Şampiy10
Magazin
Gündem

azbuz.com’da bir dakikada web siteniz oluyor

“azbuz.com”u biliyor musunuz? MySpace’in Türkiye versiyonu diyenler var azbuz.com için. Evet, benziyor ama farklılıkları da çok. azbuz.com Temmuz’da açıldı, 50 binin üzerinde üyesi var. Tıkladığınızda şunu düşünüyorsunuz: “Memleketimizde yazma heveslisi ne çok insan varmış...” Güzel değil mi?

Bu sitenin başında genç bir İzmirli kadın yönetici var, Deniz Karabacak. ODTÜ Mimarlık’ta okumuş ama mimar olmamış, kendisine farklı bir yön çizmiş. Türkiye’nin en bilinen internet sitelerinden IDéEFIXE’in 5 yıl yöneticiliğini yapan Karabacak ile buluşup, kısa zamanda çok yol alan azbuz’u konuştuk. Kısaca anlatayım:

azbuz.com “patron” olmanızı sağlayan bir site. Web sitesi kurmak üzerine hiçbir şey bilmeseniz de, azbuz.com aracılığıyla kendi sitenizi kendiniz yapıyorsunuz. İçeriğini belirliyor, fotoğraflar basıyorsunuz. Bu sitede öncelikle bir internet sitesi sahibi oluyorsunuz. Gezip gördüğünüz yerleri de yazabilirsiniz yahut bir konu üzerinde derinleşebilirsiniz. Müzik grupları, aktivistler azbuz.com aracılığıyla site edinmiş durumda.

Deniz Karabacak azbuz’u anlatırken, “İnternet büyük sermayenin, markaların elinden çıktı, tekelleşme kalmadı. İnternet kullanıcıları kendilerini en rahat ifade edecekleri ortamlarda toplandı. MySpace ilkti, sonra msn, Yahoo benzer girişimlerde bulundu. Biz de Türkiye’de internet yayıncılığını yaymak istedik” diyor.

Peki Türkiye’de ilgi ne durumda? 3 ayda 50 binin üzerinde üye iyi bir gösterge mi? Karabacak’a göre, bu iyi bir sayı ama diğer ülkelerle karşılaştırıldığında gerideyiz. İran ve Güney Amerika’da bu oranlar çok daha yüksek. Baskılanan ve kişisel beyanın devlet tarafından bastırıldığı toplumlarda internet yayıncılığı daha çok gelişiyor.

Yakında azbuz.com’da yenilikler olacak. Örneğin fotoğraf yayıncılığı konusunda farklı açılımlar getirecekler.

Bilgisayar kullanmayı biliyorsanız azbuz.com’a girip 3 adımda web sitesi hazırlayabilirsiniz.

1. Adım: Üye olmak.

2. Adım: Sitenin adını ve adresini belirlemek.

3. Adım: Sitenin görünümünü seçmek.

azbuz.com’daki örnek siteler Ardahan’ın bir köyünden Ankara’nın Çankaya’sına uzanıyor. İşte size birkaç örnek:

* http://kugulu.azbuz.com

Kuğulu Park’ın kaldırılmasına karşı olan grubun sitesi.

Ankaram Platformu her etkinliğini buradan duyuruyor, güncel konular da takip ediliyor.

* http://enginardic.azbuz.com

“Engin Ardıç’ı uzaktan sevmek aşkların en güzeli” diyen bir tepki sitesi / blog’u.

* http://peymanoz.azbuz.com

Köyü tanıtan, mutfağını, yemeklerini anlatan, bir yandan da dünyada olup bitenleri haber yapan, tartışan kalabalık bir site.

* http://ajdapekkan.azbuz.com

Türkiye’deki en iyi Ajda arşivlerinden birisine sahip.

* http://boxer.azbuz.com

Boxer dergisinin azbuz’da açtığı site yonca kızlarını oylatıyor, ayrıca dergi ile ilgili bilgi de var.

* http://hassas.azbuz.com

Kadın erkek ilişkileri, feminizm, maçoluk, aşk, seks yani hassas durumlar üzerine bir azbuz platformu yayını.

Yazının devamı...

Zeki Triko bilboardlara çıkacak mı?

Zeki Triko’nun kurucusu Zeki Başeskioğlu’yla bundan üç hafta önce ‘Pazarın Patronu’ için konuşmuştum. Başeskioğlu röportajımızda açıkhava reklamı yapamadıklarını, önlerinde şeffaf bir duvar olduğunu, sansüre uğradıklarını anlatmıştı. Hatırlarsınız, bundan üç yıl önce hac döneminde Atatürk Havalimanı’ndaki bikinili Zeki Triko afişi indirilmişti. Zeki Triko da dava açmıştı. Röportajda bu konudan söz ederken Zeki Başeskioğlu, “Davayı kazandık ama o günden beri türlü bahanelerle billboardlara çıkmamıza izin vermediler. Olur diyorlar ama 5 ay bekletiyorlar. Biz tam üç yıldır İstanbul’da açıkhava reklamı yapamıyoruz” demişti. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle yaptıkları görüşmelerden sonra belediyenin çalıştığı reklam ajansında durdurulduklarını anlatmıştı.

Alman reklam ajansı Ströer ile Kentvizyon ortak. Ströer-Kentvizyon Türkiye’de 35 ilde açıkhava reklamcılığı yapıyor. Şirket İstanbul’da da son dönemde açıkhava reklamcılığı işinde. Yaz aylarında belki dikkatinizi çekmiştir, Too Hot, Sunset gibi mayo firmaları billboard’lardaydı. Ströer-Kentvizyon, “İşte mayolar, işte bikinili kızlar, herhangi bir sansür yok, istedikleri yerde ücretini ödeyince reklam yapıyorlar” diyor. Zeki Başeskioğlu’yla röportajımızdan sonra Ströer-Kentvizyon Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa İlbak bir açıklama gönderdi. İlbak, “Bugüne kadar Zeki Triko ilgili firma sahibinden ya da bir sorumlusundan yazılı, sözlü, telefonla ya da faksla hiçbir yayın talebi gelmedi, almadık” diyor.

Anladığım şu, Zeki Triko’nun daha önceki muhatapları ayrı konu. Ströer-Kentvizyon Zeki Triko’dan herhangi bir talep geldiğinde ücretin ödenmesi karşılığında Zeki Triko’nun bikinili tanıtımlarının billboard’larda yer bulacağını söylüyor.

Buradan da takip edeceğiz. Üç yıl aradan sonra Zeki Triko billboard’lara dönecek mi, dönmeyecek mi? Şeffaf set gerçekten var mı, yok mu? Ya da bu set Alman ortaklı reklam şirketiyle ortadan kalkıyor mu?

Yazının devamı...

Fly Air Hollanda’dan sarsılmaya başladı

Türk havayolu şirketlerinin kıyasıya rekabeti sonucunda uzun zamandan beri beklenenler gerçekleşmeye başladı mı?

Ucuz bilet rekabeti şirketleri sarsıyor mu?

Havayolu şirketleri arasında bir süredir varolan rekabete üç dört şirketin dayanabileceği, geri kalanların zaman içinde eleneceği söyleniyordu.

İlk çatırdama sesleri Fly Air’den geldi.

Üç gün önce Airport Haber’de, yabancı basında çıkmış bir haber yer aldı.

Verilen bilgiye göre, Hollandalı Corendon Havayolları’ndan koltuk satın alan HTC Reizen ödemelerini sürekli aksatıyordu. Zaman içinde HTC Reizen’ın borçları büyüyünce Corendon tek taraflı olarak iki firma arasındaki sözleşmeyi feshetti. Bu gelişmeden sonra geçtiğimiz hafta sonu da Amsterdam ve Eindhoven hava limanlarında tatsız olaylar yaşandı. Yüzlerce yolcu ve turistin mağduriyeti son anda yolcuların başka havayollarına transfer edilmesiyle önlendi.

Türkiye’den dönen yüzlerce yolcunun koltuklarının ödenmediği ve havalimanında mağdur oldukları haberleri Hollanda basınında çıktı. HTC Reizen’ın giderek büyüyen borçlarını ödemede zorluk çektiğini önceden haber alan Hollanda Seyahat Acentaları Garanti Fonu da HTC Reizen’ı yakın takibe almış.

HTC Reizen’ın Türk havayolu şirketleriyle ne ilgisi var derseniz; Fly Air’in sahibi Mehmet Hasan Çebi. Fly Air Mehmet Hasan Çebi’nin şirketi HTC Group’a bağlı. HTC Group’un tur operatörü de Hollanda’da borçlarını zamanında ödemeyen HTC Reizen.

Dört yıldır Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarına programlı ve özel charter uçuşları yapan Fly Air’in ödemelerini zamanında yapamadığı bilgisi sektörde hızla yayılıyor.


Türk modacılar Portekiz’den Latin Amerika’ya ulaşmayı hedefliyor
Moda endüstrileri arasında bağ kurmak Türkiye’nin markalarının ve modacılarının tanınması için olmazsa olmazlardan biri.

Damat & Tween’in patronu, İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği Başkanı Süleyman Orakçıoğlu’yla bundan üç hafta önce yaptığımız Pazar Patronu söyleşisinde bu konuda da konuşmuştuk. Orakçıoğlu, Portekiz moda endüstrisi ile yaptıkları işbirliğinin Türk hazır giyimcilerini Latin Amerika’ya götüreceğini söylemişti. Bu arada İstanbul Fashion Festivali’ne katılan Portekiz heyeti Özlem Süer’in ‘Positive Future’defilesinden çok etkilenmiş, Portekiz Moda Haftası’na Özlem’i davet etmişlerdi.

Geçenlerde Özlem Süer’in Nişantaşı’ndaki yerindeydim. Özlem Süer hummalı bir çalışma içinde. Son hazırlıklarını yapıyor.

Bayram tatilinde Özlem Süer ve Ümit Ünal’ın da aralarında bulunduğu hazır giyimcilerden oluşan heyet Portekiz Moda Haftası’nda olacak. Ortak hedef Portekiz’de Türkiye’yi, Türk markalarını tanıtmak ve Portekiz üzerinden Latin Amerika’ya ulaşmak.

Yazının devamı...

110 yıllık Venedik Bienali ilk kez Türkiye’ye geliyor

Dünyaca ünlü sanatçıların yapıtlarını İstanbul’a taşıyarak müzecilik sektöründe çığır açan, halka sanatı sevdiren, müzelerin önünde uzayan kuyrukları ülkemizde de görmemizi sağlayan özel müzeler şimdi de yurtdışına açılma çabaları içinde... İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Oya Eczacıbaşı, yurtdışı için kolları sıvadıklarını söylüyor.

İstanbul Modern’in açılışından bugüne 1.5 yıl geçti. Kuruluşu çok sancılı olmuştu. Bu deneyimler size ne öğretti?

Modern Sanat Müzesi çalışmalarına 1989 yılında başlamıştık. 1989 doğumlu kızım da bu maceranın içinde büyüdü. Bu sürecin 15 yıl sürmesi bence en büyük zorluktu. Sonuçta güzel bir yer oldu. Burayı herkes sahiplendi. Bir buçuk yıl içinde sinema salonumuz, kütüphanemiz, fotoğraf bölümümüz oldu. Müze oluşturduğu yaşam alanıyla hayal ettiğimiz şekilde ziyaretçileriyle kucaklaşıyor.

Turistlerin modern sanata ilgisi nasıl?

İlk dönemlerde İstanbullular ilgi gösteriyordu. Bu yaz sezonu turistler de çoğaldı. Doğrusu Türkiye’de modern sanat müzesi beklenen bir şeymiş. Özellikle gençlerden çok ilgi görüyor müze. İnteraktif medya bölümümüz gençlerin en verimli zaman geçirdikleri yer oldu.

Turistlerin ilgisini çekmek için acentalarla çalışmalarınız oldu mu?

Acentalarla çalışmıyoruz ama onların temsilcilerini müzemizi gezmeleri için davet ettik.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’yle ortak çalışmalarınız var...

Biz burada şunu gördük. Müzenin iyi şekilde yaşaması için özel sektör, kamu ve yerel yönetimin işbirliği olması gerekiyor. Halka ulaşmak, müzeyi geliştirmek, sürekli etkinliklerin olduğu bir yer olarak yaşatmak için bu şart.

Çocuklar için özel etkinlikleriniz var. Kaç çocuk gezdi müzeyi?

200 bin çocuk gezdi. Gezmek demek aslında tam yapılanları anlatmıyor.

300 OKUL GEZDİK

Neler yapıyor çocuklar burada?

Eğitim programlarımız var, geçici sergilere yönelik çalışmalarımız oluyor. Çocuklar gezdikten sonra eserlerle ilgili akıllarında kalanları, düşündüklerini farklı materyallerle yansıtıyor. Bu yaratıcılıkları için çok güzel çalışmalar. Farklı bölümlerde sanatçıların eserlerini gezip sonra başka ortamda sanatçılarla eserleri eşliyorlar. Ayrıca okulları gezen bir aracımız var.

Kaç okulu gezdiniz?

İstanbul’da yaklaşık 300 okul gezildi. Sergileri taşıyoruz okullara. Yaz okulumuz da ücretsizdi. İstanbul Modern’de farklı etkinlikler, farklı sponsorlar tarafından destekleniyor. Her etkinliğe sponsorların ilgi göstermesi de bizi mutlu ediyor.

Özel sektör Türkiye’de müzelere ilgi gösterene kadar, müzelerde sergilerin açılmasına alışık değildik. Müzeciliğin gelişmesi için olmazsa olmazlardan biri bu mudur?

Kesinlikle çok önemli. Müzenin tanınması, sürekli ilgi görmesi için bu da gerekiyor. Biz yeni sergi açtığımızda ziyaretçi sayımız artıyor. Müze gezme alışkanlığı oluşturuyor, sürekli hangi sergi olduğunu takip eden kitleler oluşuyor.

YURT DIŞINDA İLGİ GÖRDÜ

Modern Sanat müzesi, olarak yurtdışından sergi getirmek Türkiye’nin tanınırlığı için de çok önemli...

Müze yurt dışında beklentilerimizin çok ötesinde ilgi gördü. Türkiye’nin modern yüzü olarak dış basına haber oldu.

51. Venedik Bienali’nden eserler 18 Ekim’de İstanbul Modern’e geliyor. Nasıl başladı bu süreç?

Venedik Bienali, 110 yıllık tarihinde ilk kez ülkemize taşınıyor. 51. Uluslararası Venedik Bienali’nde ilk kez iki kadın küratöre görev verildi. Çağdaş sanatta kadının yeri konusunu işleyen bienalin eş küratörü ve İstanbul Modern’in baş küratörü Rosa Martinez’in seçimiyle ve onların da isteğiyle “Venedik-İstanbul” sergisi ile, bienalin öne çıkan, en etkileyici yapıtlarını İstanbul’a getirdik.

Sergiye gelecek kadın sanatçılar, Türkiye’deki kadınlardan etkilendi mi?

Bu çalışmalar sürerken geldiler. Öncelikle şunu söylemek gerek; dünyanın her yerinde kadın sanatçı az. 1985 yılında New York’ta MoMA’da düzenlenen bir sanat etkinliğinde 169 sanatçının içinde yalnızca 13 kadın bulunması gerçeğinden yola çıkan, bir grup kadın sanatçı ve eleştirmenden oluşan Gerilla Kızlar (Guerilla Girls) sanat dünyasındaki ayrımcılığı eleştiriyor. 21’inci yüzyıldaki misyonları; feminizmi yeniden icat etmek. Gerçek kimlikleri ve sayıları bir sır. Gerilla Kızlar’ın kim olduğunun önemi yok, önemli olan ne yaptıkları. İstanbul’a da Frida Kahlo adlı temsilcileri geldi. Gerilla Kızlar, “Venedik-İstanbul” sergisine sanat ve popüler kültürdeki ayırımcılığı eleştiren ve müzemizin bahçesinde yer alan 6 adet büyük boy posterin yanısıra bu sergi için özel olarak yapılan “Türkiye’de kadın sanatçıların yer ve rolünü irdeleyen” yeni, büyük boy kahve falı posteriyle katılıyor.

Ne tür eserler gelecek?

Özellikle çağdaş kadının toplumsal, kültürel konumu ve sorunlarını, sanat dünyasındaki yerini, zorunlu göç, yersizlik ve yurtsuzluk, direniş, savaş, sürgün, tüketim toplumu, kentleşme ve modern yaşam biçimleri; politik kararlara başkaldırı; cinsel kimlik baskılarına karşı direniş, gelenekler ve küreselleşme eleştirisi gibi çok çeşitli temaları irdeleyen eserler gelecek. İstanbul Modern’in tüm alt katını kapsayacak. Müzenin dış mekânında, Gerilla Kızlar’ın sanat ve popüler kültürdeki cinsiyet ayrımcılığını protesto eden büyük boy afişleri, Rem Koolhaas’ın mimari metaforlar üretmeye çağıran projesi, heykel bahçesinde yer alan Juan Munoz’un 13 tane gülen adamı ve Pascale Marthine Tayou’nun tel örgüler üzerinde rüzgârla uçuşan rengârenk plastik torbaları, eşsiz İstanbul görüntüsüyle bütünleşecek. Çağdaş kadının sorunlarını yansıtan Vasconcelos’un tamponlardan oluşan dev avizesi, Regina Jose Galindo’nun politik kararlara başkaldıran çarpıcı performansından oluşan video çalışması, Mona Hatoum ve Emily Jacir’in mültecilik, zorunlu göç temalarını içeren yapıtları sanırım ki sanatseverlerin oldukça ilgisini çekecek.



“Bu tatsız olaydan sonra ne olur bilemiyorum”



Yurtdışına Türkiye’den modern sanat sergileri gidebilecek mi?


Yurtdışında sergiler açan sanatçılarımız var. Bizim amacımız da yurtdışında bu tür çalışmalar yapmak. Biliyorsunuz 2009 yılında Fransa’da Türk Yılı ilan edildi. Bu son tatsız olaylardan sonra ne olur bilemiyorum ama biz 2009 için çalışma yaparken hep şunla karşılaştık. Ne yazık ki, Fransızlar’ın büyük bir çoğunluğu Ermeni sanatını biliyor ama Türk sanatını bilmiyorlar. Ermeniler yıllardır kendilerini anlatmayı başarmış ama biz anlatamamışız. Sanatla tanıtımın çok önemli bir propoganda olduğunu düşünüyorum. Biz yıllardır modern Türkiye’yi anlatma olanaklarını kullanamamışız. Ama biz tüm bu anlayışı değiştirmeyi planlıyoruz.



Tokyo Müzesi’nin kurucusu İstanbul Modern’e müdür geliyor



Ocak 2007’den itibaren İstanbul Modern Sanat Müzesi’ni sanat tarihçisi, küratör David Elliott yönetecek. Oya Eczacıbaşı “Elliot’ın İstanbul Modern’in önünde yeni ufuklar açacağından hiç şüphem yok” diyor. “Kendisi öncü bir sanat araştırmacısı, çağdaş sanat eserlerini toplayan başlıca kurum haline geleceğiz” diye de ekliyor. Elliott, Tokyo’daki Mori Sanat Müzesi’nin kurucu üyelerinden.

Yazının devamı...

THY’de ıslak mendil yok ama İtalyanca var!

THY’nin seferlerinde hâlâ ıslak mendil yok. Yalancı çıktım. THY’den gelen açıklamaya güvendim ve “artık ıslak mendil var” diye yazdım. THY yolcuları mail bombardımanına tuttu beni.

“Elif Hanım THY’nin şu seferindeydim, ıslak mendil yoktu, sizi yanıltmışlar.”

Özür dilerim hepinizden.

Islak mendille ilgili yazımdan sonra THY’den aldığım açıklama şuydu:

“İkram poşetlerinde ıslak mendil bulunmaması ise, bir süredir söz konusu ürünlerin tedarikinde yaşanan sıkıntıdan kaynaklanmaktadır. Ancak bugün (29.09.2006) itibarıyla iftar poşetlerine ıslak mendil ve kağıt peçete konulmasına başlanmıştır.”

Yok. Olmamış. Uzun zamandır THY uçuşlarında ıslak mendil yok. Bunun nedeni de THY’nin uçaklarda ikramla birlikte verdiği ıslak mendillerin ihalesinde yaşanan terslikler. İhaleyi alan sponsor bulamadı, THY ıslak mendilsiz kaldı. THY’nin stokları da tükendi.

Oradan buradan ıslak mendil toplamaya çalışıldı, yine olmadı. THY’nin seferlerinde kağıt peçete de hâlâ “isterseniz” veriliyor.

Bir yolcunun mail’ini yazmak istiyorum:

“Sanırım THY ıslak mendili bir günlük tedarik etti. 5.10.2006 İstanbul-Kayseri/Kayseri-İstanbul uçağı ıslak mendil yine yok, normal peçeteyi de istersen veriyorlar. Demek ki yetkili yerlerden gelen cevaplara da güvenmemek gerekiyor.

İyi çalışmalar.”

İtalyanca bilen hostes

Durum böyle. Ancak THY yolcularının başına fıkra gibi olaylar da geliyor.

Dalaman-İstanbul seferinde İtalyanca anons yapılmış. Yolcular arasındaki arkadaşlarım şaşırmış.

Hostesle arkadaşlarım arasında geçen diyaloğa bakın:

- Pardon ilk kez rastlıyoruz, neden hem İngilizce hem de İtalyanca anons yapıldı?

Hostes: Bugün uçağımızda 12 İtalyan yolcumuz var da ondan.

- Roma-İstanbul seferinde bile yapılmıyor, defalarca uçtuk İtalya’ya, şaşırdık biraz. Hem uçakta Alman ve Ruslar da var, o zaman neden Almanca ve Rusça da anons yapılmıyor.

Hostes: Efendim herhalde sizin uçtuğumuz İstanbul-Roma seferinde ben yoktum. Ben İtalyanca biliyorum, anonsu ben yaptım. Almanca ve Rusça bilen yok.

Bu kadarına ne denir bilmiyorum. Arkadaşlarım THY yetkililerine bu durumu iletti, bakalım onlar ne yanıt alacak.


Boğaz’da terör yaratan Ferrari kimin?
Bir süredir dikkatimi çekiyor ve çok rahatsız oluyorum. Eminim benim gibi trafikte o kırmızı Ferrari’yle karşılayan herkes rahatsız. Özellikle akşam saatlerinde Boğaz’da Kuruçeşme-Hisar arasında bir kırmızı Ferrari turluyor. 34 MEM 20 plakalı. Sürücü korkunç araç kullanıyor, böğüre böğüre gidiyor, işin en sinir bozucu yanı da bu Ferrari’nin sahibinin korumasız gezememesi. Arkasında her zaman ona yetişmeye çalışan bir Ford Mondeo var. Ferrari solluyor, uçuyor, arkasındaki Mondeo trafiği altüst ediyor. Bu Ferrari ya da Mondeo birilerinin canını acıtmadan, trafiği altüst ettiklerini görüp onlara dur diyecek görevli çıkacak mı acaba?

Yazının devamı...

Afyon’da et üretimine Avrupa Birliği denetimi

Son zamanlarda Türkiye’ye yeni getirdiği zayıflama yöntemiyle adını sıkça duyduğumuz ayurveda uzmanı ve aile hekimi Dr. Ender Saraç’la geçenlerde sohbet ettik. Konumuz kanser ve beslenmeydi. Laf dönüp dolaşıp kırmızı ete geldi. “Mangal keyifli ama kanserojen” dedi ve ekledi “Kaçak et tehlikesi büyük boyutta, asla kaçak et yenmemeli.” Kaçak etlerdeki erkeklik hormonundan bahsetti. Erkeklik hormonu verilmiş ve kaçak kesilmiş bir hayvanın etinden bir dilim yemenin bir hormon hapı yutmak anlamına geldiğini anlattı.


Peki etin sağlıklı olup olmadığını nasıl anlayacağız?

Türkiye uzun yıllardan beri kaçak et sorunuyla karşı karşıya. Denetim çok yetersiz. Et üretim merkezleri tarım il müdürlüklerinin denetçilerine emanet ama kimse denetimin yeterli olduğunu söyleyemiyor. Üstelik ette tehlike yalnızca hormon katkısından ibaret değil.

Et ürünlerinin işlenme biçimi ve o süreçteki katkılar da insan sağlığını tehdit ediyor.

Denetimin nasıl yapıldığını araştırırken AB denetçilerinin Afyonkarahisar’da bulunduğunu duydum. Biliyorsunuz, Ayfonkarahisar et üretiminde Türkiye’nin en önemli merkezlerinden biri.

İstanbul’a et Afyon’dan
Örneğin İstanbul’da tüketilen etin üçte biri Afyon’dan geliyor. Afyon’da 16 tam teşekküllü entegre kırmızı et tesisi kurulmuş. Tesislerin kullanılan yıllık kapasitesi 33 bin 574 ton karkas (kemikli) et. 31 sucuk imalatçısı var. Bu, resmi sayı. Merdiven altını bilemiyoruz.

Bu sayılara göre yılda 13 bin ton sucuk, 5 bin ton civarında pastırma üretiliyor. 4 döner-hazır köfte imalatçısının yıllık üretimi ise yalnızca 175 ton. Resmi sayılar böyle olunca doğal olarak insanın kafasına takılıyor: Gerçek üretim bu mu? Hayır değil, üretimin bu kadar düşük olması mümkün değil.

Üretimin ne yazık ki çok büyük bir bölümü merdiven altı tabir edilen ruhsatsız, izinsiz ve denetlenmeyen işletmelerde gerçekleştiriliyor. Evinin bir odasında sucuk üretip satanlar da var, lokantasının bir köşesinde hazır döner üretenler de.

Ayfon, AB sürecinde AB denetçilerinin denetimlerinden nasibini almaya başlayınca, bu işi elinin akıyla yapan Afyonkarahisarlı sucuk, döner, pastırma, salam, sosis üreticileri biraraya gelip dernek kurdu. Amaçları merdiven altı üretimle savaşmak, hijyene uygun kaliteli mamul üretenleri tüketiciye duyurmak.

Derneğin adı Afyonkarahisar Sağlıklı Et, Et Mamulleri ve Sucuk Üreticileri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği. Kısa adı ASEMSÜ.

Derneğin Başkanı, Türkiye’nin ilk hazır dondurulmuş blok döner markalarından Boll Döner’in sahibi Ali Şevki Topçu.

Topçu, “AB denetçileri geliyor, nerede nasıl üretim yapıldığına bakıyor. Yarın öbür gün siz hijyen koşullarına uymuyorsunuz, bu ürünler sağlıksız deyip duruma el koyabilirler ve haklılar. Çünkü ne yazık ki Afyon’daki üretimin büyük bölümü merdiven altı. Büyük yatırım yapan, bu işi hakkıyla yapan üreticilerin durumuysa kötü, çünkü merdiven altı üreticiler fiyat kırıyor. Biz şimdi el ele verdik, sağlıksız üretimin önüne geçmek istiyoruz. Dernek kurduk, AB’ye başvurduk.”

Dernek Kocatepe Üniversitesi ile işbirliği içinde. Üniversitenin gıda laboratuarı hizmete açıldı. Ayfon’da AB standardında hijyen uygulayan ve kaliteli mamul üreten tüm kırmızı et işleme tesislerine kalite ve hijyen sembolu olan bir logo kullanım hakkı verilecek. Kısa bir süre sonra “Logo yoksa üretim sağlıksız” diyebileceğiz. Bundan sonrası bilinçli tüketiciye kalmış.

Yazının devamı...

Sabit telefondan nasıl ucuza konuşulur?

Uzun zamandır iletişimin ucuzlayacağı beklentisindeyiz, şimdilik ne kadar çok konuşursak o kadar çok bedava konuşma hakkı kandırmacası içinde konuşmaya devam ediyoruz.

“İletişim sektörünün özgürleştirilmesi, Türk Telekom’un da özelleştirilmesi ardından beklenen ucuzluk nerede kaldı?”

Meslek icabı telefonda mesaimiz yüksek. Bu yüzden de indirimli konuşma dendiği anda dikkat kesiliyorum. “Yeni nesil iletişim operatörü” olma yolunda hızla ilerlediğini düşündüğüm Superonline’ın Alo!Dect hizmeti bu anlamda bir yenilik.

Evinizdeki, iş yerinizdeki telsiz telefona takabileceğimiz bir cihaz Alo!DECT. Bu cihaz aranan ülke ve şehre göre yüzde 95’e varan indirimle konuşma sağlıyor.

Şu günlerde Superonline bu hizmeti tanıtmak için kolları sıvamış durumda.

Alo!DECT’i CardFinans ile alan, tam 180 dakika (30 YTL değerinde) bedava konuşma süresi kazanıyor. Ve ilk 15 bin CardFinans sahibine de 10 bin ParaPuan hediye ediliyor. Superonline Telekom faturasını CardFinans ile ödeyenler ayrıca her ay 30 dakika bedava konuşma süresi de kazanıyor.

Kablosuz Alo!DECT telefonların kullanım kolaylığı, arayanın telefon numarasını görme, sıkça aranan numaraları kaydetme, ışıklı tuş takımı gibi birçok özelliği var.

Boğaz’a hakim Superonline
Bu arada Superonline’ın Beşiktaş’ta ki Genel Müdürlüğü Anadolu yakasına taşındı. Geceleri Avrupa yakasından Fatih Köprüsü’ne doğru baktığınızda Superonline’ın ışıklı panosu hemen dikkat çekiyor. Yeni bina Kavacık’ta.


THY ıslak mendile geri döndü
THY’de iftarlık tasarrufu” başlığıyla geçtiğimiz hafta THY’nın seferlerinde Ramazan’da yaptığı değişikliği eleştirmiştim.

THY’den açıklama geldi, yüreğime su serpildi. Açıklama şöyle: “Sizin de belirtmiş olduğunuz gibi, yolcularımıza bugüne kadar özel kutular içerisinde sunulmakta olan ikramlar, sadece iftar vakitlerine denk düşen uçuşlarda, özel olarak tasarlanmış kağıt poşetlerde sunulmaktadır. Ramazan ayı süresince devam edecek bu uygulamadaki amaç yolcularımıza, ikramını ister uçak içerisinde tüketme, isterse iniş sonrasında tüketmek üzere yanında götürebilme imkânı sağlamaktır.

Daha önceki yıllarda da yapılan bu uygulamayla yolcularımıza, Ramazan’a özgü pide, hurma gibi ürünleri sunarak bir sürpriz yapılması ve uçuşun daha keyifli hale getirilmesi hedeflenmiştir. İkram poşetlerinde ıslak mendil bulunmaması ise, bir süredir söz konusu ürünlerin tedarikinde yaşanan sıkıntıdan kaynaklanmaktadır. Ancak bugün (29.09.2006) itibariyle iftar poşetlerine ıslak mendil ve kağıt peçete konulmasına başlanmıştır.”

Yazının devamı...

THY’de iftarlık tasarrufu

Önceki gün İstanbul’dan Antalya’ya THY ile uçtum. Dönüşüm iftar saatine denk geldi. Bundan iki hafta önce yine THY ile uçmuştum. O uçuşumda dikkatimi çekmişti, THY’nin ikram kutusunun içinden ıslak mendil çıkmamıştı. Hostese, niye ıslak mendil yok diye sordum, “neden olmadığını tam bilemiyorum ama yakında yeniden koyulur sanıyorum” gibi bir cümleyle yanıtladı. Kızcağız ne diyeceğini bilememişti.

Önceki günkü uçuşumda ikramlar kutularda değil, kağıt torbalarda servis edildi. Yine dayanamadım hostese sordum, “iftar nedeniyle mi böyle” diye. Hostes yüzüne yapışık kalan gülümsemesiyle, “şimdilik böyle” gibi bir yanıt verdi. “Ya salata servisi?” diye ikinci soruyu yapıştırdım, “o da şimdilik yok” dedi.

THY’de ıslak mendile paydos mu?

Kağıt beyaz torbalar görüntü olarak bana hoş gelmedi. Hostesler kağıt torbalardaki ikramları dağıtırken, benim gibi birçok kişinin de, “salata yok mu” diye sorduğuna eminim. Çünkü uzun zamandır THY’nin ikramları iki çeşit; biri sandviç ve kek-çikolata kaplı bisküvi, diğeri salata ve kepekli bisküvi. Üstelik salataları da hayli lezzetliydi. Salata kaldırılmış. Kağıt kutunun içinden de içinde iki parça peynir dilimi olan sandviç çıkıyor. Bir hurma ve hazır çorba. Dileyen sıcak su alıp çorbasını yapıyor.

Ve bu ikram paketinin içinde de ıslak mendil yok. Islak mendilden geçtim, kutunun içinde kağıt peçete arıyorum, o da yok. “Benimkinden çıkmadı şansa bak” diye düşündüm, yanımdaki yolcunun torbasından da çıkmadı ve benden atak davranıp hostesten kağıt peçete rica ettiğinde lafa girip, “ben de alabilir miyim” dedim.

Ve hostes kağıt peçeteleri vermeye geldiğinde, “niye yok ıslak mendil, geçenlerde kutulardan çıkmıyordu, şimdi kutular gitmiş kağıt torbalar gelmiş yine ıslak mendil yok” diye yakınmaya başladım. “Bu paketlerin içinden çıkmıyor” diye kestirip attı hostes. Ne yapsın; onun sorumluluğu değil, anlaşılan o ki servisler konusunda tam bir bilgi verilmiyor.

Olacak iş değil. Sandviçin içine eskiden yeşil biber konurdu, o da yok. THY ıslak mendille, peçeteyle ve yeşil biberle tasarruf mu yapıyor?

THY bu yüksek fiyatlarına ek bu ikramlarla özel şirketlerle nasıl rekabet edecek? Gerçekten merak ediyorum.

Biliyorsunuz, özel şirketler kıran kırana rekabet ediyor. Fiyatlar otobüs şirketlerini delirtti.


Ücretli ikram dönemi
Şirketler fiyat indiriminin yanısıra ikramlarda da rekabet içinde. Örneğin İzair, İzmirliliğin bayrağını ikramlarına taşıyor, doyurucu bir kumru ve kuru incir ikram ediyor.

Pegasus’un Yönetim Kurulu Başkanı Ali Sabancı geçtiğimiz günlerde açıklama yaptı ve geliştirdikleri Pegonomi paketi ile 60 gün öncesinden rezervasyon yaptıranlara 25 YTL’den başlayan kademeli fiyat uygulayacaklarını söyledi. Buna ek olarak genelde yurtdışında alışık olduğumuz ikram sistemini getiriyor Pegasus. Ücretsiz ikram kalkıyor; su, çay ve kahve dışındaki her ürün ücretli olacak Pegasus’ta. Dileyen sandviç çeşitlerinden, keklerden satın alacak. Karnı aç olmayan atıştırmadan uçacak.

Aynı uygulamaya yakında Onurair de geçmeyi planlıyor.

THY’deki ıslak mendilsiz iftarlık mönü deneyimimden sonra şirketleri tek tek aradım. Hepsi iftar saatinde her zaman verdikleri ikramlıklara devam ettiklerini söyledi.

THY’nin Ramazan’a özel bu tasarrufunu anlayan var mı? Merak ediyorum.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.