12 Nisan’dan itibaren, İMKB’de fiyat aralıkları yarı yarıya düşürülecek. Hisse senedi işlemlerinde fiyatlar, hisse senedinin fiyatına bağlı olarak 1, 2, 5, 10, 25 ve 50 kuruşluk basamaklarla değişiyordu. Örneğin 2.5 ile 5 lira arasında işlem gören hisse senetleri 2 kuruşluk basamakta işlem görüyordu.Yeni düzenleme ile bu basamaklar yüzde 50 oranında düşürülüyor. Artık 2.5 ile 5 lira arasındaki hisse senetlerindeki fiyatlar 1 kuruşluk adımlarla değişecek. İlk aşamada 1 liranın üzerindeki fiyatlı hisselerde bu değişim hayata geçecek. 1 liradan küçük hisselerin 0.50 kuruşluk adımlarla değişmesi gerekiyor ki bu da şimdiye kadar noktadan sonra iki basamaklı olan alım satım sisteminin 3 basamaklı olmasını gerektiriyor. Bunun için teknik altyapının düzeltilmesi bir süre alacağından bu değişiklik ikinci aşamada hayata geçecek.Fiyat adımlarındaki değişiklik bana göre, borsadaki işlem hacmini artıracaktır. İlk aşamada gün içi alım-satım yapan ve tek kademeye “oynayanlar”, yeni dönemde “iki kademe” beklemeleri gerekecek. Bu da onları bir parça yoracaktır. İşlem hacmindeki artış; işlem yapanlarla, aracı kurumlar arasında var olan “sonsuz” komisyon pazarlıklarını bir miktar daha arttıracaktır. Bir süre sonra orta nokta bulunacaktır. Fiyat adımlarının daraltılması sayesinde; bugün için İMKB’de söz konusu olmayan; “Algoritmik alım satım” olarak adlandırılan bilgisayar programları aracılığıyla yapılan işlemler hayata geçecektir. Bu “zeki” programlar, dar fiyat adımlarında daha hassas kararlar verebilecek ve ek işlem hacmi yaratacaklardır. Bu da İMKB’deki işlem hacminin artmasına katkıda bulunacaktır. Önümüzdeki günlerde İMKB’de yapılacağı konuşulan bir başka değişiklik de emir silme konusunda. İMKB’nin kuruluşundan; yani fiziksel tahta döneminden; bu yana geçerli olan kurala göre “tahtaya” yazılmış emirler silinemiyordu. Yazılım ve elektronik altyapının gelişimi sayesinde; tıpkı VOB’da olduğu gibi; İMKB’de de önümüzdeki dönemde emir silmek mümkün olabilecek. İlk başta bu durum kafaları karıştıracak olsa da, piyasanın profesyonelleri yeni duruma kısa sürede alışacaklardır. Ziraat Bankası’nın halka arzı öncesi, İMKB’de yapılan bu değişiklikler likiditenin artmasına katkıda bulunacaktır. Gelişen finansal ürünlerin ihtiyaç duyacağı likiditenin sağlanması konusunda atılan bu adımların yararlı olacağı aşikar. Başta yabancı yatırımcılar olmak üzere, büyük fon yöneticileri ve türev ürünlerine ağırlık vermiş olan finansal kurumlar bu değişikliklerde fazlasıyla yararlanacaklardır.Günlük işleyişin iyileştirilmesi konusunda atılan bu adımların yanı sıra bana göre halen daha altyapıya yönelik atılması gereken ve bir türlü hayata geçemeyen birkaç adım daha var. Bunlardan bence en önemlilerinden biri, ödünç menkul kıymet piyasasının oluşturulması. Yabancı yatırımcılar, Londra’daki aracı kurum ve yatırım bankalarından ister hisse senedi, ister hazine bonosu olsun istedikleri menkul kıymeti kolaylıkla ödünç bulabiliyorlar. Kolaylıkla borç bulabildiklerinden ve açığa satış için varolan “üst basamaktan satma - up tick” kuralının etrafından dolaşabildiklerinden dolayı yerli yatırıcılara oranla çok daha fazla hareket kabiliyetine sahip oluyorlar. Bu konuda takasbank nezdinde var olan Ödünç Pay Senedi Piyasası’nın daha verimli çalışabilmesi için SPK, İMKB ve Takasbank’ın bir an evvel gerekli adımları atmalarında fayda var.Aksi takdirde yukarıda belirtmiş olduğum ve “üst yapıya” yönelik değişiklikler daha çok yabancı ve büyük yatırımcıların işine yarayacaktır.
Biz insanoğlu bayağı garibiz. Ne zaman bir felaket yaşansa hemen buna yol açan bir “kolay” sebep, bir günah keçisi arar, buluruz. Galiba bu bizi rahatlatıyor.2001’deki krizin çıkış sebebinin “Anayasa kitabının fırlatılması” ya da I. Dünya Savaşı’nın çıkış sebebinin “Avusturya-Macaristan İmparatorluğu prenslerinden birinin bir Sırp milliyetçisi tarafından öldürülmesi” gibi “hap” sebepler olduğuna inanmayı tercih ediyoruz. Yine aynısını yaptık. 2008 küresel krizinin faturasını da 50 milyar dolarlık eşikaltı krediyi buharlaştıran ve “krizin tek kaybedeni” Lehman Brothers’ın mali kayıtlarında sahtekârlık yapan/yaptıran son CEO Richard Fuld’a çıkardık! Önümüzdeki aylarda küresel finans dünyasında çıkabilecek bir “ülkeler üstü borç krizinin” faturası da Yunanistan’a çıkarsa hiç şaşmayın!2.200 sayfalık (kağıt israfı) Lehman Brothers (LB) hakkındaki rapor 30 milyon dolara malolmuş (Lehman’ın vergi verenlere yükü her geçen gün artmaya devam ediyor!). Bu arada LB’nin; muhasebe oyunlarına göz yuman ya da bunları zamanında ortaya çıkar(a)mayan Ernst&Young adlı denetim şirketinin “Enron”u olabileceği konuşuluyor. Hatırlarsınız ABD’nin enerji devi Enron; 8 yıl önce muhasebe hilelerini zamanında ortaya çıkar(a)mayan Arthur Andersen’in sonu olmuştu! Küresel krizin günah keçisi de bulunduğuna göre yeniden eski tas eski hamam herkes “işine dönebilecek”? Gerçekten dönebilecek mi? Yeniden tekrarlanmaması için herhangi bir önlem alındı mı? Yepyeni bir model, yepyeni kurumlarıyla çalışmaya mı başladı? Korkarım hayır! Tek başına bir LB’nin toplumun önünde çarmıha gerilmesi tüm bunların çözümü olabilir mi? Yine korkarım hayır. Böyle giderse Kahn, Roubini ve benden başka birileri daha “ikinci dip”, “krizde ikinci dalga” gibi başlıklarla tartışmaya başlayacak.Neyse günah keçisini bulduğumuza göre günlük hayatımıza dönebiliriz! Peki bu hafta piyasalarda ne olacak?Haftanın ikinci yarısı önemli! Geçtiğimiz hafta, ABD piyasaları haftalık bazda sınırlı bir yükseliş yaşandı. İMKB ise “IMF masalının” sona ermesiyle haftayı sınırlı bir düşüşle kapattı! ABD piyasalarındaki asıl gelişme endeksler bazında “çift tepeye” gelinmiş olması. Bu durum ABD endekslerinin “harbi delikanlısı” S&P 500 endeksinde daha belirgin. Dow Jones bu endekse denk bir performansa ulaşamamış olsa da sermaye ağırlıklarına göre hesaplanan (İMKB 100’de olduğu gibi) S&P 500’de gelinen nokta önemli. 19 Ocak’ta 1.150 seviyesini gören S&P 500 endeksinde geçtiğimiz Cuma günü 1.153 seviyesi ile yeni bir tepe yaşandı. Teknik olarak haftanın ilk günlerinde 1.160 seviyelerine kadar bir yükseliş yaşanabilir.Bu seviyenin test edilmesi “çift tepe” olarak adlandırılabilecek bir yapıyı bozacak değil. Asıl önemli olan bu seviyenin üzerine geçilip geçilmeyeceği ve 1.228’lere doğru yeni bir dalganın başlayıp başlamayacağı.Benim beklentim bu seviyenin aşılmayacağı yönünde. ABD piyasalarında “çift tepe” sırasında yaşanan yükselişin yerini haftanın ikinci yarısında düşüşe bırakacağı yönünde. Böylesi bir hareket ne olabilir derseniz, ilk akla gelen Fed olacaktır. Fed Başkan Yardımcılığı’na Helikopter Ben’in politikalarını desteklediği söylenen Janet Yellen’in atanacak olsa da önümüzdeki Fed Açık Piyasa toplantısındaki tartışmalar yine faiz yükselmesinin zamanlaması konusunda olacaktır. Bu tartışmaların artması yükseliş enerjisini de azaltacaktır. Cuma günü 1.3750’nin üzerinde haftalık kapanış yapan euro/dolar paritesindeki hareket varlık piyasalarında bu hafta başında yaşanabilecek yükseliş hareketini destekler nitelikte. Paritedeki ilk hedef 1.3845 ardından da 1.3890 seviyeleri. Özellikle ikinci seviyenin aşılması ilk denemede zor olacaktır. 1.39’un üzerindeki günlük kapanışlar olması durumunda paritedeki hareketin 1.4090-1.4125 bandına kadar yükselmesi olasılığı da artacaktır. Böylesi bir hareket “çift tepe” senaryosunun gerçekleşme ihtimalini de azaltabilir. Paritedeki hareket dolar/TL kurlarını da yakından ilgilendirecektir. Dolar/TL’de ilk aşamada 1.5250 seviyesi destek görevini sürdürecektir. Ancak paritedeki hareketin devam etmesi ve euronun 1.3890’lara kadar yükselmesi durumunda dolar/TL kurlarında ilk aşamada 1.5185’e doğru bir düzeltme/geri çekilme görebiliriz. Paritede 1.41’li seviyelere doğru bir yükseliş yaşanacak olur ise dolar/TL’deki hareket 1.5040’lara kadar bile devam edebilir!
Gelişmiş ülkelerin IMF’ye verdiği ’ufak tefekleri ayak altından çekme’ görevi gereği neredeyse Türkiye’nin tüm taleplerine evet diyen IMF, artık bu “umutsuz aşka” bir nokta koymaya karar verdi. Bunca tavize ve “uyumlu” politikaya tağmen Türk tarafı bir türlü “evet” demeyince dün IMF de nişanı attı!Geçtiğimiz yıldan bu yana “IMF anlaşması yüzde 50 ihtimalle olmayacak” diyen benim için gelinen dünkü haber çok da sürpriz olmadı. Piyasaların ve iş dünyasının ilk tepkileri “olsun, biz IMF’siz de yolumuza devam ederiz” şeklinde oldu. Ederiz tabii ki, neden etmeyelim. Son iki yılda da bunu yapmadık mı? Yaptık yapmasına da son iki yılda piyasaların önünde bir “havuç” vardı: olası bir IMF anlaşması. Hükümetin biraz da hoyratça kullandığı bu havuç artık yok. Hükümet her başı sıkıştığında “olası” IMF anlaşmasına sarıldı. Hatta 2009’un son günlerinde Başbakan “...artık gün, hafta... bu iş burada çözülecektir diye düşünüyorum ve arkadaşlardan cevap bekliyorum” diyerek anlaşmayı muştulayarak finansal piyasalar için yılın “süper” kapanmasına yardımcı olmuştu. Bundan sonra kendi yağımızla kavrulacağız. IMF çıpası ortadan kayboldu, AB çıpası kendi başına kalıyor, bize gerek yok. Kala kala elde bir tek Orta Vadeli Program (OVP) ve Mali Kural kaldı. Her ikisi de yeni ve test edilmiş değiller. Hele ki mali kural. Daha çarpanları, kim tarafından denetleneceği bile belli değil. Kaldı ki bu kural henüz masa başında hazırlanmış ancak sahada test edilmiş bir denklem değil. Peki bundan sonra neler olabilir?Piyasaların dünkü tepkisi bekle-gör idi. Aldatmasın! IMF anlaşmasının olmadığı bir durumda Türkiye olarak küresel fonlara ulaşma konusunda sorunlar yaşamamız söz konusu. Bu da dönüp dolaşıp iç borçlanma faizlerine yansıyacaktır. IMF anlaşmasının olmaması belki de en fazla iç borç maliyetini vuracaktır.Yükselen enflasyon ortamına bir de IMF çıpasının yokluğu eklenince bu sene Merkez Bankası’na çok iş düşecektir. Reel sektörün küresel finans sisteminden bulacağı fonların miktarı azalırken göreli maliyeti de artacaktır.Yurt dışındaki olumsuz gelişmeler bizi çok daha fazla etkileyecek, volatiliteyi çok daha fazla arttıracaktır. Özellikle IMF Başkanı Kahn ve “felaket tellalı” Roubini’nin son günlerde yeniden dile getirdikleri “çift dip” senaryoları gerçekleşecek olur ise, oralardaki dalgalanmalar bize tsunami olarak gelecektir. Yine de kur cephesinde dramatik gelişmeler beklemek yanıltıcı olabilir. Zira Merkez Bankası halihazırda finans sistemine net borç veren durumunda. Böylesi bir ortamda kimse oyunu bozmak, kurlarda gereksiz bir strese yol açmak istemeyecektir. Taa ki; diğer Doğu Avrupa başta olmak üzere; gelişmekte olan ülkelerde bir hareketlenme olana kadar...Borsa cephesi olayı olabildiğince göz ardı etmeye çabalayacak, olumsuz etkileri mümkün olduğunca görmemezlikten gelmeye çalışacaktır. Nereye kadar, hep beraber göreceğiz. Hükümet açısından ehven bir durum bile ortaya çıktı denebilir. Artık kamu harcamaları konusunda elini kolunu bağlayacak bir “gözetmen” de olmayacak. Önümüz seçim. İster erken, ister zamanında. O zamana kadar karışan görüşen pek olmayacak. Sonrası mı? Sonrası Allah kerim...
Avrupa Birliği, Yunanistan ile başlayan ve diğer ülkelere yayılan ülkelerin borçlarının çevrilme sorununu, (IMF International Monetary Fund) benzeri; Avrupa Para Fonu (European Monetary Fund -EMF ) ile çözmeyi planlıyor.Yunanistan kurtarıldı mı, kurtarılırsa ne olur, arkasına diğer ülkeler de eklenir mi? Son günlerin popüler soruları...Küresel krizin çözümü olarak piyasalara bol para verildi. Adeta helikopterden saçılan paralar, eninde sonunda ülke borçlanmalarında sorun olarak ortaya çıktı. İlk kurbanlar da tabii ki küçükler oldu. İzlanda, Dubai ve nihayet Yunanistan. Hep konuşuluyor, ‘Arkası gelecek mi?’ diye... Korkarım evet!Uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch de dün bu bağlamda önemli açıklamalar yaptı. AB bölgesinde Yunanistan’ın ardından Portekiz ve İngiltere için de uyarılarda bulundu. Fitch, hem İngiltere’nin hem de Portekiz’in “güçlü finansal ayarlamalara” ihtiyaç olduğunu söyledi. Yeterli önlem alınmadığı takdirde ve mali hareketin zamanlamasında hata yapıldığı takdirde Portekiz’in de notu düşürülebilirmiş! Belki de Fitch’in en çarpıcı açıklaması, euro bölgesinde bir ülkenin temerrüde düşebileceği (borçlarını ödemekte gecikebileceği) uyarısı olmuş. Her ne kadar böylesi bir durumun Euro Bölgesi’nin dağılmasına sebep olmayacak dense de bu durum yeterince can sıkıcı sonuçlar doğurabilir.Tüm bunlar şimdilik bir ön uyarı. Yunanistan meselesi tartışılırken sık sık aslında tartışılanın AB ve euro olduğuna değinmiştim. Bugün gelinen noktada mesele komşuyu aştı, tüm birliğe sirayet etti. Böyle de olacaktı. Zamanında önlem alınmadığından sorunun diğerlerini de zehirlemesi kaçınılmazdı. Şimdi bu oluyor!AB, Euro Bölgesi’nde böylesi bir sorun olabileceğini hemen hiç hesaba katmamış. Son kriz ile birlikte AB’de iki önemli sorunun “varlığı” ortaya çıktı. İlki; krizi önceden haber verecek kontrol mekanizmaları kurulmamış. İkincisi ise küresel kriz ya da benzeri bir durum hasıl olduğunda AB içinde buna müdahale edecek mekanizmalar kurulmamış. Komşu ile ilgili ilk endişeler ortaya çıktığında AB dönüp kendisine yapılan bildirimlere baktı. Rakamların gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı. Ancak AB’nin elinde ne verilerin doğruluğunu test edecek, ne de finansal hokkabazlığı cezalandırılacak mekanizmalar mevcuttu. İşin içine bir de “içimize IMF’yi sokmayız” şovenizmi girince “komşu vakası” daha da ağırlaştı. Hatta diğerlerine de bulaşan bir “salgına” yol açtı denebilir.Bugün gelinen noktada AB, hem kucaklarında buldukları sorunu en kısa zamanda çözebilmek için, hem de ileride tekrarının önüne geçebilmek için IMF benzeri belki de adı EMF olacak bir yapıyı oluşturmaya doğru gidiyor. Her ne kadar Avrupa Birliği, IMF’nin önemli “sermayedarlarından” olsa da anlaşılan başta Merkel olmak üzere birlik bu kurumu kendi “çöplüğüne” sokmak istemiyor. Hal böyle olunca da AB, kendi para fonunu kurmaya doğru gidiyor. Eğer bu yola girildiyse bunu bir an evvel hayata geçirmelerinde fayda var. Aksi takdirde bugün Fitch, yarın Moodys’ya da S&P’den gelebilecek açıklamalar işleri daha da zorlaştırabilir. Kurulacak para fonu hem kontrol hem de müdahale fonksiyonlarını bünyesinde bulundurmalı, yeterli yetkilerle donatılmalı. Aksi takdirde hiçbir işe yaramayacaktır. Bize ne faydası var bunun derseniz? Bizim de yaşayabileceğimiz yeni bir kriz durumunda başvurabileceğimiz yeni bir kapı açılacak demektir.
Küresel finansal krizde ABD borsa endekslerinin en düşük seviyeleri 6 Mart 2009’da görüldü. İMKB’deki ikinci dip ise 12 Mart’da görüldü. Bu hafta bir anlamda krizdeki bu diplerin yıldönümü. Son bir yıldaki yükseliş trendinin yorulmaya başlamış olması, diğer yandan bu yükselişin ardındaki “bedava para” döneminin sonuna gelindiği tartışmaları bu yıldönümünü anlamlı kılıyor.Son bir yılda, yaşanan yükseliş trendi çok ciddi kesintilere uğramadı. Ciddi düzeltmeler yaşanmadı. Hemen her seferinde gelen haberlerin olumlu tarafı satın alındı. Tıpkı Cuma günü ABD’de açıklanan “Tarım Dışı İstihdam” verisinde olduğu gibi. Beklenti, 50 bin kişinin işini kaybedeceği yönündeydi. Ardından ABD’de yaşan kötü hava koşulları nedeniyle rakamın 100 bine kadar yükselebileceği piyasalarda “konuşulmaya başlandı”. Bir anlamda “beklenti yönetimi” yapıldı. Rakam 36 bin kişilik istihdam kaybı olarak açıklandı! ABD piyasaları bu haberi memnuniyetle karşılarken, bu haberi asıl “satın alan” İMKB cephesi oldu! Adeta veri bizim piyasalarımızın verisiydi ve sanki ABD’deki işsizliğin beklenenden az azalması (dikkat işsizlik halen daha artıyor, az artması sevindiriyor?!) bizi ABD’den daha fazla ilgilendirdi.Cuma gün İMKB’deki coşkulu yükselişte veriden çok bizde, politik gerginlik nedeniyle “azaltılmış” olan pozisyonlar etkili oldu. Hem iç politikadaki gerginlik, hem de sözde Ermeni soykırım tasarısı oylaması öncesinde hisse senedi poziyonları düşürülmüştü. İç politikadaki tartışmaların; Gül, Erdoğan ve Başbuğ’un üçlü zirvesiyle şimdilik “sümen altı” edilmesi yeni pozisyon almak isteyenlerin stresini bir nebze azaltmıştı. Soykırım iddiasının 22’ye karşın 23 oyla kabul edilmesi (ne gariptir ki) bazılarınca “kahır değil lütuf” olarak algılanması, piyasanın bundan zerre kadar etkilenmemesi (!) havayı “olumluya” çevirmeye başlamıştı. Bunun üzerine bir de beklentilerden iyi gelen ABD istihdam verileri eklenince, İMKB günü yüzde 2.3’lük bir yükselişle kapattı.*****İMKB’de 53.550 seviyesi görülebilir! Her ne kadar yapılan alımların ardından bir kaç “yerli” alıcıdan söz edilse de bu haftanın başında İMKB 100 Endeksi’nde ilk aşamada 52.950 ardından da 53.550 seviyesi görülebilir. Üstüne geçilmesi için Cuma günkü “mevzi” alımlara benzer bir dalganın daha gelmesi gerek.Bu haftanın en fazla dikkat edilmesi gereken endikatörü euro/dolar paritesi olacaktır. Dört haftadır 1.3615-30 bandında kapanan bu paritede 1.3890’lara kadar gidebilecek kısa bir düzeltme ihtimali artıyor! Böylesi bir düzeltme borsalardaki (ve de emtialardaki) yükselişleri cesaretlendirebilir. Yok eğer bu yükseliş olmaz ve hele ki 1.3430’ların altında günlük ve hatta haftalık kapanış olur ise, bu durumda 1.2850 hedefine doğru yola çıkıldı demektir. Bu da hem dolar/TL kurlarında hem de borsalarda “sıkıntı” yaratacaktır!
Tam da Yorgo Papandreu’nun Almanya ziyareti sırasında Bild’de ilginç bir yazı yayınlandı. Bild editörleri Yunanistan’a “Biz sizin gibi yan gelip yatmıyoruz çalışıyoruz” diyor. Almanya’da insanların 67 yaşından önce emekli olmadığını, kayıt dışılığın neredeyse imkansız olduğunu, her benzin istasyonunun yazar kasa bulundurduğunu, her taksinin fiş kestiğini belirtip, bunları yapmadığı için Yunanistan’ın zora düştüğünü ima ediyorlar. AB’yi dolandırarak, olmayan zeytin ağaçlarını beyan ederek 50 milyar euro destek aldıklarına da dikkat çekiyorlar.Bu yazılanlar içinde tabii ki doğrular çok. Ancak Yunanistan’ın krizden neden çok etkilendiğini sadece bu gerekçelerle açıklamak mümkün değil. Doğrudur Yunanistan üretmedi. Üretmeyip turizm ve ticarete yöneldi. Taşımacılık sektöründe öne çıktı. Ancak ekonomik kriz de en çok ticareti ve dolayısıyla taşımacılığı vurdu. Baltic Dry Endeksi’ne bakarsanız navlun fiyatlarının kriz döneminde nereden nereye geldiğini görürsünüz. Ticaret daralınca, navlun fiyatları düşünce Yunanistan gelirlerinin büyük bir bölümünü kaybetti. Kaybedince de borç çevirmede sıkıntı yaşamaya başladı. Genel olarak bakınca Yunanistan da pek çok ekonomi gibi aşırı borçlanmaya dayalı bir ekonomik modeli benimsedi. Tıpkı Kazakistan, tıpkı İzlanda, tıpkı Dubai gibi...Yunanistan’ın bir AB üyesi olmasının dışında yaşadıklarında enteresanlık yok. Sonuçta bir birlik en zayıf halkası kadar güçlüdür. Yatırım bankalarının türlü oyunları ile borçlarını gizleyen Yunanistan’a ait kaygılar, yukarıda bahsettiğim nedenlerden dolayı gelirler düştüğü için şimdi daha çok kişiyi tedirgin ediyor. Şimdi Yunanistan piyasa aslanlarına daha çok faiz ödeyerek bu yükten kurtulmanın yolunu arayacak. Borçla kendine sanal bir dünya yaratan Yunanistan’ı bir uyuşturucu müptelasına benzetebiliriz. İşler iyiyken hiç tedbir almayıp borçlarını artırdı. Ancak gelirler azalınca bu sanal rüya bitti. Aldığı tedbirlerle ekonomik reformunu yapacak ve geliri ile giderini dengeleyecek. Aksi takdirde sorun büyür. Benzer sorunlar İtalya’da da İspanya’da da, Portekiz’de de ve İngiltere’de de var. Piyasa aslanları burada yüksek faizi kapıp, sonra başka bir ülkenin kapısını çalabilirler. Sıradaki ülke İngiltere olabilir. Ancak İngiltere’nin bir sigortası var. Paundu devalüe edip, krize karşı tedbir alabilirler. Şu an 0.91 seviyesinde olan Euro/Sterlin paritesi 1’e 1’de eşitlenebilir. Ancak o zaman da AB’nin para birliği tartışmalı hale gelir.
Yapılan kamuoyu araştırmalarında İşçi Partisi’nin en büyük parti olmasına rağmen parlemento çoğunluğunu kaybedeceği haberleri zayıflamakta olan poundu 1.51’lere getirmişti. Ardından hafta sonu İngiliz sigorta şirketi Prudential Plc.’nin AIG’nin Asya operasyonalarını 35 milyar dolara alacağı haberleri de İngiliz para birimindeki hareketi hızlandırdı. Böylesi bir alımın gerçekleşebilmesi için bu kadar pound satılıp dolar alınacak bu da poundun değerini düşür diye düşünenler pound satınca pound/dolar paritesi 1.50’lerin altına indi.1.50 teknik olmasa da psikolojik olarak önemli bir seviyeydi. Bu seviyenin aşağı kırılması beraberinde bir çok zarar-durdurma (stop loss) emirlerini ve de opsiyonları tetikleyince harket hızlandı ve dün pound 1.4783’e kadar geriledi. Dünkü hareket hayli büyüktü. 1.5204-1.4783, yüzde 2.76’lık bir değer kaybı - devalüasyon!AB bölgesinde “devalüasyon” yapabilecek en önemli ülke İngiltere, dün bir anlamda bunu başardı. Bunu isteyerek mi yaptı? Tabii ki değil. Bunu, İngiliz ekonomisine güvenmeyen piyasalar yaptı. Geçtiğimiz hafta Bank of England’ın (İngiltere Merkez Bankası) “ekonomide işler daha da kötüye giderse yeniden varlık alım programlarına başlayabiliriz” açıklaması, işlerin çok da yolunda olmadığı izlenimini güçlendirdi.İngiltere’nin para birimine karşı duyulan güvenin azalması bir taraftan da AB’deki bir borç krizinin nihayetinde bu ülkeyi vurmasından endişe edildiğini yansıtıyor olabilir. Zira 35 milyar dolarlık bir pound satışının böylesine önemli bir para biriminde 4 pence’lik (big figure) bir harekete sebep olabilir miydi? Prudential sadece görünen sebep. Asıl nedenler daha da derinde... Korkarım yakında 1 pound 1 euroya ne zaman eşitlenir diye sorulmaya başlanacaktır!O zaman daha var. Kısa vadede 1.4820 önemli bir seviye. Bu seviyenin bu hafta içinde kapanış başında korunması durumunda 1.50’lerin üzerine doğru 1.5175’lere kadar bir toparlanma görebileceğiz.Uzun vadede İngiliz para biriminin işi zor görünüyor.
Hem yurtdışı, hem de yurt içindeki piyasalarda, geçtiğimiz bir kaç haftadaki kayıpların bir kısmının geri alındığı, piyasaların bir nebze de olsa toparlandığı bir hafta olacak gibi...Bu toparlanmanın ardında önemli makro verilerden çok, son günlerin getirdiği stresin yerini bir parça rahatlamaya, düşüşleri hazmetme çabası da rol oynayacak görünüyor. Bu çabanın emarelerini de iki önemli endikatörden izlemek mümkün. İlki; ABD borsa endeksleri ve özellikle de Dow Jones Endeksi. Bernanke’nin “Bedava para dönemi elbet bir gün sona erecek ama o gün bugün değil” diye özetlenebilecek son söylemiyle destek bulan ABD piyasaları düşüşlerini olabildiğince erteliyor, zamanın “tedavi edici” etkisine güveniyor. Ne kadar daha sürdürecekler? Sanırım bu hafta da top çevirmeye devam edeceklerdir, zira ABD’den işsizlik başvuruları hariç önemli bir veri beklenmiyor!Diğer önemli endikatör ise euro/dolar paritesi. 1.3510 ve akabinde 1.3430 seviyeleri önemliydi. 1.3444’e kadar inildi. Ancak günlük kapanış bazında bir istisna dışında 1.3510’un altına inilmedi. Haftalık bazda ise daha ilginç biri durum var. Üç haftadır 1.36’nın üstünde kapanışlar görüldü ve özellikle de son iki hafta neredeyse açıldığı seviyelerde kapanmış. Böylesi bir durum teknik analiz açısından trendin dönebileceği anlamında önemli bir ipucu olabiliyor. Bu hafta içinde paritede 1.3715 ardından da 1.3845-75 bölgesine doğru euro lehine bir toparlanma görülebilir. Ancak böylesi bir toparlanma olması euro üzerindeki kara bulutların dağıldığı anlamına gelmeyecektir. Henüz herşeyin başındayız daha. Yunanistan ile başlayacak yeni dönemde nasıl bir politika izleyeneceği kritik öneme sahip. Doların bir miktar değer kaybetmesi, doları fonlama parası olarak kullanmış pozisyonlar üzerindeki gerginliği bir parça azaltacak, bu da küresel piyasalardaki satış baskısını hafifletecektir. Bizim piyasalarımız da bundan bir parça nasibini alacaktır. Paritede euro lehine bir hareket dolar/TL kurlarında bir gerileme/yumuşamanın önünü açacaktır. Yine de dolar/TL kurları bu hafta içinde 1.5250’nin altına inmekte zorlanabilir. Geçtiğimiz hafta bazı komutanların serbest bırakılmış olması da piyasalardaki tansiyonun yumuşaması için “bahane” olarak kullanılabilir.Bu hafta piyasaların yumuşaması rehavete kapılmayı gerektirmiyor. Geçtiğimiz iki hafta içinde yaşananlar hafızalarda kalacaktır. Özellikle de yabancı yatırımcıların. Gelişmelerin raporlara yansımış olması, bundan sonraki günlerde alınacak yatırım kararlarını olumsuz etkileyebilir. Büyük olasılıkla yabancılar tipik olarak ilk panikleyen oldular ve geçen hafta “ilk raundu” yaşamış, bu hafta da mola almış olabiliriz. Korkarım önümüzdeki günlerde devamı gelecektir.Eğer geçtiğimiz hafta yaşanan kargaşa, yeni tutuklamalar ve sert açıklamalarla yeniden büyüyecek olur ise, yukarıda varsaydığım olumlu havayı unutun. Yurtdışındaki gelişmeler her ne kadar piyasa dostu olsa da bize yansıması mümkün olmayacaktır. Kritik eşikler mi? Dolar/TL kurlarında 1.5615’in üzerindeki günlük, hele ki haftalık bir kapanış 1.6315’in yolunu bile açabilir. Pozitif bir havada önce 50.400 ardından 51.250’ye kadar yükselmesi (51.180-51.110 arasındaki boşluk da kapanmış olur!) söz konusu olan İMKB 100 Endeksi, 46.150-500 bandına kadar gerileyebilir. Ve... Tüm bunlar ben yazdığım için olmayacaklar. Bana göre bunlar zaten gerçekleşek. Ben yazsam da...