Şampiy10
Magazin
Gündem

YSK kararının iç ve dış etkileri!

Yüksek Seçim Kurulu, Ana Muhalefet ve diğer 2 partinin “tam kanunsuzluk nedeniyle referandumun iptali” istemini “tam kanunsuzluk koşulları oluşmadı” gerekçesiyle reddettiğini açıkladı.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, YSK eski Başkanı Muammer Aydın, Türkiye Barolar Birliği ve çok sayıda deneyimli hukukçu Yüksek Seçim Kurulu’nun gerekçesiyle aynı fikirde değil; “kanun hükmünün açık olduğunu, kanuna aykırı karar verildiğini” söylediler.

Türkiye’nin daveti üzerine geçen seçimlerde olduğu gibi referandumda gözlem yapan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)’in raporu da aynı görüşte değil.

Yayınlanan AGİT ön raporunda mühürsüz oylar için özetle şöyle denmiş: “YSK’nın mühürlenmeyen oy pusulalarını geçerli kabul edileceği talimatı önemli bir güvenlik tedbirini ortadan kaldırmıştır.

Aynı zamanda ‘bu türdeki oy pusulalarının geçersiz kabul edileceğini öngören yasaya’ aykırıdır.

YSK bu talimattan etkilenen oy pusulası sayısını sağlayamamıştır”.

Almanya Başbakanı Merkel “AGİT raporunun çok önemli olduğunu” söyleyerek Türk Hükümeti’ni “referanduma yönelik kuşkuların giderilmesi” konusunda uyardı.

AYM Başkanı’nın yorumu

Türkiye’deki itirazların başında; “seçim başladıktan sonra kural değiştirmenin dünyanın hiçbir yerinde olamayacağı, mühürsüz oyların “dışardan gelmediğinin kanıtlanamayacağı” ve tabii “yasaya aykırı karar verilmesi” geliyor.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan’ın konuşmasındaki “Anayasa koyucunun lafzı, anlamı ve amacı bakımından açık bir şekilde düzenlediği kuralları yorum yoluyla değiştirmek, esasen mahkeme eliyle Anayasa değişikliği yapmak anlamına gelir” sözleri de açık ve net yasa maddelerinin isteğe göre değiştirilemeyeceğini anlattı.

Aslında yalnızca bu açıklamadan sonra bile YSK’nın “tam kanunsuzluk nasıl oluşur” sorusunu cevaplaması gerekiyor.

AP raporu

Avrupa Parlamentosu; idam cezası, insan hakları, AB ülkeleri ile olumsuz ilişkiler gibi diğer konuları vurgularken “Türkiye’deki referandumda kabul edilen anayasa paketinin değiştirilmeden uygulanması halinde üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını” istedi.

AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn “Türkiye’nin AB’den uzaklaştığını ve bunun ‘kendi tercihi’ olduğunu, Anayasa değişiklikleri uygulandığında Avrupa standartlarından daha da uzaklaşacağını” söyledi.

Bu konuda bir halk oylaması yapılmadığına göre halkın tercihinin “AB’den uzaklaşmak” olup olmadığını bilmiyoruz.

AB’yi tümüyle kaybetmek yalnızca Türkiye’nin demokratikleşmesi ve çağdaş medeniyetlerle birlikte hareket etme şansını kaybetmesine değil, katılım fonundan 3 yıl için alacağımız 2,57 milyar Euro, ticaret, turizm dahil büyük maddi kayıplara da neden olacaktır.

Bu nedenle…

Fazla şansımız kalmamış gibi görünse de Hükümet’in sabır göstererek ilişkileri düzeltmeye çalışması… Kapıları asla kapatmaması…

YSK kararı içerde ve dışarda bu kadar tepkiye neden olduğuna göre bir kez daha düşünülmesi Türkiye’nin yararınadır!

Yazının devamı...

Terör ve mühürsüz oylar!

MHP’li Lütfü Türkkan’ın sosyal medya mesajı şöyleydi; “Referandum bitti 9 günde 27 şehit, peş peşe zamlar, AKPM’nin sıkıntılı Türkiye kararı. Ülkenin morali bozuk, iyi haberlere ihtiyacımız var.”

Bunların hepsi doğru tepkiler. Referandumun arkasından birçok ilden PKK terörüne verdiğimiz şehit haberleri gelmeye devam ediyor, bir günde 5 şehit verdik.

Bu saldırılardan sonra TSK’nın, PKK’nın ikinci Kandil yapmaya çalıştığı Kuzey Irak’taki Sincar Dağı ile Kuzeydoğu Suriye’deki Karaçok Dağı’na operasyon yaptığı ve 70 teröristin öldürüldüğü bildirildi.

Barzani’nin arasıra “PKK Sincar’dan çekilsin” tarzında, inandırıcılığı olmayan açıklamalarının PKK-PYD’nin eylemleri üzerinde hiçbir etkisi yok.

DAEŞ’in bulunduğu yerler kolayca PKK’nın eline geçiyor ve Türkiye’ye Kandil’den de yakın olan Sincar’ı Suriye Kürdistanı dedikleri Rojova’ya bağlamaya çalışıyorlar. Bu operasyonların çok sayıda şehit vermeden önce yapılması gerekirdi. Yine de doğru karardır ancak…

Sınır boyunu korumak

PYD dün Afrin kantonundan “Hatay’da 2 karakola havanlı saldırı” yaptı. Afrin de Hatay’ın bitişiği olduğu için bunu yapmaları çok kolay.

Türkiye El Bab operasyonunu yaparken Afrin’in de, doğudaki Kobani, Cezire gibi kantonların da aynı tehlikeyi içerdiğini yazmıştım. Bu kantonlar orada durdukça, Barzani iki taraflı politikasını sürdürdükçe, Güneydoğu bölgemize sınırdan devamlı terörist ve silah takviyesi yapıldıkça şehit vermeye devam edeceğiz.

Irak ve Suriye Kürdistanları için oralarda savaş devam ederken Türkiye’yi rahat bırakmayacaklar. Aranması gereken çözüm; Afrin’den Cezire-Derik’e kadar olan bölgedeki tehlikeyi çözmektir.

Daha yıllar boyunca Güneydoğu’da, Hatay’da, diğer illerde terör yaşanmasını önlemek istiyorsak, her şey bir yana bırakılıp “hükümetin bu konuda nasıl bir proje ürettiği” kısa sürede ortaya konmalıdır.

AİHM’ye başvuru

CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdal Aksünger “mühürsüz oyların seçim sırasında YSK tarafından geçerli sayıldığı” referandumda bu oyların sayısını ve oranlarını açıklamış. Buna göre 1,5 milyon mühürsüz oyun 300 bini Hayır, 1 milyon 200 bini Evet oyu imiş.

YSK’nın şimdiye kadar bu sayıları da açıklamış olması gerekirdi ama hukuka göre doğru olan; oy dağılımı ne olursa olsun “seçmenin yarısının güvenini sarsan ve kanuna aykırı” bu durumun düzelmesi için mühürsüz oylar Hayır da olsa, Evet de olsa iptal edilmesi ve tüm siyasi partilerin de bunu kabul etmesidir.

-Mühürsüz oyların çoğu “hayır” olsaydı diğer taraf YSK’nın bu kararını kabul eder miydi?

-Sandıklar açıldıktan sonra YSK (yurt dışındaki oylamalarda “mühürsüz oyların geçersiz sayılacağı” kararının da aksine) böyle bir karar verir ve kabul edilirse bundan sonraki seçim ve referandumlarda YSK’ya nasıl güvenilir?

Sanıyorum sorulması gereken 2 soru budur. Selin Sayek Böke “sonuçlarla ilgili AİHM’ye gideceklerini” söyledi. Keşke Türkiye’de yüksek yargı “kanuna uygun” kararı verse ve buna gerek kalmasaydı.

Yazının devamı...

Batı standardında demokrasi!

Günlerdir Avrupa Konseyi’nin Türkiye için vereceği “tekrar denetim süreci olacak mı, olmayacak mı” kararı tartışılıyor.

Öncelikle hatırlamamız gerekir ki Avrupa Konseyi “AB’den farklı”dır, merkezi de Brüksel’de değil, Strazburg’tadır.

Koruduğu değerler açısından AB ile benzerlik gösterir; “demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü” gibi değerleri öne çıkarır ve üye ve aday ülkelerin bu değerleri koruması, karar ve uygulamalarının bu değerlere bağlı olması için denetleme yapar, gerekirse destek verir.

Önemli bir nokta; Türkiye AGİT’in (Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı) olduğu gibi Avrupa Konseyi’nin de kurucu üyesidir ve 1949’dan bu yana Konsey’in içindedir.

Bir önemli nokta daha; 2004 yılına kadar AK’nin Türkiye’deki denetim süreci devam etmiş, 2004’te Ak Parti’nin attığı reform adımları sonunda Konsey Türkiye’yi “denetim”den çıkarmış ve müzakerelere başlamak için tarih vermiştir.

Türkiye karşıtlığı mı?

“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi” Avrupa Konseyi’nin en önemli belgelerinden biri ve Konsey bu demokratik ilkelere bağlılığı denetliyor.

Bu sözleşmeye göre ülkelerdeki sorunları inceleyip karar veren AİHM yine tüm Avrupa için ve tabii Türkiye için son derece önemli yüksek yargı mercii…

Kısacası, “Batı standartlarında bir demokrasiye geçiş” için, “hukukun üstünlüğünün korunması ve bütün bunların denetimi için” Avrupa Konseyi kararları son derece önemli bir güvence, bir sigorta.

Bizde yetkililer daha AKPM kararını beklemeden ve 2004 yılındaki kararı unutarak “Avrupa’nın Türkiye karşıtlığı yaptığını” sıkça tekrarladılar.

Oysa siyasette özeleştiri de gereklidir.

Referandum öncesinde hükümetin Almanya ve Hollanda ile “kampanya konuşması yapma” konusundaki çekişmeleri, gazeteci tutuklamaları, diğer tutuklamalarda suçlu ile suçsuzun karışması, yargı bağımsızlığının tartışmalı hale gelmesi ve sonunda YSK’nın referandumdaki “kanuna aykırı kararı” tepkileri arttırdı.

Öfke değil, sabır!

Bugüne kadar Avusturya dışında Türkiye’nin üyeliğine karşı çıkan ülkeye az rastlanırken (bazıları bugün de bizi destekliyor) o olaylardan sonra birçok ülke sorumluluğu Avrupa Konseyi’nin kararına bıraktı.

Dün Avrupa Konseyi “Türkiye’yi yeniden denetim sürecine alma” kararı verdi. Bu kararın AB sürecini olumsuz etkilemeyeceğini umarak beklememiz gerekiyor.

AB’den kopmamız dünyada çok daha büyük ölçüde yalnızlaşmamıza neden olur, ekonomi ve her açıdan büyük zarar verir.

Türkiye’nin ne olursa olsun fevri çıkışlardan kaçınması, atılacak adımlarda “deneyimli diplomatlardan mutlaka görüş alınması” yalnızca bugün değil, bundan sonraki kuşaklar açısından da zorunludur.

Büyük kaybımız!

Anayasa Hukukçusu, eski YÖK Başkanı, uluslar arası ün kazanmış değerli bilim adamı Prof. Dr. Erdoğan Teziç’i dün büyük kalabalıklar eşliğinde ebediyete uğurladık.

Bilimsel yaşamı bir başarı ve gurur öyküsü olan ve ülkesine hayatı boyunca büyük hizmetler veren Teziç gelecek kuşaklara da benzeri az bulunur bir örnek, seçkin bir şahsiyetti.

Türkiye onu unutmayacaktır.

Nurlar içinde yatsın!

Yazının devamı...

2019’dan öncesi ve sonrası

Referandumdan yüzde 51.4 Evet oyuyla geçen Anayasa değişikliği Türkiye’de siyasi yönetim sistemi, yargı ve birçok konuda “18 maddelik değişiklikler” getiriyor.

Referandum öncesinde “Bu 18 maddeden 3’ünün hemen yürürlüğe gireceği, diğer düzenlemeler için 2019’daki ‘genel seçim’ ile ‘cumhurbaşkanı seçimi’nin bekleneceği” söylenmişti.

Sonrasında da bu 3 maddenin; Cumhurbaşkanı Seçimi Kanunu’nda cumhurbaşkanına “partiye üyelik hakkı verilmesi”, Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 30 gün içinde değiştirilmesi ve Askeri Yargı’nın kaldırılması maddelerinin hemen uygulanacağı belirtildi.

3 madde meselesi

Öncelikle hatırlatmak lazım ki zaten bu 3 madde yapılan Anayasa değişikliğini büyük ölçüde uygulamaya koymaya yeterlidir.

Bugün için ve bundan sonraki seçimde de Meclis çoğunluğu tek partiye ait çıkarsa...

Ülkedeki bütün hakim ve savcıların mesleğe kabulü, ataması, yer değiştirmesi ve her şeyine karar veren…

HSYK’nın değiştirilmesi ve 6 üyenin cumhurbaşkanı tarafından seçilmesi, başkanlığını (12 Eylül darbe döneminden kalmakla birlikte değiştirilmediği için) Adalet Bakanı’nın yapması, Bakanlık müsteşarının tabii üye olması, geriye kalan üyelerin de Meclis çoğunluğu tarafından seçilmesiyle yargı siyasi güce bağımlı hale gelecek.

Bundan sonraki seçime kadar “partili Cumhurbaşkanı” olacağı için Meclis çoğunluğu yani “yasama” Cumhurbaşkanı’nın etkisinde olacak.

Cumhurbaşkanı aynı zamanda tek başına “yürütme görevi yapacağı” için hükümet olarak da tek başına karar alacak, bakanlar “sekreteri” konumunda olacaklar.

Askeri yargının kaldırılmasıyla Anayasa Mahkemesi (AYM)üye sayısı da 15’ten 13’e düşecek. AYM üyeleri aslında “süreleri dolana kadar” üye kalıyorlar ancak…

Acaba bu madde de “kanun değiştirilerek veya KHK ile” değişime uğrayamaz mı, bunu henüz bilmiyoruz.

Bir çare var!

Referandum öncesinde de aylarca tartışıldığı gibi; cumhurbaşkanı yetkilerini fazlasıyla arttıran Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, yalnızca yukarda anlatılan maddeler nedeniyle bile “cumhurbaşkanlarının denetimi” oldukça zor.

Bununla birlikte, eğer bu sistem uygulanmaya başlanırsa en azından “2019 yılından sonra” yasama denetimi sağlayacak “çok etkili bir çare” bulunabilir.

Referandum öncesinden bu yana “Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanunu değişecek” deniyor.

Milletvekili seçimleri için 2019’dan başlayarak “dar bölge” veya “daraltılmış bölge” sistemi getirilirse…

Milletvekili adaylarının tespiti mutlaka “ön seçim” yoluyla yapılırsa…

Meclis “genel başkanların” değil, “milletin seçtiği” milletvekillerinden oluşur, özgürleşir, denetim yapabilecek hale gelir.

Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu da yeni sistemde “denetim” konusunu hep gündeme getirdiğine göre bugünden itibaren “dar bölge veya daraltılmış bölge” sisteminin, “ön seçim” yapılmasının takipçisi olmasını bekliyoruz!

Yazının devamı...

Egemenliğin ilanı ve adalet!

Bugün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, çocuklarımıza ve tüm ülkemize hayırlı olsun.

TBMM’nin açılış günü olduğu gibi Atatürk’ün “Türk halkının egemenliğini ilan ettiği” gündür 23 Nisan. Sonsuza kadar coşkuyla kutlanmalıdır.

Bu anlamlı günde çocuklarımızın korunması ile ilgili konu da daha büyük önem taşıyor.

Birkaç gün önce “Şanlıurfa’da 3 Suriyeli işçinin 9 yaşındaki Mustafa’yı ellerinde kazma küreklerle köşeye kıstırarak işkence yaptıkları” haberi çıktı.

Görüntü dayanılacak gibi değildi.

Bu işçilerin tutuklanarak, hak ettikleri ağır cezayı almaları, zaten çocuklara karşı işlenen suçların had safhada olduğu ülkemiz için çok önemlidir.

Bu suçlara bir de “mülteci olarak giren kişilerin suçlarının eklenmesini” istemiyorsak 3-5 gün sonra serbest bırakılmamalıdırlar.

Bu hafta 10 yaşında bir çocuk maganda kurşunuyla hayatını kaybetti.

Okullarda, Kur’an kurslarında öğretmenler tarafından işlenen suçların, çocuk tecavüzlerinin ciddiyetle ele alınması, “medeni ülkelerde asla göz yumulmayacak” bu felaketlerin önlenmesi gerekiyor.

PİSA raporuna göre 72 ülke arasında “en mutsuz öğrencilerin Türkiye’de olduğu” sonucunun çıkması hükümetin en önemli gündemlerinden biri olmalıdır.

Artık Türkiye’nin huzura kavuşması, çocuklarımızın-gençlerimizin mutlu ve güvende yaşaması, “suçlara karşı hukukun işlediği” ortaya konması gerekiyor.

Referandumun arkasından Şırnak’ta 3 askerimizi teröre şehit verdik, bir askerimiz yaralı, geride “yüzlerce yetim çocuk bırakarak” şehit oluyorlar.

Bu durum da yıllarca süremez, uluslararası çözüm için gün kaybetmeden harekete geçmek gerekiyor.

AGİT ve AB!

Referandumda gözlemci olarak Türkiye’ye gelen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı AGİT’in raporunu “tek bir kişinin PKK bayrağıyla fotoğrafı var” diye “saymayacağımızı” belirttik.

Oysa bu Alman Milletvekili, fotoğrafın eski bir fotoğraf olduğunu, PKK sempatizanı olmadığını, kendisinin o fotoğraf sırasında PKK’ya silah gönderilmesine, Almanya’da siyasi yasaklı sembollerin kullanılmasına karşı faaliyet yürüttüğünü açıkladı.

Ayrıca bu milletvekili Andrej Hunko AGİT üyesi değil, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi AKPM üyesi.

Diğer tarafta “Türkiye AGİT’in kurucu üyesidir” ve bu heyetler Türkiye’nin daveti üzerine gelmiştir. O nedenle AGİT veya AİHM kararlarını saymamak devletler arası hukuka uygun değildir.

Alman Die Welt gazetesi bu hafta yapılacak AB Dışişleri Bakanları toplantısının gündeminde “AB-Türkiye arasında 2005’ten bu yana sürdürülen üyelik müzakerelerinin durdurulmasının olduğunu” yazdı.

Türkiye uzun süredir AB üyeliğini bekliyor ancak bu süreç sadece üyelik için değil, Ortadoğu karmaşası ile Batı’nın evrensel demokratik değerleri, hukuk kuralları arasında da bir tercihtir.

Türkiye’nin AB ile ilişkileri kaybetmesi ülkeyi maddi-manevi büyük ölçüde yalnızlığa, hatta izole olmaya itebilir.

Bunun gerçekleşmemesi lazım, İngiltere ile aynı imkanlara sahip değiliz, yazık olur!

Yazının devamı...

Gençlerin oyu ve beyin göçü!

Biliyorsunuz Fransa merkezli IPSOS şirketinin CNNTürk için referandum sonrası yaptığı anketten önemli sonuçlar çıktı.

Bunlar arasında “Eğitim düzeyi arttıkça ‘Hayır’ oylarının arttığı, il ve ilçe merkezlerinde % 51 Hayır, % 48 Evet çıkarken belde ve köylerde % 62 Evet, % 38 Hayır çıktığı, ilk kez oy veren genç seçmenlerin %58’inin Hayır oyu verdiği…

CHP’de ‘Evet’ oyu veren seçmen oranı % 5 iken AKP’de ‘Hayır’oyu veren seçmen oranının %10, MHP’de % 73 olduğu… Ve daha birçok sonuç var.

Benim de, televizyonda izlediğim kadarıyla deneyimli siyaset bilimcilerin de en çok dikkatini çeken noktalardan biri şu;

Üniversite düzeyindeki seçmenin % 61’i Anayasa değişikliğine ‘Hayır’ demiş ama genç seçmenin % 35’i “başka ülkelere gitmenin yolunu arıyor”…

Siyaset bilimciler genç insanların, özellikle üniversitedekilerin gelecekle ilgili beklentilerinin umutsuzluğa dönüştüğünü, huzursuzluğun, işsizliğin ve her alanda şiddetin onları bezdirdiğini ve büyük ölçüde bir “beyin göçü” yaşanacağını söylüyorlar.

Hepimiz için son derece düşündürücü ve üzücü bir sonuç bu.

En önemli değişiklik!

Cumhurbaşkanı Erdoğan referandumdan sonra bunun Türkiye için “tarihin en önemli Anayasa değişikliği” olduğunu söyledi.

YSK’nın “Referandumun iptali için yapılan başvuruları ret etmesine” rağmen…

Referandum sırasında aldığı “mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayma” kararı hala tartışılıyor ve “Hayır” oyu veren kesim ile Ana Muhalefet Partisi CHP bu sonucu geçerli saymayacaklarını söylüyorlar.

Hukukçular ve Eski YSK Başkanı Muammer Aydın da “Yasa hükmü açık. Mühürsüz oyların iptali yasa gereğidir” diyor.

Adalet Bakanı Bozdağ ise noktayı koydu ve “YSK kararının doğru olduğunu, AYM’ye gidilemeyeceğini, AİHM’den netice alınamayacağını” söyledi.

Saygısızlık değil

Televizyon tartışmalarında “Sonuç üzerine tartışma açmak milletin iradesine saygısızlıktır” diyenler var.

Oysa seçim ve referandumlarda sonuca itiraz eden kesimler de “milletin iradesini” temsil eder.

16 Nisan referandumunda ise milletin iradesinin yüzde 49’u “YSK’nın sandıklar açıldıktan sonra ve yurt dışındaki oylama için verdiği kararın tam tersine, Türkiye’de mühürsüz oyların kabulü kararına” itiraz ediyor.

“Hayır” oyu kullanan seçmen arasında tek parti değil, yüzde 73 oranında MHP seçmeni, yüzde 10 oranında AKP seçmeni, Saadet Partisi ve diğer partilerden (ve partisiz) seçmenler de olduğunu hatırlayacak olursak…

Yapılacak değişikliğin önemini hatırlayacak olursak yapılan itirazlara hukuk yollarını kapatmanın yanlışlığını da görürüz.

AİHM Eski Yargıcı Rıza Türmen’in “AİHM referandumlara kapıyı tamamen kapatmadı” demesinden sonra “Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Jagland da “YSK kararının AİHM’ye gidebileceğini” söyledi.

Aslında bu referandumdan çıkan sonucun şaibesiz, sorunsuz olması her parti ve her vatandaş için “daha huzurlu bir gelecek” demektir.

Her şey adil ve hukuka uygun yürümüşse bu sonunda mutlaka ortaya çıkacaktır.

Yazının devamı...

Türkiye’nin gündemi!

Tunceli’de Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait helikopter düştü ve 12 kişi şehit oldu.

İşsizlik, yoksulluk, terör, dış politika, çocuk ve kadın tecavüzleri, bireysel şiddetin artması ve birçok sorun çözüm bekliyor. Ancak… Türkiye gündeminin ilk sırasında; referandumdan hemen sonra başlayan “mühürsüz oyların son dakikada geçerli sayılması” tartışması var.

MHP’li muhaliflerin ve CHP’nin, Yüksek Seçim Kurulu’nun referandum öncesi kendisinin ısrarla vurguladığı, yurt dışı oylamada uygulanan ve yasayla belirtilmiş “sandık kurulu mühürü olmayan oy geçersizdir” kuralının sandıklar açıldıktan sonra yine YSK tarafından değiştirilmesine yaptıkları itirazlar bitmiyor.

CHP Sözcüsü Selin Sayek Böke “16 Nisan’da yapılan mühürsüz seçim yok hükmündedir, hukuka aykırıdır” dedikten sonra “gerekirse Meclis’ten çekileceklerini” de söyledi. Bu konuşmanın arkasından CHP Grup Başkanvekili Levent Gök “MYK’da sine-i millete dönmenin benimsenmediğini, CHP’nin Meclis’te kalacağını” bildirdi.

AYM ve AİHM

Çok sayıda vatandaşın ve hukukçuların adliyelerin ve YSK’nın önünde itiraz için uzun kuyruklar oluşturduğunu medyadan izledik.

YSK dün öğleden sonra “yapılan itirazları değerlendirmeye başlayacağını” açıkladı.

Bu sözlerden bir gün önce ise gerekçesinde “Mühürleme işleminin yapılmaması tek başına ‘seçmenin oyunun geçersiz sayılması için’ yeterli değildir. Seçmenin kusuru yokken hakkın özünü ortadan kaldırır. Hatası tespit edilen sandık kurullarına suç duyurusunda bulunulabilir” açıklaması yapmıştı.

Oysa, eğer “mühürleme işleminin yapılmaması seçmene haksızlık” ise YSK’nın bunu sandıklar açıldıktan sonra değil, referandumdan önce belirtmesi gerekirdi.

Ayrıca Yüksek Seçim Kurulu da her kurum gibi “yasalara bağlı” olarak karar alabilir. Yasaya aykırı bir karar, “bunu alan herkesi” suçlu durumuna düşürür.

Yasalar öncelikle temel hakları güvenceye almak üzere yapılır, seçimlerle ilgili yasalar da bugün yaşanılana benzer olayları, şüpheleri önlemek için çıkarılmıştır.

Şimdi, yurt dışı oylarında “mühürsüz pusulaları geçersiz sayan” ama Türkiye’de bunun aksini yapan YSK itirazları değerlendirecek.

Bununla birlikte, hukukçular YSK’nın vereceği karardan sonra siyasi partiler dışında “vatandaşların da Anayasa Mahkemesi ve AİHM’ye bireysel başvuru yapabileceklerini” söylüyorlar.

Usulsüzlüğün ispatı

Televizyon tartışmalarında da “Vatandaşın kusuru yoksa iradesini nasıl yok sayabiliriz” veya “İtiraz edenlerin YSK’daki usulsüzlüğü ispatlaması lazım” diyenler oldu.

Hatta “YSK kararından önce sandık kurulları, CHP ve diğerleri zaten bu kararı almıştı” diyenler vardı.

Bu konunun partilerle hiçbir ilgisi yoktur, hiçbir parti veya kişi de yasa dışı bir karar alamaz.

Referandum “bıçak sırtı” bir sonuçla bittiğine göre, itiraz eden partilerin yerinde “itiraz etmeyen” parti de olabilirdi. Bu nedenle…

Seçimler “tüm itirazlar sonuca bağlanınca biter” kuralı demokratik olarak işlemeli, sonuç sabırla beklenmelidir.

Yazının devamı...

Referandum tekrarlanacak mı?

Türkiye’de bu kez farklı bir durum ortaya çıktı.

Daha önce de bazı seçimlerde elektrik kesintileri, oy kaydırmalar, mükerrer oylar gibi şikayetler olmasına rağmen “oy sayımının bitmesine yakın” partiler ve vatandaşlar sonuçları kabul ederdi.

Bununla birlikte sonradan yapılan itirazların özellikle yerel seçimlerde sonuçları değiştirdiği de görülmüştür.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da konuşmasında vurguladığı gibi “Tarihin en önemli Anayasa değişikliği” için yapılan halk oylamasında tek bir oy bile önemliydi.

Sonuç neredeyse toplumu tam ortada ikiye bölecek şekilde çıktı ve yüzde 51’in çok az üstünde bir oyla değişiklik kabul edildi.

Bundan önceki (ve çok sayıda maddesi değişmesine rağmen hala tartışmalı olan) Anayasa kabulünün yüzde 92 oy oranı ile yapıldığı düşünülürse, normal şartlarda bu kadar az bir farkla tarihin en önemli değişikliğini yapmak zaten oldukça zordur.

Bitmiş sayılır mı?

Referandum akşamında TV’lerde konuşan hukukçular ve diğerleri “Bir seçimin ancak 10 gün sonra, tüm oylar tartışmasız şekilde kabul edildikten, YSK sonucu resmen yazılı olarak açıkladıktan ve tüm itirazlar karara bağlandıktan sonra bitmiş sayılacağını” söylüyor.

Türkiye’de ise son yıllarda daha henüz sandıkların yüzde 3’ü, beşi sayılıp bitmeden balkon konuşması yapılarak seçim bitmiş sayılıyor.

Örneğin Sarıyer’de bir sandık görevlisinin “Henüz elimizde 300-500 torba varken, teslim edilmeden sonuç açıklandı” dediği bildirildi.

YSK ile Anadolu Ajansı’nın referandum süresince “açılmış sandık sayısı”nı farklı verdiği itirazları geliyor.

YSK Başkanı “6 dakikalık bir süre dışında veriler aktarıldı” derken, Ana Muhalefet Partisi “”45 dakika verilerin kesildiğini” söylüyor ki TV’lerde de bu süre izlendi.

Referandum sırasında, sandıklar açıldıktan sonra YSK Başkanı Sadi Güven’in “Sandık kurullarından gelen şikayet ve Ak Parti YSK temsilcisinin talebi üzerine mühürsüz oy pusulaları ve zarflarının geçerli sayılmasına karar verdik” açıklaması ise büyük seçmen kitlelerinin ve siyasi partilerin tepkisine neden oldu.

Ysk önünde izdiham

Dün ilçe seçim kurulları ve YSK’nın önünde yüzlerce vatandaş ellerinde “mühürsüz oyların mühürlü sayılmasına itiraz” dilekçeleriyle uzun kuyruklar oluşturdu.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan “Bu seçim meşruiyeti olmayan, mühürsüz bir seçimdir. Halk oylamasının iptalini istiyoruz” açıklamasıyla Ana Muhalefet Partisi’nin YSK’ya resmen başvurduğunu açıkladı.

Kemal Kılıçdaroğlu “Tarihin ‘mühürsüz seçim’ olarak yazacağı bu seçimi tanımıyoruz. Halkın iradesine saygı duyulmalı ve referandum tekrarlanmalıdır” dedi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ise “YSK’nın kararını bekleyeceğiz. Resmen belirtmesiyle birlikte hemen yürürlüğe girecek. 18 maddenin her birisi hemen yürürlüğe konacak” diyor.

Milli iradeyi temsil eden seçmenin yarısının itiraz ettiği “yasaya aykırı bir YSK kararı” ve diğer itirazlar dikkate alınmalı ve hepsi açıklığa kavuştuktan sonra referandum bitmiş sayılmalıdır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.