Şampiy10
Magazin
Gündem

Son dakika!

‘Bir-and‘a geldi haber!

“Az sonra” değil, “az önce”!

Ve maalesef!



CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun gezisini izlemek üzere bulunduğumuz Çin’de...

Ziyaretin son durağı Urumçi’ye gitmek üzere Şangay’dan ayrılmak üzereyken...

Çok üzüldüm. Çok!

Bunca yıldır Birand ile birlikte çalışmak nasip olmamıştı bana.

Bunu, “Keşke beraber çalışsaydık” manasında söylemiyorum. “Aslında pek de yakından tanımazdım” diyorum.

Bizim meslekte, insanları - özellikle de meslek büyüklerini - gerçek anlamda ‘tanımak’ için ‘teşrik-i mesai içinde bulunmuş olmak’ (kesinlikle ve kesinlikle) şarttır çünkü.

Aynı çatı altında mesai vermedik belki ama Mehmet Ali Birand ile çok olayı birlikte izledik yıllar boyu; gerek Türkiye, gerek ise yurt dışındaki birçok haber durağında.

En son birkaç hafta konuşmuştuk telefonda.

Benim bir haberimi Kanal D Ana Haber Bülteni’nde kullanmışlardı.

Kam’daki “Murat yazmış. O yazdıysa doğrudur” mesajına teşekkür etmek için aramıştım.

O da, “Ne demek arkadaş” dedikten sonra Özlem’i sormuş, “İkizler ne zaman izin verecek AKŞAM’daki yazılarına tekrar başlamasına?” demişti.

Neyse... Diyeceğim o ki; benim içim acıdı!

O’nu anlatmayı, O’nla birlikte çalışmış olan meslektaşlarıma bırakıp, ‘Büyük Usta’nın hatırası önünde eğiliyorum. Saygı ve sevgi ile...



Sizinki hangi fotoğraf?

Siz bu yazıyı okurken; daha doğrusu, bu yazının VATAN’da yayınlandığı gün, biz Çin Halk Cumhuriyeti sınırları dahilindeki Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeyiz.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Çin Halk Cumhuriyeti ziyaretinin son durağı, Urumçi’de.

Aslında, dünyanın bu en kalabalık coğrafyasına Türkiye’den giden her resmi heyetin standart parkuru bu.

Pekin ve Şangay’ın ardından Urumçi.

Kılıçdaroğlu ve beraberindeki heyetin - Çin ziyaretlerinin olmazsa olmazı - Urumçi’deki temaslarının detaylarını yarın itibariyle aktaracağız ama...



CHP’nin Çin ziyaretinin ilk iki durağı olan Pekin ve Şangay’da benim gördüğüm iki fotoğraf var.

İki kare fotoğraf...

Birbirinin 180 derece aksi iki kare...

İlk fotoğraf karesi şu:

- Başta olimpiyat oyunları ve EXPO ile ilgili olmak üzere hükümetin - uzun soluklu ve dolayısı ile yüksek maliyetli - uluslararası lobi faaliyetlerine destek mahiyetinde ciddi çalışmalar yapan ve bu başlıklarda Çin yönetiminden ‘söz’ alan...

Ve...

- Türk iş dünyası ile Çin ekonomisinin aktörleri arasında yeni bağlantılar kurmak gibi bir derdi olan, hem ticaret hem de Türkiye’nin tanıtımı için - adeta iktidar partisiymiş gibi - çalışan bir Ana Muhalefet...

Diğeri ise bunun tam aksi mahiyette...

Türkiye’nin iç gündemi çerçevesinde, o hükümeti kıyasıya eleştiren bir Ana

Muhalefet.



Şimdi...

Bu tabloyu nasıl yorumlamak gerekir?

İki seçenek var önünüzde...

Bakın bakalım, hangi fotoğraf sizinki...

1.) Yukarıdaki tablo üzerinden doğrudan katı bir ‘samimiyet’, bir ‘gerçeklik’ sorgulaması yapanların bakışlarındaki ‘önyargı’ safını mı tutmak lazım?

2.) Yoksa “Tamam işte, özlenen tablo bu. Ana muhalefet iktidarı içeride istediği kadar eleştirsin ama dışarıda yanında ve destek olsun” diyenlerin kolaycı ezberlerinin rüzgarında savrulmayı yeğlemek mi?

Siz bunu bir düşünün...

Türkiye’ye dönünce, gündemin izin verdiği uygun bir zamanda detaylı konuşuruz.



İncir çekirdeği ve bir çuval incir !

CHP’nin, ÇKP’den (Çin Komünist Partisi) gelen davete icabet ile gerçekleştirdiği bu seyahati objektif olarak değerlendirebilmek için, bunun, bir ‘Ana Muhalefet

Partisinin yurt dışı teması’ olduğunu hatırdan çıkartmamak gerekiyor.

Çünkü...

Belki CHP yönetimi henüz farkında değil ama bu tür seyahatlerde, ‘incir çekirdeğini doldurmayacak’ bir hata ya da eksiklik, ‘bir çuval incir’i mahvedebilir.

Her ‘detay’a dikkat etmek gerekir.

Partinin sıradan bir görevlisinin veya kiralık olarak tercih edilen havayolu şirketinin bir hostesinin yapabileceği bir hata, koskoca seyahati gölgeleyebilir.

Malum, bizim genetik kodlarımıza işli yaklaşım;

“Büyük bir içtenlik, hatta görevi olmamasına karşın ekstra özveri ile çalışanları görüp takdir etmek değil, görevini sadece birkaç dakikalık gecikme ile yapanları çarmıha germek” şeklinde özetlenebilir.



KEŞKE...

Bir an önce Ankara’ya dönüp, ‘Türk resim sanatının en ince fırça’sı Yalçın Gökçebağ’ın sergisini gezebilsem...

Yazının devamı...

Pekin izlenimleri

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın temaslarını izlediğimiz Gabon, Nijer ve Senegal gezisinin hemen ardından, şimdi de Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile birlikte Çin‘deyiz.

Öncelikle +30 derecelik Afrika sıcağının ardından sıfırın altındaki Asya soğuğuna ve meridyenlerin hediyesi olan toplamda 8 saatlik farka adapte olmaya çalışıyoruz.

Senegal’de Türkiye’den 2 saat gerideydik, Çin’de 6 saat ilerideyiz memleketten.

“İnsan, dünya üzerinde, koşullara en çabuk uyum sağlayan varlık” prensibini en başta kendimize kanıtlayarak, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘dış temas performansı’nı gözlemliyoruz.

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın aksine Kılıçdaroğlu, çok sık yurt dışı geziye çıkan bir lider değil.

Bu anlamda 20’den fazla çift ‘gazeteci gözü’ sürekli üzerinde.

Pekin, Şangay ve Urumçi‘yi kapsayan bu gezi, Çin Komünist Partisi’nin resmi daveti üzerine gerçekleşiyor.

Program yoğun.

Gezinin organizasyonundan Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak sorumlu.

Toprak, resmi heyetin yanı sıra bu geziyi izlemeye gelen çok sayıda habercinin gereksinim ve önceliklerini de gözeten bir planlama yapmış.

Ankara’dan ayrılışımızdan itibaren gördüğümüz o ki, Ana Muhalefet Partisi; heyet üyelerini rahat ettirmek için titizce hazırlanmış seyahate. Tabii aynı zamanda, gezinin medyada geniş yer bulması ve Türkiye’de kamuoyuna sağlıklı yansıması için de.

Trafik ve hava kirliliği

Çin Halk Cumhuriyeti’nde 1 milyar 350 milyon dolayında insan yaşıyor.

Dünya nüfusunun neredeyse 6’da biri yani.

1989’da düzenlenen gösterilere yapılan müdahale sonucu 2 binden fazla öğrencinin öldürüldüğü meşhur Tianenmen Meydanı ve Yasak Şehir‘i bünyesinde barındıran Pekin’in nüfusu yaklaşık 20 milyon.

Çin yönetimi, başkent nüfusunun daha fazla artmaması için ‘Pekin’de yaşamayı zorlaştıran bir dizi önlem’ almış.

Bir Çinli, ülkenin başka bir kentinden gelip ‘Pekinli’ olamıyor. Fiili bir, ‘çalışma ve oturma izni mekanizması’ çıkıyor çünkü karşısına.

Kenti neredeyse bir baştan diğerine kat eden Tianenmen Caddesi’nin uzunluğu tam 56 kilometre.

Pekin’de sorunlar listesinin ilk sırasında ‘trafik’, ikinci sırasında ise ‘hava kirliliği’ var.

Olimpiyat Oyunları sırasında başlatılan ‘plakaya göre trafiğe çıkma yasağı’ hâlâ yürürlükte.

Pazartesileri plakası 1 ve 2, Salı 3 ve 4, Çarşamba 5 ve 6, Perşembe 7 ve 8, Cuma da 9 ve 0 ile biten motorlu taşıtların trafiğe çıkması yasak.

Bu uygulama hem trafiği bir nebze rahatlatıyor hem de ‘turuncu alarm’ seviyesindeki hava kirliliğinin ‘kırmızı’ya dönmesinin önüne geçiyor. En azından şimdilik.

Başarılı Büyükelçi Esenli

CHP Genel Başkanı’nı havalimanında, Türkiye’nin Pekin Büyükelçisi Murat Esenli karşıladı.

Esenli, Pekin’deki ilk akşamında heyeti büyükelçilik konutunda verdiği akşam yemeğinde ağırladı.

90’lı yılların başında, dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in Özel Kalem Müdür Yardımcısı olarak tanıdığım Murat Esenli, o günkü çalışkanlığını, bugün büyükelçi sıfatıyla sürdürüyor.

Türkiye - Çin ilişkilerinde son dört yılda kaydedilen mesafe; bir büyükelçinin görev yaptığı ülkede ne denli önemli bir işleve sahip olduğunun en somut kanıtı.

Çin ile ticari faaliyetteki Türk iş dünyası temsilcileriyle bizzat ilgilenen, Çin Dışişleri Bakanlığı’nın her seviyedeki yetkilisi ile yakın ilişki içinde bulunan, kendisine bağlı çalışan büyükelçilik personeliyle de adeta bir aile gibi yaşayan bir diplomat Murat Esenli.

Başka coğrafyalarda rastladığımız bazı örnekleri hatırlayınca, insan “Keşke Ankara’yı dış dünyada temsil eden her büyükelçi böyle olsa” demekten kendini alamıyor.



Yakıt ikmali skandalı

Kılıçdaroğlu ve beraberindeki 106 kişilik siyasetçi, iş adamı ve gazeteci heyetini Pekin’e, özel bir havayolu şirketinden kiralanan uçak taşıdı.

Uçak, Ankara’dan havalandıktan yaklaşık üç buçuk saat sonra ‘yakıt ikmali’ için, Kazakistan’ın başkenti Astana‘ya indi.

Yolcuların yarısı uykudaydı. Uyumayanlar, uçaktan inmek için hareketlendi.

Kapıya yöneldiğimizde uçaktan inilmeyeceği bilgisi ile karşılaştık.

Bir süre sonra, Türkiye’nin Astana Büyükelçisi Ömer Burhan Tüzel göründü kapıda. Kılıçdaroğlu ve beraberindeki CHP yönetici ve milletvekillerine bilgi verdi.

Büyükelçi, Kazak makamlarına, “Yakıt ikmali sırasında uçağın boşaltılması ve yolcuların terminalde uygun bir salonda bekletilmesi” için başvurduklarını, gereken izni de aldıklarını söyledi önce.

Ama sonra...

Alandaki görevlilerin vardiya değiştirdiğini, o anki yetkililerin bahsettiği yazışma ve izinden haberi olmadığını, bu yüzden yolcuları yakıt ikmali sırasında terminalde misafir edemeyeceklerini, Kazak yetkililer uçaktan çıkmamıza izin vermediğini anlattı.

Heyetten de herhangi bir itiraz gelmedi bu izahata karşı.

“Yapılabilecek bir şey yok” mesajı kabullenildi yani. Böylece, yaklaşık bir saati uçağın içinde geçirdik hep birlikte.

Yakıt ikmali, Kılıçdaroğlu’nun da aralarında bulunduğu 106 kişi uçağın içinde olduğu halde yapıldı.

Sonuç olarak da, yakıt alımı sorunsuz yapıldı ve Astana’dan havalanıp Pekin’e geldik.

Evet, yakıt ikmali sırasında hiçbir sorun yaşanmadı.

Ama yaşanabilirdi de...

Ya yaşansaydı?..

Yazının devamı...

10 bin çift beyaz rugan ayakkabı

Başlıktaki, İzmirli Ayakdaş firmasının Gabon’dan aldığı sipariş.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Gabon, Nijer ve Senegal’i kapsayan gezisine toplam 138 iş adamı katıldı.

(‘İş adamı’ diyorum zira heyette - maalesef - hiç ‘iş kadını’ yok.)

Birçok Türk firması Türkiye’den -sadece fiziksel olarak değil yıllardır zihnen de- binlerce kilometre uzakta olan bu coğrafyada yeni yatırım imkanlarını, en azından araştırma noktasına geldi bu seyahatte.





Erdoğan da açıkladı;

İstanbul’dan kalkan uçağın taşıdığı, sadece 138 sermaye sahibi değil.

O uçağın kabininde aynı zamanda; tam ‘164 milyar Amerikan Dolarlık iş hacmi ve 12 milyar dolarlık ihracat kapasitesi’ seyahat ediyor.

Bu bilginin yanına, gezinin ikinci durağı olan ‘Nijer’in, yıllık toplam ihracatının 1,2 milyar dolar (yani uçaktaki Türk iş dünyası temsilcilerinin oluşturduğu yekünün onda biri) olduğu’nu eklersek, tablo daha net çıkıyor ortaya.



Yazının başına dönelim...

Gezinin ilk gününde, Gabon’un başkenti Libreville’de, iki ülke iş adamlarının bir araya geldiği toplantıda, İzmirli Ayakdaş firması ilk somut ihracat anlaşmasını imzaladı.

Gabonlu ithalatçı firma, Türk üreticiye 10 bin çift ayakkabı siparişi verdi.

10 bin çift, ‘beyaz rugan’ ayakkabı...

Bu sipariş üzerine Türk heyetinde, “Demek ki, siyah Gabonlu erkekler arasındaki moda, beyaz (rugan) ayakkabı” yorumu yapıldı.

Heyetteki Beşiktaşlılar da, “Bizim sloganımız ‘yer siyah, gök beyaz’; ayakkabılar teslim edildikten sonra Gabon’da ‘yer beyaz, gök siyah’ olacak esprisiyle katıldı sohbete.



Maddi boyutu ‘küçük’ olan bu ticari faaliyet Türk iş dünyası için Afrika pazarında açılan dev kapıdan atılan ilk adım.

İlk adım, ‘ayakkabı’ ile atıldı.



Ticari - ekonomik boyut, Afrika’ya açılmanın kısa vadeli görünen yanı.

Sadece bu gezide ziyaret edilen üç ülkede değil, Afrika’nın birçok ülkesinde sayısız alan var Türk sermayesinin yönlenebileceği.

Konut inşaasından yol yapımına, tarımdan yeraltı kaynaklarının çıkartılması işlerine, alt yapı yatırımlarından tekstile kadar neredeyse her alanda yapılacak iş var Afrika’da.

Konunun; kısa vadede kurulacak ekonomik ilişkilerin ardından gelen, asıl bir de stratejik ve politik tarafı var. Yani orta ve uzun vadeli boyutu.

Başta Fransız ve İngilizler olmak üzere Avrupalıların sömürgeleştirip yıllar boyu sömürdüğü, (bugün de hâlâ ellerini üzerlerinden çekmediği) bu coğrafyada; Türkiye 10 - 15 yıl sonrasının siyasi, ekonomik ve stratejik hesaplarını yapıyor.

Gecikmiş olsa da gerekli bir hamle Ankara’nın bugün yaptığı.

Yazının devamı...

Erdoğan CHP’ye neden güvenmiyor?

“Anamuhalefet partisi diyor ki: ‘Kredi veriyoruz’. Kendisi muhtac-ı himmet bir dede, nerede kaldı gayrıya himmet ede... Sen nereye kredi vereceksin, sen krediye muhtaçsın. Hangi krediyi vereceksin. ‘Bu işin çözüm yeri Meclis’tir’ diyor. Meclis’te bununla ilgili bugüne kadar çok bilgiler verildi. Fakat yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Bunlar, buna doymuyor.”

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önceki gün Gabon, Nijer ve Senegal’i kapsayan Afrika turu için Türkiye’den ayrılmadan önce, İstanbul Atatürk Havalimanı’nda bunları söyledi.

Sonrasında, uçakta ise yeni bir açıklama yapmadı.



‘İmralı görüşmeleri’ ile ilgili olarak, “AKP’ye yeni kredi açıyoruz, sorunu çözün” diyen Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri toplumun genelinde ‘olumlu’ bir yaklaşım olarak algılanmıştı. Fakat Başbakan, bu açıklamaya ters ve sert bir tepki verdi.

Erdoğan’ın bu reaksiyonunun nedeni, CHP’ye yönelik ‘güvensizliği’ydi.

Ve bu güvensizlik yedi ay önceki AK Parti - CHP görüşmesine dayanıyordu.

Şöyle ki...



Tarih 6 Haziran 2012.

Yer Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, üçer kişilik kurmay heyetleri ile birlikte Erdoğan’ın makam odasında bir aradalar.

Gündem, Ana Muhalefet’in Meclis’e sunduğu “Kürt sorununa çözüm önerileri paketi”.

AK Parti heyeti, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay, Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ve Grup Başkanvekili Mahir Ünal’dan; CHP heyeti ise Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi ve Genel Başkan Yardımcıları Faruk Loğoğlu ile Sezgin Tanrıkulu’dan oluşuyor.

Görüşmenin bir yerinde Erdoğan, hemen yanındaki koltukta oturan Kılıçdaroğlu’na dönüp şöyle diyor:

“Bakın biz burada çaylarımızı içerken, arkadaşlarımız çalışmaya hemen başlayabilirler. Şu anda, hemen burada, yan odaya geçip başlasınlar.”



Tayyip Erdoğan, böyle dediği o görüşmenin üzerinden geçen yedi ayın sonunda, şimdi CHP’ye güvenmediğini söylüyor.

Erdoğan bu düşüncesini, kamuoyu ile Afrika seyahatine çıkarken sarf ettiği şu sözlerle paylaştı:

“Bakın bu kadar açık konuşuyorum. Kendi yardımcısı Akif Hamzaçebi, ‘Bu hemen olmaz, şöyle 2 - 3 ay bize bu işte müsaade edin’ dediler. Ondan sonra 3 ayı devirdik. Buna rağmen yine söylüyorum, eğer samimiyse, dürüstse, versin 3 arkadaşına talimatı, ben 3 arkadaşıma, hepinizi şahit tutarak talimatı veriyorum. Bu çalışmayı başlatalım. Daha başka bir şey olabilir mi? Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı bu sözü veriyor size. Başbakan yardımcım yanımda, genel başkan yardımcım yanımda, grup başkanvekili arkadaşım aynı şekilde, hepsi hazır. Buyursunlar bu çalışmayı yapalım.”



Başbakan’ın bu sözlerle ortaya koyduğu tavrı, önce uçakta Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a, ardından da Gabon’un başkenti Libreville’de (CHP ile yapılan o görüşmede de yer alan heyet üyesi) Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’e sordum.

Bozdağ, “CHP ‘kredi açtım’ diyor. Bankalar kredi açar ama sonra faiziyle geri alır biliyorsunuz. Burada Ana Muhalefet’ten beklenen, kredi açması değil, ‘Yanınızdayız, destek oluyoruz’ demesidir. Bu işin olumsuz sonuçlanması halinde siyasi sorumluluk zaten iktidarın olacaktır ve biz bu sorumluluğu zaten almışız üstümüze” diye konuştu.

Ömer Çelik ise “Sayın Başbakan haklı olarak güvenmiyor CHP’ye” dedi ve devam etti:

- Beyefendi söyledi; biz hem hazır hem de hazırlıklıyız. Ana muhalefet eğer samimiyse, biz buradayız. Ama kamuoyu önünde iyi niyetli, istekli, gayretliymiş gibi görünüp, sonra hiçbir şey yapmamak çözüme katkı sağlamıyor. Toplum bu durumu görüyor. CHP sadece toplumu değil, kendini de kandırıyor.



‘İmralı görüşmeleri’ ile ivme kazanan yeni süreçte, iktidar - ana muhalefet denge ve denklemini, iktidar kanadının ortaya koyduğu yukarıdaki tablo ışığında bir kez daha okumakta fayda var.

Yazının devamı...

İmralı süreci Fidan ve çekirdek ekipte

Öcalan’la görüşmeleri MİT Müsteşarı Fidan’la birlikte çalışan çekirdek bir ekip yürütüyor. MİT ve hükümet çevreleri ihtiyatlı ve sürece ilişkin tarih telaffuz etmiyor. MİT’in hedef alınması dikkat çekti.

Kürt sorununa çözüm konusunda İmralı’da Abdullah Öcalan’la yeniden görüşmelere başlanması kulisleri hareketlendirdi. Yapılan değerlendirmeler şöyle:

* Görüşmeler, doğrudan MİT Müsteşarı Fidan ile birlikte çalışan çekirdek bir ekip tarafından yürütülüyor.

* BDP’li yetkililer: Fidan’ın birden çok görüşmede yer aldığını biliyoruz.

* Başbakanlık kaynakları, görüşmeleri bizzat Fidan’ın yaptığı bilgisini doğrulamıyor ama yalanlamıyor da. Hükümet çevreleri, görüşmeleri yapanı açıklamak durumunda olmadıklarını söyleyip, “Görüşmeleri bizatihi MİT’in yürütüyor olmasının, süreçte hükümetin iradesinin somut göstergesi olduğu” noktasına vurgu yapıyor.

* Örgütün Kandil ve Avrupa ayakları ile görüşmelerin de yapıldığı Oslo sürecinden farklı olarak, MİT’in şimdilik - tek temas adresi İmralı.

* “2013’ün ilk çeyreğinde somut sonuçların ortaya çıkacağı” şeklindeki haberler, hükümet kanadında, ‘örgütün baskı kurmak amaçlı dayatması’ olarak değerlendiriliyor. Ankara’ya göre PKK, kısa sürede kazanım ve hükümeti sıkıştırmak için bu haberleri gündemde tutuyor.

* MİT ve hükümet çevreleri ihtiyatlı ve sürece ilişkin hiçbir tarih telaffuz etmiyor, tahminde bulunmuyor.

* Başbakan’a yakın kaynaklar, sürecin ‘zorlu’ olduğuna dikkat çekiyor ve “Bu süreçte iki tarafın söyledikleri ve yaptıklarının tek başına önemi yok. Yani, iş devlet ve hükümet ile PKK’nın ne dediğiyle bitmiyor. Süreçte çok sayıda faktör ve aktör var. Bölgesel konjonktür önemli. Bunun yanı sıra, PKK’nın bir aktör olarak kalmasını isteyen birçok dış güç var. Bu güçler, yakın geçmişte Oslo sürecini sabote etmekten kaçınmadılar” şeklinde konuşuyor.

* Aynı kaynaklar bir süredir, birçok farklı konuda MİT’i hedef alan ve yıpratmak isteyen bir anlayışın baş gösterdiği görüşünde. Bu kaynaklar, “Sanki MİT kötü işler yapıyormuş gibi bir hava yayılmaya çalışılıyor” diyor.

Yazının devamı...

Çiçek: “Tek kalan başkanlık olsun”

“Geldiğimiz noktada, hiçbir konu, hiçbir parti için ‘kesinlikle olmaz’ ya da ‘olmazsa olmaz’ değil artık.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanı Cemil Çiçek ‘yeni Anayasa’ görüşmelerinin sonunda, telefonda işte böyle dedi.

Cümlenin en önemli sözcüğü en sonda. O sözcük, “artık.”

Anlatayım...



Cemil Çiçek, Parlamento’da grubu bulunan dört partinin genel başkanları ile yaptığı görüşmelerin ardından bir basın toplantısı düzenledi ve gelinen noktayı anlattı. Çiçek’in o basın toplantısında yaptığı açıklamalar dünkü gazetelerde yer aldı.

Basın toplantıları ile yetinmek ‘eksik habercilik’tir genelde.

O yüzden, TBMM Başkanı’nı aradım basın toplantısının ardından.



Çiçek’e kamuoyu ile paylaştıklarından ötesini sordum telefonda. Detayları yani...

Cemil Çiçek “Genel başkanların dördü de sürece desteklerini teyit etti. Bir kere bu önemli” diye başladı söze.

“Ama...” dedim, “Belli ki iş dönüp dolaşıp, başkanlık sistemi meselesinde kilitlenecek. Görünen o...”

Çiçek anlattı:

- AK Parti öyle diyor. Yani başkanlık sistemini öneriyor. Muhalefet partilerinin ikisi (CHP ve MHP) parlamenter sistem ile devam etmekten yana. Şimdi bizim yapacağımız çalışmayla, müzakere edilecek bir noktaya doğru gidilecek.

- Kolay mı o noktaya gelmek?

- Bakın, öyle ya da böyle 71 maddeyi müzakere etmişiz bugüne kadar. Bugün itibariyle de, başkanlık sistemi dışındaki maddeler ile devam edeceğiz. Yasama dokunulmazlığı var, milletvekilliğinin düşmesi var, milletvekili yemini var. Üzerinde uzlaşılacak başka birçok konu var.

- Ama başkanlık sistemi ile yönetilen bir ülkenin Anayasası ile parlamenter sisteme sahip bir ülkeninki arasında temel farklar olacağına göre konu yine aynı noktada düğümlenmeyecek mi?

- Dediğim gibi, her partinin farklı önerileri var. BDP de, “Türkiye 21 bölgeye ayrılsın” diyor mesela. Bunları normal karşılamak lazım. Partiler görüşlerini ortaya koyar, hepsi konuşulur, tartışılır. Ben diyorum ki, tek o kısım kalsın. Yeter ki oraya kadar gelelim, tek kalan başkanlık sistemi olsun. Çünkü geldiğimiz noktada, hiçbir konu, hiçbir parti için ‘kesinlikle olmaz’ ya da ‘olmazsa olmaz’ değil artık.

- “Artık” dediğinize göre; öyleydi ama sizin liderlerle yaptığınız görüşme sonrası ‘artık’ öyle değil şeklinde mi anlamalıyız durumu?

- Onu ben söylemem ama siz bu nokta üzerine kendi yorumunuzu yapabilirsiniz tabii. Benim söylediğim açık.



Cemil Çiçek işte bunları söyledi.

Son söz olarak bize bıraktığı yorumu yapalım...

Ankara’nın duayen siyasetçisi Çiçek, dört liderle de olabildiğince net konuşmuş belli ki.

Ve yine belli ki, dört partiden de ‘her konuyu görüşme’ sözünü almış. Yani kimse masadan kalkmayacak.

Başkanlık sistemi önerisi ise diğer bütün başlıklar bağlandıktan sonraya, en sona bırakılacak.

Durum bu.

Ama burası Ankara...

Bir gün gelir, o dört genel başkandan biri çıkar, “Dün dündür, bugün bugün” derse, ona da şaşırmamak lâzım.



KEŞKE...

‘Pazarlık’ sadece ‘dıştan’ yapılan bir şey olsa.

Yazının devamı...

Gül’ün unutulma sebebi o liste mi?

Eski meslektaş ve eski bakan Ahmet Tan ile karşılaştık dün Kocatepe Camii’nde, Ümit Enginsoy’un cenaze töreninde.

“Geçen gün yazdığın, bana göre yılın haberiydi” dedi Turizm eski Bakanı.

Tan’ın bahsettiği, 28 Aralık 2012 Cuma günkü yazımdı.

Yani, ‘Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Göktürk 2 uydusunun uzaya fırlatılması törenine davet edilmemesi’ olayının perde arkasını aktardığım yazı.

O yazı şöyle bitiyordu:

“(...) ODTÜ Kampüsü’nde yapılan o törenin organizasyonu TÜBİTAK’a aitti. Hazırlık ve düzenlemeyi TÜBİTAK Genel Sekreteri yapmış. Davetli listesini de...

TÜBİTAK Genel Sekreteri kim?

Ogün Bahadır.

Pekiyi Ogün Bahadır’ın daha önceki görevi ne?

Cumhurbaşkanlığı Protokol Müdürlüğü!

Evet; Bahadır geçen yıla kadar Çankaya Köşkü’nde, Cumhurbaşkanı Gül’ün protokol müdürüydü.”

Ahmet Tan’ın ‘yılın haberi’ dediği işte bu bilgiydi.

Tan, hiçbirimizin aklına gelmeyen bir detayı, hatta temel noktayı şu şekilde ekledi habere:

- Senin yazını okuyunca, Gül’ün gerçekten unutulduğuna, bunun gerçekten art niyetsiz bir ihmal olduğuna kanaat getirdim.

- Neden?

- Çünkü eminim, davetli listesini yapan o bürokrat, bir önceki görev yerinde sahip olduğu protokol listesini yanına almıştır

TÜBİTAK’a giderken.

- Yani?..

- Yanisi şu... Eminim, Cumhurbaşkanlığı Protokol Müdürlüğü görevini yaparken elinde olan listeyi kullanmaya devam ediyordur ve ona göre yapmıştır o törenin davetli listesini de. Doğal olarak, o listede Abdullah Gül’ün adı yoktur. Çankaya Köşkü’nden yapılan davetlerde, davet edilecekler listesinde Cumhurbaşkanı olmayacağına göre... Yani bu yüzden unutulmuştur Cumhurbaşkanı Gül’e davetiye gönderilmesi.

Dediğim gibi, hiçbirimizin aklına gelmemişti işin bu boyutu.

Düşününce gayet mantıklı geldi...



Elveda Ümit

Meslektaşlardan birini daha uğurladık dün.

Ümit Enginsoy, 52 yaşında terk etti bu dünyayı.

Hiçbir zaman ‘bu dünyanın insanı’ olmamıştı zaten.

Yıllar önce, tanıdığım ilk gün de böyle düşünmüştüm; birkaç ay önce uzunca sohbet ettiğimiz gece de...

Sorunları vardı. Büyük sıkıntıları...

Belki onlardan kurtuldu giderek ama keşke bu olmasaydı kederlerinden kurtuluşunun yolu.

Nur içinde yat sevgili Ümit.

Mekânın cennet olsun.



Sırrı Sakık’a gelen telefon

Ümit’in cenazesi için Kocatepe’nin avlusuna gelenlerden biri de BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık’tı.

Birkaç meslektaş, Sakık ile ayaküstü sohbet ederken yanımıza önce yara bandı satan biri, ardından da bir dilenci geldi.

Sohbetin konusu, cenaze törenlerinde cami avluları ve mezarlıklarda yaşanan benzer sahnelere ve sadaka taleplerine döndü.

Sakık, “Bunlar hiçbir şey” dedi ve oğlu Sidar’ı kaybettikten sonra yaşadığı bir olayı anlattı:

- Biri aradı beni cenazeden sonra. “Evladın için Kur’an okuyorum, dua ediyorum” dedi. “Allah razı olsun” dedim, teşekkür ettim. Aynı kişi bir hafta sonra tekrar aradı, “Banka hesap numaramı vereyim, okumanın karşılığı olarak bana ödeme yap” diye. “Pes” dedim.

Gerçekten pes.



KEŞKE...

Adaleler gibi iradeyi güçlendirecek

egzersizler de olsa.

Yazının devamı...

2013’te keşke...

- Trafikte sürücüler yayalara daha fazla yol verse,

- Okur ya da izleyicinin medyaya olan güveni artsa,

- Atılan çamurlar iz bırakmasa,

- Samimiyet ile hadsizliğin arasındaki ince çizgiyi görebilsek,

- Okumuş, iyi yetişmiş olanlar da cahiller kadar cesur olsa,

- Kişisel temizlik ve bakım ürünlerinin tüketiminde bu kadar cimri olmasak,

- Empati yapmaktan bahsedenlerin sadece yüzde biri empati yapsa,

- Daha fazla kitap okusak,

- Daha az bağırsak,

- Trafikte sürücüler klaksona yüklenmek yerine, fren pedalına dokunmayı tercih etse,

- Yalancılığın bir müeyyidesi olsa,

- Türkçeyi daha düzgün kullanmak gibi bir kaygımız olsa,

- İnsan hayatı önceki yıllardaki kadar ucuz olmasa,

- Sanatçıların özel yaşamlarından çok sanat ile ilgilensek,

- Sükûtun her zaman ikrardan gelmediğini, insanın bazen değmeyeceğini düşündüğü için sustuğunu fark edebilsek,

- İddia sahiplerine, iddialarını ispatla mükellef oldukları kesin bir dille hatırlatılsa,

- Sporu düşmanlık değil rekabet olarak görebilsek,

- Aptal yerine koyduğumuz karşımızdakilerin bu durumu fark etmeyecek kadar aptal olmadıklarını görebilsek,

- Her istediğimizden istediğimiz kadar yesek ama kilo almasak,

- Daha çok resim sergisi gezsek,

- Daha az kavga etsek,

- Sevdiklerimizin kıymetini, onları kaybetmeden bilsek,

- Beşiktaş yine ‘Şeref’iyle oynayıp ‘Hakkı’yla kazanarak şampiyon olsa,

- Daha çok ezber bozulsa,

- Daha az şiddet haberi duysak,

- Kendimiz için ‘hak’ gördüklerimizin başkaları için ‘lütuf’ olmadığını unutmasak,

- Dünyanın merkezinde bizden başkalarının da bulunabileceğini düşünsek,

- Verdiği sözü tutmayanlar ifşa edilse,

- ‘Aşk’ın ayıp ya da utanılacak değil, peşinden koşulması ve yakalandığında kaybetmemek için emek verilmesi gereken bir duygu olduğunu idrak edebilsek,

- Sözler ile özler bir olsa,

- Bu ülke insanı devletine güvenebilse,

- ‘Yorumcu’ sıfatıyla ekrana çıkan insanlar, hem bilgi birikimi hem de üslup açısından kahvehanede onları izleyenlerden bir adım önde olsa,

- Daha fazla dürüst olsak,

- Daha az çifte standart uygulasak,

- Yabancılardan esinlenmek, yabancı hayranlığına dönüşüp kendi insanı ve ülkesine yabancılaşmak sonucunu doğurmasa,

- Haksızlığa, sadece kendimize yapıldığında değil, her şekilde isyan etsek,

- Alın teriyle kazanılan paranın gönül huzuruyla harcanabileceğini unutmasak,

- Emek hırsızları önceki yıllardaki kadar itibar görmese,

- Efendilik ‘âcizlik’ olarak algılanmasa,

- İnsanlar asılsız iddialarla hayâsızca suçlanıp cezaevine atılmasa,

- ‘Düşmanlık’ ve ‘şiddet’ sözcüklerini daha az duysak,

- Daha ‘özenli’ olsak.

Ve

2013 keşke, hepimiz için önceki yılların hepsinin toplamından daha fazla sağlık ve huzur ile dolu olsa.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.