Şampiy10
Magazin
Gündem

İnternette çiçekçi KOBİ’si

TOBB verilerine göre Türkiye’de 1.3 milyonun üzerinde şirket var. Geçtiğimiz aylarda sponsorları arasında Microsoft, Yurtiçi Kargo ve Intel’in bulunduğu TEK HEDEF adlı bir çalışma başlatıldı. Bu çalışmayla ilk etapta 57 bin KOBİ’nin bilişim alt yapısının kurulması hedefleniyor.

İnternet, KOBİ’lerin iş kapasitelerini hızla değiştiriyor. İnternetle buluşan KOBİ’ler rakiplerine fark atıyor. Şimdi bunun bir örneğini anlatacağım.
Tanıştığım şirket sahibinin “hobisi” şirket kurmak. Ona daha sonra geleceğim. Önce web sitesinden ve 2006’daki başarısından söz etmek istiyorum.

Sitenin adı, 444cicek.com. Adresi yazıp tıklayın, karşınıza dev bir çiçekçi dükkânı çıkacak. 7 gün 24 saat call center hizmeti de veriyor. Bu web sitesine girerek Türkiye’nin her yerine istediğiniz çiçeği internetten seçip gönderebiliyorsunuz.

“Gideceğim, seçip koklayacağım, buketi göreceğim” diyenlere sözüm yok ama “Zamanım zaten kısıtlı, sevdiklerimi de ihmal etmek istemiyorum, uzaklardaki dostlarıma, akrabalarıma ulaşmak istiyorum” diyenler için bu site imdada yetişiyor. 300 çeşit çiçek arasından seçiminizi yapıp, adresi veriyorsunuz. İsterseniz ABD, Almanya, Hollanda ve İngiltere’deki yakınlarınıza da çiçek gönderebilirsiniz. Herhangi bir terslik olması halinde paranızın yüzde 100’ünü geri alma hakkına sahipsiniz.
Bir yılda % 300 büyüdü
www.444cicek.com bugüne kadar 192 ülkeden sipariş almış. Toplam 30 bin müşterisi var. Bütün bunlar bir yıl içinde gerçekleşmiş. Şirket 2006’da yüzde 300 büyümüş. 2007’de de aynı oranda büyümeyi amaçlıyorlar.
Siparişinizi verdikten sonra çiçeğinizin adresine ulaşıp ulaşmadığını merak ediyorsanız, cep telefonunuza bu bilgiler SMS’le gönderiliyor. Ayrıca çiçeğin tazeliği de garanti ediliyor.

Evinde kurduğu şirketin cirosu 5 milyon dolar

Gelelim bu sitenin kurucusuna, fikir babasına... www.444cicek.com’un kurucusu Serkan Sevim. Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü mezunu. Milli kayakçı. 1998’de ABD’ye gitmiş. Amacı hem okumak hem de şirket kurmakmış. ABD’ye gidişinden 2 ay sonra Boğaziçi’nden arkadaşı Ali Hantal ile Baltimore’da mezun.com şirketini açmış. Evinin odasında kurduğu şirket yıllık 5 milyon dolar cirosu olan şirket haline gelmiş. Sevim aynı zamanda 2004’te Digiturk ile Türkiye’de ilk olarak internet üzerinden lig maçlarının satışını gerçekleştirmiş. Aynı yıl ABD’de emlak yatırımı işine giren Sevim, Baltimore’da eski evleri alıp renove edip satmaya devam ediyor. 2005’te mezun.com’daki hisselerinin yüzde 7’sini satıp Türkiye’ye dönen Sevim’in 2006’da kurduğu 444cicek.com hızla büyüyor.

++++++

Mert Çiller, Bodrum’da emlakçılığa başladı

Türkiye yabancı emlak alıcıları için en cazip ülkelerden biri. Geçtiğimiz yıl Türkiye’den en çok İngilizler gayrimenkul aldı. Antalya, Alanya, Fethiye bölgesi dışında Bodrum’da da yabancılara emlak satışında artış var. Uluslararası emlak piyasası uzman danışmanlık şirketi Amberlamb, Kasım 2006’da yayınlandığı raporda Türk emlak piyasasının sermaye kazancı açısından 2007’de Avrupa piyasalarında ilk 5’e girme yolunda olduğunu duyurdu.
Tansu Çiller’in oğlu Mert Çiller de Bodrum’da bir arkadaşıyla birlikte emlak işine girmiş. İngilizler’in ve İrlandalılar’ın gözdesi olan Bodrum’da Mert Çiller İngilizler’e yazlık villa ve apart satmayı hedefliyormuş

Yazının devamı...

32 bin pencereli bina

Baş döndürücü iki kule Kuala Lumpur’un simgesi... Dünyanın en yüksek ikiz kuleleri Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da. Kuleler, 88 katlı, yüksekliği 452 metre. Dünyanın en kaliteli petrolünü çıkaran Petronas Holding’e ait bu kuleler.

Akşam saatlerindeki görüntüleri göz kamaştırıcı. Kuala Lumpur, gördüğüm en temiz ve düzenli şehirlerden biri. İnsanları da inanılmaz sıcak kanlı, saygılı ve güler yüzlü. Yere çöp atarsanız, yüklü bir para cezasının yanı sıra üzerinize giydirilen “ben çöpçüyüm” yazılı bir kıyafetle yerleri temizlemek zorunda kalıyorsunuz. Yemyeşil ve modern şehrin trafik sorunu da yok. Havadan raylı sistemler, rengârenk trenler... Taksilerde asla kazıklanmıyorsunuz, deniz ürünlerini ucuza yiyor, adını bilmediğiniz meyvelerin sularının tadına doyamıyorsunuz...

Kulelere baktıkça aklıma İstanbul’da yapılması planlanan kuleler geldi. Acaba nasıl olur? Gerçekten de Kuala Lumpur’dakiler gibi göz kamaştırıcı ve etkileyici olur mu?

Bunun ötesinde, acaba biz de gerçekten başarabilir miyiz kuleleri tüm altyapısıyla şehrin odak noktası yapmayı?.. Doğrusu bu ya, bana zor göründü. Özellikle de son zamanlarda İstanbul’da yaşanan trafik sorununu düşündükçe, Malezya’da kurulan sisteminin yüzde birini gerçekleştirmemiz bile çok zor.

Kulelerin mimari tasarımını İtalyan “Cèsar Pelli & Associates Architects” mimarlık bürosu yapmış. Kulelerin 88 katlı olmasının da bir anlamı var. Malezya’da bir çok mimari tasarımda olduğu gibi bu kulelerde de Feng Shui esaslarına uyulmuş. Feng Shui’nin esaslarından biri, Pa Kua sekizgeni. Işık, ses, renkler, yaşam, hareket, durağanlık, mekanik aletler ve düz hatlar her ortamı iyileştirmek, güzelleştirmek ve dengeye oturtmak için yapılması gerekenler.

Binanın network ağını Savaş Ünsal kurmuş
Adamlar koskoca binaları dikerken bile farklılığı yakalıyor. Zaten Kuala Lumpur’da bir kural daha var: Herhangi bir yeni plazanın projesinin, inşa edilmiş bir plazaya benzememesi zorunlu. Farklılık ön koşul olarak koyulmuş. 1996’da yapılan kulelerin 170 metre seviyesindeki 41 ve 42.ci katları arasında çelik köprü var. Bu köprü de 2000 yılında ziyaretçilere açılmış. Ağırlığı 750 ton.

Alışveriş merkezleri, doğal bilimler müzesi “Petrosains”, sanat galerileri ve ofisler bulunan kulelerin ikisinde de 76 asansör var. Asansörlerin 29’u çift katlı. Toplam pencere sayısı 32 bin. Bu akıllı binanın özelliklerini dinlerken binanın veri ve ses iletişim sisteminin bir Türk tarafından yapıldığını öğrendim. Superonline’nın CEO’su Savaş Ünsal, tam 11 yıl Malezya’da yaşamış. Petronas Holding’te çalışan Ünsal, ikiz kulelerin “akıllı bina” olmasını sağlayan isimlerden biri.

Kulelerin restoranında yeni yıl yemeği 150 $
Müslüman ülke Malezya’da yeni yıl telaşı üç hafta öncesinden başlamıştı; şaşırmadım dersem yalan olur. Sokaklar ve alışveriş merkezleri dev ağaçlarla süslenmişti. Her yerde yeni yıl partilerinin duyuruları vardı. “İkiz Kulelerin restoranlarından birinde yeni yıla girsek ne kadar öderiz?” diye merak ettim. Hesapladım, ortalama 150 dolara geliyordu. Pekin ördekli menüde de yok yoktu. Bu arada yazmadan olmaz, hani biz hep hizmet kalitemizle övünürüz ya, Malezya bu konuda da bizi aşmış. Onlar adeta insana saygı ve hizmet için yaratılmış gibi. Avrupalı turistler de sanırım en çok bundan etkileniyor.

Tek dilim patates 2 YTL
Türkİye’ye döndük, masamda Kuruçeşme’deki Hotel Les Ottomans’ın yeni yıl dosyasını buldum. Ahu Aysal şık bir davetiye ve menü hazırlamış. İster istemez Kuala Lumpur’daki yeni yıl menüsüyle karşılaştırdım. Sonra fiyatı gördüm. 220 Euro. Geceyi uzatmak ister Q Jazz By Les Ottomans’a geçerseniz 100 Euro daha vermeniz gerekiyor.

Ağustos’ta Les Ottomans’a yemeğe gitmiş, iki kişi 378 YTL ödemiştik. En çok içime oturan “anne ya da ev yapımı patates tabağı”ydı. Tabakta iki parmağım kalınlığında şekilsiz, kızarmış, toplam 9 patates vardı. Patateslerin iki kişilik olduğunu ve bunlar için 18 YTL ödediğimizi görünce sinir olmuştum. Yeni yıl menüsünü görünce Les Ottomans’ın daha ne kadar abartacağını merak ediyorum.

Yazının devamı...

Turkcell’in yeni Genel Müdürü bugün Türkiye’de

Turkcell uzun süre genel müdür arayışını sonuçlandıramamıştı. Muzaffer Akpınar’ın ayrılmasından sonra “Turkcell gemisi” 6 ay kaptansız yoluna devam etti.

Dün gazetemizin Başyazarı Güngör Mengi, Genel Yayın Müdürümüz Tayfun Devecioğlu ve Ekonomi Müdürümüz Ercan İnan’la genel müdürü olmadan Turkcell’i 6 ay başarıyla yöneten ekiple birlikteydik. 40’lı yaşlarda genç bir yönetici kadrosu var Turkcell’in. Zaten çalışanların yaş ortalaması 31. Hatırlıyorum, Muzaffer Akpınar’la röportajımda da konuşmuştuk, Turkcell Türkiye’nin en genç şirketlerinden. Geçtiğimiz hafta Turkcell’in genel müdürü belli oldu. Süreyya Ciliv.

Microsoft Global Saha Hazırlık Stratejileri ve Sistemlerinde genel müdür olan Ciliv, Seattle’da yaşıyordu. Ciliv, bugün gelecek ve Turkcell kadrosuyla tanışacak, bir hafta kalacak, 9 Ocak’ta da göreve başlayacak.

Turkcell rakipleriyle hem ulusal hem de uluslararası düzeyde kıran kırana rekabet ediyor. Turkcell’in uluslararası boyuttaki başarısı, büyüklüğü ortada, peki dönüp Türkiye’ye baktığımızda durum ne?

Hani hep şu merak ettiğimiz konu, her yerden her zaman hızlı bir şekilde telefonla konuşmanın dışında mail alıp gönderebilecek miyiz? Cep telefonumuzdan görüntülü konuşma, TV izleme gibi olanaklara ne zaman kavuşacağız? Elektronik imzayı ne zaman atacağız? Kısacası 3’üncü nesil dünya üzerinde yayılırken biz neyi bekliyoruz? Turkcell ekibine sorduk, “Biz hazırız” dediler.

O zaman niye bekleniyor? Ulaştırma Bakanlığı’nın 3’üncü nesil yani 3G için ihale açması bekleniyor. Bunun için yatırıma gerek var mı? Hayır yok. Yatırımı şirketler yapacak.

Dünyada 112 operatör 3G teknolojisini kullanıyor ve şu anda 80 milyona yakın 3G abonesi var. Bu aboneler Japonya ve Amerika’da mı? Evet, büyük çoğunluğu öyle ama yalnızca oralarda değil. Örneğin Avrupa’da Makedonya ve Arnavutluk dışında bu teknolojiye geçmeyen ülke kalmamış. Mısır, Gürcistan ve Katar’da bile 3G’ye geçiliyor. Biz ise yerimizde sayıyoruz. Hâlâ 2’inci nesil teknolojiye yatırım yapıyoruz. Genel Müdür Yardımcısı İlter Terzioğlu’nun deyimiyle eski teknolojiye boşuna yatırıma devam ediyoruz.

Peki 3G gelince elimizdeki telefonları ne yapacağız? Hepsi çöpe gidecek, yenilerine ihtiyacımız olacak. 3G’ye geçileceğiyle ilgili gelişme olsa pazar yeni ürünlere de açılacak. Eski teknoloji ürünleri almaktan vazgeçeceğiz. Bu arada ilginç bir bilgi daha; telefonla arama fakat konuşmama, yani çaldırıp kapatma sayısı konuşma olan aramalardan daha fazla.

Yurtiçinde 30.8 milyon, yurtdışında 10 milyona yakın abonesi olan Turkcell’in “genel müdürsüz” dönemi geride kalıyor. Cüneyt Türktan ve Muzaffer Akpınar gibi iki başarılı isimden sonra şimdi gözler Süreyya Ciliv’de.

SMS rekoru Regaib Kandili’nde!
Sohbet sırasında SMS çılgınlığını da konuştuk. Turkcell kayıtlarına göre günde ortalama 23 milyon SMS gönderiliyor. Bu sayı özel günlerde bayramlarda, yeni yılda, kandillerde katlanıyor. 27 Temmuz’daki Regaib Kandili’nde bir rekora imza atıldı ve o gün sms’ler 100 milyona ulaştı. Turkcell yetkilileri o dönemde bir kampanyaları olduğunu, bu yüzden iletişim trafiğinin kampanyanın da etkisiyle artığını anlattılar. Regaib Kandili günü SMS’lerin yanısıra konuşmalar da artmış.

Yazının devamı...

Hamile kadının ilk sorusu “Her şey yolunda mı” baba adayının ise “Cinsel ilişki yasak mı” oluyor

Doktor Melih Gündüz Acıbadem Bakırköy Hastanesi ve Acıbadem Etiler Polikliniği’nde Kadın Hastalıkları, Doğum ve Kısırlık (İnfertilite) uzmanı. Geçtiğimiz günlerde bir organizasyonda karşılaştık. Yaşı 28 ile 40 yaşlarında olan kadınlar topluluğunun çoğunun doktoru olduğunu fark edince, Melih Gündüz’le sohbet etmek istedim.

41 yaşındaki Gündüz yalnızca kadın doğum uzmanı değil, sanki aynı zamanda kadınların ve çiftlerin psikoloğu. İki kız babası Melih Gündüz’le çiftlerin çocuk sahibi olma sürecinde yaşadıklarını konuştuk.

SUŞİ YASAK MI?

Kadın ve erkek, bebek müjdesini alınca farklı sorular mı soruyor?

Evet, kadınların ilk sorusu, “Herşey yolunda mı?” oluyor. Ardından, “Ne kadar süt içebilirim? Seyahat etsem birşey olur mu? Sırt üstü mü yatmalıyım? Evde kedimiz var ne olacak? Ben meyve yemem ne olacak şimdi? Araba kullanabilir miyim? Yürüyüş yapmam şart mı? Sporu bırakayım mı? Bilgisayar kullanmam zararlı mı? Saçımı boyatmamalı mıyım? Çok erik yedim bir şey olur mu?” (Olmaz) soruları geliyor.

“Çiğ et yasak” ama balık yemek de yasak mı?

Suşi filan soran oluyor... Çiğ balıktan bir şey olsaydı, bu dünyada Japonlar ya da Çinliler olur muydu?

SIKÇA ÖZÜR DİLEMELİ

Erkekler, bebek haberini alınca genellikle ne soruyor peki?

“Cinsiyet ne zaman belli olur?, Cinsel ilişki yasak mı? Benim de sigarayı bırakmam şart mı?” gibi soruları oluyor.

Bir çift tüm kontrollere birlikte mi gelmeli?

Hamilelik bir hastalık değildir, mutluluğun paylaşımıdır. Bebeğini merak eden baba kontrole gitsin ama babalık sonradan öğreniliyor. Erkek kontrole gelmiyorsa anlayışsızlıkla suçlamayın. Ama gerçek şu ki kadınlar eşleri ile beraber gitmek isterler.

Baba adayı 9 ay boyunca neler yapmalı?

Sabırlı olmalı, susmayı ve sıkça özür dilemeyi unutmamalı. Karısını sevdiğini ve beğendiğini hep söylemeli. Futbolu artık sevmemeli ve televizyon kumandasını elinde tutmamalı. Arkadaşlarıyla balık yemeye gitmemeli, iş gezilerine seneye gitmeli. Yakışıklı olmamalı, eşine hep hediyeler almalıdır.


BABA DOĞUMA GİRMELİ

Babanın doğuma girmesi konusunda ne diyorsunuz?


Kesinlikle doğuma girmeli ve her şey yolundaysa bebeği doktor ya da ebenin yardımı ile kendisi tutmalıdır.

Tüp bebek yapan çiftlerin psikolojileri farklı oluyor mu?

Tüp bebek için müracaat edilince durum daha farklıdır. Erkeğe bağlı problem varsa ve erkek baskın kişilikse, gerçeği kabullenmesi zordur. Kadının ise kocasının sorununu göğüslemesi ayrıca da etrafa bebek sahibi olmak konusunda sorun yaşanmadığı mesajını vermesi gerekmektedir. Modern anlayışın hakim olduğu aile yapısında ise, gerçek kabul edilir. Ancak hayatında her şeyi başarmış bu kişilerin bu tıbbi olaya da matematiksel bakma istekleri şaşırtıcı oluyor: “Benim spermim vardı, karımın da x sayıda yumurtası toplandı ve döllendi. Bebek adayları rahime geri koyuldu. Eeee... Niye olmadı? Acaba daha iyi bir ilaç, doktor, merkez var mıdır?”

Aslında gerçek şudur: Kadının yumurtası ve erkeğin spermi birbirlerini dölleyemezse bizler bu basamağı başarıyoruz. Ama bebek adayı yani embriyo, rahime tutunamıyorsa... İşte bu, şu an bilimin cevap veremediği bir detay. Rahime tutunamadı ve gebelik oluşmadı. Sonuç bu kadar açık. Şans bir sonraki denemeye. Dramatik olan maddi gücü olamayıp daha sonra tekrar deneyemeyecek olanlar.

Ama tüp bebek uygulamalarında artık çok başarılı sonuçlar alınıyor değil mi?

100 çiftten 15-20 tanesinin çocuğu olmuyor. Bunların da yarısının bizler yardımı ile çocuğu olabiliyor, geri kalanlar ne yazık ki çocuk sahibi olamıyorlar.


Bırakın çocuğunuz göğsünüzde uyusun

Gebelik 28 haftaya gelmeden bebeğin elbiseleri ya da odası gibi detaylara girmeyin.

Çocuğunuzu öpün, sevin. Ona sarılın.Biraz şımarsın. Tabii ki dejenere olmasın ama hayatta sevildiğini bilmek kadar başka güzel bir şey var mı?

Çocuğunun göğsünde uyumasını unutan bir baba var mıdır? Çocuğu için gözyaşı dökmeyen bir anne? Bırakın göğüste uyusun, sizi de onun sevgisi için ağlarken görsün.

Çocuğunuzun yanında birbirinize sarılmaktan utanmayın. Tartışın ama kavga etmeyin.

Yazının devamı...

Turkcell’den cepteki korsanla mücadele

Uzun zamandan beri neredeyse her taksiye binişimde dikkatimi çekiyor. Taksi şoförleri cep telefonuyla bütünleşmiş durumda. Yasak filan tanımıyorlar, sürekli konuşuyorlar.

Ve taksi şoförlerinin cep telefonlarının melodisinden o dönemde hangi dizinin tuttuğunu anlıyorum.

Bir ara herkes Polat Alemdar’dı, malum dizinin “içli” melodisi telefonlardaydı. Sonra herkes hırsız ve polisin aşkına tutuldu, “İmkânsız Aşk” sağda solda her yerde çalar oldu. Cep telefonunu tutkuyla açanlar çoğaldı!

Pazartesi akşamı Turkcell Genel Müdürlüğü’nde bir grup gazeteci, Turkcell yetkilileri ve müzik meslek birliklerinin temsilcileriyle bir aradaydık. Konumuz cep telefonlarına indirilen müzikler ve telif haklarıydı.

Doğrusu rakamları duyunca, şu güne kadar cep telefonuna bir şarkı bile indirmemiş olduğum için kendimi uzaylı gibi hissettim.

Turkcell, müzik meslek birlikleriyle bir buçuk yıldır masaya oturuyor. Yıllardır bazı konularda hiç uzlaşamayan müzik birlikleri Turkcell’in bu çabası karşısında güçbirliği içinde. Bir buçuk yıldır masaya oturup zil sesi olarak ya da dinlemek için internetten cep telefonuna indirilen eserlerin telif hakları konusu masaya yatırılıyor.

5 milyar dolar!
Turkcell Katma Değerli Servisler Genel Müdür Yardımcısı Cenk Serdar bu işin Turkcell’deki sorumlusu.

Cenk Serdar, dünya müzik pazarı ve Türkiye müzik pazarını karşılaştırdı. Dünyada tüm müzik pazarı 2000’de 37 milyar dolarken, 2005’te 33.5 milyar dolara gerilemiş. Çünkü yasal olmayan pazar her geçen gün büyüyor. Tüm dünyada internetten cebe ve PC’ye indirilen müzik pazarı 5 milyar dolar olmuş. Türkiye’de ise bu pazar 100 milyon dolar civarında.

Ve bu iş tutmuş gidiyor. “Çalarken dinlet” gibi yeni kanallar açılıyor. İş yalnızca melodiyle sınırlı değil. Eşiyle, sevgilisiyle, annesiyle, babasıyla, iş arkadaşlarıyla farklı fonlarla telefon görüşmesi yapmak isteyenler için yeni hizmetler geliştiriliyor.

MESAM Başkanı Ali Rıza Binboğa, MSG Başkanı Garo Mafyan, MÜYOBİR Başkanı Ali Kocatepe ve MÜYAP Başkanı Bülent Forta toplantıda telif hakları konusunda dertliydi. Turkcell’in dijital müzik pazarında korsan kullanımın önüne geçme konusundaki tutumu onları da gelecek adına umutlandırdı.

Cepte favori şarkılar
2006’da, cep telefonlarında en çok kullanılan şarkıları MESAM belirlemiş. İlk sırada “Ihlamurlar Altında” ve “Hırsız-Polis” adlı dizilerin müzikleri var. “Ihlamurlar Altında” birinci, “Hırsız-Polis” in “İmkânsız Aşk” ı ikinci. İntizar’ın “Sensiz Olamam” adlı bestesi bu listede 3’üncü sırada yer alıyor.

Cenk Serdar da bir liste açıkladı. Turkcell’in kayıtlarına göre de İntizar birinci sırada.

Favori diğer şarkılar ise “Sarı Laleler” ve “Doyamıyorum.”

Yazının devamı...

Yıldız Terlik Üniversitesi’ne yatay geçiş imkânı!

Twigy denildiğinde ilk aklıma gelen maçlarda karşımıza çıkan terlik adamlar. Kimisi itici bulsa da kabul edin, iyi reklam. Akılda kalıyor.

Futbol taraftarlarına hitap eden Twigy terlikleri hemen hemen her taraftarın evinde var.

Twigy 1988’de kuruldu. Kurucusu, patronu Sinan Öncel. Yüzde 80’i kayıt dışı olan bir pazarda “marka” olabilme mücadelesi veriyor.

Ve alışık olmadığımız tarzda reklam yapıyor.

Bir yastıkta kocayın!
Nasıl mı? Birkaç örnekle hatırlatma yapalım. Boğaz’da tekneyle tur atıyorlar. Gündüz, gece Twigy terlikleri Boğaz’da geziyor.

Belki gazetelerdeki ya da magazin programlarındaki görüntülerden aklınıza gelir, Demet Şener ve İbrahim Kutluay Çırağan Oteli’nde evlenirken Twigy terlikleri yine sahnedeydi, yani Boğaz’daydı.

Onlar imzayı atarken Boğaz’da “bir yastıkta kocayın” yazılı kalp şeklinde birbirine yaslanmış terlikler yüzüyordu!

Ali Sami Yen Stadı’nın girişindeki Twigy’ler nasıldı?

Kocaman bir yazı, tam Ali Sami Yen’in girişinde: “Cehenneme Hoşgeldiniz!”

Fenerbahçe Stadı’nda ise “Fenerbahçe Cumhuriyeti nüfusu 25 milyon” panosu.

Bunlar hep Twigy’nin reklamda farklılık yaratan buluşlarıydı.

İçerenköy’deki Carrefour Mağazası açılışı öncesinde de mağaza tadilatı yapılırken “Zıt Erenköy” yazısıyla mağaza cephesi kapladıklarını Sinan Öncel hatırlattı.

Ve şimdi Twigy Yıldız’da mağaza açmadan önce Yıldız’ı salladı.

Yıldız Teknik Üniversitesi’nin karşı köşesinde önümüzdeki hafta açılacak mağazalarının tadilatı sürerken kocaman “Yıldız Terlik Üniversitesi” panosu asıldı.

Twigy’nin patronu Sinan Öncel’le konuştum.

“Başka türlü nasıl farklılık yaratacağız?” diyor.

Yıldız Teknik Üniversitesi Genel Sekreteri kendisini aramış. Sinan Öncel, “Bu bir şaka. Üniversite öğrencilerinin yoğun olduğu bir yerde mağaza açıyoruz, bunu niye kompleks yapıyorlar, anlamıyorum” diyor.

Anlaşılan o ki, üniversite yönetimi bu panoyu hakaret olarak görüyor ve Twigy hakkında yasal yollara başvuracak.

Sinan Öncel ise üniversite öğrencilerinin üniversite yönetimi gibi düşünmediğine emin.

Düşüncelerini şöyle anlatıyor:

“Pazarlamada gerilla pazarlama diye bir kavram var, biz onu yapıyoruz. Telepati Reklam Ajansı’yla çalışıyoruz. Az ve yaratıcı kaynaklarla büyük ve etkili sonuç almayı amaçlıyoruz. Nokta atışı yapıyoruz, nokta atışıyla büyük sonuçlar almaya çalışıyoruz. Mizahtan anlayan, Leman ve Lemanyak okuyan bir üniversite gençliği var. Tabii ki muhafazakâr insanlar da var. Ben anlaşılacağımızı düşünüyorum. Yaptığımız işi insanları eğlendiren şekilde yapmak da istiyoruz. Kimseyi aşağılamak, kurumlara zarar vermek gibi bir amacımız yok. İnsanları güldürüyoruz, herkes terlik giyiyor. Biz diğer terlik markaları gibi reklam yapmıyoruz. Herkesin söylediği lafı söylerseniz dikkat çekmezsiniz” diyor.

Yatay geçiş!
Ve Sinan Öncel yılmıyor. Önümüzdeki hafta Yıldız mağazası açılacak. Mağazanın açılışı için hazırlanan broşürlerde Yıldız Terlik Üniversitesi’nin devamı geliyor.

Broşürlerde şöyle yazacak: “Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Yıldız Terlik Üniversitesi’ne yatay geçiş imkânı” Sizce bunu ciddiye alan olur mu?

Yazının devamı...

Biyonik futbolcu devri

İngiliz futbol liginde dönen para yılda 700 milyon sterlin (1 milyar 47 euro) pound. Bunun 70 milyon sterlini (104.8 milyon euro) sağlık harcamalarına gidiyor. Alman futbol liginde ise yalnızca sigorta giderleri 40 milyon euro.

Bayern Münih’in sağlık harcamaları neredeyse Türkiye’deki üç büyüklerin bütçesine denk geliyor. Futbol endüstrisinden söz edilirken artık sağlık harcamalarının boyutları dikkat çekici bir biçimde artıyor.

Futbolda futbolcunun tekniğiyle, fiziğiyle mükemmelliğe doğru bir gidiş var. Biyonik futbolcu devrine adım adım ilerleniyor. Tüm bunları Türkiye Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Lütfi Arıboğan ile Türkiye Futbol Federasyonu Sağlık Kurulu Başkanı ve UEFA Sağlık Kurulu Üyesi Mehmet Binnet’le görüşmek üzere randevulaştığımızda öğrendim.

28-30 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da UEFA Sağlık Sempozyumu’nun 4’üncüsü gerçekleştirilecek. Daha önce İtalya, Almanya ve İsviçre’de düzenlenen bu sempozyumda Futbolda sağlık konusunda önemli kararlar da alınacak. Arıboğan ve Binnet’le ”futbolda sağlık“ üzerine konuştuk.

* Futbolda sağlık denilince ilk aklıma maç sırasında hayatını kaybedenler geliyor...
M.B: Bunların yaşanmaması için koruyucu hekimlik çok önemsenmeli. Biz, 2004’ten itibaren kulüplerimizdeki sağlık taramalarını farklılaştırdık. Ama en ideali daha alt yapıdan 13-14 yaşındaki çocukların sağlık taramalarının en özenli şekilde yapılması, bu çocukların tüm raporlarının kulüp tarafından tutulmasıdır.

* Antremanda ya da maçta yaşanan sakatlıklardan farklı boyutları da var, diyorsunuz...
M.B: Tabii ki. Araştırmalar sakatlıkların bir çoğunun çocukluk dönemine dayandığını gösteriyor. Bu yüzden de sağlık taramaları önemli. İyi beslenme, antremanlarda hocaların bilinçli antreman yaptırması gibi her şey artık çok planlı olmalı.

UZMAN DOKTOR ŞART
* Biyonik adam devrinden bahsediliyor...
M.B: Evet çünkü artık futbolcular daha çok maç yapıyor. Örneğin Real Madrid yılda 76 maç yapıyor, yani haftada 3 kez yüksek performans göstermek zorunda futbolcuları. Genetikteki son gelişmelerden tutun da, tedavi edici hizmetlere kadar her alanda büyük gelişmeler var. Türkiye de bunları izleyecek. Bir insanın kaldıracağı kapasite bilimsel veriler doğrultusunda ortaya çıkıyor. Artık babadan görme usüllerle futbolun gelişmesi mümkün değil. Bir sporcunun sakatlanmasını engellemek en önemlisi.

* Bunun için ne yapılıyor?
L.A: Futbol endüstrisi büyüdü, rekabet üst düzeyde. Artık futbolun aynı zamanda bir show business olması için tıbbi metaryallerle destek şart. Bunların da etik olması gerekiyor. Vitaminler, mineraller ve etik olmayan doping var. Bu yüzden dünya artık son iki yılda bunları çok tartışıyor. Futbol Federasyonu bazı kriterler getiriyor. Her kulübün doktoru olmak zorunda. Sporu seven hevesli doktorların futbol doktoru olması değil, bu alanda uzmanların olması gerekiyor.

* Bunun için bütçe lazım. Futbol kulüplerinin iki-üçünün maddi durumu iyi...
Ne yazık ki sporun bilimsel yönüne ayrılan bütçeler minimum. Bunu eski bir sporcu olarak da söyleyebilirim, kulüplerin sağlık ekibi oluşturmaları zaman aldı. En ucuz maliyetli personel masör olduğu için yalnızca masör istihdam edildi.

Bizimkiler en çok antremanda sakatlanıyor
* Yurtdışındaki futbolcularla bizimkileri karşılaştırdığınızda ne farklılıklar var?
L.A: Sakatlanmaları kaybedilen zaman kavramında değerlendiriyoruz her zaman. İngiliz liglerinde sakatlanan futbolcuların yüzde 78’i bir maç oynayamamış. Bizde ise bu oran daha fazla. Orası daha sert oynanan bir lig ama bizde sakatlıklar daha uzun sürüyor. İngiliz liglerinde sakatlıkların üçte biri antrenmanda, üçte ikisi maçta. Türkiye’deki tablo ise enteresan... 2004-2005 sezonunda sakatlıkların yüzde 36’sı maçta, yüzde 63’ü antrenmanda olmuş. 2005-2006 sezonunda da maçtaki sakatlıkların oranı yüzde 43, antrenmandakiler yüzde 56. Yani bizde futbolcular maçta değil antrenmanda sakatlanıyor. Maç sayısını azaltamadığımıza göre bundan sonra alacağımız tedbirlerin başında futbolcuların şeklini değiştirmek fikri geliyor. Bu da güçlü fizik ve kas gücüne sahip, haftada 3 maç oynayacak biyonik futbolcular yetiştirmek.

Yazının devamı...

“Telekomünikasyon maliyetlerinde yüzde 50 tasarruf sağlıyoruz”

Birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de telekomünikasyon sektörü havacılık sektörüne benziyor. Türkiye’de de bir anda büyük şirketler bu alanlara girdi. Yatırımlar yaptı.

Şimdi bakıyoruz bir yanda THY var, diğer yanda özel şirketler ve kıran kırana bir rekabet yaşanıyor. Aynı şey telekomünikasyon şirketleri için de geçerli. Türk Telekom yerini koruyor, özel şirketler farklı hizmetleriyle hareketlilik yaratıyor. Ve her iki sektörde de rekabet zaman içinde bazı şirketlerin frene basmasına, bazılarının da öne çıkmasına neden oluyor.

Hatırlarsınız ilk anda 70 GSM operatörü ortaya çıkmıştı, şimdilerde bu sayı 10’a düştü.

Telekomünikasyon alanında 10 yıllık geçmişi olan ve sessizce büyüyen Borusan Telekom’un Genel Müdürü Burak Gökmen’le sohbet ettik. Borusan Telekom bireysel hizmetlerde yok ama kurumsal hizmetlerde şu anda Türkiye’de en büyük paya sahip şirket.

Kısaca bir hatırlatma yapalım:

Borusan Holding 2000 yılında 700 bin dolar cirosu olan Bnet’i alarak internet pazarına girdi.

2002 yılında Comnet ve 2003’te de Equant’ı satın aldı. Bnet’in adı Borusan Telekom olarak değişti. Borusan Telekom Türkiye’de ilk defa ses hizmetleri lisansını alan şirket oldu.

2004 yılında 11.5 milyon dolar, 2005’te 34 milyon dolar ciro yapan şirket, 2006 sonunda 70 milyon dolar ciro bekliyor.

Gökmen, “Hedefimiz, 2010 yılında Borusan Telekom’u yılda 300 milyon dolar ciro yapan, bölgedeki 4-5 ülkede daha hizmet veren, uluslararası bir telekom operatörü haline getirmek” diyor.

* Yakında şehir içi aramaları da alternatif operatörlere açılacak. Ayrıca abonelere numara da verebileceğiz.

* Sabit telefon-cep telefonu ayrımı kalkacak. Bir kişinin bir numarası olacak.

* Almanya’da ayda 20 euro’ya istediğiniz kadar görüşüyorsunuz. Artık aboneye hizmet çok ön planda. Bunlar Türkiye’de de olacak.

Bankaya 1.5 milyon dolarlık tasarruf yaptırdılar
Kurumsal internet pazarından en çok pay alan şirket Borusan Telekom. Türkiye’nin ilk 500 şirketinden 170’ine hizmet veriyor. Türkiye’nin en büyük bankalarının iletişim ağlarını Borusan Telekom kurmuş durumda. Gökmen bir büyük bankanın adını vermeden kurdukları sistemle sağladıkları tasarrufu anlatıyor ve “Yıllık 3 milyon dolarlık iletişim masraflarını 1.5 milyon dolara indirdik” diyor. Borusan Telekom kurumlara telekomünikasyon maliyetlerinde yüzde 50’lik indirim sağlamakta iddialı.

Bu arada Borusan Telekom yalnızca büyük şirketlere hizmet vermiyor. Son iki yıldır KOBİ’lere yönelik de çalışıyorlar. 6 bin KOBİ’nin tüm alt yapısını hazırlamış durumdalar. Çağı yakalamak isteyen KOBİ’lerin kaçınılmaz değişimi de buradan geçiyor.

“Rekabet telekomünikasyonda beklenen ucuzluğu getirecek mi?”
Burak Gökmen: “Kurumsalda biz bu hizmeti kurduğumuz iyi teknoloji ve yurtdışındaki bağlantılarımız sayesinde sağlıyoruz. Bireyselde de son yıllarda indirimler oldu. Örneğin artık herkes ‘konuştukça konuş’ kampanyalarından etkileniyor. Belki ödedikleri faturalar değişmiyor ama daha çok konuşuyor, daha çok iletişimde bulunuyorlar. Bu da bu işin cilvesi.”

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.