Türkiye’nin sayılı zenginlerinden biri olmasına, sahibi bulunduğu şirketlerle ilgili yakın geçmişte çok radikal değişimler, el değiştirmeler, el koymalar yaşanmasına rağmen neredeyse 7 yıldır hiç konuşmayan, ne televizyona ne de gazetelere demeç vermeyen, medyadan kelimenin tam anlamı ile köşe bucak kaçan Çukurova Grubu’nun patronu Mehmet Emin Karamehmet’le Kuzey Irak’ta Erbil şehrinde sohbet etme imkanı buldum. Karamehmet, grubun mevcut yapısı, Turkcell’in geleceği, TMSF ile yapılan protokol ve denizcilik alanındaki faaliyetleri ile ilgili önemli ayrıntılar aktarırken konuşmasına tanık olan kurmaylarını bile şaşırttı.
Mehmet Emin Karamehmet, Türk iş dünyasının önde gelen büyük oyuncusu olmasına rağmen, gizemli kişiliği ile ünlenmiştir. Tek bir demecini, röportajını göremezsiniz. Ben geriye dönük inceledim. 7 yıl önce Cumhuriyet’ten Leyla Tavşanoğlu’na konuşmuş. Sonra da sırra kadem basmış. Ayaküstü belki bir yerde yakalayabilirseniz, ağzından bir iki cümle alabilirseniz şanslısınızdır.
Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi bölgeden ilk petrol ihracatını yapmak üzere önceki gün bir tören düzenledi. Törenin ayrıntıları, doğuracağı ekonomik ve siyasi sonuçlar dünkü gazetelerde ve görsel medyada haklı olarak epeyce yer tuttu. Karamehmet’in büyük ortak olduğu konsorsiyum tarafından Kuzey Irak’ta Taq Taq bölgesinden çıkarılan günlük 40 bin varil petrol Kerkük-Ceyhan Boru Hattı’na pompalanarak uluslararası alıcılara ulaştırıldı.
Mehmet Emin Karamehmet de bu önemli güne tanıklık etmek için Erbil’e gelenler arasındaydı. 1 Haziran’daki ilk petrol ihraç töreninin öncesinde akşam yemek davetinde buluştuk. Yaklaşık 35 kişinin olduğu ince uzun masada tam Mehmet Emin Karamehmet’in karşısına oturacak şekilde pozisyon aldım.
Yemeğin ilerleyen dakikalarında da yanımda oturan Milliyet Gazetesi’nden sevgili arkadaşım Serpil Yılmaz’ın da desteğini alarak ufak ufak sorularımla kendisini taciz etmeye başladım.
Dişlerini ilk kez gördüm...
Doğrusu çok umutsuzdum, kesinlikle konuşmayacağından, sorulan soruları artık alışıldık refleksi ile kurmayı, sağ kolu Bülent Ergin’e paslayacağından emindim. Ancak o da ne...
Karamehmet’in adeta dili çözüldü. Kurmayları, şirketlerinin üst düzey yöneticileri bile bu işe şaşırdı. Öyle ki kendisine çok yakın kişilerden biri daha sonra yanıma gelerek, “Sayın patronum Karamehmet’in dişlerini inanırmısın ilk kez görüyorum, konuşmanızı hayretler içinde izledik, bırakın konuşmayı bir de üstüne güldü” yorumunu yaptı.
Mehmet Emin Karamehmet de yaklaşık 1 saat süren sohbet esnasında epeyce espriliydi. Çiftlik evinde petrol sızıntısı sonrası yaşadığı gülünç olayı da anlattı, iki eliyle ceplerini boşaltıp “Zengin değilim” diye laf da attı.
Gazeteci olarak o an nasıl afalladığımı tahmin dahi edemezsiniz. Şayet fotoğraf çekmemize izin verilseydi herhalde iki eli ile pantolon ceplerini dışarı çıkardığı enstantane son yılların en müthiş fotoğraf karelerinden biri olurdu.
Ceplerini çıkarıp göstermesi boşuna olmadı.
Zira ben kendisine “Tıpkı Turkcell’deki gibi petrol işinde de ciddi bir risk aldınız, ancak zoru başardınız. Cep telefonu işi ile kimseler ilgilenmezken siz orada geleceği gördünüz ve Murat Vargı’nın projesine inanarak pozisyon aldınız. Kuzey Irak’ta da aldığınız pozisyon çoğu kişi için kumar olarak algılanabilir. Zira siyasi istikrarın olmadığı, gündüzden geceye kararların değişebildiği zor bir coğrafyada tam 4 yıl boyunca tek bir dolar dahi kazanmadan sadece toprağa gömdünüz ve nihayet bugün yatırdığınız dolarların karşılığını alıyorsunuz. Karamehmet yine kumar oynadı ve güzel kazandı” diyebilir miyiz? diye sordum.
Ben buldum petrol düştü
Mehmet Emin Karamehmet’in cevabı oldukça ilginç oldu: “Finansta çok büyüdük sonra duraklama ve malum gerileme dönemi yaşadık. Turkcell’i kurduk, müthiş bir ekonomik değer yarattık, sonra orada da sorunlarla boğuştuk. Denizcilik alanında büyük fırsat gördük. Tersanelere siparişler verdik. Bir dönem iyi para kazandık, şimdi navlun fiyatları da gemi fiyatları da düştü. Geriye dönüp bakıyorum da bizim bir iyi dönemimiz oluyor ancak hemen arkasından kötü bir dönem başlıyor. Bir türlü istikrarı yakalayamadık. Petrol işinde de aynı senaryo geçerli. Biz petrol bulduk, petrol satacak konuma geldik, ancak petrol fiyatları düştü. Ben petrol bulunca sanki fiyatlar, bizim petrol bulduğumuz duyulmuş gibi düşmeye başladı.”
Mehmet Emin Karamehmet kıvama geliyordu. Sorularıma tepkisiz kalmıyor, ne susuyor ne de topu kurmaylarına atıyordu. Bu cevaptan cesaretle sorularıma devam ettim. “Sanıyorum en büyük zigzagı da denizcilik alanında yaşadınız. Navlun fiyatları düşünce siparişini verdiğiniz gemiler daha kızaktayken hatta kızağa bile konmamışken değer kaybetti, zarar ettiniz” dedim.
Zarar etme ifadesine kesinlikle karşı çıktı. “O gemileri yaptırmak için kaça anlaştığımızı bilmiyorsunuz ki” diyerek gelinen noktada bile gemi fiyatlarının kendi maliyetlerini kurtardığını ima ederek durumun daha çok kârdan zarar olarak algılanması gerektiğini söyledi.
Kendisine yakın geçmişte Libya Hükümeti’ne 4 dev petrol tankerini tanesi 70 milyon dolar civarı fiyatla sattıklarını oysa kriz olmasa daha iyi bir fiyat yakalanabileceğini hatırlattım. Söze Bülent Ergin girdi ve “Doğru söylüyorsunuz başka bir zeminde tanesini 95 milyon dolara satabilirdik. Kârdan zarar ettik” diye konuştu.
Mehmet Emin Karamehmet son haftalarda navlun fiyatlarında dipten dönüş yaşandığını, eski seviyelere gelinmese bile bu hareketin gemi fiyatlarına da yansıyacağını söyledi.
Bu arada hemen belirteyim Çukurova Grubu petrol fiyatları ile ilgili de çok iyimser. Kriz döneminde 147 dolar seviyelerinden 33 dolar seviyesine kadar gerileyen petrol fiyatının çok yakın bir gelecekte yeniden 100 doların üzerine çıkacağını öngörüyorlar.
Murat Vargı ile Turkcell’i yarattı petrol işinde Mehmet Sepil’e inandı
Konuyu bilmeyen yoktur. Türkiye’nin piyasa değeri ile göz kamaştıran en kârlı şirketi ünvanını yıllarca kimseye kaptırmayan Turkcell’in ortaya çıkış hikayesini...
Murat Vargı 1990’lı yılların başında, cep telefonu projesi dosyası kolunun altında Türkiye’nin önde gelen iş adamlarının kapısını çalar. Konuyu anlatır, destek olmalarını ister. Ne Koç ne Sabancı hiçbiri bu işe girme cesaretini gösteremez. Karamehmet geleceği okur ve Vargı ile cep telefonu işinde ortak olmayı kabul eder.
Petrol işi de tıpkı Turkcell işi gibi Karamehmet’in inanılmaz öngörüsünün, paranın kokusunu iyi almasının bir semeresi gibi duruyor. Kuzey Irak’taki petrol alanları aslında Genel Enerji CEO’su olan 56 yaşındaki Mehmet Sepil’e ait. Ancak Sepil’in bu alanları geliştirecek, kuya açacak yeterli sermayesi yok. Sepil, “Teknik olarak kuyulardan petrol çıkmama ihtimali çok düşüktü ancak siyasi risk inanılmaz yüksekti” diyor.
Kuzey Irak’a müteahhit olarak adım atan ve yaptığı projelerle bölge yöneticilerinin güvenini kazanan Sepil’e böyle bir ayrıcalık tanınmış. Sepil de elinde dosya ile “Beni en iyi Karamehmet anlar” diyerek Karamehmet’in kapısını çalmış.
Daha önceden tanışıklıkları olduğunu hatta küçük bir işte ortaklıkları olduğunu söyledi Sepil. Ankara’da Interspace adında bir uydu harita şirketi var ve ortakları Karamehmet ile Sepil. Googleearth’e bile uydu haritaları veren bir şirket...
Sonuçta ne olursa olsun, Kuzey Irak gibi zor bir coğrafyada petrol yatırımına ortak olmak kolay verilecek bir karar değil. Karamehmet bu kararı almış ve şimdi de üstlendiği riskin meyvelarını toplamak üzere. Grubun fizibilitelerine göre 20 yıllık sürede petrol işinden 15 milyar dolar net kazanç elde edebilecekler.
Varlığım Türk devletine armağan olsun
MEHMET Emin Karamehmet’e TMSF ile yaptığı son protokolü de hatırlattım ve “Doğrusu ben sizden daha düşük bir rakam beklerdim. 550 milyon doları 398 milyon dolara indirebildiniz, biraz şaşırdım” diyerek lafa girdim. Açıkçası bu konuda çok fazla yorum yapmasını beklemiyordum.
İsterseniz önce konuyu açayım ve bilmeyenler için bir hatırlatma yapayım.
TMSF yönetimi, yaptığı incelemelerde İnterbank’ın satış sürecinde bir dizi ilginç olay yaşandığını belgelemişti. Tespitlere göre göre banka Mehmet Emin Karamehmet’in yönetimindeyken Cavit Çağlar’ın kurdurduğu şirketlere 250 milyon dolar kredi kullandırdı. Çağlar’ın çaycı, odacı, şoför gibi malvarlığı bulunmayan kişilere kurdurduğu bu şirketler, İnterbank Genel Müdürlüğü’nün Zincirlikuyu’daki genel müdürlük binasının arkasındaki Kasap Sokak’ta bulunuyordu. İki grup arasındak ’back to back’ adı verilen operasyona göre bu 250 milyon dolarlık kredi el altından Çukurova’ya aktarıldı. Ardından Karamehmet, İnterbank’ı Çağlar’a sattı. Çukurova’ya aktarılan kredi de iki taraf arasındaki anlaşma gereği ödenmedi ve banka kaynakları bir anlamda hortumlandı. İşte bu operasyonu tespit eden TMSF yönetimi Çukurova Grubu’na 250 milyon dolar borç çıkardı. Olay 12 yıl önce yaşandığı için faizi ile birlikte fatura kabardı. TMSF’nin ilk telaffuz ettiği borç 800 milyon doları buluyordu. Sonra yapılan hesaplamada 550 milyon dolar rakamına ulaşıldı. TMSF ile Çukurova grubu yaklaşık 1 yıldır bu borçla ilgili pazarlık halindeydi. Protokolün, grup şirketlerinde hacizlerin başlamasının arifesinde yapıldığı anlaşılmıştı.
Anladım ki sorumla yarasına basmışım. Verdiği cevap oldukça sertti:
“TMSF konuyu kendi bakış açısı ile yanlış değerlendirdi. Benim bir borcum olmadığı halde bize borç çıkardı. Velev ki borcum var. Borcumu hesaplarken bile adil olmadı, kendini bağlayan yasalara uymadı. Kanun der ki, borç varsa önce Türk Lirası olarak tespit edilir, ardından da faiz işletilir. Ancak onlar ne yaptılar. TL’ye çevirmediler, dolar bazında bir de üstüne fahiş faiz eklediler. Diyeceksiniz ki neden imzaladınız?. Bunu imzalamasak mallarımıza el koyacaklardı. Bizi tehdit ettiler. Türkiye’de bu şartlarda tehdit altında mecburen imza atıyorsunuz. Ancak bu uygulamaların ne kadar zalimce olduğu belki 20 yıl sonra anlaşılacak ve tartışılacak. Nasıl ki bugün artık 12 Eylül’ü, Kenan Evren’i tartışıyoruz, belki bir 20 yıl sonra da TMSF’nin zalimliklerini tartışabileceğiz.
Fakat bu arada bu tür uygulamalarla Türk yatırımcıları zorla yurtdışına itiyorlar. Sindiriyorlar korkutuyorlar. Artık yapacak birşey yok. İmzaladık, ödeyeceğiz. Ne diyelim varlığımız Türk devletine armağan olsun.”
Sonra aynı zalimliğin bir benzerinin Maliye tarafından yapıldığını söyledi. Karamehmet, “Maliye ekipleri de bir şirkete incelemeye gidiyorsa, illa ki birşey bulacak demektir. Çünkü ona ’Bul’diye talimat verilmiştir. Haklı ya da haksız mutlaka birşey bulmak zorundadır. Türkiye’de son dönemde bu da çok sık görülüyor” diye ekledi.
Turkcell mevcut yapısı ile gittiği yere kadar gidecek
MEHMET Emin Karamehmet ile sohbet ederken konu tabii ki Turkcell’e de geldi. “Rus ortağınızla ihtilaflı bir durumunuz var. TeliaSonera tetikte bekliyor. Ama bugün ama yarın Turkcell’de farklı bir hissedarlık yapısı sanki ister istemez şekillenmek zorunda kalacak gibi görünüyor. Mesela 1 yıl sonra, Turkcell’de hakim hissedar kim olur, sizin öngörünüz ne” diye sordum.
Verdiği yanıt yine ilginçti: “Turkcell’de artık hisse oranları çok kritik seviyelerde. Dengelerle daha fazla oynamak mevcut statüyü koruyarak zor. Ancak Turkcell bu haliyle gittiği yere kadar gidecek. Zira Turkcell’in bir Türk şirketi olarak kalması lazım. Burada çok sakin olmak lazım. Biz de sakinliğimizi koruyacağız.”
Karamehmet, ihtilaflı olduğu Rus ortağının, gittiği hemen her yerde ihtilaf yaşadığına da dikkat çekti. Karamehmet, Amerikan SPK’sı SEC’in Turkcell’in Rus ortağı Alfa için çok ciddi bir insider trading soruşturması yaptığını, Ruslar’ın ABD’de ciddi bir ceza yemek üzere olduğunu da hatırlattı.
Turkcell’de Ruslar’ın İskandinavlar’a ya da İskandinavlar’ın Ruslar’a hisse satarak dengeleri değiştirme riski olup olmadığını sorduğumda ise Karamehmet çok rahat bir yanıt verdi ve iki toplum arasındaki bazı tarihsel içgüdülerin böyle bir anlaşmayı mümkün kılamayacağını iddia etti.
Çiftliklerinden petrol çıkınca nasıl üzüldü?
Malum Erbil’deyiz ve ağırlıklı konu petrol. Karamehmet de petrolle ilgili bir anısını anlattı. Yıl 1970. Mehmet Emin Karamehmet’in babası bir iş için çiftlikten ayrılıyor. Ayrılırken de Mehmet Emin’e “İki darıya sahip çık” diye tembih ediyor. O zaman tarlada ağırlıklı olarak pamuk ekili. Derken arazide görev yapan çalışanlardan biri heyecanla Mehmet Emin Bey’in yanına geliyor ve “Tarladan petrol çıktı. Bir koku bir koku sormayın” diyor. Karamehmet tarladan petrol çıkmasına sevinmediği gibi tam tersine paniğe kapılıyor. “Eyvah pamuk tarlalarımız elden gidiyor” diye düşünüyor. Çünkü hakikaten tarlada petrol varsa devlet gelip el koyacak. Sızıntının olduğu yere gidiyorlar, küçük bir araştırmadan sonra petrolün kaynağının babası tarafından kurulan akaryakıt deposu olduğunu görüyorlar ve rahatlıyorlar. Mehmet Sepil, bu hikayeden sonra “Mehmet Bey o zaman pamuğu petrole tercih etmiş” diyerek konuya biraz espri katıyor.