Şampiy10
Magazin
Gündem

“Sen evrenin göz bebeğisin”

SORU: Bir yazınızda Şeyh Galip’ten iki mısra nakletmiştiniz. Bu mısralarda geçen kelimeleri Osmanlıca lugatta dahi bulamadım. Bu mısraların anlamı nedir? Açıklar mısınız? (Ahmet A. Özgüneş)

CEVAP:

Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen

Merdüm-i dide-i ekvan olan Ademsin sen.

ANLAMI: Kendine iyi bak, özünü düşün. Sen evrenin özüsün, bütün evrenin göz bebeği olan Ademsin yani insansın sen.

Şeyh Galip, bu beytiyle tasavvuf ve İslâm felsefesindeki insan düşüncesini özetlemektedir. İslâm tasavvufuna göre insan evrenin zübdesidir. Bütün evrenin küçük bir kopyasıdır. Evren, yaratıklar dünyasının büyük kopyası (nüsha-i kübra), insan ise evrenin özeti yani küçük kopyasıdır (nüsha-i suğra). Ancak bu küçük nüsha, büyük kopyaya, (tüm evrene) bedeldir. Şunu da bilmek gerek ki âleme bedel olan, insanın sadece görünürdeki sureti yani cismi değil, onun hakikati, başka bir deyişle olgunlaşmış, ermiş insandır. Yaratıklar âlemini Hazarat-i Hams adıyla beş mertebeye ayıran Muhyiddin ibn Arabi ve ondan sonrakilerin Varlık Birliği tezlerine göre Allah’ın isim ve sıfatlarının bir görüntüsü olan bu cihan, beş mertebede oluşmuştur.

- 1. mertebe gayb-i mutlak (mutlak gizlilik) mertebesidir. Tam kendi kemaliyle bulunduğu bu mertebede yüce Allah, henüz isim ve sıfatlar dairesine inmemiştir. Bütün şekil isimleri Hakk’ın zatında yok olmuştur.

- 2. mertebe Ceberut âlemi, ilk teayyün, ilk cevher yahut hakikat-i Muhammediyye mertebesidir. Bu mertebede toplu olan varlık, açılıp detaylanmaya başlamıştır.

- 3. mertebe, melekut âlemidir. Bu âlem, görünürler dünyasına yaklaşan varlık mertebesidir.

- 4. mertebe şehadet (görünürler) âlemidir.

Bu dört âlem, dört deniz gibidir. Birinci denizin dalgalanmasından ceberut âlemi meydana gelmiştir ki, buna izafi (göreceli) ruh da denir. Ceberut âleminin dalgalanmasından melekut âlemi ve melekut denizinin dalgalanmasından mülk âlemi meydana gelmiştir. Dalgalanmaktan maksat, zati iktiza (gereklilik) ve zati arzudur. Bunların hepsi bir anda olmuştur. Nitekim, “Bizim işimiz bir göz açıp yumuncaya kadar yahut daha çabuktur” (Kamer: 50) buyurulmuştur. Bunların hepsi bir nurdur. Değişimle türlü görünür. “Her gün O, başka bir şandadır” (Rahman: 29) ayeti gereğince zattan meydana gelir ve zata gider. “Başlangıç O’ndandır ve dönüş O’nadır.”

- Beşinci mertebe, bunların hepsini kendinde toplayan insan-ı kâmil mertebesidir.

Önceki 4 âlem, Allah’ın İsm-i Azamı’dır (en büyük ismi). Bunların tamamı, Allah’ın zatını gösterir. Bu âlemlerin tümü insanda da vardır. İnsan-ı kâmil, bütün âlemlerin özetidir. Onun içindir ki, Hz. Ali, “Sen kendini küçük bir cisim sanıyorsun. Oysa sende büyük bir âlem toplanmıştır” demiştir.

Yazının devamı...

İslâm hukukunda miras paylaşımı

SORU: Annemler 2 erkek, 3 kız olmak üzere 5 kardeş. İki katlı evimizi müteahhide verdik. Bize 3 daire ve 1 dükkanın 1/3 hissesi düşüyor. Acaba İslâm hukukuna göre bunun paylaşımını nasıl yapabiliriz? (Vedat Baysal)

CEVAP: Nisa Suresi’nin 11’inci ayetine göre ölenin erkek ve kız çocukları varsa erkek çocuk, kız çocuğun 2 katı miras alır. Mirasın tamamı kızlara 1, erkeklere 2 hisse olmak üzere bölüştürülür. Siz 2 erkek ve 3 kız olduğunuza ve erkekler kızların 2 katı pay alacağına göre size düşecek olan 3 daireyle dükkanın 1/3’ü 7 hisseye bölünür. Kızlar 1’er hisse, erkekler de geri kalan 4 hisseyi alır. Bu malı 700.000 lira değerinde kabul edersek kızların her birine 100.000 lira, erkeklerin her birine de 200.000 lira düşer. İslâm hukukuna göre durum böyledir. Nisa Suresi’nin 11’inci ayetinde, “Allah size, çocuklarınız(ın alacağı miras) hakkında, erkeğe kadının payının 2 katını tavsiye eder” buyurulmaktadır. Ama medeni hukuka göre her birey mirastan eşit pay alır. Bu husus sizin aranızdaki karşılıklı rıza ve anlaşmaya bağlıdır. Hangi tür taksimde anlaşırsanız sorun yok. Çünkü bu ahirete, ibadete ilişkin bir mesele değildir.

Salat’ın anlamı nedir?

SORU: Ahzap 56. ayet, “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salat ediyorlar. Ey inananlar! Siz de ona salat edin, selam edin” buyurmaktadır. Buradaki salat, namaz değil mi? Allah, Peygambere nasıl salat eder? (Uğur Kaya)

CEVAP: Salat dua, acımak, korumak anlamlarına gelir. Allah’ın ve meleklerin Peygambere salatı, ona acımaları ve onu esirgemeleri anlamındadır. Burada salat’ın namazla ilgisi yoktur. Biz de Peygamberimize salat ederiz. Ona rahmet dileriz. Onu selamlar, Tanrı’dan esenlik dileriz. Salat’ın temel anlamı duadır. Namazın temeli duadır. Ancak bu dua birtakım beden hareketleriyle yapılan duadır. Bu ibadetin de Arapça adı salat, Farsça ve Türkçe adı namazdır.

Ölmezden önce ölmek

SORU: Peygamberimiz’in buyurduğu “Ölmeden önce ölünüz” hadisinin anlamı nedir?

CEVAP: Tasavvufta çok geçen bu söz, hadis metni olarak sağlam değildir. Ama mana itibariyle doğrudur. Amaç; nefsin arzularını şehvetlerini öldürmek, nefsi Allah’ın iradesine teslim etmek, Allah’ın emrettiği üzere Müslüman olmaktır. Müslüman, iradesini Cenab-ı Hakk’ın iradesine terk eden, dünyanın varına yoğuna aldırmayan, altınla toprağı bir tutan ermiş insandır. İşte hadisin anlamı böyle bir olgunluğa ulaşmaktır.

Yazının devamı...

Vahiy olan Kur’ân duaların en güzelidir

SORU: Müfessir Tantavi Cevheri’nin (ölm. 1940) belirttiğine göre Müzemmil Suresi 20’nci ayet, aynı surenin 4’üncü ayetinin müfessiri yani yorumlayıcısıdır. Tantavi, bu yolun Kur’ân’ı ezberleme ve araştırma yolu olduğunu belirtiyor. Ebu Bekr el-Asam (ölm. 200/815) ve Süfyan b. Uyeyne (ölm. 198/813) bu delillere dayanarak Kur’ân’ın hiçbir yerinde namazda Kur’ân’ın bir parçası okunacak diyen bir beyan olmadığını söylüyorlar. Yani namaz, Kur’an’ın özgün metninden veya tercümesinden okunarak kılınabileceği gibi kişinin kendi içinden gelen dualar okunarak da kılınabilir diyorlar. Gerçekten de dikkat edilirse ne Müzemmil Suresi 20’nci ayette ne de Müzemmil Suresi 4’üncü ayette namazdan bahsedilmemektedir. Eğer namazda Kur’ân okumak şart olsaydı Ebu Bekr el-Asam ve Süfyan b. Uyeyne, “kıraat farz değildir” içtihandında bulunamazlardı. Ve Yüce Allah da bizim anlayacağımız şekilde, “namazda Kur’ân okuyun” derdi. Ben bu kanaatteyim. Ayrıca ibadetlerin bilinçli şekilde yapılmasından yanayım. Buna katılıyor musunuz? (Emrah)

CEVAP: İsra Suresi’nin 78-79’uncu ayetlerini okuyun. Orada Kur’ân okuma, namazla beraber anılmaktadır. 78’inci ayette namaz vakitleri anlatıldıktan sonra 79’uncu ayette gecenin bir kesiminde okumak ve dua etmek üzere kalkılması emredilir. Namazın temeli zaten duadır. Duaların en güzeli Kur’ân dualarıdır. Siz Peygamber’in uygulamasını tamamen dışlayamazsınız. Peygamberimizin nasıl namaz kıldığı hadis ve tarih kitaplarında tevatürle anlatılmaktadır. Siz bu kaynakları tamamen taramadan kendi kendinize Kur’ân’ı dışlayamazsınız. Ne yararı var bu düşüncelerin? Kendi düşüncelerinize kendiniz saygı duyabilirsiniz ama tutarsız, üstelik İslâm ümmetinin icmaını dışlayan söz ve düşüncelere başkasından saygı beklemeyin. Peygamberimiz “Fatiha’sız namaz olmaz” buyurmuştur. Evet, Kur’ân okumak, dua anlamına gelir. Ama vahiy olan Kur’ân, duaların da en güzelidir. Kur’ân okumadan namazın lezzeti olmaz. Siz eğer tatminkâr buluyorsanız buyurun öyle kılın. Şayet hiç Kur’ân bilmiyorsanız o zaman bildiğiniz güzel bir dua veya tespihle “Subhanellahi velhamdu lillah...” okuyarak da namaz kılabilirsiniz. Yahut Türkçe dua edersiniz. Ama bilenlerin Kur’ân okumaları, en azından Fatiha’yı okumaları gerekir.

Yazının devamı...

Peygamber sözleri

* DÜNDEN DEVAM

Hz. Peygamber, birinci şıktaki sahneyi ashabına kendi ifadesiyle anlatmıştır.

Allah azze ve celle, kıyamet gününde buyurur ki:

- Ey ademoğlu, hasta oldum, beni sormadın.

Kul:

- Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbiyken ben seni nasıl sormaya geleyim?

Allah buyurur ki:

- Hatırlamıyor musun, falan kulum hasta olmuştu, onu sormaya gitmemiştin? Bilmiyor musun, onu sormaya gitseydin, beni onun yanında bulurdun? Ey ademoğlu, beni yedirip doyurmanı istedim, beni doyurmadın.

Kul:

- Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbiyken ben seni nasıl doyurayım?

Allah buyurur ki:

- Bilmiyor musun, falan kulum senden kendisine yemek vermeni istedi, ona yiyecek vermedin? Bilmiyor musun, ona yemek yedirmiş olsaydın, harcadığını benim yanımda bulurdun? Ey ademoğlu, senden su istedim, bana su vermedin.

Kul:

- Ya Rabbi, sen âlemlerin Rabbiyken ben sana nasıl su vereyim?

Allah buyurur ki:

- Falan kulum, senden su istedi, ona su vermedin. Şayet ona su verseydin, yaptığın iyiliği benim yanımda bulurdun? (Müslim. Birr, hadis: 43).

Kur’ân’a da uygun olan bu Peygamber sözlerini biz de insanlara anlatıyoruz. Siz beğenmiyorsanız okumazsınız ama okuyan binlerce kişi var.

Namazlarda sefer hali

SORU: Bulunduğum yerden başka bir şehre gittiğimde vakit namazlarının sadece farzlarını mı kılmam gerekiyor yoksa normal olarak farz ve sünnetlerini aynen kılmalı mıyım? Farz namazının 2’nci rekâtında ayaktayken sure okuyabilir miyim? 3’üncü ve 4’üncü rekâtlarda Fatiha Suresi’nden başka sureler okuyabilir miyim? (Kadri Yoltay)

CEVAP: 90 kilometre mesafede başka bir yere gittiğinizde farzları ikişer rekât kılarsınız. Akşamı tam kılarsınız. Diğer dört rekâtlı farzları ikişer kılarsınız. Ama sünnetleri isterseniz iki kılarsınız, isterseniz dört, isterseniz hiç kılmazsınız. Sünneti kılma zorunluğu yoktur. Farz namazın ikinci rekâtında Fatiha’dan sonra istediğiniz sureyi veya ayeti okuyabilirsiniz. 3. ve 4. rekâtlarda sadece Fatiha okunur.

Yazının devamı...

Kur’ân İncil’i doğrulamaktadır

SORU: Bir yazınızda Peygamberimiz bize kuşlardan ibret almamızı öğütleyerek, “Onlar sabahleyin yuvalarından aç kalkar, akşamleyin tok dönerler. Öyle ise siz de rızkınızı güzel arayınız’demiştir” diye yazmışsınız. Bu sözün aslı İncil’de yer alan bir ayettir. İncil Matta

6: 26’da şöyle yazıyor: “Gökte uçan kuşlara bakın. Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel babanız, yine de onları doyurur. Siz, onlardan çok daha değerli değil misiniz?” (Safa Göke)

CEVAP: İncil’de bulunan birçok ayet, Peygamberimizin sözü olarak da ifade edilmiştir. Kur’ân, İncil’i doğrulamaktadır. Peygamberimiz, Hz. İsa’nın sözlerini kendi ifadesiyle anlatmış ve bu sözler hadis kitaplarına geçmiştir. Bunun örnekleri az değildir. İşte en çarpıcı örneklerden biri: Matta: 2/31-46’da Hz. İsa, kıyamette kralın, meleklerle beraber gelip tahta oturacağı ve sağında bulunanlara şöyle diyeceği anlatılır: “34. Ey sizler, Babamın mübarekleri, gelin, dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan melekûtu miras alın. 35. Zira aç idim bana yiyecek verdiniz, susamıştım bana içecek verdiniz, yabancıydım beni içeri aldınız. 36. Çıplaktım beni giydirdiniz, hastaydım beni aradınız, zindandaydım yanıma geldiniz. 37. O zaman salihler ona cevap verip diyecekler: Ya Rab, biz seni ne zaman aç görüp yedirdik veya susamış görüp içirdik? 38. Ve ne zaman seni yabancı görüp içeri aldık veya çıplak görüp giydirdik? 39. Ve ne zaman seni hasta veya zindanda görüp yanına geldik? 40. Kral cevap verip onlara diyecek: Doğrusu size derim: Mademki bu kardeşlerimden, şu en küçüklerinden birine yaptınız, bana yapmış oldunuz. 41. O zaman solundakilere de diyecek: Ey lanetliler, benim yanımdan iblisle onun meleklerine hazırlanmış olan ebedi ateşe gidin. 42. Çünkü açtım bana yiyecek vermediniz, susamıştım bana içecek vermediniz. 43. Yabancıydım beni içeri almadınız, çıplaktım beni giydirmediniz, hasta ve zindandaydım beni aramadınız. 44. O zaman onlar da cevap verip diyecekler: Ya Rab, seni ne vakit aç veya susamış yahut garip veya çıplak yahut hasta veya zindanda gördük de sana hizmet etmedik? 45. O zaman onlara cevap verip diyecek: Doğrusu size derim: Madem ki bu en küçüklerden birine yapmadınız, bana da yapmamış oldunuz. 46. Ve bunlar ebedi azaba fakat salihler ebedi hayata gideceklerdir.”

* DEVAM EDECEK

Yazının devamı...

Süper sahtekârlık

SORU: Bir şahıs, yapılan muskayı sakladıkları veya gömdükleri yerden çıkarıyor. Bunu cüzi bir ücret karşılığı yapıyor. Bunun aslı nedir? Bu şahsın elinde eski yazı çok yıpranmış bir kitap var. Kendisine muska yapılan kişinin anne ismi, kendi ismi ve doğum tarihinin son iki rakamını sorup alt alta yazıp toplama çıkarma yapıp kaç rakamı çıktı ise elindeki kitabın o sayfasını açıyor. Orayı okuyup heceleyerek muskanın yerini söylüyor. Ve söylediği yere gidiyor. Elinde iki tane fındık ağacından yapma, 30 santim boyunda, üzerinde ayetler yazılı çubuk var. Muskanın olduğu yerde bu çubukları elinin içinde tutuyor. Çubuklar muskaya doğru dönüyor. O şahıs da “işte muska burada” deyip bir kenarda oturuyor. Bir tanıdığımın evine gittik. Yapılan muskanın yorganın içinde olduğunu söyledi. Yorganı söküp dağıttık. İçinden siyah naylona sarılı yaklaşık 30 santim boyunda tükenmez kalemle yazılmış ve yıpranmış birtakım rakamlar ve Arapça yazılar çıktı. Kağıttakileri okudu ve “sizi ayırmaya yazılmış” dedi. Biz muskayı bulup çıkarana kadar odanın diğer ucunda durdu, hiç yanımıza gelmedi. Bu şahsın yaptığı hesap kâğıdı şu anda bende mevcut. Böyle bir kitap var mı? Böyle bir hesap var mı?

Bilimsel değeri yoktur

CEVAP: O kitabın adı “Yıldızname”dir. Bilimsel bir değeri yoktur. İslâm’ın, gaybı Allah’tan aşka kimsenin bilmeyeceği prensibine aykırıdır. O kitapta bütün insanların 12 burçta (yani kaderde) olduğu düşünülmüş ve her burçtakilerin kaderinin ana çizgileri yazılmış. Şahsın ismiyle anasının ismi yazılıp bu isimlerin Ebced hesabıyla sayısal değerleri toplanıp 12’ye bölünür. Kalan rakamla, o kişinin hangi burçta olduğu saptanır ve ana çizgileriyle kaderi okunur. Bilimsel bir yanı olmayan bu yöntem dine de aykırıdır. Ama insanlar böyle şeylerle avunurlar. Yalnız orada toplanıp çıkarmayla yapılan muskanın yerinin saptanacağından söz edilmez. Sözünü ettiğiniz o kişinin hesaplar yaparak muskanın yerini bulması ise süper bir sahtekârlıktır. Saf adamları bulup istediklerini alıyor bu kalpazanlar. O yalnız değildir, bir ekiptir. Daha önce ne yapıp edip bir yerlere bir muska saklıyor, sonra kendisine başvuranlara o tür numaralar yapıp güya muskayı buluyor olabilirler. Yalandır, sahtekârlıktır, alçaklıktır. Kovun o şeytan ruhlu insanları aranızdan, yüz vermeyin. Yoksa insanların hem parasını çekerler hem de imanını soyarlar.

Yazının devamı...

Allah niyetinize göre sevap verir

SORU: Temizlikçimiz zaman zaman benden para istiyor. Her seferinde ihtiyaçlarını söyler, ben de veririm. Zamanla içime kuşku düşmeye başladı. Acaba doğru mu söylüyor? Yoksa bir şey uydurup para almak mı istiyor? Dayılarıma da yardım ederim. Ama çocukları alkol alıyor. Yaptığım yardımın böyle haram işlere mi yoksa normal ihtiyaca mı harcandığını bilmiyorum. Acaba nerede kullanılacağını bilmeden borç vermek doğru mu? Belki kötü amaçlar için kullanacaklar. Fazla sorgulamadan söylenen şeye inanmak mı gerekiyor? (Yasemin Tamer)

CEVAP: Muhtaç olduğunu söyleyip sizden borç isteyene, imkânınız varsa para verirsiniz veya bağış yaparsınız. “Bunu nerede kullanacaksın” diye sormanıza gerek yok. Sizden aldığını haram işlerde kullanıyorsa sorumluluk ona aittir. Allah size niyetinize göre ecir verir. Zararı yok, temizlikçiniz yalan söyleyip borç isterse ve sizde bunu bilerek para verirseniz sevabınız daha da artar. Onu mahcup etmeye gerek yok. Ama öyle vermelisin ki kişi yalan söylemeye gerek duymasın. Doğru söylesin, çekinmeden istesin. İşte asıl âlicenaplık budur. Allah’ı örnek almak gerekir. Cenabı Hak kullarının rızkını veriyor. Ama kimi kullar Allah’ın verdiğini, O’nun yasakladığı şeylerde kullanıyor, yalan söylüyor, zina ediyor, çalıyor... Şimdi düşünün eğer Allah, emrine aykırı gidenlerin rızıklarını kesse ne olur acaba? Hepsi mahvolur, çok az kimse yaşayabilir. Herkes hesabını Allah’ın huzurunda verir. Siz yapabildiğiniz ölçüde yardım edin.

Dest-i gavvasan-ı insafa gelir bir gün çıkar

Sen heman bir iylik et ummane at.

(Sen iyilik et denize at, o iyilik zayi olmaz, bir gün bir dalgıcın eline geçer de sahibini bulur.)

Hz. Mevlana’dan ibretlik bir fıkra: Şems’in ayrılığıyla içi yanan Hz. Mevlana’ya bir fakir gelip, “Müjde, Şems geliyor” demiş. Mevlana, hemen sırtındaki hırkayı çıkarıp fakir adama vermiş. Çevresindekiler demişler ki: “Bu adam yalan söyledi. Şems falan yok ortada.” Mevlana, “Biliyorum, ben onun yalanına hırkamı verdim. Ama söylediği gerçek olsaydı canımı verirdim” demiş.

Camilerdeki levhalar

SORU: Camilerde mihrabın sağına Allah, soluna Muhammed yazılarını asıp bunların önünde secde etmek şirk mi? (Hüsmen Çakır)

CEVAP: Camilere asılan bu isimler Allah’ı, Peygamberi ve bazı sahabileri hatırlamak içindir. Bu levhaların bizzat kendisine tapmak, onlara secde etmek şirktir. Hiçbir Müslüman levhaya tapmaz. Onu görünce Allah’ı hatırlar, zikreder.

Yazının devamı...

Kurban sadece Allah için kesilir

SORU: Kurban kesiminde genel olarak ailenin erkeği kurbanın başına gidiyor. Kurbanı Allah rızası için kestiriyoruz ama keserken “eşim adına, oğlum adına” ya da “kızım adına Allah rızası için” gibi niyetler olmalı mı? Böyle şeyleri çevremdeki bazı insanlardan duyuyorum. Akika kurbanının önemi nedir? Kesilmezse ne olur? Çocuk doğduğunda kesilmemişse ne zamana kadar kesilebilir? (Dinçer Erdinç)

CEVAP: Kurban sadece Allah için kesilir. Hiç kimsenin adına kesilmez. Zenginlik ölçüsünde parası olanın kurban kesmesi sünnettir. Şart değildir. Bir aileye bir kurban yeter. “Çocuğum adına, oğlum adına, karım adına” demenin bir anlamı yoktur. Aile birlikte oturuyorsa aile reisi bir kurban keser. Eğer ayrı oturuyorlarsa zengin olan her aile reisi bir kurban keser. Ama şunun bunun adına söylemek çirkin bidatlardandır. Ne yapalım bidatlar özü geçti, kabuk meyvenin özünü çürüttü. Ne yazsam yine yapacaklar. Çünkü bidat hatta hurafe çoğunluğun içine işlemiş. Bu zavallılar ne kadar çok hayvan canını alırlarsa Allah’a o kadar çok yaklaşacaklarını sanıyorlar. Bu münasebetle bir vakayı anlatayım: Hz. Peygamber, altıncı Hicret yılı sonunda veya yedinci Hicret yılı başında Zu Karad Seferi’ne çıktı. Sebebi de Uyeyne ibn Hısn fel-Fezari komutasında bir Gatafan birliği, Peygamber’in Gabe’de bulunan süt (veya binek) develerini basıp çobanı öldürmesi, develerle birlikte bir kadını da götürmesidir.

Saldırganların götürdüğü kadın, tutuklandığı yerde bağını çözüp, kaçırılan Beytul-mal develerinin yanına geldi. Bindiği deve, en iyi kaçan deveydi. Durumu fark eden adamlar, kadının ardına düştü. Kadın kaçarken şayet Allah kendisini kurtarırsa bindiği deveyi kurban etmeyi adadı. Peygamber’e ait olan devenin kaçırıp kurtardığı kadın, Allah’ın Elçisi’ne gelip durumu anlattı. Peygamber güldü ve “Deveye ne kötü karşılık vermişsin. Seni kurtaran deveyi kesmeyi adamışsın. Allah’a isyan olan şey adanmaz. Sahip olmadığın şeyi adayamazsın. O deve benim develerimden biridir. Haydi sen onu bırak, ailene dön” dedi. Çocuk için kesilecek kurbana akika kurbanı denir. Akika, çocuğun başındaki tüyün adıdır. Hanefî mezhebine göre yeni doğan çocuk için kurban kesmek mübah veya mendub, diğer üç mezhebe göre sünnet, Zahiriyle mezhebine göre de vaciptir. Akika kurbanı, çocuğun doğumundan buluğ yaşına gelinceye kadar kesilebilir fakat doğumunun yedinci günü kesmek efdaldir. Akikanın etinden, kesen yiyebilir, başkalarına da yedirebilir ve tasadduk eder.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.