Eyvah yine ABD ile işbirliği !
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Hillary Clinton İstanbul’a geldi ya geçenlerde.
Ev sahibi mevkidaşı Ahmet Davutoğlu ile yaptığı uzun görüşmenin ardından medyanın karşısına çıkıp, “İstihbarat servislerimiz ve ordularımızın çok önemli sorumlulukları ve oynayacakları roller var. Tam da bunu yapmak üzere bir çalışma grubu oluşturacağız” dedi ya...
“Eyvah !” dedim bu sözleri duyunca.
Bitmedi...
Clinton, basın toplantısında;
“(...) ABD, Türk müttefikimizin savunmasında her zaman ona destek oluyor. Birlikte radikalliği ve terör sorununa karşı omuz omuzayız ve PKK’ya karşıyız. Biz bu konuda endişeleniyoruz. Teröristlerin şu anda Suriye’de süregelen Suriye halkının meşru mücadelesini kullanarak kendi gündemlerini oluşturmalarına ve boşluklar bularak buradaki şiddeti kışkırtmaları bizi endişelendiriyor. Türk halkının korunması için elimizden geleni yapacağız” da dedi.
“Eyvah ki eyvah !” dedim.
İki ülke Dışişleri Bakanları’nın görüşmesinden çıkan sonuç şu:
“ABD ile Türkiye, Suriye hakkında da istihbarat paylaşımı konusunda mutabık kaldı.”
Suriye hakkında “da” diyorum çünkü malum, Ankara ile Washington, Irak’ın kuzeyine ilişkin de istihbarat paylaşıyor. Daha doğrusu ABD, bölgede (özellikle de havadan) yaptığı istihbaratı Türkiye’ye veriyor.
Türkiye, kendi sınırından elde ettiği bilgileri neden ABD ile paylaşsın ki zaten?..
Adı, ‘anlık istihbarat paylaşımı’ olan bu ‘tek yönlü paylaşım’ın sonuçları ise ortada.
Amerika, bölgeden elde ettiği istihbaratın ne kadarını Türkiye ile paylaşıyor, meçhul...
Verilen bilgilerin ne kadar ‘anlık’ olduğu da öyle.
‘Uludere kazası’ yaşandıktan hemen sonra konuşulanları bir hatırlayın...
İşte bu yüzden “Eyvah !” dedim Hillary Clinton’ın sözlerini duyunca.
ABD; Suriye’ye ilişkin istihbaratı da, Irak’a dair olanlar gibi paylaşacaksa...
“Eyvah” değil de ne diyeyim siz söyleyin.
Kredi kartı ekstrelerindeki ekstralar
Birkaç ay önce, Türkiye’nin en büyük bankalarından birinden konut kredisi kullandık.
Borçlandığımız bankanın bizle ilgilenen şubesindeki müşteri temsilcisi, “Murat Bey, size bir de kredi kartı çıkartalım” dedi.
Kredi kartları konusunda ‘ihtiyatlı’ olan ben, “Tamam, pekiyi” demiş bulundum.
“Ama bir şartım var” diye uyardım, “Yıllık kart ücreti ödemem.”
“Tamam” dedi müşteri temsilcimiz küçük bir not düşerek:
“Sistem otomatik olarak alıyor ama hemen ardından iade ediliyor o miktar kartınıza. Yani sonuçta o ücreti ödemiyorsunuz.”
Anlaştık...
Kredi kartı geldi.
Eşime de ‘ek kart’ çıkarttık.
Aradan iki ay geçti.
Önceki gün, internet bankacılığından başka işlemler yaparken şeytan dürttü, kredi kartı ekstremin detaylarına da baktım. İtiraf etmeliyim ki, pek adetim değildir...
Yani hasbelkader gördüm, ekstredeki alt alta iki harcama kalemini:
- Kredi kartı ücreti: 110 TL.
- Ek kart ücreti: 55 TL.
Bu ücretlerin ekstereye yansıyacağını biliyordum. Müteakip satırlara bakmaya başladım. Bu iki ‘eksi’nin iadesi olan aynı miktardaki ‘artı’lar aşağıda olmalıydı.
Ama yoktu toplam 165 TL iade !
Müşteri temsilcimizi aradım hemen.
“Bu konuyu en başta konuşmuş ve anlaşmıştık. Neden böyle oldu?” diye.
Aldığım cevap şu oldu:
“Haklısınız. Sistem o parayı otomatik olarak çekiyor, iadesini biz manuel olarak yapıyoruz. 165 TL iade işleminizi şu anda gerçekleştirdim. Gelecek ayki ekstrenizde 110 ve 55 TL’lik iki ‘geri ödeme’ göreceksiniz”.
Demek ki...
Müşteriye verilen sözler, sistemden kaynaklanan sebeplerle tutulamayabiliyormuş.
Demek ki neymiş?..
Kredi kartı ekstrelerini, özellikle de benim gibi, kağıt tasarrufu ve doğayı korumak saikiyle (ki o uygulamayı tamamen destekliyorum) e-mail ile alanlar üşenmeyecek, detayları tek tek kontrol edecekmiş.
Demek ki...
Bu memlekette hakkını almak için ‘ekstra’ çaba sarf etmek gerekiyormuş.
KEŞKE...
Herkes, ‘aidiyet’ kavramını, hak ettiği ölçüde önemsese.