Huzur imandadır (1)
SORU: İki sene önce Turan Dursun’un kitabını okudum. Doğal olarak ateist oldum. Ama daha sonra sizin kitaplarınızı inceledim ve Allah’ın varlığına inanmaya başladım. Ama halen içimde kuşkular var. “Bir insan bu kadar iyi Arapça bilmesine ve müftülük yapmasına karşın nasıl böyle kitap yazar? Acaba niye böyle yaptı? Neden inanmıyor?” gibi düşüncelerim var. Bir de sitelerinde “T. Dursun yaşarken karşısına ne Süleyman Ateş ne de Yaşar Nuri Öztürk çıkabildi” diye yazıyorlar. Bu konuda beni aydınlatır mısınız? (Kenan Boran)
CEVAP: Turan Dursun’un iddialarını cevap vermeye değer ölçüde ciddi bulmadıkları için cevap vermemiş olabilirler. Gerçekten ortaya atılan savlar, çarpıtmalar cevap verilemeyecek şeyler değil. Ben, o zatın adını duyardım. TRT’de radyo program yardımcısı olarak çalışıyordu. Ben o zaman Diyanet İşleri Başkanı’ydım. Sonradan bu zatın benim radyo konuşmalarımı ele alıp kendine uygun çevrelerde aleyhimde konuşuyormuş. Yıllar sonra duyduğum bu davranışına pek aldırmadım. Zaten kendisini pek önemseyen yoktu. Bildiğim kadarıyla ilk veya dışarıdan ortaokul bitirme dışında resmi bir tahsili yoktu. Arapça bilmesi savı da kendi inancı. Doğuda medreselerde eski sistem okumuş, çat pat bir şeyler öğrenmiş. Ne Arapça konuşabilir, ne de iki satır yazı yazabilir. Bir dili konuşamayana o dili biliyor denilebilir mi?
“Din Bu” adlı kitabının birinci cilt 97’nci sayfasında şöyle övünüyor: “Klasik Arapça, Fusha sahih Arapça deniliyor ki, asıl Arapça, bozulmamış Arapça. O bozulmamış Arapça’yı çok iyi bildiğimi söyleyebilirim. Bugünkü Arapça’yı da bilirim ama o ölçüde değil. Örneğin fıkıhçıyım yani İslâm hukukçusuyum. Kelâmcıyım, İslâm Kelamcısıyım, o da ayrı bir daldır. Yani beni bu alanda, karşımda olanlar da yanımda olanlar da uzman olarak görürler. Bu arada tüm dinlerin kutsal kitaplarını karşılaştırdım. Bir din etnoloğuyum.” Böyle övünüyor yazarımız. Bu sözler “Şeyhin kerameti kendinden menkul” meseline çok uyuyor. Bir insan her dalda üstat olamaz. Olmaya kalkarsa her şeyde yarım kalır. Bildiği habbeyi kubbe, göleti deniz sanır. Safahat’ta Köse imamın, şairlikle övünen şaire söylediği şu söz, kendini dev aynasında gören yazarın övüncüne ne güzel uyar: “Sana şair diyen oğlum seni gördüm yalınız.”
DEVAM EDECEK