Şampiy10
Magazin
Gündem

Akdoğan’dan HDP’ye net mesajlar

“Gelinen noktayı Sayın Akdoğan ile değerlendirdik. Kaygılarımızı ilettik, onun kaygılarını dinledik. Burada edindiğimiz izlenimleri eş genel başkanlarımıza aktaracağız. Hepimizin ortak muradı, Sayın Öcalan’ın(*) başlatmış olduğu müzakere sürecinin sekteye uğramadan bütün ülke için bir demokratik kazanıma dönüşecek şekilde ilerletmek. Gelinen noktada vahim katliamlar var. Bugün tüm bunların çözüm şekli anlamlı diyalog sürecini kaybetmemekten geçiyor.”

HDP’li Sırrı Süreyya Önder, dün sabah Ankara’da, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile görüşmeden çıkışta bu kadarını söylemekle yetindi çünkü detaylı açıklama Diyarbakır’dan, partisinin eş başkanı Selahattin Demirtaş’tan gelecekti.

Olaylar bitmese görüşme olmazdı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Meclis Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken ile İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’i kabul eden Başbakan Yardımcısı Akdoğan’ı aradım görüşme sonrası.

- Sayın Bakan, HDP heyeti ile görüşmeyi siz mi istediniz, randevu talebi onlardan mı geldi?

- Kendilerinden geldi görüşme talebi. Dün randevu istediler. Biz de bu sabah olumlu cevap verdik.

- Neden dün hemen cevap vermediniz de sabahı beklediniz kabul etmek için?

- Dün akşam olaylar sürüyordu. Sabah duruldu. Olaylar bitmemiş olsaydı böyle bir görüşme olmazdı.

Kamu düzeni ve güvenliği her şeyin önünde

- Bu tavrınızdaki mesaj açık ve muhataplarınızdan, yani HDP’den beklentinizi gösteriyor. Peki nedir tam olarak beklentileriniz? Ne mesajlar verdiniz heyete? Neler söylediniz?

- Detaylara girmeyeyim ama ana hatlarıyla şunları söyleyeyim... Bizim ana meselemiz şudur: Kamu düzeni ve güvenliği olmadan hiçbir şey olmaz. Diğer bütün konular bu öncelikli noktanın ardından gelir.

- Çözüm süreci de sözünü ettiğiniz bu ‘diğer konular’ arasında mı?

- Bakın biz açıkça söylüyoruz. Kendilerine de aynı netlikte ifade ettim; çözüm sürecinde de güvenlik ve hukuktan asla taviz vermeyiz.

- Yani?..

- Devlet, toplumun huzuru ve güvenliği için ne gerekiyorsa yapar. Bu noktada hiçbir tereddüt yok. Vandalizm ve şiddet hukuk içinde karşılığını bulur. Aynı zamanda demokrasinin ve siyasetin zemini de hukuktur. Hukuk dışına çıkanlar, kendi siyasi zeminini de kaybeder.

HDP, KCK gibi davranamaz

- Sayın Akdoğan, bu sözlerinizden, HDP’ye, hem içerik hem de üslup olarak katî bir kararlılık mesajı verdiğinizi anlıyorum. Heyet üyelerinin yaklaşımı ne oldu sizin bu sözleriniz üzerine? Ne dediler?

- Onlar adına ben konuşmam. Görüşme sonrası yaptıkları açıklama ortada. Ama HDP’nin yanlış bir iş yaptığı da ortada. Bakın, kendilerine de söyledim; KCK zaman zaman bu tür şiddet içerikli çağrılar yaptı ama siz bir siyasi partisiniz. Siz böyle davranamazsınız. HDP yanlış bir hareket tarzının içine girdi. Biz, güvenlik ve hukuktan asla taviz vermeyiz. Bu noktanın herhangi bir tartışmaya açık olmadığını herkesin bilmesi gerekiyor.

(*) “Sayın Öcalan ifadesi, açıklamayı yapan milletvekiline aittir.

Yazının devamı...

Güven atışında hedefi tutmaya gönüllüyüm

“Başbakan’ın Genelkurmay Başkanı’na verdiği talimat doğrultusunda başlayan hazırlık dolayısıyla bu aralar televizyon ekranları ve gazete sayfalarının ‘Özel Kuvvetler’e dair haberler ile dolup taşacağından emin olabilirsiniz.”

2 hafta önce (23 Eylül 2014 Salı) bu köşede yer alan yazıdan ( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-680242-yazar-yazisi-bordo-bereliler-zaten-hazir/ ) alıntı bu cümleler.

Hem üstlenecek oldukları kritik yurt dışı görev hem de Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu merkezli gelişmeler, Bordo Bereli Özel Kuvvetler mensuplarını gündemin odak noktasına yerleştirdi.

Oğulbey’e basın turu

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) en seçkin birliği olan Özel Kuvvetler, geçmişte bazı dönemlerde olduğu gibi yine popüler olunca, Genelkurmay Başkanlığı’na art arda izin başvuruları gitmeye başladı televizyon kanalları ve gazetelerden.

Her haber merkezi, Ankara Gölbaşı Oğulbey’deki Özel Kuvvetler Komutanlığı‘nın kapılarının kendi kurumlarına özel açılmasını istiyordu.

Yoğun talep üzerine, Genelkurmay Karargahı, medya organlarına tek tek ‘özel haber’ izni vermek yerine, Oğulbey’e bir ‘basın turu’ düzenlenmesinin daha uygun olacağına karar verdi.

Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın kapıları, kısa bir süre sonra (büyük olasılıkla gelecek hafta içinde) gazetecilere açılacak.

Medya neleri izleyecek?

Bordo bereli subay ve astsubaylar, medyaya özel bir program hazırlamayacak. Basının izleyeceği, ‘Özel Kuvvetçiler’in günlük, rutin eğitim faaliyetleri olacak.

Gazetecilere önce 12 kişilik timin kuruluşu (yapısı) anlatılacak, ardından kullanılan silah, mühimmat ve teçhizat hakkında bilgi verilecek.

Tim personelinin yetiştirilmesi yani gördüğü ve göreceği eğitimler ile kursların tanıtılmasından sonra eğitim alanına çıkılacak.

Meskun mahalde operasyon, yakın muharebe, sızma parkurundan geçiş, rehine kurtarma, hedefe girme, pusu, baskın gibi eğitim konuları, bir senaryo dahilinde icra edilecek.

Bu faaliyetlerin tümü gerçek mermi ile atışlı şekilde yapılacak.

Haberciler ‘fast drop’ (helikopterden hızlı iniş), hem helikopterden hem de uçaktan serbest paraşüt ile hedef bölgesine sızma faaliyetlerini de izleyecek.

Oğulbey’deki önemli duraklardan biri de ‘dikey rüzgar tüneli’.

Türkiye’de tek, dünyada sayılı tesislerden biri olan bu tünelde adeta yer çekimsiz ortam yaratılıyor. Tünele alttan verilen kuvvetli hava akımı, paraşütçülere gökyüzü ortamı sağlıyor.

Yerden 8 - 10 metre yüksekte, havada asılı duran personel, serbest paraşüt atlayışı sırasında yapması gerekenleri uygulamalı olarak öğreniyor.

Ve güven atışı

Her Bordo Bereli aynı zamanda (en az bir yabancı dil bilen) bir komando, bir balık adam, bir serbest paraşütçü ve bir gayri nizami harp uzmanı.

Ve bir keskin nişancı... Daha doğru tabiri ile ‘özel görev nişancısı’.

Tim arkadaşının, vücudunun yanında ya da kafasının üzerinde tuttuğu 20 - 30 cm’lik hedefe, 10 - 15 metreden ve gerçek mermi ile (hatta öne eğilerek bacaklarının arasından geriye doğru) “güven atışı” yapabilecek kadar ‘nişancı’.

Yıllar önce Özel Kuvvet mensubu bir subaydan şu cümleleri duymuştum:

“Güven atışı, kimilerinin düşündüğü gibi bir gösteri değildir. Tim ruhunu daha da pekiştirmenin bir yoludur. Ben senin hedefinde dururum, sen benim... Biz kendimize ve birbirimize, canımızı emanet edecek kadar güveniriz. Mevzu budur. Güven atışının ismi de zaten bu sonsuz güven duygusundan gelir.”

Genelkurmay İletişim Dairesi’ne, açık bir ‘gönüllülük başvurusu’ ile bitiriyorum yazıyı.

Özel Kuvvetler Komutanlığı’na düzenlenecek basın turuna katılırsam, güven atışında hedefi tutmaya gönüllüyüm.

Yazının devamı...

‘Sağır’ Ankara

Ankara, yakın tarihin en kritik günlerini yaşıyor.

Diplomasi - güvenlik - istihbarat üçgeninde takip edilmesi güç bir hareketlilik var malûm. Devletin üst düzey yöneticileri art arda gizlilik derecesi yüksek toplantılarda buluşuyorlar.

Sivil - asker, devletin zirvesindeki isimler sadece ‘ulusal güvenlik toplantısı’ benzeri geniş katılımlı zirvelerde değil, zaman zaman daha dar kapsamlı ‘kozmik’ görüşmelerde bir araya geliyorlar.

Güney ve güneydoğu sınırlarında yaşanan gelişmelerin yarattığı olağan üstü durum sebebiyle oluşan anormal gündemden kaynaklı sıra dışı trafikte, pek kimsenin farkına varmadığı çok özel bir hassasiyet yaşanıyor Ankara’da.

Gizli dinleme ihtimaline karşı alınan tedbirlerden söz ediyorum.

Telekulak kaygısı ve teknolojik önlemler

Önce 17 ve 25 Aralık 2013 itibariyle ortaya çıkan ‘paralel yapı dinlemeleri’; ardından ABD ve Almanya’nın, Türkiye’ye kabarttığı kulakların marifetlerinin (!) öğrenilmesi...

Devletin zirvesi, ‘gizli dinleme faaliyetleri’ne karşı diken üstünde. Özellikle de şu dönemde...

Ülkenin ulusal güvenliği ile ilgili ‘çok gizli’ konuların masaya yatırıldığı toplantıların mahremiyetini korumak için, gözlerden uzak çok yoğun bir çalışma var başkentte.

Yüksek teknoloji ürünü cihazlar vasıtasıyla yapılan dinlemelere, yine aynı yolla karşı koyuluyor.

Özellikle uzaktan dinlemelere karşı, savunma amaçlı, farklı anti - istihbarat donanımları kullanılıyor.

Parazit perdeleri

Mesela, bazı kritik adreslerde, ‘parazit perdesi’ olarak adlandırılabilecek bir sistem çalıştırılıyor içeride önemli mevzular konuşulurken.

Toplantının yapıldığı oda ya da salonun pencerelerine monte edilmiş cihazlar, cam üzerinde sürekli bir titreşim oluşturuyor ve ortamda ‘hışırtı’ benzeri bir ‘dip ses’ yaratıyor.

Uzaktan dinlemelere önlem olarak kullanılan bu sistem, içeride geçen konuşmaların dışarıdan kaydedilmesini engelliyor. Gerçi, bu sistemin yarattığı etkiyi bertaraf eden teknolojik imkanlardan söz eden, yani söz konusu ‘parazit perdesi’nin yetersiz kalabileceğini söyleyen uzmanlar da var ama yine de tedbirlerden biri bu.

Jammerlar

Ortam dinlemelerinin önüne geçebilmek için kullanılan en yaygın yöntem olan ‘jammer’lar, yani frekans bozucu ya da kesici sistemler yine sıklıkla devreye sokuluyor.

Frekans boyutu ve gücü itibariyle etki alanları (çapı) farklı olan birçok tip jammer, gereken yer ve zamanda çalıştırılıyor. Bazı yetkililer, bireysel olarak da (örneğin sigara paketinin içine yerleştirilmiş) küçük jammerları kullanıyor makam odalarında.

(Not: Bu tedbire, sadece son dönemde başvuruluyor değil. Misal, 7 - 8 sene önce, üst düzey bir yetkilinin, böyle bir taşınabilir sinyal kesiciyi yanından eksik etmediğine şahit olmuştum.)

Özel kumaşlar

‘Dinleme tehdidi’ne karşı alınan önlemlerden biri de, yalıtım malzemeleri.

Örneğin, cıva ve kurşun katkılı döşeme malzemeleri ve kumaşlardan yapılan özel perdeler....

Farklı dalga boylarının geçmesini engelleyen bu ürünler de birçok kritik adreste kullanılıyor.

Kesin çözüm sağır oda

Konunun uzmanları, gizli dinleme faaliyetlerine karşı alınan önlemlerin hepsinde, irili ufaklı bazı gedikler bulunduğuna dikkat çekiyor.

Uzmanlar kesin çözümün ‘sağır oda’ olduğunu belirtiyorlar.

Ankara’da, devletin zirvesinde ‘sağır oda’ var mı, varsa nerde; en azından ben bilmiyorum.

Ama Ankara şu aralar, yer yer ve zaman zaman - mümkün olduğunca - sağırlaştırılıyor.

Yazının devamı...

‘Özel’ bayram ziyareti ihtimali

“Unutmayınız ki, sizler orada yalnız değilsiniz. Arkanızda Yüce Türk Milleti’nin, 76 milyon yurttaşımızın olduğunu unutmayınız. Gözümüz, kulağımız ve gönlümüz hep sizlerle beraberdir. Sizden gelecek tek bir haberle, Silahlı Kuvvetlerimizin anında yanınızda olacağının güvenini içinizde hissedin.”

Bu cümleler, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’in ‘Özel Kuvvetler’e özel bayram mesajından...

Orgeneral Özel, Süleyman Şah Türbesi Saygı Karakolu’nda nöbetteki Özel Kuvvetler mensuplarına ‘özel’ bayram mesajında, Bordo Bereliler’e işte böyle seslendi.

Mesajın tek hedefi, bu kritik görevi yürüten personelin moral ve motivasyonunu yükseltmek değil elbette.

Kamuoyuna verilen bir ‘hassasiyet ve kararlılık’ mesajı bu aynı zamanda.

Ve tabii IŞİD’e...

Süleyman Şah için özel nöbet

Komutan, mesajında “Sizden gelecek tek bir haberle, Silahlı Kuvvetlerimizin anında yanınızda olacağının güvenini içinizde hissedin” diyor.

Bu cümlenin altını dolduran askeri hazırlığın üç ayağı var.

Birincisi, Diyarbakır 8’inci Ana Jet Üssü’ndeki F-16’ların devam eden Süleyman Şah nöbeti.

İkincisi, Türbe ve Saygı Karakolu’na yönelik bir saldırıya sadece 15 dakika içinde müdahale edebilecek hazırlık düzeninde sınır bölgesinde bekleyen Süper Kobra helikopterleri.

Ve üçüncüsü, yine aynı süre içinde Karakol’da görev yapan silah arkadaşlarına takviye güç olarak gitmeye hazır bekleyen, bir Özel Kuvvetler Taburu.

‘Özel’ bayram ziyareti beklenebilir

Bir ilk niteliğindeki ‘özel’ bayram mesajına imza atan Genelkurmay Başkanı’nın, bayramda sınır hattını ziyaret etmesi şaşırtıcı olmaz.

Orgeneral Özel’in, hem sınırın kritik noktalarında tam teyakkuz hâlinde görev yapan birlikleri denetlemek hem de hudut hattındaki TSK personeline moral aşılamak için bölgeye gitmesini bekleyebiliriz.

Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’na, Türkiye sınırları içindeki en yakın birlikler de, ziyaret durakları arasında yer alabilir.

Genelkurmay Başkanı’nın, komuta kademesindeki silah arkadaşlarıyla birlikte sınırın sıfır noktasına, böyle bir bayram ziyaretinde bulunması şüphesiz çok önemli bir adım olur.

Böylesi bir ziyaret, Ankara’dan Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’nda görev yapan Özel Kuvvetler mensuplarına gönderilen mesajın devamı niteliğinde ama çok daha kuvvetli bir ‘ulusal güvenlik hassasiyeti’nin göstergesi ve aynı zamanda bir güç gösterisi anlamına gelir.

Bolu ve Kayseri giderse...

TSK’nın Suriye sınır hattındaki durumu, askeri terminolojide, ‘tam teyakkuz hâli’ olarak niteleniyor.

Sınır birliklerinde izinler kaldırıldı ve güçler takviye edildi.

Bu noktada, şimdi dikkatle takip edilmesi gereken iki adres var: Kayseri ve Bolu.

Kayseri’deki 1’inci ve Bolu’daki 2’nci Dağ ve Komando Tugayları’ndan bölgeye henüz birlik sevk edilmiş değil.

Bolu ve Kayseri’nin komando timleri sınır hattına gönderilirse, bu gelişme, hudut bölgesindeki durumun artık en kritik noktaya ulaştığı anlamına gelecektir.

Yazının devamı...

Süleyman Şah alarmı

Ankara, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dönüşünü bekliyor.

Kritik IŞİD gündeminde, nihai kararlar Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul çalışmaları için gittiği Ne York’tan getireceği dosyalarda yer alan son bilgiler doğrultusunda alınacak.

Ankara’ya dönüşünün ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında, diplomasi, güvenlik ve istihbarat yetkililerinin buluşacağı geniş katılımlı bir zirve toplantısı muhtemel görünüyor.

Ekim ayı başında TBMM gündemine gelecek olan Suriye ve Irak tezkerelerinin içeriğinin de işte bu olası toplantıda netleşecek.

Bugün itibariyle ise Cumhurbaşkanı’nı bekleyen Ankara’daki son durumu şu başlıklarla özetlemek mümkün.

Muharip olmama kararlılığı

- Öncelikle altını çizmek gerekir ki, hükümet ile asker neredeyse yüzde 100 aynı düşünceleri paylaşıyor. Hükümet ile Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) arasında bir görüş ayrılığı yok.

- Ankara, IŞİD ile mücadele için kurulan uluslar arası güçte, ‘muharip’ olarak yer almak istemiyor. Hatta, koalisyon gücüne bu şekilde (muharip) dahil olmamak konusunda kesin kararlı.

- Türk Hükümeti’nin bu tercihi - kimilerinin iddia ettiği gibi - IŞİD’e doğrudan ya da dolaylı bir sıcak bakıştan kaynaklanmıyor.

- Hükümet, cephede olmanın, hele de gündeme gelirse bir kara operasyonunun içinde yer almanın çok büyük bir risk teşkil ettiğini değerlendiriyor. IŞİD’e yönelik bir kara savaşının, beraberinde çok ciddi bir asker kaybı getireceğini öngörüyor.

- Ankara, sadece hava operasyonlarında ‘muharip’ olarak yer almanın bile Türkiye açısından yine büyük bir tehlike oluşturacağını düşünüyor. Bu noktada, IŞİD’in hem yeni rehin almalar hem de Türkiye içinde (özellikle de metropollerde) misilleme amaçlı terörist eylemlere girişebileceği kaygısı taşınıyor. Ve tabii, ‘oluşturulan çok uluslu gücün bir süre sonra misyonunu tamamlayıp bölgeyi terk edeceğini ama Türkiye’nin bu coğrafyada, bu komşularla yaşamaya devam etmek zorunda olduğu’ gerçeğinden hareket ediliyor.

- Türkiye, IŞİD tehdidinin baş gösterdiği ilk gün önerdiği, ‘üzerinde askeri uçuşun yasak olduğu tampon bölge’ formülünde ısrarlı. Yani Suriye ve Irak sınırları boyunca, hudut çizgisine paralel (tercihen 30 kilometre derinliğinde) bir hat ile oluşturulacak tampon bölge (insani amaçlı güvenli bölge) ile bu alanı da kapsayan bir ‘uçuşa yasak bölge’ önerisinde... (Ki bu nokta, 6 gün önce, 20 Eylül 2014 Cumartesi günü VATAN’ın manşet haberiydi:

http://www.gazetevatan.com/murat-celik-679474-yazar-yazisi—askeri-degil-insani-guvenli-bolge-/ )

En kötü ihtimallere hazırlık

- Ankara insani amaçlı güvenli bölge ve uçuşa yasak bölge konularındaki ısrarı sürdürüyor ama diğer yandan bütün hazırlıklarını bu taleplerinin gerçekleşmemesi ihtimaline göre yapıyor çünkü mevcut koşullarda, beklentisinin hayata geçmesinin neredeyse imkansız olduğunu görüyor.

- Bir yandan topraklarında 1 milyon 500 bin dolayında Suriyeli mülteciyi barındıran, bir yandan da IŞİD’e yönelik çok uluslu güce katılması yönünde yoğun baskılara maruz kalan Türkiye, bu katılımı sadece insani yardım ve lojistik destek çerçevesinde tutmak için uğraş veriyor.

Kritik nokta Süleyman Şah Türbesi

- Ve son olarak Ankara’da yapılan kritik değerlendirme... “Türkiye’yi sıcak çatışma ortamına çekmek için kullanılabilecek en hassas noktanın Süleyman Şah Türbesi Saygı Karakolu olduğu” tespiti.

- Türk Bayrağı’nın dalgalandığı bu nokta, Türkiye Cumhuriyeti toprağı ve halen 40 civarında Özel Kuvvetler mensubu tarafından yani Türk Ordusu tarafından korunuyor. Bu nedenle, Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu’na yönelik bir hareket halinde Türkiye’nin müdahale etmesi kaçınılmaz.

- Ankara, bu tehlikeli ihtimale karşı da tedbirini almış durumda. Türbe ve karakolu hedef alan bir saldırıya, anında müdahale edilecek. Bu müdahale de, Türk savaş uçaklarının düzenleyeceği bir hava operasyonu ile olacak.

Yazının devamı...

Bordo Bereliler zaten hazır

VATAN’da dün “Kritik göreve özel birlik” başlığıyla manşetten duyurduğumuz haber, ( http://www.gazetevatan.com/murat-celik-679905-yazar-yazisi-konsolosluklarimiz-artik-bordo-berelilere-emanet-/ ) Ankara’da gündemin en önemli başlıklarından birine dönüştü.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, “Savaş koşullarının hakim olduğu ve çatışma riski bulunan kritik ülkelerdeki dış temsilciliklerin güvenliğinin Polis Özel Harekât’tan, TSK Özel Kuvvetler Komutanlığı’na devredilmesi” talimatını verdi.

Bu talimat üzerine, doğrudan Genelkurmay 2’inci Başkanlığı’na bağlı olan TSK’nın bu en seçkin birliğinde ‘dış görev’ hazırlıkları başladı.

Yine medyatik olacaklar

Başbakan’ın Genelkurmay Başkanı’na verdiği talimat doğrultusunda başlayan hazırlık dolayısıyla bu aralar televizyon ekranlar ve gazete sayfalarının ‘Özel Kuvvetler’e dair haberler ile dolup taşacağından emin olabilirsiniz.

İşte bu noktada küçük bir hatırlatma ihtiyacı hissettim.

Oldum olası ‘medyatik’ olan ‘Bordo Bereliler’ ile ilgili izleyeceğiniz ya da okuyacaklarınız arasında eğer; “Riskli yerlerdeki büyükelçilik ve konsoloslukların korunması görevini üstlenecek olan Bordo Bereliler, bu konuda özel eğitimler alıyor” türünden cümlelere rastlarsanız, o habere itibar etmeyin.

Neden mi?

Çünkü o seçkin birliğin mensupları, bu görev için gerekenden fazlasını, standart eğitimlerinde zaten alıyor.

‘Bordo Bere’yi takmak hiç kolay değil

Özel Kuvvetler Komutanlığı 3 tugaydan oluşuyor. Her tugay da 2 gruptan.

Her biri bir alay komutanının komutasındaki bu 6 grubun 5’i subay ve astsubaylardan, biri ise uzman çavuşlardan müteşekkil.

Özel Kuvvetler personeli, TSK’da, sınıf okullarından, ‘gönüllülük esası’na göre seçiliyor. Tabii gerekli testleri ve mülakatları geçmeleri koşuluyla.

Bu aşamayı geçen subay ve astsubayları bekleyen eğitim süreci ise yaklaşık 3 buçuk yıllık bir ‘kurslar zinciri’.

‘Bordo bere’yi takabilmek için başarıyla tamamlanması gereken kurslar şunlar:

Özeller Kuvvetler kursu,

Komando kursu,

Serbest paraşüt kursu,

Balık adam kursu,

Yabancı dil kursu ve Koruma - Güvenlik kursu.

Hayatta kalmak yetmiyor

Bu kursların içinde yer alan eğitimlerin ise her biri diğerinden daha zorlu.

Bilmediği bir arazide, bir hafta süreyle, teknolojik hiçbir donanıma sahip olmadan doğa koşullarında yaşamak zorunda olunan ‘hayatı idame’ mesela.

Ya da düşman kuvvetlerinin elinden ‘kaçma - kurtulma’.

Veya ‘keskin nişancılık’.

Dondurucu soğuk, aşırı sıcak ve gece koşullarda görev yapma, harita okuma, hedef tahribi, pusu, işkenceye dayanma, ilk yardım, uzak mesafeli keşif, taktik akın, sızma, psikolojik harekât gibi eğitimler de yine yukarıda bahsettiğim kurslarda veriliyor.

Koruma-Güvenlik kursu

Özel Kuvvetler mensuplarının gördüğü kurslar arasında yer alan ‘koruma - güvenlik’, bugünlerde gündemde olan ‘dış temsilciliklerde üstlenilecek yeni görev’ için gerekli eğitimi içeriyor.

Yani her ‘Bordo Bereli’, o seçkin birlikte görev yapabilmek için, ‘Koruma - Güvenlik Kurulu’nun denetiminde verilen bu kursu da zaten başarıyla tamamlamak zorunda.

(O yüzden dedim, “Dış görev için özel eğitim alıyorlar” türünden haberlere itibar etmeyin diye.)

5 hafta süren ‘Koruma - güvenlik’ kursunda, bakın hangi eğitimleri alıyor ‘Özel Kuvvetçiler’:

Personel koruma, suikastlardan koruma, araçlı / araçsız / yaya koruma, meskun mahallerde operasyon / atış, ikamet koruma, binaların içinde silahlı operasyon, rehine kurtarma ve yakın muharebe yani yakın temasta silahlı operasyon.

Sonuç olarak...

Özel Kuvvetler personelinin tümü, kritik bölgelerdeki dış temsilciliklerde göreve zaten hazır.

Şu andaki tek ihtiyaçları, görev yapacakları ülke / bölgenin coğrafi ve demografik yapısına ilişkin teorik bilgi notları.

Yazının devamı...

Konsolosluklarımız artık bordo berelilere emanet!

Davutoğlu Genelkurmay’a talimat verdi. Bundan böyle Türkiye’nin dünyanın kritik bölgelerindeki temsilciliklerini artık Polis Özel Harekat timleri değil, Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı bordo bereliler koruyacak.

“Savaş hâlinin hüküm sürdüğü ülkelerdeki temsilciliklerimizin güvenliğini bundan böyle Özel Kuvvetler personelinin üstlenmesini istiyorum. Bu konuda gerekli çalışma ve hazırlığı yapın lütfen.”

Ahmet Davutoğlu’nun, Başbakan sıfatı ile Genelkurmay Başkanlığı’na verdiği ilk talimat işte bu.

Yani, Türkiye Cumhuriyeti’nin dünyanın kritik bölgelerindeki temsilciliklerini artık Polis Özel Harekat timleri değil, Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı bordo bereliler koruyacak.

İlk toplantıda ilk talimat

Tarih 10 Eylül 2014.

Saat 11.30.

Yer Ankara, Başbakanlık Merkez Binası.

Yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu, ilk ulusal güvenlik toplantısına başkanlık ediyor.

Masadaki diğer yetkililer; Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, İçişleri Bakanı Efkan Âlâ, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hulusi Akar, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Abdullah Atay, Genelkurmay 2’nci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Başbakanlık Müsteşarı Fahri Kasırga, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan.

Masadaki en kritik dosyanın başlığı ‘IŞİD’.

Ve tabii IŞİD’in elindeki, Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu personelinin durumu...

‘Musul’daki hadise...’

Ahmet Davutoğlu, Başbakan sıfatıyla, Genelkurmay Başkanlığı’na ilk talimatını bu ana başlık altında verdi.

Davutoğlu, (mealen) “Musul’da yaşadığımız hadise bir kez daha gösterdi ki, dünyanın riskli bölgelerindeki dış temsilciliklerimizin güvenliği konusunda yapmamız gerekenler var. Savaş bölgeleri ya da fiili savaş hâllerinin yaşandığı yerlerdeki diplomatik misyonlarımızdaki koruma seviyesini yükseltmemiz gerekiyor. Özellikle de Irak’ta” dedi.

Bu sözlerin ardından da, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’e döndü Başbakan:

“Savaş hâlinin hüküm sürdüğü ülkelerdeki temsilciliklerimizin güvenliğini bundan böyle Özel Kuvvetler personelinin üstlenmesini istiyorum. Bu konuda gerekli çalışma ve hazırlığı yapın lütfen.”

Neden Bordo Bereliler?

Başbakan Ahmet Davutoğlu, büyükelçilik ve başkonsoloslukların güvenliğini Polis Özel Harekât yerine Özel Kuvvetler’in subay ve astsubaylarına devretme kararının gerekçesini de (yine mealen) şu şekilde açıkladı:

“Emniyet Özel Harekât’taki polis arkadaşlarımız da çok başarılı ve fedakarca görev yapıyorlar. Birçok dış temsilciliğimizde bu misyonlarına devam edecekler. Ancak kritik bölgelerde, savaş ortamının gereği olarak Özel Kuvvetler Komutanlığı personelinin görev yapması daha uygun. Özel Harekât’ın uzmanlık ve tecrübesi daha ziyade şehirler için geçerli. Bordo Bereli askerlerimiz ise savaş ortamlarına uygun bir eğitim ve donanıma sahip. Arazide fiili savaş koşullarında uzman olan, bu konuda birikimi olan, Özel Kuvvetler personeli. Bu personelimiz Irak konusunda ayrıca özel bir tecrübeye de sahip.”

Özel Kuvvetler’de özel hazırlık

Başbakan Davutoğlu’nun talimatı üzerine, doğrudan Genelkurmay 2’nci Başkanlığı’na bağlı olan Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda, ‘kritik dış görev’ hazırlığı da başladı.

‘Bordo berelilerin geçmişinde bu tür görevler zaten var.

Örneğin Lübnan...

Türkiye’nin Beyrut Büyükelçiliği’nde 1996 - 97 dönemine kadar Özel Kuvvetler personeli görev yapıyordu. Askerin bu görevi, 1997 sonrası Polis Özel Harekât’a devredilmişti.

Aynı şekilde Suriye topraklarındaki Süleyman Şah Türbesi ve Saygı Karakolu halen Bordo Bereli timler tarafından korunuyor.

Özel Kuvvetler Komutanlığı, bilindiği gibi yeniden yapılandı ve ‘6 gruptan oluşan 3 tugay’ düzeninde faaliyet gösteriyor.

Özel Kuvvetler’de şimdi, görev verilecek bölgelerde daha önce çalışmış ve o ülkenin dilini bilen personel başta olmak üzere, subay ve astsubaylardan kurulu ‘dış görev timleri’ oluşturuluyor.

Irak tecrübeleri yüksek

5’i subay ve astsubaylardan, biri ise uzman çavuşlardan müteşekkil 6 grupta yer alan timlerin hepsinin Irak deneyimi var.

Eğitim açısından zaten hazır olan Özel Kuvvetler Komutanlığı’na bağlı subay ve astsubaylar; Irak, özellikle de Kuzey Irak ile ilgili neredeyse 30 yıllık bir tecrübeye sahip.

Bölgede dönüşümlü olarak yıllarca görev yapan TİT (Türk İrtibat Timleri) hep bu özel birimin personelinden oluşuyordu.

10 yıl önce (Aralık 2004), yine Musul’da 5 Özel Harekât Polisi’nin şehit olduğu saldırı sonrası hayatta kalan polislerin yanına ilk koşan, bölgede görev yapan Özel Kuvvetler mensupları olmuştu.

Yazının devamı...

05.47’de çalan telefon

“10 dakika sonra 2’nci katta buluşuyoruz. Bavullarımızla birlikte inmemiz gerekiyor çünkü Beyefendi bir açıklama yapacak ve ardından hemen otelden ayrılıyoruz. İvedi şekilde Türkiye’ye dönüyoruz.”

Başbakanlık Basın Başmüşaviri Osman Sert dün sabah telefonda bir solukta bunları söylediğinde ilk iş olarak saate baktım. Azerbaycan’da yerel saat 07.47’ydi. Yani Türkiye’de sabahın 05.47’si.

Bakü’de kaldığımız otelde, hepimiz çalan telefonla uyandık.

Bir yandan eşyalarımı toplayıp aynı zamanda giyinmeye çalışıyor, diğer taraftan ise bu olağan üstü durumun sebebinin ne olabileceği hakkında meslek yaşantımın en büyük meraklarından biriyle adeta kıvranıyordum.

Telefonda söyledikleri üzerine, Osman Sert’e, “Hayırdır? Kötü bir şey mi var” diye sormuştum. Yarı uyur yarı uyanık hâldeydim ve aldığım yanıt sadece 3 kelimeden müteşekkildi: “Hayırlı olur inşallah.”

‘Acaba’lar, ‘yoksa’lar...

Başbakan dış gezisini yarıda bırakıp acilen yurda dönmeye karar vermiş...

Böyle bir durumda; olumluyu, iyiyi düşünmez gazeteci. Haberci beyni olumsuza, kötüye dönük çalışır.

İlk aklıma gelen, sınır bölgesinde IŞİD ile Türk askerinin sıcak temasa girmesi gibi bir gelişme ihtimali oldu.

Fiilen savaşa girdiğimizi mi açıklayacaktı yoksa Davutoğlu?

Birkaç saniye içinde, başka bir olasılık belirdi zihnimde.

Acaba Ankara’da, devlet yönetiminde yer alan önemli isimlerden birinin başına bir şey mi gelmişti?

Poker face (*) heyet

Alelacele toparlanıp ikinci kata indim. Açıklamanın yapılacağı kürsü ve karşısında kameralar hazırdı.

Bakanlar, milletvekilleri, danışmanlar... Hepsinin yüzlerine, kafamdaki sorulara cevap bulma umuduyla baktım dikkatlice. Heyecanlı, gergin ama bir türlü tam olarak anlamlandıramadığım hâldeydi yorgun yüzler. Aynı ortam gibi...

Yine de birkaç dakika içinde, en azından, yapılacak olanın kötü ya da üzücü bir açıklama olmadığını anladım.

Ama konuyu hâlâ bilmiyorduk.

O sırada - kim olduğunu hatırlamıyorum - “Yoksa rehineler mi kurtarıldı” dedi biri.

Bu soru üzerine Davutoğlu’nun yakın çalışma arkadaşlarının yüzlerinde aynı anda oluşan ifadeyi görünce anladık mevzunun bu olduğunu.

Konu rehineler, verilecek olan ise kötü bir haber değildi.

İşte tam o sırada da Başbakan geldi ve o tarihi açıklamayı yaptı.

Kurban adağım vardı

Bakü Four Seasons Oteli’nin 2’inci katından lobiye indik açıklamanın ardından.

Başbakan, eşi Sare Davutoğlu ve mesai arkadaşları... Hepsi heyecanlı, hepsi mutluydu.

Uykusuz gecede yaşadıkları tempo ve telefon trafiğini bizlerden, yani geziyi izleyen gazetecilerden nasıl gizlediklerini anlattılar gülerek. Heyet üyelerinin bile yarısından fazlasının gelişmeden bîhaber olduğunu öğrenmek biraz olsun içimi rahatlattı ama yine de böyle tarihi bir gecenin detaylarına tanıklık etmeyi çok isterdim doğrusu.

Bir haberci için üzücü bir durum. Off the record (kayıt dışı/yazılmamak kaydıyla) da olsa kaçırdığıma üzüldüm. Bu üzüntümü Başbakan Davutoğlu’na da söyledim.

“Biz de çok gizli yürütmek zorundaydık” dedi gülerek...

Sonra da Yardımcısı Yalçın Akdoğan’a dönüp, “Kurban adağım vardı” dedi. “Sare Hanım ile birlikte şimdi hemen bir kurban kestireceğiz.”

- (Poker suratı: İngilizce’de, duygusunu yüz ifadesine yansıtmamayı başaran insanlar için kullanılan tabir.)

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.