SPK Başkanı Vedat Akgiray’ın sermaye piyasası araçlarının çeşitlendirilmesi, yeni ihraç prosedürlerinin kolaylaştırılması hem de maliyetlerinin düşürülmesi konusunda ciddi çabaları var.
Bu çerçevede borçlanma araçları ile ilgili olarak önce 21 Ocak 2009 ardından da 25 Kasım 2009 tarihlerinde yeni düzenlemeler yapıldı. Kasım ayında yapılan düzenlemede banka bonosunun, “Kalkınma ve Yatırım Bankaları’nın borçlu sıfatıyla düzenleyip, iskonto esasına göre ihraç ettikleri menkul kıymet” olarak yapılan tanımı “Bankaların borçlu sıfatıyla...” şeklinde değiştirilerek bankaların 1 yıldan daha kısa vadeli bono ihraç etmelerinin yolu açıldı. Tanım itibarıyla banka bonoları 15 günden 1 yıla kadar değişik vadelerde ve iskontolu olarak ihraç edilebiliyor.
Tebliğdeki bu değişiklik sonrası bir banka, 1 milyar TL’lik banka bonusu ihracı için SPK ve BDDK’ya ön izin için başvurdu. İki bankanın yönetimleri de genel kurul ve yönetim kurullarından banka bonosu ihracı için yetki aldılar. İki aylık inceleme sürecinden sonra önceki gün BDDK, bu bankanın başvurusunu reddetti. Herhangi bir sebep belirtilmeden gelen bu ret cevabı banka bonolarının “bir süreliğine” buz dolabına kaldırılması anlamına gelecek!
BDDK’nın reddinin ardında kalkınma ve yatırım bankalarının sahip oldukları “ayrıcalığı” kaybetmek istememelerinin rolü olduğuna dair bazı yorumlar yer aldı basında. Bunun iki sebepten dolayı pek gerçekçi olduğunu sanmıyorum. İlki, bu bankalar şimdiye kadar milyarlarca lira bono mu ihraç ettiler de şimdi bu ayrıcalıklarını ticari bankalarla paylaşacaklarından endişe ediyorlar. Diğer yandan yatırım ve kalkınma bankalarının aktif büyüklükleri inanılmaz bir büyüklüğe ulaştı da tam iş bono ihraç etmeye gelmişti de bu ayrıcalıkları ellerinden alındığı için mi fonlama güçlüğüne düşecekler?
Hiç sanmam. Ne yatırım ve kalkınma bankaları şimdiye kadar işlem kayda değer ve ikincil piyasası güçlü olan bir bono ihracı yaptılar, ne de bilanço büyükleri böylesi büyük bir ihracı gerektirecek büyüklüğe ulaştı...
Banka bonolarına BDDK’nın onay vermemesini de anlamakta güçlük çekiyorum. Neden derseniz, Türk bankacılık sisteminin belki de en büyük sistemik zaafı “vade uyumsuzluğu” olsa gerek. 20 yıla kadar vadeli konutu kredisi verirken, Türk bankacılık sistemindeki TL mevduatlarının ortalama vadesi 47 gün (1.5 ay) döviz hesaplarının ise 60 gündür (2 ay). Bankacılık sisteminde bu denli büyük vade uyumsuzluğunu azaltabilecek bir yönteme neden engel olunduğunu gerçekten merak ediyorum.
Banka bonoları aracılığıyla, bankacılık sistemi daha uzun vadeli kaynak temin edebilecek, vade uyumsuzluğunu kısmen de olsa azaltabilecek, iyileştirebilecekti.
Bir diğer yorum da Hazine’nin TL borçlanma piyasasında “rakip” istemediği şeklindeydi. Bunun da gerçekçi bir “ret sebebi” olduğunu sanmıyorum. Banka bonoları ya da özel sektör tahvillerinin riski ile Hazine’nin riski mutlaka farklı değerlendirilecektir. Risk almak istemeyenler ya da aradaki faiz farkını yeterli bulmayanlar Hazine’yi tercih etmeye devam edeceklerdir. Hazine bu konuda rakip tanımayacaktır. BDDK’nın, gereğinden fazla “detaycı” bir düşünce ile Hazine’yi kayırmaya çalıştığını sanmıyorum.
Yarın öbürgün özel sektör tahvillerinin ihraç ve işlem hacmi artmaya başladığında bu sefer de “bu menkul kıymetler de Hazine’ye rakip oluyor” diye yasaklanacak ya da engellenecek mi? Umarım böyle bir şey olmaz da, sermaye piyasamızda hem ürün çeşitliliği hem de işlem derinliği artar.
Banka bonoları konusunda da SPK ve BDDK umarım yakın zamanda ortak bir zeminde buluşur ve bir an evvel bir çözüm üretirler.
Bankalara bono izni neden yok?
Haberin Devamı