Şampiy10
Magazin
Gündem

Obama, terör, yargı!

Dünya gündeminin bir numaralı konusu haline gelen terör Türkiye için diğer ülkelerden daha büyük bir tehdit içeriyor.

Suriye sınırına komşu olmamız ve PKK dışında diğer terör örgütlerinin de Türkiye’de hücreler kurmuş olması “ülkeye Ortadoğu ülkelerinden alınacak veya Türkiye üzerinden geçiş yapacak tek kişinin bile” sıkı araştırmalardan geçirilmesini zorunlu kılıyor.

Güneydoğu’da terör sürerken büyük şehirlerde de yaşanmış olan bombalı saldırılar, son olarak İstanbul Bayrampaşa metro istasyonu yakınında patlayan bomba ve bir vatandaşın yaralanması şehirlerde ve tüm ülkede güvenlik önlemlerinin önemini göstermektedir.

Öyle görünüyor ki Putin’in Türk Hükümeti’ni “IŞİD’den petrol almak ve Rusya’da da faaliyet gösteren terör örgütlerinin Türkiye yönetimi himayesi altında saklanmasına göz yummak”la suçlaması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Putin’i ispata çağırması”na rağmen ABD’nin de bu konuda uyarısına yol açmış.

Sınırı kapatın!

ABD Başkanı Obama Erdoğan’la yaptığı görüşmeden sonra “Yabancı savaşçıların hala geçiş yaptığı, IŞİD’in ‘buradan kazandığı parayla terör faaliyetlerini finanse ettiği’ petrolü geçirdiği 98 kilometrelik sınır hattının kapatılması gerektiğini” konuştuğunu açıkladı. Bu arada Rusya Dışişleri Sözcüsü’nün “Türkiye’nin IŞİD’den petrol aldığına dair ellerinde istihbarat bilgisi olduğunu” açıklaması, Türk şirketinin 30milyon Euro’dan fazla tutardaki anlaşmasını iptal etmeleri de bu gerilimi tırmandırmaktan vazgeçmeyeceklerini gösteriyor.

Görünürdeki tek olumlu gelişme Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov’un AGİT Dışişleri Bakanları Zirvesi’nde “Türk Dışişleri Bakanı’nın görüşme talebini reddetmeyeceğini” bildirmesi oldu.

Nato Akdeniz’de

Rusya ile Suriye’nin “özellikle Türkiye sınırına yakın bölgeyi istedikleri şekle sokmak için” IŞİD’e karşı operasyon bahanesiyle sergiledikleri ortaklık ve Rusya’nın meydan okuyan tutumu neyse ki NATO’nun açıkça Türkiye’nin yanında yer almasını sağladı.

Putin’in “Rus savaş uçaklarının havadan havaya atılan füze taşıyacakları” gibi çıkışlarından sonra NATO “Türkiye’nin güvenliği için Akdeniz’e savaş uçakları ve gemileri gönderileceğini, NATO’nun müttefiki Türkiye’yle güçlü bir dayanışma içinde olduğunu” duyurdu.

İngiltere, Danimarka gibi ülkeler bu görev için hazır olduklarını açıkladılar.

Umalım da Rusya ve Suriye bir “üçüncü dünya savaşı”na neden olmasınlar, insanın aklına gelmiyor değil.

Millete ceza!

Balyoz davasında haksız yere 4 yıla yakın süre “tutuklu” yargılanan Engin Alan’a devlet 1 milyon 363 bin liradan fazla tazminat ödeyecek.

Bu yanlış suçlamaları yapan savcılar kaçıyor, Balyoz-Ergenekon sürecinde de kararlar için “yargı bilir” denmiş ve sonra “Cemaatin kumpası” olarak adlandırılmıştı. Fakat benzer tutuklamalar Can Dündar-Erdem Gül olayında görüldüğü gibi devam ediyor.

Açılan davalarda çıkan yüksek tazminatları ise “millet ödüyor”. Başbakan Davutoğlu’nun da belirttiği gibi “tutuksuz yargılama” esastır, bu hatalara ve gazeteci tutuklamalarına son verilmelidir. Ortada yeterince sorun varken dünyanın tepkisini bir de yargı konusunda çekmemeliyiz!

Yazının devamı...

Ruslar “masum”u oynamasın!

Tartışılacak konu çok; Can Dündar ve Erdem Gül’ün hala tutuklu olmasından, Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi cinayetine, Güneydoğu’da arkası kesilmeyen terörden sınır ötemizde aleyhimize gelişen olaylara ve Rusya gerilimine kadar sayısız sorunumuz var.

Birçok ilçede sokağa çıkma yasakları sürerken dün Diyarbakır’ın Sur ilçesinde Elçi’nin vurulduğu yerde çatışma çıktı ve polis bölgeyi boşalttı. Rusya ile “Türkiye sınırında düşürülen Rus uçağı” gerilimi öyle yükseldi ki Rus yetkililer NATO’yu suçlamaya başladı. NATO’nun Ankara’ya arka çıkmasıyla “onun da olaylardan sorumlu olduğunu” söylüyor, “çifte standartçı tutum sergilemekle” suçluyorlar.

Putin ve ambargosu

Putin’in “Türkmenler işin bahanesi, biliyoruz ki Rus uçağını petrol taşıyan IŞİD kervanları Suriye’den Türkiye’ye rahatça geçsin diye vurdular. Elimizde kanıtlar var” iddiasına karşılık Erdoğan “Nereden doğal gaz ve petrol aldığımızın belli olduğunu, bu iddia ispatlanırsa bulunduğu makamda durmayacağını” söyledi.

Başbakan Davutoğlu’nun “Rus tarafı ile diyaloğa açığız ama özür beklenmemeli” açıklamasından sonra ise Rusya Türkiye’ye uygulayacağı ekonomik yaptırımları içeren tedbirleri imzaladı. Türkiye ile ticari-ekonomik işbirliği çalışmaları bitecek, tarım ürünleri ithalatı, tur satışları durdurulacak, Türk TIR’larına verilen izinler iptal edilecek ve hatta “bilimsel işbirliği” bile sonlandırılacak.

Yüksek öğretim kurumlarının ilişkisini bitirmesiyle Türk öğrenciler de geri dönmek zorunda kalacaklar ve dönmeye başladılar bile…

Türkmenler’in çığlığı

Rusya ısrarla “uçağın Suriye hava sahasında düşürüldüğünü ve Türkiye özür dilemeden ilişkilerin düzelmeyeceğini” söylüyor. Bu söylemle tüm sorumluluğu Türkiye’ye yıkmaya çalışıyor, peki kendisini “çok masum” yapan nedir?

Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Abdurrahman Mustafa ise Independent’a verdiği röportajda “Rusya’nın Türkmenleri kuzeybatı Suriye’den çıkarıp Esad’a alan açmak istediğini, sivillerin yaşadığı yerleri hatta kaçtıkları kampı vurduğunu” anlatırken “O pilot tatile gelmemişti, bizi öldürmek için oradaydı” diyor. Gerçekten Rusya “terörist kovalıyorduk” yalanını bir kenara bırakarak önce bunu açıklamalı; Suriye’nin Türkiye sınırına 5 km mesafedeydik dediğine göre, orada, Türkmen bölgesinde ne işi vardı?

YPG’ye silahlar!

Halep-Afrin’de PKK’nın Kandil kadrosu tarafından eğitildiği bildirilen 1500 kişilik YPG ana eğitim merkezine neden silah indiriyor? Artık dış müdahaleler için en geçerli bahane olan “IŞİD’le mücadele”yi öne sürerek Esad muhaliflerini ve Türkmenleri hedef alan Rusya neden açıkça PYD-YPG’ye destek vermeye başladı?

Neden PYD’nin sınırdaki Azez-Cerablus hattında ilerlemesine yardım ediyor? Esad-PYD ve Rusya’nın ortaklaşa yürüttükleri bu projenin sonunda Türkiye’ye faturası ne olacak?

Rusya’nın Türkiye sınırında yaptıklarıyla IŞİD’le mücadelenin bir alakası yok, uçak konusunda Türkiye’yi suçlamadan önce kendi suçlarını dünyaya açıklasın!

Yazının devamı...

Avrupa, Rusya ve krizler!

Brüksel’de öncelikle “AB’nin mülteci sorununu ortadan kaldırmak” amacıyla yapılan zirve sona erdi. Bunun sonucunda AB mültecilerin Batı’ya geçişini engellemek için Türkiye’ye 3 milyar Euro verecek, her yıl AB ile 2 zirve yapılacak, katılım süreci hızlandırılacak ve Başbakan Davutoğlu’nun açıklamasına göre “Türklerin Avrupa’ya vizesiz seyahat imkanı 2016 Ekim’inde başlayacak”…

Fakat bunların uygulanması için önce Türkiye’nin “mevcut 2,5 milyondan fazla mülteci” yanında geri kabul anlaşmasını kabul ederek “Avrupa’ya yasadışı geçiş yapmış mültecileri de geri alması” gerekiyor. Ki AB’ye “sadece bu yıl 1,5 milyon göçmen” girmiş.

Rus-Esad bombalarından kaçan Türkmenler’e öncelik tanıyıp kurtarmamız gerekirken AB’deki milyondan fazla mülteciyi de almak ve ayrı bir yanlış olmayacak mı?

Kendilerini kurtarma…

Şüphe yok ki Hükümet bu anlaşmayı iyice incelemiş olmalıdır. Zira şu anda bile Bodrum’da kaçak göçmen botları hala batıyor, hala boğulmuş zavallı, küçücük “Aylan”lar, Sena’lar yürekleri kanatarak denizden toplanıyor. AB bu anlaşma ile tüm kaçakların sorumluluğunu da bize yıkarak sonsuza kadar bu işten çekilmektedir.

Unutmayalım ki ABD eyaletleri de, AB de göçmen almama nedenlerini “sığınmacıların arasında teröristlerin de girme fırsatı bulmasına” bağlıyor ve bunu yaparak terör konusunda da önlem almış oluyorlar.

Tutulmayacak sözler

Diğer tarafta AB’den gelen açıklamalar “göçmen krizlerini Türkiye’ye yıkma” karşılığında verdikleri sözlerin bizim umduğumuz gibi olmayacağını da gösteriyor.

Örneğin Davutoğlu “Serbest geçiş 2016’da” derken AB Türkiye Delegasyonu Başkanı “Vizesiz geçiş sürecinin en erken 2018 yılı sonunda planlandığını” söyledi.

AB Konseyi Başkanı Tusk “Türkiye mülteci krizinin çözülmesi için tek anahtar değil”, Merkel “Ucu açık bir süreç, sonucu konuşmuyoruz, sadece yeni başlıklar açılacak”, Belçika Başbakanı “Türkiye’ye açık çek verilmiyor” dedi. Türkiye’nin AB üyeliği müzakereleri veya “serbest dolaşım hakkı” gibi hakların verilmesi (ki 2014’te 78 milyona yakın, şu anda tahminen 80’in üstünde nüfusa bu izin imkansız görünüyor) AB müktesebatının tümüne uymayı gerektirir. Sadece “basın ve ifade özgürlüğü” konusundaki kurallara uymamak veya bir başka sürtüşme AB’ye verdiği sözlerden dönme fırsatı yaratacaktır.

Rusya sorunu!

Bu arada NATO’nun Rusya ile uçak krizinde Türkiye’ye arka çıkar ve “Gerilimin kontrolden çıkmaması lazım” derken, Başbakan Davutoğlu “Bunun sadece bizim değil NATO’nun sınırının ihlali olduğunu” açıklarken Rusya Türkiye ile ekonomik ve diplomatik bağlantının kopacağı mesajlarını sürdürüyor.

Türkiye özür dileyip sorumluları cezalandırmadıkça ortamın yumuşamayacağı görülüyor. Putin Erdoğan’la görüşmeyi bu özre kadar kabul etmeyecektir. Çekişmenin büyük bir başka olaya yol açması NATO desteğiyle önlenmelidir.

Yazının devamı...

Çok yönlü ve derin saldırılar!

Artık “hangi olayın arkasında kimler var, görünenin dışındaki asıl gerçek nedir” bunların iyice karıştığı bir dönemdeyiz. Basın mensuplarının tutuklanmasının şokunu yaşar, diğer tarafta Rusya’nın uçak gerilimini hızla tırmandırışından endişe duyarken bir başka şokla sarsıldık.

Dün Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin teröristler tarafından vurularak öldürülmesi, olayda bir polis memurunun da şehit olması Türkiye’ye hak etmediği ama önlenemeyen bir üzüntü daha yaşattı.

Olayın video kayıtları, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde, yanında güvenlik görevlileri, avukatlar ve gazeteciler varken bir basın açıklaması yapmakta olan Tahir Elçi’nin vurulmasında bir detayı da ortaya koyuyor.

Kim suçlanacaktı?

Polis Tahir Elçi’nin konuşma yaptığı yere yakın bir noktada, içinde teröristlerin bulunduğu aracı durduruyor. O sırada kapıyı ilk açan polis şehit oluyor. Diğer polisler kaçmakta olan teröristleri kovalıyor.

O kişiler sokağa girdiğinde güvenlik görevlileri ateş ederek Elçi’yi ve yanındakileri korumaya çalışıyor ve çatışma arasında kalan Diyarbakır Barosu Başkanı başından vurularak hayatını kaybediyor.

Eğer polislerin dikkati sonunda bu araç durdurulmasaydı, teröristler sokağa fark edilmeden girecek ve eylemlerini yaparak kaçacaktı. Bunu başarmaları halinde bu suikastın de “derin devletin işi” olarak topluma sunulabilmesi mümkündü. Olayın büyük çapta planlandığı, Elçi’nin vurulmasından sonra bölgede inceleme yapan Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı ve yanındakilerin karşılaştığı ikinci saldırı, PKK gösterilerinin Sur’dan Diyarbakır’a sıçraması da gösteriyor.

Bugün Suriye ve Rusya ile yaşanan olaylarda bizim Suriye savaşına müdahale etmiş olmamız ve Esad’ın düşmanlığını çekmemizin maalesef rolü vardır. Ama bu iki ülkenin Türkmenlere yaptıkları da, uçak olayı nedeniyle tırmandırılan gerilim de Güneydoğu bölgemizle yakından bağlantılıdır.

Pkk-Pyd faaliyette!

Esad-Rusya-ABD ve “IŞİD’e karşı savaşıyoruz” bahanesiyle ortaya çıkarken Türkiye’nin karşısında yer alan veya PYD’yi kollayan diğer ülkeler “Türkiye sınırının değiştirilmesi” projesinde yer almaktalar. Bu nedenle Türkiye bir yandan Suriye ve Rusya’yla yaşadığımız ciddi sorunlarla boğuşurken PKK diğer tarafta “dikkat çekecek ve krizi çok yönlü hale getirecek” eylemler yapıyor.

Eğer dış politikamızdaki bocalamalar, sorunlar devam ederse Güneydoğu’da ve diğer bölgelerde PKK ile başka terör örgütlerinin Türkiye’yi şaşırtacak ve zayıflatacak başka eylemlerinin de görülmesi mümkündür. Sınır ötemizde ve sınır illerimizde, ilçelerimizde yaratılan “olağanüstü hal” tablosunun birden fazla ülkenin ve örgütün ortak planı olduğunu fark ederek olayları değerlendirmek gerekir.

Fransada’da görüşmeyecek!

Rusya Türkiye ekonomik, askeri, sosyal ilişkilerini durduracağını açıkladıktan sonra bir okullarında eğitim gören Türk öğrencileri de sınır dışı edeceğini bildirdi. Bunu da yayacağı görülüyor.

Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ilk ifadelerini yumuşatarak “Rus uçağının kasıtlı vurulmadığını, gerginliği tırmandırmak istemediklerini” söylediler. Erdoğan “Pazartesi günü Paris’teki İklim Değişiklikleri Zirvesi’nde Putin’le görüşüp meseleyi çözüme kavuşturmak”tan söz etti ve “Rusya ile ilişkilerin tamiri için bu zirve iyi bir fırsat” dedi.

Oysa bu istek Kremlin’e iletildiğinde Putin “Özür dilemedikçe görüşmeyeceğiz” cevabını verdi. Rusya ile çözüm biraz zor görünüyor ama bir şekilde bulunmalı. Bugün AB ile yapılacak zirvede gündeme getirilmesi doğru olur.

Yazının devamı...

Özgürlük ve savaş!

Türkiye’nin yeterince dış sorunu varken ve içerde PKK terörü sürerken bunun üstüne “basın özgürlüğüne müdahale” konusunun gelmesi büyük talihsizliktir.

Perşembe akşamı Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün tutuklanması olayı ülke içinde olduğu kadar AB’de de ciddi tepkilere yol açtı.

AB Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, siyasi partiler “İki saygın gazetecinin tutuklanmasının Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün tehlike ve baskı altında olduğunu gösterdiğini” açıkladılar.

Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü “AB mülteci krizi konusunda anlaşmaya varması ihtiyacı nedeniyle bunu duymazdan gelemez. Türkiye Hükümeti AB’ye girme isteğinde samimiyse ve katılım sürecinin hızlanmasını istiyorsa AB’nin endişelerini ciddiye almalıdır” dedi.

Gerekçede çelişki

İki gazeteciyi tutuklama istemiyle mahkemeye sevk eden İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Vekili İrfan Fidan’ın ve sonra tutuklama kararı veren sulh ceza mahkemesinin gerekçede bir çelişkisi olduğu göze çarpıyor.

“MİT TIR’larının durdurulmasıyla ilgili gerçeğe aykırı bazı görüntü ve bilgiye yer verdikleri” şeklinde bir ifadenin olduğu gerekçede “Devletin güvenliği veya iç ve dış yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek ve açıklamak” ifadesi de var. Eğer yayınlanan görüntüler “gerçeğe aykırı” ise aynı zamanda “gizli kalması gereken bilgi” olmaları çelişkidir.

Gizli değildi

“Gizli kalması gereken bilgi” denmesi de zor, çünkü bu konuda Hükümet tarafından “Türkmenlere giden yardım” şeklinde açıklamalar yapılmıştı.

Buradaki “siyasi veya askeri casusluk ya da silahlı örgüte üye olmak” ifadeleri de özellikle Batı’nın bir gazetecilik olayında olmayacak suçlamaların ortaya sürüldüğünü görmesine neden olacaktır.

Avrupa Birliği Türkiye’yi “2.5 milyon mülteciyi ve gelecek olan başkalarını sınırlarından Avrupa’ya geçirmemesi” için razı etmek üzere geliyor. Bu ağır ve büyük risk taşıyan talep aslında hiçbir vaat karşılığında kabul edilecek gibi değildir. Bununla birlikte AB kendi içinden gelen “basına baskıların önlenmesi” çağrılarına kayıtsız kalamaz.

Pazar günü yapılacak zirvede, Avrupa’ya mülteci akınını Türkiye’nin durdurması karşılığında “AB müzakerelerinin hızlandırılması” talebinde sadece bu konu nedeniyle bile AB’nin geri adım atması mümkündür.

Türkiye, toplumlar için hayati önem taşıyan basın özgürlüğünün korunması ve medya üzerinde “tutuklanma korkusu” yaratılmamasını sağlamak zorundadır.

NATO üyesiyle…

Diğer tarafta Rusya kendisinin Suriye’de Türkmenlere yaptığı katliamları unutarak Fransa ile “IŞİD’e karşı ortaklık” yapmak üzere anlaştı. Bir NATO üyesi olan Fransa “Türkiye sınırını sürekli ihlal eden” Rusya’nın yanına geçti. Putin bu desteklerin de verdiği büyük bir küstahlıkla Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın görüşme talebini geri çevirdi.

Rusya doğal gaz, ekonomik yatırımlar, vizesiz seyahati durdurma gibi birçok konuda sıkıştırmayı başlattı. İç ve dış politikada en küçük detaylara dikkat edilecek dönemdeyiz!

Yazının devamı...

Rusya gerilimi tırmandırıyor!

Hatay sınırında bulunan Türkmen Dağı bölgesine ve diğer Türkmen köylerine saldırılara ara vermeyen Rusya destekli Esad güçleri dün “2 gün önce Türkmenler’in aldığı” Kızıldağ’ı tekrar ele geçirdi. Türkmendağı’na saldırıları ise sürüyor.

Bu arada, Türkiye tarafından “sınır ihlali yaptığı ve uyarıları dinlemediği için düşürülen” Rus uçağı nedeniyle ortaya çıkan gerilim de sürüyor.

Başbakan Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gerilimi tırmandırmak gibi bir niyetimiz yok” ifadelerine ve Davutoğlu’nun “Ekonomik, siyasi ve kültürel bağlarımızın güçlü olduğu Rusya’yla ilişkilerimizde bu tür kazalara yer verilmemesine hassasiyet gösteririz” demesine rağmen Rusya aynı görüşte değil.

Rusya Başbakanı Medvedev daha önceki açıklamaların aksine “Alacakları önlemlerin gümrük, yatırım projeleri ve turizmi etkileyeceğini” bildirdi.

Nato uyarıyor

NATO ise son olarak “Rusya’nın Türkiye ve NATO ile, Türkiye ve NATO’nun da Rusya ile çatışma istemediğini” açıkladı ve “Gerilime karşıyız” uyarısında bulundu.

Her ne kadar ABD, Almanya gibi ülkeler “Türkiye’nin sınır güvenliğini korumada haklı olduğunu” belirtiyorsa da, ABD “NATO müttefiki Türkiye’nin yanında olduklarını” söylüyorsa da, Ortadoğu’da neyin peşinde olduğu, kendini kimlerle müttefik gördüğü ve AB ülkelerinin nasıl bir tutum alacağı gibi konular dikkatle düşünülmelidir.

Kirli ortaklık!

Diğer tarafta Rusya dikkatleri uçak konusunda yoğunlaştırırken, havadan ve denizden vurduğu Bayırbucak Türkmenleri Türkiye sınırına toplanıyor. Dün sınıra yakın Yamadi köyü çadır kampından 80 Türkmen’in sınırı aşarak Hatay Yayladağ’a geçtiği haberi geldi.

Kaçanlar “yağmur gibi bomba yağdığını ve Türkiye’ye göçün hızlanabileceğini” bildiriyor.

Suriye Türkmen Meclisi Başkanı Abdurrahman Mustafa’nın “Demografik yapıyı değiştirmek amacıyla Türkmen ve Arapların PYD tarafından Tel Abyad’dan tehcir edildiği, şu anda ellerinde bir tek Bayırbucak’ın kaldığı ve o bölgede IŞİD veya bir başka radikal örgüt olmamasına rağmen Rusya’nın bir haftadır ‘terörle mücadele’ adı altında çok şiddetli bombalama yaptığı” açıklaması Esad-Putin arasındaki kirli planı yeterince anlatmaktadır.

Bu planı Times gazetesi de başyazısında benim günlerdir yazdıklarımla örtüşecek şekilde şöyle anlatmış; Rusya lideri “IŞİD’e karşı savaşıyor” numarası yaparken aslında Esad rejiminin muhaliflerini bombalıyor.

Temel kaygısı IŞİD yenildiğinde bu örgütün boşluğunu muhalif grupların doldurması ve bu grupların Esad’ın güçlü olduğu bölgeye saldırmaları. Türkmen Tugayı’nı bombalıyor çünkü onu “Esad’ı devirmekte kararlı” Türkiye’nin kuklası olarak görüyor.

Burada dış politikamızdaki “Esad’ı devirme önceliği”nin yarattığı sonuca vurgu var. Times’ın eksiği; aslında “Türkmen bölgelerinin de Esad ve PYD kontrolüne geçmesi amacı”dır.

Türkiye bu planı bozmak için ABD, AB, NATO ve her platformda olayı gündemde tutmak ve tüm önlemleri almak zorundadır.

Yazının devamı...

Planlı Provokasyon!

Öncelikle bir konuyu açıklığa kavuşturmak lazım; Türkiye artık bazı açıklamalarda söylendiği gibi “komşu bir ülkedeki kanlı olaylara, savaşlara kayıtsız kalmamak” değil, “kendi sınırlarını da değiştirme amacı taşıyabilecek adımlara önlem almak” noktasında hareket etmek durumundadır.

Bunu yaparken bizimle kan bağı olan ve Türkiye’yi “anavatanı gören” Türkmenlere yapılan saldırıları da önlemek ve onlara “silah dahil” her tür desteği gecikmeden sağlamak konusuna öncelik vermesi de şarttır.

Savaş çıkar mı?

Başbakan Davutoğlu’nun konuşmasında vurguladığı gibi “Ülkenin onurunu korumak, sınır güvenliğini sağlamak açısından müdahalemizde haklıyız”…

Diğer tarafta dış politikada diplomasi ve dikkatli üslup önemlidir. Karşı olduğumuz bir ülke veya liderin, bir başka ülkede yapılan yanlışların karşısına açıktan açığa dikilmek ve meydan okumak ya da Batı ülkeleri ihtiyatla yaklaşırken muhalif güçleri herkesten önce desteklemek istenmeyen sonuçlara neden olur.

Bunu yapmak yerine diplomasiyle Batı ülkelerini harekete geçirmek, konuyu ikili lider görüşmelerinde veya uluslar arası toplantılarda gündeme taşımak Türkiye’ye daha doğru ve risksiz bir duruş sağlayabilirdi.

Bugüne gelirsek; NATO Rus uçağının düşürülmesi konusunda “Türkiye haklıdır, savunma hakkını kullanmıştır” diyor. Obama ve Merkel aynı şekilde Türkiye’nin haklı olduğunu açıklıyor. Ukrayna hava sahasını Ruslar’a kapatıyor. Ama acaba savaş çıkar mı, çıkarsa NATO ve Birleşmiş Milletler ne yapar?

Vur emri!

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov “Türkiye ile savaşmayı düşünmediklerini ama bu olayın ‘planlanmış bir provokasyon’a benzediğini” açıkladı. Evet, doğru, benziyor ama bu provokasyon Rusya ve Suriye tarafından Türkiye’ye yapıldı ve devam ediyor.

Üstelik olayın içinde “PYD ve IŞİD’in de kullanıldığı” konusunda duyumlar gelmektedir. Rusya’nın “Esad’a yardım ediyorum” diyerek Suriye’de bombardımana başladığı günden bu yana Türkmen bölgelerine yoğun şekilde saldırı başlatıldı.

Türkiye’nin Hatay’a bitişik ve büyük stratejik önem taşıyan bölgedeki yurtlarından Türkmenlerin sürülmesine de, onlara yapılan katliamlara da sessiz kalmayacağı belliydi. Arkadan Rus uçaklarının savaş oyunu oynar gibi yaptığı sürekli sınır ihlalleri geldi.

Son uçak olayının ardından Rusya; Akdeniz’de bulunan Moskova isimli kruvazörüne S 300 füzeleri koyarak Türkiye sınırının bitişindeki Lazkiye’den “kendilerine tehdit oluşturacak tüm hedefleri vuracaklarını” açıkladı.

Türk Silahlı Kuvvetleri de tüm kara ve hava birliklerine teyakkuz emri verdi. Kısacası Lavrov “Savaşmayı düşünmüyoruz” dese de her an Rusya-Suriye tarafından yapılacak bir yeni provokasyon Türkiye’yi de sonu gelmeyecek ve büyük tehlikeler yaratacak bir savaşa sokabilir.

Ortadoğu’da “harita değiştirme” planı olanların ikili oyunlarını ve bu adımlarda “çok daha büyük hedeflerin planlanmış olma ihtimalini” aklımızdan hiç çıkarmayalım!

Yazının devamı...

Uçak olayı kasıtlı mı yapıldı?

Aylar kaybedildikten sonra dün nihayet kalıcı bir hükümet kuruldu, kabine açıklandı, Ülkemize hayırlı olsun.

Şimdi artık Türkiye’nin sınır içinde ve ötesinde adeta bir “çıkmaz sokak” içine düştüğü, çok yönlü sorunlarla karşı karşıya olduğu şu günlerde yeni hükümetin bir an önce ve hızla çalışmaya başlaması gerekiyor.

Dün Suriye sınırında hava sahasını ihlal ettiği için Türk jetleri tarafından düşürülen Rus savaş uçağı sadece Rusya-Türkiye ilişkilerini değil, NATO’yu da, Ortadoğu’daki gelişmeleri de büyük ölçüde etkileyecek.

“Terör destekçileri”…

Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. NATO Konseyi acil toplanma kararı aldı.

Rusya Devlet Başkanı Putin “terör işbirlikçileri tarafından sırtımızdan hançerlendik” dedikten sonra “Bu olayın Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkiler açısından çok ciddi sonuçları olacağını” söyledi.

Suriye Enformasyon Bakanı’nın da ilginç bir şekilde Putin’le benzer sözlerle olayı “terörü destekleyen ülkelerin yeni bir suçu” olarak yorumlaması gözden kaçmıyor.

Kasıt ihtimali!

Bu uçak olayı ilk değil, 3 Ekim’de bir Rus uçağı sınır ihlali yapmış, NATO ve Ankara Rusya’yı uyarmış ve “tekrarlanmayacak” sözü verilmesine rağmen bir gün sonra tekrar bir başka Rus uçağının ihlali görülmüştü.

Dün düşürülen Rus uçağı da sınır ihlali yaptığında Türk jetleri tarafından 5 dakika içinde 10 kez uyarılmış ve hiç kulak asmamış. ABD’li pilotlar da bu uyarıları duyduklarını açıklamışlar.

Ekim ayı başından bu yana Rus savaş uçaklarının “verilen sözlere rağmen” ısrarla yaptıkları sınır ihlalleri, özellikle son olayda “Suriye’de Türkmenlere ve Türkmen Dağı’na Rusya-Suriye-İran ortaklığında bombardımanlar, saldırılar sürerken” bunun yapılması ortada bir kasıt olması ihtimalini düşündürüyor.

Türkiye, belki “Esad’a karşı yürüttüğü ve baştan beri muhalif örgütleri desteklediği politika”, belki stratejik öneme sahip sınır kesimlerinin “Esad güçleri ile PYD’nin kontrolüne geçmesi” ve belki de bunların hepsi nedeniyle bir savaşa girmeye zorlanıyor olabilir. Esad’ın “IŞİD’e karşı” denerek PYD-YPG ile anlaştığı haberlerini biliyoruz. Zaten daha Suriye savaşının başında kendi isteğiyle kuzeyden çekilerek oradaki illeri PYD’ye bıraktığı açıklanmıştı.

ABD’ye söylenmeli!

Burada ABD’nin rolü de çok önemlidir. Bugün uçak olayı için “Bu Rus ve Türk hükümetleri arasında bir olay, ABD güçlerinin bir dahli yok” diyen Amerika, Esad ve Rusya’nın “IŞİD’i bombalıyoruz” diyerek Türkmenleri köşeye sıkıştırıp katliam yapmasına “IŞİD’e operasyon ise destekleriz” diyerek göz yumdu.

ABD, Türkiye’nin “uçuşa yasak bölge, tampon bölge” taleplerine karşı çıkarken PYD’yi tonlarca silahla destekledi. Kilit isimleri, Erbil’de Barzani ve PYD ile sık sık buluştu. ABD Genelkurmay 2’nci Başkanı ile ve AB ile yapılacak görüşmelerde Ekim başından bu yana olanlar ve Türkmenler’in korunması,“uçaksavar, ağır silah” talepleri konuşulmalı, aslında bu talepler acilen sağlanmalıdır.

IŞİD Kobani’ye saldırıyor diye dünyayı inletenler Türkmenleri de bu acımasız saldırılardan kurtarmak zorundadır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.