Şampiy10
Magazin
Gündem

En genç parti: GTP

Bundan 7 yıl kadar önce Ekonomistler Platformu’nu henüz kurmuştu. Tesadüf eseri tanıştık ve röportaj yaptım. Başlık şuydu: “Bir gün başbakan olacak.” Tuna Bekleviç’ten söz ediyorum. Yıllar geçti. 1977 Edirne doğumlu Tuna Bekleviç, internet üzerinde örgütlenen Ekonomistler Platformu’nu büyüttü. Anadolu’nun Genç Liderleri’ni topladı. Dünyayı gezdi. Tarımdan, AB konularına kadar farklı konularda alternatif projeler üretti birlikte çalıştığı genç arkadaşlarıyla.

Ve sonuçta 9 Ekim 2006’da Güçlü Türkiye Partisi’ni kurdu. Parti kuracağını duyduğumda şaşırmadım. Sivil toplum örgütü olarak farklı sularda yüzüp bir gün mutlaka siyasete gireceğini kendisiyle ilk tanıştığımız günden beri biliyordum, zaten bunu tahmin etmek de zor değildi.

Güçlü Türkiye Partisi şimdilerde önümüzdeki seçimlere girmek için hızla örgütleniyor. Ve onlar gerçekten de genç.

Partinin kurucularının yaş ortalaması 27.
32 il, 115 noktada (belde, ilçe) örgütlendiler. İstanbul üyelerinin yüzde 67’si kadın. GTP’nin kadın kolları ve gençlik kolları yok. Çünkü buna ihtiyaç yok. GTP’nin tüm hesapları internet ortamında. Yani “şeffaf ve saydamız” demeleri boşuna değil.

Tuna Bekleviç Türkiye’de gençlerin hayal kırıklığı yaşadığından söz ediyor. 1980 sonrası “apolitik” diye tanımlamaya alıştığımız gençlerin arasından çıkan “siyasi” gençlerin partisi GTP, bu hayal kırıklıklarına çözüm getirecek projeler üzerine odaklanarak gençleri örgütlemeye çabalıyor. Tuna Bekleviç ile görüşmemizden bazı notlar:

Yüzde 10 baraj
Tayyip Erdoğan yüzde 10 barajını indireceğini söylemişti. Demek ki samimi değilmiş. Baraj duruyor. Biz bu engeli aşacağımızı düşünmüyoruz. Ama yüzde 1 oy bile alsak bizim için önemli. Bu seçimlerde 500 bin kişinin oyunu alırız, her yıl o kadar kişiye ulaşsak önümüzdeki seçimlerde baraj sorunumuz olmaz.

Gençleri afiş için istiyorlar
Gündemde kadınlar ve gençler olsa da partiler seçimde çok az kadını ve genci aday gösterecek. Bizi afiş astırmak için istiyorlar.

Bizden az oy alan parti biter
Biz ne kadar oy alırsak, bizden daha az oy alan partiler biter bunu biliyoruz. Çünkü bizim ne yıllara dayanan bir teşkilatlanma yapımız var ne de dev binalarımız...

Kürt kimliği
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da çok ilgi gördük. DTP’den insanlar çok memnun değil ama karşılarında başka tercih yok.

CHP siyaseti bitiriyor
CHP’nin etkin olduğu yerlerde siyaset ölüyor. Ne yazık ki durum böyle. Çünkü CHP yıllardır “aman başkaları çok oy alıyor, beğenmesek de CHP’ye oy verelim” diyenlerin, aslında kararsızların partisi. CHP politika üretmiyor. CHP mevcut ortamdan besleniyor. Bu arada Deniz Baykal’ı küçümsememek lazım. Bir şirket varlık göstermek için kâr etmek durumunda, sonuçta Deniz Baykal da yıllardır kemikleşmiş bir oyu alıyor.

Ekonomi ve eğitim
Gençlerin talepleri iyi eğitim ve ekonominin düzelmesi. İşsiz kalmak istemiyorlar.

Başörtüsü
Erdoğan’ın en büyük başarısızlığı. Tabanının en büyük beklentisine yanıt veremedi

98 siyasi geliyor

Bu ay sonunda 55 ülkeden 98 siyasi GTP’nin organizasyonuyla İstanbul’a geliyor. Azerbaycan’dan Şili’ye kadar farklı ülkelerden parti yöneticileri “Demokrasi Arayışı ve Sürdürülebilir Barış” başlığı altında Bilgi Üniversitesi’nde düzenlecek toplantılara katılacak. Toplantı ve GTP ile ilgili ayrıntılı bilgiler www.gtp.org.tr adresinde, telefon numarası da 0 212 273 15 65.

Yazının devamı...

P&G’nin Fazla Mesai ekibi sahne aldı

Temizlik ve güzellik ürünlerinde dünyanın önde gelen markalarından biri P&G.

Ama P&G denildiğinde ilk anda aklınıza bir şey gelmeyebilir çünkü P&G’den çok markaları ön planda. Örnek mi: İpana, Orkid, Prima, Ariel, Gillette...

Bu ünlü ve en çok satan markaları bir araya getiren P&G’nin Türkiye ofisinin artık bir müzik grubu var.

Adı Fazla Mesai.

Grubun fikir babası, müzik tutkunu olan P&G’nin CEO’su Saffet Karpat.

P&G’nin Türkiye, Orta Asya ve Kafkasya sorumlusu, iş yaşamının üst düzey yöneticilerinden Saffet Karpat, P&G çalışanlarından oluşan müzik grubuyla geçtiğimiz Çarşamba günü Arnavutköy’deki Eylül Bar’da sahneye çıktı.

Fazla Mesai, 1980’lerin, 1990’ların efsaneleşmiş rock şarkılarından REM’e, Duman’a uzanan geniş bir repertuvarla profesyonellere taş çıkaracak bir performans sergiledi.

Eylül Bar’a ben de bu kez Fazla Mesai’yi dinlemek için gittim. Kalabalık iğne atsan yere düşmez denilecek dereceydi.

Canlı performaslardaki iddialı çıkışlarıyla bilinen bar, bunlarından birini Müslüm Baba’yla gerçekleştirmişti. O konserde barın merdivenleri bile doluydu. Fazla Mesai’nin konseri Müslüm Gürses konserinden de kalabalıktı.

P&G’nin genç çalışanları arkadaşlarını ve CEO’larını sahnede görmeye gelmişti.

Müzik için pazar mesaisi yaptılar

“İş yaşamında başarının sırrı kendine güven, kendine zaman ayırma ve sempatiklik” diye geçirdim içimden. Milyon dolarlık yatırımları yöneten CEO ve kendisi gibi amatörce müzikle ilgilenen çalışma arkadaşlarından oluşan Fazla Mesai, 5 aydır her pazar prova yapıyormuş.

Görünen o ki işlerini ciddiye aldıkları kadar hobilerini de ciddiye alıyorlar. Hem eğlendiler hem eğlendirdiler. Kuşkusuz profesyonel iş motivasyonları da artmış ve ekip ruhu güçlenmiştir.

P&G CEO’su Karpat elektrogitar çalıyordu, arada sırada vokallere de eşlik ediyordu. Nisan ayında Fazla Mesai Eylül Bar’da performansını sergilemeye devam edecek. Böyle giderse dinleyicileri P&G çalışanlarının ötesine geçer, Fazla Mesai’nin sahne mesaisi de artabilir.

Pazar lideri olan markaları yönetiyor
23 yıldır P&G’de çalışan Karpat, Darüşşafaka Lisesi mezunu, İ. Ü. İşletme Fakültesini bitirdikten sonra yüksek lisansını Lozan Üniversitesi’nde yapmış. Daha önce de Pazarın Patronu’nun konuğu olan Karpat aslında kendisini bildi bileli çalışıyor.

P&G Türkiye’de deterjan, şampuan, diş macunu, saç boyası ve çocuk bezinde pazar lideri.

Yazının devamı...

Ersin Pamuksüzer 'in ''çiğ'' ve sigarasız mekanı: Saf

Ericsson Türkiye’nin eski genel müdürü Ersin Pamuksüzer, Beyoğlu’nda Saf adında bir restoran açtı. Tamamıyla organik ürünlerden hazırlanan bir mutfağı var Saf’ın.

Pazartesi günü Saf’a gittim. Saf’ı anlatmadan önce hatırlatmakta yarar var:

Pamuksüzer’e bir dönem herkes “Mehmet Emin Karamehmet’in prensi” derdi. 20 yıl kadar Ericsson’da çalışan, Turkcell’in İcra Kurulu üyesi olan Pamuksüzer bir anda, iş yaşamının baharında elini ayağını işlerden çekiverdi.

Ve dünyanın farklı yerlerinde doğal yaşam merkezlerini gezip tecrübe etti. Bunların bir benzerini de Bodrum’da açtı. Bodrum’un en gözde detoks merkezinin sahibi Ersin Pamuksüzer, şimdilerde Beyoğlu’nun en farklı mekanlarından birinin mimarı.

Pirinçsiz dolma olur mu?
Saf’ın çok farklı bir mutfağı var. Örnek mi? Benim tadını tecrübe ettiğim dolma. İçinde pirinç yok. Asma yaprağına sarılı karnıbahar pütürcükleri ve fıstık, pirincin yerini almış. Lezzetini çok beğendim. Yanında elma, zencefil ve limon suyu karışımı içtim. Taze meyve suyunu kim sevmez?

Saf’ın mutfağı pişmemiş yiyecekler üzerine kurulu. Sunumu çok şık. Mönü üzerine uzun süre çalışıldığı belli.

Mönüde en çok dikkatimi çeken karnıbaharlı yemekler oldu. Doğrusu karnıbaharın bu kadar işlevsel olabileceği hiç aklıma gelmemişti. Risotto bile karnıbahar pütürcüklerinden hazırlanıyor Saf’ta. Dondurmasında da şeker ve süt yok.

Herhalde söylemeye gerek yok ama ben yine de yazayım.

Et yok mönüde.

41 derece üzerinde pişmiş herhangi bir yiyecek de yok.

Pişmemiş gıdaların vücuda verdiği enerji kesinlikle çok yüksek ama bana öyle geldi ki benim gibi sebze ağırlıklı beslenen biri bile “doydum” diyebilmek için iki üç porsiyon yer Saf’ta.

Bu arada fiyatlar da Nişantaşı’nın şık restoranlarında bir kadeh şarap ve bonfileye verdiğinize eş diyebilirim.

Yediğiniz her şeyin tamamen sağlıklı olduğuna yüzde 100 emin olduğunuz Saf’ta sigara içmek de yasak.

Bunu neden yazıyorum?

Botoksumu yaptırırım, en iyi kremleri kullanırım, arada sırada da detoks yaparım, sigaramdan da vazgeçmem diyenler için uygun bir yer değil Saf.


Estetik sayısı yüzde 80 arttı, Dove ‘gerçek güzellik’ kampanyası başlattı

Gördünüz mü? Açık hava reklamlarında etli butlu bir genç kadın görseli, “Kilolu mu?”, “Kıvrımlı mı?” yazıyor yanında.

Yine aynı markanın bir başka açık hava reklamında burnu kemerli çekici bir kadın görseli, “Kemerli mi?”, “Karizmatik mi?” yazıyor onda da. Bunlar Dove’un gerçek güzellik kampanyasına ait. Dove içimizden birilerine yer veriyor bu kampanyasında ve güzellik kavramını sorguluyor. Bugüne kadar Dove tam 41 ülkede, güzelik üzerine oluşmuş tanımlamaları sorgulamak amacıyla bu kampanyayı yürütmüş. 1 milyon kadına ulaşmış. Şimdi Dove Türkiye’de bir yıl boyunca 11-17 yaş arasındaki genç kızlar ve annelerini güzellik konusunda eğitecek.

Bu neden önemli? Psikolog Işın Akı’nın verdiği bilgiye göre, son üç yıldır ülkemizde estetik operasyon sayısında yüzde 80’lik bir artış var. Neredeyse kimseler fiziğinden memnun değil. Estetik operasyon geçirme yaşı 15-16’lara kadar indi. Dove işte bu nedenle sosyal sorumluluk projesi olarak bu konuyu seçmiş.

Yazının devamı...

‘Yoldaki araçların yüzde 5’i motosiklet olsa trafik akar’

Türkiye, motosiklet kullanımında binde 17’lik oranla dünya sonuncusu...

Yabancı yatırımların artığı, dev plazaların birbiri ardına sıralandığı son yıllarda “İstanbul gelişiyor, finans merkezi olabilir” yorumları yapılıyor. Ancak iki sorun var: İstanbul’un altyapı eksikliği ve trafik sorunu. Bu yıl İstanbul’un trafiği bir yıl öncekinden çok daha kötü. Yeni bağlantı yolları ve kavşaklar bu sorunu çözecek gibi de durmuyor.

Motosiklet Endüstrisi Derneği Başkanı Ferruh Tanay’la trafik üzerine konuştuk. Tanay, trafik sorununa çözüm olarak motosiklet kullanımını öneriyor.

“Motosiklet” denildiğinde birçok kişinin aklına tehlike, hız tutkusu geliyor. Ve itiraf edelim çoğumuz motosikletten korkuyoruz. Çevresindekileri endişelendirmemek için ailesinden, eşinden gizli gizli motosiklet kullananlar var. Tanay, “Kesinlikle doğru” diyor ve başlıyor anlatmaya:

Motosiklet korkusu
“Türkiye’de motosiklet kullanım oranları çok düşük. Araştırdık ve bunun nedeninin korku olduğunu gördük. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde kullanılan bir araç motosiklet. Pratik bir araç, park sorunu yok, zamandan kazandırıyor. Ancak pek çok ülkenin aksine bizde böyle bir gelenek yok.”

Tanay, “Türkiye’de motosiklet kullanımı binde 17. Bu, dünya sonunculuğuna eşit bir rakam” diyor. Tanay, farklı örnekleri ve önerilerini sıralıyor:

* Barcelona’da caddelerin iki başı motosiklet parklarına ayrılıyor. 4 arabanın park edeceği yere 20 motosiklet park ediyor. Şehrin merkezinde trafik sıkışıklığının önüne geçmek için motosiklet kullanımı teşvik ediliyor.

* Avrupa’da trafik çözümünde motosiklet birinci araç olarak görülüyor, çünkü en büyük sorun park yeri sorunu. Şehirlerin altı otoparklarla dolu. Araçların park etmesinin önünü kesmeye çalışıyorlar. Şehir merkezlerinde motosiklet kullanımını artırıp daha akıcı bir trafik hedefliyorlar.

* Londra’da şehir merkezine araçla girmenin vergisi var. Şimdilerde merkezin trafiğe kapalı bölümünün sınırlarını genişletiyorlar. Taksi ve motosikletler bu uygulamadan muaf tutuluyor.

* Yunanistan ve İtalya’da köprü ve otoyol geçişlerinde motosikletlerden düşük ücret alınıyor ya da hiç ücret alınmıyor.

* İstanbul’da motoparklar yapılır, trafikteki araçların yüzde 5’i motosiklet olursa trafik akar.

Meclis’te bekleyen yeni trafik yasası çıkarsa motosiklet kullanımı teşvik edilecek gibi görünüyor. Yüksek ÖTV ve içimizdeki korku olmasa, İtalya, İspanya gibi ülkelerdeki motosiklet kullanma alışkanlığını belki biz de zaman içinde ediniriz.

Motosiklet üretim merkezi olabiliriz
Tanay: “Çin yapımı motosiklet furyası oldu. Markasız motosikletler geldi. Kalitesi soru işareti. Türkiye akıllı oynarsa Avrupa’nın motosiklet üretim merkezi olabilir. Avrupa’da maliyetler yüksek, Çin çok uzak ve kalitesi tartışmalı. Türkiye ise çok uygun. Ama önce Türkiye’de marka motosiklet satışlarının artması lazım. O zaman iyi markalar gelir ve Türkiye’ye yatırım yapar. Ve Türkiye’nin en büyük ithalat girdisi petrol. Motosikletin yakıt tüketimi, arabaların üçte biri ile altıda biri arasında değişiyor. Motosiklet bu açıdan da çok cazip.”

Yazının devamı...

Türkiye’nin suflesine Hindistan ve Avustralya talip oldu

Domino’s Pizza bu yıl Türkiye’de 10’uncu yılını kutluyor. 10’uncu yıl şerefine olsa gerek Türkiye ekibi yaratıcılıklarının tavan noktasında. Yurtdışındaki birçok Domino’s Pizza’da olmayan seçenekler üretiyorlar. Farklı kampanyalara imza atıyorlar.

Son kampanyaları “Simit fiyatına pizza”ydı. Hatta simitçilerin pizza yediğine atıfta bulunup onları kızdırmışlardı. 25 Ocak’ta tüm orta boy pizzalarını 4.90 YTL’den satışa sunmuşlardı.

60 ülkede 8 binden fazla şubesi olan bir zincir Domino’s Pizza. Farklı ülkelerdeki Domino’s Pizza’ların mönülerinin de büyük bölümü aynı. Dünyanın neresine giderseniz gidin aynı pizzayı yiyebiliyorsunuz. Ama bu ülkeler arasında farklı lezzet peşinde koşan ve menüsüne yeni lezzetler ekleyenler de var. Bunlardan biri de Türkiye’deki Domino’s Pizza.

Örneğin Turkish ve Italiano Pizza çeşitleri ile çıtırkıtır tavuklu, iri kıyım kıymalı ve dipdiri enginarlı pizzalar yalnızca Türkiye’de var.

Yeni ürün geliştirmekte iddialı olan Domino’s Pizza’nın Türkiye ekibi bir süre önce tatlı seçeneklerine “sufle”yi ekledi.

“Pizzadan sonra sufle yenir mi?” demeyin. Kilo sorununuz yoksa afiyetle yenir.

90 bin sufle satıldı
Domino’s Pizza Türkiye ekibinin özel olarak ürettiği çikolatalı sufle Türkiye boyutlarını aştı, sufle Türkiye’de çok tuttu, kısa sürede efsaneleşti. 6 ayda 90 bin sufle satıldı.

Bu başarı Domino’s Pizza zinciri olan birçok ülkenin de dikkatini çekti. Ar-Ge çalışmaları tamamıyla Türkiye Domino’s Pizza’nın ekibi tarafından yapılan sufleye talipler çıktı. Komşu ülke Yunanistan’ın yanı sıra Suudi Arabistan, Avustralya ve Hindistan’da Türkiye Domino’s Pizza’nın suflesi satılacak. 2007 yılı içinde bu ülkelerde Domino’s Pizza menülerine Turkish sufle girecek.

Balıkçılar Başbakan’ın müdahalesini bekliyor
Kocaman Balık’ın sahibi, Bandırma Ticaret Odası Başkanı Osman Kocaman, iki hafta önce Pazarın Patronu’nun konuğu olmuştu. 1500 tonla Türkiye’nin en büyük salyangoz ve kurbağa ihracatçısı olan Osman Kocaman aynı zamanda orkinos ihracatçısı. Orkinos avcılığı konusunda 2007 AB kotaları değişmezse sıkıntılı geçecek gibi görünüyor.

“Türkiye’de bizimle birlikte 6 firma dünya devleriyle bu konuda yarışıyor. Türk firmaları açık deniz avcılığında kısa zamanda büyük atılım gerçekleştirdiler ve Akdeniz’de bu sektörün lideri olan İspanyollar’la aramızdaki fark kapandı” diyen Kocaman sıkıntılarının kaynağının AB olduğunu söylüyor.

Açık deniz avcılığı konusunda AB’nin kotaları var. Kocaman, 2007 Ocak’taki toplantıda Türkiye’nin hakkı olan 2.877 ton kotayı alamadığını söylüyor ve “Türkiye, masa başı oyunlarla 918 ton kotaya mahkûm edilmek istendi. Bu, yaklaşık 85 açık deniz teknesinin ve 3 bin balıkçı ailesinin işsiz kalması, 65-70 milyon dolarlık bir ihracat geliri kaybı demek” diyor.

Bu kotaya Türk delegasyonu karşı çıkıp veto hakkını kullandı. Ancak bu yeterli değil. Balıkçılar bu vetonun anlam taşıması için Başbakan Erdoğan’ın ve Dışişleri Bakanı Gül’ün konuyu gündeme taşımasının gerektiğini düşünüyor. Yakında balıkçılar da seslerini yükseltecek.

Konyalı’nın 110’uncu yılında 110 çeşit şarap
Kanyon’daki Konyalı Lokantası özellikle öğle yemeklerinde iş dünyasının en gözde yeni adreslerinden oldu.

Yabancı konuklarını Konyalı’da ağırlayan iş adamları özellikle altın kaplama sahanlarda sunulan yemek servislerini anlata anlata bitiremiyor.

Konyalı’daki son yenilik de şu: 110’uncu yılını kutlayan Konyalı, Türkiye’nin ilk özel rezerv Şiraz şarabının da içinde yer aldığı 110 Türk şarabını konuklarına sunmaya başladı. Konyalı en zengin şarap kavına sahip olma konusunda hayli iddialı görünüyor.

Yazının devamı...

Anadolu Sağlık Merkezi CEO’su yuvadan uçuyor

Anadolu Holding’in dev sağlık kuruluşu Anadolu Sağlık Merkezi’nin CEO’su Murat Dayanıklı, hastanenin kuruluşunda büyük emeği olan kişilerden biri.

2 yıl önce Gebze’de faaliyete geçen hastanenin hayata geçmesi hayli sancılı bir süreç sonucunda gerçekleşmişti. Murat Dayanıklı da bu projede 8 yılı aşkın süredir çalışıyordu.

Kendisiyle 2006’nın Kasım ayında yaptığım görüşmede, “Hedefimiz Amerikan standartlarında bir hastane yapmaktı, bunu başardık. Amerika’dan bize hasta gelecek” demişti gururla.

ASM’yi çocuğu gibi görüyordu.

Murat Dayanıklı şimdilerde yuvadan ayrılıp, kendi kanatlarıyla uçmaya hazırlanıyor.

Bu kararını da yakın çevresine, “Tuncay Özilhan’ın önderliğiyle Anadolu Vakfı Türkiye’ye Amerikan standartlarında bir sağlık merkezi kazandırdı ve ASM şu anda büyük bir başarıyla geleceğe doğru ilerliyor ama artık benim ASM’deki misyonum tamamlandı” sözleriyle anlatıyor.

Başarılı bir yönetici...

Edirne doğumlu Murat Dayanıklı doktorlukla yöneticiliği başarılı bir biçimde birleştirmiş biri.

Gençliğinde babasının hastanesinde deneyim kazanmış. Tıp Fakültesi’ni bitirdikten sonra mecburi hizmete gitmek yerine “Önce işletme okuyacağım” demiş ve İstanbul Üniversitesi İşletme İktisadı Ensstitüsü’nde uluslararası işletme programına girmiş. Bu da yetmemiş, Amerika’da Yale Üniversitesi’nde “sağlık yönetimi, kaynak kullanımı ve politikası” yüksek lisans programına katılmış.

Harvard Sağlık Sistemi’nde yönetim analisti olarak çalışma yaşamına adım atan Dayanıklı, California Pacific Sağlık Hizmetleri Organizasyonu’nda stratejik planlama ve performans değerlendirmesi direktörü; daha sonra da Mercer Danışmanlık şirketinde danışman olarak görev almış.

1999’den bu yana da Anadolu Vakfı İstisadi İşletmesi’nde icra başkan vekili. Bu başarılı ismi yakında başarılı bir yönetici olarak değil, başarılı bir girişimci olarak görebiliriz.


İddaa “Ekmeğimi böldüm de yedim” diyor
İddaa’nın yeni kampanyasının sloganı “Ekmeğimizi Paylaşıyoruz”. Doğrusu kampanyanın dikkatimi çekmesinin nedeni şu anda İddaa ile ilgili belirsizliğin sürmesi. İddaa oyunu Mart ayında durdurulabilir. Kamu İhale Kurumu şartlarına uymadığı için Danıştay İddaa oyununu düzenleyen ihale işleminin yürütmesini oy birliğiyle durdurdu ve geri sayım başladı. Oyunların devam etmesi için hazırlanan yasaya yeni bir madde eklenmezse İddaa durdurulacak.

Durdurulsa ne olur?

Kampanyada kısa yoldan bu sorunun yanıtı veriliyor.

İddaa’cılar kendilerini Futbol Federasyonu’na, ilgili bakana, kulüplere ve oyunun takipçilerine anlatmak için kolları sıvamış. Kampanyanın görseli kocaman dilimlenmiş bir ekmek. Ekmekte boş dilim yok. Dilimlerin yanındaki rakamları okuyunca “İddaa en hayırsever kurum” diyebilirsiniz.

Hasılat şöyle dağılıyor:

* Ekmeğin köşesi Çocuk Esirgeme Kurumu’na ayrılmış. İddaa oynandığı 2004’ten beri bu kuruma 29 milyon 500 bin YTL katkıda bulunmuş.
* 1 milyar 780 milyon YTL ikramiye olarak dağıtılmış.
* 291 milyon YTL “Türk futboluna katkıda bulunduk” dilimine ayrılmış. Bu meblağ kulüplerin isim hakları için ödenmiş.
* 5 milyon 700 bin YTL Kredi ve Yurtlar Kurumu’na, 2 milyon YTL Türkiye Tanıtım Fonu’na, 4 milyon 400 bin YTL Gençlik ve Spor Müdürlüğü’ne, 1 milyon 900 bin YTL Savunma Sanayi Destekleme Fonu’na katkıda bulunulmuş. 586 milyon YTL de KDV ve Şans Oyunları Vergisi olarak ödenmiş.
* 2004’ten bu yana İddaa sayesinde kulüplere toplam 210 milyon dolar ödendi. İkinci ve üçüncü lig kulüpleri için bu katkı yaşamsal önem taşıyor.
* Ayrıca İddaa’nın yurt çapında 4 bin bayii var. 60 bin kişi bu işten ekmek yiyor.

Bu rakamları okuyunca “İddaa olmasa ne olur? Sonuçta ödüllü bir tahmin oyunu” diyemiyorsunuz.

Tamam, insan dilimlenmiş ekmeği görünce “İddaa da taş mı yiyor?” diyor demesine ama; işin diğer yönünü görmemek de mümkün değil.

Açık olan şu, İddaa olmazsa bu oyunların tutkunları tamamıyla illegal ortama kayar, bu sefer hem kulüplere hem de İddaa’dan katkı sağlayan bütün kurumlara taş yemek düşer.

Yazının devamı...

En ucuz ürünler indragandi’de!

Her gün bir ürünü indragandi yapar mısınız? Ne mi diyorum? Yakında “Sen hangi ürünü indragandiledin” diye konuşulduğunu duyarsanız şaşırmayın. İnternette farklı bir pazarlama tekniğiyle yeni bir site kuruldu. www.indragandi.com. Bugüne kadar alışık olduğumuz internet alışveriş sitelerine benzemiyor. Kurucuları Barış Topkaya ve Burçin Ergünt. Sitenin adını Burçin Ergünt koymuş. “Yaratıcılık ve girişimcilik budur” dedirten bir site...

Her gün saat 12.00’de tıkladığınızda karşınıza yeni bir fırsat ürünü çıkıyor. Bir gün önceden hangi ürün olacağını bilmiyorsunuz. 365 gün ürün satılıyor, üstelik bu ürünlerin tümünün fiyatı uygun. Örneğin ben bu yazıyı yazarken sabah saatlerinde Samsung MC- 1610 Lazer yazıcı vardı, 147 YTL olan piyasa fiyatı indragandi’de 99 YTL’ydi. Saat 12.00’de ürün değişti ve Sony DCR-TRV 270 E video kamera 449 YTL’den satışa sunuldu. Bu arada, ürünlerden kaç adet olduğunu bilmiyorsunuz. Hızlı davranmanız gerekiyor, stok aniden tükenebilir. Bir gün sonra ürünü o fiyattan bulma şansınız yok. Kaç adet ürün kaldığını görmeniz de mümkün olmadığı için siteden alışveriş yapmak çok heyecan verici. Yeni üyelerin sanırım çoğu satılan ürünlere bakıp iç çekiyor, “bu ürünü bir kez daha satın” baskısı yapıyordur.

En fazla üç ürün alınıyor
Gün içinde ürünün bittiğini indragandi.yap butonu ekrandan kalktığında anlıyorsunuz. Bu arada ürünü çok uygun bulup çok sayıda almak isteyebilirsiniz ama bir üye yalnızca 3 adet alabiliyor. İndragandi’nin kurucularının amacı çok sayıda kişiye uygun fiyata mal satmak. Sipariş ettiğiniz ürünleri İstanbul’daysanız ertesi gün, İstanbul dışındaysanız 2 gün içinde alıyorsunuz. Tüm siparişler UPS kanalıyla elinize ulaşıyor. Siteye üye olmak için adınızı ve soyadınızı giriyorsunuz. Alışverişte kredi kartı kullanılıyor. Sitede daha önce satılan ürünlere baktığınızda sizi eğlendirip güldürecek ürünlerin satıldığını göreceksiniz. Çünkü kurucular üyeleri eğlendirmeyi de amaçlamış. Ümit Besen’in “Nikâh Masası” CD’si kapış kapış gitmiş. Bir ara kum torbası da satmışlar.

Şimdilik ağırlık elektronik ürünlerde. Ama biraz önce söylediğim gibi, sürpriz ürünler oluyor indragandi’de.

Barış Topkaya:

* Kaç üyeniz var?
10 Ocak’ta kurduk siteyi. 35 günde 1.300 üyemiz oldu. Flexi kart sponsorumuz. Onlar kullanıcılarına sitemizi duyurdu.

* Nasıl ucuz ürün alıyorsunuz?
8 bin indragandicim olduğunda bunun yüzde 5’i yeni üründen alsa, herhangi bir mağazada aynı üründen bir günde 400 adet satmak pek mümkün değil. Biz bir günde 400 adedi rahatlıkla sattığımızı hesaplarsak piyasanın en iyi fiyatını vermemiz doğal.

* Neden genelde elektronik ürünler satıyorsunuz?
Ulaşmak istediğimiz kesimin ihtiyaçları, üyelerimizin talepleri bizi yönlendiriyor. Bir de elektronik ürünlerin raflarda bulunması zor. Biz insanların önüne ürünü koyuyoruz. Bu kolaylık getiriyor.

Burçin Ergünt:

* Gün içinde ne hızda tükeniyor ürünler?
Güzel bir şeyi avantajlı bir fiyata almayı herkes istiyor. 2.5 saatte ürün bitebiliyor. Örneğin Kingston 1 GB USB hafıza + ASUS hafızalı Bluetooth kısa sürede tükendi.

İndragandi topluluğu da ürünlere karar verebildiği için biz onların talepleriyle de yönleniyoruz.

* Neler talep ediliyor?
Geçmişte satılan malları yeniden isteyen oluyor. Örneğin Bulvgari Aqua parfüm isteyen oldu.

* Müşterileriniz genelde İstanbul’dan mı?
Son 10 gündür alışveriş yapanların yüzde 40’ı İstanbul dışından. Antalya, Muğla, Aydın, Adana, Gaziantep mal gönderdiğimiz yerlerden ilk aklıma gelenler.

Ürünler kaça satıldı?
* Dijital tartı ile Hollywood 48 hours zayıflama içeceği 59 YTL’ye satıldı. İçeçeğin piyasadaki fiyatı 79 YTL’ydi.

* Belkin kablosuz mouse 19.99 YTL’ye, ev tipi kum torbası 59 YTL’ye alıcı buldu.

* Cirque Du Soleil 2’li DVD 14.99 YTL’ye satıldı.

Yazının devamı...

Piyasada “Kanlı Elmas” paniği

Birçok mücevher şirketi Sevgililer Günü için “tek taş” kampanyaları düzenliyor. 12 taksitle tek taş alabilirsiniz. Bu kampanyaların satışları ne kadar artırdığını önümüzdeki günlerde öğreniriz, ama şu günlerde Leonardo Di Caprio’nun başrolünü oynadığı “Kanlı Elmas” filmine gidenlerin “tek taş”larını içlerine sindireceğini hiç sanmıyorum.

Öncelikle filmi izlemeyenler için kısa bir bilgi vermekte yarar var.

Dünya elmaslarının yüzde 15’i Sierra Leone, Angola, Kongo gibi iç savaşlar yaşanan, insanların elmas madenlerinde çalıştırılmak için uyuşturucuya alıştırıldıkları, parmaklarının, ellerinin kollarının kesildiği, ailelerin parçalandığı, göz kırpmadan insanların öldürüldüğü, sakat bırakıldığı kanlı bölgelerden geliyor. “Kanlı Elmas” filminin öyküsü Sierra Leone’de geçiyor. Batılı mücevher şirketlerinin iç savaşa direkt katkısı anlatılıyor.

Kürk gibi olur mu?
Hayvan dostu Brigitte Bardot’nun kürk eylemini hatırlarsınız. Bir anda kürk satışları bıçak gibi kesilmişti.

O günleri işin duayenlerinden bir kuyumcu dost hatırlattı. “Kanlı Elmas”ı gördünüz mü soruma, “Gördüm, filmin etkisi ne kadar olur bilemiyorum ama kadınlar parmaklarındaki yüzüklere ‘acaba’ sorusuyla bakabilir. Elmas, pırlanta meraklısı kadınlar bir anda yüzüklerini rafa kaldırabilir, Brigitte Bardot birçok kadına kürklerini unutturdu” dedi.

İnsan, Kanlı Elmas’ı izledikten sonra “kanlı bir taşım mı var” diye düşünmeden edemiyor.

“Benim ürünüm sertifikalı” demek de içinizi rahatlatmıyor. Filmde bu konu da net değil, insanın kafasına soru işaretleri bırakacak nitelikte.

De Beers’ten açıklama
Filmin gösterildiği tüm ülkelerde Dünya Pırlanta Konseyi harekete geçmiş durumda. Peki Türkiye’de durum nedir?

De Beers, dünya elmas ticaretinde en büyük pay sahibi şirket. Ve bu şirketin Dünya Pırlanta Konseyi’ni finanse ettiği biliniyor.

Geçtiğimiz hafta De Beers Türkiye’deki satıcılarına bir açıklama gönderdi, “Kullandığımız taşlar legal” diyor.

Dünya Elmas Konseyi dünya elmaslarının yüzde 99’unun savaş olmayan bölgelerden geldiğini savunuyor.

Ayrıca konseyin web sitesinde de 2003 tarihli Kimberley süreci sonucu, ihtilaflı elmasların tüm pazardaki payının yüzde 4’ten yüzde 1’e düştüğü anlatılıyor. Yani filmden sonra durum değişmişe benziyor...

Ezcümle, Sevgililer Günü bahane gibi. Piyasada “kanlı elmas” paniği var.


En beğenilen şirket Arçelik
HTP, Retailing Institute, HTP Exclusive ve BİL’in müşteri memnuniyet ölçümleri tek bir marka altına toplandı ve KMG Araştırma kuruldu. Kurucusu Vural Çakır da “2007 Türkiye Beklentiler, Tercihler, Beğeniler” araştırmasını gönderdi. KMG her sene bir Türkiye araştırması yapacak. Bu yıl ilk yaptıkları araştırma Türk halkının beğenileri, beklentileri ve tercihleri üzerine.

26 ilde bin 91 kişiyle görüşülerek yapılan araştırmada Türkiye’nin en beğenilen markaları tespit edildi.

Yüzde 44’lük oranla ARÇELİK birinci geldi. ARÇELİK’i yine Koç Grubu’nun şirketi BEKO yüzde 16’yla izliyor. Yüzde 15’le ÜLKER üçüncü. İlk 10’a giren diğer markalar da sırasıyla, VESTEL, NOKIA, SONY, İSTİKBAL, PROFİLO, ADIDAS.

Dikkat çekici nokta, dayanıklı tüketim ürünlerinin lider olması. Araştırmacılar bunu şöyle açıklıyor: Tüketiciler daha yüksek fiyat verdikleri ürünleri daha öncelikli olarak değerlendiriyor.

Bu araştırmanın dikkat çekici diğer sonuçları da şöyle:

* En beğenilen romancı: Orhan Pamuk

* En beğenilen televizyoncu: Uğur Dündar

* En beğenilen şarkıcı: İbrahim Tatlıses

* En beğenilen dizi: Sıla

* Erdoğan’a % 49 destek

Araştırmaya katılanların yüzde 69’u Cumhurbaşkanı Sezer’den memnun olduklarını söylüyor. Ancak aynı araştırmada Tayyip Erdoğan’ın desteklenip desteklenmeyeceğiyle ilgili bir soru da var. Cumhurbaşkanlığı konusunda Erdoğan’ın yüzde 49 destek aldığı görünüyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.