Şampiy10
Magazin
Gündem

Organik yazı!

Organik başlığı altındaki her şeye kafayı takmış bulunuyorum. Evde çekmecelerden organik tohumlar çıkıyor, evimizin terasında yeşeren organik tohumlara gözüm gibi bakıyorum, kitapların arasında ayraç olarak organik ürün satan mağazaların broşürlerini kullanıyorum. Henüz anne sütüyle beslenen bebeğime ileride hangi organik ürünlerle çorbalar yapacağımı planlıyorum.

Durum böyle olunca 19-20 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da yapılacak olan Organik Tarım Kongresi’ni iple çektiğimi söylemeliyim.

Bu kongrenin yapılacağını, aylar öncesinden yazar arkadaşım Cengiz Aktar’dan öğrenmiştim. Kendisi bu kongrenin koordinatörü ve uzun zamandır yazılarında da sık sık belirtiyor: Türkiye’nin geleceği organik tarımda.

Yabancılar da ilgili...

Aktar’dan öğrendim, konvansiyonel tarım 100 işçi çalıştırıyorsa organik tarım 180 işçi çalıştırıyor. Organik tarım aynı zamanda istihdam demek. Uzun zamandır birçok ülkenin gözü Türkiye’nin verimli topraklarında. Çünkü Türkiye iyi bir organik tarım ülkesi olma potansiyeline sahip ve bu yüzden birçok yabancı yatırımcı yerel ortaklarla organik tarım işine giriyor. Aslında her şey çok açık; içi püre gibi olmayan domates, üzerinde asalak gibi çıkıntılar olmayan salatalık özlemini duymayan var mı?

Özellikle AB ülkeleri organik beslenme biçimine olağanüstü talep gösteriyor. Türkiye organik tarım potansiyelini harekete geçirirse zaman içinde yerel tüketici de bundan nasibini alacak.

Yine Aktar’dan aldığım bilgilere göre Türkiye’de 11 binden fazla endemik türde zengin biyolojik çeşitlilik var. Zaman bunu değerlendirme zamanı.

37 milyon dolar

Üstelik AB ülkeleri bu ürünleri almaya hazır. Şu andaki verilere göre; Türkiye’de organik ürün üretiminin neredeyse tamamı AB’ye ihraç ediliyor, bundan kazanç 37 milyon dolar. Organik ürünlerin yıllık içpazar payı ise sadece 3 milyon dolar civarında. Türkiye’nin bu rakamları nasıl katlayacağını 19-20 Ekim tarihlerinde Bahçeşehir Üniversitesi’nde yapılacak olan kongrede dinleyeceğiz. AB ülkelerinden uzmanların, tarım bakanı ve organik tarımla ilgili STK’ların temsilcilerinin katılacağı toplantı bakalım Türkiye’nin organik tarım ambarı haline gelebilmesi için hangi önerileri gündeme getirecek?


Bebeğinize organik tulum alamasanız da ‘baskı’dan uzak durun

Organik ürünler denildiğinde ilk akla gelen konu, yediklerimiz, içtiklerimizin ne kadar sağlıklı olduğu. Oysa organik yelpaze yalnızca bunlarla sınırlı değil. Giydiklerimiz ne kadar güvenli?

Özellikle çocukların ve bebeklerin giydikleri yüzde 100 pamuklu ürünler olmalı, üzerinde renkli baskılar olan kıyafelerden de uzak durulmalı.

Ekolojik tekstil markası Cleanclobe 0-24 aylık bebekler için organik kıyafetler üretiyor. Bu marka bir süredir City Farm butiklerinde satılıyordu, şimdilerde bu ürünler Joker mağazalarında da satılmaya başlandı. Herkesin bu ekolojik kıyafetleri edinmesi güç olabilir ama baskılı kıyafetler konusunda özen göstermek güç olmasa gerek.

Yazının devamı...

Elif Dürüst, Van’da genç yetenekleri keşfediyor

Elif Dürüst, Van’daki gençlerin yeteneklerini ortaya çıkaracak ve onları sosyalleştirecek

Elif Dürüst, Şirin Yalçın, İskender Savaşır, Zeynep Koçak ve Oya Fidanoğlu bundan 3 yıl önce Aralık Gönüllü Eğitim, Kültür ve Araştırmalar Derneği’ni kurdu.

Kişisel gelişim üzerine kurs programları dikkatimi çekiyordu. Geçenlerde Elif Dürüst’le sohbet ettik. Sosyal sorumluluk projelerinden ve bu ay çıkarmaya başladıkları Aralık Dergisi’nden heyecanla söz etti. 15 Ekim’de dergi bayilerde olacak.

Çocuklar tiyatroya...

Aralık Dergisi’nin satışından elde edilecek gelir derneğin sosyal sorumluluk projelerine aktarılacak.

Aralık Derneği geçen yıl yaptığı bir projeyle 10 bin çocuğu tiyatroya götürmüştü, bu projeleri devam ediyor. Hedefleri tiyatroya hiç gitmemiş 100 bin çocuğa ulaşmak.

Ayrıca geçen Mayıs ayında da basında yer bulmuştu, ’Genç Yetenekleri Keşfedelim’ adında bir proje başlatmışlardı. Pilot uygulaması Diyarbakır’da yapılmıştı. Aralık Derneği’ndeki uzmanlar, eğitmenler, sanatçılar Diyarbakır’a gidip yetenekli öğrencileri tespit edip, çalışmalar yapmışlar, daha sonra da o gençlerin eserlerinden oluşan bir sergi İstanbul’da açılmıştı. İsmail Acar Diyarbakırlı öğrencilere hocalık etmişti.

Diyarbakır’dan sonraki durak olarak Van seçilmiş. Elif Dürüst, Van’da da gençlerin yeteneklerini ortaya çıkaracak ve onları sosyalleştirecek çalışmalar için çabaladıklarını anlattı. Güzel Sanatlar Okulu’nda İsmail Acar hazırlıklara başlamış. Yakında bu projeyle parlayan öğrencilerin haberlerini okuruz.

Kuyruk olmayın!

Geçen hafta ‘Umut Sanat sinemalarını devredecek’ diye yazdım, Umut Sanat’ın kapısında, ‘Aman sinemalarınızı biz alalım’ diye kuyruklar oluşmuş. Bana da mailler, telefonlar geldi. Yetişemedim. ‘Yazıyı iyi okuyun’ diyorum ama kurtulamıyorum. Umut Sanat’ın yöneticilerinden Nida Karabol kısaca şöyle diyordu: “Umut Sanat sinema işletmeciliğinden yavaş yavaş çekilecek, sinema yapımcılığına ağırlık verecek. Şu anda Umut Sanat’ın salonlarının acil şatışı gibi bir durum yok.”

Bu reklam dileniyor

Televizyonu ne zaman açsam ben mi denk geliyorum, yoksa gerçekten de çok sık mı çıkıyor bu reklam bilemedim. Ekrandan yalvaran insan sesleri yükseliyor. ‘Açız, çaresiziz’ diyorlar. Ses tonları cılız, ağlamaklı.

Bu nedir?

Buna reklam demek de yanlış, bir dernek Ramazan yardımı toplamak için dara düşmüş insanların yalvarışlarından yola çıkmış. Dilenen insanların sesi yetmezmiş gibi bir de söyledikleri ekrandan ‘kara’ bir şekilde yansıtılıyor.

Deniz Feneri Derneği’nin 2007 Ramazan’ı yardım kampanyası. Ramazan ayında yardım etmek, yoksullara el uzatmak ve bunu reklam yapmadan yapmak gerekmiyor mu?

İslam’da dilenmek yasaktır. Yardım eli dilenenlere değil ihtiyaç sahiplerine uzatılır.

Gerçek ihtiyaç sahiplerini belirleyip onlara gereken yardımlarda bulunmak için farklı yöntemler izlenebilir.

Yoksullara el uzatmayı hedefleyen bir dernek nasıl yardım toplayacağının formüllerini vicdan sömürüsü yapmadan geliştirmeli. Ayrıca da Ramazan ayında yapılan yardımlara daha da özen göstermek gerekmiyor mu?

Çok dikkatimi çekiyor, dağıtılan iftariyeliklerin üzerinde kocaman yazılar, logolar. Yardım dağıtanlar da reklam peşinde.

Yazının devamı...

Umut Sanat 34 sinema salonunu devredecek

“Artık sinema, alışveriş merkezlerinde izleniyor” diyen Umut Sanat’ın ortaklarından Nida Karabol, yerli filmlere artan ilginin altını çizerek bundan sonra film yapımcılığına ağırlık vereceklerini söylüyor

İstanbul’da yeni alışveriş merkezleri açılmaya devam ediyor. İstinye Park resmi açılışını henüz yapmadı ama halka açıldı. İlk günlerden ilgi de gördü. 2008’e kadar İstanbul’un her iki yakasında da yeni alışveriş merkezleri açılacak.
Geçenlerde İstanbul’daki alışveriş merkezlerinin cazibe merkezi haline gelmek ve rekabet için yaptıklarıyla ilgili konuşurken, içinde sinema salonu olmayan alışveriş merkezlerine dikkat çekti bir yönetici.
Sinema salonları alışveriş merkezlerine ayak alışkanlığı yaptırıyor. Bu yurtdışında da böyle, Türkiye’de de.
180 milyar dolar ciro
Dünyada 180 milyar dolar ciro yapıyor sinema sektörü. Türkiye’de de bu rakam 50 milyon dolar civarında.
Sinema sektörüne yatırımlar dünyada olduğu gibi Türkiye’de de her geçen gün artıyor.
Ve son yıllarda AFM, Odeon, Cinemaxx, Cinecity gibi grupların rekabeti diğer salonları yutuyor.
Her alışveriş merkezinde en az 5 salonlu sinemalar açılıyor.
Umut Sanat’ın ortaklarından Nida Karabol bu aralar bir yandan sinema sektöründe farklı bir mücadele veriyor. Telif haklarının peşine düşmüş durumda. Sinemaya AB standartları getirmek için çabalıyor. Bir yandan da yıllardır sahibi oldukları sinema salonlarını devretmeye hazırlanıyor.
Karabol’dan aldığım rakamlar 2006 yılında Türkiye’de 33 yerli filmin vizyona girdiğini ve 14 milyon izleyiciye ulaştığını gösteriyor. Yabancı film sayısı ise 204, izleyicisi ise 16 milyon kişi.
Ezcümle Türkiye’de sinema izleyicisi daha çok yerli yapım izliyor.
Karabol da, ’Artık sinema alışveriş merkezlerinde izleniyor. Sinema izleyicisinin neredeyse yüzde 50’si İstanbul, İzmir ve Ankara’da. Bu şehirlerde de alışveriş merkezleri sayısı artıyor. Biz sinema işletmeciliğine başladığımızda amacımız sinema salonu olmayan üniversitesi olan illeri sinemayla buluşturmaktı. Bu hedefe ulaştık. Hatta İstanbul’daki sinemalarımız üniversitelerin yanındadır. (Örnek Feriye sineması Galatasaray Üniversitesi’nin hemen yanında) Şartlar değişti, biz de film yapımcılığına ağırlık verip sinema salonlarını devretmeyi planlıyoruz. 34 sinema salonumuz var. Zaman içinde bunları devredeceğiz’ diyor. İstanbul Kanatlarımın Altında ve Dar Alanda Kısa Paslaşmalar gibi başarılı yapımlara imza atan Karabol yeni projelerin peşine düşmüş görünüyor.
Kısa süre önce Sinema Eserleri Yapımcıları Meslek Birliği’nin (SE-YAP) başkanlığını da üstlenen Karabol, AB uyum yasaları çercevesinde korsanla mücadele için Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla çalışmalar yapıyor.
2010 İstanbul Kültür Şehri konseptine yönelik de hazırlık içinde.



Ersin Pamuksüzer’in
Saf’ı zincir oldu


Geçtiğimiz yıl Ericsson’un eski genel müdürü Ersin Pamuksüzer Beyoğlu-Tünel’de çiğ yemek restoranı Saf’ı açtı. Bodrum’da da detoks merkezi olan Pamuksüzer, Türkiye’de organik ve bitkisel ürünlere olan ilgiyi kısa zamanda iyi değerlendiriyor. Saf’ın bir şubesi de Kuruçeşme’de Suada’nın tam karşısında açıldı.
Buğdayçimi yetiştiricisi
Kuruçeşme’deki Saf Organic Takeaway&Juice Bar ve yanındaki The LifeCo Shop organik beslenmek isteyenler için isabetli bir adres. Bu işlerle kafayı bozanlar için özel not: Saf’ta buğdayçimi yetiştirici ve su sıkıcıları, trambolin ve inversiyon aletleri de satılıyor.
Neden çiğ yemek diye soranlar için kısa bir not daha: Besinler 48 derecenin üzerinde ısıda piştiklerinde ölüyorlar. Meyveleri, sebzeleri çiğ tüketmek kişinin enerjisini yükseltiyor. Kuruçeşme’ye kadar gitmek istemeyenler için online alışveriş imkanı da var. www.thelifecoshop.com

Yazının devamı...

Teknelerden yükselen müzik kaç desibel?

İstanbul’da Boğaz’ın iki yakasında 600’e yakın eğlence yeri var. Yıllardır bu yerlerden gece geç saatlere kadar yükselen ses sahile yakın oturanların kâbusuydu.

Geçen yıl 15 bin imza Boğaz’daki gürültü kirliliğine son vermek için toplanmıştı.

Bu sene Çevre Bakanlığı ve İstanbul Belediyesi yaz başında önlem aldı, Boğaz’daki eğlence yerlerinden yükselen müzik sesi kısıldı.

Eğlence yerleri de sezon başında önlemlerini aldı. Örneğin Sortie yeni bir müzik sistemi kurdu, 250 bin YTL harcadı. Reina da kalın perdeler çekiyor...

Artık Suada’da da ses kısılıyor, Kuruçeşme’de yaşayanlar pencerelerini açabiliyor.

Peki Boğaz’da gürültü kirliliği bitti mi?

Konuya girmeden belirteyim. Ben de deniz tutkunuyum, Boğaz’a hayranım, eğlenmeyi de çok severim ama... Aması şu:

Boğaz’da her gece yaklaşık 100 tekne turistik amaçlı olarak binlerce kişiyi gezdiriyor. İnsanlar tekne üzerine çıkınca nedendir tam olarak bilemiyorum, sanırım denizdeki dalgaların etkisiyle oynamaya başlıyor. Denizde dalga, teknelerde samba!

Davul zurna eşliğinde coşanlar ise çoğunlukta. Teknelerin kıyıya yakınlığı 7-8 metre olunca, Boğaz’da sahil şeridi her daim gece kulübü gibi. Evlerde bağırmadan konuşmak mümkün değil.

Sahil Güvenlik ise duruma seyirci. Boğaz’da 10 milin üzerinde hızla seyredenleri durduran, ceza kesen ve askeri mahkemeye sevk eden Sahil Güvenlik Boğaz’daki gürültü kirliliğini nedendir bilemiyorum ama yalnızca izliyor.

Havai fişekleri kim kontrol ediyor?

Bu arada malum yaz ayları Boğaz’ın her köşesinde düğün, parti...

Ve havai fişekler atılıyor. Neredeyse yemeklerden sonra her eve havai fişek kampanyası var dedirtecek kadar çok!

Bu havai fişeklerin kontrolünü ve güvenliğini merak ediyorum.

Ezcümle Boğaz’da eğlence yerlerinin sesi kısıldı ama denizin üstü gece kulüplerini aratmıyor.

Yazının devamı...

İngiltere’nin sigara otomatlarını Türk şirket imal etti

Şimdilerde gıdadan, konfeksiyona, temizlik ürünlerinden dayanıklı tüketim mallarına kadar ne alsak üzerinde bir barkodu var. Barkod hayatımıza bundan tam 20 yıl önce girdi. Barkod ilk kez bir deterjanda uygulandı. Uygulamayı gerçekleştiren şirket de Exim’di.

800 bin euro’luk otomatlar

Exim Türkiye’de “Otomatik Tanımlama ve Veri Toplama (OT/VT)” teknolojileri alanında 20 yıldır hizmet veriyor. Bugün 1200’den fazla firmanın 7 gün 24 saat kullandığı mobil veri sistemlerinin arkasındaki çözüm firması.

Ve şimdilerde Exim, dünyaya yazılım ihracına başladı. İlk olarak İngiltere’nin en büyük otomat şirketi Sinclair Collis’e, 35 bin sigara otomatı hazırladı. 800 bin euro’luk satış gerçekleştirdi.

Sinclair Collis, İngiltere, Galler ve İskoçya bölgelerinde tüm sigara üreticilerinin ürünlerinin satıldığı otomatların işletmecisi.

Exim’in bu çalışmalarının başındaki isim Genel Müdür Cenk Alper. Batı’ya sigara otomatı ihracatının devam edeceğini, Exim’in Avrupa pazarında büyük hedeflere yöneldiğini söylüyor Alper. Exim’in Avrupa’da yolu açık olsun.

Bu arada sigara otomatı değil ama gazete ve içecek, hatta su otomatları Türkiye’de de yaygınlaşsa hiç fena olmayacak.


Sandal’ın MANDAL Oteli ilk ayında Koç ve Öngör’ü ağırladı

Müzik camiasından bir isim daha kısa süre önce otelciliğe soyundu. Mustafa Sandal 30 Haziran’da Bodrum Gündoğan’da MANDAL adlı bir butik otel açtı. Sandal’ın ortağı Cüneyt Kurt.

Şans Restoran, Bice’ler, İstanbul ve Göcek’teki Bistro’ların işletmecisi Cüneyt Kurt.

Sandal’la Kurt’un oteli denize sıfır. MANDAL Otel için yalnızca butik otel demek de mümkün değil. 20 standart oda, 3 süit ve 10 apartı olan otelin yanında Casa Costa adlı 50 dairelik bir site var.

12 ay açık olacak otelin mimarı Emre Kunt. İç tasarımı da Türker Doğancıl’ın.

Otelin restoranı da Bice Restaurant’larının başaşçısı olan Andrea Mugavero’ya emanet.

Cüneyt Kurt’un işletmelerinin mutfağı ünlüdür. Mandal Otel kısa zamanda bunu bilenlerin lezzet durağı oldu.

Kış aylarında iş dünyasına hizmet vermeye yönelik yatırımlarını da gerçekleştiren otel ilk ayında Rahmi Koç ve Mustafa Koç’u ağırladı. Garanti Bankası’nın eski genel müdürü Akın Öngör de otelin ilk müşterilerindendi.

Bu otelin uçağı da var

Oteli çekici kılan ne mi? Her oda rahat ve deniz manzaralı. Her odada, 83 ekran plazma TV, mini bar, kasa, ışık geçirmez otomatik motorlu perdeler ve 24 saat smooth jazz müzik kanalı ve Digiturk tüm kanalları, wireless internet var. Ayrıca otelin 4 kişilik Cirrus marka kiralık uçağını da dileyen kiralıyor.


Kahvaltıya zaman ayıramayan iş yerinde agresif oluyor

Şebnem Güneyman Türkiye’nin ilk ve tek diyabetle yaşam koçu. Kendisi aynı zamanda sağlık koçluğu da yapıyor. Kurumlara iş yerinde verimliliği artırıcı önerilerde bulunan seminerler veriyor. Hemşirelerden bankacılara, farklı iş kollarındakiler kapısını çalanlar arasında.

Kendisine şunu sordum:

Bütün iş kolları için olmazsa olmaz olan nedir? İş yerinde çalışanların verimliliğini artırmak için öncelikle ne yapmak gerekir?

“İş yerinde verimlilik için öncelikle kahvaltıyı ve kahvaltıda doğru beslenmeyi öneriyorum” diyor Güneyman. “Evde kahvaltıya zaman ayıramadım, iş yerinde bir tost ya da poğaça yerim” diyenler başta güne bir sıfır yenik başlıyormuş. Bu kişiler iş yerinde daha agresif oluyormuş.

Daha başka?

“İş yerinde motivasyon öncelikle bireylerin sağlıklı yaşamaya adım atmasıyla başlayacaktır. Tüm eğitimlerde bunun önemini anlatıyorum. Kişi kendini tanır ve ne istediğini bilirse; kendine güveni varsa, bu otomatik olarak işe ve iş arkadaşlarına da yansıyacaktır. İş yerinde verimli olanların seçilmesi ve sunulması, işte yeni bir görüş getiren kişiyle fikir paylaşımı, iş yeri atmosferini, işte dinlenme alanlarını rahat bir ortam haline getirmek; ödüllendirmek, takdir etmek, elektrikçiden çaycıya kadar herkesin firmaya olan katkısının bilinmesini sağlamak, üstlerin ve altların bir araya gelmelerini sağlamak motivasyonu arttırır.”

Peki ya iş stresinden en çok kimler mi şikâyetçi? Taksi şoförleri. Onların öncelikli derdi trafik değil, kuralsızlık ve düzensizlik.

Yazının devamı...

Ucuz uçak bileti yaradı, otomobil kiralayanların sayısı %60 arttı

Hertz Türkiye Genel Müdürü Nur Hidayetoğlu, 1980 doğumlu genç bir işkadını. Kayserili. Nakliye şirketi sahibi olan babasının desteği ve yönlendirmesiyle girmiş ‘rent a car’ işine. Erkek egemen bir sektörde genç yaşında kadın patron olmuş. Şimdilerde hem arabalardan iyi anlıyor hem de bu işin tanıtım ve pazarlamasını en iyi şekilde yapmak için çabalıyor. Dünyanın en eski ‘rent a car’ şirketi olan Hertz’in Türkiye Genel Müdürü olmanın avantajlarını da yaşadığını itiraf ediyor. Bilinirlik ve güvenilirlik konusunda sorun yaşamamalarını markanın oturmuş olmasına bağlıyor.

Son zamanlarda havaalanlarında mutlaka dikkatinizi çekmiştir. Geçmişe oranla çok daha fazla kişi oto kiralama şirketlerinin önünde kuyruk oluyor, üstelik bunların çoğu yabancı değil Türk.

Büyük sıçrama yaşandı
Nur Hidayetoğlu’nun bu konuyla ilgili paylaştığı bir bilgi var: “Havalimanlarındaki ofislerimizden kiralanan araç sayısı yüzde 60 oranında arttı.”

2006 yılı içinde bu sıçrama gerçekleşmiş: Nedeni ortada, özel havayolu şirketlerinin sayısı arttı, uçak biletlerinin ucuzlamasıyla birlikte iç hatlardaki yolcu sayısı katlanarak arttı. İş amaçlı uçakla seyahat edenler havalimanlarında otomobil kiralamayı tercih ediyor.

Yabancılar çekiniyor
Peki ya yabancılar?
Nur Hidayetoğlu, “Yabancılar Türkiye’de araç kullanmaktan çekiniyor. Tükiye’ye maceracı, keşfetmeye meraklı turist gelmiyor. Güvenlik korkuları da var, Türkiye’deki trafiği de ürkütücü buluyor, araç kullanmaya cesaret edemiyorlar. En önemli neden de Türkiye’ye ucuz turistin gelmesi. Havalimanına iniyor, otobüslere biniyor, tatil köyünde iniyorlar. Büyük çoğunluğu tatil köyünden dışarıya kafasını uzatmıyor, çıkacaklarsa da geldikleri acentanın olanaklarıyla yine toplu halde geziyorlar. Türkiye’ye keşfetmeye meraklı turistler gelmiyor” diyor.

Araç sayısı 100 bini aştı
Hertz’in Türkiye’de bin 500 araçlık bir filosu var. Araçlar en fazla 1 yaşında. Diyarbakır’daki hizmetle İstanbul’daki arasında bir fark yok, fiyat farkı da yok. Hizmet standartları ve fiyatlar Türkiye’nin her yerinde aynı.

Hidayetoğlu iç pazardaki yerlerini sağlamlaştırmak ve müşteri potansiyellerini genişletmek için neler yaptıklarını anlatıyor. Bir kere özellikle Türkiye’de son yıllarda çok yaygınlaşan uygulama, filo kiralama sistemi.

Şirketler kiralık araç filolarıyla işlerini yapıyor. Bunun en büyük avantajı araç vergilerinin olmaması ve araçların tüm bakımlarının oto kiralama şirketleri tarafından üstlenilmesi. Filo kiralamada araç sayısı Türkiye’de 100 bini aştı. En az 12 ile 36 ay arasında değişen sürelerle firmalara araç kiralanıyor.


Aldıklarınız bagajınıza sığmıyorsa 3 saatliğine
bir ticari araç kiralayın...

Hertz şehir içinde kiralık araç pazarını genişletmek için yeni bir uygulama başlattı. Bu, hafif ticari araç kategorisinde saatlik veya günlük kiralama hizmeti. Binek bir aracınız var ve o gün İkea’ya ev alışverişine gideceksiniz. Arabanızın bagajına aldıklarınızı sığdırmanız mümkün değil. 3 saatliğine bir araç kiralayıp işinizi görebilir, nakliye masraflarından da kurtulabilirsiniz. Araç kiralamak mı, nakliye ücreti mi daha pahalı? diyorsanız, Hidayetoğlu “Kesinlikle biz daha ucuzuz, üstelik özgürce davranabilme, evde nakliyecileri beklemekten kurtulma gibi avantajlarımız da var” diyor. Bu arada bu hizmetin adı da ‘Rent A Van’.

Yazının devamı...

Ekolojik Fuar’da 102 firma

Harbiye’deki fuarda, bebeklerden zayıflamak isteyenlere kadar herkes için doğal ürünler vardı.

Harbiye Askeri Müze’de 19-22 Nisan günleri arasında Ekolojik Fuar vardı. Fuar öncesinde “Aman bu fuarı kaçırmayın” diye bir yazı yazmak geldi içimden ama nasıl bir fuar olacağını tam bilemediğim için yazmadım.

Fuara çok sayıda firma katılacağını, ürün zenginliği olacağını önceden gönderilen tanıtım bültenlerinden öğrenmiştim. Daha önceki yıllar da tanıtım böyle oluyor ama ne yazık ki sonuç çok parlak çıkmıyordu. Ürün çeşitleri, sunum tatmin edici değildi. Bir kere ürünlerde albeni olmuyordu, ezik büzük ürünlerle dolu raflar itici geliyordu. Ambalajlar da özensiz olunca, insanın eli o ürünleri almaya gitmiyordu.

Sonuçta gidip, görüp alışveriş yapıp bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Öncelikle şunu söyleyim. Benim gibi organik ürün meraklıları için fuar kaçırılmazdı. Bugüne kadar organik ürünlerle mesafesi olup da yolu düştüğü için fuara katılanların ise bundan sonra yediklerine içtiklerine daha farklı bakacakları kesin. Bunun için iki üç broşür okumaları yeterli!

Bu kez basılan broşürlerden, ürün çeşitlerine ve ambalajlara kadar her şey ne kadar yol alındığını gösteriyordu.

ASDF Fuarcılık tarafından düzenlenen fuarda 102 firma ve neredeyse her standda bir üretici vardı.

Ve hani çok alışık olduğumuz mercimek, bulgur, kuru kayısı, kuru üzüm, bitkisel yağlar gibi ürünlerin dışında kozmetikten temizlik ürünlerine ve tekstil ürünlerine kadar uzanan bir çeşitlilik hakimdi.

Fuar geçti gitti, 102 firmayı bu satırlara sığdırmak mümkün değil. Benim sepetimden ve ilgimi en çok çekenlerden söz edebileceğim.


NAR ÇEKİRDEĞİ DOĞAL ÖSTROJEN KAYNAĞI
Nar suyunun çok yararlı olduğunu bilmeyen yok. Peki nar çekirdeğinin doğal östrojen kaynağı olduğunu biliyor musunuz? www.ekolojikmarket.com’un öğütülmüş nar çekirdeği ürünü var. Toz halinde, yoğurda, süte, salataya, suya karıştırıp tüketebiliyorsunuz. Selülit, kötü kolesterol, menopoz dönemi sıkıntılarını giderici, kalbi koruyan bir ürün nar çekirdeği.


Haşerelere karşı yüzde 100 organik ürün
Malum bahar geldi, kapılar pencereler açık, börtü böcek zamanı. Evlerdeki haşerelere karşı kullanılan ilaçlar ise korkutucu. Küçük çocuğunuz varsa ilacı nereye sıkacağını, koyacağınızı şaşırıyorsunuz. Kokuları feci. Kokmayanları şüphe uyandırıyor. “Burası ilaçlı mıydı?” diye aklınıza takılıyor.

Fuarda Bivalvin diye bir marka vardı, tamamen organik. Karıncalar, hamam böcekleri ve fareler için geliştirilmiş. Minerallerden oluşuyor. Bu ilacı hisseden hayvanlar yuvalarına dönüp ölüyor. Ayrıca evinizde kedi, köpek, kuş varsa da bu ürünü kullanabilirsiniz.


Mevlevi Tatlısı
İçinde un, şeker ve yağ olmayan tatlı. Atiye Yalçın Gelibolu Mevlevihanesi’ndeki bir tarifle kendi tarifini karıştırarak bu tatlıyı üretmiş. İçinde baharatlar, kuru meyveler var. (Hurma, ceviz, badem, incir, üzüm, susam ve baharatlar.)

Atiye Yalçın, tatlısını tanıtmak için yoğun çaba sarfediyor. Şimdiden ihracat yapıyor. İşadamlarının özellikle yabancı misafirlerine ikram için bu tamamıyla organik ve mistik tatlıyı seçtiklerini anlatıyor. Merak edenler için ayrıntılı bilgi: www.mevlevilokumu.com adresinde var.


Doğal bebek bakımı
Fuarda bebek ve çocuk ürünleri stantları ilgi çekti. Örneğin Euphia. Sentetik parfümsüz, renklendiricisiz, parabensiz, sodyum laureth sülfatsız ürünlerden söz ediyorum. Anneler ve anne adayları, pişik kremi, temizlik losyonu, şampuan konusunda hassas. Ürünler sertifikalı ve tamamen doğal. Detaylı bilgi info@euphia.com.tr adresinde.


Kadınlara özel ürünler
Fuarda bebek ve çocuk ürünleri stantları ilgi çekti. Örneğin Euphia. Sentetik parfümsüz, renklendiricisiz, parabensiz, sodyum laureth sülfatsız ürünlerden söz ediyorum. Anneler ve anne adayları, pişik kremi, temizlik losyonu, şampuan konusunda hassas. Ürünler sertifikalı ve tamamen doğal. Detaylı bilgi info@euphia.com.tr adresinde.


Ürünler kapınıza geliyor
Yüzde 100 organik ve sertifikalı ürünlere ulaşma konusunda zorluk çekenler için de birkaç adres vereceğim. Mevsimine göre sebze ve meyve evinize kadar gelebiliyor. Bunun için adres: www.organikcity.com. Fiyatlar ürünlere göre ve paketin zenginliğine göre değişiyor.

Yazının devamı...

Ülker Çikolata’nın yeni adı: Golden

Çikolata denildiğinde ilk aklıma gelen Türk markası değildir Ülker. Daha doğrusu Ülker denildiğinde aklıma çikolata gelmezdi. Tam zamanını hatırlamıyorum, 3-4 ay kadar önceydi, tesadüfen Ülker Gusti’yi denedim. Ülker’in bitter çikolatası, yüzde 70 kakao oranıyla çok lezzetliydi. Ülker, çikolata işinde önemli adımlar atacak gibi gelmişti.

Dün Çırağan Oteli’nde atılan bu adımlar basınla paylaşıldı. Ülker Çikolata Grup Başkanı torun Ali Ülker, bundan sonra Ülker çikolatanın Ülker Golden Çikolata olarak anılacağını ve yenilendiklerini açıkladı. Yakında reklam kampanyaları da başlıyor.

Golden markası hepimize tanıdık gelen bir marka. 50 yılı aşkın bir geçmişi var. Üzerinde ’Arap Bacı’ların olduğu sakızları hatırlayan çoktur. 1981 yılından bu yana çikolata üretiminde büyük sorunlar yaşayan, seri üretimden uzaklaşan bu markayı kısa bir süre önce Ülker aldı. Ali Ülker, ’Şirketin borçlarını ödedik, ismini de yaşatmak istedik’ diyor.

Ülker Çikolata’nın Ülker Golden Çikolata yolculuğu işte böyle başladı. Yeni ambalajlarda Ülker ve Golden adı birlikte kullanılıyor. Altın renkli varaklı Ülker yazısının altına Golden kondurulmuş.

Ali Ülker, tamamıyla Golden adına geçişin 3 yılı alabileceğini düşündüklerini söylüyor. Ülker Gıda Pazarlama Müdürü Şebnem Nasi ise ilk 6 ay tüketicilerden alacakları tepkilere bakacaklarını anlatıyor.

Ülker 1944 yılında kurulmuş bir şirket. Şirketin adı aileye sonradan soyadı olmuş, işler ailenin önüne geçmiş. Ülker Şirketler Topluluğu’nun çatısı altındaki birçok ürün ise çok uzun zamandır Ülker adıyla anılıyor.

Üretim kapasitesi artacak
Ali Ülker bundan vazgeçildiğini, bir strateji değişikliği içinde olduklarını da anlattı. Bir şirketin güçlü alt markalarının olmasının şirketin değerini yükselttiğini söylerken, İçim, Cola Turka, Cafe Crown, Biskrem, Bizim gibi markalarını örnek gösterdi.

‘Bugüne kadar üretim ve dağıtım şirketiydik. Artık çok iyi bir pazarlama şirketi de olacağız’ diyen Ali Ülker, Topkapı’da yeni ek tesisleriyle üretim kapasitelerini de yüzde 30 artıracaklarını söyledi.

Ülker çikolata yolculuğunda hızını artırmış görünüyor. Sonbaharda Ülker’in çikolata kapasitesi 190 bin tona çıkacak. Ülker’in çikolata ihracatı da 250 milyon dolar. Alaska’dan Güney Amerika’ya kadar Ülker çikolataları satılıyor.

HER GÜN 100 GR ÇİKOLATA YERİM
Ali Ülker her gün çikolata yiyor, ’En az 100 gr yiyorum’ diyor. Ali Ülker’in çikolatanın tadını çıkarma formulü de dille damak arasında çikolatayı yapıştırıp eriterek yemek.


Evlenme teklifine özel ürün
Toplantıda Ülker Çikolata A.Ş’nin genel müdürü İrfan Demiryol da vardı. Demiryol çikolatayla ilgili bilgiler verirken özel talepleri de karşıladıklarından söz etti. Örneğin bir müşteri sevgilisine evlenme teklif etmek için Ülker Toto çikolatanın içine yüzük yerleştirilmesini istemiş. Ülker bu romantik erkek için özel çikolata üretmiş. Ankara’dan bir müşteri ise bitter çikolatanın fıstıklısından sipariş etmiş, bu talep de karşılanmış.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.