Şampiy10
Magazin
Gündem

‘İslâm, daha önceki hata ve günahları siler’

SORU: Kur’ân’ın hangi Türkçe mealini tavsiye edersiniz? Türkçe meali okusam Kur’ânı hatim etmiş olur muyum? Geçmişte kalan oruç borçlarım var. Bir hoca, “Oruç borçları ödenmeden yenisini tutmak kabul olmaz” dedi. Bu doğru mu? (Ayla Tunçel)

CEVAP: Bana göre en doğru meal, tarafımdan yapılmış olan “Kur’ân-ı Kerim ve Yüce Meali”dir. Bunu okuyup bitirirseniz hatim etmiş olursunuz. Geçmişte kasten tutmadığınız oruçların kazası yoktur. Çünkü Peygamberimiz döneminde, kasten tutulmayan oruçların kaza edildiğine dair sağlam bir kanıt mevcut değildir. Siz yeni oruca başladığınıza göre eskilerin kazasını falan düşünmeyin. Onlar için Allah’tan af dileyin. Tövbe edin. Bundan böyle namazınızı kılın, orucunuzu tutun. Kaza, ancak başlanıp da herhangi bir sebeple yahut hastalık dolayısıyla tutulamayan oruçlar içindir. Bir de hasta, yolcu da orucunu yerse bunları kaza eder.

Allah bunlara izin vermiştir. Ama bir mazeret yokken kasten oruç tutmamış insan, bunun ahiret sorumluluğuna kesin biçimde inanmamış demektir. İşte bu durumda olan kimse, daha sonra oruç, namaz gibi ibadetlere başlarsa artık eski günleri kaza etmesi gerekmez. Çünkü kültür Müslümanı’yken eylemli İslâm’a yeni geçmiş olan bu kişinin durumu, tıpkı yeni İslâm’a girenin durumuna benzer. Eylemli İslâm’a yeni geçen kişiden eski yılları için oruç veya namaz kazası istenmez. Eylemli İslâm onları siler. Peygamberimiz, “İslâm, daha önceki hata ve günahları siler” buyurmuştur. Kasten oruç tutmayan kimse ismen Müslüman ise de eylemsiz Müslüman’dır. Kur’ân böyle bir durumu gerçek iman ve İslâm saymaz. Size Kur’ân’ın açıklamasını yazdım. Peygamber döneminde kasten oruç tutmayan veya namaz kılmayan kimse olmamıştır.





Vasiyetin geçerliliği

SORU: Kısa süre önce annemi kaybettim.Sağlığında bana “Takılarımdan hiçbirini kardeşine verme, hepsi senin olsun” diye vasiyette bulunmuştu. Bu geçerli mi? (N. S.)

CEVAP: Vasiyetin üçte biri geçerlidir ama bu sadece sizin sözünüzle olmaz. Annenizin vasiyeti bu ise bunu yazdırması veya herkesin içinde söylemesi gerekirdi. Sizin sözünle vasiyetin geçerli olduğu kanısında değilim.

Yazının devamı...

Kur’ân, kadına özgürlük veriyor

SORU: Bir hanımından mahkeme kararıyla boşandı. Şimdi çocukları annelerine tekrar biraraya gelmeleri için baskı yapıyor. Ne yapmaları gerekiyor? Tabii ki cevabınızı dini yönden istiyorum. (Hasan Güzel)

CEVAP: Fıkıh kitaplarına göre boşanan kadın, başka kocaya varmadan eski kocasıyla evlenemez. Kimine göre ise sadece başka biriyle nikâh kıymak ve nikâh kıyılan kişi henüz kadına varmadan boşamak suretiyle kadın eski kocasına dönebilir. Ama benim kesin kanaatime göre Bakara Suresi 231’inci ayetinden alınan bu hüküm, kadına özgürlüğünü vermek içindir. Çünkü eskiden koca, karısını boşadıktan sonra kadın evlenemezdi. Karısını boşayan kişinin sonsuzca sözünden dönme hakkı vardı. Böylece kadın yıllarca bir adamın bağı altında kalırdı.

İşte Kur’ân bu durumu önleyip kadına özgürlüğünü vermek için erkeğe 3 boşama hakkı tanıdı. Üçüncü boşamadan sonra kadın, özgürce istediği gibi evlenebilir. Kocası ona engel olamaz. Ancak kadın kendi isteğiyle boşandığı kocasına varmak isterse Kur’ân buna engel koymamıştır. Tam tersine eşler kendi rızalarıyla dönmek isterlerse engel olunmamasını vurgulamıştır. Bakara Suresi’nin 232. ayeti bunu açıklamaktadır: “Kadınları boşadığınız zaman bekleme sürelerini bitirdiler mi, kendi aralarında güzelce anlaştıkları takdirde, (eski) kocalarıyla evlenmelerine engel olmayın.” Bu ayetin hükmüne göre kadın hiçbir baskı altında olmadan boşandığı kocasına varabilir. İşin doğrusu da budur. Öyle biriyle nikâh kıymanın hiçbir mantığı yok. Kur’ân kadını özgürlüğe kavuşturmayı amaçlarken bizim sözde ulemamız olayı farklı ve anlamsız bir yöne çekmiştir.


Sözünüzü tutun

SORU: “Üniversiteyi bitirirsem kurban keseceğim” demiştim. Mezun oldum En kısa zamanda adağımı yerine getirmeyi düşünüyorum. Fakat yakın bir akrabamın paraya ihtiyacı var. Kurban kesmek yerine aynı tutardaki parayla akrabama yardımda bulunsam yükümlülüğüm üzerimden kalkmış olur mu?

CEVAP: Bu, sizin adak şeklinize bağlıdır. “İşim olursa kurban keseceğim” diye adadıysanız kurban kesmeniz gerekir. “İşim olursa üç gün oruç tutacağım” diye adadıysanız oruç tutmanız gerekir. “İşim olursa fakirlere yardım edeceğim” demişseniz fakirlere yardım edersiniz. Sözünüz ne ise onu yerine getirmeniz gerekir.

Yazının devamı...

Peygamberimiz getirdiği mesajla evrenseldir

SORU: Peygamber efendimizin kendisine peygamberlik tebliğ edilene kadar tek eşli olduğu, peygamberlikten sonra dokuz evlilik daha yaptığı söyleniyor. Bu doğru mu? Doğruysa gerekçesi nedir? (Orhan Erden)

CEVAP: Niçin bu insanlar Peygamber’in şahsiyetiyle uğraşıp dururlar? Peygamber’in kişiliği değil, getirdiği mesaj önemlidir. Peygamber, fiziksel hayatıyla bölgesel ve tarihseldir. Ama mesajı itibariyle evrensel ve zamanüstüdür. Bunu unutmayalım. Peygamberimiz ilk eşi Hatice ile uzun süre evli kaldı. Kendisine

6 çocuk veren Hatice, aynı zamanda mali bakımdan da onun büyük destekçisiydi. Kadınlar içinde ilk inanan da odur. Peygamberliğinin yedinci yılında Hatice vefat edince Sevde ile evlendi.

Sevde oldukça yaşlıydı. Mekke’den Medine’ye hicret edinceye kadar sadece onunla evli kaldı. Ancak o dönemde Araplarda olduğu gibi dünyanın birçok toplumunda da sınırsız evlilik vardı. Bir erkek mali ve fizik gücüne göre istediği kadar kadınla evlenebilirdi. Şunu açıkça belirtelim ki, Kur’ân’a göre zina konusunda kadınla erkek arasında namus açısından fark yoktur. Bu yasak ilişkiyi yapan, tövbe etmediği sürece namusunu lekelemiş olur. İşte İslâm bunu kabul etmiyor.

Yakın bağ kurmak için

Peygamberimiz, Medine’ye göçtükten sonra en yakın arkadaşı Ebubekir’in kızıyla evlendi. Bu evliliği kendi seçmedi. Ona önerildi, o da kabul etti. Yine en yakın arkadaşı Ömer’in kızıyla evlendi. Güzelliğinden ötürü değil, bunların babalarıyla daha yakın bağ kurmak için. Bakire olarak aldığı kız, sadece Ebubekir’in kızı Ayşe’dir. Peygamberimiz ya İslâm’ın yayılması için kabile liderinin dul kızıyla veya etkin kişilerin kızlarıyla ya da kocası ölmüş, yetimler bırakmış sadık arkadaşlarının ailesi ve çocuğunu himaye için (Ümmü Seleme’de olduğu gibi) evlenmiştir. Bu evlilikleri o kadınları Peygamber Eşleri (Ezvac-ı tahirat) mertebesine yükselterek onlara kıyamete kadar sürecek bir şeref bahşetmiştir. Peygamber’e dil uzatanlar, inanıyorum ki bir gün pişman olacaklardır. Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmeye kalkıyorlar. İnançsızlar istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

Yazının devamı...

Hücrelerin gelişmesi

SORU: Soracağım sorunun cevabı, İslâm bilginleri arasında ihtilaf konusudur. Bu nedenle sizin de yorumunuzu almak, tatmin edici bir sonuca varmamı sağlayacaktır. Konu şu: Kadının yumurtası ve erkeğin sperminin birleşmesiyle bir oluşum başlıyor ve hücre meydana geliyor. Bölünerek sürekli çoğalıyor. Bu hücrelerden tüm organlar oluşuyor. Bunun açıklaması şudur: 1- Allah, hücrelere her an müdahale ederek onların gelişmesini yönlendirir. Bu şekilde hücrelerin hangi yönde oluşma ve gelişme göstereceğini belirler. 2- Allah, hücreleri baştan öyle yaratmış veya hazırlamış ki, içindeki program onun ne şekilde gelişeceğini ve ne hale geleceğini belirler. Sorum şu: Bu iki açıklama hakkındaki yorumunuzu ayet ve hadislerle öğrenmek istiyorum. (Burhan Yağcı)

CEVAP: İslâm âlimlerinin bu konuda kesin söz söyleme yetkileri yoktur. Söyledikleri ya jinekolojiye ya da rivayetlere dayanacaktır. O rivayetlerin çoğu Peygamber’e yakıştırılmış şeylerdir. Kur’ân, erkeğin de dişinin de meni sıvısının bir parçasından yaratıldığını söylüyor. “O yarattı iki çifti: Erkeği ve dişiyi. Atıldığı zaman nutfe(sperm)den” (Necm: 45-46), “Kendisi dökülen meniden bir nutfe (sperm) değil miydi?” (Kıyamet: 37). Ayetlerde çocuğun erkek veya kız oluşunun, tamamen erkekten gelen spermin erkil veya dişil karakterli oluşuna bağlı olduğuna işaret ediliyor. Çünkü erkeğin ve dişinin, meninin bir bölümü olan nutfeden yaratıldığı belirtiliyor. Meni, spermleri taşıyan ve sperma denilen sıvıdır. Onun bir bölümü olan nutfe de meni hayvancıkları olan spermlerdir.

Hadislerde belirtilen güç

Kadının menisinin olmadığı, bilinen bir gerçektir. Kadının sadece yumurtası vardır. Erkekten giden sperm erkil (y) ise erkek, sperm dişil (x) ise kız olur. Kadının sadece yumurtası vardır ki o da (x) kromozomludur. İsterseniz “Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri” adlı eserimde Kıyamet Suresi’nin tefsirini okuyabilirsiniz. Kısaca, Allah kadın ve erkekten gelen cinsiyet hücrelerinin birleşmesinden oluşan zigot hücresine insan olma programını yüklemiştir. Nasıl çekirdek içinde potansiyel olarak ağacın tüm dal ve yaprakları hatta meyveleri programlı ise zigot hücre içinde de insan olma programı vardır. Bu programı yapan da görünmez güçlerdir ki, hadislerde bu güce melek denmektedir.

Yazının devamı...

Zina ve içki hakkında...

SORU: Zina, Kur’ân’ı Kerim’de uzak durulması gereken çok büyük günah olarak nitelendiriliyor. Zinanın günah olma nedenini, kadının toplumsal ve hukuki değerini korumaya bağlıyorum. Birbirlerine maddi ve manevi hiçbir zarar vermeyecek cinsel ilişkiler de zina mıdır? Aynı sorum içki için de geçerli. Çevreme ve kendime zarar vermiyorsam, kontrolümü kaybetmiyorsam, içki bana Allah’ı zikretmeyi unutturmuyorsa bunda ne gibi bir günah olabilir? (T. K.)

CEVAP: Zina, erkekle kadının nikâhsız olarak cinsel ilişkiye girmeleridir. Fuhuş, zina anlamına gelse de anlamı daha geniştir. Her fuhuş zina değildir ama her zina fuhuştur. Yani aralarında umum husus vardır. Eğer kadın evli değilse birbirleriyle dinen evlenebilirler. Evlenme aslında erkek ve kadının karşılıklı icap ve kabulleridir. Ancak evliliğin hukukilik kazanması, birbirlerine karşı hak sahibi olmaları için tanık gereklidir. Allah’ın huzurunda evlendiklerini beyan eden kadın erkek artık zina etmez, cima ederler. Ancak boşanma durumunda kadının, 3 ay beklemesi gerekir. Bundan önce başka biriyle evlenemez.

Şunu da belirtmek gerekir ki, buna bir kapı açıldı mı fuhuş iyice yayılır. Ayrıca nikâhsız ilişkide ruh manen kirlenir. Kur’ân, zinanın çok kötü bir yol olduğunu vurgular. Bugün biriyle 3 ay sonra ötekiyle yatan kadına bizim halkımız fahişe der. Siz böyle biriyle evlenir misiniz? Zaten Kur’ân böyle zinaya devam eden erkek veya kadınla evlenmeyi yasaklamıştır. Ancak tövbe etmeleri bunun dışındadır. İçki konusunda durum içkiden içkiye değişir. Nebiz denilen, az alkollü içecekler İmam-ı Azam’a göre bir bardaktan az olursa haram değildir. Fakat diğer bilginler bunları da haram sayarlar. Yani bu konuda Iraklı hukukçularla Medine hukukçuları arasında görüş ayrılığı vardır.


Kur’ân’ın tavsiyesidir

SORU: Birine borç para verdim. Geri ödeyemedi. Ben de hiç arayıp sormadım. Çünkü zor durumda olduğunu anladım. Bunu zekât olarak değerlendirebilir miyim?

CEVAP: Eli darda olan borçluya o parayı bağışlamak Kur’ân’ın da tavsiyesidir. Onu zekâtınıza sayabilirsiniz. Ama borçluya bunu söylemenize gerek yok. Önemli olan sizin niyetinizdir. Allah’ın da içinizdeki düşünceyi bildiğini siz benden iyi bilirsiniz.

Yazının devamı...

İslâm, söz değil gönül işidir

SORU: Evli bir bayanım. Eşim evlendiğimiz dönemde Hristiyan’dı. Bu nedenle çevremdeki birçok kişiden tepki almıştım. Ama eşim tek bir Allah‘a inandığı gibi yüce peygamberimiz Hz. Muhammed’i kabul etmişti. Daha sonra İslâmiyet’i araştırmaya başladı. Sonunda kendi rızasıyla Müslüman oldu. Yeniden bir nikâh kıymamız gerekiyor mu? Ben dini nikâh yaptırmak istiyorum. Eşim Hristiyanken evli olduğumuz süre Allah katında zina olarak görülür mü?

CEVAP: Resmi nikâh, dini nikâhın bütün unsurlarını fazlasıyla içinde taşır. Sizin zaten nikâhınız var. Yeniden nikâh kıymaya gerek yok. Peygamberimiz, Mekke’de kalmış olan kızı Zeynep’i Medine’ye getirtmiş. Müşrik olan kocası 6 yıl sonra Müslüman olup Medine’ye gelince Peygamberimiz Zeynep’i yeni bir nikâh kıymadan kocasına göndermiştir. Maide Suresi’nin 5’inci ayetine göre Müslüman’ın, kitap ehliyle evlenmesi caizdir. Resmen evli olanların zina ettiklerini iddia edenler yanılıyorlar. Şunu da bilin ki İslâm söz değil, gönül işidir.

Bazı ruhlar serbesttir

6 yıl önce anne ve babasını 3 gün arayla kaybeden okurum Semih Altınölçek, cenazeleri defnettikleri ertesi gün sabaha doğru evde ayak sesleri duyduğunu belirtiyor ve soruyor: “Bu durumu bana açıklar mısınız? O gelenler annemle babamın ruhları mıydı?” Kendisine cevabım şudur: Bedenden ayrılan ruhların kimi serbesttir. Dolaşır, evine, ailesinin yanına gelir. Kanaatime göre babanızın ve annenizin ayak sesleri olabilir.

Ama ruhun ayak sesi olmaz. Herhalde onlar, size geldiklerini hissettirmek için ayak sesleri çıkartıyorlardır. Ben ruhların ayrıntısını bilemem. Ama ruhun ölmediği, iyi ruhların cennet gibi bir hayat sürdüğü, ailesinin yanına geldiği, kendisine yapılan duadan şad şen olduğu hadislerde ve İslâm kaynaklarında uzun uzadıya anlatılır. Demek ki sizin anne babanız iyi insanlarmış. Ayrıca ikisi de kanser gibi amansız bir hastalıktan öldükleri için inşallah şehit sevabı almışlardır. Allah ebeveyninize rahmet eylesin. Siz de onlar için hayırlar yapın, dualar edin.

Yazının devamı...

Hakikat, her varlıkta Allah’ı görme halidir

SORU: 1- Kur’ân sureleri inerken biri bittiğinde diğeri mi inmeye başlamıştır? Yoksa bir sure tamamlanmadan diğerlerinden ayet indiği olmuş mudur? 2- Tasavvuf kitaplarında “hakikat” adı altında ulaşılması gereken bir halden bahsedilir. Bu olayın aslı nedir? Gerçekten böyle ulaşılması gereken bir şey var mı? Allah’a ve ahirete inanıp güzel işler yaparak ve sadece Kur’ân’ın doğru yola ileticiliğini kabul ederek insan en büyük hakikati yaşamış olmuyor mu? (Gazi Göçmen)

CEVAP: 1- Kur’ân’ın bazı küçük sureleri bütün olarak inmiştir. İlk bütün inen sure Fatiha’dır. Ama ilk ayetleri en başta inen Alak Suresi’nin daha sonraki ayetleri başka vahiylerden sonra inmiştir. Bakara Suresi’nin inişi hayli zaman almıştır. Ancak Peygamberimiz, kendisine gelen vahiylerin, Kur’ân’ın hangi bölümüne yazılacağını işaret buyurur ve parça parça gelen ayetler, Peygamberimizin işaret ettiği sureye yazılırdı. Sureler böyle tamamlanmıştır. Sad, Fetih, Rad, İsra, Yusuf sureleri ardı ardına; Tövbe, Enfal, Maide, Bakara, Al-i İmaran sureleri ise aralıklarla inmiştir.

Tertemiz Müslüman olun

2- Tarikat, tasavvufun uygulama şekli, pratiğidir. Siz eğer Cüneyd-i Bağdadi, Abdülkadir Geylani. Hz. Mevlana, Yunus Emre gibi bir üstat bulabilirseniz çok güzeldir. İlahi aşkı tadarsınız. Hakikate ermek için insanın Allah aşkıyla mest olup tamamen kendi bilincini yitirmesi gerekir. Bu durumda kişide Hak görünmeye başlar. Çünkü kişi insan bilincini yitirmiş, egosunu bırakmıştır. Hakikat, her varlıkta Allah’ı görmek, O’ndan başka her şeyin gözden, düşünceden silinmesi halidir. Ben bu sakal, cübbe, şekil şeyhlerinde asla böyle bir şey olduğunu sanmıyorum. Bunlar krallar gibi saltanat kurmuşlar. Zahir ve batın ilimlerde gerçekten derin üstat olan hocam H. Muharrem Efendi, bu gösteriş şeyhleri için şöyle diyor:

Bezersin kendini zahir libasiyle tavus gibi

Ki desünler bu zamanda bu adem ehl-i hürmettir

İki cihanda yoktur faidesi riyakâr olma

Ne faide sana derler ise ehl-i keramettir.

Başka söze gerek yok! Mürit toplama sevdalılarının peşine takılmayın. Dinin hükümlerini yerine getirin. Tertemiz Müslüman olun. İşte hakikat budur. Dünyada da ahirette de mesut olursunuz.

Yazının devamı...

Hadislerde cennetin 8 kapılı olduğu belirtilir

SORU: Cennetin yedi kat olduğu doğru mu? Bu hayatta ve berzah hayatındaki durumumuza göre mi bu katlardan birine gideceğiz? Bu konu hangi kitabınızda işleniyor? Bilgi verir misiniz? (Yavuz Gültekin)

CEVAP: Cennetin 7 kat olduğu yanlış. Kur’ân’da Hicr Suresi’nde cehennemin

7 kapılı yani 7 katlı olduğu belirtilir. Ama cennet kapılarının sayısından söz edilmez. Ancak hadislerde cennetin 8 kapılı olduğu belirtilir. “Allah’tan başka tanrı yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir. İsa da Allah’ın kulu, cariyesinin oğlu, Meryem’e attığı kelimesi ve O’nun ruhudur. Kim, ‘Cennet haktır, ateş haktır’ derse Allah onu cennetin 8 kapısından hangisinden dilerse oradan cennete sokar.” İbn Mace’nin tespit ettiği bir hadiste de şöyle buyurulmaktadır: “Bir Müslümanın, henüz ergenliğe ermemiş üç çocuğu ölürse onu cennetin

8 kapısının hepsinden karşılarlar, dilediği kapıdan cennete girer.”


Yüce Allah’tan başkası adına hayvan kesilmez


SORU: Bazı alimler, besmelesiz kesilen hayvanın etinin haram olduğunu bazıları da helal olduğunu söylüyor. Kur’ân bu konuda ne diyor? (F. G. Tokay)

CEVAP: Kur’ân’da Enam Suresi’nin 12’nci ayetinde “(Kesilirken) üzerine Allah’ın adı anılmayan(hayvan)lardan yemeyiniz” buyurulmaktadır. Ayete göre Allah’ın adı anılarak kesilmemiş olan hayvan fısktır yani murdardır. Ancak bu hüküm kasten Allah’ın adını anmayan inançsızlar, özellikle putataparlar hakkındadır. Mümin insanın unutarak veya bilmezlikle besmele çekmemesi hayvanı murdar yapmaz. Müslüman’ın kestiği helal olduğu gibi Maide Suresi’nin 5’inci ayete göre kitap ehlinin kestiği de helaldir. Hayvan kesilirken Allah’tan başkası adına kesilmemesi gerekir. Hiç kimsenin böyle bir şey hatırından geçmez. O halde artık kasaptaki etler kesilirken besmele çekildi mi çekilmedi mi diye araştırmaya gerek kalmıyor. Dini zorlaştırmaya kimsenin hakkı yoktur.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.