Babam İstiklal Madalyası taşıyordu
Vatandaş benden İslâm hukukunda mirasla ilgili bir mesele sordu. Ben de Nisa Suresi’nin mirasla ilgili 11. ayetinin manasını açıkladım. Bu yüzden fırtınalar koptu. Mail mail üzerine... “Senin niyetin nedir?”, “Türkiye’ye şeriat hukuku mu getirmek istiyorsun?”, “Bu adam nasıl Diyanet İşleri Başkanı olmuş?”, “Süleyman Ateş hangi ülkenin vatandaşı?” türünden saldırılar... Son mantıksızlıktan başlayayım: Süleyman Ateş Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. O da herkes gibi bu ülkeye vergi vermekte, vatandaşlık görevini yapmaktadır. Az veya çok bu ülkenin kültürüne katkı sağladı. Babası İstiklal Madalyası taşıyordu. Bir kardeşi de vatani görevini yaparken 1943’te vefat etti. Bu ülke kimsenin babasının özel mülkü değil, üstünde yaşayan yetmiş milyonun her bireyinin ortak vatanıdır. Ülke için çarpışmış, bu ülke için şehit vermiş ailenin ferdi olarak anamızın ak sütü kadar helal vatanımızda yaşıyorum. Kimsenin bizi dışlamaya hakkı yoktur.
Gelelim asıl konuya: Ülkeye şeriat hukuku getirmek isteyen kim? Benim rejimle bir sorunum yok. Herhangi bir meselede bilgi vermek şeriat hukuku getirmek şeklinde mi yorumlanır? Vatandaşın, merak dürtüsüyle yönelttiği bir soru üzerine Roma Hukuku’nda miras taksimini anlatmak, ülkeye bu hukuku getirme girişimi şeklinde mi yorumlanır? Yahudi Ceza Hukuku’nda mesela cinayet suçlarının cezasını anlatmak bu hukuku getirmek demek midir? Hamurabi Kanunları hakkında bilgi vermek bu kanunları rejim yapma anlamına mı gelir? Bunlar bilgidir, uygulama değil. Hukuk fakültelerimizde hem Roma Hukuku, hem İslâm Hukuku dersleri vardı.
Benim talebeliğim sırasında merhum Prof. Dr. Şakir Berki, İslâm Hukuku dersi hocasıydı. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde de merhum Ord. Prof. Sabri Şakir Ansay, İslâm Hukuku hocasıydı ve biz, onun İslâm Hukuku adlı eserini ders kitabı olarak okurduk. Eski Diyanet İşleri başkanlarından merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in yazdığı “Hukuk-i İslâmiyye ve Istılâhât-i Fıkhiyye (İslâm Hukuku ve Fıkıh Terimleri Ansiklopedisi)” adlı eser de yanılmıyorsam 1950’lerde İstanbul Üniversitesi tarafından basıldı. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, masrafı kendi özel bütçesinden karşılanmak üzere Diyanet’e bir Kur’ân-ı Kerîm meal ve tefsirinin yapılmasını emretmiş, meal işi İstiklal Marşı şairimiz merhum Mehmet Akif’e, tefsir işi de Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a havale edilmiştir. Sonra Mehmet Akif’in yaptığı meali vermemesi ve vasiyeti gereğince vefatından sonra yakılması üzerine hem meali hem de tefsiri Yazır tamamlamıştır.