Cuma günü piyasaların kapanmasına yakın saatlerde Amerikan yatırım bankası Goldman Sachs (GS) hakkında ABD’nin SPK’sı (Sermaye Piyasası Kurumu) olan SEC tarafından CDO’larla (Varlığa dayalı menkul kıymet-Collateralised Dept Obligations) ilgili dava açılacağı haberi geldi.Piyasalar bir anda karıştı. Dow Jones Endeksi yüzde 1.13 düşüşle günü kapatırken, İMKB 100 yüzde 1.41 geriledi. Olayın “esas çocuğu” GS’nin hisse senetleri günü kapanış bazında yüzde 12.79 düşüşle kapattı. Nasıl olur da krizin “altın çocuğu”, her şeyi “en doğru bilen okumuş çocukların” kurumu hakkında böylesi bir dava açılabilirdi? Krizden en iyi çıkan, kriz öncesi “eşikaltı” kredilerle ilgili menkul kıymetleri açığa satacak denli “öngörü sahibi” bu kurum nasıl olur da hata yapabilir, hakkında bir suçlama ortaya atılabilirdi? Piyasaların diğer katılımcıları sanki o kabahatleri (var olduğu hakkında genel bir fikir birliğine sanki varılmış gibi!) kendileri işlemişcesine pişmanlık duyup ya da korkup ellerindeki varlıkları (hisse senedi, emtia...) satmayı tercih ettiler.Şu GS nelere kadir? Malûmunuz suçlama muhtelif. GS, 2007 yılında Paulson&Co. adlı bir şirketin çıkarmış olduğu; aslen sentetik bir CDO olan; ABACUS AC-1 adlı fonla ilgili yaptığı işlemlerden dolayı soruşturmaya uğradı. (Bu arada Paulson&Co’nun, ABD Hazine Bakanı ve GS’in eski CEO’su Paulson ile alakası yok) Sırf kendi adı ortada görünmesin diye ACA adlı bir aracı bu CDO’ların altına konacak menkul kıymetleri seçmesi için “suça ortak” etmiş ama bu arada ACA’nın, Paulson&CO.’dan haberi yok... Paulson&Co. kendisi için çıkarılmış olan bir CDO’nun yüzde 0 ile 9 arasındaki kaybı üstlenerek bir fon yarattırmış, ardından da bu fonun batacağına dair ters pozisyonlar alarak milyar dolara ulaşan bir kâr elde etmiş. Bu kârın 840 milyon dolarlık bir kısmı geçtiğimiz Haziran ayında GS’e karşı bu işlemlerden zarar yazan Rabobank’tan geldiği yönünde rivayetler muhtelif.Hepsi bir tarafa, GS hakkındaki bu soruşturmanın ne amaçla açıldığı ve nasıl sonuçlanacağı çok önemli! Ne amaçla yapıldığı neden önemli? Sistem bundan sonra yeni sorunlar yaratmasın diye mi bu araştırma yapılıyor? Yani büyük cezaların kapısını açacak bir araştırma ile GS meselesi “yeni dünya düzeni” için bir başlangıç mı olacak?Yoksa Obama yönetiminin finansal sisteme getireceği yeni düzenlemelere karşı çıkan finans lobisini sindirmek amacıyla yürütülen ve “Çok itiraz etme, yoksa hakkında GS ve Paulson&Co. gibi daha nice konuda soruşturma açılır” tarzı bir şantaj mı söz konusu? Ben oyumu ikincisinden yana kullanıyorum! Nasıl mı sonuçlanacak? Bence GS’in çok da canını yakmayacak, İngiliz Başbakanı Brown’un ve Alman Başbakanı Merkel’in GS hakkında başlatacaklarını açıkladıkları araştırmaların gündemden düşmesine yetecek bir miktar “ceza” ile bu iş kapanacaktır. Ancak o zamana kadar GS’e açılan soruşturma; son 36 işgününün 30’unu yükselerek kapatan Nasdaq örneğinde olduğu gibi borsalarda bir düzeltmenin önünü açacaktır. Piyasalarda bu hafta boyunca “makul” bir düzeltme yaşanması büyük olasılık! Düzeltme sırasında Dow Jones’ta ilk aşamada 10.845 ardından 10.600-650 bancının, ha keza S&P 500 Endeksi’nde de sırasıyla 1.175 ve ardından 1.150 seviyesinin görülmesi büyük olasılık. (Hatırlarsanız S&P 500 için 1.200-1.225 seviyesinin görüleceğini belirtmiştim. Nitekim geçen hafta 1.213 seviysine çıkıldı!)Bu hareketlerin İMKB 100’deki karşılıkları da 57.000 ve 55.300 seviyeleri olabilir. Ancak bu seviyelerin görülmesi henüz daha “ana yükseliş trendinin” bozulduğu anlamına gelmeyecektir. Bu arada GS ile birlikte risk iştahının bir parçacık da olsa “törpülenmesiyle” birlikte emtia ve döviz piyasalarında da bir düzeltme yaşanmaya başladı. Malum dolar ve yen son zamanlarda “carry trade” için kullanılan para birimleri. Risk iştahının azalması bu para birimlerinde pozisyonların kapatılması, yani bu para birimlerine talebin artması anlamına geliyor. Geçtiğimiz haftanın başında 1.35 ile 1.3560 arasında boşlukla açılan euro/dolar paritesi Cuma günü bu boşluğun GS sayesinde kapatmayı başardı!GS endişesinn sürmesi durumunda 1.3425 seviyelerine kadar doların değer kazanması beklenmeli. Bu seviyeler korunacak olur ise haftanın son günlerine doğru yeniden 1.3570 ve hatta ardından 1.2720 seviyelerine kadar doların değer kaybettiğini görebiliriz. Aksi takdirde ise 1.3260’ın altında yeni bir dip seviyesine şahit olacağız.
İki turlu Varlık Barışı “kampanyası” ile 48.1 milyar TL’lik servet beyanı yapılmış. Ne kadarının içeriden, ne kadarının dışarıdan geldiği açıklanmamakla beraber tek bir mükellefin 7.1 milyar TL’lik beyanda bulunması bir anda dikkatleri bu kişiye yöneltti. Dile kolay 5 milyar dolara yakın bir para. Bir anda Türkiye’nin en zengin kişisi oluyor... Vatan’ın 7 Nisan’daki haberinde “...Maliye Bakanlığı kaynakları, meçhul zenginin varlığının” kara para “açısından herhangi bir şüphe taşımadığını,” yeşil sermaye “ve” Körfez sermayesi “olmadığını belirttiler. Bu kapsamda” şüphe bulunmadığı için “kara para ile ilgili herhangi bir incelemeye de gerek duyulmadığını ifade ettiler. Aynı kaynaklar,” şüphe “bulunmamasına” geldiği yer, getiren kişi ve kaynağı belli ve güvenilir “sözleriyle açıklık getirdiler” deniyor. Ve haber devam ediyor: “Yurtdışında ticari faaliyetleri olan ve iş yapan biri’ diye tanımlanan meçhul Türk’ün, Maliye Bakanı’nın” İsminizi bile sormayacağız. Paranızı getirin “sözlerinden etkilendiği ve isminin açıklanmayacağı taahhütüyle yasadan yararlandığı belirtildi.” 6.4 milyar lirasını kaydi ya da nakdi olarak ülkeye getiren meçhul şahsiyet sadece 128 milyon lira ödeyerek 5 milyar dolarlık mal varlığını kayıt ve garanti altına almış oluyor. Bir daha parasıyla ilgili inceleme, soruşturma yapılmayacak! Burası çok önemli! Hatta paranın sahibinin kim olduğundan bile önemli!Neden mi?Türkiye Cumhuriyeti, kayıt dışındaki servetleri kayda alabilmek ve vergi tabanını genişletebilmek adına ilk aşamada düşük vergi alarak bir tür “özveride” bulunuyor. Hatta bunu kara para aklayan ülke olma suçlamasıyla karşı karşıya kalma pahasına yapıyor. Madalyonun bir de diğer yüzü var. Servetlerini kayıt dışı işlerden yapmış olanlar ya da yarı yolda kayıt dışına sapmış olanlar için de dünyada gidecek yer azalıyor. “Terörle mücadele” bahanesi ile ABD; dünya üzerindeki para trafiğinin kayıt altına alınmasını istiyor. İsviçre’yi bile kara listeye alan gelişmiş ülkeler; kayıt dışı servetlerle ilgili çemberi yavaş yavaş daraltıyor. Vergi cennetleri yavaş yavaş ortadan kaldırılıyor. Avrupa’daki Kanal Adaları, Lüksemburg, İsviçre (Almanya hükümetinin bu ülkede parası olan Almanların listesi için 2.5 milyon euro verdiği de yazıldı) Malta derken, dünyadan Nassau, Vanuatu gibi ada cennetler de yavaş yavaş sisteme dahil oluyorlar. Zincirin kopk halkaları durumundaki İran (ABD’nin 20 milyon doların üzerindeki her türlü para trafiğini izlediği rivayet olunuyor), Çin ya da Venezuella gibi “aykırılara” da bir şekilde sıra gelecektir. Kayıt dışındakiler için hayat gün geçtikçe daha da zorlaşacakmış gibi görünüyor. Bu gelişmeleri yakından izleyenler de hükümetlerin sundukları fırsatları kaçırmıyorlar. Sadece Türkiye mi? Almanya bile benzer uygulamaları devreye almayı tartışabiliyor. IBAN kayıt dışına karşı!Sadece vergi cennetlerinin devreden çıkması yeterli değil. Sistemdeki para trafiğinin kontrol edil(ebil)mesi de çok önemli. Bu yıl başı itibariyle hayatımıza giren IBAN (International Bank Account Number) uygulaması da bu politikanın bir parçası. Her birey ve şirkete “özgün” ve dünya üzerinde başka hiç kimseye ait ol(a)mayacak yegane numara ile istendiğinde tüm para trafiği izlenebilecek, takip edilebilecek. Belki önümüzdeki birkaç yılda değil, ama 10 yıl sonra IBAN’sız hiç bir işlem yapılamayacak. Hatta nakit bile...Kurulması “amaçlanan” yapı hayat geçecek olur ise, kayıt dışı ya da yer altı dünyasının kaçacağı yer çok ama çok azalacak...Varlık Barışı’na bir de bu yönden bakmaya ne dersiniz?
Avrupa Merkez Bankası (ECB) dün faizlerini değiştirmedi. Toplantı sonrası Başkan Trichet de Yunanistan konusunda piyasalara güven vermeye çalıştı. Avrupa Para Fonu fikri için henüz daha erken olduğunu söyleyen Başkan, Komşu’ya destek konusunda alınan kararların memuniyetle karşılandığını söylemiş. Yunan bankalarının ECB’den kullandıkları likiditeye karşılık verdikleri teminatların BBB olması konusunda sağlanan esnekliğe devam ediliyor. Trichet dün her ne kadar bunun tüm üye ülke bankaları için uygunmakta olduğunu söylese de tüm piyasa bu “esnemenin” Yunan bankaları için olduğunu biliyor. Yunan bonolarının hem faizlerinin hem de Alman bonoları ile aradaki faiz farkının iyice arttığı bir dönemde piyasa katılımcıları dünkü toplantıdan somut adımlar bekliyordu. Düne dair belki de tek somut söylem, “euro dışındaki para birimleri cinsinden olan borçlanma enstrümanları 2011’den itibaren teminat kabul edilmeyeceği” kararı olsa gerek.Belli ki ECB yine havanda su dövmeye devam ediyor. Gerçi Trichet de haksız sayılmaz. Asıl politika yapıcıları tam olarak bir yol haritasında anlaşabilmiş değiller ki, ECB ne yapsın. Bir yandan ‘IMF işin içine girecek’ deniyor, diğer yandan ‘AB bu konuda karar verici olacak’ deniyor. Ardından ‘Ortak bir program uygulanacak’ deniyor, sonra bundan vazgeçilir gibi yapılıyor. Yunanistan yardım için başvurmadı ki, neden yardım edelim deniyor. Atina’dan, IMF’nin “acı ilacının” çok acı olduğu ve hükümetin bunu yutmak istemediği yönünde gelen yorumlar piyasalarda huzursuzluğu artırıyor. Dünkü ECB toplantısından somut bir adım çıkmadı. Yakın zamanda çıkacağa da benzemiyor. Ancak bu durum euronun geleceği için hiç de iyi bir haber değil. Zira her geçen gün itibar kaybı devam ediyor. Ne olacak da euro toparlayacak derseniz, piyasaların önüne konmuş bir gündem de yok. Tek gündem dünkü toplantıydı, o da “fos” çıkmışa benziyor.Teknik olarak Çarşamba günkü 1.3370 seviyesi euro/dolar paritesi için önemliydi. Bu seviyenin aşağı geçilmesiyle dün 1.3283’e kadar euro değer kaybetti. Bugünkü kapanış seviyeleri önemli olacak. 1.3410 seviyesinin üzerine çıkılır ve 1.3530’lara doğru bir hareket olur ise euro kısa vadede kendini toparlayabilir. Aksi takdirde euro makus talihine boyun eğmek zorunda kalacaktır. Yunanistan ve beraberindeki “kararsız AB” euronun değer kaybetmesine sebep olmaya devam edecektir. Teknik olarak 1.3370’in altında kalındığı, hele ki haftalık kapanış da bu seviyenin altında olur ise, önümüzdeki hafta 1.3250’nin altına inilmesi, hatta 1.3075’lerin bile test edilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Paskalya tatili nedeniyle gelişmiş ülke borsalarının bir çoğunun kapalı olduğu bir günde İMKB, 58.896 ile tarihi zirvesini gördü. İMKB, ne Ergenekon tartışmalarını ne de Anayasa değişiklikleriyle gündeme gelen referendum ve erken seçim tartışmalarını kafaya takmadı. Kendi yolunda “emin adımlarla” ilerlemeye devam etti.Haftasonu Maliye Bakanı’nın Hazine kağıtlarında verginin “sıfırda eşitleneceğini” açıklaması, Başbakan’ın yatırımcıların “asla ve asla tedirgin edilmeyeceği” vaadi ile kendine güveni daha da artan İMKB dün aynı zamanda 58.644 ile “kapanış rekorunu” da kırmayı başardı.Dün açıklanan enflasyon rakamlarının; özellikle de çekirdek enflasyon, beklentilerden yüksek gelmesi, Merkez Bankası’nın 14 Nisan’da “çıkış stratejisini” açıklayacak olması borsayı rekor kırmaktan alıkoyamadı.Şimdiye kadar gelen her haberin “olumlu” tarafını alan İMKB, bundan sonra da bu huyundan vaz geçmeyecek gibi... 59.700-60.150 bandı ilk hedef olarak görülüyor. Arjantin’den sonra tarihi rekorunu kırmayı başaran İMKB’nin sonrasındaki hedefleri ise 62.350 ve 63.800 seviyelerinde. Hergün yeni rekor kırarak tek hamlede bu seviyelere çıkılır mı? Sanmam! Arada düzeltmeler de görülecektir. Ancak 11 bin seviyesini geçmeyi Amerikan Dow Jones ve 1.220 seviyesine gelmeyi “planlayan” S&P 500 endeksleri kendi hedeflerine doğru gidecek olurlarsa, mutlaka İMKB’nin de elini rahatlatacaklardır.
Geçtiğimiz haftanın başında borsalarda; özellikle İMKB’de; yeni zirvelerin ya da kriz sonrası tepelerin görülme ihtimalinin arttığına değinmiştim. Hatta İMKB için 59.700 gibi bir hedeften bile söz etmiştim. Evet, borsalar ve emtia piyasaları; kısaca varlık piyasaları; tarafında pozitif gelişmeler yaşandı. Ancak yeni zirvelerin görülmesine yeterli olmadı. Umut bu haftaya kaldı!Bu hafta “yeni yükseklerin” görülme ihtimali halen daha sürüyor. Cuma günü, Paskalya tatili nedeniyle batı dünyasında birçok piyasa kapalıyken gelen ABD tarım dışı istihdam verilerinin hafta başında nasıl yorumlanacağı önemli. Zira beklenti 190 bin kişilik bir istihdam artışıydı. Gelen artış rakamı 162 binde kaldı. ABD’deki nüfus sayımı nedeniyle işe alınacaklarla birlikte artması beklenen istihdamın, “devlet desteğine rağmen” beklentilerin altında kalması “olumsuz” olarak yorumlanabilir. Diğer yandan gelen artış rakamının içinde “hormonlu istihdamın” şimdilik kaydıyla sınırlı kalması ise işin olumlu yanını oluşturuyor. Piyasa katılımcıları yine bardağın “dolu” tarafından bakacaklardır. Ne de olsa istihdam “arttı”, hormonlu da olsa farketmez denecektir. Fed’in ABD fonlama piyasasından çekilmesi ilk aşamada varlık piyasalarını olumsuz etkilememiş görünüyor. Ancak faiz cephesi pek öyle düşünmüyor gibi. ABD 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 3.94 ile Haziran 2009’dan bu yana en yüksek seviyesine geldi. Görünen o ki ABD’deki 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 4 seviyesini görecek. Bu hafta olur mu? Büyük ihtimalle evet... Ha keza ABD 30 yıllıkları da geçtiğimiz Cuma günü 4.81 ile, 11 Haziran 2009’da görülen 4.83 zirvesine oldukça yaklaşmış durumda. (ABD 30 yıllık tahvil getirileri 2008 sonunda 2.55, 6 Mart 2009’da da 3.55’lerdeydi.) 4.80 seviyesi, 30 yıllık tahvil getirileri için kritik eşik durumunda. Bu seviye aşılır ve yüzde 5’lere yaklaşılacak olur ise bu durum varlık piyasalarınca pek de sıcak karşılanmayacaktır. Gözler bir anda Fed’e dönebilir. Fed’den gelecek mesaja göre de piyasa bir sonraki dönem için yön çizecektir. Bu durum şimdilik bu haftanın meselesi değil!Faiz cephesindeki bu hareketlilik asıl euro/dolar cephesindeki volatiliteyi arttırabilir. Euro/dolar paritesi bu hafta başında kritik seviyelere yakın seyrediyor. 1.3610-40 bandında hem trend, hem de 50 günlük hareketli ortalama birbirine yaklaşıyor. Hafta başında günlük kapanışlar bazında bu seviyenin üzerine çıkılacak olur ise euronun 1.3710 seviyelerine doğru sert bir şekilde yükseldiğine şahit olabiliriz. Doların değer kaybediyor, “karşısındakilerin” (euro, TL, emtialar v.b.) değer kazanıyor olması varlık piyasalarını kısa vadede olumlu etkileyebilir. Haftanın emtiası petrol Paritede 1.3370 seviyesi ise bu hafta boyunca kritik destek seviyesi. (ABD’de euronun değer kaybedeceğine inananlar, vadeli kontratlarındaki açık pozisyonlarını geçen hafta daha da arttırmışlar.) Bunun altına inilmesi,ve yeni diplere doğru gidilmesi, hele ki ABD’deki tahvil getirilerinin yükselişi ile beraber gelecek olur ise varlık piyasalarının keyfi kaçabilir, yeni tepeler bir başka bahara ertelenebilir! 85 dolar ABD ham petrolü için kritik bir seviye idi. Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü açıklanan ABD petrol stok verileri beklentilerden daha iyi gelmesine rağmen, Perşembe günü 85.12 ile yeni tepe görüldü. Kapanış 84.87 ile bu seviyenin altında oldu! Bu hafta içinde kapanışlar bazında 86.75’in üzerine çıkılması durumunda petrolde 90 doların görülmesi işten bile değil. Böylesi bir artış, ister istemez küresel enflasyon endişelerini ve bu da faiz tartışmalarını beraberinde getirecektir.
Hepi topu 3 (yazıyla üç) oy farkla kabul edilen Obama’nın sağlık reformunun ekonomiye darbe vuracağı söyleniyordu. Tasarının kabul edilmesi durumunda borsaların buna düşüşle tepki vermesi bekleniyordu. Hiç de öyle olmadı. Tam tersine, borsalarda hatırı sayılır yükselişler oldu.Obama’nı “annesine ithaf ettiği” yasanın kabul edilmesinin olumsuz etkilediği belki de tek piyasa, ABD Hazine bono piyasası olsa gerek. Zira tasarının getirdiği vergi artışlarının Hazine hesaplarına intikali öncesinde, ABD Hazinesi’nin borçlanmasını artırması bekleniyor. Zaten halihazırda yüksek olan borçlanma oranı daha da yükselecek. Bu düşünce hem geçen haftaki ABD Hazinesi’nin ihalelerini hem de faizleri olumsuz etkiledi. Hafta içinde yapılan 7 yıllık iki borçlanma ihalesi başarısız olarak anılacak şekilde sonuçlanırken, 10 yıllık bono getirileri yüzde 3.68’den önce 3.85 ardından da 3.91’e kadar yükseldi. 3.90’ın üzerinde kapanışlar olması en son 11 Haziran’da görülen yüzde 4 seviyesinin yeniden ziyaret edilmesi hatta bu sefer geçilmesi anlamına da gelecektir. Malumunuz ABD faizlerindeki gelişmeler tüm piyasaları yakından ilgilendiriyor. ABD faizlerinde, ister piyasa tarafından, isterse de Fed tarafından resmi politika faizlerinde olsun yükseliş küresel piyasalarda olumsuz bir gelişme olarak algılanacaktır. Varlık piyasaları ve özellikle de hisse senedi piyasaları şimdilik bu gelişmeyi ciddi bir tehlike olarak görmüyorlar. Nereden mi belli? Endekslere bakmanız yeterli. ABD borsa endeksleri geçtiğimiz hafta, krizin dibinden sonraki en yüksek seviyesine gelirken beraberlerinde diğer borsaların da önemli kısmını yukarı çektiler.5 Şubat’tan bu yana yükselen Dow Jones Endeksi’nde son 34 işgününden 23’ünde yükseliş yaşanmış. Geçtiğimiz haftanın çarpıcı yönü, Obama’nın sağlık reformu sonrası piyasaların yükselmeye devam etmesiydi. Dow Jones’ta 10.955 ile 11 bin seviyesine oldukça yaklaşıldı. Haftalık bazda bakıldığında yükselişin devamı halinde 11.135 seviyesine kadar devam etmesi söz konusu. 200 haftalık hareketli ortalamaya (HO) ifade eden bu seviyeler aynı zamanda Fibonacci teknik düzeltme seviyelerinden birine de denk geliyor olması önemli! Benzer şekilde S&P 500 Endeksi’ndeki 1.225 seviyesi “eş sebeplerden” dolayı önemli.ABD borsalarında bu yükselişlerin yaşanmasından “destek bulan” gelişmekte olan ülke piyasalarından bir çoğu kriz sonrası zirvelerini gördüler. Bunlardan biri var ki kriz öncesi zirvesini de geçti. Arjantin’in Merval Endeksi 31 Ekim 2007’deki 2.354’lük zirvesini geçtiğimiz Perşembe günü 2.449 ile geçmiş durumda.Yeni zirve görmeye aday bir başka borsa da İMKB. İMKB 100, 15 Ekim 2007’de (Merval’den 15 gün önce) 58.864 ile kendi rekorunu kırmıştı. Geçtiğimiz Cuma günü görülen 57.645 ile rekora sadece 1.219 puanlık (yüzde 2.11) bir mesafesi kalmış görünüyor. Kapanış seviyesinden bakıldığında aradaki mesafe 2.254 puana (yüzde 3.98) çıkıyor. Yeni zirve görülür mü?Başarısızlıkla “süren” üç açılıma, Ergenekon soruşturması, ardından anayasa değişikliği “projesi” ve projenin devamında gelebilecek referanduma, hatta erken seçim ihtimaline rağmen diğer gelişmekte olan ülkelerden bile daha fazla (!) yükselen İMKB, bu hafta da rekor kırarsa artık kimseyi şaşırtmasın.Benim ilk rekor adayım 59.700 seviyesi! Böylesi bir yükselişin önünde teknik olarak bir engel yok görünüyor.***** Dolarda 1.52-1.56 TL bandı korunacak Dünya borsalarında yükseliş sürecekse, döviz ve faiz piyasalarında bir sorun çıkar mı? Hiç sanmam. Zira dolar/TL kurlarında “yumuşak hava” ve Yunanistan sonrasında euro/dolar paritesinde 1.34’lerin üzerine doğru bir düzeltme ihtimalinden dolayı 1.52-1.56 bandı korunacaktır! Gösterge bileşik faizlerlerde de yüzde 8.85 ve ardından da 8.60 seviyelerini görebiliriz. Özellikle de haftanın ilk iki gününde. Neden mi? Salı günü çeyrek sonu! Yılın ilk çeyrek bilançolarının kapanış günü. Hazır piyasalar bu seviyelere gelmişken fon yöneticileri bu “resmi” bozmak istemeyecektir. Hatta her biri resmi daha da güzelleştirebilmek adına bir kaç küçük rötuş yapmak isteyecektir!
SPK Başkanı Vedat Akgiray’ın sermaye piyasası araçlarının çeşitlendirilmesi, yeni ihraç prosedürlerinin kolaylaştırılması hem de maliyetlerinin düşürülmesi konusunda ciddi çabaları var. Bu çerçevede borçlanma araçları ile ilgili olarak önce 21 Ocak 2009 ardından da 25 Kasım 2009 tarihlerinde yeni düzenlemeler yapıldı. Kasım ayında yapılan düzenlemede banka bonosunun, “Kalkınma ve Yatırım Bankaları’nın borçlu sıfatıyla düzenleyip, iskonto esasına göre ihraç ettikleri menkul kıymet” olarak yapılan tanımı “Bankaların borçlu sıfatıyla...” şeklinde değiştirilerek bankaların 1 yıldan daha kısa vadeli bono ihraç etmelerinin yolu açıldı. Tanım itibarıyla banka bonoları 15 günden 1 yıla kadar değişik vadelerde ve iskontolu olarak ihraç edilebiliyor.Tebliğdeki bu değişiklik sonrası bir banka, 1 milyar TL’lik banka bonusu ihracı için SPK ve BDDK’ya ön izin için başvurdu. İki bankanın yönetimleri de genel kurul ve yönetim kurullarından banka bonosu ihracı için yetki aldılar. İki aylık inceleme sürecinden sonra önceki gün BDDK, bu bankanın başvurusunu reddetti. Herhangi bir sebep belirtilmeden gelen bu ret cevabı banka bonolarının “bir süreliğine” buz dolabına kaldırılması anlamına gelecek! BDDK’nın reddinin ardında kalkınma ve yatırım bankalarının sahip oldukları “ayrıcalığı” kaybetmek istememelerinin rolü olduğuna dair bazı yorumlar yer aldı basında. Bunun iki sebepten dolayı pek gerçekçi olduğunu sanmıyorum. İlki, bu bankalar şimdiye kadar milyarlarca lira bono mu ihraç ettiler de şimdi bu ayrıcalıklarını ticari bankalarla paylaşacaklarından endişe ediyorlar. Diğer yandan yatırım ve kalkınma bankalarının aktif büyüklükleri inanılmaz bir büyüklüğe ulaştı da tam iş bono ihraç etmeye gelmişti de bu ayrıcalıkları ellerinden alındığı için mi fonlama güçlüğüne düşecekler? Hiç sanmam. Ne yatırım ve kalkınma bankaları şimdiye kadar işlem kayda değer ve ikincil piyasası güçlü olan bir bono ihracı yaptılar, ne de bilanço büyükleri böylesi büyük bir ihracı gerektirecek büyüklüğe ulaştı...Banka bonolarına BDDK’nın onay vermemesini de anlamakta güçlük çekiyorum. Neden derseniz, Türk bankacılık sisteminin belki de en büyük sistemik zaafı “vade uyumsuzluğu” olsa gerek. 20 yıla kadar vadeli konutu kredisi verirken, Türk bankacılık sistemindeki TL mevduatlarının ortalama vadesi 47 gün (1.5 ay) döviz hesaplarının ise 60 gündür (2 ay). Bankacılık sisteminde bu denli büyük vade uyumsuzluğunu azaltabilecek bir yönteme neden engel olunduğunu gerçekten merak ediyorum. Banka bonoları aracılığıyla, bankacılık sistemi daha uzun vadeli kaynak temin edebilecek, vade uyumsuzluğunu kısmen de olsa azaltabilecek, iyileştirebilecekti.Bir diğer yorum da Hazine’nin TL borçlanma piyasasında “rakip” istemediği şeklindeydi. Bunun da gerçekçi bir “ret sebebi” olduğunu sanmıyorum. Banka bonoları ya da özel sektör tahvillerinin riski ile Hazine’nin riski mutlaka farklı değerlendirilecektir. Risk almak istemeyenler ya da aradaki faiz farkını yeterli bulmayanlar Hazine’yi tercih etmeye devam edeceklerdir. Hazine bu konuda rakip tanımayacaktır. BDDK’nın, gereğinden fazla “detaycı” bir düşünce ile Hazine’yi kayırmaya çalıştığını sanmıyorum. Yarın öbürgün özel sektör tahvillerinin ihraç ve işlem hacmi artmaya başladığında bu sefer de “bu menkul kıymetler de Hazine’ye rakip oluyor” diye yasaklanacak ya da engellenecek mi? Umarım böyle bir şey olmaz da, sermaye piyasamızda hem ürün çeşitliliği hem de işlem derinliği artar. Banka bonoları konusunda da SPK ve BDDK umarım yakın zamanda ortak bir zeminde buluşur ve bir an evvel bir çözüm üretirler.
IMF’nin ikinci adamı John Lipsky dün, China Development Forum’da; Kanada ve Almanya hariç; G-7 ülkelerinin borçlanma seviyelerinin “akut” bir problem halini aldığını ve hemen hepsinin borçlarının, 2014 yılı itibarıyla gayri safi milli hasılalarının yüzde 100’ünden fazla olacağını söylemiş. Kısa vadede ülkelerin küresel krizin çözümü olarak kullandıkları teşvik paketlerini geri çekseler bile bu sorunun kısa vadede çözülemeyeceğini söylemiş Lipsky. Kamu finansmanının iyileştirilmesi ve bunun sağlanması için güven arttırıcı tedbirlerin arttırılmasının önemine değinmiş.Kim dinler bilinmez.Yine de şimdiye kadar krizin çözümü için atılan adımların temel sorunlardan çok kısa vadeli çözümler olduğunun resmi bir ağızdan dile getirilmiş olması önemli. Çin’e yaptırım...Aynı Forum’dan gelen bir başka haber de Çin Ticaret Bakanı Chen Deming’in, Amerikan Hazinesi’nin Çin’i kurlarda manipülasyonla suçlaması durumunda buna sessiz kalmayacaklarını söylemesiydi. Chen, para birimi ile konuların ülkelerin bağımsızlıkları ile ilgili olduğunu ve iki ülke arasında polemik konusu yapılamayacağını söylemiş. ABD Hazinesi 15 Nisan’da Çin’e dair kararını açıklayacak. Ardından Çin’e karşı yaptırımlar gündeme gelebilecek. Bunun hayata geçmesi oldukça zor görünüyor. ABD firmaları üretimlerinin çok önemli bir bölümünü Çin’e kaydırmışken ABD, Çin’den “deflasyon ithal etmeye” devam ederken Çin’e karşı getirilecek yaptırımlar ya sembolik olacaktır, ya da bir işe yaramayacaktır. AB zirvesiBu haftaya belki de damgasını vuracak en önemli olay 25-26 Mart tarihlerinde Brüksel’de yapılacak AB zirvesi olacağa benziyor! Zirve öncesinde Merkel’in “Yunanistan’ın sorunları kendi başına çözmesi gerektiği” söylemi öne çıkacaktır. Merkel’in Yunanistan’ın resmi olarak yardım istemediğini, ve bu konunun da zirvenin “baş maddesi” olmaması gerektiğini söylemesi bu hafta başta euro/dolar paritesi olmak üzere, piyasalardaki hareketliliği arttıracaktır. Euro/dolarda kritik hafta!Son 5 haftayı 1.3620 bandı ve üzerinde kapatmayı başaran euro/dolar paritesi, geçtiğimiz haftayı 1.3530’dan kapattı. Bu seviyeden gerçekleşen haftalık kapanış teknik olarak euro için pek de iyi haber gibi görünmüyor. Bu hafta içinde 1.3430’un altına inilmesi ve hele ki bu seviyenin altında günlük kapanışların olması 1.3240 ve ardından 1.3085 seviyelerini resmin içine sokacaktır. Euronun değer kazanması durumundaysa 1.3630 seviyesi önem kazanacaktır.Altın takip eder mi?Euro/dolar paritesinde dolar lehine yaşanabilecek bir hareket tüm emtia piyasalarını da etkileyecektir. Obama’nın sağlık reformunun senatoda onaylanması durumunda bunun doların değer kazanmasına katkısı mutlaka olacaktır. Hele ki AB’deki kararsızlık ve “çok başlılık” devam ederken... Cuma günü altın fiyatlarında 1.110 seviyesi kritik idi. 1.107 ile hem trend, hem de 50 günlük hareketli ortalamaya denk gelen 1.110 seviyesinin altında gerçekleşen bu kapanış, altın fiyatlarının daha da aşağı seviyeleri test etmesinin önünü açabilecek. Altında 1.100 seviyesi teknik olmaktan çok, psikolojik bir destek seviyesi. Asıl önemli teknik seviye 1.088 dolar/ons seviyesi. Bu seviyenin altına inilmesi önemli olacaktır. Yükselişte ise 1.130 seviyesi önemli bir direnç olacaktır.