Şampiy10
Magazin
Gündem

Bir kadın aradığında...

Bugün bir erkeğin kaleminden “kadın telefonlarının“ ne anlama geldiğini okuyalım...

- “Kadının erkeğe telefon etmesi gerçekten de ilişki hakkında bir aynadır. Ama burada dikkat edilecek konu aramaların periyotlarıdır.

- Eğer kadın gün içinde erkeği birden fazla kez telefonla arıyor ve ilgili ilgisiz sohbet etmeye çalışıyorsa, kadın erkekle ilgili kararını artık vermiş ve onu hareketlendirmeye çalışmaktadır. İlişki henüz başlamamıştır ya da çok yenidir.

- Eğer kadın erkeği günde bir defa ve genelde aynı saatlerde ama mutlaka arıyorsa bu konuşma, kafa dağıtmak içindir ve bir ilişkinin tam orta yeridir. Bu bir kez arama durumu kadın için ihtiyaçtır ve ona kendisini iyi hissettirir. Bu konuşmaları erkek bir an önce bitirmek için uğraşır. Kadına kalsa en az yarım saat sohbet eder. Kadın arıyordur çünkü erkek gün içi aramaları bırakmıştır.

Vay onun hâline!..

- Kadın çok sık aramıyorsa yahut aradığında çok müsait olmadığını ve sadece haberleşmek için aradığını söyleyerek konuşmayı kısa tutuyorsa, bırak gitsin yoluna. Çünkü kadın artık arayışa geçmiştir, bu ilişki olmayacaktır, kadın olmayacağına karar vermiştir. Bu, kadın için erkeği normalleştirme yani onu arkadaşlaştırma safhasıdır. Kadın sevgili olmayı istemiyordur ama onu kaybetmek de istemiyordur. Erkeğin kendisine asılmasını onu kaybetmeden sonlandırmaya çalışır ki bir erkek için en zavallı durumlardan biridir. Erkek bunu fark edecek tecrübede ise zaten hemen arazi olur. Yok değilse, vay onun hâline. Ne zaman cuma veya cumartesi akşamı buluşmak istese kadın müsait değildir ve ne zaman sürpriz bir şey yapsa yemediği fırça kalmaz, zor yani.


Erkekler bilir...

- Bir kadın arada bir cuma veya cumartesi günleri arıyor ve akşam yemeği için buluşmak istiyorsa fakat sevgili olmaya da yanaşmıyorsa çok yalnızdır. Akşam için program yapamamıştır ama evde de oturmak istemiyordur.

Erkeğin ona karşı zaafı vardır ve kadın bunu kullanarak harika bir akşam geçirir. Sonra ne mi yapar? Bir dahaki daralacağı ana kadar erkeği aramaz.

Bu kadın tipi, bu erkeğin doğum günlerinde mutlaka arar fakat kısa konuşur, terfi ve iş değiştirmelerde çiçek gönderir yani bağlantıyı koparmaz.

- Bir de durup dururken epeydir aramayan bir kadın arıyorsa bu rehber taraması sonucudur. Kadın artık yalnızlıktan daralmış hatta çaresizlik içindedir. Müsait olduğunu düşündüğü eski başarısız olmuş sevgili adaylarını arama yoluna gitmiştir ki kadın bu aramanın sonucunda çok kârlı çıkmaz.

Sonuç, bir kadının erkeğe telefon açma sıklığı ve zamanlaması çok önemlidir.

Kadın bunu erkeğin bilmediğini sanır ama yanılır.”

Yazının devamı...

Ya telefonu açmazsa...

Hani bazı günler vardır; her şey ters gider.

Daha sabah kalktığında kendini belli eder zaten. Ne bileyim, sular ya da elektrik kesilir, neyse dersin. Dolabın karşısına geçersin bir türlü ne giyeceğini bulamazsın. En kötü kombinle evden çıkarsın. Daha kapının önünde komşun, suratına bile bakmadan yanından geçip gider; “O-ha!” dersin içinden, “İnsan boşuna dana olmuyor!” İki kaza atlatarak işe gelirsin.

İlk telefonunu açarsın, meşgul. 5 kere ararsın meşgul, altıncıda da açmaz telefonu...

İkinci, üçüncü, dördüncü...

O gün kime ulaşmak istiyorsan, boşuna... Kimse sana dönmez.

İşte o zaman her işi bırakman gerekir.

Belli ki gün, o gün değil. Sana, “bunlarla uğraşma” diyor.

Uğraşma!

Boşuna uğraşma. Ama bir de daha özel durumlar var tabii...

Çok özel!

Onu aradın ve telefonu açmadı!

A-ha!

İşte o an!

Şimdi o anda ne hissettiğini düşün. Ya da hissedeceğini...

Aklına ilk gelen ne?

Üç ilişki çeşidi

Çünkü aklına ilk gelen neyse, ilişkin de o! Şimdi akla önce gelen ilk üç düşünce üzerinden gidelim...

“Ne haltlar çeviriyor bu!”

“Başına bir şey mi geldi acaba?”

“Ha, bir işi vardır, arar birazdan...”

Alın size üç ilişki çeşidi...

Ayrıntılara gerek var mı?

Var.

Peki o zaman, aynı sırayla gidelim...

Aklına ilk gelen “Ne haltlar çeviriyor bu?” ise...

Belli ki, başı-sonu olmayan bir ilişki. Üstelik başını da, ortasını da, sonunu da telefonu açmayan taraf belirliyor. Hayat böyle geçmez!

Hadi diyelim ki yakaladın... Ne yapacan? Ona göre meraklan!

Unutmayın ki, “Şüphe değil kesinliktir insanı deli eden” (Nietzsche).

“Başına bir şey mi geldi acaba?“ ise...

Sıkıcı bir ilişki bu. Belki bitmez ama gitmez de! Ne uzaar, ne kısalır; heyecansızdır. Seks hayatları da aynı derecede tatsızdır. Zaten ilişki sürse de, seks biter. Hem de ilk yıl!

Her şey dönüyor da...

İlişki dediğin, “Bir işi vardır, arar birazdan”dır.

Gerçekten de birazdan arar.

Ha, bir halt da yemiş olabilir, başına bir şey de gelmiş olabilir, bir işi de çıkmış olabilir. Fark etmez, mutlaka arar.

Hemen arar.

Diğerleri?

Diğerleri bir gün aramayabilirler...

Gün boyu dönmeyebilirler...

Dünya durmadan dönüyor,

Çiçekler güneşe dönüyor,

Ayrılanlar hep dönüyor,

Bir tek o sana dönmüyorsa...

O zaman sen dön!

Ama ona değil!

Yazının devamı...

Peki ne söyleyeceğiz?

Kompliman olarak...

Adamlara ne söyleyeceğiz?

Yani neye gelir bunlar?

Ama önce bir şeyi açığa kavuşturalım: “Adamlara kompliman yapılır mı?”yı...

Yapılır. Ha, kendisi onu kaldırır veya kaldıramaz. Kıçı kalkar veya kalmaz. Bu onun meselesi...

Kompliman yap denize at! Yani...

Abartmadan tabii...

Dün, yakışıklıya, “Yakışıklısın” dememeyi öğrendik.

Onun için adamlarınıza (varsa tabii!) rahat rahat, “Çok yakışıklısın” diyebilirsiniz!!! Hoşlarına gider!

Öyle, “Kafanın şekli, şekil değil!” gibi cümlelerden kaçının! Yoksa ilk, “Kafanın şekli ne güzel!” diyene gider!

Bir de üzerine, “Sen kafadan anlamıyorsun” der!

Ha, kafa düz mü?

Düz. Suç kafada değil onu yorumlayandadır!

Ayaklarının küçüklüğüne hiç değinmeyin; en hassas nokta! Bir de mümkünse, göbeklerini görmezden gelin. Yani sanal bir dünya yaratın kendinize...

Heh hee...



Hissettireceksin de...

Şimdii... Gelelim söyleyeceklerinize:

Bunların en hassas oldukları yer, malum; yataktaki hâlleri. Orada çok iyi olduğunu hissettireceksin. Ama nasıl?

“Üf, çok iyiydin...” falan olmaz.

Sakın ha!

“Şimdiye kadar böyle bir şey yaşamadım ben...” Bu hiç olmaz.

Bir kere içinde, “Şimdiye kadar”

geçiyor...

O “şimdiye kadar” ne demek biliyor musun? “Haaa... Bu kadın kimbilir kaç adamla yattı? Mutlaka içinde daha iyiler vardır. Bu beni kafaya alıyor.”

En iyisini yaptığına inanıp aynı zamanda bundan hep şüphe duyduklarından...

İşte o sözler bunların içlerindeki o derin şüpheyi uyandırır.

Ha, hareketlerimle, nidalarımla belli ederim derseniz... Hani çok sarsılmış gibi hareketler falan... “Bu ne ya!!” gibilerden... Ondan da anlamazlar, hastalandın sanırlar... Kafa, o kafa çünkü! Düz! E, ne yapacaksın? Ne söyleyeceksin?



Güven sorunsalı

Aklımda çok güzel bir cümle var ama... Yok yazmamaya karar verdim; manipülasyona girer, doğallığı gider.

Size bir tüyo daha...

Ona güvendiğini hiçbir zaman hissettirmeyeceksin.

Zaten aslında güvenmeyeceksin de!

Güvensen de, güvenmek istesen de bunu belli etmeyeceksin.

Hem yayılır hem sıkılır hem de gerilir...

Bu senin için de geçerli.

İlişki için de...

Güven meselesini ayrıca tartışalım.

İyi bir şey mi, kötü bir şey mi?

Gerekli mi, gereksiz mi?

Güvenmeli mi, güvenmemeli mi?

Sıkıcı mı, değil mi?

Yazının devamı...

Güzele, ‘güzelsin’ denmez...

Hani dün tavlama repliklerinden bahsettik ya... Film repliklerinden... Bugün de gerçek hayata bakalım.

Kadınların nelerden hoşlandıklarını artık dananın danası bile biliyor.

Bile bile yapmıyorlar, o ayrı konu! “Kıçı kalkar”, “Kendisini sevgilim sanır” sendromları var ya...

Büyüklük bizde kalsın; onlar hangi sözlerden hoşlanır, bakalım:

Bunların yüzde 98’i, yakışıklı olduğunu duymaya bayılır. “Doğal olarak, her insan gibi!” diyeceksiniz.

Evet.

Ama bunların yine yüzde 98’i gerçekten kendini yakışıklı zannediyor!

Ya kadınların sözlerine inandıklarından ya da...

Ya da şimdi bunlar kendilerini, aynada güzel göründükleri bir pozda hatırlıyorlar:

Tek kare!

Tesadüfen ya da uygun bir ışıkta saç düzenlemesi yaparken kendilerini beğenerek gördükleri 1 saniye...

Hep o 1 saniyelik karedeki gibi yandan kısık gözlerle bakan adam olduklarını sanıyorlar. Alt taraf, üst taraf yok!

Hayır, sansınlar da... Buna göre hareket ediyorlar ya, o tuhaf kaçıyor!

“Bu çok yakışıklı da biz mi farkında değiliz” şüphesi yaratıyorlar!!

Akıllı adam ne der...

Kalan yüzde 2’yi merak ettiniz mi?

Kim onlar diye...

Onlar; bu azınlık;

“Gerçekten yakışıklı olanlar...”

Yüzde 2 derken abarttım mı acaba? Yüzde 1 mi olmalıydı?

Neyse...

İşte onlar için bu tür sözlerin bir anlamı yoktur. Ha, tabii ki hoşuna gider ama öncelikli değildir.

Tıpkı gerçekten güzel olan kadınlar gibi...

Nasıl ki, akıllı bir adam gerçekten güzel olan bir kadına, “Çok güzelsin” demez, de ne der? “Çok akıllısın”, “Çok zevklisin”, “Çok yaratıcısın” gibi başka, hatta neyi azsa onu ön plana çıkararak harekete geçerler, geçmeliler, onun gibi...

Çok güzel olmayan ama akıllı bir kadına da, istediğin kadar “Çok akıllısın” de, fayda etmez. Akıllı olduğunu zaten bilir o!

Yani neymiş?

Kimde ne yoksa o yönde kompliman işe yararmış.

Yakışıklı adamlara...

Bir yakışıklıya...

Ya bu yakışıklı adamlar bir de iyi olurlar ki!

Huy olarak iyi...

Huysuzlukları, saçma sapan hırsları falan olmaz.

Daha da tuhafı, sadık olurlar... En azından sırf seks için ya da değişiklik için abuk sabuk ilişkiler yaşamazlar.

Başka bir kadına gitmelerinin tek nedeni,

aşk olabilir...

Hiç öyle maço hâlleri yoktur. Eşlerine, sevgililerine ev işlerinde hiç gocunmadan yardım ederler.

Ne tuhaf değil mi?

Bütün dangalaklıklar, gerçekten yakışıklı olmayanlarda... Nereden nereye

geldik yine... “Nelerden, hangi sözleri duymaktan hoşlanırlar?”ı yazacaktım oysa...

Bir yakışıklıya takılıp kaldım!

Yazının devamı...

‘Seni öpmeyi çok isterdim ama...’

Kabul edin, güzel bir söz... Sonu “ama”yla bitse de! Zaten belli ki o “ama”nın çok da önemi yok! Buraya yazıyorum(!), bunlar biraz sonra öpüşür!

Hoş, bu sözleri kim kime söylese, onlar da öpüşür!

Öpüşmek de neyin kıstasıysa!

Geçenlerde okudum, “tüm zamanların en iyi tavlama replikleri” anketi yapılmış.

Anket sonucunda birinciliği, Audrey Hepburn’ün 1963 yapımı Charade filminde Cary Grant’a söylediği sözler almış:

“Ben hiçbir şeyi ısırmam, tamam mı? Tabii gerekmediği sürece...”

Kadınların seçtiği Audrey Hepburn’e karşılık, erkekler Bette Davis’in The Cabin in the Cotton filmindeki repliği tercih etmişler:

“Seni öpmeyi çok isterdim ama saçlarımı daha yeni yıkadım.”

(Vay, vay, vay!.. Nasıl öpecekse!)

En beğenilenler arasında şu replikler de varmış:

Lauren Bacall’ın Humphrey Bogart’a To Have and Have Not filminde söylediği, “Hiçbir şey söylemen gerekmiyor. Belki sadece ıslık. Islık çalmayı biliyorsun, değil mi? Dudaklarını birleştirip üflüyorsun.”

Ve Shirley MacLaine’in, “Ben hak edene kadar bana tapma.”

Güzelmiş!

De...

Bizim danalar!..

Şimdi bu sözleri bizim danalara söylediğimizi farzedin!

Ben sizin yerinize farzedeyim mi?

Şimdii...

Kadın bunları söylesin, bakalım bizimkiler ne anlayacak?

Gecenin sonu mesela... Kadın dananın gözlerinin içine bakıp o repliği söylüyor:

“Ben hiçbir şeyi ısırmam, tamam mı? Tabii gerekmediği sürece...”

Bizim dana bundan ne anlıyor?

“Aha! Verecek galiba! (Kalbini...)

Tamam öteki repliği söylesin o zaman:

“Seni öpmeyi çok isterdim ama saçlarımı daha yeni yıkadım.”

Bundan ne anlıyor?

“Aha! Verecek galiba! (Kalbini...)

Tamam diğerini söylesin:

“Hiçbir şey söylemen gerekmiyor. Belki sadece ıslık. Islık çalmayı biliyorsun, değil mi? Dudaklarını birleştirip üflüyorsun.”

Peki bundan ne anladı?

“Aha! Verecek galiba! (Kalbini...)

Sonuncusu biraz daha manalı, onu söylesin bari:

“Ben hak edene kadar bana tapma!”

“Ney?”

“Ben hak edene kadar bana tapma!”

(Hıı.. Bu vermeyecek! (Kalbini...)

Tek cümle yeter...

Tavlama deyince, insanın aklına adamların söylemesi gereken cümleler geliyor.

Ama bunlar galiba hani benim de hep sözünü ettiğim ilk hamlelerden...

Kadınların ilk hamlelerinden...

Yine yazıyorum, bu kadar manalı olmaya gerek yok!

Zaten anlamazlar!

Anlasalar da ne anladıkları belli!

Tek cümle!

O basit ama etkili tek cümle yeter!

Yazının devamı...

Kapat gözlerini kimse görmesin!

Böylece sen de kimseyi görmemiş olursun! Devekuşu misali...

Asıl önemli olan hangisi?

Senin görmen mi?

Görülmen mi?

Görüldüğünü görmen mi?

Telekulak Komisyonu Başkanı “MOBESE’ler ve AVM’lerdeki kameralar kaldırılmalı. İnsanın eşinden bile mahremi var” demiş ya, konu o aslında.

Kameralara karşıymış!

Sadece dinleme mi olsun?

Kameralara neden karşı olduğunu da anlatmış:

“Belli yaşın üzerindeki erkeklerin özel alışverişleri olabilir. Öyle ki, eşi bile bilsin istemeyebilir. Ama hepsi tepeden kameraya alınıyor.”

Hıı...

Özel alışverişten don almayı kastetmiyor herhalde...

Erkeklerin eşinin bile bilmesini istemediği alışverişi ne olabilir?

İlk akla gelen viagravari haplar ama...

Eşi bunu niye bilmesin?

Acaba???

Yoksa o kameralar, erkeklerin “eşleri için kadın mağazalarından yaptığı alışverişleri” görüntülediğinden sürprizi mi bozuyor?!! Bütün kadınlar da kocalarını AVM kayıtlarından izler ya!

Ama başka nedenleri de var:

“Kendi apartmanımıza girerken koridorlarınız da dâhil izleniyorsunuz” diyor...

Orta hâlli apartmanlarda o sistem yok! Zaten izlenmeye değecek görüntüler de yok. Ne varsa yeni plazalarda var!

“Sokakta da insanın özeli olabilir. Sevgilisine sarılır, eşiyle dolaşır...”

Bunlar genel hareketler değil mi?

“Kendine göre birtakım hareketler yapar. Kameraların çekmesi rahatsız edici.”

Birtakım hareketler derken?

Özel hayatın gizliliğini sevgilimize sarılmasak da savunuruz ama... Apartmanlardaki, AVM’lerdeki kameralar ve MOBESE’lerden hiç hazzetmeyiz ama...

Hırsızlıklar, soygunlar, cinayetler, hain saldırılar, canlı-cansız bombalar, dövmeler, kadınlara saldırılar, işkenceler, tecavüzler ve aklımıza gelen gelmeyen her türlü insanlık dışı eylemleri de o kameralar ve MOBESE’ler yakalamıyor mu?

Bu soruyu kendi kendine de sormuştur herhâlde... Ama olsun...

Önemli olan belli yaşın üzerindeki erkeklerin özel hayatları...

Özel hayat az kalır:

Derin hayatları...

Her şeyden önce gelir!

Onun için soruyorum:

“Asıl önemli olan hangisi?” diye...

Senin görmen mi?

Görülmen mi?

Görüldüğünü görmen mi?

Yoksa kimin gördüğü mü?

En iyisi...

Kapat gözlerini kimse görmesin! Böylece sen de kimseyi görmemiş olursun!

Yazının devamı...

Mevzu derin mesela gözlerin...

Racon sözler kesmedi...

O hâlde bugün de serseri takılalım...



“Mevzu derin, mesela gözlerin...

Ne olursan ol, kim olursan ol, burası benim mekân akıllı ol!

Değer verdim yeteri kadar, artık herkes ederi kadar!

3 kuruşluk adama 5 kuruşluk değer verirsen geriye kalan 2 kuruşla seni harcar!

Bakma ben arada bir böyle seni özlerim; ama ‘Geri gel’ diyecek kadar çaresiz değilim!

Uğraşamam dünümle, dünümdekilerle; ben yarınıma bakarım yanımdakilerle...

Biz ne zaman tahttan indik ki, siz kral oldunuz!

Kralından yemediğimiz dayağı çakalından mı yiyeceğiz, hayırdır bilader...

Herkesi yarınlara götüremezsin, bazıları dünde kalmalı...

İntikam almayı sevmem ama ödeşmek âdettendir!

Gidene sakın üzülme, sevseydi gitmezdi; gelene de sakın sevinme, o da başkasından geldi!

Varlığımla iyi geçin, yokluğum senin olmayacak.

Öpücükle prens olan kurbağa yok ama parayla prens olan dana çok!

Bazen insanlar da ikiye ayrılır, yanınızdakiler ve aklınızdakiler.

Seçtiklerin vazgeçtiklerine değsin; gün gelir eskiler farklıydı dersin!

Hıçkırarak ağlayan bir kadının gözyaşları, ağlatan adamın başına geleceklerin altına atılacak imzadır.

Ne kadar değişirsen değiş, ilk nerede mutlu olduysan hep oraya çevirirsin kafanı...

Ne kimseye ait ne de kimseye sahibim; tek geldim tek giderim...

İkinci bir şans demek, ‘İlki az oldu gel biraz daha kazık at bana’ demektir.

Geçmişin p.çinden, geleceğin delikanlısı olmaz!

Her genç delikanlının bir sevgilisi olabilir ama her genç kızın delikanlı bir sevgilisi olmaz...

Bazı insanları kırmak gerekir, içinde ne olduğunu bilmek için...

Ne geçmişe saplanıp kalıcaksın, ne geleceğin hayalini kuracaksın... Ömür dediğin şu andır, onu da hak ettiği gibi yaşayacaksın...

Ve bir süre sonra anladım ki, vazgeçilmez olan sen değilsin, vazgeçmeyi bilmeyen benim.

Sahip olmayı istiyorsan, önce ait olmayı öğreneceksin!

Belki benden sonraki beni sana unutturur ama şunu asla unutma, hayat öyle bişeydir ki tükürdüğünü yalattırmaz, yutturur!

Seçici değilsen, geçicisin.

Öpüşecek sevgili aramadık, hani bizim için ölsün de demedik; birazcık sevsin biz üstünü tamamlardık!

Salla dünyayı aşka gelsin, kafam güzel sebebi sensin!

Güvendiğin dağlara kar yağarsa üstünde kayak yaparız.

Ciddiysen sonuna kadar varım, dalgaysan iyi sörf yaparım!

Varlığımda kıymetimi bilmeyenleri yokluğumla terbiye ederim.

Yazının devamı...

Racon mu? Peki...

Kadınlığın da raconu vardır dedik, orada kaldık. Ben de net‘te dolaşıp racon topladım.

Raconlardan racon beğendim.

Şimdilik idare edin...



“Her kadın benim gibi sevemez her seven de benim gibi kadın olamaz koçum...

Bizim rahat edemediğimiz yerde hiçbir erkek istirahat edemez...

Biz firari adamların ardından gelen isyankâr ilişkilerin tövbekâr kadınlarıyız.

Gün gelecek devran dönecek... Kahpe felek bize de gülecek... Sen mi vardın şimdiye dek... Tek tabanca da yaşar bu yürek...

Gerekirse senin gibi 3 kuruşluk adama 5 kuruşluk çorba ısmarlarız..

Kimseye hata yapmayız, hata yapanı aramıza Almayız!

Ben sigara tiryakisi değilim, sigara içerken düşündüğümün tiryakisiyim...

Annen gibi namuslu arıyorsan, baban gibi delikanlı olacaksın!

Herkesi eşit tutmamak lazım. Adamsa notunu, hayvansa otunu verip göndereceksin!

Benim bir adama verebileceğim pek bir şeyim yok. Ben varım severse, çayım var içerse, bir de “gittir git”im var giderse.

Rujunun tadına baktırmicaksın ki, ileride rimelin akmasın...

Biz büyük olana değil, adam olana erkek deriz...

Denize karşı evimiz yok ama, gökyüzüne karşı hayallerimiz var...

Biz ölmeyi çoktan göze aldık da, yanımızda kimlerı götürcez onu düşünüyoruz...

Para her şeyi yapar diyen adam, para için her şeyi yapan adamdır...

imkânsız oldugun için cesaret edemediğimi sanmıştım; meğer cesaret edemediğim için imkânsız olmuşsun.

Hayatın 4 evresi vardır; hayret, gayret, sabret ve en sonunda ...et!

Ben ne kalana git derim ne de gidene kal derim, kalacak olan yerini, gidecek olan yolunu belirlemiştir zaten...

Yaptığım yanlışlar için pişman değilim; tek pişmanlığım, yanlış insanlar için yaptığım doğrular.

Mutlu olduğum için değil, güçlü olduğum için gülümsüyorum...

Kalbimi almaya gelenlerin canı sağolsun! Ama gelip de alamayanların başısağolsun!

Değerlisin ama değer misin bilmiyorum!

Kalabalıkta artistlik yapanın tenhada özrü kabul olmaz!

Biz kalbimiz çıkana kadar sevdik, elbisemiz çıkana kadar değil!

Bana ‘Aşkım’ diyorsan kimseye ‘Canım’ demeyeceksin. Senin için bir ben varsam el âleme gevşemeyeceksin!.

Hayat bir film ise ben yönetmenim; istediğime rol, istemediğime yol veririm!

Beni görüp kendini sınama Sadece görebildiğin kadarım.

Tek kişilik hayatta, çift kişilik hayaller kurmayacaksın!

Değer verdik de ne oldu? Kıçları tavana vurdu!

Ne yaşadıklarımız benzer kimseye, ne de yaşattıklarımız...

Aklımı almaya aklın yetmez, uğraşmaya sabrın yetmez, ben kendimden bu kadar eminken alayı gelsin hiç fark etmez...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.