Şampiy10
Magazin
Gündem

Allah’a inancı tam olan şeytandan ve büyüden korkmaz

OKURUM Merih Zorlu soruyor: “Nişanlımla evliliğe 1 ay kala ayrıldık. Daha sonra evimde büyü amacıyla yazılmış kâğıt parçaları buldum. Bu konuda fazla bilgiye sahip değilim. Maksatlı yazılan bu kâğıt parçaları ne derece etkili olabilir?” Aynı konuya değinen başka bir okurum Raif Kılıç ise şöyle diyor: “Geçen sene bir yakınımız evde sobanın içine bir şeyler attı. Odanın içi duman doldu. Sobanın borusu kor gibi kızardı. O günden beri hastalıklarla boğuşuyoruz. Ailenin yarısı ciddi ameliyatlar geçirdi. İlk aklıma gelen büyü oldu. Böyle şeyleri filmlerde izliyoruz. Büyüye karşı okunacak dua veya kitap var mı?”

CEVAP: Önce Merih Zorlu’nun sorusunu yatınlayayım: Şeytan, cin vardır. Şeytanın ve kötü cinlerin insanların iradelerini etkiledikleri Kur’ân ile sabittir. Büyü vardır. Bu da Kur’ân ile sabittir. Kur’ân’da Felak ve Nas surelerinde büyücülerin şerrinden Allah’a sığınılması emredilmektedir. Demek ki büyücülerin şerri insana bulaşır ki bundan sığınma emrediliyor. Ama Allah’a sığınınca inşallah büyünün etkisi zail olur. Kur’ân okuyup cin ve şeytanların şerrinden Allah’a sığınmalıdır.

Raif Kılıç’a cevabım şöyledir: Böyle şeyleri hiç bilmem. Benim bildiğim bu gibi durumlarda Felak, Nas surelerini okumak, Allah’a sığınmaktır. Bu konuda “Yeni Dua Mecmuası” adlı kitabımda çeşitli dualar mevcut. Onu okumanızda fayda var. Arkadaşınızın sobaya attığı şeylerin büyü yazıları olduğunu nereden biliyorsunuz? Ben sanıyorum ki siz boş yere kuşkulanıyorsunuz. İnsan kesin bilmeden birisi hakkında kötü zanda bulunmamalı. Çünkü başkası hakkında kötü zan beslemek günahtır. Kur’ân, bazı zanların günah olduğunu vurgulamaktadır. Ayrıca Allah’a sığındıktan sonra hiçbir şey zarar vermez. Allah’a inancı tam olan O’ndan başka bir şeyden, büyücüden, şeytandan korkmaz. Çünkü O, öyle Allah’tır ki O’nun adı anılınca ne yerde ne de gökte hiçbir şey zarar vermez.

Kur’ân’da ayrıntı vardır

SORU: “Musa ve Yahudilik” adlı kitapta, Tevrat’ta cennet ve cehennemden bahis olmadığını okudum? Bu doğru mu? (Fuat Türkmen)

CEVAP : Tevrat’ta ahiret düşüncesi varsa da çok cılızdır, ayrıntı yoktur. Fakat Tevrat’ın eklerinde ve açıklayıcı mahiyetteki kitaplarda ahiret vardır. Ama hiçbir dinde ahiret (cennet ve cehennem) Kur’ân’daki kadar ayrıntılı anlatılmamıştır. Yahudilik, ruhaniyetten çok dünyaya önem veren bir dindir ama onda da tevhit yani putçuluktan uzaklaşıp sadece Allah’a kul olmak esastır.

Yazının devamı...

Peygamberimizin vasiyet yazma olayı

SORU: Dinle ilgili tutum ve davranışlarımda yapabildiğim kadarıyla Kur’ân’da belirtilen kurallara göre hareket ediyorum. Hadis nakillerinin zayıf olma ihtimali ve Ebu Hüreyre ve Kab gibi bazı sahabilerin güvenilmez olduklarına dair okumuş olduğum kitaplar, hadisler konusundaki güvenimi sarstı. Okuduğumu İmam-ı Azam ile ilgili kitapta geçen bir cümle kafamı karıştırdı. Her ne kadar o kitapta da çoğu hadisin güvenilirliğinin olmadığı ifade ediliyorsa da Peygamberimizin vefatı sırasında Hz. Ömer’den hokkayla kâğıt istediği, ümmetini kurtarmak için birkaç şey yazmayı arzu ettiği fakat Hz. Ömer’in Kur’ân haricinde böyle bir belgeye hoş bakmadığı için buna karşı çıktığı belirtiliyor. Kafamı kurcalayan noktalar şunlar: 1- Vahiy inmiş bir peygambere Hz. Ömer nasıl böyle bir tutum içerisinde olabilir? 2- Olay gerçekse Peygamberimiz açıklayıcı bir hadis mi yazacaktı? 3- Kur’ân’daki ibadetler ve yapılacaklar hususunda hadislere dayanmak şart mı? (Salih Türkiş)

CEVAP: Bu vasiyet yazdırma rivayeti hakkında birkaç kez bu köşeden yazmıştım. Hz. Ömer, Kur’ân’dan başka bağlayıcı bir kitap olduğunu ve olmasını kabul etmiyor. Peygamber’in vasiyeti vahiy değildir. O sırada Peygamber ölümcül hastaydı. Böyle bir durumda yazdıracağı sözlerin sağlıklı olmayacağını düşünmüştür. Çünkü o sırada Peygamber’e vahiy gelmemişti. Zaten gelseydi, bunu sahabilere iletir ve söyledikleri derhal yazılırdı. Ama kendi görüşlerini yazdırmak istediğini söylemiştir. İşte bu yazılanların, Kur’ân dışında bağlayıcılık kazanacağını düşünmüş olan Hz. Ömer, “Bize Allah’ın kitabı yeter” demiştir. Ayrıca sahabiler içinde bunun yazılmasını isteyenler yanında, “Peygamber sayıklayabilir, hastadır” diyenler de olmuş, bu tartışmalar üzerine Hz. Peygamber vasiyet yazdırmaktan vazgeçmiştir. Rivayet böyledir. Ama neticede bu bir rivayettir. Yüzde yüz doğruluğu hakkında bir hüküm verilemez. Belki de bu vasiyet yazdırma olayı da birilerinin uydurması olabilir. Gerçeği Allah bilir.





Sülemi Tefsiri hakkında


SORU: “Sülemi Tefsiri” kitabını temin etmek istiyorum. Yeni Ufuklar Neşriyat’a gittim. Ancak olmadığını söylediler. Beyazıt’taki sahaflarda da bulamadım. Bunu nasıl temin edebilirim? Acaba sizde var mı? (Serkan Köktürk)

CEVAP: O kitap benim doktora tezimdir. 1970 yılında Sönmez Neşriyat tarafından basılmıştı. Şimdi mevcudu yok. Sönmez Neşriyat’ın akıbetini de bilmiyorum. Bende sadece şahsi nüsha var. Başka yok.

Yazının devamı...

İstanbul’un fethiyle ilgili hadis gerçek mi?

SORU: 10’uncu sınıf öğrencisiyim. Tarih öğretmenimiz, İstanbul’un fethinin Osmanlılar için (Müslümanlar için) neden bu kadar önemli olduğunu sordu. Bir arkadaşımız Peygamber Efendimizin hadisi olduğunu söyledi. Bu hadisin “İstanbul’u fethedecek, hükümdar ne güzel hükümdardır” şeklinde olduğunu ifade etti. Öğretmenimiz “Bunu nasıl ispat edebilirsiniz” dedi. Bu hadisin gerçek olduğunu biliyorum ancak nasıl ispat edeceğimi bilmiyorum. Öğretmenimiz ve bizler, sizin fikirlerinizi çok beğeniyoruz. Bu hadise açıklık getirir misiniz? (Emirhan Çambel)

CEVAP: İstanbul’un Müslümanlar tarafından fethedileceğini müjdeleyen Peygamber sözü birçok kaynakta vardır. Tarihi belgelerin ispatı, tarih kaynaklarına, hadislerin (Peygamber sözlerinin) ispatı da o sözün kaynaklarda mevcut olup olmadığına bakılarak anlaşılır. Hz. Peygamber’in, “İstanbul elbet feth olunacaktır, onu fetheden komutan ne güzel komutandır. Onu fetheden ordu ne güzel ordudur” buyurduğu birçok kaynakta geçmektedir. Bu hadisin bulunduğu başlıca kaynaklar şunlardır: İbn Hanbel, Müsned: 4/335, no. 18977; Buhari, Tarih: 2/81, Bişr-el-Ganevi biyografisi, no. 1768; İbn Kani: 1/81; Taberani, 2/38, hds. No.1216; Hakim, Müstedrek: 4/468, hds no. 8300; İbn Hacer Askalani, el-İsabe: 1/308, Bişr Ganevi biyografisi, no. 685.

Rüyayı anlatmak şart değil

SORU: “Resulullah buyurdular ki, müminin rüyası nübüvvetin kırk cüzünden bir cüzdür. Bu rüya anlatılmadığı müddetçe bir kuşun ayağında (takılı vaziyette) durur. Anlatılacak olursa hemen düşer.” Bu hadis gereği, görülen olumlu rüyalar doğru yorum yapabilecek birine anlatılması gerekir deniliyor. Bu durum Peygamberimizi rüyasında görenler için de geçerli mi? Anlatılmasa olmaz mı? Böyle bir rüya kime anlatılabilir? (Engin)

CEVAP: Eğer Peygamberimizi rüyada gördüyseniz mübarek olsun. Rüyayı mutlaka birine anlatmak gerekmez. Her rüya gaipten haber değildir. Kimi rüyalar kişinin bilinç altındaki düşüncelerinin yansımasıdır. Peygamberimizi gerçek durumuyla görmeniz önemlidir. Çünkü şeytan, Peygamberin asıl şekline giremez. Kimi insan Peygamberi şalvarlı, fes üstüne sarıklı; kimi kravatlı, paltolu; kimi şöyle veya böyle görüyor. Peygamberimizin şekli ve şemaili siret ve şemail kitaplarında yazılıdır. Peygamberimiz fes üstüne sarık sarmadı. Herkes gibi başını bir örtüyle sarardı. Peygamberimizi böyle gerçek şekliyle gördüyseniz mübarek olsun. Yoksa gördüğünüz kimdir, bilemem. Görülen rüyalar kötüyse kimseye anlatmamalı, unutulmalıdır. İyi ise o rüya anlatılabilir ama anlatılacak kişinin yorumda tecrübeli olması gerekir. Rüya tabiri herkesin işi değildir. Mesela ben bu işten hiç mi hiç anlamam.

Yazının devamı...

Cuma namazının sünneti kaç rekât?

SORU: 1- Cuma namazının hutbeden önceki sünnetini 4 rekât olarak biliyorum. Siz 2 rekât diye yazmışsınız. Bunun açıklamasını yapar mısınız?
2- Kalçası kırık olan bir okuyucunuzun sorusunu “teyemmüm edin” diye cevaplamışsınız. Benim bildiğim teyemmüm temiz toprakla yapılır. Bu vatandaş apartman dairesinde oturuyorsa teyemmümü neyle yapacak? (İsmail Hakkı Demir)

CEVAP: 1- Sünnet demek nafile demektir. Peygamberimizin kendi başına kıldığı namazlara sünnet denmiştir. Peygamberimiz sünnetleri genelde ikişer ikişer kılardı. İki kıl selam ver, canın isterse ikişer ikişer istediğin kadar kıl. Ama Peygamberimiz iki rekât kıldı. Hem de camide değil evinde kıldı.
2- Teyemmüm, su olmadığı veya suyu kullanmaya engel bir hal bulunduğu zaman yapılacak sembolik bir temizlik yöntemidir. Apartman dairesinde oturan kimse eğer suyu kullanamıyorsa evdeki mermere veya temiz duvara elini sürüp yüzüne, sonra bir kez daha sürüp iki koluna sürer.


Süt kardeşlerin birbiriyle evlenmesi caiz değildir

SORU: Amcamın kızıyla evlenmek istiyorum. Bizim çok uzaktan bir akrabanın küçükken sütünü içmişim. Amcamın kızı da aynı kişiden süt içmiş. Bu durum evlenmemize bir engel teşkil eder mi? (Volkan Yılmaz)

CEVAP: İkiniz de aynı kadının sütünü içtiyseniz siz süt kardeşisiniz. Birbirinizle evlenmeniz caiz değildir. 1 defa da 10 defa da emseniz fark etmez. İkiniz farklı kadınlardan emdiyseniz o zaman evlenmenizde sakınca yok. Kimsenin keyfi için fetva verilmez. Bu fikrinizi değiştirin. Aynı kadından süt içtiğiniz kızı, kardeş olarak görün.


Hayatın ana çizgileri

SORU: 25 yaşında bayan öğretmenim. Kısmetimin kapalı olduğunu düşünmeye başlayacak kadar yalnızım. İşlerim, ilişkilerim tam olacak derken aniden kesiliyor. “Kısmet kapama veya kısmet açma” gibi cahilce fikirlere saplanacak biri değilim. Ne yapmalıyım? (H. Y.)

CEVAP: Ben ne kısmet açmasını ne de kısmet bağlamasını bilirim. Benim bildiğim hayatın ana çizgilerinin Allah tarafından çizildiğidir. Allah’ın çizgisini kimse değiştiremez. Zamanı gelince evlenirsin. Ama dünyada yüz binlerce evlenmemiş kadın ve erkek var. Kimi önüne gelen kısmeti geri çevirir, beğenmez. Yüksekten uçar. Sonra yaşı geçer, o zaman da evlenmek zordur. Allah’ın takdiri ne ise o olur.

Yazının devamı...

Nafile namazları zorunlu değildir

SORU: Hadis ve fıkhın önemli kaynaklarından olan İbn Hemmam, el-Musannef’inin “Cuma’dan önce ve sonra namaz kılmak” bölümünde şunu bildiriyor: “Hz. Peygamberin cumadan önce veya sonra cami içinde kıldığı hiçbir namaz yoktur. Cumadan önce evinde 2 rekât kıldığı rivayeti var ki bu da ortaklaşa kabul edilen bir rivayet değildir.” Burada 2 rekât cuma namazından sonraki 2-4 rekâtlı nafile namazdan bahsetmiyor. Fakat cumadan önce evinde 2 rekat nafileden bahsediyor ki, o da tam kesin olan bir şey değil. Acaba bu bazı zahidlerin uygulamaları olabilir mi? (Emrah)

CEVAP: Cumadan önce ve sonra kılınan namazlar nafiledir. Bunları Peygamber kılmışsa sünnet denilir. Peygamber kılmış olabilir de olmayabilir de... Nafile namazları kılmak zorunlu değildir. Kılarsan sevap alırsın, kılmazsan günahı yok. İstersen cumadan önce 100 rekât, sonra da 1000 rekât kıl. Ne mani var? Ne kadar çok kılarsan o kadar sevap alırsın. Böyle şeylerle uğraşmanın yararı olduğuna inanmıyorum.

Gayrimüslimle evlilik

SORU: Gayrimüslim bir bayanla evlenmek isteyen bir yakınım var. Bu bayan, “Siz isterseniz ben dinimi değiştirir Müslüman olurum” diyor. Sözüne güvenebilir miyiz? Onunla evlenmek dinimize uygun mu? (Tayfun Muğlalı)

CEVAP: O bayan Müslüman olmasa da eğer Hıristiyan veya Yahudi ise onunla evlenmek caizdir. Ama kendiliğinden Müslüman olmak istiyorsa elbette daha iyi. Ne karşılığında olursa olsun, kendi rızasıyla Müslüman olana Müslüman denilir. Gerisi sizin tercihinize bağlıdır. Kimsenin kalbinin içini bilemeyiz.

Hurafelere inanmayın

SORU: Muya takvimine göre 2012’de kıyamet kopacakmış. Bunu film olarak da çekmişler. Bunun doğru olduğunu savunanlar bile var. Böyle bir şeyi duyunca ürktüm. Bu konuda beni aydınlatır mısınız? (Nevra Akıncılar)

CEVAP: Hurafelere inanmayın. Muya takvimi ve benzerleri bazı kişilerin getirim portalıdır. Kıyametin ne zaman kopacağını Allah bilir.

Her ayet okunabilir

SORU: Amenerresulü ile Ayetelkürsi’nin namazlarda Fatiha’dan sonra okunması doğru bir uygulama şekli midir? (Enver Yavuz)

CEVAP: Kur’ân’ın her ayeti namazda okunabilir. Fatiha’dan sonra ister Ayetelkürsi, ister Amenerresulü, ister herhangi bir ayet okursun.

Yazının devamı...

Yolsuzlukların temel sebebi...

SORU: Ben kamu kurumu niteliğindeki bir bankada avukat olarak çalışıyorum. Kurumun yönetmeliğine göre bulunduğu unvanda 7 yılını dolduran personelin başka herhangi bir şart aranmadan bir üst unvana yükseltilmesi gerekiyor. Bu durumda personelin makam tazminatında ve vekalet ücretinde bir artış oluyor. Benim tüm şartlarım tutmasına rağmen müdürümüzün keyfi tutumuyla unvanım verilmiyor. Dolayısıyla almam gereken makam tazminatı ve de vekalet ücreti payımı eksik alıyorum. Bu kişi, kul hakkımı yemiş oluyor mu? Ben her namazımdan bu kişiyi Allah’a havale ediyorum. Ahiret günü bunun hesabını sormasını diliyorum.

CEVAP: Terfi meselesi amirin takdirine bağlıdır. Yasa ona bu hakkı vermiştir. Terfi ve tezkiye için memurda birtakım vasıflar aranır. Siz terfiyi hak ettiğiniz halde amiriniz kişisel bir sebepten ötürü sizi terfi ettirmiyor da hakkınızı yiyorsa büyük sorumluluk altına girmiş olur. Allah bunun hesabını ya bu dünyada veya öteki dünyada sorar. Amir kendi özel hesabını bir tarafa atmalı, memurları hakkında tarafsız düşünmeli, empati yapmalı, onların yükselmesine engel olmamalıdır. Engel olursa onların çocuklarının hakkını da yemiş olur. Terfi ettirilecek memurda aranan tek şart, bulunduğu görevi yapıp yapmama hususudur. Görevini layıkıyla yapan memur terfi ettirilir. Ama başarısız, görevinin hakkını vermeyen, işini savsaklayan, suiistimal eden kimseleri terfi ettirmek de milletin hakkını yemek olur.

Öyle insanlar yüksek makamlara getirilirse düzen bozulur. Emanet zayi olur. Peygamberimiz, “Emanetler zayi olduğu zaman kıyameti gözetleyiniz” buyurmuştur. Emanetin zayi olmasını da “İşlerin ehil olmayan kişilerin eline geçmesi” şeklinde açıklamıştır. Nice zamandan beri devlet işleri hep bozula bozula, işler ehil olmayan kişilerin eline geçe geçe bu noktaya gelindi. İnsanlarımız neden bu kadar tedirgin, neden bu kadar saldırgan? Neden bu kadar hırsızlık, arsızlık, yolsuzluk var? Temel sebep işlerin ehil olmayanların eline geçmesidir. Dayısı olanın yüksek mevkilere çıkabilmesi, zenginin arabasını dağdan aşırabilmesi, dayısı olmayan zavallıların da düz yolda yolunu şaşırmasıdır. Dayılı olanlar çalmış, korunmuş, dayısı olmayanlar pastaneden açlığını gidermek için bir pasta alınca hapishaneye tıkılmış. Ziya Paşa’nın dediği gibi:
Milyonca çalan mesned-i izzette ser efraz
Birkaç kuruşu mürtekibin cay-i kürektir.
(Milyonları çalan insanlar yüksek mevkilere kurulup boy gösteriyor. Ama zimmetine birkaç kuruş geçirmiş olan zavallı kimseler yelkenli gemilerde kürek çekme cezasına çarptırılıyor.)

Yazının devamı...

Diyanet’ten açıklama geldi

Birkaç gün önce bir soru üzerine Diyanet İşleri Başkanlığı’nın düzenlediği hac seferleriyle ilgili bir yazı yazmış ve Başkanlığın bu konuda bilgilendirici bir açıklaması olursa sütunumuzun kendilerine açık olduğunu belirtmiştim. Başkanlığın gönderdiği açıklama şöyledir:

Prof. Dr. Süleyman ATEŞ/ Vatan Gazetesi

2 Mayıs 2010 tarihli Vatan Gazetesi’ndeki köşenizde yayınlanan “Hac seferlerini Diyanet Düzenler” başlıklı yazınızda, emekli bir öğretmenin hac fiyatlarıyla ilgili sorusuna ana hatlarıyla verdiğiniz isabetli ve doğru cevaplar için teşekkür ederiz. Yazınızın son bölümündeki, “Başkanlığın bu konuda bir açıklaması varsa sütunumuz kendilerine açıktır” şeklindeki hassasiyetinize binaen bu açıklama takdirlerinize sunulmuştur. İfade ettiğiniz gibi geçmişte hac ibadetini yapmak isteyen vatandaşlarımızın yurt içinde ve yurt dışında karşılaştıkları mağduriyetleri önlemek, vaki şikayetlerini asgariye indirmek maksadıyla ülkemizde, ilk hac organizasyonu Diyanet İşleri Başkanlığı’nca 1977’de deneme mahiyetinde başlamıştır. Daha sonra 1979 ve devam eden yıllarda çıkarılan Bakanlar Kurulu kararları ve yönetmelikler gereğince Başkanlıkça hac organizasyonu düzenlemeye devam edilmiş ve durum ilerleyen zaman diliminde kurumsal hale gelmiştir.

İslâm’ın temel şartlarından biri olan hac ibadetinin ticari kaygı dışında sağlık, güvenlik ve dini vecibelere uygun bir şekilde yapılması, milletimiz için hayati önem arz etmektedir. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Suudi Arabistan’da da her geçen gün hayat standardı yükselmektedir. Mekke ve Medine’de hacıların ikamet ettiği eski evler yıkılmış, daha kaliteli binalar ve oteller yapılmıştır. Başkanlık, hacı adaylarının tercihlerine göre hizmet almalarına imkân sağlamak için normal, müstakil odalı ve otel tipi gibi üç ayrı kategoride hac düzenlemektedir.

Medine’de evler yürüme mesafesinde kiralanmakta, Mekke’de ise hareme uzakta ikamet edenlere servis hizmetleri verilmektedir. Medine’de 50, Mekke’de 150 yataklı birer hastaneyle yeterli sayıda sağlık merkezi ve sağlık ocaklarında hizmet verilmektedir. Hizmetlerin iyileştirilmesiyle orantılı olarak hac fiyatları da etkilenmektedir. Buna rağmen hac ve umre giderleri, devlet tarafından sübvanse edilen ülkeler dışında, hacılara sunulan hizmet kalitesi dikkate alındığında, Türkiye’den daha ucuza hac organizasyonu düzenleyen başka bir ülke bulunmamaktadır. Hac ücretlerinin Avro üzerinden tahsili ise Başkanlığın isteği dışında gelişen bir olaydır. Bu uygulama zorunlu olarak 1 Nisan 2005 tarihinde Dünya Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği’nin kararıyla bilet ücretleri Avro olarak tahsil edilmektedir. Hac fiyatlarının önemli bir bölümünü gider olarak uçak biletleri teşkil ettiğinden gelirin de aynı döviz cinsinden olması gerekmektedir.

Diyanet İşleri Başkanlığı/ Hac Dairesi Başkanlığı

* Diyanet İşleri Başkanlığı’na teşekkür ederim.

Yazının devamı...

Büyük ruhlardan feyz almak mümkün

SORU: İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi araştırma görevlisi Uğur Özdemir soruyor: “Sadat-i Kiram’dan feyz almak, rabıtayla mürşidden feyz ölmüşlerden yardım almak mümkün mü? Eğer böyle bir şey mümkünse bu, ‘Yalnız sana ibadet eder, yalnız senden yardım dileriz’ ayetinin özetlediği tevhide aykırı düşmez mi?”

CEVAP: Büyük ruhlardan etkilenmek, onlardan feyz almak mümkündür. Müslümanlar Hz. Peygamber’e salat ve selam okur, onun ruhaniyetinden destek talep ederler. Bunlar boş şeyler değil herhalde... Mürşidi göz önüne alıp onu düşünmek, Allah’ı bırakıp ondan yardım dilemek tevhit inancıyla bağdaşmaz. Ancak ermişliğine kesin biçimde inanılan kişi sevilir. Sevgi, seveni sevenle birliğe doğru götürür. Öyle ki, sevilendeki olgunluk ve ruh hali sevene de geçer. Kişinin annesini, babasını sevip onları düşünmesi şirk olmadığı gibi sevdiği herhangi bir insanı düşünmek de şirk değildir. Hz. Ömer, Peygamberimize “Seni nefsim hariç her şeyden çok seviyorum” demiş, Peygamberimiz de “Beni nefsinden de çok sevmeyen tam iman etmiş olmaz” buyurmuştur. Peygamberimizin bu sözü doğrudur. Çünkü ayet, “Peygamber, müminlere canlarından da ileridir” (Ahzab: 5) buyurmaktadır.

Ölmüş veliler dirilere yardım edebilir. Onların fizikleri ölmüş olsa da ruhları diridir ve manen görevlidirler. Ricalul-gayb (görünmez adamlar) dediğimiz bu kimselerin zaman zaman himmeti yetişebilir. Rad Suresi’nde, “İnsanın önünden ve arkasından izleyenler vardır, onu Allah’ın emrinden korurlar” (Rad: 11) buyurulmaktadır. Gerçi bu manevi korumaların melekler olduğunu söylerler ama ben, olgunlaşarak Allah’a giden ermiş ruhlarının da melekleştiği kanaatindeyim. Bedir Savaşı’nda ve birçok savaşta Allah’ın müminlere 3 bin, 5 bin melekle yardım ettiği vurgulanmaktadır: “O zaman sen müminlere, ‘Rabbinizin size, indirilmiş 3 bin melekle yardım etmesi, size yetmez mi?’ diyordun. Evet sabreder, korunursanız onlar hemen şu dakikada üzerinize gelseler, Rabbiniz size nişanlı 5 bin melekle yardım eder” (Âl-i İmran: 124-125). Ayrıca Hz. Musa’ya manevi bilgiler öğreten salih kulun (Hz. Hızır) varlığı da inkâr edilemez gerçektir. Hz. Süleyman’ın veziri Asaf Barhiya’nın, Belkis’in tahtını bir anda Seba’dan Kudüs’e getirdiği Neml Suresi’nde anlatılmaktadır. Yardım Allah’tan istenir. Cenabı Hak yardım etmek dilerse ruhani kullarını bununla görevlendirir. Bunlar gerçektir ama tasavvufta bazı cahil şeyhler birçok uydurmayı dine sokmuşlar, dini hurafelere belemişlerdir. Benim yazdığım o cahillerin sözleri değil, gerçek tasavvuftur. “İslâm Tasavvufu” adlı eserimi okuyabilirsiniz.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.