Şampiy10
Magazin
Gündem

‘Gülen için belge istediler’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Obama’yla görüşmesinde Gülen cemaati konusunun da gündeme geldiğini belirterek “Onların yaklaşımı belge, bilgi neler varsa bunların aktarılması istikametindedir” dedi.

NATO Zirvesi için gittiği Galler’de ABD Başkanı Barack Obama’yla önceki gün 1 saat 25 dakika süren görüşen Erdoğan, Türkiye’ye dönüş yolunda sorularımızı yanıtladı. Obama’yla görüşmesinde Ukrayna, Suriye, Irak, Libya, Mısır, Filistin gibi meseleleri derinliğine ele aldıklarını anlatan Erdoğan, ‘paralel yapılanma’ konusunun gündeme geldiğini söyledi:

‘Süreci takip edeceğiz’

“Türkiye’de paralel devlet yapılanmasıyla ilgili konuyu da yine ben sayın başkanla görüştüm ve bu konuyla ilgili olarak özellikle istihbarat örgütlerimizin de birbiriyle daha sıkı bir irtibat haline girmesi ve bu noktada bizim şu anda oluşan ulusal güvenliğimizi tehdit eden bu yapıyla ilgili üzerinde durulmasının gereğini özellikle kendilerine hatırlattık. Ve bu konuda gerek şu anda istihbarat örgütlerimizin çalışmaları ve gerekse ayrıca Dışişleri bakanlarımızın bu konuda çalışmalarıyla süreci takip edeceğiz. Ve temenni ederim ki, süreç içerisinde gerek Türkiye’deki gelişmeler ve gerekse kendilerindeki gelişmeler çok daha farklı neticelerin doğmasını sağlayabilir.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yaklaşımı nasıldı?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Şu anda tabi onların yaklaşımı özellikle bu noktadaki bize yönelik belge, bilgi neler varsa bunların aktarılması istikametindedir.”

Erdoğan’ın “Devlet başkanının, başbakanın dinlenilmesini Obama kanıt olarak kabul etmedi mi?” sorusuna cevabı da şöyle: “Bunu duymak başka bir şey bunu belgeleriyle birlikte onlara aktarmak başka bir şey. Tabi bunların hepsini duyuyorlar. Bunları tabi bu noktada arkadaşlarımız gerekli çalışmaları yapıp, ondan sonra kendilerine bunları aktaracağız.”

‘Geçmiş geçmişte kalır’

- Obama’yla görüşmeniz planlanandan uzun sürdü. Görüşme sizi tatmin etti mi? BM’de tekrar görüşecek misiniz?

Önümüzdeki süreçte yakın temasta olma konusunda mutabık kaldık. Zaman elverirse BM GenelKurulu’nda da görüşebiliriz dedik. Sayın Obama’nın 2 yılı var. Yeni dönemde artık aday olmayacak. Ama partisinin şansını artırması bakımından üzerinde yük var. 1 saat 25 dakikalık görüşmede bölgemizdeki sorunları görüşebilme olanağı bulduk. Bazı gelişmeler olur da onlardan veya bizden bir şey gelirse tekrar görüşürüz.Süreci böylece devam ettiririz. Önemli olan ülkelerin devletin bütün mekanizmalarını çalıştırarak iletişimi sağlamasıdır.

- Obama’yla bundan önceki görüşme sonrası bir soğukluk olmuştu. Bunu konuştunuz mu?

Siyasette geçmiş geçmişte kalır. Mevlana’nın dediği gibi, ‘Dünle beraber gitti cancağızım şimdi yeni şeyler söylemek lazım. ‘Biz ona bakacağız.

Ortak çalışma teklifi

- Obama’yla görüşmenizin çerçevesini anlatır mısınız?

Türkiye - Amerika ilişkilerinde model ortaklık çerçevesini baz almak suretiyle bu süreçte neler yaptığımızı ele aldık. Ukrayna, Suriye, Irak, Libya, Mısır, Filistin gibi meseleleri derinliğine ele aldık. Ben çalışma yemeğinde Filistin’i ayrıca gündeme getirdim. Libya tabi gündeme geldi... Şu anda Amerika bir koalisyon oluşturmanın da gayreti içinde. NATO’ya üye 11 ülkenin de iştirakiyle bir koalisyon oluşturmak ve ortak bir çalışma içine girmeleri gibi bir hedefleri var. İngiltere, Fransa bunlar zaten olumlu. Almanya da aynı şekilde. Bunların içerisinde NATO üyesi olmayan sadece Avustralya var.

- Bize de teklif edildi mi?

Zaten komşu ülkelerin böyle bir çalışma içinde olmasını teklif ediyorlar, arzu ediyorlar. Bunun dışında Irak’ta yeni kurulacak hükümetin süresi 11 Eylül’de doluyor. Türkiye olarak üzerimize düşen bazı görevler var. Arkadaşlarımızın çalışmaları var. Bir diğer konu tabi ki Suriye. Türkiye bu süreç içerisinde üzerine büyük bir yük aldı. 1 milyon 250 bin sığınmacının Türkiye’de ağırlanıyor olması önemli bir durum. Özgür Suriye Ordusu’na verilen insani yardımlar noktasında bize şükranlarını ifade ettiler. Bundan sonraki süreçte Suriye’de bu çalışmalarda bir arada olmanın gayreti içerisinde olacaklarını ifade ettiler. Ortak kanaat aslında malum IŞİD’in üzerinde toplanıyor. IŞİD’e yönelik neler yapılabilir? Ki bunlar sonuç bildirgesinde var.

- IŞİD’in sadece ‘İslam Devleti’ olarak anılması bizim için bir anlam ifade ediyor mu?

Onu kim o şekilde adlandırıyor? Belki IŞİD kendini öyle adlandırıyordur, BBC filan o nedenle öyle söylüyordur. Yoksa NATO zirvesine katılan ülkelerden hiçbirisi bu şekilde bunu kabul ettiği yoktur.

- IŞİD’e batı ülkelerinden katılımlar konusu gündeme geldi mi?

Hepsini rahatsız ediyor. ‘Bunun nasıl önünü alacağız’ sorusuna cevap arıyorlar. Bizde de, değişik ülkelerden gelip bizim üzerimizden geçmek isteyenler var. Bunların sayısı da hatırı sayılır miktarda. Bir kısmını biz zaten sınır dışı ettik. Bu konudaki hassasiyet hepsinde var...

- Zaman zaman batı medyasında bu konuda Türkiye’yi suçlayıcı ifadeler yer aldı. Size bu konuda liderlerden herhangi bir serzeniş geldi mi?

Benim katıldığım hiçbir oturumda böyle bir şey gündeme gelmedi. Türkiye’yi suçlayıcı bir şey gündeme gelmedi. Akşam toplantısı tamamen liderler zirvesi şeklinde geçti. Orada da büyük bir çoğunluğu söz aldı, hiç kimseden böyle bir söz sadır olmadı.

- Filistin meselesi gündeme geldi mi?

Bunu ben özellikle konu ettim. Filistin’deki ateşkesin kalıcı olması noktasında NATO’nun yapabileceği birçok işin olduğunu söyledim. Filistin’deki 2300’e yakın ölüm hadisesi.. Yaklaşık 50 yaralının tedavisi ülkemizde yapıldı. Bir kısmını ziyaret ettim. Oradaki tabloları gündeme getirdim. NATO’nun bir şeyler yapması, inisiyatif alması gerekir. Ablukanın kaldırılmasını ve Filistin halkının dünyaya açılmasını sağlamak gerekir. Ve Libya’da şu anda hâlâ bir hükümet kurulamıyor. Seçimle gelenin seçimle gitmesi gereği üzerinden hareket edilmesi ve Libya’da bunun artık oturtulması gerekmektedir.

- Obama, Mavi Marmara sonrası, özür diplomasisinde aktif bir rol almıştı. Sonrasında Gazze’ye yönelik saldırılar ile bugüne gelindi. Türkiye-İsrail ve bu arada Türkiye-Mısır ilişkilerinin normalleşmesinde yeniden devreye girecek mi?

Bunları konuştum kendisiyle. Özür ve tazminat konularında mesafe aldık. Gel gör ki, iş ablukanın kaldırılmasına geldiği sırada maalesef, İsrail, Gazze’ye bombaları yağdırmaya başladı. Biz normalleşmenin hazırlığı içerisindeyken bu olay oldu. Temenni ederiz ki sağlanan ateşkes kalıcı olur ve ablukalar kalkar. Artık Gazze bir açık hava hapishanesi olmaktan kurtarılır. Biz de bu normalleşme sürecini hızlandırırız dedik. Bu konuda kendisi de bize süreçle ilgili takındığımız tavır sebebiyle teşekkür etti.

İstihbaratçılar görüşecek

Erdoğan, uluslararası telefon dinleme konusu gündeme geldiğinde bu konuyu liderlerle görüşeceğini söylemişti. Erdoğan, bu konudaki sorularımıza da şu yanıtı verdi:

- Şansölye Merkel’le görüşmenizde dinlemeler konusunu gündeme getirdiniz mi?

Getirdik. Konuştuk. İstihbarat örgütlerimizi görevlendirme kararını aramızda aldık. Kendileri de gerekli talimatı verecekler. İstihbarat örgütlerimiz birbirleriyle daha hassas görüşme halinde olacaklar. Bu süreci yakından takip edeceğini söyledi. Aynı şekilde bizler de. Ama dost ülkeler birbirleriyle bu konulardaki hassasiyetlerini bir defa korumalıdır noktasında hareket etmelidir. Yine bölge sorunlarını Şansölye ile görüşme imkanı bulduk. Türkiye - Almanya ilişkilerini ele aldık.

- Merkel dinleme konusunda ayrıntılı izahat verdi mi? Yoksa sadece istihbarat örgütlerinin karşılıklı çalışması noktasında ifadeleri mi oldu?

Onlar bu işi görüşmek suretiyle nedir ne değildir bütün detaylarını, onlar birbirlerine aktarsınlar, alsınlar dediler. Zaten bu arada bizim MİT müsteşarımızla onların istihbarat güçleri bir araya gelecekler.

‘Fransa’yla ilişkileri bayağı iyileştirdik’

- İkili görüşmeleriniz arasında öne çıkan bir temas var mı?

Fransa Cumhurbaşkanı Hollande ile çok heyecanlı bir görüşmemiz oldu. Fransa-Türkiye ilişkilerini bayağı iyileştirdik ve Hollande döneminde iki ülke ilişkileri hiçbir dönemde olmadığı kadar ileri bir seviyeye gelmiş durumda.

Fransız kaldı

NATO zirvesinde çekilen bir fotoğraf sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. NATO liderleri, zirvede İngiliz Hava Kuvvetleri’ne bağlı Red Arrows gösteri uçuş takımının havada akrobasi şovunu seyrederken Hollande’ın farklı yöne bakması dikkat çekti. Eski sevgilisinin yazdığı kitap nedeniyle ülkesinde büyük sıkıntı yaşayan ve destek oranı yüzde 13’e gerileyen Fransa Cumhurbaşkanı Hollande’ın bu görüntüsü, ‘Fransız kalmak’ tabirini akıllara getirdi.

‘Cameron 2. gole hayran kaldı’

Erdoğan, İngiltere Başbakanı Cameron’la ilgili bir anekdotu anlattı: “Başakşehir’de Fatih Terim Stadı’ndaki maçta attığımız golleri izlemiş. İkinci gole hayran kalmış. Bizim takıma destek olsanız diye takıldı. “

Yazının devamı...

‘Temizlik harekâtı’

Cumhurbaşkanı Erdoğan, emniyette paralel yapı iddialarıyla başlatılan başka operasyonların devam edeceğini söylerken “Hukuk çerçevesinde bir temizlik harekâtı başlamıştır” diye konuştu

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’den, NATO zirvesine katılacağı Galler’in başkenti Cardiff’e giderken, uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, Cardiff’te Barack Obama ile yapacağı ikili görüşmede ABD Başkanı’ndan Fethullah Gülen’i ya Türkiye’ye iade etmelerini ya da ‘deport’ (sınır dışı) etmelerini isteyeceğini açıkladı. Erdoğan, ABD’deki modifikasyon işlemleri tamamlandıktan sonra kullanmaya başladığı TC-TUR isimli Airbus 330-200 uçakta gazetecilerin sorularına şu yanıtları verdi:

- ABD Başkanı Obama’yla yapacağınız görüşmede neler gündeme gelecek?

Irak ve Suriye’deki gelişmeler, İsrail - Filistin’deki ateşkes sürecinin sürekliliğine yönelik gelişmeleri ele alacağız. Diğer taraftan ulusal güvenliğimize yönelik, malum unsurlarla ilgili, paralel yapı konusu.. İki ülke arasındaki ilişkilerin daha da geliştirilmesine yönelik konular ağırlıklı gündem maddelerimizi oluşturacak. Bir de Afganistan ve Pakistan meselesi var.

- Paralel yapıyla ilgili Obama’ya ne diyeceksiniz?

Her şey ortada. ‘Elde bilgi - belge olmadan ne yapacaksınız?’ diyenler var. Bütün her şey, dinlemeler, tapeler ortada. Bir ülkenin Başbakan’ı dinlendi, bakanları dinleniyor, bundan daha büyük belge olur mu? Türkiye’nin Başbakan’ı yazışmalarda, ‘Dönemin Başbakanı’ ifadeleriyle yer alıyor. Şimdi inkar edecekler. İş o safhaya geliyor. Şu anda bu adamlar bütün elektronik cihazları vesaireleri kaçırmak suretiyle delilleri yok etme noktasına geldiler. Adeta bir casusluk örgütü oluşturmuşlar. Bütün bu işlerin odaklandığı merkez şu anda Pensilvanya. Biz de Amerika’yla madem stratejik ortağız, aramızda bir model ortaklık var siz nasıl zaman zaman bazı teröristleri istiyorsunuz biz de size veriyorsak biz de size diyoruz ki, böyle böyle. Ya bunu deport (sınırdışı) edin ya da bize verin. Madem suçu muçu olmadığını söylüyor... Gelsin burada yaşasın. İdare edecekse buradan idare etsin,siyasete soyunacaksa burada soyunsun.

- Siz daha önce Obama’ya bu konuyu telefonda da söylemiştiniz.

Hepsinin bağlantıları peyderpey ortaya çıkıyor. Belirli bir sürece doğru işler gidiyor. Atılmış bazı adımlar var. Kırmızı bültenle arananlar var. Arananları Türkiye’ye veriyorlar mı? Bölücü terör örgütleri mensupları, bunun dışında Cem Uzan, kardeşi, Fehriye Erdal gibi arananlar var. Yerleri falan o ülkelere bildirilmiştir. Dönmemiştir. Çok farklı anlayışlarla ülkelerinde koruma altına alınanlar maalesef var.

- Paralel yapıyla mücadelede bürokrasi kadrolarından dirençle karşılaşıyor musunuz?

Şu ana kadar kendi mensupları dışında Herhangi bir direnç görmediğimizi belirteyim. Her geçen gün siyasi otorite de bu konudaki otoritesini tesis ediyor. ‘Milli Güvenlik Tavsiye’ kararına da girdi. Sayın Başbakan da hükümet açıklamasında, kongre konuşmasında bu konuyu dile getirdi. Bu konunun hassasiyetle takibi ulusal güvenliğimizi ilgilendiren bir konudur. Taviz vermemiz mümkün değildir.

- Nasıl bir takvim öngörüyorsunuz? Sonuca ulaşacak mı?

Bu tür olayların takvimi olmaz. Şu anda hukuk çerçevesinde bir temizlik harekatı başlamıştır. Emniyet teşkilatından başlamıştır. Diğer bakanlıklarda da çalışmalar devam edecektir. Daha sonra diğer konular bunu takip edecektir. Her şeyin şu anda açıklanması doğru olmaz. Yol haritasının bir özelliğidir. Yapacağınız bir şeyi önceden anlatacak olursanız karşı tarafın da buna belli tedbirler almasına fırsat verirsiniz.

- Bir polis şefi dedi ki; ‘Biz tedbir alıyoruz ama arkadan polis akedemisinden çin ordusu gibi geliyorlar.’ Bununla ilgili bir süreç geliştirecek misiniz?

O artık tarih oldu. O geçti artık. O iş bitti. Oralara yönelik de farklı projelerimiz var. Polis akademisiydi, polis kolejiydi masaya yatırıyoruz. Bazı yenilikler gelecek. Onu da hükümetimizden duyarsınız.

‘O binada bu fakirin katkısı çok’

- Hem seçilmiş Cumhurbaşkanı olmanız hem de liderlik özellikleriniz nedeniyle döneminizde başbakanlığın zayıflayacağı öngörüleri vardı...

Zayıf veya güçlü başbakan konusu fiziki imkanlarla alakalı değil. Sayın Davutoğlu arkadaşımın bu işi güçlü ve başarılı şekilde yürüteceğine inanıyorum. Bizim Söğütözü’ndeki Cumhurbaşkanlığı sarayına taşınmamızın akabinde, Başbakanlığın bazı törenler ve resepsiyonlar için Çankaya’yı kullanmasına izin verebiliriz. Zira Başbakanlığın mevcut yerde resepsiyon verecek yeri yok. Otellerde mi resepsiyon verecek? Bizim resmi konutta misafirlere yemek verdiğimiz yer de yakışmıyor. Dar, şık değil. Türkiye artık eski Türkiye değil. Yeni Türkiye bir şeylerle kendisini ortaya koymalı. Cumhurbaşkanlığı makamı yeni binada çok farklı şekilde düzenlendi. O proje üzerinde bu fakirin (kendini kastediyor) çok katkısı var. Ankara bir Selçuklu başkenti mesajı vermemiz lazım. İçerde Osmanlı motiflerine dikkat ettik. Modern dünyadan da etkileri yansıttık. Akıllı bina olarak inşa ettik. Şu anda 2-3 bin kişilik alanımız var. Hava güzelse 5 bin kişiye de çıkabilir. Büyük devlet olmanın gerekleri.

Ankara’da 2. havalimanı

- Etimesgut Havaalanı’nı kullanmayı düşünüyor musunuz?

Çalışmalar var. Genelkurmay Başkanımız ile de görüştük. Yabancı misafirlerimiz geldiğinde Etimesgut’tan almak için düzenleme yapmayı düşünüyoruz. Ben hem Etimesgut’u hem Esenboğa’yı kullanabilirim. Esenboğa şu an daha uygun. Yeni uçağın gireceği hangar bir Esenboğa’da bir de İstanbul’da var.

Bu iş tutmuştur

- Davutoğlu’nun kongre konuşmasını ve kürsü performansını nasıl değerlendirirsiniz? Dinlerken, “Tamam bu iş oldu” dediniz mi?”

Bu iş tutmuştur.

Kriz merkezi ve sağır oda

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, taşınacağını söylediği Atatürk Orman Çiftliği’nde (AOÇ) 150 dönümlük alan üzerine kurulu binanın inşaat çalışmaları sürüyor.

Mimar Şefik Birkiye’nin tasarladığı idari bina, ‘Türkiye’nin en iyi korunan binası” olarak anılıyor. Özel yalıtımlı, ‘sağır oda’ların oluşturulduğu binada, yer altında ‘Kriz Merkezi’ bulunacak. Yapının dış cephesinde doğal taşlar kullanılıyor.

‘Nihai tasarımı ben yaptım’

Erdoğan uçuşlarında ABD’de modifikasyonu 2.5 yıl süren ve geçen haftalarda Türkiye’ getirilip boyası yapılan TR-TUR uçağını kullanıyor. 101 yolcu kapasiteli uçak Cumhurbaşkanlığı için özel olarak dekore edildi. Uçağın içine toplantı salonu, özel dinlenme alanları, calışma ve yatak odaları da yerleştirildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a uçağıyla ilgili sorular da yöneltildi. Erdoğan şu yanıtları verdi:

- Yeni uçağınızın adı ne olacak?

TUR. Türkiye’nin üç harfi. Biliyorsunuz 3 harfli olma mecburiyeti var.

- Özel bir uçak. İçini kim dizayn etti?

Değişik dizayn ve öneriler getirdiler. Baktık, müdahalelerimiz oldu. Sonuçta, nihai tasarımını ben yaptım.

‘Özel keşke yapmasaydı’

- AYM Başkanı (Haşim Kılıç) ‘Bana bilgi belge gelmedi, imzasız ihbar mektuplarıyla işlem yapamayız. İnsanları fişliyorlar’ dedi. Genelkurmay Başkanı Necdet Özel de ‘Bize resmi makamlardan bilgi belge sunulmalı’ dedi. Değerlendirmeniz nedir?

Her şey imzalı mektuplarla takibe alınmaz. Siz değerlendirmeye almayabilirsiniz ayrı konu. Ama en azından ‘Acaba’ der, onu bir incelemeye alırsınız. Mektubu gönderen kişinin imza koymamasının nedeni pekâla endişelerden kaynaklanmış olabilir. Benzer pek çok şey olmuştur ki; bunlar o insanın başını yemiştir. Sen onu bir incelemeye al. Birşey varsa değerlendirirsin. Yoksa atarsın. Ne fişlemesi? Fişlemeyi bundan önce yaptılar. O fişler elimize geçti. Emniyet istihbarat geçmişte bunları yaptı. Keşke Genelkurmay Başkanı’mız böyle bir açıklamayı bugüne kadar yapmadığı gibi yine yapmasaydı. Bizimle paylaşsaydı daha isabetli olurdu. Benimle paylaşabilirdi. Başbakan ile paylaşabilirdi. Bugüne kadar bu konularda cevap vermemiştir. Gerekirse Genelkurmay sitesinden gerekli açıklamayı yapmıştır. Ama burada nasıl olduysa böyle bir açıklamayı yapmak durumunda kalmıştır.

‘Yargıtay’ı idare etmiyor’

- (Adli yıl açılışında Yargıtay Başkanı Ali Alkan’ın yürütmeye yönelik eleştirileri)

Yargıtay Başkanı, Yargıtay’ı kendisi idare etmiyor. ‘Benim konuşmamı Başkanlar Kurulu hazırlar’ ifadesini bizzat bana yanımda Adalet Bakanı da olduğu halde ifade etmiştir. Benim konuşmalarımı da ekibim hazırlar. Ama konuşmaların editörlüğünü ben yaparım. Yargıtay Başkanı konuşmasını yaparken yarın ‘Ben hazırlamadım Başkanlar Kurulu hazırladı. Ben onun spikerliğini yaptım’ derse bu çok ayıp olur. Demek ki; sen o konuşmayı kabullendin, üstlendin ve çıktın konuşmayı yaptın. Yargı olarak yasama ve yürütme organına karşı bir tavır takınıyorsun. Barolar Birliği Başkanı’nın buralarda yasal olarak konuşma yetkisi yok. Adama sormazlar mı sen neyin başkanısın? Barolar Birliği gider, yargıyla ilgili kendi içinde toplantılar yapar. Orda ne yaparsa yapsın. Bunları anlattık ama onlar bildiğini yaptılar. Arkadaşlarım resepsiyona da gitme niyetinde değildi. ‘Resepsiyon farklı bir olay. Orada öyle bir konuşma söz konusu değil. Oraya gitmek sizin tercihinizdir’ dedik. Arkadaşlar resepsiyona gittiler.

Çözüm süreci Arınç’a bağlı

- Yeni kabinede Başbakan, ‘çözüm sürecini’ kendi üstüne aldı. Çözüm süreci hangi aşamada? Siz bu sürece nasıl bir katkı vermeyi düşünüyorsunuz?

Çözüm süreci bildiğim kadarıyla Bülent beyin (Arınç) üzerinde. Kamu Düzeni Müsteşarlığı İçişleri Bakanlığına bağlandı. Ama çözüm süreci Bülent beyde. O şekilde değerlendirildi. Bunların hepsi Başbakan’a bağlı olup da Başbakan’ın pas ettiği görevlerdir. Terörle Mücadele Yüksek Kurulu da aslında Başbakan’a bağlıdır. Onun başkanlığı mesela Bülent beye verilmiş durumda şu an. Çözüm sürecinde kararlılığımız aynen devam edecektir. Önemli bir konuda da Diyanet İşleri Başkanlığı’nın doğrudan Başbakanımıza bağlanmış olmasıdır. Diyanet’in özellikle manevi noktadaki konumunu bir yerde iade-i itibar noktasında yüceltmek için böyle bir değerlendirme yapmışlardır. Buna hayırlı olsun denir.

- 2015’te silahlara veda edildiği bir dönemi görmeyi ümit ediyor musunuz?

İnşallah. Şu anda tedbirlerimizi ona göre aldık. Alıyoruz. Gerek hükümet gerekse MİT çalışmalarını bu yönde kararlılıkla sürdürüyor.

Yazının devamı...

Benim ‘Yeni Türkiye’m’

Hem yeni Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de yeni Başbakan Ahmet Davutoğlu, ‘yeni Türkiye’ hedefine ulaşmak konusunda kararlı görünüyor.

Şüphesiz olumlu bir durum bu. Zira o ‘yeni’ sözcüğü, doğal olarak ‘daha iyi, daha güzel’ anlamını taşıyor. Hedef bu yani. Her alanda, her konuda daha iyi, daha güzel, daha gelişmiş, daha güçlü, daha medeni; nihayetinde daha yeni bir ülke.

Böyle bir hedefe ancak, evrensel gerçeklerin yanı sıra, ‘bize dair’ eski tecrübelerden ders çıkartarak ulaşılabileceğine şüphe yok.

Ekonomide, dış politikada, ülke güvenliğinde, sağlık, eğitim vb alanlarda, iç politikadaki demokrasi geleneğinde ve aklınıza gelecek her alanda ‘yeni Türkiye’ hedefini seslendiriyor ülkeyi yöneten kadrolar.

Hedeflenen; mevcut sorunların çözüleceği, eski hastalıklardan kurtulacak, yenilerini yaşamayacak ve nihayet, bütünü itibariyle, dünyanın birinci liginde yer alacak bir Türkiye.

Pekiyi böyle bir hedefe, sadece ülkeyi yönetenlerin icraatı ile ulaşılabilir mi?

Bu hedefe ulaşmak için herkesin yapacakları ya da yapmayacakları yok mudur?

***

‘Yeni Türkiye’ hedefine dair genel prensipler ile makro hedefleri dinliyoruz, okuyoruz.

Benim de ‘mikro’ beklentilerim var ‘yeni Türkiye’den.

Mesela, yeni Türkiye’de;

Her bayram tatilinde yüzlerce trafik kazası yaşanmasa, yüzlerce insan ölmese / yaralanmasa.

Yeni Türkiye’de mesela;

Her yaz, denizler, göller, göletler, akarsular ve sulama kanallarında çoğu çocuk onlarca, yüzlerce canımızı kaybetmesek,

Mesela yeni Türkiye’de;

Uyuşturucu artık ilkokul kapılarında satılmasa, çocuk yaştaki evlatlarımız bu ölümcül zehrin tehdidi altında yaşamak zorunda kalmasa.

Yeni Türkiye’de mesela;

Polis, kitlesel gösterilere, sokak eylemlerine müdahale etmek zorunda kalırsa, gaz kapsüllerini doğrudan insanları hedef alarak değil, olması gerektiği gibi ateşlemeyi öğrense.

Mesela yeni Türkiye’de;

İnsanlar, kendi dünyalarından olmayanlara adeta düşmanmış gibi bakmasa, öyle davranmasa.

Yeni Türkiye’de mesela;

Bir baba ya da anne, küçücük evladının cansız bedenini çuval ya da karton kutu içinde taşımak zorunda kalmasa.

Mesela yeni Türkiye’de;

Cehalet prim yapmasa, cahil cesaretinin gerçek cesaret olmadığı idrak edilse.

Yeni Türkiye’de mesela;

Çocuklara yönelik cinsel istismar ve kadına yönelik şiddet vakalarının gereği, hiç tartışılmayacak netlikte ve kararlılık ile yapılsa. Ve böylece bu ülke, bu çağda, bu ayıp ile yaşamaktan kurtulsa.

Mesela yeni Türkiye’de;

LGBTİ bireylerin, korkulacak, çekinilecek, kaçılacak, kaçınılacak, dışlanacak, aşağılanacak, öldürülecek insanlar olmadığı gerçeğini herkes içine sindirse ve buna göre davranmayı başarsa. Aynı şekilde LGBTİ bireyler de, topluma entegre olmak için üzerlerine düşeni yapsa.

Yeni Türkiye’de mesela;

Başta futbol olmak üzere sporu, düşmanlık değil dostluk vesilesi olarak yaşasak. Sportmenlik ruhuna aykırı davrananların, kim olursa olsun, ağır şekilde cezalandırılması ve hatta tasfiyesi konusunda atılacak adımlara, o kişiler ile aynı renklere gönül vermiş olanlar da destek verse. Hatta her camia kendi içindeki kötü örnekleri kendi ayıklasa.

Mesela yeni Türkiye’de;

İnsanlar kendi eksik ve yanlışlarını düzeltmek yerine, başkalarından kötü örnekler verme alışkanlığından vazgeçse.

Yeni Türkiye’de mesela;

Herkes artık söylediğini yapsa, yaptığını söylese. Tam aksini değil.

Ve mesela yeni Türkiye’de;

Çifte standartlarla hareket etmek, standart davranış şekli olmaktan çıksa.

Yazının devamı...

‘Davutoğlu böyle değerlendirirsen üzülürüm dedi’

“Gülen Cemaatine; Sayın Erdoğan, Sayın Gül ne kadar yakın olduysa, ben de o kadar yakın oldum. Güzel işler yaptıkları sürece hamilik yaptık. Paralel yapı boyutu ise ayrı. Benim özel bir mensubiyetim, özel bir yakınlığım yok, olmadı da.”

İktidar partisinin genel başkan yardımcılığı ve parti sözcülüğü görevinden alınan Hüseyin Çelik’e ait cümleler bunlar.

MKYK öncesi ikili görüşme

Hüseyin Çelik, Ankara siyasetinin en tecrübeli isimlerinden. Dile hakimiyeti, kelimelerle oynama becerisi malum...

3’ü Adalet ve Kalkınma Partisi’nde olmak üzere 4 dönemdir Parlamento’da. Uzun politik kariyerini hep önemli koltuklarda, göz önünde, ön planda geçirdi.

Önceki gün ise partisinin sözcü genel başkan yardımcılığı görevinden ayrıldı. Daha doğrusu yeni Genel Başkan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından görevlerinden alındı.

- Çelik’i aradım ve olan bitenin ayrıntılarını sordum. O da detaylı şekilde anlattı:

Dün (önceki gün) MKYK öncesi Sayın Başbakan aradı, davet etti, baş başa görüştük. Bana, “Hüseyin bey, bir görev değişikliği planladık, Beşir Hoca’yı sizin yerinize düşünüyoruz” dedi.

- Siz ne yanıt verdiniz?

Ben de, genel başkan değişikliğinin beraberinde MYK’da da bir değişiklik getirmesinin doğal olduğunu, bunu günler öncesinden medyaya söylediğimi hatırlattım. “Benim bir küskünlüğüm, gücenmem olmaz, son derece rahat olun” dedim.

- Bir gerekçe bildirdi mi size Başbakan?

Hayır. Sadece görev değişikliği yapacağını söyledi. Ki bu zaten kendisinin takdirindedir. Bana da, “Yanımda, yakınımda, aktif bir danışman olmanızı istiyorum” dedi. Bunun üzerine ben de, “Danışmanlık sıfatı, görevden aldıklarınız için bir teselli, bir gönül alma yöntemiyse benim buna ihtiyacım yok” dedim. Partime katkı vermek için herhangi bir sıfata ihtiyaç duymayacağımı söyledim.

- Kabul etmediniz yani, öyle mi?

Ben böyle deyince, Sayın Başbakan, “Danışmanlık teklifimi eğer böyle değerlendirirseniz buna üzülürüm. Ben sizin tecrübenizden ve entelektüel birikiminizi önemsiyorum ve bunlardan faydalanmak istiyorum” dedi. Önümüzdeki günlerde bir araya gelip kapsamlı bir ufuk turu yapmamızı istedi. Ben de kendisinin gösterdiği bu nezaketin samimi olduğunu gördüm ve kabul ettim. Tayyip Bey buradayken, Binali Bey’e tahsis edilen bir yer vardı, oraya çıkacağım. Hatta arkadaşlara takılıyorum şimdi. “6’ıncı kattan 8’inci kata terfi ettim” diye...

Gerekçe Gül’e yakınlık mı?

- Kulislerde görevden alınmanıza gerekçe olarak konuşulan, yazılan birçok iddia var. Hangisi ya da hangileri gerçeği yansıtıyor bunların?

Bakın, kimisi diyor ki, “Efendim Abdullah Gül’e yakın. Yok yolcu etti de o yüzden alındı falan...” Bakın, yüreği büyük olan insanlar, o yüreğe birden çok sevgi sığdırabilirler. Benim Abdullah Bey’i sevmem için Tayyip Bey’den nefret etmem ya da Tayyip Bey’i sevmem için Abdullah Bey’den vaz geçmem gerekmiyor. İkisine de ağabey olarak baktım ben hep. Siz beni yıllardır tanırsınız. Ben sözünü sakınan bir insan değilim. Bildiğim doğruları, inandıklarımı, nezaket ve saygı üslubu içinde söylerim kardeşim ben. Bedeli öyle olur, böyle olur, bununla ilgilenmem.

Hayati Yazıcı’ya neden şaşırdı?

- Yeni kabinede Hayati Yazıcı’nın yer almamasına şaşırdığınızı söylemeniz ve bunu söylerken, Başbakan’ın tercihinden ziyade Cumhurbaşkanı’nın onaylamasına vurgu yapmanız da farklı farklı yorumlandı...

Bu ikili bir tercihtir. Başbakan teklif eder Cumhurbaşkanı onaylar. Başarılı bir arkadaşımın bakanlıktan alınmasını, müsaade etsinler de yadırgayayım. İşini hakkıyla yapan bir insan olduğuna inanıyorum ben Hayati Bey’in. Müsaade etsinler de bunu söyleyeyim.

- Bu gerekçe ile birine şaşırdığınızı söyleyince, diğerlerini başarılı bulmadığınız gibi bir sonuç çıkmaz mı?

Hayır. Bakın mesela Emrullah Bey... Onu sanırım, Numan Bey’e yer açabilmek için ve daha genç, siyasette de yeni olduğu için almış olabilirler. Beşir Hoca’nın da partide üstleneceği görev ortada.

Cemaat ile yakınlık mevzuu

- Son olarak, Gülen Cemaati’ne yakınlığınıza ilişkin söylentiler... Bu konuda yazılanlara, söylenenlere ne diyorsunuz?

Bunlar çamur yayıncılığı yapan edepsiz insanlar. Ben bir yere mensup olduğum zaman bunu gizlemem, saklamam. Benim onlara yakınlığımın boyutun size söyleyeyim. Sayın Erdoğan, Sayın Gül ne kadar yakın olduysa, ben de o kadar yakın oldum. Güzel işler yaptıkları sürece hamilik yaptık, yanında olduk. Okullarının açılışlarında bulunduk, yardımcı olduk. Sadece ben değil, liberalinden başka görüş sahiplerine kadar herkes için geçerliydi bu biliyorsunuz. Ama paralel yapı olarak adlandırdığımız boyut farklı. Benim onlara özel bir mensubiyetim, özel bir yakınlığım yok, olmadı da. Bunun böyle olduğunu onlar da bilir, ben de bilirim, herkes de bilir.

Yazının devamı...

İlk mesaj ve ilk mesajlar

“Aziz Atatürk,

Türkiye Cumhuriyeti’nin 12’nci Cumhurbaşkanı, halkın doğrudan oylarıyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı olarak bugün vazifemizi devralıyoruz.

Halk oylarıyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı’nın göreve başladığı bugün, Türkiye’nin küllerinden doğduğu, yeni Türkiye’nin inşa ve imar sürecinin güç kazandığı bir gündür. Hiç kuşkunuz olmasın ki bugün, 23 Nisan 1920’de ilk adımlarını attığınız ‘Büyük Türkiye’ ruhunun, özünün ve ideallerinin dirildiği gündür.

Türkiye bugün, kadim medeniyet kaynaklarıyla tekrar kucaklaşmış, özüyle ve ruhuyla tekrar buluşmuş, hakimiyet-i milliyeye her zamankinden çok daha fazla güç kazandırmıştır. Vazifeye başlayışımın bu ilk gününde, ülkemiz, vatanımız, devletimiz ve bayrağımız için, en önemlisi de aziz milletimiz için her zamankinden daha çok çalışacağıma dair milletimize söz veriyorum. Bu vesileyle, tüm şehitlerimizi şahsınızda tüm gazilerimizi rahmet ve minnetle yad ediyorum. Ruhun şad olsun.

Recep Tayyip Erdoğan

Cumhurbaşkanı.”

Recep Tayyip Erdoğan ‘Cumhurbaşkanı’ sıfatıyla ilk imzasını işte bu metnin altına attı.

Anıtkabir Özel Defteri’ne yazdığı bu cümleler, ‘Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ilk mesajı.

Ve özel vurgu noktaları itibariyle çok önemli.

***

Çankaya Köşkü’ndeki devir - teslim töreninin şüphesiz en önemli kısmı, halef - selef Cumhurbaşkanlarının yaptıkları konuşmalardı.

Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan’ın niteliklerini övgüyle sıralayarak ve ‘40 yılı aşan dava arkadaşlığı’na yaptığı ‘özel kardeşlik’ vurgusuyla verdi mesajını. Hem kamuoyuna hem de Ankara siyasetinin bütününeydi. Tabii en başta, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin içine...

Tayyip Erdoğan da ‘beraber yürüdük biz bu yollarda’ ile yetinmeyip, ‘beraber yürümeye devam edeceğiz’ mesajıyla aynı tonda yanıt verdi selefine. Bu mesajın adresi de hem kamuoyu hem de siyaset kurumunun bütün aktörleriydi.

***

Erdoğan, dün başlayan yeni dönemde, Gül’ün tecrübe ve birikiminden yararlanmaya devam edeceklerini de söyledi konuşmasında.

Bu nokta kritik.

Kritik çünkü bu anlayışın fiiliyata yansıma boyutunun, yakın geleceğin siyasi dengeleri üzerinde belirleyici olacağına şüphe yok. Tabii iktidar partisinin iç dengeleri üzerinde de...

Yazının devamı...

e-kimlik gerçekleri

Yeni TC kimlik kartı projesinin pilot uygulaması Bolu’da yapıldı. Yaklaşık 220 bin vatandaşa, elektronik özellikli kimlik kartı dağıtıldı. 2011’de biten pilot uygulamada tespit edilen eksikler, sorunlar giderildi.

İçişleri Bakanlığı’na bağlı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü dağıtacak yeni kimlik kartlarını.

Konunun teknik boyutu TÜBİTAK çatısı altında hayat buldu. TÜBİTAK - BİLGEM bünyesindeki UEKAE, yani Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü; E-Kimlik kartlarının görsel tasarımını yaptı, güvenlik tedbirlerini belirledi ve bunları kart üzerinde uyguladı.

Hayat kolaylaşacak

Yeni kimlik kartları ile birlikte;

- Elektronik ortamda kimlik doğrulama işlemi için artık farklı belge, kart vb evrak taşımak gerekmeyecek,

- Tek kart-tek şifre dönemine geçilecek ve bu kart hastane, banka, noter, internet gibi her alanda kullanılabilecek, (Bir tek kredi kartı yerine geçmeyecek ama banka kartı olarak kullanılabilmesi konusunda TÜBİTAK ile bankalar arasında çalışma sürüyor.)

- Kimlik sahteciliğinden kaynaklanan mağduriyetler tarihe karışacak,

- e-devlet kapsamındaki hizmetlere güvenli şekilde erişilebilecek,

- e-imza kullanımı başlayacak

- Aynı zamanda elektronik pasaport özelliğine sahip olduğundan, vizesiz gidilen ülkeler için seyahat belgesi olarak kullanılabilecek.

Biyometrik veriler güvende olacak mı?

E-kimlik kartı başvurusunda hepimizin biyometrik verileri de kayıt altına alınacak. Yani parmak izi, parmak damarlı izi ve aya (avuç içi) damar izi.

İşin bu aşaması, komplo teorilerine malzeme oldu.

Genetik kodlarımız çalınacak diyen de çıktı, yabancı ülkeler hepimizin her türlü bilgisini ele geçirecek diyen de.

Gerçek ise şöyle...

- Bu veriler, tamamen yerli mühendislerin geliştirdiği yerli yazılımın kullanıldığı sistem ile alınacak.

- Kayıtların alınacağı ülke genelindeki bilgisayarlar internete bağlı olmayacak, Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün kapalı devre sistemi üzerinden, kriptolu kanal vasıtasıyla Ankara ve Konya’daki veri merkezlerine iletilecek.

- TC vatandaşlarının biyometrik verileri, mevcutlardan ayrı bir depolama sisteminde saklanacak. Bu sisteme, yani Ankara ve Konya’daki veri merkezlerine dışarıdan erişim konusunda ise çok özel teknik ve güvenlik önlemleri alınmış durumda.

- Yazılımların çoğu başta TÜBİTAK olmak üzere yerli firmalar tarafından üretildi. Yabancı firmalardan sadece kurulum aşamasında destek alındı. Sistemlerin yönetimi yine yerli firmalardaydı.

- Yazılımlar internet ortamına çıkılmadan yönetiliyor. Yani yazılımların üretilen ya da saklanan herhangi bir bilgiyi kendi başına yurt dışına iletmesi mümkün değil.

- Biyometrik verilerin alınması, iletilmesi, saklanması ve kart basımında kullanılan donanım ya da ekipmanlar da yine internet çıkışı olmayan ağlar üzerinde çalışıyor. Bu donanımlar da yine yerli firmaların gözetimi altında kuruldu ve yerli firmalar tarafından işletilmekte.

- Ankara ve Konya’da birbiriyle yedekli çalışacak iki veri merkezi, ulusal ve uluslar arası güvenlik standartlarına (Tempest, ISO 27001 ve BSI İş Sürekliliği) uygun şekilde tasarlandı, inşa edildi ve sertifikasyon işlemi başladı.

- Yetkisiz kişilerin erişimine kapalı olan binalar; hat dinlemeleri, elektrik kabloları üzerinden manyetik dalga incelemeleri gibi gelişmiş güvenlik saldırılarına karşı da özel donanımlar ile korunuyor.

***

Bu ay başında, e-kimlik kartı projesi ile ilgili ikinci parti kart ihalesi vardı. İhale öncesi spekülatif birkaç haber yer aldı medyada.

İçişleri Bakanlığı da hassasiyet gösterdi ve yerinde bir kararla ihaleyi iptal etti.

Şimdi ihale şartnamesinde bazı düzeltmeler yapılması ve yeniden ihaleye çıkılması bekleniyor.

Konuyla ilgili kurumlardan, hangi yetkili ile görüşsem hep aynı yanıtı aldım:

İhalenin iptaline neden olan haberlerde yer alan iddiaların aksine; projenin her aşaması, başından beri tamamen ‘yerli’.

Milli kimlik kartı projesinin; personelden yazılıma, donanımdan fiziksel ortamlara, depolamadan sistem güvenliğine kadar her aşaması ‘milli’.

Yazının devamı...

Gazeteci ölür!

Gazetecinin kaderi bu.

Ölmek.

***

Vatandaşı olduğu ülke, çalıştığı kurum, uzmanlık alanı, mesleğini icra ettiği coğrafyanın gerçekleri elbette belirleyici faktörlerdir gazetecinin meslek yaşamında.

Ama bir yere kadar.

Mesleğin özü değişmez.

Ölür gazeteci bir şekilde. Öldürülür.

***

Amerikalı meslektaşımız James Foley’ninki, bir gazeteci - ve tabii bir insan - için en hazin sonlardan biriydi şüphesiz.

Toprağı bol olsun.

***

Türkiye’den bir haberci. Başar Kadumi...

Bir Amerikan medya kuruluşu adına Suriye’de görev yapan Kadumi’den iki yıldır haber alınamıyor.

Ailesi bir gün çıkıp gelmesini bekliyor Başar’ın. Umudunu koruyor.

Bizler de öyle.

Umarım bir an önce biter bu gergin, bu acılı bekleyiş.

Umarım sevenleri bir an önce kavuşur Başar’a sağ salim.

***

Ölmek gazetecinin kaderi dedim ya...

Öyle gerçekten.

Çeşit çeşit ölür gazeteci.

Sadece son nefesi vererek, kelime anlamı itibariyle ‘ölmek’ten söz etmiyorum.

***

Nefes alıp vermeye devam ederken de öldürülür gazeteci.

İşini yapmaya çalışırken defalarca ölür.

***

Sadece emeğinin karşılığını almak için ekstra çaba sarf etmek, hakkını almak için mücadele etmek zorunda kalırsa ölür mesela gazeteci.

***

Adı ‘gazeteci’ olan bazıları, yaptıkları - ve / veya yapmadıkları - ile öldürür kimi gün gazeteciyi. Bazıları ile ‘meslektaş’ diye anılmak durumunda kalmak yani.

***

Haberciliğin doğasındaki gerginliği apayrı boyutlara taşıyan, ‘boylardan uzun egolar’ın sahipleri ile muhatap olursa ölür gazeteci.

***

‘Emeğe saygı’yı dillerine pelesenk etmiş olanların emek hırsızlıklarına şahit olursa ölür örneğin.

***

Herkesin en kolay hedef aldığı kişi olursa ölür gazeteci.

Dün hedef alanlar bugün itibar gösterip yarın onu yine hedef tahtasına koyarak öldürürler gazeteciyi.

***

Hep başkalarının hayatlarını yaşamak mecburiyetindeyse ölür gazeteci.

***

Öyle ya da böyle, bir şekilde ‘kullanıldığı duygusu’nu yaşarsa ölür.

***

Yaranmak gibi bir derdi olmasa da, kimseye yaranamayan insan olmak hissi doğarsa ölür mesela.

***

Günü geldiğinde, geçmişte ona acımasızca davranmış, hatta kötülük yapmış olanların bile hakkını savunan haberlere imza atmak ikilemini yaşarsa ölür gazeteci.

***

Bildiklerini yazamıyorsa, gördüklerini söyleyemiyorsa ölür gazeteci.

***

Habercilik refleksini, meslek heyecanını, insanlığını kaybederse ölür.

***

Ve...

Öldüğünde, ardından “Gazeteciydi” denmezse ölür.

Yazının devamı...

Fikret Orman’a açık mektup

Sayın Başkan,

Bu akşam Arsenal’i ağırlıyoruz İstanbul’da malum.

Bu önemli maç, tam da Onursal Başkanımız Süleyman Seba’yı sonsuzluğa uğurlamamızın ardına denk geldi.

On binlerce Kartal pençesi selam durdu Süleyman Ağabey‘in önünde ve on binlerce Kartalın kanatları altında sahaya çıkacak bu gece 11 Karakartal.

Formamızdaki ‘Siyah’ büyük başkanımızın mateminin simgesi olacak bu gece.

‘Beyaz’ımız ise hep sahip olduğumuz; güzel, güneşli günler görmeye dair umudumuzun.

***

Sayın Başkan,

Böyle bir akşamda diyorum ki...

Maç öncesi, soyunma odasının kapısını açsanız bir anda.

Tolga Zengin’in, Serdar Kurtuluş’un, Pedro Franco’nun, Ersan Gülüm’ün, Ramon Motta’nın, Kerim Frei’ın, Veli Kavlak’ın, Necip Uysal’ın, Olcay Şahan’ın, Mustafa Pektemek’in, Demba Ba’nın ve Slaven Biliç’in şaşkın bakışları arasında, “Beyler misafirlerimiz var” deseniz...

Sizin açtığınız kapıdan, Engin İpekoğlu girse önce. Recep Çetin, Kadir Akbulut, Gökhan Keskin, Ulvi Güveneroğlu dörtlüsü takip etse onu. Ardından Rıza Çalımbay, Mehmet Özdilek, Sergen Yalçın üçlüsü. Ve sonra, Metin Tekin, Ali Gültiken, Feyyaz Uçar. Gordon Milne girse içeri son olarak.

Kapıyı kapatsanız...

***

Engin Tolga’yı kucaklasa...

Takoz Serdar’a sarılsa...

Kadir Motta’yı öpse...

Gökhan Ersan’ın, Ulvi Franco’nun omzuna atsa elini.

Atom Karınca Kerim’in, Şifo Necip’in, Sergen Veli’nin sırtını sıvazlasa.

Sarı Fırtına Olcay’ın, Ali Pektemek’in, Kibar Feyzo Demba Ba’nın koluna girse.

Gordon, Biliç’ten izin alıp bir konuşma yapsa... “Hard game” diye başlasa söze...

***

Süleyman Ağabey’in çocukları, sahaya çıkacak kardeşlerine; ‘Beşiktaşlılık duruşu’nu anlatsa.

Başarı için her yolun mübah olmadığını, şerefli ikinciliklerin şaibeli şampiyonluklardan daha kıymetli olduğunu...

Beşiktaşlılığın; babadan kalan miras olmaktan ziyade, evlada borç olduğunu anlatsalar.

***

Birazdan sırtlarına geçirecekleri formanın Şeref Bey’in, Baba Hakkı’nın, Şükrü Gülesin’in, Çengel Hüseyin’in, Kaya’nın, Sebahattin’in, Ali İhsan’ın, Niko’nun, Nazmi’nin, Yusuf’un, Sabri Dino’nun, Ethem’in, Varol’un, Şenol’un, Birol’un; Süleyman Seba’nın onlara emaneti olduğunu söyleseler.

***

Sayın Başkan,

Son olarak siz alsanız sözü...

Tam 70 yıl öncesini anlatsanız hepsine.

1944’te, Ankara’daki Harp Okulu maçını anlatsanız.

3 - 0 yenik bitirilen ilk yarının ardından, devre arasında Hakkı Yeten’in soyunma odasında, elinde İstanbul’a dönüş tren biletleriyle yaptığı konuşmayı aktarsanız.

O maçın sonucunu söylemeseniz bile. Merak eden kendi öğrense...

***

Sayın Başkan,

Siz bunu yapsanız...

Bizler de ne bu akşamki maçın sonucuyla ilgilensek, ne bu sezon şampiyon olup olmamakla.

“Beşiktaşlı olmak yeter” desek ve ayağa kalkıp, yürüsek güneşe.

Hep kol kola; bir gün değil, her gün.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.