Şampiy10
Magazin
Gündem

Sabah-atv kredisi kötü örnek sayıldı, Türkiye yolsuzlukta kırık not aldı

Ülke, sektör ve yönetim alanında dünyanın en büyük araştırma ve analiz şirketi olan The Economist Intelligence, 11 Şubat 2009’da yayınladığı raporda Türkiye’ye ait genel değerlendirmede yolsuzluklara dikkat çekip Türkiye’ye kırık not verdi. Türkiye’de yaşanan yolsuzluklara örnekler verilirken, Başbakan Erdoğan’ın damadının CEO vekili olduğu Çalık Grubu’nun, Sabah-atv’yi alırken kamu bankalarından kullandığı krediye de vurgu yapılması dikkat çekti

Çalık Grubu’nun TMSF tarafından satışa çıkarılan Sabah-atv’ye 1.1 milyar dolar verip satın alması çok tartışıldı.

Tartışmanın temelinde Çalık Grubu’nun, medya sektörüne girerken ihtiyaç duyduğu kaynağı iki kamu bankası olan Halk Bankası ve Vakıfbank’tan kullandığı krediyle temin etmesi yatıyordu.

Kredi işlemi gerçekleştiğinde dünyada krizin ayak sesleri çoktan duyulmaya başlamıştı. Finans kurumları kredi verirken ince eleyip sık dokur olmuş, kredilerin fiyatını da yükseltmişti. Bolluk döneminde reel sektörü fonlarken “Yüzde 20-30 özkaynak koy, gerisini ben sana kredi olarak veririm” diyen, kredi vermek için birbirini yiyen bankalar değişen ortamda “Satın alma değerinin en fazla yüzde 50’sini kredilendiririm, gerisini özkaynak olarak sen koy” demeye başlamıştı.

Çalık Grubu kredi arayışına girdiğinde henüz kriz derinleşmemiş, hatta bu denli etkili bir kriz olabileceğine dair beklentiler de oluşmamıştı. Buna rağmen Çalık Grubu, Sabah-atv alımı için gerekli krediyi piyasadan bir türlü bulamadı.

Kriz ortamında iki kamu bankasının Sabah-atv alımı için 750 milyon doları, Çalık Grubu’na uygun şartlarla 3 yılı ödemesiz proje kredisi adı altında gözü kapalı ‘trink’ vermesi çok konuşulmuştu.

Başbakan Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın Sabah-atv’yi alan Çalık Grubu’nun CEO vekili ve Genel Müdürü olması ise verilen krediye daha çok anlam katıyor, eleştirilerin en can alıcı noktasını oluşturuyordu.

Belirtmek lazım ki bu kredi yüzünden bugün geldiğimiz noktada ne Halk Bankası ne de Vakıfbank gerçek işlevlerini yerine getiremiyor.

Esnafı, tüccarı fonlayamıyor. Sermaye yeterlilik rasyoları, BDDK’nın dikkatini çekecek kritik seviyelere inmiş vaziyette.

Daha önce çok tartışılan bu konuyu temcit pilavı gibi tekrar tekrar gündeme getirmenin ne alemi var diyerek yazdıklarımda kasıt arayanlardan biraz sabırlı olmalarını rica ederek esas konuya giriyorum.

Damadın CEO vekili olduğu Çalık Grubu’nun kamu bankalarından kullandığı kredi ne yazık ki Türkiye’nin uluslararası iş çevrelerindeki prestijine büyük zararlar veriyor. Türkiye’de yolsuzlukların konu edildiği bir raporda, sözkonusu krediye vurgu yapıldığını görmek doğrusu çok üzücü...

Raporu hazırlayan kuruluş öyle herhangi bir kuruluş değil.

Bunu da belirtmek lazım.

Zira kasıt arayanlar rapora ve hazırlayan kuruluşa burun kvırabilirler...

O yüzden önce raporu hazırlayan kuruluşun kim olduğuna bakmakta fayda var.

Ülke, sektör ve yönetim alanında dünyanın en büyük araştırma ve analiz şirketi olan The Economist Intelligence Unit (EIU), 1946’da kuruldu. 46 ülkede ofisi bulunan EIU, abonelerine 200 ülke ve tüm sektör ile ilgili detaylı analizler, geleceğe dair öngörüler hazırlıyor. Her bir analizin binlerce dolar karşılığında sunulduğu EIU’in aboneleri arasında resmi kuruluşlar, çokuluslu şirketler, bankalar ve üniversiteler bulunuyor. 750 ekonomi ve uluslarası ilişkiler uzmanının çalıştığı EIU, haftalık tirajı 2 milyon olan dünyanın en saygın ekonomi dergilerinden The Economist çatısı altında bulunuyor ve derginin bel kemiğini oluşturuyor.

İşte o Economist Intelligence Unit’in 11 Şubat 2009 tarihli Türkiye’ye yönelik genel değerlendirmesinde Türkiye’ye en risksiz A notu ile yüksek risk anlamına gelen E arasında C notu uygun görüldü. Yolsuzlukların, hükümet politikalarının etkinliği açısından büyük risk oluşturduğu belirtildi ve Türkiye’ye 100 üzerinden 64 puan verildi. (Yüksek puan, yolsuzluğun yoğun olarak yaşandığı anlamına geliyor. 64, Türkiye kriterlerine göre 100 üzerinden 36 gibi bir seviyeye denk geliyor)

EIU’nin bu notu verirken dikkate aldığı unsurlar ilginç. Raporda AKP’nin iktidara gelirken söz verdiği halde, Anayasa’nın milletvekillerine tanıdığı dokunulmazlığı kaldırmak konusunda adım atmadığına dikkat çekiliyor.

Kamu sektöründe yüksek seviyede ve yaygın olarak görülen yolsuzlukların uluslararası yatırımcılar tarafından da büyük bir caydırıcılık taşıdığı belirtiliyor.

Kamu İhale Kanunu’nun AB standartlarına uygun hale getirilmesi için yasa hazırlandığı ancak daha sonra ulaştırma enerji gibi sektörlerin ihale kanununun kapsamı dışında bırakılarak bir anlamda kanunun kuşa çevirildiği ifade ediliyor.

Kamu maliyesi daha şeffaf hale getirildi ancak uygulamada problemler devam ediyor. 2005 yılında hükümetin uluslararası ticari işlemlerde yabancı kamu görevlilerine rüşvet verilmesinin önlenmesi sözleşmesini yürürlükten kaldırdığı hatırlatılıyor.

AKP’nin iktidarının ilk döneminde vergi kaynaklı suçlara pek çok af kararı çıkarttığına dikkat çekiliyor.

Raporun en ilginç tespitlerinden biri de AKP’ye yakın şirketlerle ilgili olanı.

EIU raporunda, 2002 yılında AKP’nin iktidara gelmesinin ardından AKP’ye yakınlığı ile bilinen şirketlerin gözle görülür bir şekilde büyüdüğüne, palazlanıp yeni yeni sektörlerde faaliyet göstermeye başladığına işaret ediliyor. AKP’nin iktidara geldikten sonra özel sektöre müdahale ve patronluk etme fırsatlarından geri durmakta isteksiz davrandığı belirtiliyor...

Ve raporun bana göre en can alıcı kısmı. Bu tespitler yapılırken, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak’ın yöneticisi olduğu Çalık Grubu’nun da hızlı büyüyen şirketlerden biri olduğuna dikkat çekiliyor.

Çalık Grubu’nun, Sabah-atv’yi TMSF’den satın alabilmek için devletin kontrol ettiği iki bankadan kredi kullandığının altı çiziliyor.

Sabah-atv’ye Etibank’tan kaynaklı kamu zararının karşılanabilmesi için el konduğu hatırlatılıyor. Kamu zararının karşılanması için el konulan Sabah-atv’nin kamu bankalarından kullanılan kredi ile satılmış olmasının tuhaflığına vurgu yapılıyor.

Yazının devamı...

Dünya krizle savaşıyor, Türkiye ‘hamdolsun’ ile günü kurtarıyor

IMF, Türkiye’nin de içinde bulunduğu G20 ülkelerinin bugüne kadar krizle ilgili aldığı önlemler ve bu önlemlerin ekonomik büyümelere yansımasını gösteren 26 sayfalık çok ayrıntılı bir rapor hazırladı. Raporda yer alan tabloya göre, Türkiye krize karşı tedbir almayan tek G20 ülkesi olarak görünüyor

G 20 ülkeleri mali sektörlerini istikrara kavuşturmak için 2008’de gayri safi yurt içi hasılalarının ortalama yüze 0.5’i kadar bir rakamı ayırdı. Bu oran 2009 yılı için yüzde 1.5’a yükseldi. 2010’da ise G20’nin GSYİH’sinin yüzde 1.25’i kadar bir rakamı ayırması bekleniyor.

Bugüne kadar yaklaşık 4.3 trilyon dolarlık paket açıklandı. Açıklanan paketlerin üçte biri gelirler, üçte ikisi ise harcamalara dair önlemlerdi. Gelirleri artırmaya yönelik önlemler gelir vergileri ve KDV indirimlerinde, harcamalara yönelik önlemler ise konut sektörünün desteklenmesi, KOBİ’lere destek, altyapı yatırımlarına odaklandı. G20 ülkelerinin yaklaşık yarısı (Kanada, Almanya, Endonezya, İtalya, İngiltere, ABD) gelir vergilerinde önemli kesintiler açıkladı. G20 ülkelerinin üçte biri ise dolaylı vergileri düşürdü.

G20’nin yaklaşık yarısı (Kanada, Fransa, Almanya, Endonezya, Kore, Rusya, İspanya ve ABD) kurumlar vergisini düşürmek üzere hazırlanıyor. G20 ülkelerinin dörtte üçü (Kanada, Çin, Fransa, Almanya, Endonezya, İtalya, Kore, Suudi Arabistan, ABD) altyapı ve ulaşım yatırımları ile harcamaları artıracağını açıkladı. Bu harcamalar sayesinde işsizliğe de bir nebze olsun çare olunabileceğinin hesabı yapılıyor.

Stratejik sektörlere özel destekler

Birçok ülke (İngiltere, Kanada, Rusya, ABD) en zor durumda olan kesime yönelik önlemler alarak örneğin işsizlik maaşlarını artırdı, fakirlere para aktardı (Kanada, Kore, Japonya) veya çocuklara destek verdi (Avustralya, Almanya) veya emeklilere katkıda bulundu (Avustralya, Kanada) veya düşük gelirli vatandaşlarına kredi kolaylıkları sağladı (Suudi Arabistan).

Bazı ülkeler (Kore) ise KOBİ’lerine özel desteklerde bulundu, bazıları ise belirli stratejik sektörlerine özel destek açıkladı (Kanada ve Almanya inşaatta, Rusya ise savunma ve tarımda).

Bazı ülkeler ise kriz koşullarını uzun vadede yeni politikalar geliştirme fırsatı olarak kullandı. Örneğin Avustralya, Çin ve Suudi Arabistan sağlık ve eğitim sisteminin geliştirilmesi için paketler açıklarken Kanada, Çin, Almanya ve İngiltere çevreyi koruyan teknolojilere teşvik verdi. IMF’in hesaplamalarına göre şu anda planlanan paketlerin G20 ülkelerinin 2009 büyümesine etkisi 0.5 ila 1.25 puan aasında olacak.

Gelişmekte olan ülkeler için de aynı seviyede bir etki hesaplandı. En büyük etkiyi Kanada, Almanya, Japonya, Kore ve ABD sağlayacak. Gelişmekte olan ülkeler arasında ise hazırladığı paketi büyümesine en yüksek katkıyı yapacak ülkeler Çin, Rusya ve Güney Afrika olarak sıralandı.

Türkiye’nin karşısında 0

Bu açılan paketler, Başbakan Erdoğan’ın dikkat buyurduğu gibi kimsenin kasasına gitmiyor. Tam tersine ekonomide çarkların dönmesine, ekonomik hayatın devamına katkıda bulunuyor. Böyle olunca işsizler ordusuna yenileri eklenmemiş oluyor. Zaten tüm ülkelerin temel amacı da aslında durgunluğa ve işsizliğe karşı topyekün savaş. Çünkü o sarmala bir kere girildimiydi, krizin nerede duracağını kimse kestiremiyor ve bu risk herkesi korkutuyor.

Tabloya bakıldığında tüm ülkelerin karşısında açıklanan paketlerin büyümeye katkısı ile ilgili matematiksel bilimsel bir hesap yapılmış. Tabloda Türkiye’nin karşısında koskocaman sıfırlar var. Çünkü Türkiye ekonomik tedbir almayan, durumu geçiştiren tek ülke.

Belki cephanesi yok, belki de yerel seçim telaşı hükümetin önceliği... Bunu tam bilemiyoruz ancak krizin hafife alındığı bir gerçek.

Tam anlamı ile kumar oynanıyor. IMF ile görüşmeler bile bu kumar yüzünden geciktiriliyor. Karşılığı her gün işsizler ordusuna yeni katılımların olması...

Türkiye’nin 0.5 büyümesi ekonomik başarı mıdır?

BİLİYORSUNUZ Türkiye ekonomisi üçüncü çeyrekte yüzde 0.5 ancak büyüyebildi. Başbakan Erdoğan bu rakamı bile Almanya ve İngiltere gibi gelişmiş ülkelerin büyümesi ile karşılaştırıp böbürlendi. Tam anlamı ile uyanıklık yaptı. Çünkü herkes bilir ki Türkiye gelişmiş ülke büyümeleri ile değil, kendi klasmanınızdaki ülke büyümeleri ile kıyaslanmalıdır.

Bakın sanayide üretim rakamları her geçen ay kötüleşiyor. Aralık’da sanayi üretimi yüzde 17.6 daraldı. Sanayi üretimi, büyümenin yüzde 30’unu kapsıyor. Hesaplamalara göre Türkiye son çeyrekte yüzde 5’e yakın bir küçülme ile karşı karşıya kalacak. Bu da 2008 yıl genelinin yüzde 1’ler civarında bir büyüme ile kapatılmasına neden olacak. IMF raporuna göre, Türkiye 2008’in son çeyreğinde yüzde 4.8 küçülecek. Bu da G20 ülkeleri arasında bir rekor olacak. IMF raporunda Türkiye ile aynı kulvarda sayılabilecek ülkelerin büyüme tahminlerine bir göz atmakta fayda var. Güney Afrika yüzde 1.3 büyümeyi yakalayabilecek gibi görünüyor.

Arjantin 0’da kalacak. Brezilya herşeye rağmen yüzde 1.8’lik büyüme gerçekleştirecek. Çin, çift haneli büyümeden uzaklaşsa bile yine de yüzde 6.7’yi yakalayacak. Hindistan yüzde 5.1 büyüyebilecek. Türkiye ise 2009’da muhtemelen yüzde 1.5 küçülecek. Çünkü alınmış tek bir somut önlemi yok.

Gelişmiş ülkeler birkaç çeyrek hatta bir iki yıl hiç büyümemeyi kaldırabilir. Ancak Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin büyüyememesi tam bir felaket olur. IMF’ye göre, dünya ekonomilerinin geçen yılki yüzde 3.5’luk büyümeden çok keskin bir düşüşle 2009’da yüzde 0.5’lik bir büyümeye imza atması bekleniyor.

Bu, 2. Dünya Savaşı’ndan beri yakalanan en düşük büyüme rakamı olacak.

Gelişmekte olan ülkelerde şirketlerin fon riski artıyor

IMF bu noktadan sonra gelişmekte olan ülkelerin dışarıdan gelen tehlikelerle daha çok yüzleşecekleri uyarısında bulundu. Merkez bankalarının yavaşlayan ekonomik faaliyetlerin ve likiditedeki azalmanın önüne geçmek için faizleri ve rezerv zorunluluk sınırlarını indirdiğini vurgulayan IMF; Brezilya, Çin, Hindistan, Meksika, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin para politikalarını agresif bir şekilde gevşettiğini belirtti.

Bazı ülkelerin uluslararası piyasalardan likidite sağladığını veya bu likiditeyi swap işlemleriyle gerçekleştirdiğini belirten IMF, bütün bu önlemlere rağmen uzun vadeli fonlama riskinin arttığı uyarısında bulundu. IMF’e göre uzun vadeli fonlama riski, gelişmekte olan ülkelerde özellikle şirketlerin önünde çok ciddi bir tehlike olarak duruyor. Bu nedenle bazı ülkeler doğrudan finans sağlama ya da kredilere garanti getirme gibi yollarla şirketleri destekliyorlar. Bazıları ise ihracat finansmanında destek olabilmek için ajanslar kuruyor veya var olan kurumları üzerinden bu şirketlerin finans kaynağı bulmasına yardımcı oluyor.

Kimsenin boşalan kasasını dolduracak halimiz yok bir kere de ağlamayın be...

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan G20 toplantısına katılmak üzere ABD’ye gittiğinde doğrusu iş dünyası ümitlenmişti. “Kriz hamdolsun Türkiye’yi teğet geçiyor” tespiti yapan Başbakan’ın dünyayı kasıp kavuran krizin boyutlarını görebilmesi için bu zirvenin önemli olabileceği belirtiliyordu. Kasım ayı ortasında yapılan zirveden sonra bakın Başbakan’ın tespiti nasıl oldu:

“Liderlerle yaptığımız toplantıda ortak kanaatimiz, 1929 Büyük Buhranı’ndan bu yana içinden geçilmekte olan en ciddi mali ve ekonomik kriz olduğu konusu. Ancak burada her şey hükümetten beklenecek olursa yanılırız. Kimse her şeyi hükümetten beklemesin. Hükümet kalkıp da herkesin boşalan kasasını dolduracak böyle bir şey söz konusu değil. Böyle bir şey yok ve ben buradan bir şeyi çok açık, net söylüyorum; Finans sektöründe geçen yıl kâr 11.7 milyar dolardır. Bu yıl 11 milyar dolardır. Bu rakamların üzerinde biraz düşünmemiz lazım. Bundan sonraki sürece yönelik şüphesiz ki müşterek yine atmamız gereken adımlar vardır. Bu adımları atarız, ama ortak tavır koymaya gelince taşın altına hep birlikte elimizi koyacağız. Yoksa biz, yine ’Bir kriz var, ben bu krizi nasıl fırsata dönüştürürüm’ diye düşünenler olursa orada da bu hükümet, kusura bakmasınlar kimseye krizi fırsata dönüştürme fırsatı vermez. Bizim öyle bir durumumuz söz konusu değil. Adil davranacağız ve bugüne kadar belki alışılmış şeyler değil, ama kusura bakmasınlar el ele, omuz omuza vereceğiz ve bu süreci beraber atlatacağız. Çünkü, bizler kimseye kalkıp da herhangi bir şeyi bu ülkede peşkeş çektirmedik. Bundan sonra da çektirmeyiz.”

Başbakan Erdoğan’ın ruh halini ve krize bakışını özetleyen cümleler...

Kasım’dan bu yana da ne yazık ki Başbakan bu görüşünden daha ileriye gidemedi. Önce bankaları suçladı, ardından işadamlarının zulaları olduğunu ima etti ve herkesten zuladaki parasını çıkarmasını istedi.

2009’un Şubat ayına geldik ve hâlâ Başbakan artan işsizliğe, daralan kapasitelere, sanayideki küçülmeye rağmen şöyle konuşuyor. Zaten bu sözler de neden Hükümet’in önlem almadığını krizi tribünden seyrettiğini çok net olarak anlatıyor:

“Sürekli ağlamak ağlamak... Bir de ‘Bu krizlere rağmen bu rakamlardayız’ deyin be. 2002’de 91 bin araç satılmış geçen yıl 306 bin. 2007’de 357 binmiş. Şu rakamlara bakıp bir de ağlamayıp hamdolsun deyin...”

Yazının devamı...

Süzer: Gücümüzü finansta büyümek için harcayacağız


Kentbank’ta hukuk mücadelesini kazanan ve bankaya el konma sürecinde yönetim zaafiyeti olmadığını ispat eden Süzer Grubu, içinde tüm finansal enstrümanların yer alacağı bir model oluşturacak. Grubun finans faaliyetlerine bakan Baran Süzer “Likiditemizin büyük bölümünü finansta büyümeye harcayacağız” dedi

Süzer Holding İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Baran Süzer içinde tüm finansal enstrümanların olduğu bir finansal holding kurmak üzere harekete geçtiklerini, grubun tüm nakit gücünü bu işe harcayacaklarını söyledi. Süzer, bir yatırım menkul değerler şirketi satın almak istediklerini, varlık yönetimi şirketi, tüketici finansman şirketi ve mortgage finansman şirketi oluşturmak için de çalışmaların devam ettiğini ifade etti.

Şu an hiç bir kuruma borçlarının bulunmadığını, TMSF ile yaklaşık 2 yıl önce ibralaştıklarını kaydeden Baran Süzer, 1.1 milyar doların üzerinde özvarlığa sahip olduklarını, 400 milyon doların üzerinde de sermayeleri olduğunu belirtti.

Süzer, “Finansal holding planımızı hayata geçiriyoruz. Bir menkul değerler şirketini almak üzereydik ancak görüştüğümüz kuruluş son anda başka bir gruba satıldı. Ancak yeni görüşmelerimiz devam ediyor. Sadece hisse senedi aracılık hizmeti değil, şirket evlilikleri ve arzlarda etkin olacak bir menkul değerler şirketini bünyemize en kısa sürede katmayı hedefliyoruz” diye konuştu.

Baran Süzer, yurtdışında da yeni iş fırsatlarına baktıklarını belirtirken şöyle devam etti: “Başka ülkelerde de yeni fırsatlara bakarken öncelikle finans sektörüne yatırıma odaklanıyoruz. Bir yatırım bankası olur mu diye araştırıyoruz. Finans sektörüne hakim olunca zaten o ülkenin tüm sektörlerini bilebiliyorsunuz. Resmi daha iyi görüyorsunuz.”

Süzer Grubu’nun halen Kent Leasing ve Kent Factoring ile çok iyi bir performans gösterdiğine dikkat çeken Baran Süzer, Süzer Leasing ve Süzer Factoring ile de büyüme planları olduğunu kaydetti. Baran Süzer, “Leasing sektörü KDV değişikliği sonrası biraz kan kaybetmişti. Ancak şimdi yeniden eski gücüne kavuşuyor. Leasing yöntemini kullanması gereken pek çok sektör var” dedi. Süzer, bu iki alanda konservatif büyümelerine karşılık hedeflerinin leasing ve factoring alanında 2 yıl içinde ilk 10 şirket arasında girmek olduğunu da vurguladı.

Finansal alanda büyüme planlarına rağmen sigorta alanında ise olmayacaklarını kaydeden Baran Süzer, Generali Sigorta’da ellerinde kalan yüzde 25’lik hisseyi ellerinden çıkardıklarını belirtti. Süzer finansal sektörde büyürken bir taraftan da BDDK’ya bankacılık yapma gücüne sahip olduklarını göstermeye çalıştıklarını aktardı.

Gıdada büyüyor

Baran Süzer, finans alanı dışındaki sektörlerde de büyüme planları olduğunu sözlerine ekledi. Pizza Hut ve KFC’nin kriz ortamında iyi bir ciro performansı gösterdiğini anlatan Süzer, restoran sayılarını 80’den 100’e çıkaracaklarını ifade etti.

Ritz’de doluluk oranının yüzde 80’lerin altına düşmediğini kaydeden Süzer, şöyle devam etti: “Otel açıldığından bu yana yani 2001’den beri hep yüzde 15-20 üzerine koymuştuk. Ancak bu yıl 2008’deki performansın sektördeki yavaşlama nedeniyle hemen hemen aynısını yakalayacağımızı düşünüyoruz.”

Babam ABD’deki krizi 2006’da gördü, olası zararı engelledi

Gayrİmenkul alanında pek çok iş geliştirme projesi ile ilgilendiklerini kaydeden Baran Süzer, ABD’de Houston şehrinde yapmaya hazırlandıkları Ritz Residance projesinden vazgeçerek olası büyük bir zarardan da kurtulmuş olduklarına dikkat çekti. Baran Süzer “Houston’da 60’ar katlı iki residance yapma planımız vardı. Babam bu projeye uygun bir arsayı buldu ve görüşmelere başladı. Görüşmeler 2006’da başladı, müzakereler 6 ay kadar sürdü. Ancak babam daha o tarihte işlerin bozulacağını öngördü ve kaporayı yakma pahasına arsa alımından vazgeçtik. Projeyi de rafa kaldırdık. İyiki de kaldırmışız. Babamın öngörüsü sayesinde bu projeden kaynaklı büyük bir zararı engellemiş olduk” diye konuştu.

IMF’siz krizi geçersek sınıf atlarız

İŞ dünyasında genel kanı IMF ile yapılacak bir anlaşmanın Türkiye’nin küresel krizi daha az kayıpla atlatmasına yardımcı olacağı şeklinde oluşurken, Baran Süzer, tam tersine IMF ile bir anlaşmaya sıcak bakmadığını belirtti. Piyasalarda sonbahara doğru bir açılma olacağına da işaret eden Süzer, şöyle konuştu: “Biz mali disipline uyarak, IMF’siz kendi kaynaklarımızı yaratabiliriz. Dünyada çok ciddi bir kriz var ama Türkiye gerek Rusya’nın gerekse Körfez’in tam ortasında bulunuyor. Şayet oralardan kaynak çekebilirsek, bir kez daha borcu borç ile kapatma kolaycılığına kaçmazsak sınıf atlarız.”

Yazının devamı...

Adabank butik banka oluyor

TMSF’nin açtığı ihaleye Sinpaş Grup ile birlikte ortak girerek Adabank’a en yüksek teklifi veren ve bankayı devralmak için BDDK onayını bekleyen Eksim Grup’un Murahhas Azası Abdullah Tivnikli, “Adabank konusundaki kararlılığımız Türkiye’ye olan inancımızdır. Bugüne kadar yaptığımız yatırımlarla Türkiye’ye katma değer sağlamaya çalıştık. Onay sürecinde olduğu için fazla detay veremem ancak Adabank’ı Türk bankacılık sektöründe, alanında çok saygın özel bir yere taşıma hedefimiz var” dedi

Abdullah Tivnikli, 3-4 kuşaktır ticaretin ve reel sektörün içinde olan bir grup olduklarını, bugüne kadar yaptıkları yatırımlarla Türkiye’ye katma değer sağlamaya, bu ülkeye yatırım çekmeye çalıştıklarını söyledi. Son dönemde hakkında oluşturulan olumsuz imajdan rahatsız olan ve bu iddiaları reddeden Tivnikli, “Mütevazı yapımız gereği çok ortada görünmeyi tercih etmememiz, yanlış yorumlara yol açmamalı” dedi.

Tivnikli, hakkında 2 haber peşpeşe yapmıştım. İlki Koşuyolu’ndaki eski Otosan arsasındaki payını satması ile ilgiliydi. 28 milyon dolar bedelle ortak olduğu arsadaki payını satarak 1’e 20 kazandığını belirtmiştim. Tivnikli, bu yazıda hata ve bilgi eksikliği olduğunu belirtti. Arsaya 110 milyon dolar bedel üzerinden ortak olduğunu kaydetti. Ortaklığının imar değişikliğinden sonra gerçekleştiğine de özellikle vurgu yaptı.

Gizli ortak değilim

Tivnikli, ayrıca Adabank’ın gizli ortağı olmadığını, en başından beri ihalede Eksim olarak yer aldıklarını da söyledi. Bu iki maddi hatanın düzeltilmesini istedi. Ben de konuyu inceledim ve yanlış anlamalara sebep olan hataları düzelteceğime söz verdim.

Eksim Grubu olarak bugüne kadar kamu kurumları ve belediyelerle hiçbir ticari faaliyetleri olmadığının altını çizen Tivnikli, haksız kazanç ve ticari kurallara uymayan hiçbir işin içinde olmadığını da vurguladı. Hakkında çıkan haberlerin üslubu ve içeriğinin okuyucu nezdinde sanki gizli işler yapıyormuş, hukuka aykırı işlemlerin tarafıymış gibi bir izlenim doğurduğunu ve bu iddiaları reddettiğini ifade eden Tivnikli, “Bu izlenim en iyimser bir ifade ile eksik ve yanlış bilgilere dayalı olarak veriliyor” diye konuştu.

Tivnikli, TMSF’nin Adabank için yaptığı ihalede Eksim şirketinin bizzat yer aldığını, “kendini kamufle ediyor” şeklindeki yorumlara bir anlam veremediğini belirterek BDDK’da onay aşamasında olan Adabank ile ilgili şunları söyledi:

“Bankaların piyasa değerlerinin yüzde 50’den fazla eridiği bu küresel kriz ortamında Adabank sürecinde kararlılığımız devam ediyor. Çünkü biz Türkiye’ye ve Türk ekonomisine güveniyor, gelecekte dünyanın en büyük ve güçlü ekonomileri arasında yer bulacağı yönündeki uluslararası öngörülere inanıyoruz.

Adı değişecek, butik olacak

Yeni dönemde ismi de değişecek olan banka ile ilgili olarak tabii ki önemli plan ve projelerimiz var. Onay sürecinden olumlu yanıt aldığımız takdirde projelerimiz hakkında kamuoyuna daha fazla bilgi vermeye çalışacağız.

Yalnızca şunu söyleyebilirim ki; bir butik banka olarak proje finansmanlarına ağırlık vermeyi planlıyoruz. Yeni bankayı, gerek hizmet anlayışı gerekse ürün portföyü açısından Türk bankacılığında ve ekonomisinde saygın bir konuma ulaştırmayı hedefliyoruz. Bizi bu süreçte en fazla heyecanlandıran unsurlardan biri de bu yeni yatırım vasıtasıyla ülkemize sağlayacağımız yeni istihdam ve yatırımlar olacaktır.”

Koşuyolu’ndaki arsaya 110 milyon $ değer üzerinden ortak oldum

Abdullah Tivnikli, 1’e 20 kazandığı iddia edilen Koşuyolu’ndaki arsada kazancının bu oranlara hiç çıkmadığını, bu arsadan 1’e 20 kazandığı iddiasının doğru olmadığını söyledi.

Arsanın 28 milyon dolar bedelle alınmasından yaklaşık 2 yıl sonra, 5 Ekim 2006 tarihinde 110 milyon dolarlık muhammen bedel üzerinden birçok yatırımcı ile birlikte projeye katıldığını ve hisse aldığını vurgulayan Tivnikli, “O dönem gayrimenkulün en çok prim yaptığı dönem. Daha sonra hisselerimi devrettim. Ancak o dönemde İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de herkesin gayrimenkulünün değeri arttı. Cevahir örneğini hatırlayın” diye konuştu.

Abdullah Tivnikli elinde bulunan yüzde 7.49 oranındaki arsa payını, Sinpaş Gayrımenkul Yatırım Ortaklığı’na, 554 milyon dolar bedel üzerinden 41.5 milyon dolara satmıştı.

Yazının devamı...

ÇEAŞ ve Kepez için Uzan ile hükümet arasında soğuk savaş

Çukurova Elektrik ve Kepez Elektrik’te dün yapılması gereken Olağanüstü Genel Kurul toplantısı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı son dakikada hükümet komiseri atamayacağını bildirince gerçekleşmedi. Uzan’ın avukatları genel kurul için toplanan küçük yatırımcılara “Uluslararası tahkimdeki dava lehimize gelişiyor. Ankara da bunu gördü ve uzlaşma için temaslar başladı” mesajı verdi

Çukurova ve Kepez Elektrik’in imtiyaz sözleşmesini iptal eden, tüm malvarlığına el koyan ancak şirketin yönetim ve hisselerini Uzan’da bırakarak, aslında bir anlamda Uzan’ın ekmeğine yağ süren Enerji Bakanlığı, şimdi aleyhine Uluslararası Tahkim Kurulu’nda açılan 10 milyar dolarlık tazminat davasının altında eziliyor.

Barajlar elinden gidince Çukurova ve Kepeze Elektrik birer tabela şirketine dönüşmüştü. Ancak tabela şirketi de olsa bu şirketlerin yönetimi ve hisse kontrolü Uzanlar’da kalınca Cem Uzan, bu boşluktan hukuki bir zafer çıkarabileceğini gördü. Nitekim, Çukurova Elektrik’te hisselerin yüzde 65’lik kısmını Güney Kıbrıs’ta kurulan Libananco Holdings. Co adlı şirkete devretti. Bu şirket de “İmtiyaz sözleşmesinin iptali, şirketlerin tüm malvarlığının Enerji Bakanlığı’na devri ile büyük zarar ettim” diye ortaya çıktı ve Dünya Bankası nezdindeki Uluslararası Tahkim Heyeti’nde dava açtı. Dava halen devam ediyor ve büyük bir ihtimalle de 2009 yılının ilk yarısında sonuçlanmış olacak.

Dün ise ilginç bir gelişme oldu. Çukurova ve Kepez için olağanüstü genel kurul toplantısı düzenlendi. Şirket yeni yönetim ve denetim organlarını seçmek için Swissotel’de toplandı. Genel kurul çağrısını gören ve yıllardır mağduriyetlerini gidermek için çalmadık kapı bırakmayan küçük yatırımcılar da genel kurula ilgi gösterdi. Ancak Sanayi ve Ticaret Bakanlığı hükümet komiseri görevlendirmekten kaçındığı için her iki şirketin de genel kurulları yapılamadı. Genel kurul yapılmış olsaydı çok önemli bir sonuç ortaya çıkacaktı. Zira genel kurula Libananco hisselerini temsilen avukatlar da gelmişti. Şirkette çoğunluk hisselerinin kendilerinde olduğunu hem SPK hem de Sanayi Ticaret Bakanlığı nezdinde tescil ettirecekler, genel kurul defterine de bunu yazdıracaklardı. Komiser tayini yapılmayarak bir anlamda Uzanlar’ın bu hamlesi, Ankara tarafından şimdilik bertaraf edilmiş oldu.

Genel kurul yapılamayınca Libananco avukatları ve küçük ortaklar bir zabıt tutturarak komiser atanmadığı için şirketin organsız bırakıldığını, karar alma hakkının engellendiğini belirten bir yazının altına imza attılar. Bakanlık ve il müdürlüğünde komiser atamayan yetkililer hakkında tazminat davası açma kararı aldılar. Ortaklardan biri tepkisini “Tamam şirketin en önemli faaliyet konusu olan barajlar elinden gitti. Ancak bırakın da biz genel kurul toplayalım karar alalım. Belki de köftecilik yapacağız. Adana dürüm satacağız. Bakanlık komiser tayin etmeyerek buna bile engel oluyor, suç işliyor” diye ortaya koydu.

Kazanmaya yakınız

Ben toplantıya Cem Uzan’ın da gelebileceğini düşünmüştüm. Sadece avukatları geldi.

Cem Uzan, Libananco adlı şirketin arkasında olduğunu bir süredir saklamıyor. Saklamaya gerek de görmüyor. Çünkü Uluslararası Tahkim’de davayı açan şirketin kime ait olduğunun önemi yok. Tüzel kişiliğe bakılıyor. Libananco Kıbrıs Rum Kesimi’nde kurulmuş bir şirket. Uluslararası Tahkim Heyeti şirketin açtığı davayı kabul etti. 3 hakem belirlendi ve ABD’de görülen davada süreç devam ediyor.

Genel kurul yapılamayınca Uzan’ın avukatları ile küçük ortaklar arasında soru cevaplı bir görüşme gerçekleşti. Avukatlar, Tahkim’deki davada Türkiye aleyhine faizi ile birlikte 15-16 milyar dolarlık bir ceza çıkma ihtimalinin yüksek olduğunu, davanın kendi lehlerine geliştiğini iddia ettiler. Yine avukatların iddiasına göre Enerji Bakanlığı da bunu gördü ve özellikle son 2 haftadır Cem Uzan ile yetkililer arasında görüşme trafiği hızlandı. Avukatın verdiği bilgiye göre Cem Uzan son 15 gün içinde Başbakan Yardımcısı ve Enerji Bakanı ile birer görüşme yaptı. Cem Uzan, şirketlerin 2003 yılı Haziran ayında el konmadan önceki statüsüne geri döndürülmesini talep etti. Pazarlıklar sürüyormuş...

Bunlar Uzan’ın avukatının iddiaları. Davanın kendi lehlerine geliştiği tespiti de yine kendilerine ait. Doğru da olabilir, olmayabilir de. Ancak gördüğüm şu ki küçük yatırımcılar tamamen Cem Uzan’ın yanında yer alıyor. Böyle davranmakta da haklılar. Zira Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yazık ki Çukurova ve Kepez Elektrik’te küçük yatırımcıların hakkını gaspetmiş tabiri caiz ise sermaye piyasası aracılığıyla kazık atmıştır. Enerji Bakanlığı, çok rahatlıkla küçük yatırımcıları mağdur etmeyecek bir el koyma formülü geliştirebilirdi. Bunu yapmadı. Yapmamak için “Ben hisseleri devralmadım. Bakın şirket orada duruyor” dedi. Zaten o anlayış bugün en az 15 milyar dolarlık tazminat riski taşıyan süreci ortaya çıkardı. Halbuki şirketin yönetimine el koymuş olsa, Uzanlar hisseleri Libananco’ya devredemeyecekti.

Anlaşılan o ki Çukurova ve Kepez Elektrik olayında yakın gelecekte çok önemli gelişmeler olacak. Hislerim bu olayın 2003 yılı Haziran ayında şirkete ait tüm barajların ve diğer malvarlığına el konmasıyla ve şirketin imtiyaz sözleşmesinin iptali ile kapanmadığını söylüyor.


Ceza çıkarsa Türkiye’nin ödememe ihtimali yok

Libananco, Uluslararası Tahkim’de davayı 18 Aralık 2006’da açtı. Michael Hwang, Henri Alvarez ve Franklin Berman adlı üç hakem tespit edildi. Bu hakemlerden birini davacı Libananco, birini davalı Türkiye Cumhuriyeti Enerji Bakanlığı tayin ettirdi. Üçüncü isim ise bağımsız. Heyette 2 kişinin oyu belirleyici olacak. Yani karar 2’ye karşı 1 oyla çıkacak. Türkiye Cumhuriyeti 24 Haziran 2008’de hakem heyetinin yetkisine ve davanın kabul edilebilirliğine itiraz etmişti. Ancak reddedildi. Libananco davada iddiasını ortaya koydu ve hisselerini de gösterdi. Türkiye de savunmasını gecikmeli de olsa yaptı. Türkiye’yi bu davada Coşar Hukuk Bürosu temsil ediyor. Aydın Coşar’ın bu davada savunmayı belirlenen sürede yapmadığı, ortada bir ihmal bulunduğu daha önce basına yansımıştı. Şayet karar Türkiye aleyhine çıkarsa Türkiye’nin bu parayı (En az 15 milyar dolar) ödememe gibi bir lüksü yok. Gerekirse Merkez Bankası’nın uluslararası kuruluşlardaki hesaplarına el dahi konabiliyor.


Motorola’da Türkiye’yi mahkum ettiren avukat, bu davada Türkiye’yi savunuyor

DavanIn çok önemli bir ayrıntısı daha var. Libananco davasında Türkiye’yi Coşar Hukuk Bürosu ile birlikte Freshfields Hukuk Bürosu temsil ediyor. Motorola davasında Motorola’yı temsilen tahkime atanan Jan Paulson şu an Freshfields Bürosu adına çalışıyor ve bu davada Türkiye’yi temsil ediyor. Motorola davasında Türkiye aleyhine çalışan Paulson’un bu önemli davada Türkiye’yi temsil etmesi eleştiriliyor ve büyük bir hata olarak gösteriliyor. Bu arada çok önemli bir başka ayrıntı daha... Libananco davasında, Uluslararası Hakem Heyeti’nde yer alan Henri Alvarez de tanıdık bir isim. Alvarez, Türkiye aleyhine sonuçlanan Motorola davasında hakem heyetinin başkanıydı.

Yazının devamı...

Tivnikli, Adabank’ın da ortağı çıktı

2004 yılında, Ford Otosan’ın Koşuyolu’ndaki arsasını satın alan grubun içinde yer alan Abdullah Tivnikli, hisselerini geçtiğimiz günlerde Sinpaş’a devretmişti. 2004 yılında arsadan yüzde 7.49’luk pay sahibi olmak için 2 milyon dolar ödeyen Tivnikli, Sinpaş GYO’ya hisselerini aradan geçen 4 yılın sonunda 41.5 milyon dolara satmış ve 1 koyup 20 kazanarak “becerikli” lakabını hakettiğini ispatlamıştı.

10 Eylül 2008’de Adabank iktisadi bütünlüğü için ihale yapıldı. O ihalede en yüksek teklifi 57 milyon 100 bin dolar ile Kök Menkul ve Gayrimenkul Yatırım Ticaret A.Ş. verdi. Kök Gayrimenkul’ün bir Sinpaş iştiraki olduğu yazıldı. Bu şirkette Tivnikli’nin de yüzde 30’luk hissesi olduğu fakat kendini kamufle etmeyi tercih ettiği anlaşıldı. Adabank’ın satış süreci halen devam ediyor ve BDDK onayı bekleniyor.

Uzan Ailesi’ne ait Adabank’a, İmar Bankası’ndaki asrın soygunundan sonra TMSF tarafından el konmuştu. Banka TMSF tarafından satışa çıkarıldı. 3 Temmuz 2006 tarihli ihalede 45.1 milyon YTL bedelle Kuveyt orijinli The International Investor Company en iyi teklifi vermişti. Ancak BDDK bu satışa alıcı firmanın mali gücünün yetersizliğini gerekçe göstererek onay vermedi. Hatta hatırlıyorum bu olay yüzünden TMSF Başkanı ile BDDK Başkanı’nın arası dahi açıldı.

TMSF, Eylül 2008’de yani bundan 3 ay kadar önce Adabank’ı bir kez daha satışa çıkardı. Torunlar Gıda, Kök Menkul ile Bank Pozitif bu satışla ilgilendiler. 10 Eylül 2008’de yapılan ihaleye Bank Pozitif katılmaktan son anda vazgeçti. Sadece Torunlar Gıda ile Kök Menkul yarıştı. Muhammen bedel 55 milyon dolar olarak belirlenmişti. En yüksek teklifi veren şirket, 57.1 milyon dolar ile Kök A.Ş oldu.

Kök Menkul ve Gayrimenkul Yatırım Ticaret A.Ş.’nin bu ihaleye katılmak üzere 25 Ağustos 2008 tarihinde kurulan 10 milyon YTL sermayeli bir şirket olduğu dikkati çekiyordu. Şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Avni Çelik görünüyordu. Yani Kök ilk bakışta bir Sinpaş grup şirketine benziyordu. İhale sonrası çıkan haberlerde de Sinpaş’ın Adabank’a en yüksek teklifi veren grup olduğu vurgulandı.

Yazılarımı takip edenler bilir.

“Becerikli Abdullah” olarak tanınan Abdullah Tivnikli’nin gerek Türk Telekom’daki pozisyonu, gerekse arsa satışındaki üstün ticari başarısına dair ayrıntıları ortaya koymuştum. Bu yazıların ardından, Adabank’ın satış ihalesine yönelik de kulağıma ilginç bilgiler gelmeye başladı.

Adabank ile Tivnikli’nin adı birlikte anılıyordu.

Adabank için en iyi teklifi veren Kök Menkul’ün köküne inerek bazı ipuçları yakalayabileceğimi farkettim. Şirketin yönetim kurulu üyelerine odaklandım. Avni Çelik’in yanısıra Barbaros Ceylan ve Yusuf Aksu isimleri dikkatimi çekti. İş dünyasında çok da tanıdık bildik isimler değiller.

Tivnikli’ye ait şirketlerde küçük bir araştırma yapınca bu iki ismin önemini farkettim.

Bu iki isim yani Barbaros Ceylan ve Yusuf Aksu, Tivnikli’ye ait şirketlerin hemen hepsinde yönetim kurulu üyeleri olarak çıktı karşıma.

Örneğin bir Tivnikli aile şirketi olan Tam Enerji’de Fahreddin Tivnikli ve Abdullah Tivnikli ile birlikte Barbaros Ceylan’ın adı da yer alıyor. Yine aile şirketi Eksun Gıda’da Barbaros Ceylan adına rastlıyorum. Sinangil Unları da Tivnikli Ailesi’ne ait bir yatırım. O şirkette de Barbaros Ceylan var. Bir diğer Tivnikli aile şirketi olan Eksim Enerji’de ise hem Barbaros Ceylan hem de Yusuf Aksu isimlerini yönetim kurulunda görmek mümkün. Eksim Holding’de de Barbaros Ceylan Başkan Yardımcısı, Yusuf Aksu ise Yönetim Kurulu Üyesi olarak dikkati çekiyor.

Araştırmayı derinleştirince Abdullah Tivnikli’nin, Adabank’ı satın alacak Kök Menkul ve Gayrimenkul Yatırım A.Ş.’nin yüzde 30 ile gizli ortağı olduğu bilgisine ulaştım.

Bu bilgiyi bizzat işin sahiplerine de onaylattım.

Adabank’ın satış süreci halen devam ediyor. Henüz BDDK, Adabank’ın satışına onay vermedi.

BDDK kararı çıktığında Tivnikli Ailesi kendi paylarına düşen 17.1 milyon doları ödeyerek Adabank’ın yüzde 30 ortağı olacak.

Sinpaş Grubu ile Tivnikli Ailesi arasındaki yoğun ticari işbirliği bir hayli dikkat çekici. Sinpaş’ın patronu Avni Çelik’in en az 20 yıldır Tivnikli ile dostluğu, arkadaşlığı olduğunu duydum.

Hatırlayın geçtiğimiz günlerde Sinpaş, Tivnikli Ailesi’nden Koşuyolu’ndaki Ford Otosan arsasının yüzde 7.49’luk hissesini satın almıştı. O arsa 2004 yılında Ford Otosan’dan 28 milyon dolar bedelle alınmıştı. Arsayı alan grupta Tivnikli ve Sinpaş’ın yanısıra Ülker, Akkök ve Corio grupları da yer alıyordu. Abdullah Bey 28 milyon dolarlık alımda kendi payına 2 milyon dolar ödemişti.

2006’da arsanın imar izinlerinde değişiklikler yapıldı. Konut alanlı arsa bir anda alışveriş merkezi de yapılabilecek ticari alana dönüştürüldü ve emsali de iki katına çıkarıldı. İmar değişikliğinden sonra arsada 220 bin metrekare satılabilir alanı olan 1.566 konut ve 91 bin 400 metrekare kiralanabilir alanı olacak bir alışveriş merkezi planlandı. Sinpaş GYO yönetimi, Tivnikli Ailesi’ne ait hisseleri 41 milyon 551 bin dolara satın almak üzere 1 Aralık 2008’de karar aldı. Yani Tivnikli Ailesi henüz proje hayata geçmeden sadece arsadaki payını satıp 1 koyup 20 kazanmış oldu.

Belli mi olur, bakarsınız Tivnikli bir süre sonra Adabank’taki hisselerini de makul bir kâr karşılığı Sinpaş’a devreder.


Adabank, onay sonrası faizsiz modele geçebilir

Adabank 1984’te kuruldu. Uzanlar’a ait İmarbank’a el konulunca kâr payı hariç ortaklık hakları TMSF tarafından kullanılmaya başlandı. Adabank halen merkez şubesi ve 65 çalışanı ile bankacılık faaliyetlerini sürdürüyor. BDDK onayından sonra Adabank’ın normal ticari banka olarak değil, faizsiz modele dönerek katılım bankası olarak çalışması bekleniyor. Halen Kuveyt Türk’ün Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olan Abdullah Tivnikli, bir süre önce yaptığımız sohbette, “Biz faizli modelde iş yapmayız” demişti. Tivnikli, Türk Telekom’da hisse sahibi olamamalarının sebebinin de faizsiz model olduğunu belirtmiş ve “İştiraki olduğumuz Kuwait Finance House (KFH) Türk Telekom’un yüzde 55’lik hissesini Saudi Oger birlikte alacaktı. Yüzde 55’lik hissenin yüzde 65’i Saudi Oger’e, yüzde 35’i de KFH’ye ait olacaktı. O yüzde 35’lik hisse içinden de bizim aile şirketi Eksim’in yüzde 20’ye yakın bir payı olacaktı. Satış varlık satışıydı. Ancak sonra varlık satışı yerine 21 yıllık imtiyaz sözleşmesi yapıldı. Varlık satışı olmadığı ve biz de faizsiz bankacılık yaptığımız için herşey bittikten, ihale sonuçlandıktan sonra biz konsorsiyumdan affımızı istedik” demişti.

Yazının devamı...

Esat Edin de iflas erteleme istedi planı uygulamaya ömrü yetmedi

İcra İflas Kanunu’nun 179’uncu maddesinden yararlanmak isteyen borca batık şirketlerin sayısı son dönemde artıyor. Bunlar içinde TOKİ müteahhitlerinin çokluğu dikkati çekiyor. Şeker Bayramı öncesi 3 çocuğu ile sele kapılarak hayatını kaybeden Esat Edin de Kemer Golf Turizm ve Kemer Yapı için iflas erteleme talebinde bulunmuştu. Mahkeme planı uygun buldu. Ancak Edin’in ömrü ne yazık ki mahkemeye sunduğu planı uygulayıp borçlarını temizlemeye yetmedi.

İcra İflas Kanunu’nun 179’uncu maddesi, içinde bulunduğumuz ekonomik krizde borca batık firmalar için hayati önem taşıyor. Bu yasaya sığınanların sayısı da giderek artıyor. Bu yasanın hukuki altyapısını, teorik olarak nasıl işlediğini bayramın 1 ve 2’inci günlerinde aktarmaya çalışmış ve bugün için de örnekler vereceğimi belirtmiştim.

İstanbul’daki asliye ticaret mahkemeleri tarandığında, İcra İflas Kanunu’nun 179 ve 179/b maddesinden yararlanmaya çalışan firmaların sayısında belirgin bir artış olduğu dikkati çekiyor. Henüz başvurularını yapmış ve karar bekleyen şirketleri müsadenizle yazmayacağım. Ancak karar çıkanlardan sözetmekte bir sakınca yok.

TOKİ’ye Anadolu’daki bazı şehirlerde konut yapan VE-NA İnşaat, Yüzbaşıoğlu İnşaat bu maddeye sığınan müteahhitlerden. Siska ve Meksan A.Ş de yine inşaat sektöründeki daralmadan sonra iflas erteleme talebinde bulunan iki şirket. Ev tekstilinde önemli bir isim olan ve Brillant markası ile tanınan Baydemirler de, mahkemeye ciddi bir ödeme planı sunduktan sonra bu yasa kapsamına girdi.

Yaptığım taramada en ilgimi çeken şirket ise Kemer Yapı ve Kemer Golf Turizm oldu. Şeker Bayramı öncesi 3 çocuğu ile sele kapılarak hayatını kaybeden Esat Edin de Kemer Golf Turizm ve Kemer Yapı için iflas erteleme talebinde bulunmuştu. Mahkeme planı uygun buldu. Ancak Edin’in ömrü ne yazık ki mahkemeye sunduğu planı uygulayıp borçlarını temizlemeye yetmedi. Mahkeme kararı 10 Eylül’de çıktı, ancak Edin bu karardan yaklaşık 25 gün sonra hayatını kaybetti.

Edin’lerin mahkemeye sunduğu iyileştirme planını ve çıkan sonucu irdelemek, sanırım yasanın borca batık şirketlere sağladığı avantajları daha iyi görmemize neden olacak.

Edin Ailesi Kemerburgaz’da dünyada bile benzerine zor rastlanır hoşlukta büyük bir kasaba ve golf kulübü meydana getirmişti. Ancak bazı hatalar sonucu firmalar borca batık duruma düştü. Kemer Yapı ve Kemer Golf A.Ş’nin Kadıköy Asliye Ticaret Mahkemesi’ne sunduğu dilekçeye göre Kemer Yapı’nın 2008 Eylül ayı itibarıyla 196 milyon YTL borcu bulunuyordu. Kemer Golf de Kemer Yapı’nın borçlarına kefalet verdiği için aynı sıkıntılarla karşı karşıyaydı.

Esat Edin’in avukatları Mahkeme Heyeti’ne sunulmak üzere çok detaylı bir rapor hazırlamışlar. Rapor elimde mevcut. Ayrıntılarına girmeyeceğim. Bu raporda kimlere, hangi bankalara ne kadar borç var, şirketin elinde ne kadar demirbaş ve taşınmaz var, araçların plakalarına kadar hepsi detaylı olarak yer alıyor.

Ancak raporun asıl kilit kısmı, borca batıklıktan kurtulma projesinin yer aldığı bölüm.

Bu bölümde Kemer Resort projesinden, suit otel projesinden kongre ve SPA bölümlerinin kazancından sözediliyor. Rezidans projesinin hayata geçirilmesi halinde ortaya çıkacak yıllık kira gelirleri ve satış gelirleri detaylı rakamları ile ortaya konmuş. Hatta iyimser ve kötümser satış gelir tahminleri bile yapılmış.

Otel bölümünden yılda 15 milyon dolar gelir elde edilebileceği varsayılmış. Rezidans bölümünün yüzde 50/50 hasılat paylaşımı oranıyla inşa edilmesi halinde en kötü ihtimalle 55 milyon dolarlık bir gelir elde edileceği belirtilmiş.

Bir diğer proje ise golf sahası projesi. 295 dönümlük arazide yer alan golf sahasının yoğun yerleşim alanları içerisinde kaldığı, imar değişiklik talebinin mümkün bulunduğu belirtiliyor.

Şayet imar değişikliği sağlanırsa golf sahasının en az 200 ile 300 milyon dolar arasında bir değer ortaya çıkaracağına dikkat çekiliyor.

Projeler içinde yine tenis ve atlı spor kulüplerinin işletmeciliğinin yanı sıra Kemer Yapı hisselerinin halka açılması planları var.

Hatta ve hatta, LPG’den doğalgaza geçilerek ısınmada, aydınlanmada ve çamaşırhanede yılda 120 bin YTL’lik tasarruf sağlanabileceğinin hesabı bile yapılmış ve başvuru dilekçesine konmuş.

Bu kapsamlı projenin sunumundan sonra Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 10 Eylül’de kararını veriyor. İyileştirme projesi kapsamında sunulan öngörüler olumlu ve ciddi bulunuyor. Başvuru kabul ediliyor. Şirketlerin ticari faaliyetine devam etmesinin istihdam olanakları ve ülke ekonomisi için de yararlı olacağına dikkat çekiliyor. İflas erteleme ile bakın şirket ne gibi avantajlar sağlıyor...

- Borçlu şirketler tarafından verilen teminat mektuplarının nakte çevrilmesi tedbiren durduruluyor.

- Borçlu şirkete ait borçlardan dolayı elektrik, su, doğalgaz gibi zorunlu ihtiyaçların kullanıma kapatılması engelleniyor.

- Daha önce haczedilen ve muhafaza altına alınan ancak şirketin faaliyetlerinde kullanılan her türlü teçhizat, büro eşyası, tesis ve demirbaşlar borçlu şirket yetkililerine yeddiemin olarak teslim ediliyor.

- Yasal takipler yolu ile rehinli mal satışları durduruluyor.

- Borçlu şirketlerin mal varlığı olan gayrimenkullerin ve araçlarının üçüncü şahıslara devir ve temliklerinin engellenmesi için işlem başlatılıyor.

- Şirketlere kayyım atanıyor. Kayyımlar 3’er aylık süreler halinde iyileştirme proje uygulamaları ve şirketin mali durumu ile ilgili rapor ibraz etmeye görevli kılınıyor.

ABD’lilerin Chapter 11 dedikleri yasanın Türkiye’de İcra İflas Kanunu’ndaki benzeri olan bu yasanın içinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda küçük büyük işletmelerin çok işine yarayacağı aşikar.

Şimdi iş yapacağız

Esat Edin, 10 Eylül 2008’de mahkeme kararı çıktıktan hemen sonra Kemer sakinlerine bir mektup yazarak durumu izah etmişti. Edin mektubunda “Değerli Kemerliler, iflas erteleme kararını çıkarttık. Bu bir koruma statüsü. Yetkili mahkeme tarafından müracaatımız sunmuş olduğumuz ”İyileştirme Projesi“ çerçevesinde uygun görüldü. Bunu eksiksiz uygulayacağız. Bunun pek kolay olmayacağını ve bazı zorlukları göğüslememiz gerekeceğinin bilincindeyiz, ancak bu zorluklar bizim projemizi uygulamamızı engellemeyecektir. Şimdi iş yapacağız.” demişti. Ancak 48 yaşındaki Esat Edin üç çocuğu ile birlikte Edremit’in Zeytinli Beldesi’ndeki ağaç evlerde tatil yaparken 4 Ekim 2008’de dere kenarında kurdukları çadırda sele kapılarak hayatını kaybetti.

Yazının devamı...

Borca batıkları pes etmekten kurtaran yasa

İcra İflas Kanunu’nun 179’uncu maddesinin içinde bulunduğumuz ekonomik krizde borca batık firmalar için hayati önem taşıdığını dünkü yazımda belirtmiş ve bu kanunun avantajlarından söz etmiştim.

Bayram’ın ilk günü olmasına rağmen yazının bu kadar ilgi görmesi beni açıkçası şaşırttı, bir o kadar da korkuttu. Demek ki Türk firmaları hakikaten şu an ciddi anlamda borca batıklar ve şu kötü günleri atlatana kadar da bir çıkış yolu arıyor.

Bu kanunun avantajlarını ticaret ve finans alanında uzman Avukat Münci İnci ile konuştuk.

* Sayın İnci, öncelikle iflasın ertelenmesinin borçluya ne faydası olur, oradan başlayalım.

Zor duruma düşmüş ödeme güçlüğü çeken şirket ve şahısların çoğu zaman malları alacaklılar tarafında haczedilerek gayrimenkulleri satışa çıkarılmakta, menkul mallar muhafaza altına alınmakta, alacaklılar fabrikaları, işletmeleri parçalayarak borç ödeyemez hale getirmekte ve işletmeler işçilerini de çıkararak kapanmak mecburiyetinde kalmaktadır. Bu uygulama yıllardan beri birçok işletmenin çalışarak borcunu ödemelerini engellemiş, işletme ve şahısların batmalarına neden olmuştur. İflasın ertelenmesiyle, mahkemece borçlunun menkul, gayrimenkul malları, banka mevduatları, üçüncü şahıslardaki hak ve alacakları üzerine konulmuş veya konulacak hacizler mahkeme kararıyla iki yıla kadar durdurulmaktadır. Vadesi gelmiş veya gelmemiş çeklerin, elektrik, havagazı, SSK, vergi borçları için haciz ve takip önlenmektedir. Bu, işletmelerin rahat bir nefes almasını çalışarak borçlarını ödeyebilmesini sağlamaktadır.

* Peki, bu madde biraz borçluyu koruyan kollayan, alacaklıya ise ‘Ne halin varsa gör’ diyen bir durum yaratmıyor mu? Özellikle bankalar bu madde ile sıkıntıya düşmez mi?

* İflasın ertelenmesi yalnız borçlunun değil, alacaklının da menfaatinedir. Borçlu ödeme zorluğuna düşürülmekte, birçok alacaklı alacağını tahsil edememektedir. İflasın ertelenmesi alacaklının da alacağını tahsil edebilmesi için imkan sağlamaktadır. Diğer taraftan rehinli menkul mallar ve ipotekli gayrimenkullerin de satışı durmakta, borçlu bu süre içerisinde mallarını daha rahat ve daha iyi fiyatla satabilmekte işletmenin çalışması sağlanacak karlarla da alacaklının menfaatine borçların ödenmesi için aktif değerler yaratılmaktadır.

* Herkes iflasın ertelenmesini isteyebilir mi?

Bu hak sadece tacirlere, kooperatiflere ve sermaye şirketlerine sağlanan bir haktır. Özel şahıslar yararlanamaz.

* Borçlu hangi şartlarla iflasın ertelenmesini isteyebilir?

Borçlunun Ticaret Mahkemesi’nden iflasın ertelenmesini isteyebilmesi için 1. Borçlunun aktiflerinin pasiflerini karşılayamaz olması gereklidir. Yani borca batık olmalıdır. 2. Borçlunun bir dilekçe ile mahkemeden iflasının ertelenmesini İcra İflas Kanunu’nun 179/a ve 179/b maddeleri gereğince talep etmesi gerekir. 3. Mahkemeye son 3 yıllık bilançonun verilmesi gerekir. 4. Borçlu tabii afet fevkalade ekonomik kriz nedeniyle kanunda yazılı olan fevkalade mühletten yararlanıp daha önce borcunu ertelememiş olmalıdır. 5. Borçlu işletmesinin daha iyi çalışabilmesi için bir iyileştirme projesi hazırlayıp mahkemeye sunmalıdır.

Unutmadan ekleyeyim borçlu dışında alacaklılar da iflasın ertelenmesi talebinde bulunabilir.

* Mahkemeler hangi şartlarla iflasın ertelenmesine karar verebilir?

Öncelikle iflasın ertelenmesi projeleri ve iyileştirme projesi uzman mali müşavirler ve hukukçular tarafından hazırlanmalıdır. Bu projede şirketin iflasının ertelenmesi halinde çalışarak borcunu ödeyebileceği ve şirketin daha iyi çalışması için gerekli tedbirlerin alınacağı kanaatini oluşturacak bilgi ve belgelerin sunulması gerekir. Mahkeme öncelikle bilançolar, iyileştirme projesi ve şirketin menkul ve gayrimenkul varlıkları üzerinde bilirkişi incelemesi yapmak üzere duruşma açmaksızın bir bilirkişi heyeti oluşturur. Bu bilirkişi heyetinin iyileştirme projesini verilen bilgi ve belgeleri incelemesi sonucu vereceği rapor mahkemenin kanaatinin oluşması bakımından çok önemlidir. Heyet olumlu rapor verirse mahkeme iflasın ertelenmesi davası süresince borçlunun malları hakkında alınacak her türlü haciz ve icra takiplerini yukarıda açıkladığı kapsamda ihtiyati tedbir yoluyla durdurulmasına karar verebilir. Zaten ihtiyati tedbir kararı olmazsa iflasın ertelenmesi davasının ve mahkeme kararının pratik bir sonucu olmaz.

Mahkeme şirketin yönetimine müdahale edebilir mi?

İflasın ertelenmesi isteğiyle açılan dava sırasında mahkeme bilirkişiler kanalıyla şirketin her türlü işlemlerini bilançolarını varlıkları araştırıp denetleyeceği gibi şirketin yönetim kurulu ve müdürlerinin yetkilerini kısıtlayabilir. Şirkete ve işletmeye bir kayyım tayin ederek işletmenin yönetiminin tamamını kayyıma devredebileceği gibi bazı önemli işlemleri kayyım yetkisine vermek suretiyle şirket müdürü ve yönetim kurulu üyelerinin faaliyetlerinin sürdürülmesi uygun görebilir.

Perşembe: Son dönemde hangi şirketler bu yola başvurdu? Mahkemeler nasıl karar verdi?



Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.