Şampiy10
Magazin
Gündem

Yo-yo diyetlere hayır deyin!

Yo-yo diyet tarzı tüm dünyada çok yaygın. Ancak yeni bilimsel veriler tehlikeli olabileceğine işaret ediyor.

Yo-yo diyet kilonun verilip tekrar geri alınmasına deniyor. Bu terimi ilk kez kulllanan Yale Ünivesitesi’nden Amerikalı biliminsanı Prof. Kelly D. Brownell. Ufak bir not: Profesörün kendisi de obezite mağduru! Yo-yo bir dingil ile birleştirilmiş iki diskten ve dingil etrafına sarılan bir ipten oluşan bir oyuncak.

Aşağı yukarı ritmik şekilde hareket ettirebiliyoruz. İşte bu şeklide sürekli aynı döngü içinde kilo verilip alınmasına yo-yo etkisi veya yo-yo diyet deniyor.

Kilo alıp veren kadının riski ne?

Araştırma ABD’de Brown Ünivesitesi’nde yapılmış, saptadıkları şu:

Normal kiloda olup kilo verip alan kadınlar sabit kilosunu koruyan kadınlara göre yaklaşık 3,5 kez daha fazla ani kalp durması riski taşıyor. Bu çok yüksek bir oran. Kalbin aniden durması kalbin düzenli çalışmasını sağlayan elektriksel sistemde arızayla oluşuyor. Yo-yo diyet yapanların kalp-damar hastalığından ölme riskleri yüzde 66 daha fazla. Burada kastedilen kalbe giden damarlarda yağ birikmesiyle damarların tıkanması sonucu felç, kalp krizi gibi nedenler.

Kilonun verilip tekrar geri alınmasının sağlığa etkileri konusunda şimdiye kadar değişik sonuçlar vardı. Bu araştırma yo-yo diyetin etkilerini çok daha net görmemizi sağlıyor. Ancak yo-yo diyetin niçin kalpten ölüm riskini artırdığını açıklamıyor.

Araştırmanın başındaki Dr. Somwail Rasla’nın ölüm rskinin artmasını şuna bağlıyor: “İnsanlar kilo aldığında kandaki şeker seviyesi, kan basıncı gibi kardiyak risk faktörleri de artıyor. Vücut bunları kompanse etmek için değişikliklere gidiyor. Ancak kişi yo-yo diyet yaptığı zaman; yani hızla kilo alıp verdiği zaman vücudun bu değişiklikleri kompanse etmek için yeterli zamanı olmuyor”.

Hızlı kilo alıp vermek DNA’ımızı bile etkiliyor

Farelerde yapılan deneylerde yo-yo diyetin DNA’yı (genlerimizin yapı taşı) bile etkilediği görülmüş. Dr. Rasla, Farelere “Sürekli kilo aldırıp verdirdiğimiz zaman DNA’larınının zarar gördüğünü kaydettik” diyor.

Yo-yo tuzağına düşmeden kilo vermek için 9 öneri

Aç kalmayın

Eğer öğün atlarsanız veya aç kalırsanız vücudunuz kıtlığa girdiğini düşünecek ve metabolizmanızı yavaşlatacaktır. Sonrasında çok daha hızlı kilo almaya başlarsınız.

Moda diyetlere kulak asmayın

Özellikle bir yiyecek grubunu tamamen çıkaran diyetler tehlikeli. Kısa vadede hızlı sonuç verebiliyorlar ancak sürekli uygulamanız zor.

Her öğünde protein alın

Protein vücudun yapı taşı, bağışıklığı artırmak için çok önemli. Ayrıca yiyeceğin midede öğütülme hızını yavaşlatıyor. Tok tutuyor.

Acele ederken yemeyin

Baskı ve stres vücudunuzun çok daha farklı çalışmasına yol açacak, sindirim sisteminizi kötü yönde etkileyecektir.

Kahvaltıyı atlamayın

“Sadece şimanlar kahvaltıyı atlar” sözünü unutmayın. Güne sağlıklı bir kahvaltıyla başlayın.

Porsiyonlarınızı biraz küçültün

1/3 oranında küçültseniz bile etkisini göreceksiniz. Yarı yarıya küçültün demiyorum, bu çoğu kişiye zor geliyor biliyorum. Ancak bir parça azaltmak o kadar da zor değil, daha az yemeye alışmak için büyük bir adım .

Yağı tamamen kesmeyin

Yağsız yağ yakamazsınız. Ancak aldığınız yağ doğru yağ olmalı. Örneğin; balık yağı, avokadonun içindeki yağ, zeytinyağı, tohum yağları ve kuruyemişlerin içindeki yağlar doğru yağlar. Ancak bu istediğiniz kadar kuruyemiş tüketebileceğiniz anlamına gelmemeli. Unutmayın 1 dolu avuç kuruyemişten en az 200 kalori alıyorsunuz.

Hareketli olun

Temiz havada dolaşın, alışverişinizi yürüyerek yapın. Asansörü kullanmak yerine merdiven inip çıkın.

Genetiğinize uygun bir kilo aralığı seçerek koruyun.

Yaşınıza ve genetiğinize uygun bir kilo ararlığı seçin. Örneğin; (kadınlar için konuşuyorum) 55-57 kilo aralığında kendinizi iyi ve güzel hissediyorsunuz, giysileriniz oluyor. Bu kiloyu korumak için aç kalmanız da gerekmiyor. Boyunuza göre kilonuz normal. Bunu koruyun.

Yazının devamı...

Ekmeği fazla kızartma patatesi açık sarı ye!

Bayılarak yediğimiz, yiyecekler kansere yol açabilecek bir kimyasalı içeriyor olabilirler. Bu kimyasalın adı: Akrilamid.

İngiltere’de hükümete bağlı Gıda Standartları Kurumu (FSA) yiyeceklerde bulunan ve kansere yol açabilen akrilamid konusunda çok yeni bir uyarıda bulundu. İngiliz halkına "Ekmeğinizi fazla kızartmayın, patatesinizi açık sarı yiyin" mesajı verdi.

Kısaca mesaj nedir?

Tost makinesinde kızartılmış ekmek, kızarmış patates, cips, hazır bisküvi, kek ve kurabiyeleri dikkatli yemek. Aşırı yanmış, kahverengileşmiş hale getirmeden tüketmek. Burada amaç insanların akrilamid alımını azaltmak.

Yeni bir bilgi mi?

Hayır. Öteden beri bilinen bir konu. Geçtiğimiz kasım ayında da akrilamidi köşeme konu olarak almış ve uyarmıştım.

Akrilamid nedir

Akrilamid bir kimyasal. Nişastalı yiyeceklerde yüksek derecelerde pişirme sırasında kendiliğinden ortaya çıkıyor. Akrilamid nişastalı yiyeceklerde ısıtma-kızartma, tost etme, ızgara gibi işlemler sırasında oluşuyor. Bunlara kahverengi rengi ve lezzetli tadı vermek için işlemden geçirilirken de oluşuyor. Fırın, kızartma, ızgara, çevirerek pişirme yönetmelerinin hepsi akrilamid oluşmasına yol açabiliyor.

Akrilamid yüksek dozlarda çok kötü etkileri olan bir madde. Akrilamide maruz kalarak çalışanlaın sinir sitemlerinde ciddi toksik etkiler görülmüş. Farelerde kansere yol açtığı saptanmış.

Hayvanlarda kansere yol açıyor

İngiliz Gıda Standartları Kurumu birçok veriyi inceledikten sonra akrilamidin insanlar üzerinde zararı olabileceği sonucuna varmış.

Ancak Cambridge Üniversitesi’nden risk uzmanı Prof. David Spiegelhalter'ın yorumu farklı: "FSA’nın açıklaması muğlak. Ne kadar akrilamid aldığımızda zarar başlıyor veya alımı azalttığımızda kazanç nedir, tam açık değil. Bu uyarıyı insanların aynı obezite konusundaki uyarılar gibi algılayacağını ve kulak asmayacağnı düşünüyorum; yani bilim adamalarından gelen korkutucu bir açıklama.”

Hep kızarmış patatesi suçlardık!

Toplumda artık oturmuş bilgi; patates kızartmasının kanserojen olduğu ve cipsin sağlıklı bir yiyecek olmadığı. Fırında pişirilen her yiyecek sağlıklı gibi geliyordu, değil mi? Oysa değil. Fırında pişmiş patateste de akrilamid oluşuyor.

Aşırı kararan kısmı çıkarmak yararlı mı?

Büyük olasılıkla az da olsa yine akrilamid alacaksınız. Doğrusu bu tip ekmeği yememek. Ama başka ekmek yoksa, o zaman iyice kazıdıktan sonra yediğinize emin olun.

Akrilamid içeren yiyecekleri keselim mi?

Önerim: Genel olarak sağlıklı beslenme kurallarına dikkat etmeniz, bol yeşillik, taze sebze-meyve tüketmeniz, zeytinyağını baştacı etmeniz ve hareket etmek. Akrilamid içeren yiyeceklere beslenme şeklimizde daha az yer verip, bazılarını çıkartabiliriz.

Akrilamid içerebilecek yiyecekler

-Patates kızartması

-Cips

-Kahvaltılık tahıl bazlı yiyecekler

-Fırınlanmış yiyecekler (hazır kek-bisküvi gibi)

-Kakao

-Kahve

Yazının devamı...

Bezelye trend oldu!

Sağlık trendleriyle pek ilgilenmeyenler sebzenin de modası mı olur diyecek. Evet; sebze, meyve ve tohumların, baharatın da modası var. Üstelik sadece çağımıza uygun bir durum değil bu! Günümüzde hız öyle önem kazandı ki, yiyecek modaları da hızla değişiyor. Örnek mi? Kuşburnu! 1990’ların ortasında ilk kadın başbakanımız Tansu Çiller’in kuşburnu çayı düşkünlü sayesinde her yerde kuşburnu vardı, hatırladınız mı? Şimdilerde pek ortalıkta görünmüyor. Ya altın çilek? Çoktan unuttuk bile! Sağlıklı ve bilimsel kanıt olduğu sürece yiyeceklerin moda olmasına taraftarım. Moda olmaları o yiyeceğin mercek altına alınmasını, yararlarının öğrenilmesini sağlıyor. Yeşil bir istiridyenin içinden çıkan yeşil inci tanelerine benzettiğim güzelim bezelye gereksiz moda olmuş pek çok yiyeceğin yanında haklı olarak yükselişte. Gelin bakalım içinde neler var...

Bezelye ne içeriyor?

-Bezelye botanik olarak bir meyve. Meyvenin içindeki tohumları yiyoruz. Ancak sebze olarak anıyoruz.

-Yağ oranı çok düşük bir sebze. 100 gramında 1.5 gram yağ var.

-Protein içeriği 100 gramda 6.9 gram.

-Lutein* içeriyor.

-100 gramında 5.3 gram lif var. İyi bir oran; kabızlık sorunu çekenler bezelyeden yararlanabilir.

-100 gramı 83 kalori.

-A vitaminin öncüsü olan Beta-karoten içeriyor. Beta-karoten cilt güzelliği sağlayan bir vitamin. Aynı zamanda vücudumuzda A vitaminine çevrilip daha keskin görmemizi de sağlıyor. En önemli antioksidanlardan; kansere karşı koruyucu.

-B grubu vitaminler de var.

-C vitamini bol. 100 gramında 24 mg C vitamini içeriyor.

-E ve K vitaminleri de içeriyor, ama düşük oranda.

İçerdiği mineraller ve etkileri

Kalsiyum: Kemik ve diş sağlığının olmazsa olmazı. Kasların kasılmasında görevli. (kalp kası da dahil), vücutta asit-alkali dengesinin sağlamada rolü var. Kanın pıhtılaşmasına yardımcı. Cildi güzelleştiriyor.

Magnezyum: Kemik ve dişleri güçlendiriyor. Kasların gevşemesini sağlıyor. Enerji üretimine yardımcı.

Manganez: Vücuttaki birçok enzimin yapısında bulunuyor, birçok enzimi de aktif hale getiriyor. Kan şekerini ayarlıyor. Beynin çalışması için gerekli.

Fosfor: Kemik ve dişlerin yapısında bulunuyor ve sertliklerini sağlıyor. Enerji üretiminde rolü var.

Potasyum: Besinlerin hücre içine alınıp atık maddelerin uzaklaştırılmasını, kas ve sinirlerin sağlıklı çalışmasını sağlıyor. Kalbin çalışmasında etkili. Vücutta sıvı dengesini ayarlıyor. İnsülin salınımına yardımcı.

Çinko: En önemli antioksidanlardan kansere karşı koruyucu. Yaraların iyileşmesini sağlıyor. Stresle savaşmamızda en önemli minerallerden.

1600’larda da bezelye modası vardı

Bezelye 1600’lerde de bir moda yaratmış. Fransızlar şeker bezelyesi denen türe ‘mange-tout’ diyorlar. Bu tür 4. Henri zamanında (1500’lerin sonu) Hollanda’dan getirilmiş ve yaygınlaşmış. Getirip tanıtan Hollanda’daki Fransız elçi. Tüm bezelye yeniyor; yani hem tohumları, hem de tohumları içeren yeşil fasulye benzeri kısım. Bezelye 1660’da 14. Louis’ye bir törenle sunulmuş. Çok beğenilmiş hemen üretilmeye başlanmış ve Fransa’da bezelye modası esmiş.

Gözlerimizi koruyor

Lutein* nedir? Serbest radikaller hücre bozulmasını hızlandırıyorlar. Bu yüzden maküler dejenerasyonun gelişmesine de yardımcı olduğu düşünülüyor. Antioksidan adı verilen bazı maddeler bu zararlı etkiyi önleyebiliyorlar. En güçlü antioksidan vitaminler A, C ve E vitaminleri. Bu maddelerin çoğunu sadece yediklerimizden alabiliyoruz. Karotenoidlerin en önemli ikilisi lutein ve zeaksanthin. Bunlar bazı yiyeceklere renk veren sarı bitki pigmentleri. Ispanak ve kıvırcık lahana gibi koyu yeşil yapraklı bitkiler luteini en çok içeren bitkilerden. Yumurta da iyi bir kaynak. Lutein ve zeaksanthin gözün makulasında yüksek konsantrasyonda bulunuyorlar. Bir üçüncü madde olan meso - zeaksanthin vücutta luteinden oluşuyor. Makulanın içinde bu üç pigmente “maküler pigmentler” deniyor. Bunların göz için zararlı olan ışığın mavi dalga boylarını emdiğini, gözü böylece koruduğu düşünülüyor.

Hangi sebzede ne kadar lutein var? (mg/100gr)

Kıvırcık lahana: 11.4 mg

Kırmızı biber: 8.5 mg

Ispanak: 7.9 mg

Marul: 4.7 mg

Pırasa: 3.6 mg

Brokoli: 3.3 mg

Bezelye: 1.7 mg

Yazının devamı...

Mavi Zonlular’ın sırrı ne?

Tıbbın en önemli uğraşlarından biri insanların uzun ve sağlıklı yaşaması. Bu alanda sayısız deneyler, araştırmalar yapılıyor. Bize yol gösteren bazı ipuçları ve kendisini uzun yaşamın sırrını bulmaya adamış insanlar da var. İşte bunlardan biri de Dan Buettner. National Geographic Dergisi yazarı ve araştırmacı. Yıllardır dünyada en uzun yaşayan insanları inceliyor. Nasıl uzun ve sağlıklı yaşadıklarının sırlarını açıklıyor. Dann Buettner’in best-seller olmuş birçok kitabı da var. Sık sık konuşmacı olarak davet ediliyor. Örneğin; 2009’da TED konuşmacısı olarak konuştuğu videoyu 2 milyondan fazla kişi izlemiş.

Mavi zon ne demek?

Mavi zon çok uzun yaşayan insanların bulunduğu bölgeler için kullanılan bir tanım, konsept. Bu tanımı ilk kez kullanan Gianni Pes ve Michel Poulain adlı iki araştırmacı. İtalya- Sardinya adasındaki Nuoro bölgesinde uzun yaşayan erkeklerin çok fazla olduğunu saptamışlar, bu bölgeyi haritada mavi halkalar içinde gösterip "Mavi Zon" olarak adlandırmışlar.

Amerika’da Mavi Zon oluşturmuş

Yıllarca süren araştırmaları Dan Buetnner’ı ABD’de bir şehri mavi zona çevirmeye itmiş. Bu amacı için de Minesotta’daki Albert Lea şehrini seçmiş. Yaşayanlar için sağlıklı bir ortam oluşturmaya çalışmışlar. Sonuç: Şehirde yaşayanlar yürüyüş ve bisiklete binmeyi yüzde 80 artırmış. Sigara içenlerin yüzde 4’ü sigarayı bırakmış. Sigorta sistemine başvuranlar yüzde 50 kadar azalmış. Ortalama yaşamları üç yıl uzamış. Şehirdeki belediye memurları sağlık harcamalarında genel olarak yüzde 40’lık düşme kaydetmişler.

1- Sardinya Adası - İtalya

Ada'nın Nuoro bölgesi en uzun yaşayanların olduğu yer. Dağlık bir bölge, çobanlık yapan çok kişi var. Erkekler daha uzun yaşıyor. Özellikle Seulo adlı köyde 20 kişi 100 yaşını geçmiş durumda. Sardinya’da 102 yaşındaki bir ihtiyar delikanlının bisiklette binip, odununu kırdığını görürseniz şaşırmayın. Fiziksel aktiviteleri fazla, bitkisel besinleri çok tüketiyorlar. Otla beslenen hayvanların sütünü içiyorlar. İçtikleri şarapta bitkisel, antioksidan oranı diğer şaraplara göre üç kat fazla. Sosyaller.

2- Yedinci Gün Adventistleri -Kaliforniya

Yedinci Gün Adventistleri Protestan Hıristiyan bir grup. Haftada 24 saat dini inançları gereği yaşıyor, besleniyor ve sosyal aktivitelerde bulunuyorlar. Çalışmıyorlar, doğada olmak şartıyla aktivite yapıyorlar. Vejetaryenliğin öne çıktığı bir grup. Domuz eti, kabuklu deniz ürünleri yemiyorlar. Kiliseleri alkol ve tütün kullanmamaları için uyarıyor. Kafein içeren hiçbir içeceği içmiyorlar.

3-İkarya Adası- Yunanistan

“İnsanların ölmeyi unuttukları ada” olarak da adlandırılıyor. Türkiye’ye yakın bir ada, Samos adasının dibinde. Ana karadan ve kültüründen uzak bir yaşam sürüyorlar. İkarya’da her üç kişiden biri 90 yaşını görüyor. Yüzde 20 daha az kansere yakalanıyorlar. Kalp hastalığı riskleri yüzde 50 daha az. Bunama nerdeyse hiç görülmüyor. Hayatlarının sonuna kadar bellekleri güçlü, zekaları keskin. (ABD’de 85’in üzerindeki insanların yüzde 50'sinde bunama görülüyor.) İkarya’daki evler elle çalışan aletlerle dolu. Bahçelerinde çalışıyorlar, ekmeği elleriyle yoğuruyorlar.

4- Okinawa Adası - Japonya

-Dünyanın en yaşlı kadın nüfusu burada yaşıyor. Ortalama bir Amerikalı’dan 7 yıl daha uzun yaşıyorlar.

-Bitkisel besinlere dayalı bir beslenme biçimleri var. Batılılara göre 8 kez fazla tofu yiyorlar. Fazla yememek için küçük stratejileri var; Küçük tabaklarda yiyorlar ve yüzde 80 doluncaya kadar yiyorlar.

-Sürekli yürüyorlar. Geç yaşlarına kadar arkadaşlarıyla çevrili yaşıyorlar. Dostları ölmüyor. İzole olmak, tek başına yaşamak insanı öldürüyor.

-Moai dedikleri sosyal grupları var. Örneğin; 102 yaşındaki bir kadın 98 yıldır aynı moaide. Toplanıp sake içip, dedikodu yapıyorlar.

-Hayatları amaçla dolu. Sabah ne için yataktan kalkıyoruz? Bir nedenimiz olmalı. Torun, resim yapma tutkusu…

5- Nicoya Yarımadası - Kosta Rika

Yarımadada yaşayanların diğer Kosta Rikalılar'a göre stres düzeyleri çok düşük. İçtikleri su kalsiyum ve magnezyumdan zengin. Belki de kemik erimesinin az olması, kırığa pek rastlanmaması bu yüzden. Sağlam kemikleri var. Genellikle bitkilerle besleniyorlar. Köylerde yaşadıkları için gidecekleri yerlere hep yürüyorlar. Metabolizmaları hızlı çalışıyor. İnançlılar. İnancı olan insanların Müslüman, Hıristiyan, Musevi ne olursa olsunlar daha uzun yaşadıklarını araştırmalar gösteriyor.

Mavi zonluların ortak noktaları

-Aile çok önemli.

-Sağlıklı bir sosyal ortamları var.

-Düzenli olarak ‘doğal’ hareket ediyorlar.

-Güneş ışığından yararlanıyorlar.

-Bitkisel ağırlıklı besleniyorlar.

-Kuruyemiş, baklagil yiyorlar.

-Sigara içmiyorlar.

-Bahçeyle uğraşıyorlar.

-Kadınlar hayatın içinde.

-Acele etmiyorlar.

-Yüksek polifenol alıyorlar. (Üzüm-şarap)

-Uyanmak için amaçları var.

-Gülüyorlar.

Yazının devamı...

Yenilenme zamanı

Yeni yılınız kutlu olsun! Çoğumuz yeni diyetimize hemen yılbaşı sonrası başlamaya kararlıyız eminim. Kesinlikle yılbaşı akşamının keyfini çıkarmanızdan yanayım. Ancak birkaç ufak ipucuyla yılbaşı sonrası işinizi kolaylaştırabilirim. Eğer akıllı yersek sonrasında akıllı bir şeklide de kilo verebiliriz.

Aslında yılbaşı gecesi öncesi iş yerlerinde çeşitli kutlamalar, dostlarımızla partiler derken çoğumuz farkına varmadan 1-1,5 kilo alıveriyoruz. Bir de yılbaşı gecesi kalorileri yağınca takım tamam! Oluyor 2 kilo fazla! Yılbaşı üzeri ve gecesi alınan kilolar bazen kalıcı olup moral bozabiliyor. Bu yüzden önlem almakta yarar var.

Yılbaşı akşamını kilo almadan nasıl geçirebilirim?

Ara öğün hız kesiyor

Saat 17-18.00 gibi mutlaka bir ara öğün yapın. Yılbaşı gecesi aşam yemeği genelde çok geç yeniyor.

Eğer bu ara öğün yapılmazsa, çok uzun süre aç kalıyorsunuz. Kan şekeri düşüyor, sinirli olabiliyorsunuz, geceniz etkilenebiliyor. Aç gitmeyin, mutlaka ara öğün yapın, kan şekerinizi dengeleyin. Önerim; kepekli bir tost , simit peynir gibi size tok tutacak bir ara öğün seçeneği.

Ordövr tabaklarına dikkat

Minik minik yiyecekler ama kalori deposu! Hepsini bitirmek zorunda değilsiniz. Nasıl olsa arkadan ana yemek gelecek.

Kendinize öğütte bulunun

"Yemeye değil, eğlenmeye, insanlarla kaynaşmaya, sohbete gidiyorum." Bu cümleyi kendi kendinize tekrarlayın. Yılbaşı yemeğine oturuncaya kadar!

Yılbaşı akşamı çikolatasız olur mu?

Olmaz! Bitteri tercih edin. Çikolata harika bir yiyecek ama yüksek kalorili! Evde tatlı yaparken daha sağlıklı olanla, bitter çikolatayla yapabilirsiniz.

Kekteki kremayı sıyırın.

Yılbaşı akşamı dışarıda yiyecekseniz büyük olasılıkla yılbaşı keki gelecektir. Hazır keklerin üst kısmı aşırı yağlı, kremalı olabiliyor. İç kısmındaki muhallebili bölümü yiyin. Üst kısmı sıyırıp ayırın. Sağlığınızdan daha mı değerli?

Kuruyemişler çabuk kalori aldırır

Kuruyemiş sevmeyenimiz var mı? Çoğumuz kuruyemişe bayılıyoruz.. Ancak 2 dolu avuç karışık kuruyemişten çok rahat 500 kalori alabiliyoruz. Küçük bir avuçla yetinmeye çalışın.

Bol salata, çiğ sebze yiyin

Artık sofralara çiğ sebze dilimleri koymak da çok moda. Evdeki sofranıza da çiğ karnabahar, pancar, kereviz , havuç, salatalık , turp dilimnleri koyabilirsiniz. Bu kalorisi düşük yiyecekler ince kalmamızı sağlıyor.

Yazının devamı...

Yılbaşına kadar yoğurtla kilo verin

Yılbaşına sadece bir hafta kaldı ama kendinizi daha iyi hissetmek için hiçbir zaman çok geç değil! “Geç kaldım nasılsa, boş ver yiyeyim” diyeceğinize gelin bu bir hafta boyunca biraz dikkat ederek 1-1,5 kilo verelim. Üstelik hepimizin sevgilisi yoğurtla. Bu hafta sizinle şu sıralar uyguladığım diyetimi paylaşacağım. Bu diyet önemli günler öncesi hafiflemeye dönük kısa süreli bir beslenme programı.

Önemli bir uyarı; tamamen sağlıklı kişiler için uygun. Herhangi bir sağlık sorununuz varsa sizin için uygun olmayabilir. Bir sağlık sorununuz varsa doktorunuza danışmadan hiçbir diyeti uygulamamalısınız.

Nasıl zayıflatıyor?

Toplam kaloriyi azaltarak! Hiçbir yiyecek tek başına mucize yaratmıyor. Bilimsel araştırmalara göre obezitenin nedenleri çok kompleks. Ama genelde bir günde aldığımız kalorinin çok fazla oluşu nedeniyle şişmanlıyoruz. Kısacası içeriye giren yakıtı yakamıyoruz, vücut bu ekstra kalorileri ileride lazım olur diye yağa çevirip depoluyor. Hep fazla yiyen bir insanda bu depolanan yağlara hiç ihtiyaç olmuyor tabii ki.

İçerdiği kalsiyumla zayıflamaya yardımcı

Araştırmalar kalsiyum mineralinin hafiflemeye yardımcı olabileceğini gösteriyor. Yoğurt da en çok kalsiyum içeren yiyeceklerden biri olduğu için bu konuda işimize yarayabilir. En önemlisi Türk halkı olarak hemen hepimiz yoğurda bayılıyoruz, sofralarımızın olmazsa olmazı. Bulması zor, pahalı, uç yiyecekler yerine zaten sevgilimiz olan kendimizin de yapabileceği bir yiyeceği diyette kullanmak hayatı kolaylaştırıyor.

Evde nasıl yogurt yapıyorum?

Annem hala kendi yoğurdunu kendisi yapıyor. Ben de! Hazır çok güzel yoğurtlar da var ama yogurt yapmak çok eğlenceli, keyif aldığım bir uğraş. Yapması da çok kolay. İşte tarifim:

- 1 litre günlük süt

- 7 kaşık probiyotik yoğurt

Sütü bir tencerede ısıtın. Serçe parmağınızı kıvırarak sütün içine dokunun, test edin. Parmağınız yanmamalı, süt kaynar değil, ılık olmalı. Altını söndürün.

Üstü kapaklı porselen veya cam bir kaba boşaltın. İçine 7 dolu kaşık yoğurdu katın. Çırpma teliyle karıştırın.

Kabınızın kapağını kapatın. Eğer sıcak odanız varsa burada bekletebilirsiniz. Yoksa kabınızı sıcak kalması için bir örtüyle bohça içine alır gibi sarıp mutfağınızda bekletebilirsiniz.

10-12 saat sonra açabilirsiniz. Ne kadar bekletirseniz o kadar katı bir yoğurt elde ediyorsunuz. Genelde akşam sekiz gibi yapıp, ertesi gün saat 10 gibi açıyorum.

Haftalık program:

Pazartesi

Kahvaltı

- 1 kase yogurt

Öğlen

- Fırın Somon

- Sebze

- 1 adet haşlanmış patates

- 1 küçük kare çikolata

Akşam

- 1 kase yoğurt

- Salata

- 1 elma

Salı

Kahvaltı

- 1 kase yogurt

Öğlen

- Izgara köfte

- Bulgur ( yarım tabak) Â Salata

- 1 küçük kare çikolata

Akşam

- Buharda sebze tabağı

- 1 portakal

Çarşamba

Kahvaltı

- 1 kase yogurt

Öğlen

- 1 simit

- 1 dilim peynir

- Domates

- Çay

Akşam

- Haşlanmış yeşil fasulye

- Salata

- 2 mandalina

Perşembe

Kahvaltı

- 1 kase yogurt

Öğlen

- Kıymalı makarna

- 1 kare çikolata

Akşam

- Salata

- Yoğurt

- 1 armut

Cuma

- 1 kase yogurt

- 1 avuç çilek

Öğlen

- Izgara et

- Sebze

- 1 tabak pilav veya patates

Akşam

- 1 kase yogurt

- Salata

- 1 portakal

Cumartesi

Kahvaltı

- 1 kase yogurt

Öğle

- Somon ızgara

- Sebze

- 1 haşlanmış patates

- 1 kare çikolata

Akşam

- Haşlanmış bezelye

- Salata

- 1 kase yogurt

Pazar

Kahvaltı

- Yoğurt

- 1 küçük muz

Öğlen

- Izgara et

- Patates

- Sebze

- 1 kare çikolata

Akşam

- Salata

- Haşlanmış yeşil fasulye

Yazının devamı...

Diş gıcırdatanlar çoğaldı!

Diş gıcırdatmanın pek çok nedeni var. Bu etkenlerin bir kısmı fizyolojik, bir kısmı da psikolojik...

Dişlerimi gıcırdattığımın farkında değildim. Arada çenemde ağrıyla uyandığım oluyordu, ama fazla üzerinde durmuyordum. Dişlerimi gıcırdattığım rutin muayenede diş doktorumun gözünden kaçmadı! Hemen önlemimi aldım; artık geceleri uyurken sevimsiz de olsa bir diş koruma plağı kullanıyorum. Diş gıcırdatmanın bilimsel adı bruksizm. Neden diş gıcırdattığımız tam olarak açıklığa kavuşmamış durumda. Etkenlerin bir kısmı fizyolojik, bir kısmı da psikolojik. Diş Doktoru Sevgi Keskin “Diş gıcırdatanlar arttı” diyor.

Niçin diş gıcırdatanların sayısı attı?

Yaşam koşullarının bireylerin üzerine daha fazla sorumluluk yüklediği bir gerçek. Gece boyunca diş gıcırdatmamızın nedeni gün içerisinde maruz kaldığımız stres ya da anksiyete olabiliyor.

Peki ana sebepler neler?

Yapılan çalışmalar diş gıcırdatmanın değişen yaşam koşulları, baskı altında olmak ilintili olduğunu gösteriyor. İkincil olarak da reflü, sigara kullanımı, gün içerisindeki kafein tüketimi ya da genetik yatkınlık da dönemsel diş gıcırdatmalarına sebep olabiliyor. Bunun dışında özellikle çocuklarda süt dişlenmeden daimi dişlenmeye geçiş döneminde geçici bir süre ile diş gıcırdatma ortaya çıkabiliyor. Bu stresten bağımsız tamamen fizyolojik bir durum.

Diş gıcırdatanlar size hangi belirtilerle geliyor?

Özellikle sabahları çenede, boyunda ağrı, bazen baş ağrısı, dişlerde sallanma, çeneyi açıp kapamada zorluk, ağrı ve çene ekleminden ses gelmesi şikayetleri oluyor.

Stres az çok herkeste var. Niçin herkes diş gıcırdatmıyor?

Diş gıcırdatmanın tek sorumlusu stres değil tabii ki. Kişinin yatkınlığı da önemli bir faktör. Bunun yanısıra diş yapısındaki bozukluklar, yıpranmış ya da artık dişlerle uyumlu olmayan dolgu ya da protezler, gastro-intestinal problemler (reflü gibi) ve bazı ilaçlar da diş gıcırdatmaya sebep olabilir.

Çok nedenli bir problem

Tedavisi nasıl?

Diş gıcırdatma çok nedenli bir problem olduğu için tedavisi de bir ekip çalışmasını gerektirmekte. Bu ekip içerisinde diş hekiminin yapabilecekleri ; Aşınmış ya da fonksiyonunu yitirmiş dolguların yenilenmesi, eksik dişlerin tamamlanması, kapanış bozukluklarının tedavisidir. Daha sonra, alışılagelmiş bir tedavi şekli olarak splint (diş koruyucu kalıp) uygulaması yapılmaktadır. Yapılan son çalışmalar diş gıcırdatmanın hastanın uyku sırasında nefes alıp vermedeki problemleri nedeniyle oluşabildiğini, bunun da uyku düzenlenmesi ve havayolunun açık tutulması ile giderilebileceğini bildirmektedir. Ayrıca hastanın genel stres halini regüle edebilecek nefes ve egzersiz tekniklerinin ve yoganın faydalı olabileceği düşünülebilir.

Tamamıyle tedavi oluyor mu? Yoksa ömür boyu bu diş kalıplarını kullanmak mı gerekiyor?

Splint uygulaması tedavi amaçlı değil, dişleri sıkma ve gıcırdatma sırasında mevcut dişler üzerine gelecek aşırı yükü ve bundan dolayı oluşabilecek diş ve eklem hasarlarını önlemede yardımcı olarak kullanılmaktadır. Splint ya da oklüzal plak dişlerde gıcırdatma devam ettiği sürece kullanılmaktadır.

Diş gıcırdatan diş kalıbı kullanmazsa ne olur?

Diş gıcırdatma plağı, splintin görevi diş ve destek dokulara gelecek yükü azaltacak bir tampon bölge gibi davranmaktır. Bu nedenle kullanılması faydalıdır.

Yazının devamı...

Diyabetin çaresi ornitorenk zehri

Ornitorenk de ne diye sorduğunuzu duyuyorum şu anda… Haklısınız! Ornitorenk bir hayvan. İnsanı şaşırtan bir dış görüntüsü var; su samuruna ördek gagası eklenmiş gibi… İşte bu acayip görünümlü hayvan şu sıralarda bilim dünyasının gündeminde. Çünkü Avustralyalı biliminsanları yaptıkları araştırmalar sonunda ornitorenk zehrinin Tip 2 diyabet tedavisinde kullanılabileceğini düşünüyorlar.

Bilim dünyasını heyecanlandırdı

Önce gelin, bu hayvanı biraz tanıyalım: Ornitorenk gagası olan memeli bir hayvan. Yarı suda yaşıyor. Doğu Avustralya ve Tasmanya’da bulunuyorlar. Doğurma değil, yumurtlama yöntemiyle çoğalıyor. Suda avlanıyor, yiyeceğini suyun altından çıkartıyor. Türünün doğada kalan tek örneği, aynı grupraki hayvanlara sadece fosillerde rastlanıyor. Eskiden postu için avlanırken şimdi korumaya alınmış durumda. Avustralya’da simge hayvanlardan biri. Örneğin; 20 sentlerinin bir yüzünde ornitorenk resmi var. Avustralya’nın New South Wales eyaletinin sembollerinden biri de ornitorenk.

Tuhaf bir görüntüsü var; ördeğe benzeyen ağzı, kunduz gibi kuyruğu, su samuru gibi ayakları var. 700 gramla 2,5 kilo arasında değişiyor, boyları erkeklerde 50 santimetreye varabiliyor. Vücut sıcaklığı rami olan memelilerden farklı ;37 yerine 32 derece.

Memeli ama zehirli!

Vücutlarının ilginçliği sadece görüntüden ileri gelmiyor. Memeli olup da zehri olan çok az hayvandan biri. Arka ayaklarında bulunan mahmuzlardan bir zehir püskürtüyorlar. Bu zehri düşmanlarını uzaklaştırmada kullanıyorlar. Zehir bir köpeği öldürebilecek kadar güçlü, ancak biz insanlarda öldürücü değil.

Bu zehir insanlarda şiddetli ağrıya yol açıyor. Zehrin yaraladığı alanda önce bir ödem oluşuyor ve hızla uzva yayılıyor. Kişi hiçbir şey yapamaz hale geliyor. Ağrı eşiği düşüyor, ağrıya karşı çok duyarlı hale geliyor. Bu bazen aylarca sürebiliyor. İşte bilim dünyasını heyecanlandıran da bu zehir.

Zehri kan şekerini düşürüyor

Avustralya’da Adelaide ve Flinders Universitesi biliminsanları ornitorenk zehrinin diyabeti tedavi edebilecek bir hormon içerdiğini buldular. Hormonun adı GLP-1 (glucagon-like peptide-1). Bu hormon insanlarda ve diğer hayvanlarda da bulunuyor. İnsülin salınımına yardımcı oluyor, kan şekerini düşürüyor. Ancak seviyesi çok çabuk azalıyor. Ancak ornitorenkin taşıdığı hormon uzun süre etkin kalabiliyor, bu yüzden de diyabet için umut ışığı. Araştırma grubunun başındaki Prof. Frank Grutzer niçin ornitorenki araştırdıklarını şöyle anlatıyor: "Ornitorenkin metabolik kontrol sisteminde tuhaf bir şeyler olduğunu biliyorduk. Düşmanlarına karşı insülin kullanan tek hayvan ornitorenk değil. ABD ve Meksika’ya has zehirli bir sürüngen türü de var. Ayrıca denize insülin salarak koca bir balık sürüsünü öldürebilen tehlikeli bir deniz yılanı da var. Bu hayvanın zehrinde güçlü olan bir şeyler bulunduğu belliydi."

İnsanlara sıra gelinceye dek

Avustralyalı biliminsanları bu zehrin diyabet tedavisinde kullanılabilmesi için çok daha fazla araştırma ve zamana ihtiyaç olduğunu söylüyorlar. "Şimdi farelerde kan şekerini nasıl etkilediğini görmemiz gerekiyor. Ancak bir ilaç geliştirmek çok uzun bir yolculuk. Ornitorenk hormonunun nasıl çalıştığını anlamamız gerekiyor."

Bizde de bu hormon var ama...

Araştırma sonuçları Nature Dergisi'nin Bilimsel Raporlar bölümünde yayımlandı. Ornitorenkin bağırsaklarında üretilen ve kan şekerini düzenleyen bu hormonun aynı zamanda hayvanın zehrinde de bulunduğunu ortaya koydu. Bu hormonun adı GLP-1. Normalde hem hayvan ve insanlarda bağırsaklarda üretiliyor. Görevi kan şekerini düşüren insülin hormonunun salınımını sağlamak. Bildiğiniz gibi diyabetlilerde pankreas insulini ya çok az salgılıyor ya da hiç salgılamıyor. Ancak sorun şu; GLP-1 hormonu genelde dakikalar içinde yok oluyor. Tip 2 diyabetli kişilerde bu hormonun kısa uyarısı kan şekerini düzenlemeye yardımcı olamıyor. Bu yüzden de bu hormonun uzun süre kanda kalacak bir formunu içeren ilaca ihtiyaç var. Çünkü böylece insülin salınımı da uzun süreli olacak. Araştırmanın başındaki Prof. Grutzner ise son noktayı şöyle koyuyor: “Bu son bulgular diyabet tedavisinde büyük potansiyel içeriyor” diyor.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.