Şampiy10
Magazin
Gündem

Normal doğum kadının sağlığı için yararlıdır

SORU: Bilerek kendi vücuduna zarar vermek Allah’ın bize emanet ettiği bedenlere hıyanettir. Sezaryenle doğum yapmak da bu kapsamda mı acaba? Allah’ın doğal olarak bize armağan ettiği doğum olayına müdahale etmiş olur muyuz? (Z. D.)

CEVAP: Sezaryeni gerektirecek bir durum olmadan bu uygulamayla doğum yapılmasını doğru bulmuyorum. Her kadın doğumun tatlı acısını tatmalı k,i anneliğin sırrını daha iyi anlamış olsun. Ayrıca doğum vaktinden bir saat veya iki saat önce yahut sonra çocuğu yuvasından almak da kanaatimce doğru değildir. Belki de bu, çocuğun psişik yapısına zararlı olabilir. Konuyu fiziksel ve ruhsal yönden enine boyuna incelemeden hemen sezaryen yoluna başvuruyorlar. Çoğu acı çekmeden doğum yapmak istiyor veya başka bir şey düşünüyor. Oysa normal yolla doğum yapmak kadının sağlığı açısından da yararlıdır. Belki bu yolla doğum, anneyi ileride rahim kanseri olma riskinden de kurtarabilir. Ama normal doğum annenin sağlığına zararlı ise o zaman sezaryenle çocuğu almakta bir sakınca yoktur. Çünkü zorunlu haller, yasakları ortadan kaldırır. Size normal doğumu tavsiye ederim.







Hafsa Mushafı mı?

SORU: Tefsirinizde Hafsa Mushafı kıraatlerine atıf yapıyorsunuz. Bu imam Mushafı mı yoksa Hafsa’ya ait ayrı bir Mushaf var mıydı? (Serpil Başar)

CEVAP: İmam Mushafı, Hz. Osman zamanında yazılıp çoğaltılan altı Mushaf’tan Medine’de bırakılmış olan nüshadır. Hafsa Mushafı değildir. Hafsa Mushafı, Hz. Ömer’den kızı Hafsa’ya geçmiş olan nüshadır. Bu, Ebubekir zamanında derlenmiş Mushaf’tır. Hz. Osman Hafsa’da bulunan bu nüshayı aldırmış, resmi nüshaları yazdırdıktan sonra Hafsa Mushafı’nı sahibesine iade etmiştir.







Özürlünün abdesti

SORU: Annemin idrar sorunu olduğu için namaz kılmaya vakit bulamadan abdesti bozuluyor. Ne yapmalı? (F. Nadide)

CEVAP: Anneniz özürlü sayılır. Özürlüler, bir namaz vakti içinde aldıkları tek abdestle bütün ibadetlerini yaparlar. Vakit çıkmadıkça onların abdesti, idrar sorunuyla bozulmaz.

Yazının devamı...

Hristiyanlığın üçleme inancı

Bir okurumun Hristiyanlık’taki teslis (üçleme) inancıyla ilgili sorusu üzerine verdiğim yanıt, Hristiyan bir bayanı rahatsız etmiş. Benim son derece tarafsız ve Hristiyanların kendi kaynaklarına dayandırarak verdiğim cevaptan bu hanımefendi neden rahatsız olmuş bilmiyorum. Ben Hristiyanlığa hakaret etmedim. Herhangi bir dini aşağılamak diye bir düşüncem olamaz. Ama bir inancın mantıklı olup olmadığını saptamak bilimin gereğidir. Üçleme, bizim inancımıza terstir. Kanıtı da yoktur. Üç ayrı şey, ezelden beri tanrılık doğasına sahip olamaz. Hem Allah bir olacak hem de üç ayrı varlık olacak. Üç varlık da doğasında tanrılık taşıyacak ve üçü de aslında bir olacak. Eğer sizin mantığınız bunu kabul ediyorsa bana da açıklayın da lütfen aydınlanayım. Siz itiraz ediyorsunuz diye bildiğimi anlatmaktan geri duramam. Ama Hz. İsa’ya saygım sonsuzdur. Onun getirdiği tevhit dini olan Hristiyanlığa da saygım sonsuzdur. Fakat bilimsel verilere göre Hz İsa, üçlemeyi getirmedi, öğütlemedi. Çünkü kendisi bir Yahudi çocuğudur. Bir din adamı olarak yetişmişti. Büyüdüğü ortamda üçleme inancı yoktu ki böyle bir inancı çevresine öğütlesin. Siz isterseniz yazımı bir kez daha okuyun. Aşağılama amacını taşımadığımı anlarsınız. Biz yazarız, eleştiri hakkımızdır. Kendi halkımızın batıl inanç ve uygulamalarını da eleştiriyoruz. Kaldı ki alıntı yaptığım eser de asla bir inkârcının eseri değil, bir Hristiyan teoloğun eseridir. Eğer o yanlış ise siz bana doğrusunu anlayacağım biçimde açıklayın lütfen.


Allah kulunun güzel görünmesini sever

OKURUM M.K., burnuna estetik yaptırmış. Günah olup olmadığını soruyor. Cevabım şudur: Hanımefendi eğer burnunuzun durumu sizi rahatsız ediyorsa güzelleştirmek için ameliyat olmanızda bir sakınca yoktur. Sakıncalı olan güzelleşmek için değil, çirkinleştirmek için yapılan müdahalelerdir. Hayvanların yüzünü damgalamak, dağlamak gibi... Allah kulunun güzel görünmesini sever. Burun ameliyatı niçin günah olsun? Üstelik sağlık açısından size zarar veriyorsa o zaman zaten hiç sorun yoktur.

Yazının devamı...

Eğer toplum bilinçlenirse her şey yoluna girer

SORU: Son yıllarda ülkemizde çok ciddi cemaatleşmeler, gruplaşmalar görülüyor. Bu konudaki görüşünüz nedir? (Ahmet Kesen)
CEVAP: Maalesef Türkiye’de cemaatler örgütlenmiş durumdadır. Elbette bu örgütlenmelerde çıkar faktörü de vardır. Ama iyi Müslüman, Kur’ân’ın emirlerine göre yaşayan insandır. Tek yolumuz Kur’ân ve Peygamberimizin sağlam sözlerinin gösterdiği yoldur. Bizim falan veya filan cemaatle işimiz yoktur. Kur’ân’a göre yaşayan her cemaate yakınız ama Kur’ân’ı kendilerine göre yorumlayıp kendilerini en iyi Müslüman sayan gruplarla işimiz olmaz. Çünkü bu, Müslümanların bölünmesine yol açar. Kur’ân bölücülük yapanları uyarmakta ve “Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını haber verecektir” (Enam: 159) buyurmaktadır. Bu sözüm herhangi bir cemaat için değil, geneldir. Örgütlenme normaldir ama dinde bölücülüğe yol açan örgütlenmeler topluma zarar verir. Tabii bölücü olan sadece dini örgütlenmeler değildir. Din karşıtı bu kadar örgütlenme ve kamu oyunu yanlış, dine karşı yönlendirmeler de unutulmamalıdır. Toplum bilinçlenirse her şey yoluna girer.





Namazda besmele
SORU: Namaza durduktan sonra “subhaneke”yi okumadan evvel besmele çekilir mi? Besmeleyi Fatiha’dan sonraki surede de çekmemiz gerekir mi? (Muammer Baturay)
CEVAP: Namaza başlarken tekbirden sonra besmele çekmeden “subhaneke” okunur. Ardından “euzu besmele” çekilip Fatiha ve ardından da besmele çekmeden bir küçük sure veya birkaç ayet okunur.





Duamızı kabul buyur

SORU: Amin sözü, namaz içinde Fatiha’dan sonra söylenirse namazı bozulur mu?
CEVAP: Tek kılınan namazda kişi Fatiha’nın ardından “amin” der. Bu, “Duamızı kabul buyur” demektir. Cemaatle kılarken imam Fatiha’yı bitirdiği zaman cemaat “Amin” der. Kabe’de açıktan okunan namazlarda imam “Valaddallin” deyince cemaat hep bir ağızdan “Amin” der.

Yazının devamı...

Duaları hissederek ve gönülden okuyun

Okurum Gülay Başkan, cevşen duası olup olmadığını soruyor. Cevabım şudur: Cevşen, “bir tür zırh, savaş elbisesi” anlamına gelir. Sünni kaynaklarında bulunmayan bu dua demeti, Şiilerce çok değer verilen dört kitapta Ehl-i Beyt yoluyla Hz. Peygamber’e dayandırılmıştır. Aslında cevşen-i kebir (büyük cevşen) ve cevşen-i sagir (küçük cevşen) adıyla bilinen, metinleri farklı iki dua demeti vardır. Cevşen-i kebir daha meşhurdur ve “cevşen” denince önce akla bu gelir. Şiilerce muteber dört kitapta “Cevşeni okuyan, dört ilahi kitabı okumuş gibi olur, bunu okuyan asla cehenneme girmez” veya “Üzerinde cevşen yazılı kefenle gömülen kişi kabir azabı görmez” gibi abartılı ve tevhide aykırı iddialar asla Peygamber’in sözü olamaz. Kişi öyle bir dua okumakla azaptan kurtulamaz. Kurtulmak için ruhun arınması gerekir. Ayrıca muskacılığa yönlendiren bu tür ifadeler tevhit inancıyla da bağdaşmaz. Hz. Peygamber döneminde asla herhangi birinin kefenine bir yazı yazılmamıştır. Yazı veya dua yazılı kefen de insanı kurtarmaz. Ancak Allah’a arı duru gönül götüren ruh kurtulur.

Kanaatime göre cevşen, Peygamberimizin okuduğu veya söylediği bir dua olmamakla beraber Allah’a kulluğu güzel ve şiirsel bir üslupla dillendiren bir duadır. Her duanın Hz. Peygamber’e dayanmış olması da şart değildir. Peygamberimizden sonra nice büyük, salih insanların düzenledikleri dualar vardır. İşte cevşen de onlardan biridir. Dinin ruhuna uygun her dua gibi cevşeni okumakta da elbette sevap ve yarar vardır. Ancak şu kadar sayıda okumak şartı yoktur. Dualarda önemli olan, belli sayıda okunması değil gönülden, hissederek okunmasıdır.


Şahitsiz nikâh olmaz

SORU: Amerika’da yaşıyorum. Burada Müslüman bir kızla tanıştım. Evlenme istiyoruz. Ama ailelerimiz buna karşı çıkıyor. Eğer resmi nikâh yapıp bunu ailelerimize iletmezsek sakıncası var mı? (Ahmet A. Tekin)

CEVAP: Nikâh açıklık ister. Bu nedenle nikâhta en az iki şahidin bulunması şart koşulmuştur. Erkek için bir sorun yok ama kız için velinin izni olmadan nikâh geçerli olmaz. Benim kanaatime göre kızın ailesinin bu durumdan haberdar olması gerekir. Hanefi mezhebi dışındaki mezhepler bunu şart koşarlar. Şahitsiz yani gizli nikâh caiz değildir.

Yazının devamı...

Kasıtsız eylemden dolayı Allah kulunu sorumlu tutmaz

SORU: 1- Alışveriş yaptığımda veya toplu taşıma araçlarına bindiğimde parayı unutarak ödemediklerim olursa kul hakkı yemiş oluyor muyum? Onlarla nasıl helalleşeceğim? 2- Alkolün sadece içilmesi mi haram? Mikrop öldürücü olarak kullanılması caiz mi? Alkol değdiği yeri veya elbiseyi kirletir mi? 3- Birinin verdiği hediye haram mal ise ne yapmalıyım? (İ. D.)

CEVAP: 1- Tereddüt ettiğin olursa ulaşabilirsen gidip ödersin. Ulaşamazsan, parayı vermediğinden de eminsen ödemediğin parayı hak sahibinin adına, o niyetle bir yoksula verirsin. Kasıtsız, bilinçsiz eylemlerden ötürü Allah kulunu sorumlu tutmaz. 2- Alkol haramdır. Ancak üzümden yapılan alkollü içkiyi (şarap) hem içmek haramdır, hem de kendisi necistir (pislik). Şarap bulaştığı yeri veya elbiseyi kirletir. Orayı yıkamak gerekir. Ama mikrop öldürücü olarak kullanılan kolonya gibi alkollü maddelerin içilmesi haramdır fakat bunların temizlik amacıyla kullanılmasında bir sakınca yoktur. Sebep de Kur’ân’da yasaklanan hamr’dır. Hamr, şarap demektir. Kur’ân hamr’ın pislik olduğunu belirtmektedir. Elbette diğer alkollü içkileri, sarhoş ettikleri için içmek de haramdır ama onlar hakkında pislik vasfı kullanılmamıştır. Onların değdiği elbise veya mekân pis olmaz.

Bu hayat bir emanettir

3- Başkalarının mallarını nasıl kazandıkları hakkında araştırma yapmak bizim görevimiz değildir. Normalde birinin verdiği hediye alınır. Çünkü asıl olan zimmet beraetidir. Yani kanıt bulunmadıkça her şahıs suçsuzdur. Öyle ise malı da helaldir. Ama haram yolla kazanılmış mal olduğu bilinirse onu almak helal olmaz. Çalıntı olduğunu bile bile bir parayı almak haramdır. Ancak bu, kanıtla bilinir. Kanıtsız olarak insanları suçlamak da günahtır. Sorularınız hakkında kısaca cevabım budur. İçini ferah tut. Bu hayat bir emanettir. Öyle ayrıntılara takılıp hayatı kendine zehir etme. Elinden geldiğince dinin emirlerini yap ama aşırılığa da kaçma. Çünkü Kur’ân aşırılara uymamayı ve aşırılıktan kaçınmayı emretmektedir (Kehf: 28).

Yazının devamı...

Peygamberlerin masumluğu vahiyle ilgilidir

SORU: Bir yazınızda, “aynı zamanda yaşamış birden fazla peygamber var mı?” sorusuna verdiğiniz cevapta “Yusuf, babası ve kardeşleri aynı zamanda yaşamış peygamberlerdi” diyorsunuz. Bildiğim kadarıyla Hz. Yusuf’un kardeşleri peygamber değildi. Yanılıyor muyum? Ayrıca Hz. Yusuf’un kardeşleri, onu kuyuya atmakla ve babalarına, “Yusuf’u kurt yedi diyerek” yalan söylemekle günah işlemişlerdir. Oysa paygamberlerin masum yani günahsız olmaları gerekmiyor mu? (Can Ozan Yıldız)

CEVAP: Yusuf da kardeşleri de peygamberdi. Bunlar Yakup’un oğullarıdır. Yakup’un unvanı İsrail’dir. Yakup’un 12 oğlu, İsrailoğulları’nın 12 kabilesinin atasıdır. Bunlar peygamber kabul edilir. Ama Yusuf da dahil Yakup’un oğulları şeriat (yeni bir dinsel yasa düzeni) getirmiş peygamberler değillerdi. Yalnız vahiy veya ilham alan peygamberlerdi. Siz buna büyük din âlimleri de diyebilirsiniz. Yoksa bunlar yeni din getirmiş peygamberler değildi. Zaten Hz. Yakup da o ölçüde bir peygamber değildi. İbrahim yolunu devam ettiren bir büyük ermiş, bir büyük insandı. Büyük muhaddislerin asılsız kabul ettikleri fakat Razi gibi birçok tefsir bilgininin de doğru kabul ettiği bir hadise göre Peygamberimiz, İsrailoğulları arasında çıkmış olup da yeni din getirmemiş peygamberleri İslâm ulemasıyla eşit tutmuş, “Ümmetim âlimleri, İsrail-

oğulları’nın peygamberleri gibidir” (Razi, Tefsir, 8/302; Neysaburi, Tefsir: 1/264; Keşfu’l-Hafa: 2/64) buyurmuştur.

Kur’ân’da peygamberler hakkında “hiç günah işlemezler” diye bir nitelik yoktur. Tam tersine Hz. Adem’in yasak meyveden yediği, bu yüzden cennetten çıkarıldığı, Hz. Musa’nın adam öldürdüğü, Hz. Davud’un da açıkça belirtilmemekle beraber büyük bir hata işlediği ve benzeri olaylar anlatılır. Peygamberler de insandır. Onlar da yanılabilir, hata ve hatta günah işleyebilirler. Onların masumluğu insani olaylarla ilgili değil, vahiyle ilgilidir. Peygamberler, kendilerine gelen vahiy mesajını olduğu gibi tebliğ konusunda masumdurlar. Kendilerine gelen vahiylerde en ufak bir değişiklik yapmadan, çıkarlarına yontmadan olduğu gibi insanlara aktarırlar. İşte masumluk bununla ilgilidir.

Yazının devamı...

İbadeti sadece Allah için yapın

SORU: Kalp ameliyatı geçiren babam iyileştiği takdirde kurban kesip etini fakirlere dağıtmayı adamıştım. Ancak bunu kimseye söylememiştim. Hatta bundan babamın, annemin ve eşimin de haberi yok. Şükürler olsun babamın ameliyat çok başarılı geçti. Babam sağlığına kavuştu. Şim-di adağımı kimseye haber vermeden mi yerine getireyim? (Taner Canbek)

CEVAP: En makbul olanı, hiç kimseye söylemeden adağını yerine getirmek ve fakirlere dağıtmaktır. Zaten adak kurbanının etini eşin, annen baban ve çocukların yiyemez. Neyi nasıl adadıysan öyle yapacaksın. Ailene söylemenin de bir sakıncası yok ama hiç söylememek, ibadeti yalnız Allah için yaptığını göstermesi ve işe hiç gösteriş karışmaması bakımından daha makbuldür. Hadisi şerife göre en makbul sadaka, sağ elinin verdiğinden sol elinin haberi olmayan sadakadır. Bunun anlamı şudur: Sen ibadetini yap, sadakanı ver, sadece Allah bilsin. Senin kendi bedeninin organlarının dahi haberi olmasın. Yani yaptığın ibadeti kendin dahi hatıra getirmemelisin. İşte Allah için yapılan en makbul ibadet, hiç riyanın, gösterişin karışmadığı ibadettir.


Böyle boş hayallerle kendinizi kandırmayın

SORU: Ben cinli bir hastayım. Bundan nasıl kurtulacağımı bilemiyorum. Çevremdeki insanlar benim mehdi olduğumu söylüyorlar. Bu doğru olabilir mi? Doğru ise sebepleri nedir? (H. A.)

CEVAP: Sayın okurum, sizin hasta olduğunuz mektubunuzdan anlaşılıyor. Bu hastalıktan kurtulmanın çaresi doktora, psikoloğa veya psikiyatrlara başvurmaktır. Size mehdi diyenler, herhalde sizinle alay ediyorlar. Senin mehdi olup olmadığın hakkında bir şey diyemem. Çünkü ben mehdi diye birinin geleceğine inanmam. Ayrıca siz eğer mehdi iseniz nasıl olur da kendinizin mehdi olduğunuzu bilmiyorsunuz? Kendisinden haberi olmayan mehdiden ne çıkar? Mehdinin olağanüstü güçleri olur. Bir orduyla baş edebilir. Sizde öyle bir güç var mı? Boş hayallerle kendinizi kandırmayın. Böyle düşüncelerden tövbe edin ve Allah’a kul olmaya çalışın, o zaman huzur bulursunuz.

Yazının devamı...

Allah insanları olgunluk için yaratmıştır

SORU: Neden çocukken ölen cennete gidiyor da biz büyükler cennete gitmek için çeşitli sınavlardan geçiyoruz? Kızıma çocukken ölen birinin cennete gideceğini söylemiştim. O da şimdi ölmek istiyor. Ne diyeceğimi bilemedim. Çünkü ben de onun gibi düşünüyorum. İki ay önce eşimi kaybettim. Çok acı çekiyorum. Keşke çocukken ölseydim de bu sınavlara maruz kalmadan cennete gitseydim. Bu haksızlık değil mi? (Çiğdem Baran)

CEVAP: Çocukken ölen, günahsız öldüğü için cennete gider. Günah işlememiş masum bir ruhun cehenneme atılması Hakka reva mı? Allah’ın adaletine sığar mı? Ama düşünce olgunluğuna eren kimse, yaptıklarından sorumlu olur. Yanlış yaparsa cezalandırılır. Yasal açıdan da öyle değil mi? Çocuklara ceza verilir mi? Örneğin 4 veya 5 yaşındaki bir çocuk tabancayı çekip cinayet işlerse hapishaneye atılmaz, neden? Cezai yeterliği yoktur da ondan. O ne yaptığını bilmez, iyiyi kötüyü ayırt edecek olgunluğa gelmemiştir de ondan. “Ben de çocukken ölmek isterdim” sözü sizi nereye götürür? Allah insanları olgunluk için yaratmıştır.

İnsan büyüyecek, akıl-düşünce düzeyine kavuşacak, iyiyi kötüyü ayırt edecek yaşa gelecek, şeytanın dürtüsüyle meleğin ilhamı arasında kalacak, iki etkiden birini seçecek.

Melek ilhamıyla giderse düzelecek, yücelecek. Şeytan vesvesesine uyarsa bozulacak, ruhu kirlenecek. Birinci durumda yani ruhen arınmış halde olursa cennete gidecek, ikinci durumda kirlenmiş olan ruhunun arınması için cezaevine gönderilecek.

Çocuk cennete gitse de onun makamı aşağılarda olur. Olgunlaşıp günahlardan kaçan, Hakk’ın buyruğuyla yücelen insan ise yüksek cennetlere gider. Çocuğun cennetiyle olgun erginin cenneti aynı değildir. Çocuk, hayatın sınavlarından geçerek olgunlaşmış kâmil insanın manevi mertebesine ulaşamaz. Hakk’ın kader sırrını kimse bilemez. Onu niçin çocukken öldürdü, beni niye büyüttü diyemezsiniz. “Allah yaptığından sorulmaz. Ama insan yaptıklarından hesap vermek zorundadır” (Enbiya: 23). İnsanın, kendisine olgunluk yaşına gelme fırsatı veren yüce Allah’a şükretmesi gerekir. Böyle itirazlarla hiçbir şey çözülmez, hiçbir yere varılmaz. Tek çare Hakk’ın kaderine teslim olmak ve O’nun gösterdiği yolda gitmektir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.