Cuma günü açıklanan yeni konut satış verileri beklentilerin altında kaldı. 385 binlik bir artış beklenirken, artış 369 binde kalmış. Buna karşın bir önceki ay açıklanan satışlar 377 binden 398 bine yükseltilmiş. ABD’deki konut piyasasındaki toparlanma aksak adımlarla da olsa devam ediyor.Böyle bir ortamda ralli devam eder mi, biter mi?Normal şartlar altında; daha doğrusu yukarıdaki şartlar altında; varlık piyasalarına girişlerin devam etmesi, rallinin de devam etmesi gerekir. Hisse senetleri ve emtianın artması, hele ki gelişmekte olan ülke piyasalarının yıldızının parlamaya devam etmesi normal şartlar altında kimseyi şaşırtmasa gerek.Geçtiğimiz yıllara bakıldığında yeni yılla birlikte açılan yeni pozisyonlar Ocak ayında; özellikle hisse senedi piyasalarında; bir yükselişi de beraberinde getiriyor. Geçtiğimiz yıl sonunda ABD’deki “mali uçurum” endişelerinin etkisiyle piyasalar yılı çok da iyi kapatamamıştı. Geleneksel olarak yıl sonlarında yaşanan “Noel Baba rallisini” bile yaşayamamış, mali uçurumun bir şekilde atlatılmasıyla bu ralli beklentisi yeni yıla kalmıştı. Ocak ayında yaşanan da bir parça “ertelenmiş” coşkuydu. Bizim piyasalarımız başta not artışı beklentileriyle diğerlerinden ayrışmayı sürdürdü.Moody’s telekonferansta sinyal verecek mi?Bu haftanın bizim açımızdan en önemli olayı derecelendirme kuruluşu Moody’s ‘in bugün yapacağı telekonferans olacak. Geçtiğimiz hafta Salı günü piyasaları oldukça heyecanlandıran Moody’s’in toplantı haberi ilk bakışta “not artışı haberi gelecek” beklentisi yarattı. Ardından şirketten yapılan açıklama ile bu toplantıda son gelişmeler ile şirket tahvil piyasasındaki gelişmelerin konuşulacağı belirtildi. Şirket Kasım ayında açıkladıkları “not kararlarının” arkasında olduğunu açıkladı.Tabii ki bu açıklamalar ilk aşamada bir hayal kırıklığı yaratsa da piyasalar bardağın dolu tarafına bakmayı tercih etti. Bugün yapılacak toplantı yeni bir bot artışının “ipuçları” olarak algılandı. Not şirketlerinin üzerinde de “artık notu arttır baskısından” söz ediliyor. Bir şirketin arttırmasının ardından diğerlerinin de takip edeceği varsayımı bunda etkili olmuyor değil!Euro/dolar paritesi 1.3560’ı aşmakta zorlanırGeçtiğimiz haftanın önemli gelişmelerinden birisi de Avrupa’daki bankaların, Avrupa Merkez Bankası’ndan (ECB) sağladıkları finansmanı geri ödemeye başlamalarıydı. 1 trilyon euroya ulaşan ve LTRO olarak anılan (Long Term Refinancing Operation) “bedava para paketinde” 137.2 milyar euroluk kısmını Cuma günü geri ödemiş bazı bankalar. Bankalar ECB’ye haftalık bazda ne kadar ödeme yapacaklarını bildirmek, ECB de bunu açıklamak durumundaymış. Ancak ECB, hangi bankaların ödeme yaptıklarını açıklamadı.LTRO geri ödemelerinin yapılmaya başlanması ECB’nin bilançosunun küçülmesi, ECB tarafından piyasalara verilen likiditenin azalması anlamına gelecek. Bu ödemelerin devam etmesi durumunda ABD Merkez Bankası (Fed) ile ECB bilanço “kıyasında” Fed “aleyhine” bir algı oluşacak. Yani Fed bilançosu “şimdilik” aynı kalırken, ECB’nin bilançosu küçülecek. Bu durum Euro Bölgesi’nde kısa vadeli faizlerin az da olsa artması anlamına geleceğinden euroyu “değerlendiren bir durum ortaya çıkarabilecek. Euronun 1.3450’nin de üzerine çıkmasında bu “beklenti” hakim oldu.Önümüzdeki haftalarda bankaların ödemelerine devam edip etmeyecekleri, miktarlar euro/dolar paritesie açısından önemli olacak. Bu durumun önemli ölçüde pariteye yansıdığını, euronun 1.3480’i aşsa bile bu hafta içinde 1.3540-60 bölgesini aşmakta zorlanacağını düşünüyorum. Bu seviye kırılacak olur ise 1.3645 resmin içine girerken, 1.3250’nin altına (özellikle de haftalık kapanış bazında) inilmesi durumunda euronun değerlenme süreci yavaş yavaş sona erecek gibi görünüyor!Apple artık Wall Street’e ayak bağı oluyorTüm bu gelişmelere rağmen piyasalarda yavaş yavaş Şubat ayına bir hazırlık da yok değil! “İyimser” faktörlere rağmen küresel ölçekte bakıldığında emtia cephesinde işler pek de iyi gitmiyor. Altın başta olmak üzere değerli metaller bir türlü yükselemezken endüstriyel metaller de “yorgun”. Çin’den gelen iyimser verilere rağmen onlar da bir türlü yükselemiyor.Bu arada Apple’ı da unutmamak gerek. Geçtiğimiz Eylül ayında 705 dolara kadar yükselen ve 1.000 dolara çıkacak diye beklenen Apple hisseleri geçtiğimiz Cuma günü “resmi seansı” 439 dolardan kapattı. Seans sonrası işlemlerde 435 dolara kadar gerileyen Apple “Dünyanın en değerli şirketi” ünvanını da yeniden Exxon’a bıraktı.2012 yılı boyunca ABD borsalarını adeta “sırtlayan” Apple şimdi ayak bağı olmaya başladı! Geçtiğimiz haftayı en düşük seviyeden kapatan Apple’da satışların 395-405 dolara kadar devam etmesi ihtimali yüksek. Ancak bu seviyelerden bir zamanlar Apple alamamış olanların devreye girmesi ihtimali hiç de az değil! 483 ile 468 dolar arasındaki “boşluğun” da yakın bir gelecekte kapanması olasılığının yüksek olmasının da işin cazibesini arttırdığını unutmayalım.ABD piyasalarında 2007’den bu yana en yüksek seviyelere gelindi. Yükselişlerin devam etmesi ihtimali var. Ekim 2007’de 14.279 ile görülen zirve geçilir mi? Bence zor. Ancak Dow Jones’un 14.015 seviyesini test etme olasılığı hayli fazla. Bu hafta içinde bu seviye görülecek olur ise yükselişlerin sonuna yaklaşıldığını düşünmekta fayda var. Teknik analiz olarak bakıldığında yükselişlerin hız kaybettiği ve bu “turda” yeni zirve görme ihtimalleri azalıyor. Şubat’taki bir kâr realizasyonuna hazırlık var. İMKB’nin Cuma günkü yorgunluk ardından gelen düşüş bunun ilk işaretlerinden biri olabilir.Henüz daha “bedava paranın” ve “risk iştahının” sonuna gelinmiş değil. Ancak arada bir dinlenmek gerekiyor. Bu dinlenme bir rehavete yol açar mı? Şubat’ın ikinci hafta sonundan önce netleşecektir!

Devamını Oku

Dün ne gündü ama...!

22 Ocak 2013

Piyasalar çok hareketliydi. Sabah Japonya’dan gelen “genişlemeci” kararlar moralleri yükseltti. Hükümet ile Japon Merkez Bankası (BoJ) enflasyon tavanını yüzde 2’ye yükseltmekte anlaşmış. Ayrıca BoJ da ABD Merkez Bankası konumundaki Fed’in “ucu açık” varlık alımlarına benzer bir tahvil/bono alım programını devreye sokuyor! BoJ’un “bağımsızlığının rafa kaldırılması” anlamına da gelen bu adımlar işe yarayacak mı? “Yapısal” sorunları aşamayan Japonya’yı kısa vadede belki rahatlatacak, ancak orta-uzun vadede bence çok da büyük fayda sağlayamayacak. Yine de alınan kararlar kısa vadede piyasaları memnun etti! Dünün önemli haberlerinden biri de Merkez Bankası’ndan geldi. MB; “politika faizini” değiştirmezken, faiz koridorunun alt ve üst bantlarını 25’er baz puan indirdi, zorunlu karşılık oranlarında artışa gitti !Bahse konu olan “faizlere” tek tek bakmakta fayda var. Politika faizinin değişmemesi temel anlamda MB’nın büyüme yönlü bir adım atmadığı anlamına geliyor. MB bu yöndeki adımını Haziran 2012’de atmaya başlamış ve ağırlıklı fonlama faizini 2012 yılı Kasım ayının ortalarında 5.60 seviyesine indirmiş ve o günden bu yana neredeyse sabit tutmuş durumda.Faiz koridorunun üst bandının indirilmesi pratikte pek bir şey ifade etmiyor. Üst bant MB’nın teknik olarak finansal piyasalara “müdahale” faizi. MB’nın müdahale edeceği bir ortamda bulunmadığımızdan bu faizin indirilmesi çok da fazla bir anlam ifade etmiyor . Piyasalardaki resmi faizlerdeki maksimum seviyenin indirilmesinin psikolojik etkisi dışında... Faiz koridorunun alt bandının indirilmesi belki de en anlamlı hamle. Alt bant faiz oranı; bankaların gün sonunda ellerindeki atıl fonları MB’na yatırdıklarında aldıkları faizdir. Bu faizin indirilmesi temelde TL’nin değerlenmesine karşı atılmış bir adım . Dünyada faiz seviyesi “sıfıra yakınsamış” iken döviz satıp, TL’ye yatırım yapma iştahını azaltacak bir adım olması açısından önemli. Bana göre geçtiğimiz yıl sonundan önce indirilmesi daha doğru olacaktı, geç bile kalındı!Zorunlu karşılıkların arttırılması ise faiz indirimlerinin yaratacağı psikolojik iyimserliği, matematiksel olarak sınırlıyor. Nasıl mı? Artan zorunlu karşılık oranları teknik olarak bankaların kredi için kullanabilecekleri kaynakları sınırlıyor. Bu adım da kredi büyğmesine karşılık alınmış bir karar! Bakıldığında MB kendi içinde “tutarlı” bir adım atmış görünüyor!Dünün asıl heyecanı Moddy’s’den gelen 28 Ocak’ta yapılacak “telekonferans” toplantısı haberi yarattı! Haber ilk çıktığında toplantıda Türkiye’nin notu arttırılacak algısı oluştu! İletişim stratejisi açısından neden böylesi bir önemli bir açıklamayı “telekonferans” ile duyurur diye düşünen pek olmadı ve IMKB’de hızlı bir yükseliş rallisi yaşandı!Moody’s’in “not konusunda pozisyonumuzu koruyoruz, şirket tahvilleri hakkında konuşacağız” açıklamasıyla önemli bir kâr realizasyonu yaşandı. Yine de piyasa günü “bardağın dolu tarafına” bakarak kapattı!Heyecanlı günler devam edecek demektir.

Devamını Oku

İMKB dolar bazında da rekor kıracak mı?

20 Ocak 2013

Geçen yıl yüzde 50’nin üzerinde artarak tüm dünyada dikkatleri üzerine çeken İMKB yeni yıla da hızlı başladı. Son 5 işlem gününde soluksuz yükselen ve TL bazında peşpeşe rekorlar kıran İMKB hâlâ dolar bazındaki rekoruna ulaşamadı. Borsa, Cuma günü dolar bazında 4.83 dolardan kapandı. Rekor 5 Kasım 2010’da görülen 5.10 dolar seviyesinde. Dolar bazında da rekora adım adım yaklaşan İMKB’de ilk kritik seviye 4.98 dolarİMKB 100 Endeksi geçtiğimiz haftanın 5 işlem gününü de yükselişle kapatmayı başardı. Hazine’nin ihalelerinin “yoğun” olduğu bir dönemde faiz cephesinde önemli değişimler olmazken, İMKB’nin rekorlar kırması neredeyse artık “sıradan” hale geldi. Ancak kırılan bu rekorlar “TL” bazında. Ağırlığını yabancı yatırımcıların oluşturduğu İMKB’nin performansına bir de onların gözünden bakmakta fayda var.TL cinsinden fiyatlanan hisse senetlerini alabilmek için dolar getirip, TL’ye çeviren yabancı yatırımcıların bakış açısıyla henüz daha “tarihi rekor” kırılmış değil! Daha önceki rekor 5 Kasım 2010 tarihinde görülen 5.10 dolar seviyesinde. Geçtiğimiz Cuma günü İMKB 100 Endeksi, 4.86 dolara çıkarken kapanış 4.83 dolar seviyesinde gerçekleşti. Henüz daha rekorun gerisinde!Teknik olarak bakıldığında 4.50 ve ardından da 4.65 dolar seviyeleri kritik eşiklerdi. Geçtiğimiz hafta için yaptığım “İMKB yatay/yüksek bir seyir izleyecek” tahminin ardında bu seviyelerin kısa vadeli direnç seviyeleri olacağı varsayımı vardı. Ancak bu seviyeler de neredeyse soluksuz geçildiler. Yılbaşında yaptığım tahminlerde 4.50-4.65 seviyelerinde İMKB’nin bir durup-dinleneceğini; ardından 4 dolar seviyelerine bir düzeltme yaptıktan sonra 5.10 dolar seviyesine doğru bir yükseliş yaşanacağını varsaymıştım. Ancak İMKB’nin pek öyle durup-dinlenmeyi düşünmediği anlaşılıyor.İMKB’de yaşanan rallinin nedenleri- Gelişmekte olan ülke piyasalarına yeni yıl ile birlikte artan para girişi: Aslında bu yeni bir argüman! Tek başına bu denli hızlı ve “istikrarlı” yükselişi açıklamaya yeterli değil!- İmralı sürecinindeki “iyimser” hava: Bu gelişmenin piyasalarda pozitif bir hava estirdiği kesin. Ancak bu sürecin çok kısa bir süre içinde sonuçlanacağını “satın almak” için bence henüz “erken”.- Not artışı: Bu mesele için zamanlamayı kestirmek hayli zor! Belki bazıları bir önceki artışta olduğu gibi “daha iyi analiz” yapma şansına sahip olmuş olabilir. Bu arada not artışı “haberinin” kimden geldiğinin de önemi var:-Not artışı S&P’den gelirse... Hem sözleşmesi yenilenmemiş hem de bu denli “ketum (sıfırcı)” S&P’nin notumuzu yatırım yapılabilir seviyeye çıkarması için “iki” kademe artış yapması gerekiyor. Hayli zor! Ancak S&P’nin “bir kademe” arttırması piyasalardaki “iki şirketten not artışı gerekiyor” beklentisini canlı tutacak. “Not artışı” argümanı “alınıp-satılmaya” devam edecektir.- Moody’s’den artış gelirse... Tek başına Moody’s’den gelirse “iki şirketten yatırım yapılabilir” nota sahip olacağımızdan dolayı “not artışı” argümanı hızlı bir şekilde “realize” olacak ve beklenti ortadan kalkacaktır. Bu durumda kâr realizayonu ihtimali daha da artacaktır.- Beklentiler sürdükçe satıcıların sayısı az oluyor, yükseliş kolaylaşıyor. Beklentiler bu denli canlıyken kimse satmak istemiyor, satan pişman oluyor. Bu durumda da her yeni gelen alım hisse senedi piyasalarını hızla yükseltiyor. Hisse senetleri yükselirken benzer beklentiler dolar/TL kurlarını da aşağı çekiyor. Her ne kadar 1.33’lerin üzerinde seyreden “değerli” euro da bu sürece az da olsa katkı yapsa da dolar/TL kurlarının gerilemesi, İMKB’nin dolar bazında yeni yükseklere, hatta muhtemelen yeni “zirveye” gitmesine de yardımcı oluyor.Kurlardaki düşüş rekora gidişi desteklerDolar/TL kurlarında 1.7650 önemli destek seviyesiydi. Geçtiğimiz hafta içinde bu seviyenin altına inildi. Önümüzdeki günlerde 1.7450’ye kadar bir gerileme (euronun yeniden 1.34’ün üzerine çıkması bu olasılığı güçlendirecektir.) İMKB’nin dolar bazında en azından bir önceki zirvenin test edilme olasılığını güçlendirecek.4.50 dolar seviyesi hızla geçilince yeni hedef 4.98 dolar! Bunu bir önceki zirve olan 5.10 dolar olarak kabul etmek çok da büyük bir hata/öngörü olmayacaktır. Geçtiğimiz haftanın seyrine bakıldığında bu seviyenin aşılması da söz konusu. Bu durumda dolar bazında da “tarihi rekor” kırılabilir. Yeni hedef 5.50 dolar olacak gibi görünüyor!ABD’de borç tavanı problemine yeni bir ara çözüm “bulunması” ABD piyasalarını ve de dünyayı bir süreliğine rahatlatacak. Japonya’da hükümet ile Japon Merkez Bankası (BoJ) arasında yüzde 2 enflasyon tavanı ve devlet borç senetleri alım limitinin artırılması konusunda “mutabakatın” yakın olduğu haberleri bu haftanın da pozitif bir havada geçme olasılığını güçlendiriyor.

Devamını Oku

BES’te portföy ‘yönetimi’

17 Ocak 2013

Bireysel Emeklilik Sistemi’nde (BES) 1 Ocak’tan itibaren devlet katkısına ve bu katkıyı en üst düzeyde yararlanabilmek adına yapılması gerekenlere dün değinmiştim. Şimdi işin bir başka boyutuna da dikkat çekmek istiyorum. O da birikimlerin doğru değerlendirilmesi meselesi.BES “teknik” olarak bir tasarruf aracı. “Devlet katkısı” ile birlikte kişisel birikimlerinizden daha hızlı artacak olan birikimlerinizi doğru yönetmek yani “yatırım kararlarınız” gittikçe daha da önemli hale gelecek! BES şirketleri değişik alternatifler sunuyor. Bazıları riskten uzak, bazıları ise yüksek riskli. Kişilerin beklentilerine göre bu alternatifler arasında tercih yapabiliyorlar, bu tercihlerini de yılda 6 kez değiştirebiliyorlar.BES katılımcıları için bir iyi haber daha var! 1 Ocak’tan itibaren daha önceki yıllarda yüzde 8 olan BES şirketlerinin ‘yönetim gider kesintisi’ yüzde 2’ye, fon işletim ücreti de yüzde 3.65’ten 2.28’e düşürüldü!Diyelim ki BES katılımcıları kendi risk tercihlerine göre seçimlerini yaptılar, fon yönetim kesintileri düşürüldü. Peki bu fonları yönetenler bu fonları başarıyla yönetecekler mi?Türkiye Kurumsal Yatırımcı Yöneticileri Derneği (TKYD) dün yaptığı basın toplantısında emeklilik fonlarının “brüt getiride” kendi “performans eşiklerini” (Benchmark) aştıklarını söyledi. Ancak www.fonbul.com’dan Murat Aktaş’ın verilerine göre 2012 yılında 172 emeklilik fonundan 83’ünün benchmark’ı varmış ve bunların ancak 23’ü (TKYD’ye göre 22) “eşiklerini” aşmış!TKYD uzun vadeli bakılması gerektiğini söylüyor. Haklı olabilirler. Ancak Türk insanı henüz daha 3-5 yıllık değerlendirmeleri yapacak kadar “sabırlı” değil. Diğer yandan emeklilik fonlarının getirilerindeki “şeffaflık” da ayrı bir sorun. Fonların yarısından fazlası neyi hedeflediğini açıklamıyor! BES kullanıcıları neye göre yatırım yapacaklarını bilemiyorlar. Buna mutlaka bir çözüm getirilmesi gerekir.Diğer yandan fon performanslarının açıklanması, geçmiş performanslarının kıyaslanması açısından da bir karmaşa hüküm sürüyor. Hem fon tipleri açısından hem de aynı ligdeki fonların miktarlarındaki kıyas zorluğundan dolayı BES kullanıcıları açısından zorluklar var. Fon tipleri 9’a kadar çıktı son zamanlarda. Belki bu fon tiplerini sınırlamak, aynı zamanda da miktarları aşısından da “minik-orta ve büyük” olarak ayırmakta fayda olabilir. Zira yüksek performans gösteren küçük fonlara ulaşım oldukça sınırlı olabiliyor.SPK’nın yeni bir düzenleme taslağı var. Emeklilik fonlarını bir finansal grup içinde yönettiren şirketlerin; bu fonların yüzde 30’unun diğer portföy yönetim şirketlerince yönetilmesini “söylüyor”. Bence rekabeti arttıracak, performansın öne çıkacağı bu uygulama yerinde olacaktır. TKYD portföy yönetim şirketlerinin de emeklilik fonları kurmasına imkân tanınmasının ve rekabetin böylelikle sağlanmasını öneriyor. Ancak performansların ortaya çıkabilmesi için gereken zaman için “yüzde 30 kuralı” bence yerinde olacaktır. Bu fonlar kuruşup, performanslarını ortaya koyduktan sonra “adil rekabetin” başlaması yerinde olacaktır. İlerideki yıllarda yüzde 30 aşağı çekilebilir.Bu arada TKYD kendi yönetim ücretlerinin “30 pips” (yıllık yüzde 0.30) olduğunu söylüyor. BES şirketlerinin “yönetim” ve “dağıtım” ücretleriyle “portföy yönetim” ücretlerinin ayrıştırılmasının daha doğru olacağını söylüyor. Haklı oldukları görünüyor.Yeni dönemde BES’in başarılı olabilmesi için “şeffaflığın” gerektirdiği her şey konusunda adım atılmalı. Aksi takdirde “devlet katkısı” iyi bir “kalkan” olmaktan öte gidemeyecek.

Devamını Oku

BES’te ‘sihirli’ formül!

15 Ocak 2013

1 Ocak 2013 itibarıyla Bireysel Emeklilik Sistemi’nde (BES) çok önemli bir değişiklik oldu. BES bir “kişisel tasarruf aracı”. 1 Ocak’tan itibaren bu kişisel tasarrufa devlet de katkı yapacak! Önceki yıllarda da böylesi bir destek vardı. Yatırılan katkı payları vergi matrahından düşülebiliyordu. Ancak uygulaması hem meşakkatli, hem de tam olarak uygulanamadığından var olan “teşvik”, sistemi çok da fazla desteklemiyordu.Yeni dönemde artık devlet doğrudan katkı yapacak. Ülke içindeki tasarrufların arttırılması amacıyla yapılan bu “doğrudan katkı” BES’i çok farklı bir seviyeye getirecek. 18 yaşını doldurmuş kişiler BES’e girebiliyorlar. Sisteme dahil olanların katkı paylarının yüzde 25’i kadarını devlet; BES üyesinin hesabının yanında açılacak “ikiz hesaba” doğrudan yatıracak. Eskisi gibi evrakı metruke ile uğraşmaya gerek kalmıyor. Faizlerin bu denli gerilediği bir ortamda, yüzde 25’lik ek katkı müthiş bir avantaj aslında.Ancak bu avantajın da bir sınırı var! Kamunun katkısı yıllık brüt asgari ücretin yüzde 25’inden fazla olamıyor. Altındaki her rakam için devlet katkısı, katılım paylarının yüzde 25’i kadar olabilirken, toplam sınırı aşan katkı paylarında bu sene için maksimum sınır 3000.15 TL olabilecek. Bu da aslında BES’teki en ideal prim rakamının ne olması gerektiği sorusunu akla getiriyor. Aslında formulü basit. Aylık katkı pay miktarı; brüt aylık asgari ücret kadar olur ise devlet katkı payından maksimum yararlanılacak! Bu yılın ilk 6 ay ı için 978.60, ikinci altı ay için 1,021.50 TL . Bu da aylık ortalama 1,000.05 TL’ye denk geliyor! Daha yüksek katkı payı ile sisteme girebilir ya da devam edebilirsiniz. Ancak “Aylık brüt asgari” ücretin üzerindeki kısım için devletin bir katkısı olmayacaktır. “Aylık brüt asgari ücret kadar katkı payı” formulünün bir kolaylığı da BES katkı payınızı ne kadar arttırmanız gerektiğini kolayca hesaplayabilmeniz. BES katılımcıları; brüt asgari ücret arttıkça aynı oranda katkı paylarını arttırarak devlet katkısını “faydasını” en üst düzeye çıkarabilirler. Devlet katkı payından daha fazla yararlanabilmenin bir diğer yolu da 18 yaşını doldurmuş aile üyelerinin ayrı ayrı BES sistemine girmeleri. Bu sayede hane halkının devlet katkısından yararlanma imkânı toplamda daha da fazla olacaktır.Bir hatırlatma; BES sistemine ilk kez girecekler toplu bir birikim ile sisteme dahil olsalar da devletin yıllık katkısı değişmeyecektir. Unutmayın BES bir yatırım aracı değil, bir tasarruf aracıdır . Ben 50 bin TL ile sisteme gireyim devlet de bana 12.500 TL versin diye düşünürseniz yanılırsınız.Ayrıca devlet katkı payını tam olarak “haketmeniz” için sistemde 10 yıldan fazla kalmanız ve 56 yaşınızı doldurmuş olmanız gerekiyor. 3 yıldan önce BES’ten ayrılırsanız devlet katkısından yararlanamıyorsanız. 3-6 yıl arasında ayrılırsanız devlet katkısının yüzde 15’ini, 6-10 yıl arasında yüzde 35’ini, 10 yılı doldurmuş olmanız ancak emekli olmamışsanız yüzde 60’ını alabiliyorsunuz.Bir de işin fon yönetimi boyutu var ki ona da yarın değineceğim.

Devamını Oku