Cumhurbaşkanı Gül, vatandaşlık tanımı için Osmanlı ve Selçuklu imparatorluklarını hatırlattı “Ama bu imparatorluklar, ‘vatandaşların hepsi Türktür’ diye bir şey dayatmamış” dedi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Baltık ziyaretinin ilk ayağı olan Letonya’nın başkenti Riga’da beraberindeki gazetecilere konuştu ve yeni anayasadan çözüm sürecine birçok temel konuda önemli mesajlar verdi.
Cumhurbaşkanı “Anayasa için yıl sonu beklentisi vardı. Uzatma süresi de bitti? Anayasa ne olacak?” sorusu üzerine Biraz tıkanma gördüğünü söyledi ve Gül, “Sonuç olarak önemli bir fırsat söz konusu, kaçmaması lazım” dedi.
Gül şöyle devam etti: “Türkiye başka önemli meselelerle de uğraşıyor. Bu esnada gelişmiş Batı ülkelerinin standartlarına uygun bir anayasayı kendi iradesiyle kendi partilerinin inisiyatifiyle yaparsa bu çok iyi olur. Tutarlı bir şekilde başından bu yana bunu savunmuşumdur.
Kendi irademiz ve kendi inisiyatifimiz.. Bu Kürt meselesi çerçevesi için de geçerli, başka konular için de. Nelerin yapılabileceğini hepimiz görürüz. Daha önce de demokrasimiz eksikti. Parlamenter sistem içerisinde bir sürü yanlışlar vardı. Bunları adım adım düzelttik, düzelttik ama sistematiği kalmadı darmadağınık bir anayasa oldu.
“Bunu yapmak lazım”
Bir tarafta çok detaylar var, bazı yerlerde genellemeler var. Artık Türkiye’nin gelişmişliğine, iş dünyası, üniversiteler ve basınıyla bu kadar açık bir toplum haline gelmiş olmasına denk bir anayasaya ihtiyacımız var. Yazılı metinlerimiz neden bunların gerisinde kalsın? Onlar geride kaldıkça onları çiğneyerek geçiyoruz. Bu nedenle Türkiye’nin stratejik tercihi belli: Gelişmiş Batı demokrasileri gibi olmak. Venedik Komisyonunun üyesiyiz. AB ile tam üyelik müzakereleri yapan bir ülkeyiz. Yani birilerinin bizi zorlaması, etmesi türünden şeyler insana hüzün veriyor açıkçası. Biz niye kendi inisiyatifimizle, kendi aklımızla büyük bir özgüven içinde anayasa yapmayalım ki? Temel meselelerde ayrılık pek yok aslında. Bunu yapmak lazım.”
‘İlk defa bu kadar aleni bir durum var’
- Komisyon süresi uzayabilir mi?
Gül: Süre uzatılabilir de, eğer tabii ki böyle bir irade herkeste gözükürse o zaman muhakkak ki süre önemli değil, bir ay sonra olmuş önce olmuş. Ama bu fırsatı kaçırmamak lazım. Bakın Türkiye çok büyük bir meselesi ile uğraşıyor. İlk defa bu kadar büyük bir meselesiyle bu kadar aleni uğraşıyor. Daha önce de hep uğraşıldı. Ta Cumhuriyet’in başından bu yana.. 1999 dan bu yana 7-8 kez ateşkesler vs. olmuş. O zamandan beri de çeşitli metotlarla görüşmeler yapılmış. İlk defa bir görüşme yapılmıyor. 1999’da da yapılmış sonra da yapılmış.
Bunlar hep olan şeyler. İlk defa bu kadar aleni, bu kadar açık seçik herkesin içine girdiği bir durum var. Olağanüstülüğü buradan geliyor. Tenkit edilir edilmez, mahsurları vs. Bunlar ayrı mevzu, ilk defa kiminle mücadele ediyorsan onu muhatap almışsın. Siyasi temsilciler işin içine girmiş. Mektuplar gelmiş gitmiş. Bu kadar aleni.
Parantez içinde söylemek isterim. 2010’da, Habur’da insanlar silahlarını bırakıp Türkiye’ye gelirken yer gök oynatıldı. Basını düşünün. Hükümetin cesareti de tabii kırıldı. Şimdi bakıyorsunuz “insanlar dışarı gitsin” deniyor ama kimse itiraz etmiyor. Tam da böyle bir hava varken bu işleri tamamlamak lazım. Aklıselimle, bilgiyle hareket etmek gerekir. Hiçbir pazarlığa girmeden, onun bunun, içeriden dışarıdan kimsenin bir şey demesine gerek kalmadan, Türkiye’nin siyasetçilerinin olgunluğuyla büyük bir özgüvenle bunu yapabiliriz.
Tamamen bitirilmeli
“Çözüm sürecinde bu işin tamamen bitirilmesi hedeflenmeli. Yoksa Türkiye’den dışarı çıkıp orada güç halinde durmaları değil. Suriye’ de, İran’da veya Irak’ta dururlar ama konjonktürler hep değişir. Böyle durduğu sürece de ya kendi içinden bölünür, kışkırtılır ya da Türkiye ile çıkar çatışması içinde olan ülkeler tarafından kullanılırlar. Her zaman kırılgan bir durum söz konusu olur.
Dolayısıyla onlar da bunu görmeli. Her şeyin bu kadar aleni, açık seçik yapıldığı ortamı olağanüstü takdir etmeleri lazım. Hükümetin cesareti takdir edilmeli. Öyle çeşitli şartlar sunmak filan... Bunlar küçük şeyler. Hiç kimse nihai niyeti çözüm olmadan bu işlere girmez.”
Kendimize dar elbiseler giydirmeyelim
- Tartışmaların vatandaşlık üzerinde yoğunlaştığı görülüyor...
Gül: Bunun aşılabileceği kanaatindeyim. Birçok çalışma yapılmış. Benimde elimde bir çalışma var. 49 tane gelişmiş ülkenin anayasaları karşılaştırılmış. Baktığınızda büyük bir kısmında vatandaşlık tarifi yok. Olmazsa olmaz şart değil. Bu 49 ülkenin bazıları kanuna bırakmışlar, bazılarında farklı şekilde tarif edilmiş. Nihayetinde tabii bir anayasa halkın çoğunluğu tarafından da kabul edileceği için bunları da dikkate almak gerekir. Halka da dayatamazsınız. Formül bir şekilde bulunabilir kanaatindeyim.
Osmanlı İmparatorluğu, Selçuklu İmparatorluğu tarihte Türk devletleri olarak bilinir. Ama bu imparatorluklar, “vatandaşların hepsi Türktür” diye bir dayatmamış. Ama bunların hepsi Türklerin önderlik ettiği büyük devletler olarak tarihe geçmiştir.
Biz bugün imparatorluk değiliz. Üniter bir devletiz. Ama biz imparatorluk refleksi ve özgüveni ile hareket edebiliriz, buna inanıyorum, başından bu yana da söylüyorum. Böyle hareket edersek birçok sorunu aşarız. Başka ülkenin toprağında gözüm yok. Ama biz imparatorluk bakiyesiyiz. Kendimizi dar elbiselere sokmayalım. Biz Türkiye sınırları içindeyiz. Ama imparatorlukmuş gibi esnek ve özgüven içinde hareket etmemiz halinde, inanın ki birçok sorunun çok suni olduğunu görürüz. Böyle bir Türkiye de çok güçlü olur. Onun için dar yazılımlardan ziyade daha büyük anlamlara bakmak gerekir.
- Cumhurbaşkanlığı seçim sistemi değişti. Seçim düzenine göre yeniden tanımlanma yapılmalı mı?
Gül: Tabii Türkiye kendi sistemini tespit etmeli. Parlamenter mi başkanlık mı? Parlamenter sistem ise bugünkü cumhurbaşkanlığı yetkileri fazladır, daha önce de söyledim. Başka sisteme geçilecekse o sistemin gerekleri yapılmalı. Onun da kendi içindeki tutarlığa bakmak lazım. Gereklerine bakmak gerekir.
Kıymetinin bilinmesi gerekir
Çözüm sürecine ilişkin çalışmaların ilk kez bu kadar açık seçik yapıldığının altını çizen Cumhurbaşkanı, bu sürecin kıymetinin bilinmesi gerektiğini söylüyor.
- Habur’dan bahsederken hayıflanıyordunuz. Hata mı vardı?
Gül: Bu işler, toplumun, herkesin, yapıcı yaklaşmasıyla olur. Başta da basın gelir. Yazarları kastetmiyorum sadece. Onlar konjonktürün ötesinde değerlendiriyorlar yazılarını. Ama bir de gazetelerin manşetleri, yazı işleri var. Buna birazcık açıkçası işaret etmek istedim. O tarihte silahlarını bırakıp dağdan geliyorlardı. Maksat oraları boşaltmaktı.
Dağdaki insanlar, silahını bırakıp da normal hayata geçmezlerse 3-5 sene sonra tekrar başlarlar ve çok daha kötü olur, açık söyleyeyim. Biz devlet olarak yılmayız. Ama o şey sürer. Ben buradaki riski şurada görüyorum: Çevremizde olup bitenler var. Bu tip örgütler bölünür vs. Hepsi Türkiye vatandaşı değil. İçlerinde başka ülkelerin kolları var. Dolayısıyla onlar açısından da çok acı olur tekrar. Onun için bu iş madem ilk defa bu kadar aleni ve bu kadar açık seçik bir muhataplık içinde oluyor, kıymeti bilinmesi lazım.
‘Neler neler çektik’
Nihai aşamayı birinci aşama gibi düşünüp, bu silahlardan tamamen vazgeçilecek ve böyle bir mücadele bitecek. Gelinecek Türkiye içinde herkes ne ise.. İşin teknik şeylerine girmek istemiyorum. Bunlar ayrı konular. Siyasi irade bu noktaya geldikten sonra öbürleri ayrı şeyler.
Bir memlekette yanlışlıkta ısrar ediliyorsa karşı tarafa güç veriyorsunuz demektir. Şöyle bir geçmişe bakalım: Yeri gelmiş yasak olmuş, yeri gelmiş OHAL olmuş. Sadece Diyarbakır hapishanelerinde olmadı, Kayseri hapishanesinde de oldu. Benim kardeşim kaç ay yattı. Çektiği işkenceleri biliyorum. Kayınpederi neler neler çekti. Türkiye’de yanlışlık her yerde olmuştur. “Ben Türk değil Kürt’üm, bu toprağım insanıyım” diyen insanlara zorla “Yok sen ille de Türksün” dedirtmişiz. Bunlar bizim yanlışlarımız. Bunu yaptığımız için güç verdik, enerji verdik. Bugün özgüven içinde bunları halletmemiz lazım. Bu anayasa çalışmaları bir fırsat.
Her dakika önemli
Böyle olağanüstü bir dönem. Ülkenin geleceği açısından çok önemli. Bugünkü anayasa bile, isterseniz hiçbir değişiklik yapmayın, Türkiye’de ki tüm kültürleri korumamızı emrediyor.
Yerel yönetimler konusunda da biraz daha ademi merkeziyetçiliğe önem veriyoruz. Düne kadar köy yolunu Ankara’ dan yaptırıyorduk. Onun için bir çok iş olmadı. Bütün bunları dağıttık, ettik. Burada da gayet açık AB yerel yönetimler şartı var. Biz ona bazı şerhler koymuşuz onları kaldırmak lazım. Aslında fiilen kaldırmışız. Belediyelerin hepsini kardeş şehri var. Belediyeler yüksek mahkemeye gidebilir diyor biz yapıyoruz işte. Şerhleri zaten delmişiz. Bütün bunlar üniter yapı içerisinde olan şeyler. Belediyelere daha çok yetki vermeniz lazım.
- Tekrar çözüm sürecine dönecek olursak...
Gül: Her şey kritik bir döneme geldi rastladı. Her dakika önemli, her söz özlü olmalı. Siyasi partiler işin içine sokulursa, ne kadar çok sorulursa o kadar da kolay olur. İnsanlar “katkım yoksa karşı dururum” der, siyasetin doğası bu.
‘Empozeye direnecek kardeşim’
- Tam da böyle bir dönemde Hasan Cemal’in yazamamasına ne diyorsunuz?
Gül: Bu konularda kendi düşüncelerini rahatlıkla yazan insanları her zaman takdir etmişimdir. Ona karşı yapılan çok büyük ayıptır. Fikirlerini tutarsınız, tutmazsınız ayrı. Gazetesinin tutumunu kastediyorum. Varsa bir empoze, gazetesi direnecek kardeşim.
Başbakan da “Bizden bir şey yok” dedi. Bir yazarın her şeyini tasvip edeceksiniz diye bir şey yok. Aşırı bulduğum fikirleri de var. Ama samimiyetle düşüncelerini yazan, bu konuda en çok emek harcayan insanlardan birisi.
‘Gösteriş için davet etmem’
- Anayasa bağlamında liderler zirvesi düşünüyor musunuz?
Gül: Doğrusu düşünmüyorum. Anayasal görevim devlet organları arasındaki uyumu sağlamak. Ama siyasi liderle ilgili ortam olursa hep yapmışımdır. Bugün öyle bir şey görmediğim için açıkçası gösteriş içinde davet edecek halim yok. Ama tek tek görüştüğümde bu görüşlerimi güçlü şekilde söylüyorum.