İki turlu Varlık Barışı “kampanyası” ile 48.1 milyar TL’lik servet beyanı yapılmış. Ne kadarının içeriden, ne kadarının dışarıdan geldiği açıklanmamakla beraber tek bir mükellefin 7.1 milyar TL’lik beyanda bulunması bir anda dikkatleri bu kişiye yöneltti.
Dile kolay 5 milyar dolara yakın bir para. Bir anda Türkiye’nin en zengin kişisi oluyor... Vatan’ın 7 Nisan’daki haberinde “...Maliye Bakanlığı kaynakları, meçhul zenginin varlığının” kara para “açısından herhangi bir şüphe taşımadığını,” yeşil sermaye “ve” Körfez sermayesi “olmadığını belirttiler. Bu kapsamda” şüphe bulunmadığı için “kara para ile ilgili herhangi bir incelemeye de gerek duyulmadığını ifade ettiler. Aynı kaynaklar,” şüphe “bulunmamasına” geldiği yer, getiren kişi ve kaynağı belli ve güvenilir “sözleriyle açıklık getirdiler” deniyor.
Ve haber devam ediyor: “Yurtdışında ticari faaliyetleri olan ve iş yapan biri’ diye tanımlanan meçhul Türk’ün, Maliye Bakanı’nın” İsminizi bile sormayacağız. Paranızı getirin “sözlerinden etkilendiği ve isminin açıklanmayacağı taahhütüyle yasadan yararlandığı belirtildi.”
6.4 milyar lirasını kaydi ya da nakdi olarak ülkeye getiren meçhul şahsiyet sadece 128 milyon lira ödeyerek 5 milyar dolarlık mal varlığını kayıt ve garanti altına almış oluyor. Bir daha parasıyla ilgili inceleme, soruşturma yapılmayacak! Burası çok önemli!
Hatta paranın sahibinin kim olduğundan bile önemli!
Neden mi?
Türkiye Cumhuriyeti, kayıt dışındaki servetleri kayda alabilmek ve vergi tabanını genişletebilmek adına ilk aşamada düşük vergi alarak bir tür “özveride” bulunuyor. Hatta bunu kara para aklayan ülke olma suçlamasıyla karşı karşıya kalma pahasına yapıyor.
Madalyonun bir de diğer yüzü var. Servetlerini kayıt dışı işlerden yapmış olanlar ya da yarı yolda kayıt dışına sapmış olanlar için de dünyada gidecek yer azalıyor. “Terörle mücadele” bahanesi ile ABD; dünya üzerindeki para trafiğinin kayıt altına alınmasını istiyor.
İsviçre’yi bile kara listeye alan gelişmiş ülkeler; kayıt dışı servetlerle ilgili çemberi yavaş yavaş daraltıyor. Vergi cennetleri yavaş yavaş ortadan kaldırılıyor. Avrupa’daki Kanal Adaları, Lüksemburg, İsviçre (Almanya hükümetinin bu ülkede parası olan Almanların listesi için 2.5 milyon euro verdiği de yazıldı) Malta derken, dünyadan Nassau, Vanuatu gibi ada cennetler de yavaş yavaş sisteme dahil oluyorlar. Zincirin kopk halkaları durumundaki İran (ABD’nin 20 milyon doların üzerindeki her türlü para trafiğini izlediği rivayet olunuyor), Çin ya da Venezuella gibi “aykırılara” da bir şekilde sıra gelecektir.
Kayıt dışındakiler için hayat gün geçtikçe daha da zorlaşacakmış gibi görünüyor. Bu gelişmeleri yakından izleyenler de hükümetlerin sundukları fırsatları kaçırmıyorlar. Sadece Türkiye mi? Almanya bile benzer uygulamaları devreye almayı tartışabiliyor.
IBAN kayıt dışına karşı!
Sadece vergi cennetlerinin devreden çıkması yeterli değil. Sistemdeki para trafiğinin kontrol edil(ebil)mesi de çok önemli. Bu yıl başı itibariyle hayatımıza giren IBAN (International Bank Account Number) uygulaması da bu politikanın bir parçası. Her birey ve şirkete “özgün” ve dünya üzerinde başka hiç kimseye ait ol(a)mayacak yegane numara ile istendiğinde tüm para trafiği izlenebilecek, takip edilebilecek.
Belki önümüzdeki birkaç yılda değil, ama 10 yıl sonra IBAN’sız hiç bir işlem yapılamayacak. Hatta nakit bile...
Kurulması “amaçlanan” yapı hayat geçecek olur ise, kayıt dışı ya da yer altı dünyasının kaçacağı yer çok ama çok azalacak...
Varlık Barışı’na bir de bu yönden bakmaya ne dersiniz?
Varlık Barışı 5 milyar $’lık adam ve IBAN
Haberin Devamı