Cevap değil soru peşinde
.
Reha Erdem’in, dağdaki bir PKK’lı genç kadını anlattığı son filmi “Jîn” sinema salonlarında çok fazla seyirciyle buluşmadı ancak hakkında çok şey yazıldı, çizildi. Bu arada birbirinden farklı gazete, dergi, intenet sitesi, radyo ve televizyon kanalı yönetmenle söyleşiler yaptı. Bu söyleşilerin bazılarından birkaç alıntı yapmak istiyorum:
“Jîn’in de soruları var, cevapları yok. Hayal kuran, soru soran insanlar bana cazip geliyor; çünkü aramak cesaret gerektiriyor. Jîn, kaçan bir figür değil, giden, arayan bir figür. Doğru mu yapıyor bilmiyoruz ama dediğiniz gibi, yolunu yapmaya çalışıyor.” (Cumhuriyet)
“Örgütlü bir insanın filmi yapılamaz çünkü onun bütün cevapları cebinde. Bu bocalayan bir insan ve beni çeken bocalayan insanlar. Ben kendim de bocalıyorum. Her şeye cevabı olmayan insanlar bocalar. Her cevapla yetinmeyen insanlar da bocalar diye düşünüyorum.” (BBC Türkçe)
“Cevap da yok. Cevap peşinde de olmamalıyız diye düşünüyorum. Daha çok soru daha iyi yerlere getirir” (!F İstanbul sırasındaki özel gösterimin ardından izleyicilerle sohbetten.)
Hakkında özel dosya hazırlayan bir internet sitesi de başlığını “Reha Erdem: Cevabı Olmayan Adam” (http://www.bakiniz.com/reha-erdem-cevabi-olmayan-adam/) olarak atmış ki çok isabetli.
Hüsran ve arayış
Halbuki bir zamanlar tam tersiydi. Reha ile 41 yıl önce Galatasaray Lisesi’nin Ortaköy’deki binasında (şimdi üniversite) tanıştık ve o zamandan beri yollarımız hiç ayrılmadı. Daha ortaokuldayken birlikte devrimci olduk. O günlerde az soru soruyor ama sorulan bütün soruların cevabını biliyorduk. Aslında tek bir cevabımız vardı: Tek yol devrim!
Sonrası malum. Büyük bir hüsran ve hayal kırıklığı. Ardından yeni arayışlar. Artık cevaplardan çok sorularımız vardı ve liseden felsefe hocamız, sonradan dostumuz Olivier Abel bunun hiç de kötü bir şey olmadığına bizi ikna etti. İşte Reha, “A Ay”dan itibaren cevaplardan ziyade soruları öne çıkardığı filmlerle kendisine özgün bir yer açmış oldu.
Sorulardan korkmak
Dün “Yine PKK-Hizbullah çatışması mı?” başlıklı bir yazı yazdım. Çünkü Dicle Üniversitesi’nde önceki gün çıkan ve dün de devam eden olayların ardından en çok bu soru merak ediliyordu. Ne var ki bazı okurlar “ne yani, çatışma çıksın mı istiyorsunuz?” diye çıkıştı. Bu tepkinin bir benzerini ve daha sertini yeni İmralı sürecinin başlamasından sonra yazdığım ikinci yazıda yaşamıştım. Çünkü başlık “Devlet Öcalan’ı kullanıp atacak mı?” (http://rusencakir.com/Devlet-Ocalani-kullanip-atacak-mi/1913) idi. Yazının içinde böyle bir şeyi mümkün görmediğimi belirtmeme rağmen hükümet ve PKK’ya yakın bazı okurlar ayrı ayrı beni süreci sabote etmeye çalışmakla suçlamışlardı.
Olsun, sormaya devam.