Şampiy10
Magazin
Gündem

Sağlıklı kilonuzu hesaplayın

Belli bir yaştan sonra kiloyu korumak kanserden korunmanın en önemli ikinci yolu. Birinci yol, tahmin edeceğiniz gibi sigara kulllanmamak. Fazla kilo kanser arasındaki ilşki son yıllardaki araştırmalarla net biçimde ortaya kondu. Sağlıklı bir kilodaysanız kalp hastalığı, diyabet ve diğer hastalıkların da riskini azaltmış oluyorsunuz.

Sağlıklı kilo nedir?

Son zamanlarda bilim dünyasında sağlıklı kilonun ne olduğu, nasıl ölçüleceği tartışma konusu. Hala en çok kullanılan yöntem 'Vücut Kitle İndeksi'ni hesaplamak. (Bilimsel adı BMI: Body Mass Index)

Sağlıklı kilo aralığı;

-18,5 - 24.9 (Beyaz ve siyahi erişkinler için)

-18.5 - 22.9 (Asyalı erişkinler için)

Eğer BMI'niz bu aralıktaysa çok iyi bir yerdesiniz demektir. Kanserden korunmak için Dünya Sağlık Örgütü’nün önerisi; sağlıklı aralığın mümkün olan en alt rakamına erişmeniz. Sağlıklı BMI etnik gruba ve vücudunuzda ne kadar kas taşıdığınıza göre de ayrıca değerlendiriliyor. Eğer yaşlıysanız, çok kısaysanız, hamile veya atletseniz BMI ölçümü çok güvenilir olmuyor.

Vücut Kitle Indeksi nasıl hesaplanıyor?

1- Boyunuzu ölçün.

2- Kilonuzu ölçün.

3- Kilonuzu boyunuzun karesine bölün.

Örnek

Kilo: 70 kg

Boyun karesi (1.7m X 1.7m)

Vücut Kitle Indeksi = 24.2

BMI (Vücut Kitle Indeksi) değerleri

18.5 - 24.9: Normal

25-29.9: Fazla kilolu

30 veya daha fazla: Şişman

Sağlıklı şekil ne?

Kiloyu nereye depoladığımız da önemli. Özellikle tehlikeli olan bel bölgesinde çok fazla yağ taşımak. Bu yüzden düzenli olarak belinizi ölçmek sağlıklı bir şekilde kalmak için iyi bir kontrol yöntemi.

Kilonun kanserle ilişkisi ne?

Şişman kişinin diyelim kaybedecek 15 kilosu var. Karşısına geçip de "Tamam, üç ayda verirsin" demek kolay, uygulamak zor! Üstelik çabuk kilo vermesi için yiyeceklerden çok mahrum kalması gerekebiliyor. Bunun acısını da vücut sonradan çıkartıyor, verdikleri kiloyu hemen geri alıyorlar. Bunun yerine küçük hedefler koyarak ilerlemek çok daha kalıcı sonuçlar sağlıyor. Şişman kişi "Nasıl vereceğim bu kadar kiloyu" diye paniğe kapılmıyor.

Özel günleri hedef alın

Doğum günü, bayram, tatil, yılbaşı, bir toplantı hedef koyularak ilerlendiğinde başarı da büyük oluyor. Bu hedefleri kısa zaman aralıklarına yaymak en doğrusu. 10 gün sonra aile yemeği mi var; haydi 1 kilo verelim. Sonrasında en yakın arkadaşınızın doğum günü? Haydi o güne kadar 1 kilo daha! Sosyallik incelmeyi de kolaylaştırıyor. Fitseniz hayatın içindesiniz.

Yiyeceği nasıl azaltacağız?

Öğünlerde yiyecek miktarını azalttığınız zaman tatmin olmayacağınız için sonrasında atıştırmalık arayışı içine girmeniz normal. Bu da çok daha fazla kalori demek. Bunun yerine öğünlerde sağlıklı, enerji yoğunluğu az, ama hacmi bol şekilde beslenmeye geçerseniz çok daha rahat kilo verebilirsiniz.

Hepsi 30 gram ama!

-3,5 kare sütlü çikolata (30 gr)= 156 kalori

-1 küçük dilim ekmek (30 gr)= 65 kalori

-1 orta boy havuç (30 gr)= 9 kalori

Kilo verirken size, yaşam stilinize uyan bir beslenme biçimini seçin ve bu tarzı kalıcı hale getirin. Gerçekçi olun. Sırf çabucak kilo vermek adına uzun vadede uygulayamayacağınız, sağlıksız, tek tip, tehlikeli diyetler uygulamayın.

Kilo vermek ve sağlıklı bir kiloda kalmak istiyorsanız aç kalmadan kilo vermenin yolu bitkilerden geçiyor. Sebze ve meyveler enerji yoğunluğu düşük yiyecekler; 100 gramlarında içerdikleri kalori diğer yiyeceklere göre çok düşük.

Yazının devamı...

Gözler diyabette

Bu yıl "Gözler Diyabette!" Amaç erken tanı konarak diyabet komplikasyonlarının önüne geçebilmek, özellikle de göz sorunları ve körlüğün. Peki diyabet niçin hep gündemde ve hiç inmiyor? Çünkü günümüzün salgın hastalığı. Dünyada diyabetli sayısı hızla artıyor. Uluslararası Diyabet Federasyonu 2015’te 415 milyon insanın diyabetle yaşadığını bildirdi. 2040’da ise 640 milyon insanın diyabetli olacağı açıklandı. Bunların çoğu Tip 2 diyabet; yani erişkin diyabeti. İlginç olan diyabetlilerin en az yarısı diyabetli olduğunun farkında bile değil!

Diyabetli biri hiç farkında olmadan yıllarca yaşayabilir. Bu sırada sürekli yüksek olan kan şekeri vücudunu mahvetmektedir.

Diyabet belirtileri

-Normalden daha fazla idrara çıkmak- özellikle geceleri.

-Çok susamak

-Çok yorgun hissetmek

-Nedensiz kilo kaybı

-Penis veya vajina bölgesinde kaşıntı, sık mantar enfeksiyonları

-Kesi ve yaraların geç iyileşmesi.

-Görmede bulanıklık.

Gözü nasıl etkiliyor?

Sürekli yüksek kan şekeri göze giden damarların yapısının bozulmasına yol açıyor. Buna diyabetik retinopati diyoruz ve körlükle sonuçlanabiliyor. Her diyabetlide bu olacak diye bir şey yok. Burada riski artıran; diyabetin süresinin uzun olması, kan şekeri düzeyinin hep çok yükseklerde seyretmesi ve yüksek tansiyon.

Diyabetlilerin 1/3’ünden fazlasının görme kaybı yaşayacağı bildiriliyor. Bu durumda eğer diyabetiniz varsa mutlaka düzenli göz kontrolü yaptırmalısınız.

Dönüşü var mı?

Tip 2 diyabetin (erişkin diyabeti) eğer hayatınızda doğru değişimleri yaparsanız dönüşü var. Basit değişiklikler neler mi? Günlük rutininize egzersizi eklemek ve sağlıklı beslenmeye geçmek. Tip 2 diyabetin en büyük nedeni yıllarca yanlış beslenme, fazla kilo ve şişmanlıkla pankreası yormak.

Yiyecek bağımlılığı

Yiyecek bağımlılığı sadece davranış düzeyinde değil, nörokimyasal düzeyde de kendini gösteriyor. Yiyecek bağımlısını sadece fazla yiyen diye düşünmeyin. Yiyecek bağımlısı kişi normalden çok az da yiyor olabilir, tıkıştırırcasına yiyor da...

Yiyecekle ilişkinizi ölçmek için sorular

-Erken yaşlardan günümüze yiyecekle ilgili anılarınızı gözden geçirin. Tekrar eden bir davranış biçimi farkediyor musunuz?

-Geçmişte yediklerinizi kontrol etmeye çalıştınız mı?

-Kaç diyet yaptınız? Kaçı başarılı oldu?

-Sürekli çabuk kilo verdiren diyetler peşinde misiniz?

-Kendinize va çevrenizdekilere diyete başlıyorum sözleri veriyor musunuz?

-Çevreniz yiyecekle ilişkinizden etkileniyor mu? Hiç tıkıştırırcasına yediniz mi?

Şeker bağımlı mısınız?

Paleolitik dönemde insanları hayatta tutan şey tatlı yiyeceklere eğilimimizdi. Çünkü tatlı yiyecekler zehirli değildi, güvenle tüketilebilirdi. Her birimiz yılda 50 kg şeker tüketiyoruz! Bu da günde 29 çay kaşığına denk geliyor. Sinir sistemi ile uğraşan biliminsanları şekerin beynin ödül sistemini ele geçirdiğini, böylece güçlü isteklere neden olduğunu, kontrolü elden kaybettiğimizi belirtiyor. Şeker bağımlılığının ilaç bağımlılığıyla benzer yolları izlediğini de açıklıyor. Şeker diğer bağımlılık yapıcı maddeler gibi beynimizin biyokimyasal ileti yollarını değiştiriyor. Dopamin beyinde keyif kimyasalı olarak da bilinen madde- sadece şeker yediğimizde değil, şeker yemeyi düşündüğümüzde bile salgılanıyor. Bu bağımlılıktan kurtulmak için psikolog yardımını almak en doğrusu.

Yazının devamı...

İncelmek mi istiyorsunuz Vietnam’a gidin!

Vietnam’dan yeni döndüm. Her şeyi tadıp, keyif alıp, hiç kilo almadan döndüğüm ender ülkelerden biri! Biraz daha kalsam kesin kilo verecektim! Nasıl bu kadar ince kalabiliyorlar, gözlemlerimi sizinle paylaşayım...

Vietnam’dan yeni döndüm, ayağımda hala tozu var. Ancak en kısa zamanda yeniden gitmek istiyorum. Her şeyi tadıp, keyif alıp, hiç kilo almadan döndüğüm ender ülkelerden biri! Biraz daha kalsam kesin kilo verecektim! Almanya ve İspanya’daki pahalı kliniklere tonla para harcayan birçok kişi var, biliyorum. Vietnam harika ve ucuz bir ülke; gidin 15 gün onlar gibi yiyip için kilonuzu verin dönün. Bence Vietnamlılar kesinlikle bu diyet turizmi işine el atmalı.

Nasıl bu kadar inceler?

Uzakdoğu’da gezdiğim birçok ülkede kadın ve erkeklerin çok ince olduklarını gözlemledim hep. Vietnamlılar şimdiye kadar gördüğün en ince insanlar. Vücut kütle indeksleri genelde normalin atında. Biz batıdakiler hızla kilo alıyoruz, obezite en azılı salgın hastalık halinde. Oysa Vietnamlıları seyrederken farklı duygularla doluyorsunuz. Kadın-erkek bir zarafetleri var, inceliğin, azla yetinmenin getirdiği bir zarafet. Biz batılılara öğretecekleri çok şey var beslenme konusunda. Nasıl bu kadar ince kalabiliyorlar, gözlemlerimi sizinle paylaşayım.

Genetik mi?

Sanmam. İnce uzun İngilizlerin abur cuburla ne hale geldiğini görüyorum. Amerikalılarla yarış halindeler maşallah! Vietnamlıların bu kadar ince olmasında belki genetiğin de rolü var. Ancak önemli yüzde beslenme biçimlerine bağlı, belli. Şişmanladıkça şişmanlama genini aktardığımız biliniyor.

Ekmek yemiyorlar

Her şeyleri pirinçten yapılma. Tayland’la birlikte dünyanın en büyük pirinç üreticilerinden biri Vietnam. Bu yüzden pirinç tüketimleri çok fazla. Makarnaları, ekmekleri, her şeyleri pirinçten yapılıyor. Pirinç buğdayın aksine gluten denilen yapışkan protein içermeyen bir tahıl. Ancak glisemik indeksi; yani kan şekerini yükseltme hızı çok yüksek. Normal bir öğünleri pirinç üzerinde balık veya tavuktan oluşuyor. Yanında ekmek yemiyorlar.

Pho çorbasına bayılıyorlar

Sabah, öğlen, akşam günün her öğününde yedikleri bir çorba bu. İçtikleri demiyorum özellikle, çünkü daha çok yenen bir çorba. Noodle (Çin makarnası), yeşillik, kırmızı biber, tavuk suyu ve tavuk veya balık parçalarından oluşan bir çorba. Fransızlar zamanında biftek parçaları da girmiş çorbaya. Sabahları bir kase pho içtim hep; hem güne güzel hazırlıyor, hem de tok tutuyor.

Süt ürünü tüketmiyorlar

Süt, yoğurt, peynir gibi ürünleri hemen hemen hiç tüketmiyorlar. Yeni yeni süt içmeye, peynir yemeye başlamışlar.

Adam gibi tatlıları yok!

Ortalıkta kek kurabiye bisküvi satıldığını görmedim. Şerbetli tatlıları da yok. Bu demektir ki her gün en az 400-500 kalori tassaruf ediyorsunuz! Bunu evde uygulayın bir hafta göreceksiniz; hemen kilo veriliyor. Tatlıları; Hindistan cevizi sütüyle hazırlanmış hafif muhallebiler, sorbeler, dilimlenmiş meyveler. Bizim anladığımız anlamda tatlı beklemeyin, nafile! Çok güzel egzotik meyveler var ve ucuz. Tatlı ve atıştırmalık yerine bunları yiyorlar.

Paket yiyecek yok

Vietnamlılar yiyeceği hazırlamak için uğraşıyorlar. Deniz ürünlerinin kabukları çıkartılıyor, sebzeler ayıklanıyor, meyveler dilimleniyor. Baharatlar hazırlanıyor. Vietnam'da kaldığım bir hafta boyunca hiç paket yiyecek yemedim. Paket yiyecek hızlı tüketimi de beraberinde getiriyor. Sonuç: Şişmanlık. İhtiyacımız olandan fazla kaloriyi şimşek hızıyla alıyoruz.

Pişirme yöntemleri sağlıklı

Yiyeceklerini genelde buharda pişirme, kaynatma gibi yöntemlerle hazırlıyorlar. Bu iki yöntem sağlıklı pişirme yöntemleri. Bir de tavada kızartmayı çok kullanıyorlar.

Birçok besini çiğ tüketiyorlar

Besinlerin içindeki vitaminler ve birçok yararlı kimyasal pişirme işleminden geçince azalıyor veya yok oluyor. Bu bilimsel bir gerçek. Vietnamlılar çok bol çiğ yiyecek tüketiyorlar. Bu besinlerdeki enzimler ve kimyasalların belki de ince kalmalarında etkisi var.

Bol acı kırmızı biber yiyorlar

Meyve dilimlerini bile acı bibere batırarak yiyorlar! Acı kırmızı biber yağ yakmaya yardımcı bir sebze. İçindeki kapsaisin vücut ısısını artırıyor. Terleme başlıyor. Metabolizma hızı artıyor ve işte bu şekilde kilo kaybına yardımcı oluyor. Kapsaisin yağ hücrelerini azaltıyor ve yeni yağ hücresi oluşmasını da engelliyor.

Kısa kısa Vietnam

-İklimi güneyden kuzeye çok değişiyor. Örneğin; güneydeki Ho Chi Minh'de (Eski adı Saygon) sıcaklık 30 derecenin üzerindeyken, kuzeydeki Hanoi’de kış gibiydi, montlarla gezmek zorunda kaldık.

-1880’lerden 1945’e Fransızların işgali altında kalıyor. Günümüzde ülkede özellikle Saygon ve Hanoi’de koloni dönemine ait pek çok bina var.

-Vietnam Demokratik Cumhuriyeti 1945 devrimiyle, Başkan Ho Chi Minh’in bağımsızlık ilanından sonra kuruluyor. 1976’dan beri ülkenin adı Vietnam Sosyalist Cumhuriyeti. Dünya üzerindeki beş komünist ülkeden biri. Ülke Vietnam Komunist partisi tarafından yönetiliyor.

1-960-1975 arası ABD ile savaştılar.

-Ülkede 54 etnik grup var (5.5 milyon kişi), barış içinde yaşıyorlar.

-Budizm en yaygın inanış biçimi, ardından Hıristiyanlık geliyor.

-Para birimleri Dong. 22 bin 500 Dong, 1 Amerikan Doları ediyor. Yaklaşık iki dolara kocaman bir tabak pho çorbası içip karnınızı doyurabilirsiniz.

-1990’ların başında turizme kapılarını açmış. Günümüzde pek çok beş yıldızlı otel hizmet veriyor, savaştan harap olan yerler onarılmış, turizme açılmış. Servisleri gayet iyi.

-Güvenli bir ülke, sokaklarda rahatça dolaşabiliyorsunuz. Çekiştiren bir şeyler satmaya çalışan, üsteleyen yok.

-Türklere vize uyguluyorlar.

Yazının devamı...

Yeni trend düşük fodmap diyeti

Düşük fodmap diyeti, özellikle metropollerde çok yaygın olan hassas bağırsak sendromunu iyileştirebilen bir beslenme biçimi.

Uydurmaca, kandırmaca bir diyet değil bu. Düşük fodmap diyeti üniversitelerde geliştirilmiş, tamamen bilimsel verilere dayanan, günümüzde özellikle metropollerde çok yaygın olan hassas bağırsak sendromunu iyileştirebilen bir beslenme biçimi. Ama bu diyeti anlatmadan önce hassas bağırsak sendromu ne, görelim. “Aaa, bendeki de meğer buymuş diyebilirsiniz!”

Hassas bağırsak sendromu nedir?

Bir adı da Spastik Kolon. Şişkinlik, gaz, karın bölgesinde rahatsızlık, ağrı, kabızlık veya ishal gibi belirtilerle seyreden bir sindirim sistemi fonksiyon bozukluğu. Çok sık görülüyor. Altında yatan herhangi bir hastalık olmadığı halde aşırı hassaslaşan kalın bağırsak doğru çalışmamaya, bağırsak kasları normalden çok daha fazla kasılmaya başlıyor.

Bu bir hastalık mı?

Hayır. Kronik bir rahatsızlık. Belirtiler zaman aralıklarıyla ortaya çıkıyor. Bazen uzun dönem görülmedikleri de oluyor. Bu bir hastalık değil, ilerlemiyor, ara sıra alevlenip tekrar yatışıyor.

Belirtileri neler?

Belirtiler kişiden kişiye değişiyor.

- Karın ağrısı ve rahatsızlık hissi

- Şişkinlik ve aşırı gaz

- Kabızlık ve/veya ishal

- Bağırsakların tam boşaltılamadığı hissi

- Yorgunluk

- Sık idrara çıkma

- Sırt ve bel ağrısı

- Seks sırasında ağrı duyma

- Göğüste ağrı ve çarpıntılar

- Nefes darlığı

- Hırıltılı solunum

Nedeni ne?

Bağırsaklarda herhangi bir hastalık yok, incelendiğinde tamamen normaller. Psikolojik, fizyolojik ve beslenme şeklinden kaynaklanan nedenlere bağlı olduğu düşünülüyor. Sindirim sistemi ile ilgili olduğu için yiyeceğin çok önemli rolü olduğu biliniyor.

Formap nedir?

Fodmap früktozun bir bileşeni olan fruktan, süt şekeri adını verdiğimiz laktoz, yapay tatlandırıcılar olarak adlandırdığımız poliol türevleri ve kuru baklagillerde yüksek miktarda bulunan karbonhidrat türü olan galaktooligosakkaritler açısından kısıtlı beslenme planına verilen addır.

Diyette neler yenebilir?

Yağsız kırmızı etler, derisiz hindi, tavuk, balık, kabuklu deniz ürünleri, yumurta, yumurta beyazı, laktozsuz süt, mısır unu, pirinç, glütensiz tüm yiyecekler ve muz, üzüm, ayva, greyfurt, kivi, böğürtlen, ananas, mandalina, portakal, limon, biber çeşitleri, marul, domates, salatalık, havuç, kereviz, patlıcan, kabak, yer elması, taze nane, taze roka, taze dereotu, taze maydanoz, ıspanak, pazı, ebegümeci, semizotu, sirke, hardal, sarımsak, pul biber, tuz, zeytinyağı formap diyetinde güvenle tüketilebilir.

Kim geliştirmiş?

Avustralya Melbourne’daki Monash Üniversitesi. Ardından da çok başarılı bir şekilde İngiltere’deki Kraliyet Koleji’nde uygulanmış. Şu anda İngiltere’de bazı sigorta hastaneleri de önermeye başladı, ancak çok yeni, henüz çok yaygın değil. Avustralya’da ise çok popüler. Bazı restaurantlar düşük Fodmap’lı yemekler sunuyor.

Bu yiyecekler niçin bağırsakları etkiliyor?

Tüketildikten sonra bazı fodmap’lar ince bağırsaklardan emilmiyor. İnce bağırsaktaki su miktarını artırıyorlar. Belki de bunun için dışkının ishale döndüğü düşünülüyor. Ardından kalın bağırsağa geçiyorlar; burada da onları mayalayacak milyonlarca bakteri hazır bekliyor. Bu mayalanma sonucu gaz ve şişkinlik oluşuyor.

Fodmap diyeti nasıl uygulanıyor?

Üç evresi var...

- İki ay boyunca fodmap’lardan zengin yiyecekleri yemiyorsunuz.

- Eğer bu iki ay boyunca daha iyiye gittyseniz, tekrar bazı yiyecekleri yemeye başlıyor ve hangi yiyeceği ne kadar yediğinizde rahatsızladığınızı belirliyorsunuz.

- Kişiselleştirme dönemi: Tamamen size özel bir beslenme programı oluşturuluyor. Amaç mümkün olduğunca normal bir beslenme şekliyle hayata devam edebilmek.

Düşük fodmap diyeti ne kadar başarılı?

Hassas bağırsak sendromu olup da deneyenlerin yüzde 70’inde etkili olduğu görülmüş. (King’s College verisi)

Bu diyeti uygulamak istiyorum ne yapmalıyım?

Kompleks bir uygulama. Bu yüzden mutlaka bir diyetisyenle çalışmalısınız. Diyeti kendi kendinize uygulamak doğru değil. Nedenlerine gelince; ‘Şu yiyecekleri yiyeceğim, şunları yemiyeceğim’ şeklinde basit bir uygulama değil. Yüksek Fodmap yiyecekleri farketmeden genellikle paket yiyeceklerden alıyorsunuz. Paket üzerini çok dikkatli okumayı öğrenmeniz gerekiyor. Ayrıca fodmap diyeti çok yeni. İnternet veya diğer kaynaklardan aldığınız bilgiler size yanlış yönlendirebilir. Bir de kendi kendinize uyguladığınızda beslenmeniz için çok önemli olan bazı besinleri farkında olmadan çıkarabilirsiniz.

Son nokta

Eğer fodmap diyetini doğru uygulamaz-sanız etkili olmayacaktır.

Yazının devamı...

Bir ecza deposu Yumurta

Kışın en soğuk günlerini yaşıyoruz. Vücut direncimiz haliyle düşüyor. Hastalıklara karşı direncimizi artırmanın birinci şartı proteinden zengin beslenmek. Protein deyince akla ilk gelmesi gerekenlerden biri yumurta. Yumurta harika bir besin. Bize yüksek kalitede protein sağlıyor. Yüksek kalite protein içeren diğer yiyeceklerden başı çekenler kırmızı et, tavuk, balık. Yumurta bunların içinden çok ekonomik oluşu, hazırlanmasının kolaylığı ile sıyrılıyor.

İçinde ne var?

Ne yok ki? Günlük protein ihtiyacımızın yüzde 10’unu karşılıyor. A, D, B12 vitaminleri, kolin ve lutein, zeaksanthin gibi besinler içeriyor.

A vitamini, lutein ve zeaksanthin göz sağlığı için önemli. Her üçü de aynı zamanda çok güçlü antioksidanlar.

B12 enerji üretimi için şart. Eğer halsizliğiniz varsa yumurta tüketimini artırın.

Yumurta D vitamini içeren nadir yiyeceklerden. D vitamini kemik sağlığımız için gerekli. Araştırmalar bunama, Alzheimer gibi hastalıklarla D vitamini ilişkisine dikkat çekiyor.

Yumurta kolin deposu

Kolin, hücrenin normal fonksiyonunu sürdürebilmesi için gerekli bir besin. Hücrelerimizin bütünlüğünü koruyor, zarını güçlendiriyor. Günde 425-550 mg arası almamız gerekiyor. Karaciğerde biraz üretilse de yeterli değil. Yiyeceklerden almamız zorunlu. 1 yumurta 250 mg kadar kolin içeriyor.

Kolin, lutein ve zeaksanthin yumurtanın sadece sarısında bulunuyor. Kolin hamileler için önemli; bebeğin beyin gelişimine katkısı var. Alkol alanlarda kolin eksikliği sık görülen bir durum. Düzenli alkol kullanıyorsanız, daha fazla yumurta yemelisiniz.

Kabuk rengi önemli değil

Yağ var mı?

Var. Ama yağ oranı düşük; sadece 5 gram yağ içeriyor.

Kahverengisi daha mı iyi?

Yumurtanın kabuk rengi besin içeriğini etkilemiyor. Yani kahverenginin besin değeri beyazdan daha yüksek diye düşünmeyin. Ekmek gibi değil! Yumurtanın sarısının daha koyu olması da besin değerinin daha yüksek olduğunu göstermiyor.

Satın alırken nelere dikkat etmeli?

Yumurtayı kırdığınızda taze yumurtanın sarısı bütünlüğünü korur. Yumurta tazeliğini kaybettikçe, kırınca akı daha incedir, sarısı da çabuk dağılır. Yumurta satın alırken kartonu iyi inceleyin. Kırık varsa almayın. Kırık yumurtalar Salmonella mikrobu taşıyabilir.

Doğal diye satılanı nedir?

Tavukların dışarıda serbestçe otladığı tavuklardan çıkan yumurtalar. Doğada serbest dolaşan tavuk yumurtasında kolsterol daha düşük,tüm besinler ,Omega-3 yağları daha fazla,yağ oranı daha düşük.

Omega 3’ten zengin yumurta ne demek?

Omega 3 yağından zengin tohumla (örneğin; keten tohumu) beslenen tavukların yumurtası Omega 3’ten zengin olur. Sağlığımız için çok daha yararlı olacaktır.

Haftada kaç tane yenebilir?

1999’da Harward Halk Sağlığı Okulu 40 bin erkek, 80 bin kadın üzerinde araştırma yapmış. "Sağlıklı kadın ve erkeklerde günde 1 yumurtanın kalp-damar hastalığı veya felç üzerinde etkisi yok" şeklinde açıklamaları var.

İngiltere’de yayımlanan bir tıp dergisi ise (New England Journal of Medicine) yumurta yemenin kanda damarları tıkayıcı bir maddeyi artırdığını ve bunun da kalp krizi ve felç riskini yükselttiğini yayımlamış.

Diyabetlide kalp krizi riskini artırıyor!

2007’de 10 bin kişi üzerinde yapılan bir araştırma sonunda haftada 6 yumurta yemenin kalp damar hastalığı ve felç riski üzerinde bir etkisi olmadığı, ancak diyabetlilerde kalp damar hastalığı riskini artırdığı açıklandı.

2009’da 21 bin kişi üzerinde yapılan araştırma haftada 6 yumurta tüketmenin kalp damar hastalıkları üzerinde etkisi olmadığı, 7 adet tüketmenin ise tüm hastalık nedenlerini biraz artırdığı açıklandı. Burada da vurgulandı: Diyabetlide kalp krizi ve felç riskini artırıyor.

2013’te İngiliz Tıp Gazetesi nde yayımlanan makaleye göre yumurta tüketimi ve kalp krizi ve felç arasında bir ilişki saptanamamış.

2016 ‘nın son aylarında yayımlanan araştırma sonucuna gelince: "Günde 1 yumurta felç riskini azaltıyor!"

300 bin kişi incelenmiş; günde 1 yumurta yiyenlerde felç riskinin azaldığı, ancak kalp hastalığı riskinin azalmadığı belirlenmiş. ABD’de Epidstat Enstitüsü tarafından yapılan bu araştırma Yumurta Besin Merkezi tarafından desteklenmiş.

Yazının devamı...

Yediklerimizle yaşlanmayı durdurabilir miyiz?

Uzun yaşamın sırrı yüzyıllardır araştırılıyor. Günümüzde yiyecek ve içeceklerin sağlık sorunlarını çözmedeki gücü artık fark edilmiş durumda. Bilim insanları da bu konuda daha çok araştırma yapmaya başladılar. Deneylerin çoğu şunu gösteriyor: Akıl ve fizik sağlığımızı yıllar boyu korumanın yolu günlük yaşamımızda basit yiyecek seçimleri yapmaktan geçiyor.

Hepimiz sağlıklı yaşlanmak, dinç kalmak istiyoruz. Tıbbın olanaklarıyla insanlar artık daha uzun yaşıyor, ama yaşlanma sürecinde olanların korkulu rüyası hala Alzheimer ve bunama. İnsanlarının geç yaşlandığı, yaşlılarının da genç kaldığı ülkeler var. Almanya, İtalya ve Japonya gibi bazı ülkelerde uzun süre yaşayan bu kişilere verilen yeni bir isim bile var: “Yaşlı ergenler”. Yaşlı ergen olmak için belki de en önemli maddelerden biri ise glutatyon. O zaman bu hafta glutatyonu mercek altına alıyoruz.

Antioksidanların ustası: Glutatyon

Glutatyon vücudumuzun en güçlü antioksidanı. Bu yüzden antioksidanların ustası diye adlandırılıyor. Her hücremiz glutatyon içeriyor. Düzeyi kişiden kişiye değişiyor.

Son araştırmalar glutatyonun (GSH) nörodejeneratif; yani sinir sistemini harap eden, bozan hastalıklarla baş edebileceğine işaret ediyor. Glutatyon vücudumuzda üretilen bir kimyasal. Ancak diyet, hava kirliliği, bazı ilaç tedavileri, travma, stres, yaşlanma ve radyasyonla miktarı azalıyor. Glutatyon konsantrasyonu azalıyor. Ayrıca Alzheimer ve Parkinson hastalarında da düşük. Ancak bu hastalıklar nedeniyle mi azalıyor, yoksa az olması mı bu hastalıklara neden oluyor, henüz tam kesinleşmiş değil. Araştırmalar sürüyor.

Destek olarak alalım mı?

Glutatyonu dışarıdan almamız gerekmiyor. Çünkü vücudumuzda üretilebiliyor. Yalnız üretilmesi için bazı aminoasitler gerekli; hatırlatayım aminoasitler proteinin en küçük birimi. Kısacası yeterli protein almak, hücre yapımızı korumak, genç - dinç kalmak için önemli.

Ağız yoluyla alınan birçok glutatyon desteğinin sadece para kaybı olduğu belirtiliyor. Nedeni glutatyonun sindirim sistemimizden yeterli emilemesi. Yani glutatyon desteklerinin bioyararlanımı düşük veya yok. Damar yolula verilen glutatyon desteğinde yarar sağlanıyor, ancak bu da pahalı ve uç bir yöntem. Sadece özel durumlarda yararlanılıyor. Ayrıca araştırmacılar glutatyon desteği almanın vücudun glutatyon üretimini sabote de edebileceğini bildiriyorlar.

Omega 3 kalp hastalığı riskini azaltıyor

Özellikle yüksek kolesterol ve trigliseridi (kan yağları) olanlarda, Omega 3 desteğinin kalp hastalığı riskini azalttığı belirlendi. Omega 3 yağları üzerine araştırma yapan küresel organizasyon GOED’in yöneticisi Adam İsmail, “Aldığımız sonuçlar Omega-3 yağı alımını artırmanın kalp - damar hastalığı riskini azaltabileceğini gösteriyor. Unutmayalım ki Omega 3 yağlarını artırmak aynen lifli beslenmeyi artırmak, tuzu azaltmak gibi beslenmemizde yapabileceğimiz ufak değişiklerden biri. Bunlar uygulaması kolay, ucuz, ve yapılabilecek değişiklikler” diyor.

GOED’in araştırmasına göre sadece Avrupa’da 81 milyon kişi hala yeterli Omega 3 almıyor. Haftada en az iki kez Omega 3’den zengin balık tüketen İtalya, İskandinavya gibi ülkelerdeki insanlar geç yaşlanıyorlar. GOED’den Ellen Schutt ise şöyle diyor: “Yaşa bağlı beyin ve kas kaybı Omega 3 tüketerek yavaşlatılabilir. Kişisel olarak uygulamama gelince; 80’li yaşlarımın ikinci yarısına kadar yaşamayı planlıyorum ve bunamak istemiyorum. Bu yüzden her gün destek alıyorum.”

Deneyler göz, karaciğer, kas sağlığımızın günde 3 grama kadar Omega-3 desteğiyle çok daha iyi hale gelebileceğini gösteriyor. Ayrıca kalp atım hızı ve zihinsel reaksiyonlar da çok daha iyi hale geliyor.

Yediğimiz sebze meyvelerden daha iyi yararlanmamızı sağlıyor

Serbest radikaller hücrelerimizin yapısını bozan kanserleşmeye neden olan maddeler. Vücudumuzda büyük bir antioksidan ağı var. Bu ağ vitaminler, mineraller, bazı kimyasallardan oluşuyor. Bu antioksidan ağı bir kalkan gibi; serbest radikal ve ağır metaller gibi sağlığımıza, hücrelerimize zarar veren maddeleri önleyip yok etme yeteneğine sahip. Glutatyon aynı zamanda cildimizin genç kalmasını da sağlıyor.

Diğer tüm antioksidanların çalışma kapasitesini artırıyor. Yediğimiz taze sebze meyvelerden daha iyi yararlanmamızı sağlıyor.

Yazının devamı...

Kilom tamamen duygusal!

Stresle, can sıkıntısıyla baş etmek için yiyeceğe yöneliyorsanız sorun var demektir. Duygusal açlık yiyecekle giderilemez. Sorunun kaynağı çözülmeli...

Rahatlamak, stresle başetmek için yemeye veya aç olduğumuzda değil, ödül olarak yemeye "duygusal yeme" diyoruz. Duygusal nedenlerle yiyenler yiyecek isteklerinin önüne geçmekte zorlanırlar. Yeme isteği, uyandığında artık tek düşündükleri o yiyecektir.

Arada sırada yiyceği ödül olarak kullanmakta bir sorun yok. Ama stresle, can sıkıntısıyla baş etmek için yiyeceğe yöneliyorsanız sorun var demektir. Duygusal açlık yiyecekle giderilemez. Sorunun kaynağı neyse o çözülmeli.

Acaba duygusal yemeniz var mı?

Stres altındayken daha fazla mı yiyorsunuz?

Tok olduğunuzda bile yiyor musunuz?

Kendinizi daha iyi hissetmek için mi yiyorsunuz?

Yiyecek size kendinizi güvende mi hisettiriyor?

Yiyecekler karşısında kendiniz güçsüz, kontrolsüz mü hissediyorsunuz?

Niçin aşırı yiyoruz?

Birçok nedeni var. Aşırı heyecan beyindeki tatmin olma merkezinin hassasiyetini azaltabilir ve kişi hiç farkına varmadan çok yiyebilir.

Duygusal nedenlere bağlı da çok yenebilir. Yalnızlık, alarm durumu, üzüntü hep fazal yedirtebiliyor. Aşırı yeme dönemlerinin yüzde 70-95’i duygusal nedenlerden kaynaklanıyor. İnsanların çoğu yeme-içmeyi gerçekten açlık- susuzluk duygusuyla değil, duygusal veya sosyal nedenlerle gerçekleştiriyor.

Aşırı yemek travmatik bir durumdan uzaklaşmak için bir savunma mekanizması da olabiliyor.

Gece yeme sendromu

Geceleri televizyon önünde atıştırmak obezitenin en büyük nedenlerinden. Gece yeme sendromunuz varsa sağlıklı atıştırmalıkları deneyin. Havuç dilimleri, kerveviz sapları, çiğ karnabahar parçaları, salatalık dilimleri, evde yapılmış yufka gibi.

Az hareket ediyorsanız, az yemeniz gerek!

Hareket etmediğiniz zaman kaloriler yakılmıyor ve yağa çevriliyor. Bu yüzden az hareket ediyorsanız az yemelisiniz. Ne kadar çok hareket ederseniz o kadar fazla yeme şansınız olacaktır. Yani yemeğimizi haketmemiz gerekiyor.

Duygusal yemenin türleri

Pozitif duygulara bağlı aşırı yeme

Negatif duygulara bağlı yeme

Nötr duygular nedeniyle aşırı yeme.

Impulsive aşırı yemek: Ani, bir istekle aşırı yemek. Bu tür, psikosomatik bozukluklarla ilişkilendiriliyor. Bu tür aşırı yemede kişi aniden örneğin bir reklamda gördüğü yiyeceği yer.

İçgüdüsel beslenme

Tamamen gerçek, fizyolojik olarak açlık duygusu nedeniyle beslenme.

Gerçek yaşamda hep şu iki duygu arasında seçim yapmak zorunda kalıyoruz: Zounluluk mu? Keyif mi?

İçgüdüsel beslenme milyonlarca yıllık evrim sürecinde oluşmuş durumda. Bu yüzden içimizdeki gerçek beslenme güdüsüne kulak vermemiz gerekiyor. Vücudumuzu dinlemesini yeniden öğrenmemiz gerekiyor. Doyduğumuzda durmak ancak böyle mümkün...

Aşırı kilolu ve şişmansanız sizi bekleyen riskler neler?

-Erken yaşlanma.

-Yüksek tansiyon

-Damar tıkanıklığı

-Tip 2 Diyabet

-Kalp krizi

-Felç

-Kanser

-Karaciğer yağlanması

-Safra kesesi hastalıkları

Neden ve ne yediğimin farkında değilim

Duygusal nedenlerle yiyenler neden yediklerinin ve ne yediklerini farkında olmayabilirler. Buna terapistler "bilinçsiz yeme" adını veriyor. Bilinçsiz yemede yemeğiniz bitse bile atıştırmaya devam ediyorsunuz, arta kalanları topluyorsunuz. Gerçekten ne yediğinizin ve neden yediğinizin farkında olmanız gerekiyor.

Kişinin vücuduyla barışık olmaması aşırı yemeye itebiliyor.

Artık çoğumuz masa başındayız. Fazla kalori harcamıyoruz. Bu yüzden aşırı yediğiniz zaman şişmanlıyoruz.

Duygusal yemeyi önlemek için neler yapabilirsiniz?

-Yiyecek günlüğü tutun

-Stresinizi yönetin

-Gerçekten aç mısınız karar verin

-Arkadaşlarınızdan destek alın

-Kendinize bir uğraş bulun

-Baştan çıkaran neyse eve sokmayın

-Kendinizi affedin

Yazının devamı...

Domateslerin niye eski tadı yok?

Uzun yıllardır soruyoruz; “Domateslerin niye eski tadı yok?” Domatesler domates kokmuyor! Kesince içi boş çıkıyor. Çocukluğumuzda yediğimiz domatesler mis gibi kokardı, kestiğinizde içi dolu doluydu. Ağzınıza çekirdekleri gelirdi. Artık domatesler kokmuyor, içleri boş, çekirdeksiz gibiler, tatları da yok! Biliminsanları uzun süredir bu konuyu araştırıyordu. Sonunda nedenini buldular:

100 farklı cins üzerinde araştırma yapıldı

Uluslararası bir araştırma grubu 100 değişik domates cinsini mercek altına almış. 400 değişik genom (genetik materyal) yapısına bakmışlar. Sonunda domatese tadını veren 13 bileşiği saptamışlar.

Eski geleneksel domateslerle modern olanları karşılaştırdıkları zaman modern domateslerin iri, dayanıklı ve verimli olmaları için yapılan girişimlerin domateslerdeki bu tat veren bileşikleri yok ettiğini saptamışlar.

Raporu hazırlayanlardan İspanya Milli Araştıma Konseyi’nden Prof. Antonia Granell bakın neler söylüyor:

“Araştırmamıza domates hakkındaki yoğun şikayetler üzerine başladık.

Süpermarketlerde satılan domatesin tipik domates tadını kaybettiği şikayeti vardı. Az miktarda, yöresel yetiştirlen domateslerde hala eski tat var.”

Önce domatesin ağzımız ve burnumuzdaki tat ve koku alma mekanizmalarında hangi bileşenleriyle uyarıda bulunduğunu anlamaya çalışmışlar.

Araştırmacılar 100 değişik domates çeşidini 100 insandan oluşan bir karar paneli üzerinde denemiş. Bu kişilere domatesleri tek tek tattırıp tat ve koku hakkındaki fikirlerini kaydetmişler. Yıllar ve deneyler sonunda hangi molekül ve bileşenlerin katkıda bulunduğunu saptamaya başlamışlar. Tüm şekerler, asitler ve bileşiklerin kimyasal ve biyokimyasal analizlerini yapmışlar. Yaklaşık 400 organik bileşiğin tükrüğümüzle karıştığını bulmuşlar ancak bunların hepsinin domatese tadını vermediğini de görmüşler.

Daha sonra domatese gerçek tadını veren 13 bileşik saptamışlar. Bu bileşikler karar veren panel tarafından beğenilen domateslerin içinde bol bol bulunuyormuş.

Eski tatlarına ve kokularına kavuşabilirler mi?

Prof. Granell bu araştırmanın bir araç olduğunu, böylece kaybolan genlerin en iyi formda olanlarının hangi geleneksel domateslerde bulunduğunu saptayabildiklerini açıklıyor.

Domateslerde ne eksik?

Domatese gerçek tadını veren 13 bileşik! Peki niye üreticiler, endüstri domatesin tadını gözden çıkarıyor? Daha bol domates üretmek, domateslerin hastalıklara daha dirençli olması, bozulmaması, böceklerden korunması için! Yani üretimi artıralım derken tat gidiyor.

Araştırmacılar ayrıca domatesin geleneksel tadı için 100 genin zorunlu olduğunu söylüyor. Prof Granell:

“2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra tohum şirketleri çok daha fazla insanı beslemek zorunda kaldı. Ana amaç üretimi artırmaktı. Üretimi

artırırken tadı korumak çok zor. Tat yok oldu çünkü üreticiler moleküler veya genetik bilgilere sahip değildi. Bu bilgileri domateslere uygulayamadılar. Bizim bulduğumuz üretim artırılırken kaybedilen bileşenler.”

Eski tadına kavuşabilir mi?

Biliminsanları tadın üreticiler açısından tek düşünce olamayacağının geleneksel domatesle modern olanın bileşkesinin gerektiğinin farkında. Yani domates hem eski domatesler tadında olacak, hem de hastalıklara dayanıklı olacak ve bol üretilebilecek. İşte şimdi bunun üzerine çalışacaklar.

Faydası bitmiyor

Bol C vitamini bulunuyor; güçlendiriyor, hastalıktan koruyor. Ayrıca içerdiği C vitamini sayesinde cilde çok iyi geliyor. Cilldimize esnekli veren kolajen doku liflerinin aralanmasını önlüyor.

Güçlü bir antioksidan olan likopen içeriyor; kansere karşı etkili Prostattan koruyor. 100 gram 17 kalori.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.