Şampiy10
Magazin
Gündem

Gece namazı farz mı sünnet mi?

SORU: Bir yazınızda gece namazının da farz olduğunu belirtmişsiniz. Yanlış mı anladım? Peygamberimize emredilen gece namazları bizlere de farz mı? (Ayşe Özküçük)

CEVAP: Siz yanlış anlamadınız, ben de yanılmadım. Hata nerede biliyor musunuz? Peygamberimizden sonra yetişen din bilimcilerin geliştirdikleri terimleri bizim Kur’ân buyruğu sanmamızda. İşte anlayış farkı buradan kaynaklanıyor. Peygamberimiz Kur’ân’ın buyruklarını uygulardı. Bunlara “farzdır”, kendiliğinden yaptığı ibadetlere de “sünnettir” demedi. Ama sonraki dönemlerde din bilimlerinin terminolojisi yapıldı. Farz, vacip, sünnet, müstepab terimleri kondu. Bu terimleri ne Peygamber kullandı ne de sahabileri. Ben Kur’ân’ın buyruklarına farz, Peygamberimizin uygulamalarına da sünnet diyorum. Bakalım gece namazı farz mı, sünnet mi?

“1- Ey örtüsüne bürünen, 2- Geceleyin kalk (namaz kıl) yalnız gecenin birazında (uyu).

3- Gecenin yarısında (kalk) yahut bundan biraz eksilt. 4- Veya bunu artır ve ağır ağır Kur’ân oku. 5- Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. 6- Gerçekten gece kalk(ıp ibadet et)mek daha oturaklı ve (geceleyin) söz (dua) daha etkilidir. 7- Çünkü gündüz, senin uzun süre uğraşacağın şeyler vardır. 8- Rabbinin adını an ve bütün gönlünle O’na yönel” (Müzzemmil: 1-8). “1- Ey örtüsüne bürünen, 2- Kalk, uyan. 3- Rabbini tekbir et (O’nun büyüklüğünü an), 4- Elbiseni temizle, 5- Pislikten kaçın.

6- Verdiğini çok bularak başa kakma. 7- Rabbin için sabret” (Müddessir: 1-7).

“15- Bizim ayetlerimize o kimseler inanırlar ki onlar, kendilerine öğüt verildiği zaman derhal secdeye kapanırlar, Rablerini överek tesbih ederler, büyüklük taslamazlar. 16- Yanları yataklardan uzaklaşır, (gece teheccüd namazı kılmak için yanlarını yataklardan ayrılıp kalkarlar), korkarak ve umarak Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar. 17- Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne gözler aydınlatıcı(nimetleri)in saklandığını hiç kimse bilmez” (Secde: 1-17).

“78- Güneşin sarkmasından (aşağı kaymasından) gecenin kararmasına (yatsı vaktine) kadar namaz kıl ve sabahın Kur’ân’ın(ı, uzunca Kur’ân okunan sabah namazını) da (unutma). Çünkü sabah Kur’ân (okuması) görülecek şeydir. 79- Ayrıca sen, gecenin bir kısmında da Kur’ân oku(yup namaz kıl)mak üzere uyan. Rabbinin seni güzel bir makama ulaştırması umulur” (İsra: 78-79).

İşte Kur’ân gece namazını böyle vurguyla emrediyor. Emirler Peygambere hitaptır ama ümmeti de bağlar. Artık seçim size aittir.

Yazının devamı...

İnsanlar birbirini severse Allah da onları sever

SORU: İncillere saygısızlık ettiğimi yazıp itiraz eden Ahmet A. Özgüneş diyor ki: “İncil hakkında yazdıklarınızı doğru bulmuyorum. Şöyle ki: 1- İlk İnciller Latince değil Yunanca yazılmıştır. Cünkü o bölgenin yazım dili Yunanca’ydı. 2- İncil yani ” Yeni Antlaşma “ iki bölümden oluşur. Birinci bölümde 4 ayrı yazar, İsa Mesih’in yaptıklarını ve mesajlarını aktarırlar. Bu bölümlerde verilen mesajlar birbiriyle uyumludur. İkinci bölüm ise genellikle Aziz Pavlos’un mektuplarıdır ki, kutsal ruhun verdiği ilhamla yazıldığına inanılır. İsa Mesih’e vahiy gelmemiştir. Çünkü kendisi bizatihi kelimetullah yani yaşayan vahiydir. 3- Gerek İncil gerekse Kur’ân (Hz. Osman zamanında) geneliyle uyumsuz öğelerden arındırılmıştır. Hıristiyanlar 1 milyardan fazla insanın inandığı Kur’ân’a saygı gösteriyorlar, 2 milyar Hıristiyan da aynı saygıyı sizden bekliyor.”

CEVAP: Ben İncillere saygısızlık ettim mi? İsa vahyin kendisiymiş. Bu sizin inancınız. Ben böyle şeye inanmam. İnanmadığımı söylemek saygısızlık mı? Siz öyle mutlu oluyorsunuz, elbette herkesin inancına saygılıyım ama bu davranış, her inanca inanmamı gerektirmez. Aslında din tartışmalarının fazla anlamı da yoktur. Çünkü tartışmayla bir yere varılmaz. Ben asla yazılarımda herhangi bir dine ve özellikle kitap ehline saygısızlığı düşünmem. En eski İncil, Latince değil Yunanca yazılmış. Ne fark eder? Ben ikincisini birincisinin devamı gördüğüm için öyle söyledim. Yunanca Latince’nin devamı değil mi? Avrupa dilleri de Latince’den geliştirilmiştir. Burada önemli olan İncil’in, Hz. İsa’nın konuştuğu Aramice olmamasıdır.

Kur’ân’ın, Hz. Osman zamanında uyumsuz ögelerden arındırılmış olduğu savı ise tamamen yanlış ve garazkâr bir görüştür. Bilime uymaz. Ama garaz, nefret size böyle söyletiyor. Asırlarca Müslümanların putperest oldukları, Allah’a inanmadıkları, dolayısıyla cehennemlik oldukları iddiası gibi asılsız, düşmanca bir iddia. Bu mu saygı? Bana yıllar önce bir Hıristiyan “Siz Allah’a inanıyor musunuz?” diye sormuştu. Demek ki papazlar onlara, Müslümanların müşrik (putatapar) olduklarını söylemişler ki bana böyle bir soru yöneltildi. Ama şimdilerde batı din ve bilim adamlarında yavaş yavaş hoşgörü ve insaf egemen olmaya başladı. Bu sevindiricidir. Ben her zaman dinlerin barışmasından yana olduğumu belirtiyorum. İnsanlar birbirlerini severlerse Allah da onları sever.

Yazının devamı...

Kur’ân, Tevrat’tan ve İncillerden kıssalar aktarır

SORU: Sayın hocam, size 10 ay kadar önce İncil’in Allah’ın kelamı olup olmadığını sormuştum. Sorumda Hıristiyanlığın kitap ehli olup olmadığı da vardı. Hatta İncil ile ilgili indirilen değil yazılan bir kitap olduğunun ifade edildiğini de belirtmiştim. Ancak verdiğiniz cevapta bana haksızlık yapmıştınız. (A. Feridun Gündoğdu)

CEVAP: Ben size haksızlık yapmadım. Nasıl derlenirse derlensin Kur’ân, kendi indiği zaman mevcut İncil’i ve Tevrat’ı ilahi menşeli kabul etmekte ve kitap ehlinin, kitaplarını uygulamalarını emretmektedir: “43- İçinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar, ondan sonra da (verdiğin hükümden) dönüyorlar. Onlar inanıcı değillerdir. 47- İncil sahipleri, Allah’ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse işte onlar yoldan çıkmışlardır” (Maide: 43, 47). Kur’ân gibi iner inmez yazılmasa da yine de Havariler akıllarına gelen ilahi sözleri kaleme alıp çevrelerine aktarmışlardır. Kur’ân, gerek Tevrat’tan gerek İncillerden kıssalar, fıkralar aktarır. Kur’ân kıssalarının büyük bölümü Tevrat kökenlidir. Yansız bilim adamı önyargıyla hareket etmez. Amacım sizlerle tartışmak değil. Her türlü bağnazlığın karşısındayım. Dün yazdıklarımı 30 yıl önce de yazmıştım. “İncil uydurmadır, bir değeri yoktur” demedim. Temeli ve ana teması ilahi olan, insanı Hakk’a yönelten ve takriben 2 milyar insanın bağlandığı kitaba uydurma diyemem. Böyle söylemek, Kur’ân ile ters düşmektir.

Bilim ansiklopedilerinde var

Yine bu konuda Dr. M. Sayan da 25 Aralık 2008 tarihli yazıma kendince itirazlar sıralamış. “İnciller, havarilerin İsa hakkındaki anılarını mektup şeklinde yazmaları veya anlatmaları sonucunda oluşmuştur” cümlemle İncil’in insan eseri olduğunu söylüyormuşum. Bu sözümle ben Kur’ân’a ters düşüyormuşum. İslâmiyet’i olumlarken Hıristiyanlığı da olumlamam gerekiyormuş. “Ancak Hıristiyan inancına göre İsa göğe kaldırıldıktan sonra çeşitli kimselere görünerek İncil’i vermiştir. Tabii bu iddianın bilimsel bir kanıtı yoktur” şeklindeki ifadem de itirazcıyı dehşete düşürmüşmüş. Ona göre hangi dini inancın bilimsel bir kanıtı varmış ki? Bu okura derim ki: İncillerin, havarilerin yazdıkları mektuplardan oluştuğunu ben söylemiyorum, Avrupalıların yazdığı bilim ansiklopedileri söylüyor. İsa’dan sonra onun hayatını ve söylediği sözleri anlatan eser, İsa’nın eseri olabilir mi? Siz biraz bilim okuyun, ansiklopedilere bakın.

Yazının devamı...

Ruhlarla iletişim gönül gözünün açılmasıyla olur

SORU: Ruh çağırma olayına inanmıyorum ama bunun özünü sizden öğrenmek istiyorum. Bir yazınızda bazı ruhların rüyalara girdiğini, bizi gördüklerini ama seslerini duyamayacağımızı ve onları görmemizin imkânsız olduğunu belirtmiştiniz. Bir sitede özellikle intihar ederek ölenlerin dünyada bedensiz gezindikleri ve öldüklerini anlayamayıp çok acı çektikleri belirtiliyor. Ruh çağırma seansları bir eğlence mi yoksa sonuçları çok tehlikeli olabilen bir durum mu?

CEVAP: Ruh ölümsüzdür. Ölmüşlerin ruhları, ruha özgü daha aydınlık veya daha karanlık ve çirkin bir bedenle varlıklarını sürdürürler. Ruhlarla iletişim ancak basiret yoluyla yani gönül gözünün açılmasıyla veya rüya yoluyla olur. Ruh çağırma seanslarında gelenlerin ruh olduğuna inanmıyorum. Dünyada insan ruhlarından ayrı olarak cinler de vardır. İşte o seanslarda gelip kendilerini bir velinin veya büyük insanın ruhu olarak takdim edenlerin çoğunun cinler-şeytanlar olduğu kanaatindeyim. Bu hususu tecrübeleriyle bana anlatanlar olmuştur. Ama benim böyle ruh çağırma diye bir deneyimim olmadı. Siz isterseniz o meclislerde euzu besmele çekin, Allah’a sığının. Bakalım ruh diye gelenler duracak mı? Ggeniş bilgi için “Görünmez Âlemin İzleri” adlı eserimi okumanızda yarar vardır.

Tesbihat duaları

SORU: Sizin bir eserinizde sabah namazından sonra tespihten önce okunan dualardan, Allahumme ecirna minen-nar, edilnal-cennete, eskinnal-cennete sonunda okunan darake daral-karari dualarının anlamları nedir?

CEVAP: Allahumme ecirna minen-nar (Allahım bizi ateşten uzak tut), Allahumme edilnal-cennete (Allahım bizi cennete sok), Allahumme eskinnal-cennete (ya Rabbi bizi cennette oturt), sonunda okunan Darake daral-karari (senin kalınacak yurdun olan cennetine sok. Ey Aziz, ey bağışlayan Allahım, lütfun ve ikramınla bizi kalınacak yer olan cennet yurduna sok) demektir.

Lina’nın anlamı

SORU: Lina kelimesi ne anlama gelir, hangi dilde kullanılır? (İzzet Bıyıklı)

CEVAP: Arapça olan “Lina” kelimesi “hurma fidanı” anlamına gelir ve Haşr Suresi’nin 5’inci ayetinde geçer: “Herhangi bir lineyi (hurma fidanını) kesmeniz yahut onu kökleri üzerinde bırakmanız hep Allah’ın izniyle ve (O’nun) yoldan çıkanları cezalandırması için olmuştur.”

Yazının devamı...

Allah’ın varlığı başka bir varlığa bağlı değildir

SORU: “Yalnızlık Allah’a mahsus” diye bir deyim kullanırız. Bana göre bu yanlış. Çünkü Allah, yarattıklarıyla beraber olunca yalnızlık söz konusu olamaz. (Abdurrahman Gezer)

CEVAP: Allah, yaratıklarıyla beraberdir. “Nerede olsanız O sizinle beraberdir” (Mücadele Suresi). “O, kuluna şah damarından daha yakındır” (Kaf Suresi). Allah, her yaratığında vardır. Allah bütün evrende vardır. Evrenin içyüzü, yüce Mevla’dır. “Yalnızlık Allah’a mahsus” sözünün anlamı şudur: Evreni yaratan Allah’tır. Evren yokken O vardı. Varlığı evrene, yaratıkların varlığına bağlı değildir. O kendi kendine vardır. Varlığı, başka bir varlığa bağlı değildir. O’nun anası, babası ataları yoktur. Bir hadiste şöyle denir: “Allah ezelde varken hiçbir şey yoktu. O kendinden başka hiçbir şey yokken yaratıkları ‘Ol’ emriyle varlığa çıkardı. Dilediğini yok eder, yeni varlıklar yaratır. O’nun yaratma ve yok etme eylemi bitmez. Yaşatandır, öldürendir. Öldürdüklerini yeniden yaratandır. Evren tümden yok olsa hâşâ o yalnızlık çekmez. Yalnız kalıp da canı sıkılmaz. Canı sıkılmak, arkadaşa ihtiyaç duymak eksiklerin sıfatıdır. O Samed’dir, hiçbir eksiği yoktur. Eksiklik sıfatlarından uzaktır. O’nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur. Sıfatlarının açığa çıkması için evreni yaratmıştır. Zerreden küreye bütün yaratıklarında O vardır. Çünkü her yaratığın varlığı O’na dayalıdır. Her varlık, varlığını O’na borçludur.”

Şevval orucu nedir?

SORU: 1- İmam Malik ile İmam Ebu Hanife şevval ayında 6 gün oruç tutmayı mekruh görmüşler. Bu, şevval orucunun değerli bir oruç olmadığını mı gösterir? 2- İmam Malik diyor ki: “Yıkanan ve mesh edilen uzuvların kapanması şart değildir.” Bu görüş doğru mu?

CEVAP: Şevval ayında 6 gün oruç tutmanın bidat olduğuna işaret eden İmam Malik, bilgi sahiplerinden hiçbirinin ramazana ilaveten şevvalde 6 gün oruç tuttuğunu bilmediğini, bu konuda hiçbir rivayet duymadığını söylüyor. İlim sahiplerinin, cahillerin uydurması olan bu 6 gün orucunun bidat olduğundan endişe ettiklerinden ötürü böyle bir orucu mekruh gördüklerini, eğer böyle bir ruhsat olsaydı kendilerinin bunu uygulamış olacaklarını ifade ediyor (Muvatta: 1/228). İmam Malik’in, kadının avreti konusundaki görüşü de kanaatime göre namazla ilgilidir. Yani namazda buraları örtmek gerekli değildir. Ama yabancı erkeklere karşı kadının ziynetini ve ziynet yerlerini örtmesi Kur’ân ile sabittir.

Yazının devamı...

İslâm ışığı sönmeyecek

SORU: Günümüzde insanların birçoğunun dine özellikle de İslâm’a karşı ilgisi neredeyse yok gibi. Bazıları her fırsatta İslâm’a saldırıyor. Müslüman gibi görünen birçok provokatör hem ülkemizde hem de dünyada insanların aklını çeliyor. İslâm’ı öcü gibi tasvir etmeye çalışıyor. Müslümanların bir kısmının bundan haberi yok. Bir kısmımız farkına varmadan bunlara destek oluyoruz. Camiye gidiyorum. Koca mahallede cemaatin sayısı iki elin parmaklarını geçmiyor. Cuma günleri bu durum nispeten farklılaşsa da kimileri Kur’ân’ın o ulvi emirlerine, insanı hayrete düşüren mükemmellik düzeyine nedense ilgisiz. Bu sorun nasıl çözülecek? Ben 18 yaşındayım. Camiye gelenlerin yaş ortalaması 50-60. Yani gençleri camide görmek pek mümkün olmuyor. Hoca olmadığı zaman namazı ben kıldırıyorum. Cemaatin bilgisi de bir hayli eksik. Namaz kıldıracak kadar bilgileri yok. Onlar artık ölüm korkusundan mı, yoksa işi gücü kalmamış da “Namaza başlayalım bari zaman geçsin” düşünceleri var bilmiyorum? Kur’ân, yüzyılımızda bile yeni yeni bulunan bilimsel verileri mucizevi biçimde her daim gözlerimiz önüne serip dururken insanların bu ilgisizliği ne zaman bitecek? Ne yapmamız lazım? (F. Gökhun Tokay)

CEVAP: Ümitsizlik yok. Allah’ın nuru ilelebet ışıyacaktır. Dine ilgi senin sandığından fazla. Cuma namazına gelenlerin sayısı eskisinden çok. Herkes elinden gelen çabayı gösterirse Allah’ın kitabı aydınlatmaya devam eder. Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder. O’nun rahmetinden ümit kesilmez.

“Gönül Nurları” hakkında

SORU: Size bir ay kadar önce “Seyri Sülûk” ile ilgili bir soru sormuştum. Bana verdiğiniz cevapta yakında çıkaracağınız Hacı Muharrem Efendi’nin “Hak Yolcularının Seyir Defteri” adlı kitabı tavsiye etmiştiniz. Sanırım henüz yayınlanmadı. Bir arkadaşım sizin yeni çıkan “Gönül Nurları” adlı eserinizi benim için de almış. Bunda “Seyri Sülûk” ile ilgili bilgiler var. Bu eserinizle ilk önerdiğiniz bir paralellik gösteriyor mu? (Arzu Keskin Büyükpoyraz)

CEVAP: Hacı Muharrem Efendi’nin eseri olan “Hak Yolcularının Seyir Defteri” yayına gireli 1 yıl oldu. Bu eser tamamen Kadiri Yolu sülûkünün yöntemini anlatır. “Gönül Nurları” ise bundan 7 asır önce yaşamış olan İslâm bilgin ve mutasavvıfı Ensari’nin, İbrahim Hakkı Hazretleri’nin hakikate ulaştıran Tanrısal aşkı ve insanda yaptığı değişimi anlatır. Bunları Türkçeye çevirip açıklayarak yayınladım.

Yazının devamı...

Zulmedenler iflah olmaz

SORU: 1- Kabe’ye saldıran Ebrehe ve ordusu, o gün için mümin Hıristiyanlar olduğuna göre Allah onlara karşı putperestlerin yanında yer almış olmuyor mu? 2- Kur’ân-ı Kerîm’deki emirler ve yasaklar umuma şamil olduğuna göre cariyelerin kıyafetleri konusundaki ayrıcalıklar nereden ileri gelmektedir? (Mehmet Nafiz Özdemir)

CEVAP: 1- İster Hıristiyan, ister Müslüman, ister başka bir din mensubu olsun Allah, zulmeden insanları iflah etmez. Ebrehe zalim bir insandı. Adil değildi. Ayrıca Kabe’yi yapan Hz. İbrahim’dir. Ebrehe, Hz. İbrahim’in Allah adına yaptığı tevhit mabedini yıkmaya gelmişti. Müşrik dediğimiz insanlar ise dinlerine şirk karıştırmakla beraber Hz. İbrahim’den geleneksel olarak kendilerine gelen dine yani İbrahim dinine bağlıydılar. Kabe’ye saygılıydılar. Hz. İbrahim’den beri Kabe Araplar tarafından ziyaret edilirdi. Hac ibadeti İbrahim’den beri vardı. Ve İslâm’da bu ibadet sürdürülmüştür. Sözde Hıristiyan olan Ebrehe, tevhit mabedini yıkmak üzere Mekke yakınlarına geldi. Allah Taala da kendi emriyle yapılmış olan tevhit mabedini korudu ve Ebrehe’yi Ebabil kuşlarının attığı taşlarla helak etti. Modern tabiriyle sivrisineklerin bulaştırdığı çiçek hastalığıyla kırıp geçirdi. Allah müşriklerin değil tevhit dininin yanında oldu ve İbrahim mabedini korudu. Kabe’ye saygılı olan müşrik insanlar, İbrahim’in yaptığı tevhit mabedini yıkmaya azmeden sözde Hıristiyan ve zalim Ebrehe’den daha iyi değil mi?

Fıkıh kitaplarında var

2- Örtünme geleneğini Kur’ân getirmiş değildir. Var olan bir geleneği yararından dolayı emretmiştir. İşin doğrusu budur. Arap toplumunda cariyelerin kıyafeti hür kadınların kıyafetlerinden farklıydı. Kur’ân’da genel olarak kadınların kendiliğinden görünen yerleri dışındaki kısımları örtmeleri emredilmiştir. Hür ve cariye ayırımı yapılmamıştır ama eski geleneğe bağlı olan fıkıh uzmanları, yine geleneğin hadis şekline getirdiği rivayetleri nazara alarak hür kadınla cariye kıyafeti arasında bu ayrıcalıkları fıkıh kitaplarına geçirmişlerdir. Artık cariyelik sistemi dünyadan kalktığına göre bunun üzerinde durmanın hiçbir yararı olmaz. Çünkü bir daha cariyelik sistemi geriye gelmez. Kur’ân, bunun ortadan kalkmasını hedef göstermiştir.

Yazının devamı...

Haram olan faiz TEFECİLİKTİR

SORU: 1- Bireysel emeklilik ve hayat sigortası şirketlerinden birinde çalışıyorum. Benim kazancım haram mı? 2- Bankadan kredi çekerek ev almak haram mı? 3- Kredi kartı kullanmanın hükmü nedir? (Y. B.)

CEVAP: 1- Sorduğun soruların hepsi devletin kanunlarıyla uygulanan yasal şeylerdir. Devlet sigortayı meşru görmüş. Sen sigortada çalışan bir memursun. Sigorta şirketinde, Emekli Sandığı’nda, bir bankada veya başka bir yerde de çalışabilirsin. Harcadığın emeğinin karşılığını alıyorsun. İşini doğru dürüst yaparsan kazancın helaldir. Bu sigorta işinin trafik sigortasıyla veya kasko sigortasıyla pek farkı yok. Kimse trafik sigortasına haram demiyor.
Dar gelirlinin yararına
2- Haram olan, fakirin ezildiği, parası olanın yükseldiği yani iki kişiden sadece birisinin yararlandığı ötekinin git gide ezildiği borç sistemidir. Ama krediyle ev almak böyle değildir. Bir memurun maaşıyla ev alması mümkün değil. Bankadan kredi çekip ev alır. Kira öder gibi bankadan aldığı krediyi öder. Tabii banka buna karşılık faiz alır. Ama bu durum fakiri ezmez, ona yarar sağlar. Kredi olmasa o memurun ev sahibi olması mümkün değildir. Oysa krediyle aldığı eve sahip olur. Ve birkaç yıl sonra borcundan da, kira ödemekten de kurtulur.
Bu durum fakirin, dar gelirlinin yararına ise niçin haram olsun? Emekli maaşları da sandığın çeşitli faiz yöntemleriyle sağlanmaktadır. Bunlar artık zorunlu hale gelmiş şeylerdir. Kaçınılması mümkün olmayan bu uygulamaları faiz kategorisinde değerlendirmenin doğru olmadığı kanaatindeyim. Haram olan faiz tefeciliktir. Bir kişinin hiçbir iş yapmadan parasını yüksek oranlarda faizle çalıştırması, karşı tarafı ezmesi haramdır.
Kredi kartıyla alışveriş
3- Kredi kartıyla alışveriş ise artık zorunlu bir teamül haline gelmiştir. Yaptığın alışverişin karşılığını bir ay içinde bankaya ödersen arada faiz de olmaz. O zaman sorun yoktur. Ödemezsen işte o zaman yükün artar. Yani kredi kartı bir kolaylıktır ama süresini geçirmemeye dikkat etmek gerekir. Konuyu özetlersek, sadece bir tarafın kazanıp öteki tarafın ezildiği parasal alışverişler yasaktır ama karşılıklı yarar sağlayan uygulamalar haram değildir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.