Şampiy10
Magazin
Gündem

Çeçenistan (8)

* DÜNDEN DEVAM

Okumak, ruhsal bir telkin ve tedavidir. Birini şifaya kavuşturması için Allah’a dua ve niyazdan ibarettir. Şifayı veren Allah’tır. Bunun ötesinde muskacılık, üfürükçülük yapıp bu yolla geçim sağlamak, İslâm dinine ve Peygamber yoluna aykırıdır. Peygamber, “Düğüm bağlayıp ona üfleyen büyü yapmış olur. Büyü yapan şirk koşmuş olur. Vücuduna muska asan, ona havale edilir (yani Allah ondan elini çeker, onu astığı muskaya bırakır)” buyurmuştur (Nesai, Tahrim: 19). Abdullah ibn Mesud’un, hanımının koluna bağlı temimeyi (nazar değmemesi için bağlanan, boncuktan yapılı pazubent) şiddetle çekip kopardığı rivayet edilir (Mefatihul-gayb: 32/190). Fakat bu rivayetler, iyi niyetle bir hastalığa Allah’tan şifa dilemek için okumayı reddetmeyi gerektirmez. İçtenlikle ve temiz nefeslerle Allah’a sığınarak, Allah’tan şifa niyaz ederek okuyup üflemeyi, büyücülük gibi düşünmek doğru değildir. Her şey Allah’ın yasaları çerçevesinde olur. Allah’a gönülden bağlılık ve içtenlikle O’na dua, nice darlıkları, sıkıntıları kaldırır, nice onulmaz hastaları şifaya kavuşturur, nice umutsuzlara gönül ferahlığı, umut ve yaşama şevki verir.

Selçuklular döneminde Kayseri’de ruh hastaları için kurulmuş olan Gevher Nesibe Hastanesi’nin bir odasında musiki eserleri, ilahiler söylenerek hastaların müzik yoluyla tedavisine çalışılmıştır. Özellikle Türk musikisinin, hastanın morali üzerinde çok olumlu etkisi olduğu denenmiştir. Japon bilim adamları, musikinin bitkilerin gelişmesinde de önemli etki yaptığını tespit etmişlerdir. Bildiğime göre Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin psikiyatrı bölümünde Türk musikisinin ruh hastalıkları üzerindeki etkisi üzerinde çalışmalar yapılmaktadır. Konu hakkında bu önbilgiden sonra Çeçenistan’da kurulmuş olan Cin Hastanesi’ndeki tedavi yöntemi dine aykırı olmadığı gibi modern tıbba da aykırı değildir. Çünkü bunlar hastaları doktordan uzaklaştırmıyorlar, doktorların psikiyatrların çare bulamadıkları hastaların iyileşmesi için Kur’ân okuyor, dua ediyorlar. Bunda ne dine ne de tıbba aykırı bir durum var. İnanışın, duanın ve telkinin, hastanın iyileşmesinde önemli bir etken olduğu bilimsel araştırmalarla sabittir. Bu hastanede muskacılık yapılmaz, hastanın inancı sömürülmez, hastalardan tek kuruş para alınmaz, gelen hastalar muayene edilir, tedaviye alınır, evine gönderilir. Tedavi hastalığın derecesine göre bir veya birkaç seans sürebilir.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Çeçenistan (7)

* DÜNDEN DEVAM

Müminun Suresi 74/97-98’inci ayetlerinde şeytanların dürtüklemelerinden, uğramalarından Allah’a sığınılması emredilmektedir. Peygamber, bazı hastalıklara bazı ayetler özellikle İhlas, Felak ve Nas surelerini okuduğu gibi ağrıyan yere elini koyup 7 kez, “Allah’ın adıyla, bulduğum ve kurtulmak istediğim ağrıdan Allah’ın izzet ve kudretine sığınırım” derdi (Muvatta, Ayn: 9). Hasan ve Hüseyin için, “Her türlü şeytandan, zararlı şeylerden ve kem gözlerden, bütün kelimeleri yüzü hürmetine Allah’a sığınırım” (Buhari, Bedul-halk) diye dua edip onları korumasını Allah’tan niyaz ederdi. Hz. Ayşe’nin rivayetine göre Peygamber, ailesinden birini (hasta halde) görünce onu sağ eliyle mesh eder (sağ avucunu hastaya sürer), “Allahım, ey insanların Rabbi, hastalığı gider, bu kuluna şifa ver, şifa veren sensin. Senin hiçbir hastalık bırakmayan şifandan başka şifa yoktur” derdi (Buhari, Tıb: Rukyetun-Nebiyy). Peygamber, sıkıntı zamanlarında “Büyük halim Allah’tan başka tanrı yoktur. Büyük arşın Rabbi Allah’tan başka tanrı yoktur. Göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve kerim arşın Rabbi Allah’tan başka tanrı yoktur” (Buhari, Daavat: 27; Tirmizi, Daavat: 40) diye dua etmiştir.

Görüldüğü üzere Allah’ın Elçisi, kimi hastalıklar münasebetiyle dua edip Allah’tan şifa dilemiştir. Ancak dua ederken üflenip üflenmeyeceği konusunda bilginler arasında görüş ayrılığı vardır. Bir bölümüne göre Peygamber, bir ağrı, sızı hissettiği zaman Muavvizat’ı okuyup vücuduna üfler, ellerini de bedenine sürerdi. Hz. Ayşe’den gelen bu rivayete göre okunan duayı bedene üflemek sünnettir. Fakat bir bölüm bilgin de üflemeyi mekruh görmüştür. Buhari’nin tespitine göre Peygamber, yılan ısırmış olan bir kimseye Fatiha okuyarak afsun yapan sahabisini reddetmemiş, onun aldığı ücreti de helal saymıştır.

Bütün bunlar, şifa için dua ve ayet okumanın caiz olduğunu kanıtlar. Ama şifayı Allah’tan değil de afsuncudan beklemek, Allah’a tevekkülü bırakıp üfürükçülerin peşine düşmek caiz olmadığı gibi başkasına kötülük yapmak, zarar vermek amacıyla okuyup üflemek, düğüm bağlamak da haramdır. Bu gibi insanlar, şerlerinden Allah’a sığınılması emredilen “Düğümlere üfleyip tüfleyen şerli büyücüler” (Felak: 20/4) kategorisine girerler. Şunu da belirtmek lazımdır ki Peygamber’in kendisi rahatsız olduğu zaman kendisine ve ağrıdan şikayet eden kimselere dua ettiğine dair rivayetler vardır ama ne onun, ne de sahabilerinin, hastaya nüsha (muska) yazdıklarına veya muska taşıdıklarına veya buna cevaz verdiklerine dair hiçbir sağlam delil yoktur.
* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Çeçenistan (6)

* DÜNDEN DEVAM

6 Ekim Salı günü Ahmet Hacı Kadirov Camii’nin karşısında yeni yapılan İslâm Enstitüsü’nü ziyarete gittik. Bizi enstitünün giriş kapısında karşılayan rektör, 45-50 yaşlarında, güzel Arapça konuşan bir zattı. Enstitü, Şeriat Fakültesi dedikleri İlahiyat Fakültesi’nden ibaret. Fakültenin tefsir, hadis gibi çeşitli bölümleri var. 1989 yılında, Ahmet Hacı Kadirov’un katkılarıyla “İslâm Enstitüsü” adıyla kurulan üniversitenin ilk rektörü de Kadirov’un kendisidir. Kadirov’un 2004 yılında ölümü üzerine üniversiteye onun adı verilmiştir. İslâm Üniversitesi’nin açılışından itibaren geçen 20 yıl içinde binlerce genç, İslâm bilimleri alanında yüksek eğitim almış. Üniversitenin şubeleri Çeçenistan’ın birçok yerinde hizmet veriyor.

Daha sonra enstitünün yakınında bulunan müftülüğü ziyaret ettik. Müftülük, statü itibariyle Moskova’da bulunan ve bütün cumhuriyetlerdeki İslâmi kuruluşların bağlı bulunduğu Din Hizmetleri İdaresi’ne bağlıymış. Müftünün kendisi bir toplantı dolayısıyla yurtdışındaymış.

Öğleden sonra bizi hiç benzerini görmediğim bir hastaneye götürdüler. Adı da kendi gibi garip: Cin Hastanesi... Burası, cin çarpmış insanların tedavi edildiği bir yer. Hastane müdürü, bu hastanenin açılış nedenini bize şöyle açıkladı: Cumhurbaşkanına demişler ki: “Bazı cinci, büyücü cahil insanlar halkı kandırıp büyülerle, tılsımlarla avutuyor, halkı soyuyor, batıl inançlara sürüklüyorlar. Bu bir realite. Bazı insanlar hasta. Bunların kiminin hastalığı psikolojik olsa da hepsi değil. Kur’ân da cinlerin varlığını ve insanlara etkisini kabul etmektedir. Madem halk bu tür tedaviyi bir ihtiyaç duyuyor, öyle ise bu işi kalpazanların, cahillerin eline bırakmayalım. Bu tür hastaları dine uygun biçimde tedavi etmek üzere ruhani bir hastane açalım.” Düşünceyi benimseyen cumhurbaşkanı, hastanenin açılmasına imkân sağlamış. Tüm masrafları cumhurbaşkanlığı bütçesinden karşılanan hastanede büyü yok, tılsım yok, muska yok. Tedavi yöntemi tamamen Kur’ân okumadan ibaret.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Çeçenistan (5)

* DÜNDEN DEVAM

Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov, Kunta Hacı’nın Çeçen halkı nezdindeki önemini, Kunta Hacı Camii’nin açılışı sırasında yaptığı konuşmada dile getirdi: “Dinin yasak olduğu Sovyetler döneminde ve son iki şiddetli savaşta milli kültürümüzün varlığını ve kendi inançlarımızı, onun ve diğer evliyalarımızın (velilerimizin) bereketi sayesinde koruyabildik. İslâm’ın güçlenmesine ve yeni nesillerin İslâm adabı ve geleneğine bağlı kalarak büyümesine vesile olan, gerçek bir evliya ve büyük zat Kunta Hacı’nın ismini taşıması, Ahmet Hacı Kadirov’un da Kunta Hacı’nın müritlerinden olması ve her adımını onun öğretileriyle kıyaslayarak atması beni çok gururlandırıyor.” Savaşlarda çok yıpranmış olan eski Kurçaloy Camii’nin yerine 2007 yılında Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov’un talimatıyla modern bir camiin inşaatı başlamış ve 2.5 yılda tamamlanmış.

Türbe ziyareti ve zikir ayinini izledikten sonra Kunta Hacı Camii’nin açılışında bulunmak üzere Kurçaloy’a geldik. Türk mimar, mühendis ve ustalarının eseri olan Ahmet Hacı Camii’ne nispetle biraz daha küçük ama çok şirin bir cami. Bütün yeni yapılan camiler gibi alttan ısıtmalı. Yine Pazar yerinde bulunan köhne bir caminin yerine küçük, modern bir cami yapılmış. Bu camiye, yeni dini mimari projelerinin hayata geçirilmesinde büyük emeği geçen genç mühendis Adem’in ismi verilmiş. Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov, bu mühendise sarılarak kendisini kutladı ve camiye onun adının verilmesinin bir vefa borcu olduğunu belirtti. Camiler, okullar, köprüler, 2004 yılında Ahmet Hacı Kadirov’un trajik ölümünden sonra kurulmuş olan, başkanlığını da Ahmet Hacı Kadirov’un hanımı Aymani Nesiyevna Kadirov’un üstlendiği “Ahmet Hacı Kadirov Vakfı” sayesinde yapılıyor.

Kuruluş tarihinden itibaren iş adamları ve yardımseverlerin katkılarıyla büyüyen vakfın sosyal ve yardım faaliyetleri tüm Çeçenistan’ı kapsamış. Vakıf, savaşta yıkılmış olan köprüleri ve evleri yeniden inşa etmiş, kilometrelerce uzunlukta yol yaptırmış. Çeçenistan’da geniş bir inşaat kampanyasının finansmanını sağlayan Ahmet Hacı Kadirov Vakfı, binlerce insana da yardım yapıyor. Kunta Hacı Camii’nin ve öteki camilerin yapım masraflarını da bu vakıf karşılıyor. Bunlardan ayrı olarak Urus-Martan, Ertan, Tsonsanyurt, Grozny havaalanı, Berkat alışveriş merkezinde ve Çeçenistan’ın çeşitli yerlerinde camiler yapılıyor. 3 yıl içinde 145 okul inşa edilmiş. Grozny belediye başkanının söylediğine göre Birleşmiş Milletler’de 2 Ekim tarihinde yapılan toplantıda Grozny, dünyada en hızlı gelişen kent seçilmiş.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Çeçenistan (4)

* DÜNDEN DEVAM

Halkı sevgiye, kardeşliğe teşvik etmiş olan Şeyh Kunta Hacı, 3 Ocak 1864 yılında Rus Çarı Aleksandır II’nin talimatıyla Sali kentine sürgün edilip orada tutuklanır. 2 yılını Rusya’nın Novorod eyaletinin Üstüjino kentindeki hapishanede zor şartlar altında geçirir. Bir gün Kunta Hacı’nın koğuşunu açan nöbetçi asker odada kimseyi bulamaz. 35 yaşındaki Kunta Hacı, bilinmeyen bir şekilde ortadan kaybolur, kendisinden haber alınamaz. Ruslar, tehlikeli gördükleri bu genç insanı öldürüp halkı yatıştırmak için onun kendiliğinden ortadan kaybolduğu haberini yaymışlardır. Kabri belli değildir. Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov’un da konuşmasında belirttiği üzere, dinin şiddetle yasak olduğu Sovyetler döneminde öteki Müslümanların inançları zayıflamış ya da yok olmuşken Çeçenler, varlığını sürdüren Kadiri tarikatı sayesinde dini ve milli kimliklerini koruyabilmişlerdir. Kunta Hacı’nın annesi Heda’nın ve babası Kişi’nin türbeleri, yaşadıkları İlshanyurt köyündedir. Kardeşi Movsar’ın mezarı Adana Ceyhan yakınlarında, kızının türbesi de Şam’dadır.

Kunta’nın annesi Heda’nın dağlık bölgede, ormanlar arasında bulunan türbesi, cumhurbaşkanı tarafından Türklere yaptırılmıştır. Türbenin açılış töreni için bu noktaya geldik. Türbenin hemen aşağısında bulunan bir alanda 300 kişilik bir grup, Kadiri usulünde zikir yapıyorlardı. Yalnız normal Kadiri zikrinden biraz farklı olarak zikredenler yürüyüşleriyle, yere vurdukları uygun adım ayaklarıyla bir zikir yanında bir savaş ritmi sergiliyorlardı. “La-ilahe illallah! La-ilahe illallah! La-ilahe illallah!”

Bu arada zikri yöneten beyaz sakallı yaşlı şeyh, verdiği komutlarla zakirleri (zikredenleri) istediği harekete ve ahenge yöneltiyordu. Sesler ve hareketler öylesine uyumlu ki etkilenmemek mümkün değil. Yanımda bulunan Yavuz Bülent Bakiler, “Ben çok zikirler gördüm ama böylesine etkileyicisini hiç görmedim. Müthiş bir şey doğrusu” dedi. Bu zikir yöntemi, Çeçen halkının savaş ruhunu da yansıtıyordu. Çünkü adımlar, yere tempolu ve süratli vuruşlar bir askeri disiplin içinde oluyordu. Herhalde buradaki tarikat mensupları, zikrin de bir manevi savaş olduğu düşüncesiyle böyle bir zikir yöntemi geliştirmişlerdi.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Çeçenistan (3)

* DÜNDEN DEVAM

Çeçenler Şafii mezhebindendir. Şafiiler sabah namazının rükûundan sonra kunut ederler. İmamımız da ikinci rekâtın rükûunun ardından kunut duasını okudu. “Allahummehdini fimen hedeyt: Allahım, bizi doğru yola ilettiklerin arasına kat...” Duanın devamında, “Allahım bizi fasıkların, kafirlerin, zalimlerin şerrinden koru” şeklinde Allah’tan korunma niyaz ettiği şerli kesimler arasına Vahhabileri de katarak “Vel-Vahhabin” dedi (doğrusu Vahhabiyyin). Sabah namazında, hareketlerinde sertlik olsa da bir Müslüman grup aleyhine böyle beddua edilmesini garipsedim doğrusu. Çünkü kıble ehline beddua edilmez, onların ıslahı için dua edilir.

Ama onlar Vahhabi dedikleri aşırı radikal grupların, halkı savaşa kışkırttıkları, hükümete karşı isyana teşvik ederek bölücülüğe, yıkıcılığa, kan dökülmesine sebep oldukları görüşündeler. Çeçenistan’da tasavvuf ve tarikatın etkisi fazladır. Onlar tarikata karşı olanları yıkıcı, bölücü, fasık (yoldan çıkmış) ve fasid (bozguncu) görmektedirler. Duadaki bu cümle de radikallerin tasavvuf aleyhtarlığından ve terörü kışkırtmalarından kaynaklanmaktadır. Bunların sayısı git gide azalıyormuş. Radikallerin etkisinde bulunan dağdaki terörist gençlerin sayısı 100 kadarmış ama yine de fırsat buldukça terör operasyonları yapıyorlarmış. Yani dağlar karşıt gruplardan tam olarak temizlenmemiş. Ama söylendiğine göre terör hareketleri fazla değil. Ara sıra çeşitli yerlerde patlamalar olsa da korkunç bir durum yok.
Ramazan Kadirov tarafından, Kunta Hacı adlı bir mutasavvıfın annesi için yaptırılan türbenin açılışını yapmak üzere bir köye gittik. Büyük bir evliya olduğuna inanılan Kunta Hacı, Çeçenistan ve Kuzey Kafkasya’da İslâm dininin yayılmasında rolü olan ve bölgede Kadiri tarikatını yayan bir mutasavvıf. Kunta Hacı, 1848’de babasıyla hac yolculuğuna çıkar. Bağdad’a uğrarlar. Kadiri yolunu, oradaki bir zattan yahut doğrudan Abdülkadrir-i Geylani’nin ruhaniyetinden alır. 1850’de hac seferinden dönen Kunta Hacı, 20 yaşındayken Kadiri yolunda irşada başlar. Yıllarca süren Rus-Kafkas savaşının, soykırıma sebep olacağına, Müslüman halkın lehine bir sonuç vermeyeceğine inanan Kunta Hacı, direnmemeyi, Allah’a yönelmeyi öğütler. Halkı birleşmeye ve güçlendirmeye çalışan Kunta Hacı, onlarca yıl süren savaşta kan ve şiddet içinde boğulmuş olan halka sevgi ve merhamet duyguları aşılar. 1859’da ikinci hac seyahatine çıkan Kunta Hacı’nın, Şeyh Şamil’in esir düşmesinden sonra Mekke’den ülkesine dönmesiyle Kadiri tarikatı Çeçenistan’da süratle yayılır.
* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Çeçenistan (2)

* DÜNDEN DEVAM

Çeçenistan’daki petrolü elden çıkarmak istemeyen Ruslar, bazı Çeçen savaşçılarını kışkırtmışlar. Yeniden savaş başlayınca Ahmet Hacı Kadirov, “Gerçi Rusya bize verdiği sözleri tam olarak yerine getirmedi ama kısmen de olsa isteklerimizi kabul etti. Nispeten özgürlüğümüzü elde ettik. Petrolümüzden pay alacağız. Bir antlaşma imzaladık. Müslümanlık’ta ahde vefa şarttır. Antlaşmaya sadık kalmalıyız” diyerek ikinci savaşa katılmamış. Sonra bu zat Rusya tarafından cumhurbaşkanı atanmış ise de bunu kabul etmemiş. Ancak Çeçen Meclisi tarafından seçildiği takdirde bu görevi kabul edeceğini söylemiş. Çeçen Meclisi kendisini oybirliğiyle cumhurbaşkanı seçmiş.

2004 yılında stadyumda bir töreni izlerken oturduğu yerin altına yerleştirilmiş olan bombanın patlamasıyla şehit olmuş. Bu kez oğlu Ramazan Kadirov, Rusya tarafından cumhurbaşkanı adayı gösterilmiş. Çeçen direnişçiler onu da kendi saflarına katılmaya çağırmışlar, aksi takdirde akıbetinin iyi olmayacağı konusunda tehditlerde bulunmuşlar. Bana anlatıldığına göre Ramazan Kadirov onlara, savaşın sadece ölüm getireceğini, bunun büyük vebal olacağını, savaşla bir yere varamayacaklarını, daha çok can kaybına sebep olacaklarını artık savaşı bırakıp barış yoluyla ülkeyi kalkındırmak gerektiğini söylemiş. Ramazan Kadirov, Çeçen Meclisi tarafından seçilip cumhurbaşkanı olmuş. Henüz 33 yaşında genç, enerjik, çalışkan, halkla bütünleşmiş ve dindar bir cumhurbaşkanı.

Ahmet Hacı Kadirov Camii’nde sabaha doğru kıldığımız gece namazının ardından Grozny’ye 40-50 kilometre mesafede bulunan bir kasabada yapılmış olan yeni bir caminin açılışına gittik. Saat sabahın 04.30’uydu. Ulema Meclisi Başkanı, biraz sonra da Ramazan Kadirov geldi. Ulema Meclisi Başkanı bir konuşma yaptı, onun Çeçence konuşmasını Ziyauddin Türkçe’ye çeviriyordu. Sonra bu zatın, “Allahım, ey kapıları açan, bize kapıların en hayırlısını aç” duasıyla camiye girdik. Ulema Meclisi Başkanı sabah namazını kıldırdı.

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Çeçenistan (1)

4 Ekim 2009 Pazar günü bir heyet halinde Çeçenistan’a hareket etmek üzere Atatürk Havalimanı’na geldik. Uçağımız rötarlı olduğundan 7 saat bekledik. 19.10’da havalandık. 2 saat 15 dakika sonra Nalchick Havaalanı’na indik. Çeçenistan’a henüz direkt uçak yok ama yakında başlayacakmış. Nalchick, Rusya Federasyonu’na bağlı Gabar-Balkır Cumhuriyeti’nin bir kenti. Buradan bizi birkaç araçla Çeçenistan’a götürdüler. Aradaki mesafe takriben 350 kilometre kadardı. Şoförlerimizin çoğu trafik polisiydi. Bizim arabayı kullanan genç, deli gibi sürüyor, bir taraftan da polise özgü kornayı çalarak ortalığı velveleye veriyordu.

Heyetimizde Hamdi Mert, Yavuz Bülent Bakiler, bir göz doktoru, iki avukat, Kanal 7 Yönetim Kurulu Başkanı Zekeriya Karaman, bir köşe yazarı, Çeçen asıllı iş adamı Abdurrahman Bey, TV programcısı Seyfullah Soytürk, mihmandarımız Ziyaüddin vardı. Genç bir Çeçen olan Ziyaüddin, Marmara İlahiyat Fakültesi mezunuydu ve güzel Türkçe konuşuyordu. 5 Ekim Pazartesi günü saat 03.30’da Grozny’ye ulaştık. 1 yıl önce ibadete açılan Ahmet Hacı Kadirov Camii’nde namaz kıldık. Sultanahmet Camii modelinde yapılmış olan bu caminin mimarları, mühendisleri, ustaları Türk; mermerleri, avizeleri, halıları Türk yapımıydı.Şimdiki Cumhurbaşkanı Ramazan Kadirov’un babası Ahmet Hacı Kadirov, İstanbul’a gelmiş, Sultanahmet Camii’nde namaz kılmış ve kendi ülkesinde de böyle bir cami yapılmasını Allah’tan niyaz etmiş. 5 bin kişilik muhteşem cami, alttan ısıtmalı tesislere sahip. Avlusu sütunlar üzerine oturtulan galerileri, şadırvanı ve geniş çevresiyle şirin bir yapı.

Çeçenler 1992 yılında özgürlüklerini elde etmek için Ruslara karşı savaş başlatmışlar. Aslında müftü olan Ahmet Hacı Kadirov da savaşçıların safında ve Savaş Konseyi’nde yer almış. Birkaç yıl süren çatışmalar sonunda Ruslar, Çeçenlerin şartlarını kabul etmiş ve onlara 2001’de bağımsızlık sözü vermişler. Ama daha sonra dış güçlerin etkisiyle kışkırtılan kimi direnişçiler ikinci bir savaş başlatmış. Söylendiğine göre bunda Rus Gizli İstihbarat Servisi (KGB)’nin de parmağı varmış.
* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.