Şampiy10
Magazin
Gündem

Hişşşt akıllı ol!

Kadınlığın da bir raconu vardır!

Tıpkı delikanlılığın olduğu gibi...

Sonu “Akıllı ol!”la biten, “kralı da kuralı da ben belirlerim” türünden değil, yazılı olmayan ama kendiliğinden uygulanan kurallar...

Hatta dile getirmeye bile tenezzül etmediğimiz davranış biçimleri...

İdi...

Şimdiye kadar...

Ama son birkaç yıldır kadınlar da o sessiz kuralları bozmaya başladı.

Özellikle arkadaşının ex’leriyle ilişkiler konusunda...

Olmaz!

Şimdi, “Sen neredesin? Daha ex olmadan arkadaşının aşkına göz dikenler var!” diyorsunuz...

Tamam ama onlar zaten kategori dışı!

Adı başka!

Mekânı başka!

Ama bu...

Bu biraz daha masum görünüyor ya...

“Nasıl olsa bitmiş” gibi bir mantığı da var ya, ‘olabilir’ bir durum imajı çıkıyor ya...

Ama olmaz!

Bir zamanlar arkadaşınla yatmış kalkmış, bir sürü duygu ve olay yaşamış hatta sen de bunların bir kısmına şahit olmuşsun, şimdi onunla...

Ne yani?

Aynı şeyleri sen yaşayıp arkadaşına mı anlatacaksın!

Olmaz.

Peki, arkadaşını bir adama feda mı edeceksin?

Adamlar gider, arkadaşın baki kalır!

İşte burada o replik devriye giriyor:

“Akıllı ol!“

Hiçbir adam bir arkadaşı feda etmeye değmez!

Zaten herhangi biri, bir şey “feda edilecek” duruma kadar geldiyse o ilişkiyi tekrar değerlendirmek gerekir de... O ayrı konu...

Burada önemli olan başka bir konu daha var tabii...

İnsanı daha derinden vuran!

“Yani birlikteyken bile onda gözün mü vardı?“ şüphesi...

Ki...

Demek varmış!

Bu da insanı şu noktaya getirir:

“Ona göz koymana değil, sana bir daha güvenemeyeceğime üzülüyorum!“

“E ama adamlar öyle değil. Birlikteyken bile kız arkadaşıma sarkıyor” diyenleriniz mi var?

Düşünmek başka, düşünceyi icraate dönüştürmek başka!

Biz dönüştürmeyiz, onlar fırsatını bulurlarsa dönüştürürler.

Peki, düşünceyle yapmak arasında bir fark var mı?

Bu soruya da hep aynı cevabı veririm:

“Ortalama 15 cm...“

Ayrıca farklıyız.

Erkeklerden farklıyız.

Klasik saçma kadın hareketlerinin tersi, erkek gibi olmak değildir ki!

Kadınlığın da kendine göre raconu vardır!

Ve anlaşılan, bizim de artık yavaş yavaş kuralları dillendirip hatta belki yazmamız da gerekiyor.

“Hişşşt...” çağrısıyla başlayıp “Akıllı ol” tavsiyesiyle biten...

Ben başlıyorum:

“Hişşşt, arkadaşının ex’iyle seks olmaz. Akıllı ol!”

Yazının devamı...

Gece maceraları...

Hayatta en sıkıcı şeylerden biri (hep yazarım ya) rüya dinlemektir. Bir de sabah sabah! Hayat alerjisini üzerinden atamamışsın, saçma sapan anlatır: “Bööle uzun bir elbise giymişim, çok güzel bir renk ama ne renk bilmiyorum...“

“Bi gittir git” diyeceksin...

Ama rüya görmeyi severim.

Hele kâbusları...

Hayatta karşılaşamayacağın science fiction ayarında olaylar yaşarsın. Hem de başrolde! Biraz sonra gözünü açıyorsan, sorun yok; derin bir nefes çekip bu değişik heyecanın keyfini çıkarırsın.

İkinci hayat gibi... Gece maceraları...

Bir de erotik rüyalar vardır ya...

İşte onları incelemişler ve ne anlama geldiklerini bulmuşlar. En çok görülen ortak erotik rüyaları da yorumlamışlar...

Buyurun gece maceralarınıza...

Eski ateşin alevlenmesi...

Rüyanızda geçmişteki bir ilişki içinde buluyorsunuz kendinizi. Eğer anı kötü ise, benzer bir maceraya atılıp atılmadığınızı düşünün. Ve fakat anı iyi ise, cesaretlenin ve bırakın su yolunu bulsun...

(Bence, ex’te biraz aklın kalmış! Bu ara seni arar. Sakın ona kanma!)

İş arkadaşınızın sevgiliniz olması...

Panik yok. İhtimal dışı partnerlerle ilgili rüyalar, genellikle birlikte çalışma ya da bir şeyleri iyi yapmanın kimyasından hoşlandığınızın kanıtıdır. Muhtemelen profesyonel, cinsel değil. (Acaba bilinçaltımda ondan hoşlanıyorum da haberim mi yok diye kendinden şüphe edersin ya! Olacak iş değildir çünkü! Kimseye de anlatamazsın! Ondan hoşlandığını zanneder. İlişkin de artık eskisi gibi olmaz!)

Bir saldırganın tacizine uğramak...

Bu kâbuslar, genellikle yeni bir flört döneminde çoğalır ve dikkate alınmalıdır. Sebebin sinirli olmanız olabileceği kadar gözünüzü açık tutmanız gerektiğine dair bir sinyal de olabileceğini unutmayın. Karşınızdakini iyice tanıyana kadar temkinli davranın. (Ne yani? Adam sapık, bu rüya da bir sinyal mi? Hoş hangisi değil ki?)

Ünlü bir isim ile deneyim...

Zevkten de öte! Anlamı ise yapmayı sevdiğiniz şeyi yapmanız için bir sinyal, profesyonelce değil, hobi olsa bile.

(Bu mudur? George Clooney’yle bir gece geçirmişsin, -gündüz de olabilir, bir mahzuru yok!- Manası: Hobini yap! Yahu onu rüyanda bile görmen rüya gibi!)

Sevişecek hiçbir yer bulamamak...

Bu rüya, samimiyetin, cinsel ya da duygusal, şu anda çok zor olduğunu ima eder. Bir ayrılık aşamasında olabilirsiniz, bir düş kırıklığı yaşamış ya da ilişkilere dair hevesiniz kırılmış olabilir. Eğer hâlâ kötü bir deneyim yüzünden acı çekiyorsanız, düzelmek için daha fazla zamana ihtiyacınız olabilir. (Bence yer değil, adam bulamamış kadın rüyası bu! Rüya ya bu; neyi bulamadığını karıştırmış!)

Aslında bütün bu rüyaların tek sebebi var, biliyorsunuz değil mi?

Deyimi bile var:

‘Kıçın açıkta kalmış!’

Yazının devamı...

Konjonktür derken?

Sevgilisi daha doğrusu aşkı olmayanlar için, “Konjonktür sıkı aşklar yaşamaya uygun değil” diye yazmıştım ya...

Durun yaa...

O konuya girmeden önce, yazarken fark ettim de, artık önemli olan “sevgili” meselesi değil, farkında mısınız?

“Sevgililik”in içi boşalmış!

Hatta b.ku çıkmış!

Kim sevgilin, kim değil, o bile belirsiz!

Yatıyorsun, kalkıyorsun, bekliyorsun, bağlanıyorsun ama o sevgilin değil!

Nasıl yani?

Çünkü;

Ve asıl önemlisi:

Aşk yok, aşk!

İlişkicikler var, evlilikler var, seks... Eh biraz da ondan, -ruhsuz olanından var da...

Aşk yok!

Hormon görmemiş meyveler misali... Gerçek tadı, kokusu, şekli, çook uzaklarda kalmış tatlı bir hatıra gibi...

Aşkların da genetiği bozuldu...

Tatsız, kokusuz, şekilsiz ve zamansız kış çilekleri sanki! Bir de üstelik pahalı!

Onu alıp şampanyayla içsen ne, içmesen ne?

Üzerine istediğin kadar pudra şekeri dök! Tatlandıramazsın.

Ha, düzelir mi?

“Konjonktür uygun değil” dedim ya... Ortalık aşka susamış kadınlar ve kıçı kalkmış adamlardan geçilmiyor.

Bekârlar tarafını böyle özetleyebiliriz yani...

Niye?

Erkek çokluğundan, kadın azlığından falan değil.

Geçenlerde açıklanan TÜİK verilerini inceledim; özellikle kadın-erkek nüfuslarına baktım, hâlâ erkekler daha fazla...

Eee?

“Eee”si şu:

Erkekler fazla ama onlarda bir gelişme yok!

Dünya değişiyor, kadınlar değişiyor, bunlarda tık yok!

Tık olmadığı gibi bu tehlikeli durumun tadını çıkarmakla meşguller...

Kadınlar kendi paralarını kazanmaya başladılar, boşanabiliyorlar, hayatın tadını arıyorlar.

Da...

Bunları karşılayacak adam yok!

Adam var da, yok!

Ortada 3-5 adam, adam olduysa bütün kadınlar onun üzerine üşüşüyor...

Bazı kadınlar kötünün iyisine tav olmayı deniyor.

Deniyor, deniyor, o da olmuyor...

Bunların da kıçı kalkıyor.

Kadınlar geliştikçe doğal olarak daha gelişmiş adam arıyorlar..

Kadınlar geliştikçe, bunlar yayılıyorlar...

Ha, kadınlarda hiç hata yok mu?

Var.

Onlar da “Gelişmiş adam” kavramını yanlış yorumluyorlar. Kendilerini de yanlış anlıyorlar.

İnsan kendini yanlış anlar mı? Anlar.

Ortada bir yanlışlık var yani...

Yanlış anlaşılma!

Durum bu kısaca!

Diyorum size:

Konjonktür kötü!

Yazının devamı...

Sevgilisi olmayan ne yapsın?

Konjonktür sıkı aşklar yaşamaya uygun değil arkadaşlar!

Sevgilisi olan azınlığın bugün ne yapacağı belli. En kötüsü, bir kırmızı gül alır, akşam da sevişir.

Fena mı?

Pardon, daha kötüsü var! Yapma çiçek alıp, akşam da yapmayanı var.

Evet var. Uydurmuyorum...

Neyse ne? Ne yaparlarsa, yapsınlar...

Gerçi bu sene 14 Şubat‘a bir de ortak çıktı ama... “Kadına Şiddete Hayır

Dansı...”

Ama bunun sevgili olayıyla bir alakası yok. Sevgilisi olan olmayan herkes şiddete karşı. Onun için...

Asıl mesele,

Sevgililer Günü’nde, sevgilisi olmayan ne yapsın? Kime çatsın?

Kadere mi, kendine mi?

Tıh!

Hiçbirine...

Konjonktür kötü arkadaşlar...

Onun için sıkmayın canınızı...

Ne yapın?

Onu bilemem ama ne yapmamanız gerektiğini biliyorum...

Bugün bunları yapmayın:

ALTERNATİF KUTLAMA

Sakın ha! Öyle kızlar bir araya gelip çok neşeliymiş gibi... Sevgilinizin olmayışını hiç kafaya takmıyormuş gibi... Sevgilisiz hayat, “Vur patlasın, çal oynasın”mış gibi... Onlarsız da çok mutluymuşun gibi... Yapma! Niye?

1- Öyle olsan bunu kutlama ihtiyacı içinde olmazsın.

2- O kutlama nereye kadardır biliyor musun? Eğlenirken yan masadaki sevgililere baktığın ana kadar! O an bir fotoğrafın çekilse... Bakarken... Anlarsın aslında!

EVDE BUNALIM TAKILMA

Eve giderken bir şişe şarap ya da üç bira alma! Sevdiğin, seni etkileyen ve tetikleyen müzikleri de açma! Hele hele ex‘lerle geçirdiğin sevgililer gününü hiç hatırlama! En iyisini bile... (Varsa tabii... İyisi yani!)

EX’LERE TAKILMA

Sırf ortamın ağırlığından kaçmak, “Ben bi istiiim var ya“yı hissetmek için ex’lerden “hazır” olanı arama.

İNATLAŞMA

Kendinle inatlaşma. Yani marjinallik yapma! Sırası değil. Tek başına yemeğe gitmeler, kendine hediye almalar falan... Başka bir güne sakla!

KENDİNİ SOSYAL ORTAMA VURMA

Eline-diline vurmasın yani... Ona buna sataşınca daha çabuk sevgilin olmuyor...

SEVGİLİSİ OLANLARA SATAŞMA

Hıh! En önemlisi bu! “Aman iyi ki sevgilim mevgilim yok; bir de hediye derdine düşeceksin. Zaten bir anlamı da yok! Kapitalist düzen” diyerek kendini bağlama! Ağlama... Olunca bunları sevgiline söylersin! Olursa tabii...

Yani...

Hissetmediğini yaşamaya kalkışma!

Ya hissettiğin gibi ol,

Ya da olduğun gibi hisset!

Uysa da uymasa da...

Yazının devamı...

İsteksiz adam mı var?!

Var.

Hani dün, çekicilik çabalarının adamların üzerindeki etkisine değindik ya, “Siyah dantel külotla beyaz kotonun farkı var mı?” diye, bunun üzerine yazmış:

- “Yazınızın tabii ki tek cevabı var; o raddeye gelmiş adamın gözü ne siyahı ne beyazı görür... O zaten kafada hedefe kilitlenmiş, renk körü olmuştur bile... Pek de istekli olmayan birini o raddeye getirmek için bunlar bir yol olabilir belki ama bi dakka ya, istekli olmayan adam mı var ???”

Hıı...

İstekli olmayan adam mı var?

Var.

İyi ki de var.

Benim “iyi ki de var” derken kastettiğim bilinçlenen, doymuş adamlar da var ama...

Ama en azından sana karşı isteksiz olanlar ya da ne bileyim, senin farkında bile olmayanlar da var!

Eee?

Peki onlara karşı donlar monlar, makyajlar vs. etkili olur mu?

Yoksa...

Ojeler, rujlar, jartiyerler...

Onlardan çok var! Herkeste var!

Herkes güzel... Bunları da geç.

Hep yazarım ya, bu dünyada Rus kadınlar var olduğu sürece hiçbir kadının fiziki güzelliğinin önemi yok.

Adam, iki gün önce beyaz mermerden özenle işlenmiş heykel gibi bir kadınla olmuş, senin kırmızı rujunu ne yapsın?

O hâlde ne? Farkındalık yaratmanın sırrı ne?

Rimel değil, bakışların mı? Oje değil, dokunuşun mu?

Küpeler değil, onu nasıl dinlediğin mi?

Jartiyer değil, attığın adımlar mı? İç çamaşırın değil, iç dünyan mı?

Ruj değil, gülüşün mü?

Ne söylediğin, ne sorduğun mu?

Nasıl söyleyip, nasıl sorduğun mu?

Hadi bütün bunlar diyelim ki uzun iş! Ya da bunlara rağmen tık yok! Yani senin farkında bile değil.

N’apacaksın?

Küçük düşmek, reddedilmek, komik durumda kalmak hatta asılıyor gibi görünmek de istemiyorsun...

Öyle bir hamle yapmalısın ki...

Ne öyle, ne böyle...

Hem öyle hem böyle...

Yani adamın kulakları dikilecek!

Hedefe kilitlenecek!

Aslında ilk hamlenin ne olduğunu buldum ben.

Tek bir cümle...

Hem de masum tek bir cümle...

İçinde seks ya da seksi çağrıştıran bir tek kelime dahi yok!

Jartiyer gibi değil, adım atmak gibi yani...

Çok basit, çok sıradan hatta klasik.

Ama öyle bir laf ki, söylersin, o da sana gelir.

Bilmiyorum, belki yazarım....

Belki de yazmam!

Yazamam...

Yazının devamı...

Amansız çekicilik yarışı...

Erkekler konusunda hayli iştahlı ama aynı oranda feminist bir kadın tanıyorum.

Tanıyorum dediysem, arada sırada bana mail atar, bazen bana katılır bazen kızar.

Ben de bazen ona katılırım, bazen de kızarım.

Ama dün öyle bir yere gelmiş ki...

Benim de, ne zamandır “bunu yazsam” dediğim yere...

Nereye mi?

Tam oraya!

Önce okuyun:

-“Böyle seksilik adına topuklu denen işkence aletlerini kadınların başına -artık kaç yüz yıl önce- saran kişiyi asla rahmetle anmamaktayım:) Topukluyu da, diğer seksilik adına olan işkenceleri de, hatta makyaj dâhil!

İnanın sadelik çok güzel ve ‘gerçekten’ güzel, yediğine içtiğine, hareketine sporuna ve en önemlisi morale dikkat eden biriyseniz sizden seksisi olmuyor. Kadınların yaptığı şey güzellik ve seksilik adına çıtayı sürekli yükseltmek ve amansız bir yarışa girmek. Oysa doğada öyle mi ya? Amansız çekicilik yarışını erkekler yapar dişilerin gözüne girmek için. Artık uyanma vakti gelmedi mi sizce?”

Uyanma vakti geldi geçiyor bile...

Hatta uyanmak bir tarafa yanlış yolda dört nala gidiyoruz.

Şimdi ben biraz daha ileri gideceğim...

Sizce kadınların allanıp pullanmalarının, seksi olma yolunda hatta erkekleri etkilemede bir katkısı veya önemi var mı?

Yani topuklu ayakkabılar, seksi kıyafetler, makyaj, jartiyer martiyer kadınları gerçekten seksi yapıyor mu?

Seksi mi yapıyor yoksa...

Sadece seksi çağrıştırarak ulaşılabilirlik mi sağlıyor?

Sadece bu mu?

Düşünelim...

Bu arada size küçük bir ipucu vereyim mi?

Bir adamla birlikte olacağın zaman...

Ya da bir adam seninle birlikte olacağı zaman, üstelik seni kafaya koyduysa, iç çamaşırının siyah dantel olmasıyla beyaz koton olması arasında bir fark olur mu?

Onun rengiyle, cinsiyle mi ilgilenir? Yoksa...

Akşam sana kahveye geliyor mesela, makyaj yapmasan seninle birlikte olmaz mı? Yoksa...

Yoksa ne?

Hadi bakalım...

Düşünelim biraz.

Amansız çekicilik yarışını bırakmanın zamanı gelmedi mi?

Yazının devamı...

Bir erkeğin gözünden...

Evet, farklıyız...

“En seksi şeyler”de de...

“Seksi derken, seksi çağrıştıran söz, davranış ve durumu kastediyorsak bir erkeğin gözünden...“ demiş ve güzel güzel yazmış.

Genelde süper. Ama ben yine de bulaşacağım...

EN SEKSİ SPOR

Tenis ama mutlaka Grand Slam turnuvası olacak (bayan ve erkek her ikisi için de).

(Hangi turnuva olduğunun ne önemi var? Var mı yoksa? Varsa bu konu burada bitmez, ona göre...)

EN SEKSİ KIYAFET

Altta düşük bel dar kot pantolon, üstte bembeyaz dar bir tişört ve kırmızı babetler. Tişörtün üstünden belli olan dantel kısım. (Senin anlattığın porno filmlerin ilk sahnelerinde kadınların üzerindeki kıyafet -seyredip görebilirsin- bana daha çok pornoyu çağrıştırdı).

(Haydaa... Ne zamandır seyretmiyordum ama yine de isabet ettirmiş sayılırım. Ama babetli, hem de kırmızı babetli bir kadının seksi görünebiliyor olması da ayrıca hayret verici oldu.)

EN SEKSİ DURUM

Yukarıdaki kot pantolonu giymiş ve yere düşürdüğü bir şeyi çömelmeden direkt eğilerek alan kadın.

(Çömelme lafını kullanmasak! Olayın bütün seksiliğini bitirdi de!)

EN SEKSİ İÇKİ

Kadın; şişeyle miller bira (Yukarıdaki kıyafetiyle...)

(Kırmızı babetli kadın şişeyle miller içmez! İçse de yakışmaz. Bari outlet bir bot giymiş olsun!)

EN SEKSİ ŞEHİR

Hamburg; etrafta şortuyla ve terden ıslanmış tişörtüyle koşan onlarca sarışın kadın görmen mümkün. Ayrıca eşcinseller bu şehirde festival düzenliyorlar, dünyanın her yerinden eşcinsel çiftler bu şehre geliyorlar.

(Ama konuşmasınlar. Ha, italyanca konuşan ıslak tişörtlü, olabilir...)

EN SEKSİ SÖZ

“Kahve içmek ister

misin?” Gecenin sonunda ilk davet (kadının evinin önü)...

(Bu seksiliği geçmiş, sekse gelmiş artık!)

EN SEKSİ KÜFÜR

“Koparıp atacağım o olacak, sen de rahatlayacaksın ben de.”

(Heh heh heee... İşte bu süper!)

EN SEKSİ ŞİİR

Orhan Veli ama Deniz Kızı şiiri...

“Denizden yeni mi çıkmıştı, neydi; /Saçları, dudakları /Deniz koktu sabaha kadar...”

(Zabagakaddar durumu ha!)

EN SEKSİ MEYVE

Muşmula (nasıl yendiğini biliyorsan açmama gerek yok).

(Bu isimde bir meyveyi ne yaparsan yap... Hiç şansı yok!)

Ama dedim ya:

Farklıyız....

Yazının devamı...

En...

Hani kaç gündür, “O mu seksi, bu mu seksi?” diye ahkâm kesip duruyoruz ya...

“Şöyle yapmalı, böyle yapmalı” diye...

İşin içine insan, hele kadın ve erkek girince işler karışıyor hâliyle...

“Bence“ler giriyor, “ben”ler çoğalıyor.

Bir bakıyorsun ki, “sen” yoksun!

Ara da bul!

Oysa söz konusu insan olmasa...

Başka şeyler...

Konuşmayan, düşünmeyen, karışmayan, karıştırmayan şeyler...

Belki o zaman daha kolay olur.

Alın size birkaç seksi şey!

EN SEKSİ ŞİİR

Şiirin tamamı olmasa da, o tek dize: “Bir kadının suya değiyor ayakları...” (Orhan Veli, İstanbul’u Dinliyorum’dan...)

EN SEKSİ ŞEHİR

Rio... Rio de Janeiro... Zaten ismi bile seksi! Bir de sıcak! Açık saçık yani... Müzik, dans, kalkık popolu hafif (rahat anlamında) ve neşeli kadınlar... Yanık tenli, güçlü adamlar... Tabu yok, sıkıcı değil. Daha ne olsun!

EN SEKSİ DURUM

Durumun seksisi olur mu? Olur! Hayır, tabii ki, bir pozisyondan bahsetmeyeceğim. O seksi değil, seks. Seksi olan, oraya giden yol! Mesela terbiyesiz (Küfür değil!) konuşan kadının karşısında onu terbiyesiz konuşmaya tahrik eden bir adam!

EN SEKSİ KÜFÜR

Bizim küfürlerin hangisi seksi(!)değil ki? Ama biri var; onu da Behzat Ç’den duyduk ya; “Senin fare kovalamışlığın kadar benim kedi sevmişliğim var!” En azından içinde anne, ebe falan yok!

EN SEKSİ HAYVAN

Tabii ki, kedi! Böyle bir estetik, böyle bir esneklik ve böyle bir cilve, böyle bir isteyiş Marilyn Monroe’da bile yok! Üstelik bağımsız! Tam...

EN SEKSİ KIYAFET

Dar bir kot pantolon, üzerine beyaz üç düğmesi açık bir gömlek ve topuklu ayakkabı... Saçlar at kuyruğu... Çok az makyaj. Var mı itirazı olan?

Erkekler mi? Peki...

Dar, boru paça siyah pantolon. Füme balıkçı yaka kaşmir kazak, yine füme üç düğme ince kesim ceket ve siyah bot. Kısa saçlar. Mis gibi bir tıraş losyonu... Olsa da...

EN SEKSİ SÖZ

“Bir daha...”, “Bir daha...” Tabii söyleyene de bakar ama en kötü söyleyene bile bir ruh katar!

EN SEKSİ ÇİÇEK

Tabii ki, kırmızı gül. Sev-sevme,

klasik bul-bulma; daha şehvetlisi yok!

EN SEKSİ MÜZİK

Buddha Bar dörtlüsünü aşan daha çıkmadı. Onu dinlerken çiçek-böcek ya da dünya sorunlarını düşünen, romantik hislere bürünen varsa, kendini bi dürtsün, “Öldüm mü?” diye...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.