Şampiy10
Magazin
Gündem

Bu saçmalığa son verilmez! ÇÜNKÜ...

SORU: Mirac gecelerinde hep acı ve üzüntü içinde oldum. Çünkü nerede olsam hep o malum hikâye anlatılır. Bu hikâyenin Kur’ân-ı Kerim’e dolayısıyla da İslâm’a aykırı olduğu gün gibi ortadadır.

Şöyle ki:

1- Allah âlimdir, bilgisi sonsuzdur, esasen evrendeki tüm ilimlerin kaynağıdır. Dolayısıyla Allah insanların kaç vakit namaz kılması gerektiğini ve kılabileceğini bilir.

2- Allah, kullarına hiçbir zaman zorluk istemez, altından kalkamayacakları bir şeyi de emretmez.

3- Elli vakit namaz farz olsa ve insan hiç uyumasa bile her yarım saat başında bir namaza durmak gerekirdi. Eğer sekiz saat uyku olsa o zaman her yirmi dakikada bir namaza durmak gerekirdi.

İnsanların bırakın çalışıp bir şeyler üretmesini seyahat etmelerini, yemek-içmek ihtiyaçlarını bile doğru dürüst gideremezlerdi. Ne üretip, ne yiyip içecekler?

4- Hâşâ, böyle olunca şu anlam çıkıyor: İnsanların, ne yapıp yapamayacakları, neye dayanıp dayanamayacakları, Allah’ın bilgisi, ilmi dışındadır.

5- Allah, peygamber de olsa insanlarla pazarlık etmez, zaten peygamberler de Allah’ın o yüceliğine, o kudretine vakıf olunca böyle bir şeye cesaret edemezler. Sina’da dağ parçalanmadı mı, dağ insanların üzerine kalkmadı mı? Allah ile pazarlık etmek kimin haddine? Allah’ın evleri olan camiler Allah’ın adının yüceltildiği yerler olmalıdır, Allah’a hakaret edilen (istemeyerek ya da cehaletle olsa da) yerler olmamalıdır.

Aşikâr olan bir şey vardır ki, bu hikâye şeytanın uydurduğu bir saçmalıktır. Umarım bu seneden başlayarak, sizlerin aydınlatmasıyla camilerimizde bu saçmalığa son verilir. (Yüksel Kıyık)

CEVAP: Camilerdeki bu saçmalığa son verilmez. Ben bunları 30 yıldan beri söylüyorum, bunun aslı olmadığını anlatıyorum. Bu yazılarım, din görevlilerinde hiçbir etki yapmadı, yapmaz da. Çünkü onlar benim yazılarımı okumazlar.

Okusalar da kabullenmezler. İşlerine, geleneği sürdürmek gelir. Öyle olacak ki halkta heyecan uyandırsınlar. Bunun için şükrane olarak mevlit okutsunlar, Kur’ân okutsunlar.

Tabii mevlidi kim okuyacak, kendileri. Bunun hem maddi hem kendileri açısından manevi katma değeri var. Hiç bu ballı böreği bırakırlar mı? Hiç hurafeyi bırakır da gerçeğe gelirler mi? Sadece bu mu? Daha nice hurafeleri var bu adamların! Cenaze başlarındaki şovlar, nutuk atmalar, hak helal ettirmeler, Münker Nekir hikâyeleri, hele o, 3 veya 9 veya 15 bin yıllık kıldan ince kılıçtan keskin köprü masalı. Daha neler de neler! Onlara göre bunlar dinin ruhudur. Hiç bu masalları bırakırlar mı? Bırakmazlar. Ben değil, şimdi görevdeki Diyanet İşleri Başkanı da söylese bırakmazlar. Onun için ben size moralinizi bozmamanızı, anlatılan masalları sineye çekmenizi tavsiye ederim.

Güle dert anlatamaz beyhude bülbül inler
Varak-ı mihr-i vefayı kim okur, kim dinler!

Yazının devamı...

Erkek namazda takke kullanmak zorunda değil

SORU: Cuma namazını kılmak için camiye gittim. Yaşlı bir kişi namaz kılarken başına geçirdiği takkesini evinde unutmuş. İmamdan takke istedi. Bu konuşma benim yanımda yapıldı. O yaşlı kişiye “başın açık kıl” dedim. İmam ise kızgın bir şekilde “peygamberimiz hiçbir zaman başı açık namaz kılmamıştır” diyerek benim teklifime karşı çıktı. Cemaatin yüzde 90’ının başı açıktı. İmamın bu sözü, başı açık namaz kılanların namazlarının geçerli olmadığı anlamına mı geliyor? İmama bu söylediklerinin kaynağını sordum. “Ben bildiğimi söylerim” diye cevap verdi. (Yılmaz Onat)

CEVAP: Peygamberimiz genelde başına sarık dolardı. Yalnız o değil, bütün insanlar başlarına bir bez sararlardı. Bunun sebebi, yüzü gözü kumlardan, tozlardan ve özellikle de güneşten korumaktı. İslâm’ın yeşerdiği Mekke ve Medine güneşli, özellikle uzun süren yaz aylarında günler çok sıcak geçer. Eğer başınız beyaz bezle sarılırsa hem sıcaktan, hem de güneş çarpmasından korunur. Ama namazda başı örtmek namazın gereklerinden değildir. Çünkü namazda kapanması gereken yerler, erkek için göbekle diz kapağı arasıdır. Hz. Peygamber’in hiç başı açık namaz kılmadığı iddiası doğru değildir. Peygamberimiz hicretten önce ve sonra hac yaptığı gibi umre de yapmıştır. Hac ve umre esnasında ihrama girilir. İhramda başın açık bulundurulması şarttır. Arafat’ta vakfe ve ziyaret tavafı farzdır. Bunlar en az iki gün sürer. Bu esnada Peygamberimiz başını örtmemiştir. İmamın bilgisi eksiktir. Tartışmaya gerek yok. Usulüyle söylenirse herhalde bilgisini tashih eder.

Yemeğe boykot olmaz, günahtır

SORU: Çalıştığım işyerinde, işverenin bazı haklarımızda kısıtlamaya gitmesi ve zamlarımızı vermemesi sebebiyle 30 kişilik işçi grubu olarak 3 gündür öğle yemeklerine girmiyoruz. Bazı dostlarım, “ülkede bu yemekleri bulamayanlar varken sen nasıl yemeğe girmez, çöpe atılmasına sebep olursun” diye beni eleştiriyor. Bir yanda arkadaşlarımızla birlikte giriştiğimiz hak mücadelesi, bir yanda bu günaha girme endişesi var. Bu durumda ne yapmalıyım? (H. G.)

CEVAP: Eğer size sunulan yemeği yemeyip onun çöpe atılmasına sebep oluyorsanız hata ediyorsunuz. Günahtır kardeşim. Yemek yememekle bir yere varamazsın. Hakkını kanuni yollardan ararsın. Vermiyorlarsa işine gelmezse ayrılırsın. Acaba iş bulabilecek misin? İyi kötü bir işe girmişsin, çalışıyorsun. Senin şimdi beğenmediğin işe girmek için emin ol ki, binlerce kişi kuyruğa girer. Ülkenin içinde bulunduğu darboğazı da düşünmek gerek. Bence yemeğini ye. Yemeğin beğenilmemesi veya yemeğe boykot olmaz. Benim düşüncem budur. Ama sen kendin durumunu daha iyi takdir edersin.

Yazının devamı...

İslâm, temelde KUR’ÂN’ın prensipleridir

SORU: Bir internet sitesinde bir şahıs şöyle bir cümle yazmış: “İslâm dininde 5 vakit namazını terk eden Müslüman’ın Şafii, Maliki ve Hanbeli mezheplerine göre katledilmesi vaciptir. Hanefi mezhebine göre ise namazını terk eden Müslüman’ın cezası ömür boyu hapistir.” Bu cümleyi okuyunca hayretler içinde kaldım. “Nasıl olur da masum insanı öldürmeyi yasaklayan bir din olan İslam’da namaz kılmayan Müslümanlara öldürülme cezası veriliyor” diye düşündüm. Muhakkak ki İslâm dininde namazın önemi çok büyük. Namaz kılmayanlara ahirette ceza verileceğini de biliyorum. Size göre İslâm dininde namazını terk eden bir Müslümanın katli vacip midir? Böyle bir şey var mı? Yoksa bu bir hurafe mi? Ben elhamdülillah Müslümanım. Ramazan’da orucumu tutuyorum. Cuma namazlarını düzenli olarak kılıyorum. Çok istememe rağmen 5 vakit namazımı kılamıyorum. Bu durumda benim katledilmem ya da ömür boyu hapsedilmem mi gerekiyor?

CEVAP: Değerli genç, İslâm dini ne Şafiilik, ne Hanefilik, ne Malikilik, ne Hanbelilik, ne Sünnilik, ne de Şiilik’tir. İslâm dini, temelde Kur’ân’ın prensipleridir. Bir de Peygamber’in söylediğinde hiç kuşku ve şüphe bulunmayan, Kur’ân’ın prensiplerine aykırı olmayan sağlam hadislerdir. Peygamber’den 150-250 yıl sonra yetişen bazı din uzmanlarının düşünceleri, insanları bağlayan din değildir. Şafii’ye yahut falana göre namaz kılmayanın öldürülmesi gerekir sözü, Kur’ân’a aykırıdır. Çünkü Kur’ân‘da din ve vicdan özgürlüğü vardır. Kur’ân, dinde zorlama olmadığını vurgulamaktadır (Kâfirun: 6, Bakara: 256). Buna rağmen hâlâ falan mezhebe göre namaz kılmayanın katli vaciptir gibi sözler insanları İsâm’dan ürkütür, kaçırır. Kişinin namaz kılacağı varsa da kılmaz. Çünkü insan doğası zorlanmaktan hoşlanmaz. Güzellikten, tatlılıktan hoşlanır. 1200 yıl önceki insanların kişisel görüşleri, çıkarımları asla insanları bağlamaz.

Namaz kılmak Kur’ân’ın emridir. Kılmayan bu emre aykırı hareket etmiş olur. Sorumluluğu kendisine aittir. Onun hakkında hükmü verecek olan da Allah’tır, insanlar değil. Yüce Allah, kendisine karşı işlenen günahları ya bağışlar ya cezalandırır. Hiç kimse hakkında “şu mutlaka cehennemliktir” yargısında bulunamayız. Yüce Allah günahkâr kullarına hitaben “Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse acıyıp sizi bağışlar, dilerse sizi cezalandırır” dedikten sonra Peygamber’in dahi kimsenin vekili veya bekçisi olmadığını vurgular (İsra: 54). Tövbe 106’ncı ayette de davranışları kuşkulu, iyi işler yanında kötü işler de yapmış olan kulların işinin Allah’a kaldığı, yüce Allah’ın, kullarını ya cezalandıracağı ya da affedeceği vurgulanır. Kur’ân’da toplumla ilgili, toplum hakkına tecavüz, huzuru bozma gibi sosyal içerikli suçların cezası belirlenmiştir. Ama Allah’a karşı işlenen günahların cezası belirlenmemiştir. Bunların cezasını insanlar değil, Allah verecektir. Allah dilerse hatalı kulunu affeder, dilerse cezalandırır.

Yazının devamı...

Et yememek oruç değil, perhizdir

SORU: 1- Bir arkadaşımın ifadesine göre kendisinin mensup olduğu grup, oruçlarını et yememek şartıyla tutuyorlarmış. Dinimizde böyle bir oruç şekli var mı?

2- Sizin bir yazınızda kadınların özel günlerinde namaz kılabileceklerini okudum. Ben 14 yaşında olduğumdan annem her konuda beni yönlendiriyor. Özel günlerimde Kur’ân okumama tepki gösteriyor. Ben bu durumda nasıl bu dediğiniz farzı yerine getirebilirim?

3- Birinden büyük bir evliyanin felsefeyle uğraştığından Allah tarafından cezalandırıldığını duydum. Bu doğru mu? (Aysel Tuncel)


CEVAP: 1- Dinimizde et perhizi şeklinde bir oruç yoktur. Oruç, şafak atmasından gün batıncaya kadar yememek, içmemek ve cinsel ilişkide bulunmamak suretiyle tutulur. Et yememek oruç değil, perhizdir. Benzeri perhizler Hıristiyanlarda da vardır.

2- Kadınların özel günlerinde ibadet yapamayacağı hakkında bir ayet yoktur. Kur’ân böyle bir yasak getirmemiştir. Sen namazını kılarsın, annen seni engelleyemez. Anne Kur’ân okumana mani olursa günah işlemiş olur. Çünkü namaz kılana, Kur’ân okuyana engel olmak en büyük günahlardan biridir.

3- Ben, felsefeyle uğraştığı için cezalandırılan bir evliya bilmiyorum. Bunlar saçma sözlerdir. En büyük velilerden Muhyiddin ibn Arabi, İmamı Gazali ve Hz. Mevlânâ aynı zamanda büyük birer filozoftur. Sadreddin Konevi, Bedreddin Simavi de filozof velilerdendir. Felsefeyle uğraştığı için cezalandırıldığını söyleyen kişi evliya değil, softanın biri olmalıdır veya bu haberi yayanlar softalardır.


‘Şahitliği Allah için yapın’ Tutarsız fikirler yaymayın

SORU: Sayın hocam, talakta şahit konusunda kesin bir icma söz konusu mu?

CEVAP: Kur’ân’da açık hükmü bulunan konularda icma ve kıyas aranmaz. Talak Suresi şöyle der: “Sürelerinin sonuna vardıklarında ya onları güzelce (yanınızda) tutun yahut güzellikle onlardan ayrılın. (Eşinizi yanınızda tutmak veya ondan ayrılmak için) içinizden adaletli iki kişiyi de şahit tutun. Şahitliği Allah için yapın. İşte içinizden Allah’a ve son güne inanan kimseye öğütlenen budur. Kim Allah(ın yasakların)dan sakınırsa (Allah) ona bir çıkış (yolu) yaratır” (Talak: 2).

SORU: Namaz kılma ve abdest alma şekli Kur’ân’da neden yok? (Cengiz Uçar)

CEVAP: Maide Suresi’nin 6. ayetini okursanız abdest alma şeklini öğrenirsiniz. Nisa 102. ayet okuyun, rükû ve secdeyi emreden ayetleri okuyun. Kur’ân’ın açık ifadesiyle bütün ilahi dinlerde namaz vardır. Hz. İsa’nın ağzından,“Rabbim bana namaz kılmayı, zekât vermeyi tavsiye etti” (Meryem: 31) buyurulmaktadır. Hıristiyan mezhepleri namazın şeklini değiştirmiş olsalar da aynen bizim gibi rükûlu secdeli namaz kılan Nesturiler vardır. Gidin Mardin’e, oradaki Süryanilerin namaz kılışlarını görün. Namaz kılmak istemeyen kılmaz ama böyle tutarsız fikirleri yayıp da saf insanların kafasını karıştırmanın ne âlemi var?

Yazının devamı...

Mehir mi yoksa malın yarısı mı?

SORU: Eşimle arımızdaki temel farklılıklar ve dünya hayatına bakış açılarımızın aynı istikamette olmaması nedeniyle evlilik hayatı ikimiz için de çekilmez bir hal aldı. Yapıcı çözümler aradık ama bir türlü başarılı olamadık. Boşanmak bizim için çözüm olmak üzere. Evlenirken benim ricam üzerine dini nikâhla beraber resmi nikâh da kıyıldı. Ayrılık durumunda bir erkek olarak bana düşen dini sorumluluğum nedir? Medeni kanuna göre evlilik sonrası edinilen kazancın veya paranın eşit bölünmesi lazım. Fıkıh kitapları, erkeğin kadına 3 aylık nafakasını ve mehir bedelini ödemesi gerektiğini belirtiyor. Eğer İslâm fıkhına göre hareket edersem kanunen şimdiki hukuksal kuralları çiğnemiş olacağımdan eşim benden alacaklı olur. Bu durum kul hakkına girer mi? (Dr. Tolga Özcan)

CEVAP: İslâm hukukuna göre boşanma durumunda erkeğin, kadına nikâh esnasında kesilmiş olan mehrini ödemesi gerekir. Ama daha önce ödemiş ise artık bir şey vermesi gerekmez. Sadece boşanmanın tamamlanacağı en az 3 ay süre içinde kadının konut ve nafakasını temin etmek zorunludur. Boşama işlemi tamamlandıktan sonra artık kadının bir alacağı kalmaz. Şayet kadın hamile ise çocuğunu doğuruncaya kadar nafakası temin edilir. Ayrıca 2 yıl da çocuğu emzirme süresi vardır ki, bu süre içinde kadının emzirme ücreti verilmelidir. Bunun dışında ayrılma gerçekleştikten sonra kadının erkek üzerinde bir hakkı kalmaz. Medeni kanuna göre ise evlilikten sonra edinilen mallar müşterek paylaştırılır.

İslâm hukukunda böyle bir şey yoktur. Erkeğin kazancıyla edindiği mal kendisinindir, kadının bunda hakkı yoktur. Ama kanının kendi kazancıyla edindiği mal, hediye veya miras yoluyla kendisine intikal eden mal da kadınındır. Erkeğin o malda bir hakkı yoktur. Yani iki hukuk arasında fark vardır. Eğer boşadığınız kadın, medeni hukuka göre hak talep eder de edindiğiniz malın yarısını alırsa sizin ona mehir ödemeniz gerekmez. Zaten mehir dediğin şey kadın için evlenme esnasında yapılan masraftır. Ona aldığınız takılar, giysiler mehir sayılır. Ama bunlardan ayrı mehir kesmişseniz onu ödersiniz. Kadın medeni hukuka göre hak talep ederse alacağı mehirden fazlasını alıp götürür. Ayrıca mehir ödemeniz gerekmez. Fakat eşlerin ayrılması iki taraf için de manevi boşluk oluşturabilir. Bir kez daha denemenizde yarar görüyorum. Allah hakkınızda hayırlısını versin.

Zekât hakkında...

SORU: Zekât ödenecek miktarım diyelim ki 1.000 TL. Bunu ödedim. Ertesi yıl miktar 1.400 TL oldu. Aradaki 400 TL farkı mı yoksa 1400 TL’yi mi ödeyeceğim? (Semih Gülen)

CEVAP: Zekât, yıldan yıla ihtiyaç fazlası mal varlığından ödenir. Yıl içindeki artışlar, ertesi yıl anaparaya eklenerek bunun üzerinden zekât verilir. 1000 TL’nin zekâtını verdiniz. Ertesi yıl paranız 1400 TL oldu. 1400 TL’nin 1/40’ını zekât olarak verirsiniz.

Yazının devamı...

Hacca gitmeden hatim indirmek diye bir şey yok

SORU: Arkadaşım, Allah’ın tüm evreni, dünyayı dolayısıyla bizleri Peygamberimiz için yarattığını söylüyor. Bu doğru mu? Eşimle hacca yazıldık. Ancak çevremizden bazıları hacda peygamberimize hediye etmek üzere gitmeden önce Kur’ân’ı hatim etmemiz gerektiğini söylüyor. Böyle bir uygulama var mı? Biz, Kur’ân neyi emrediyorsa onu yapmak istiyoruz. Bu konuda bizi yönlendirir misiniz? (Faruk Çapanoğlu)

CEVAP: Allah evreni hiç kimsenin hatırı için yaratmadı, kendisi için, kendi isim ve sıfatlarının etkinliği için yarattı. Allah’ın evreni Hz. Muhammed için yarattı düşüncesinin mantıklı bir yanı yoktur. Bu düşünce aslında evreni İsa için yarattı diyen Hıristiyanlık’tan adaptedir. Böyle düşünceler İslâm inancına aykırıdır. Hz. Muhammed de Allah’ın bir kuludur. Yaratılışı denizle dalgasına benzetebilirsiniz. Nasıl dalga denizin bir görünümü ise yaratıklar da Allah’ın isim ve sıfatlarının görünümüdür. Bir sonucudur. Işıksız güneş, dalgasız deniz, yaratıksız yaratan olmaz. İkinci sorunuza gelince, bunlar cahillerin uydurmasıdır. Hac da namaz gibi bir ibadettir. Namaz kılmak için birilerine hatim okumak mı gerekir? Hayret ediyorum nasıl böyle şeyleri utanmadan sıkılmadan uyduruyorlar. Bunları bile bile yayanlar bence Müslüman bile değillerdir. Hacca gitmenin şartı yok. Paran varsa, sağlığın yerinde ise hacca gidersin. Kimseye hatim hediye etmek diye bir uygulama yoktur. Zaten ölülere hatim indirmek de bidattır. Kur’ân hayat kitabıdır, ölülere okunmak için gelmemiştir.


İşte bir hurafecibaşı daha

SORU: Yüce dinimizi yozlaştıran hurafe ve bidat konularına dikkat çekmeniz çok güzel. Toplumda din adına yapılan uygulamaların Allah’ın emri mi yoksa mezhep yorumları veya örfler mi olduğu bilinmelidir kanısındayım. Siz buna dikkat ediyorsunuz. Şu mezhebin yorumu veya örflerde böyle bir şey var diyorsunuz. Kur’ân emirlerini de ayet numaralarını belirterek yazıyorsunuz. Bir gazetede yazan bir zat bidatları, mezhep yorumlarını ve kendi yorumlarını dinin emri gibi söylüyor. Televizyonda her sabah uydurma dua örnekleri veriyor. Kur’ân’da dua ayetleri olduğundan hiç bahsetmiyor. Bu kişiye engel olmak için mutlaka bir şeyler yapılmalı. Diyanet’in bu konuda bir yetkilisi yok mu? (Vildan Selvili)

CEVAP: Sözünü ettiğiniz kişi tam anlamıyla hurafecibaşıdır. Bu kişinin yaptığı; akılsızlar uyutulsun, akıllılar da dinden nefret etsin amacını taşıyor. Allah dinimizi onun şerrinden ve hurafelerinden korusun. Siz bunu Diyanet İşleri başkanlığı’na yazmalısınız.

Yazının devamı...

Anne babaya saygı gösterin

SORU: 33 yaşındayım. Ailem bana üvey evlat muamelesi yapıyor. Babam birkaç kez beni evden kovdu. Ablam ve kardeşim hep kötü sözler söylüyor, evde huzursuzluk çıkarıyorum diye laf ediyorlar. Ne yapmalıyım? (Mustafa Akın)

CEVAP: Ailenin seni böyle dışlamasının bir sebebi olmalı. Annene babana saygılı olman, onları kırmaman gerekir. Peygamberimiz, “Büyüğümüze hürmet etmeyen, küçüğümüze şefkat göstermeyen bizden değildir” buyurmuştur. Herkes birbirine sevgi ve saygıyla bakarsa sorunlar çözülür. Anne babanın çocuklar üzerinde hakları bulunduğu gibi çocukların da anne baba üzerinde hakları vardır. Çocuklar arasında ayırım yapmaları, onlara muhtaç oldukları şefkati esirgemeleri doğru değildir. Çocuğun dışlanması, onu kötü durumlara itebilir. Evladım ailene güleç yüzle, saygıyla yaklaş. Onlar da seni severler. Başına bir kötülükler gelmesini asla istemezler. Akıllı, uysal davran. Sertliği, kaba davranmayı, ters hareket etmeyi, inatlaşmayı bırak. İnsan anne babasına karşı inatlaşmamalı. Anne babaya saygıyla davranmak Allah’a saygılı olmak demektir. Sen onları sevip saydıkça Allah’ı memnun edersin. Allah dostluk ve sevgi yolunda yardımcın olsun.


Devletin aldığı vergi zekât yerine geçer mi?

SORU: Hz. Peygamber ve onun halifeleri zamanında vatandaşlardan zekât ve öşür vergilerini toplamak için memur tayin ederlerdi. Toplanan para ve mallar beytülmal’e (maliye hazinesi) teslim edilirdi. Devletin giderleri buradan karşılanırdı. Şimdi ise devlet birçok isim altında vatandaştan vergi toplayıp hazinede biriktirerek giderleri karşılıyor. Vatandaş neden yeniden zekât veriyor?

CEVAP: O dönemde zekât, devlet bütçesinin ana kaynağıydı. Tüm devlet giderleri bu fondan karşılanırdı. Ama devlet, Kur’ân hükümleriyle yönetilen devletti. Kur’ân’ın belirlediği zekât vergisini alıyor, yine Kur’ân’ın belirlediği yerlere, gruplara harcıyordu. Şimdi devlet tamamen bağımsız, laik devlettir. Acaba alınan vergiler zekât yerine geçer mi? Ben bu konuda hüküm verecek cesareti kendimde bulamıyorum. Siz eğer buluyorsanız ona diyeceğim yok. Konu ictihat meselesidir. Ama ben zekâtı olanın, böyle fetvalara değer vereceğini sanmam. Çünkü içi rahat etmez. Ayrıca Allah için verilen zekât malı eksiltmez.


Kur’ân’a göre yaşayın

SORU: 20 yaşındayım. Dövme yaptıracağım Bunun dinimiz açısından bir sakıncası var mı?

CEVAP: İslâm geleneğinde dövme makbul bir şey değildir, kötüdür. Hatta dövme yaptıranlara Hz. Peygamber’in lanet ettiği yolunda rivayetler vardır. Bunlar dövmenin en azından mekruh olduğunu gösterir. Ne gerek var öyle fantezilere? Ben size Kur’ân-ı Kerim’e ve Peygamber’in hayat tarzına göre yaşamayı öğütlerim.

Yazının devamı...

Kulun niyeti eyleminden hayırlıdır

SORU: Umre ve hacca gitmek maliyet istiyor. Ben emekli bir insanım. O toprakları ve Kabe’yi görmek istiyorum ama bütçem buna izin vermiyor. Geçen gün televizyonda program yayınlayan hanım umreye gitmiş.

Sunduğu programda oraya yalnız Allah’ın çağırdıklarının gideceğini söyledi. Bu beni çok yaraladı. Herkese elimden geldiğince yardım eden, dini görevlerini yerine getirmeye çalışan biriyim. Kimseyi yargılamıyorum çünkü böyle bir hakkım yok. Ama hak etmeyen niceleri hacca veya umreye gidiyor. Beni bu konuda aydınlatır mısınız? (Sema Kuntay)

CEVAP: Siz o tür söz ve davranışlardan etkilenmeyin.

Umre bugün turistik gezi olmuş. Düzenleyenler de bundan para kazanıyor. Nice edepsiz, rüşvetçi, umreye gidiyor.

Geldikten sonra yine bildiklerini okuyorlar. Allah, dinin emirlerini bildirmiş. Parası olan hacca gitmekle yükümlü.

Olmayana hac farz değil. Allah’ın çağırması söz konusu olamaz. Allah; paracı, rüşvetçi ve haramzadeleri mi çağırıyor? Allah, halis kullarını çağırır. Elbette hac ve umreye giden çok temiz insanlar var. Hiç üzülmeyin.

Evinizde ibadetiniz, ihlasla Kabe’de ibadet sayılır. Kulun niyeti eyleminden hayırlıdır. Siz o niyetle yaşadıktan sonra her gün umre ve hac yapıyorsunuz.

Sözünü ettiğiniz hanım reklamını yapmış. Umreye gittiğini milyonlara duyuruyor. Sözde kendisinin ne kadar dindar biri olduğunu ve Allah tarafından çağrıldığı için umreye gittiğini anlatmak istiyor. Riyakârlıktır bu. Geçen yıllarda Ramazan ayında bir programa katılmıştım. Benimle beraber iki kişi daha vardı. Biri filim artistliği yapmış bir bayan, diğeri de profesör unvanı taşıyan biri. Program esnasında sözü umreye getirdiler. Birlikte umreye gidelim dediler. Sonra program arasında dışarıya çıktım. Ekranda umreye gideceklerini söyleyen bu sanatkâr kadınla o profesör kahvaltı yapıyorlardı. Beni görünce “Ne yapalım dayanamıyoruz” diyerek tabağın üstünü örter gibi oldular.

Kardeşim tutmuyorsan tutma. İnanmıyorsan inanma. Ama niçin halkın önünde inanç reklamı yapıyorsun?

Bir takdir yazısı daha

SAYIN hocam, köşenizdeki Mustafa Gümüş adlı bir okurun teşekkür mektubuyla duygularımıza tercüman olduğunu görünce çok mutlu oldum. Size karşı aynı duyguları taşımama rağmen bu kadar süredir bir teşekkür yazısı bile göndermediğim için kendimi mahcup hissettim. Ben de yıllardır sizi sevgi ve muhabbetle takip ediyorum. Mustafa Gümüş’ün duygularına aynen katıldığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Allah size ve sizler gibilere uzun ömürler versin. Sizi okudukça aydınlanıyor, mutlu ve huzurlu oluyorum. Umarım bizlere, birbirinden değerli daha pek çok eserler kazındırırsınız. Saygılarımla... Gürsoy Duraplı

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.