Şampiy10
Magazin
Gündem

IMF ve euro krizi

Kriz dönemlerinde tarih hızlanıyor. İlginç gelişmeler ve önemli veriler birbiri ardına geliyor. Arkasından koşmak gerekiyor. Normal zamanlarda bir (hatta birkaç) yazı ile ayrıntısına gireceğim konulara ancak bir paragraf ayırabiliyorum.

İyi bir haberle başlıyorum. Seyfettin Gürsel’den “yakın çevremin ısrarına dayanamayıp bir blog açtım” mesajı geldi (www.seyfettingursel.blogspot.com). Çok sevindiricidir. Hemen iki yazı koymuş. Mutlaka okumanızı öneriyorum.

İlki G-20 açıklamasını değerlendiriyor. Sunulan büyüme yol haritası gerçekçi mi? Bir türlü düzelmeyen reel dengesizliğin temel nedenine parmak basıyor: talep nereden gelecek? Başta Çin ve Almanya, dış fazla veren ülkelerin sorumluluğunu vurguluyor.

Diğeri IMF’ye verilen paraya bakıyor. Geçen yazıda “ek özkaynak” demiştim. Düzeltiyorum. Doğrusu “ödünç paralardan oluşan bir havuz sistemidir”. Gelişen ülkelerle ABD arasında sermaye arttırımı çatışmasını çok iyi özetliyor.

IMF Almanya’ya karşı

IMF üye ülkeler için düzenli şekilde “Madde 4 konsultasyonu” adı verilen bir değerlendirme yapıyor. Ocak’ta çıkan Türkiye raporunun ayrıntısına girdim (31 Ocak yazım). Bu hafta euro bölgesi sonuç belgesi yayınlandı. Doğal olarak ilgilendim.

Küresel kriz IMF’ye bile kamp değiştirdi. Ortodoks iktisadın iflasını kabullendi. Keynesci O.Blanchard baş iktisatçı oldu. Yeni paradigma rapora yansıyor. Çözüm için iki ekseni vurguluyor. İlki yapısal reformlardır. “Sağlam ve tamamlanmış bir parasal birliğe” geçilmesi diyor. İkisini vurguluyor.

Bir: parasal birliğin bankacılık sistemine genişletilmesi. Şu sıralarda çok konuşuluyor. Mevduat sigortasının ve banka kurtarma yetkisinin merkezileşmesi anlamına geliyor.

İki: kamu maliyesinde bütünleşme. Bu da epeydir seslendiriliyor. Parasal birlikten bütçe federalizmine giden yolun açılmasıdır. Müşterek tahvil çıkarılmasını da kapsıyor.

Diğeri konjonktür politikalarıdır. Öncelikle bütçe açıkları ile mücadelenin zamana yayılmasını istiyor. Erken kemer sıkmanın felakete götüreceğini savunuyor. Hatta (sıkı durun), enflasyonda artışa yeşil ışık yakıyor.

Bunlar Almanya’nın başından itibaren karşı çıktığı politikalardır. Yani IMF’de öbür kampa katıldı. Gücü yeter mi? Sanmam. Gene de euro için ufak da olsa bir umut kaynağıdır.

Daron Acemoğlu

Perşembe akşamı duygusal boyutu yoğun bir ödül törenine katıldım. Galatasaraylılar Derneği (“Cemiyet”) yıllık Galatasaray Ödülü ihdas etti. Adayların liseli olmaları gerekmiyor. Uluslararası düzeyde başarı aranıyor.

Küresel kriz bağlamında ilk ödül iktisat alanında verildi. Jürinin işi çok kolaydı. Oybirliği ile MIT öğretim üyesi (üstelik liseli) Daron Acemoğlu seçildi. Bu ismi bir kenara yazın. Genç yaşında (1967’li) zirveye tırmandı. Nobel adaylığı konuşuluyor.

Eser listesi özetlenemeyecek kadar kapsamlı ve uzundur. Lütfen sitesini dolaşın (http://economics.mit.edu/faculty/acemoglu). Bizin mesleğin yüz akıdır. Bir bilgi: son kitabı “Neden Milletler Başarısız Olur?” yakında Türkçe yayınlanıyor.

Hem Cemiyeti, hem Daron’u candan kutluyorum.

Yazının devamı...

IMF’ye sermaye ve not artışı

Yunanistan’da Yeni Demokrasi lideri Samaras başbakanlığa atandı. PASOK ve Demokratik Sol Parti destekliyor. Koalisyon mu yoksa azınlık hükümeti mi bilinmiyor. 1999 Türkiye’sini anımsatıyor. Başarı ihtimalini düşük görüyorum.

Küresel mali piyasalar haftayı nispeten olumlu bir havada bitirdi. Fed’in likidite vermeye devam edeceğini açıklaması morallerin bozulmasını engelledi. Parite hâlâ 1.27 civarında seyrediyor.

İçeride olumlu hava sürüyor. Borsa yükseldi. Devlet tahvili gösterge faizi yüzde 8,9’a indi. Döviz sepeti 2.04 TL’nin altında kaldı. Bu arada petrol fiyatının da 92 dolara kadar gerilediğini söyleyelim.

Dün toplanan Para Politikası Kurulu faizleri sabit tuttu. Ama TL karşılıklarda kullanılan döviz ve altın paylarında 5 puanlık artışa gitti. Merkez Bankası esneklik amaçlıyor. Yeni bilgi değil, yapacağını zaten söylemişti.

IMF’e 5 milyar dolar

Son üç güne iki ilginç haber damgasını vurdu. Önce IMF’nin küresel krizle daha iyi mücadele için talep ettiği ek özkaynağa Türkiye’nin de 5 milyar dolarla katılacağı açıklandı. Ardından Moody’s Türkiye’nin kredi notunu bir derece yükseltti.

Hangisi daha çok şaşırttı, kestiremiyorum. Sanırım asimetrik bir durum oluştu. Kredi notu sıradan vatandaş için soyuttur. IMF’ye giden para daha çok ilgisini çekti. Piyasalar ise Moody’s tarafına odaklandı. Önce ilkine bakalım.

Muhalif tepkiler medyaya yansıdı. Hepsi üç aşağı beş yukarı aynı popülist söylem içinde kalıyor. Türkiye’de bu kadar ihtiyacı olan insan varken hükümetin IMF’ye para vermesine itiraz ediliyor.

Dikkatinizi çekerim. Almanların Yunanistan’a destek karşıtı tavrı ile bire bir örtüşüyor. ABD sağı da aynı mantıkla IMF düşmanıdır. Hata nerede? IMF’ye konan sermaye ile dış yardım karıştırılıyor. Çok farklı şeylerdir.

Bu bağlamda az konuşulan sayıyı bilginize sunuyorum. Türkiye fakir ülkelere hibe yardımı en hızlı artan ülkeler içindedir. 2011’de 1.3 milyar dolara ulaştığını yeni öğrendim. Duyurulur.

Gecikmiş not artışı

Moody’s tarafından kredi notunun yükseltilmesi ise piyasaları şaşırttı. Mali kuruluşların araştırma bölümlerinin hazırladıkları raporları izlerim. Not artışını kimse öngörmedi diyebilirim.

Uzun süredir ısrarla Türkiye ekonomisi için karamsar senaryolar yazanlar için kötü haberdir. Hatırlayalım. Hükümet bütçe disiplininden vazgeçmişti, yeni para politikası ekonomiyi felakete götürüyordu, enflasyon kopmuştu, dış açık kapanmıyordu vs.

Moody’s ne diyor? Bütçe disiplini iyi, dış açık kapanıyor, ekonominin dış şoklara karşı kırılganlığı azaldı vs. Günaydın! Tümü aylar öncesinden netleşmişti. Not artışına değil bu kadar gecikmesine şaşırmalıyız.

Yazının devamı...

Büyüme ve kemer sıkma

Yunanistan’da seçim sonucu şaşırtmadı. İyi haber, Yeni Demokrasi yüzde 30 oyla birinci parti oldu. PASOK yüzde 13’le üçüncü parti oldu. İkisi koalisyon kurabilecek sayıda milletvekilini meclise soktu.

Kötü haber, seçmenin çoğunluğu mevcut programa karşı partileri destekledi. Koalisyon ihtimalini çok düşürüyor. Yüzde 30’la ikinci parti çıkan SYRIZA dışarıda kalırken hükümeti ve programı desteklemek diğer partileri siyaseten bitirir. İntihar edeceklerini sanmam.

Buna rağmen dün küresel piyasalar alıcılı açıldı. Borsalar hafif yükseldi. Parite 1.27’ye kadar tırmandı. Arkası gelir mi? Pek sanmıyorum. Mali piyasalarda çalkantının sürmesi daha gerçekçi senaryodur.

İçerisi sakin. Döviz sepeti 2.05 TL’nin altına indi. Gösterge faiz de yüzde 9,1 civarında geziniyor. Tüketici güven endeksi mayıs sonuçları açıklandı. Nisana göre küçük bir artış (yüzde1,1) var. Olumlu haberdir.

Kemal Derviş’in yazısı

Geçen hafta Project Syndicate sitesinde Kemal Derviş euro bölgesinde süregelen kritik iktisat politikası önceliği tartışmasına giriyor. Büyüme mi? Kemer sıkma mı? 14 Haziran tarihli yazısına Derviş ilginç bir başlık koymuş: “Kemer sıkmalı büyüme?”

“Büyüme-kemer sıkma” polemiği ABD’de uzun süredir devam ediyordu. Hollande Fransa’ya başkan seçilince, euro bölgesi de kapsama alanına girdi. Keza İngiltere’de tartışmalar da yoğunlaştı. Yakında Türkiye’ye de gelecektir.

Daha önce “iki tarz-ı iktisat” diye özetlemiştim. Kemer sıkma kanadını euro bölgesinde Almanya temsil ediyor. Önce bütçe disiplini istiyor. Derviş ise bunun mahzurlarını ve büyümeyi sürdürmenin önemini anlatıyor. Somut öneriler getiriyor.

Derviş’in önerdiği (ve benim katıldığım) büyüme-dostu iktisat politikalarını popülizmle karıştırmamak gerekiyor. Bütçe disiplininin kendisine değil, zamanlamasına karşı çıkılıyor. Ani yerine tedrici yapılsın deniyor. Sosyal demokrat yaklaşımdır.

Beş sağduyulu öneri

Bir: Bütçe açığı ile mücadeleyi geciktirelim. Özel talebin yetersizliği ancak kamu tarafından dengelenebilir. Büyüyen ekonomide mali disiplin daha kolay gerçekleşir.

İki: Politikayı akıllı tasarlayalım. Zenginlere vergi indirimi yerine fakirlere ek transfer, talebi daha hızlı etkiler. Verimlilik artıran kamu yatırımları büyümeyi güçlendirir.

Üç: Yapısal reformları hızlandıralım. Almanya işsizliği artırmadan emek piyasasına esneklik getirdi. Emeklilik reformu hem bütçeyi hem sosyal dayanışmayı güçlendirir.

Dört: Bölge çapında politika eşgüdümü kritiktir. Koşullar tek tek ülkelere manevra alanı tanımıyor. Özellikle dış fazla veren ülkelerin sorumlu davranmaları çok önem kazanıyor.

Beş: Mali piyasalardaki yangını söndürelim. Yüksek faizler bölgeyi felakete götürüyor. AMB faiz normalleşinceye kadar tahvil alımını sürdürmelidir.

Makalenin son cümlesi ile bitirelim. “Güney Avrupa’nın üretken kapasitesini bir deprem yada tsunami yok etmedi... Yaşanan “insan yapısı” bir felakettir. Doğru politikalarla durdurulup tersine çevrilebilir” (altını ben çizdim).

Yazının devamı...

Euronun geleceği oylanıyor

Küresel piyasalar haftayı ilginç şekilde yükselişle bitirdi. Yunanistan seçimleri öncesi bu iyimserliği anlayan beri gelsin! Mali piyasaların gerçek dünyadan ne kadar kopuk davranabileceğinin tipik örneğidir. Dünya gider Mersine, onlar gider tersine...

Mart istihdam verileri çıktı. Şubat-Mayıs dönemini kapsıyor. İşsizlik oranı geçen yılın 0.9 puan altında (yüzde 9.9) geldi. Mevsim etkisi temizlenince yüzde 9.1 oluyor. Geçen aya eşittir. Ekonomideki yavaşlama şimdilik işsizliği etkilemedi.

Mayıs bütçe gerçekleşmesi yayınlandı. Bütçe aylık 4.6 milyar TL fazla verdi. İlk beş ayda da küçük (400 milyon TL) fazla var. Yıllık faiz-dışı fazla 28.1 milyar TL ile kriz sonrasının en yüksek düzeyine ulaştı. Bütçede bir sorun gözükmüyor.

TÜİK 2011 evlenme-boşanma verilerini açıkladı. 600 bin çift evlenirken 120 bin çift boşanmış. İlk kez evlenenler için ortalama 500 bin diyebiliriz. Sayıyı bir kenara yazın. Güçlü konut talebini besleyen demografik baskıyı yansıtıyor.

Benim senaryom

Bugünkü seçimlerin euro krizinin bundan sonraki seyrini fazla etkileyeceğini düşünmüyorum. Sonuç bir ay önce ortaya çıktı. Yunan vatandaşı kemer sıkmaya karşıdır. Sanırım herkes mesajı aldı.

Yunanistan eurodan çıkacak mı? Başka çözüm gözükmüyor. Bence Almanya Yunanistan’ın ipini çoktan dürdü. Hatta, elini güçlendireceğini, İspanya ve İtalya’da vatandaşın kemer sıkmayı kabul etmesini kolaylaştıracağını düşünüyor. “Asacaksın birkaçını” mantığına aşinayız.

Buna karşılık çıkışın fiilen nasıl olacağı aslında bilinmiyor. “İntizamlı” çıkış daha az hasar yaratır. Ama bunun için çok geç olabilir. Geriye “kaotik çıkış” kalıyor. Yunanistan’ı çok kötü günlerin beklediği açıktır. Yaşı müsait olanlara 1978-79’u hatırlatayım. Daha ağır geçebilir.

Ya sonrası? Yunanistan’ın ayrılması euro bölgesinin hepten dağılması ile sonuçlanabilir mi? İspanya kritiktir. Kararı Almanya verecektir. Kurtarırsa euro devam eder. Yoksa kriz önce İtalya’yı, hemen ardından Fransa’yı yutar. Elveda euro! Belki elveda AB!

Teyakkuz hali

Durumun vehametini merkez bankacıların gerginliğinde izliyoruz. Hepsi kelimenin tam anlamı ile teyakkuza geçti. Oluşacak depremin kendi mali sistemlerinde yaratacağı hasarı kısıtlamak için olağanüstü tedbirler açıklanıyor. Ortalığa sel gibi likidite salınıyor.

Para basmak hastalığı tedavi eder mi? Etmeyeceğini herkes biliyor. Likidite vermek sorunu çözmüyor ama zaman kazandırıyor. Yoksa hastanın hemen ölmesi ihtimali beliriyor. Kimse o riski göze alamıyor.

Heyecanlı bir haftaya giriyoruz. Bu aş daha çok su kaldırır. Belli ki bu yazı da euro krizini konuşmaya devam edeceğiz. Türkiye ekonomisine etkilerine bakmak için sürecin somutlaşmasını bekliyorum.

Yazının devamı...

Bakan Babacan’la ufuk turu

Çarşamba günü Başbakan Yardımcısı Babacan artık gelenek hâline getirdiği yemekli toplantılarından birini gerçekleştirdi. “Mutat zevat” katıldı. Soru cevap bölümü saat 5’e kadar uzayınca perşembe yazımı yetiştiremedim. Özür dilerim.

Bakan’la birlikte ekonomi yönetimi de geliyor. Hazine Müsteşarı Çanakçı yurtdışında olduğundan katılamadı. Merkez Bankası’nı Başkan Başçı ve Başkan Yardımcısı Yörükoğlu temsil etti.

Babacan “istişare” sözcüğünü kullanıyor. Kavramı sevimli buluyorum. Samimi bir sohbet oluyor. Önce yönetim anlatıyor. Sonra bizler konuşuyoruz. Ekonomi yönetiminin sorunlara bakış açısını daha iyi kavrama olanağını buluyoruz.

Küresel korkular

Bakan Babacan uzun bir sunum yaptı. Bu kez küresel ekonomiye ayırdığı ilk bölümü uzun tutmuş. Euro krizinin hem bölge hem dünya ekonomisi açısından içerdiği risklerin ayrıntılarına girdi. İki gözlemim var.

Türkiye’nin giderek küresel sorunların çözümünde daha aktif olmaya çalıştığını vurguladı. Geçmişte Türkiye uluslararası forumlarda inisiyatif almaktan çekinirdi. Hızlı büyüme ve mali istikrar kendine güveni artırmış. Sevindiricidir.

Babacan’ın bende bıraktığı izlenim euro krizi konusunda karamsar olduğu yönünde. Yunanistan’da işlerin çok kötü gittiğini, İspanya’ya zaten bulaştığını, İtalya’yı ve hatta Fransa’yı bile sıkıştıracağını düşünüyor. Kötü haberdir.

Sunumun Türkiye bölümünde yapısal reformlara ağırlık verdi. Seçimden bu yana yapılanları ve bundan sonra yapılması planlananları anlattı. Sorularda açtı. 2012-13 yasama dönemini önemsiyor. Sonrasında “seçim sath-ı mailine” girilir diyor.

Makro politikadan memnun; değişme işareti vermedi. Yeni düzenleme ile yabancıların konut alımlarında ciddi artış bekliyor. Yani dış finansmanda sorun görmüyor. Bu arada bütçede disiplinin mutlaka süreceğini güçlü şekilde yeniden vurguladı.

Güngör Uras “Gece uykunuzu kaçıran hiçbir şey yok mu?” diye sordu. İçeride yok ama euro krizinin kontrol dışına çıkması Türkiye’yi de çok olumsuz etkiler diye cevapladı. Doğrusu Bakan Babacan’ı küresel ekonomi konusunda çok tedirgin gördüm.

Sencer Divitçioğlu Anlatıyor

İki dost, İ. Ekinci ve H. Güldağ, sevgili Sencer hocamın renkli hayat hikâyesini olağanüstü güzel bir kitap haline getirdi: Sencer Divitçioğlu Anlatıyor (Yapı Kredi yay. İstanbul 2012). Büyük zevk alarak okuyacağınıza inanıyorum.

16 Haziran Cumartesi (yarın) saat 15.30’da Sencer hoca İktisatlılar Evinde (İFMC lokali www.ifmc.org.tr) kitabını imzalıyor. Hocanın öğrencilerini ve sevenlerini orada buluşmaya davet ediyorum.

Yazının devamı...

Nisan ödemeler dengesi

Beklenen nihayet gerçekleşti. İspanya’da hükümet destek için AB’ye başvurdu. Banka sistemine sermaye koymak için yardım istiyor. 100 milyar euro deniyor. Tam tutar ve fiilen hangi kaynakların nasıl kullanılacağı hâlen bilinmiyor.

İspanya’dan gelen mesaj açıktır. İnşaatta ve gayrimenkulde balon oluşmasını baştan engelleyeceksin. Yoksa bütçe disiplini ve düşük borç oranı işe yaramıyor. ABD, İrlanda vs. bu filmi daha önce gördük. Türkiye ders çıkarmalıdır.

Türkiye’ye olağan ziyaretini yapan IMF heyetinden olumlu basın açıklaması geldi. Euro krizinde ekonomi dayanıklılığını kanıtladı diyor. 2011’de makro politikanın sıkılmasını destekliyor. Yumuşak inişi mümkün görüyor. Elbette sıkı politikanın devamını istiyor.

Ancak, önemli bir yenilikle bitiyor. “Küresel ekonomi aşağı yönlü riskler getiriyor. Gerçekleşmeleri hâlinde kamu kesiminin güçlü bilançosu yönetime resesyonla mücadele alanı sağlıyor.” Yani IMF bile gerekirse gevşek para ve maliye politikasına yeşil ışık yakıyor.

Dış açık geriliyor

Nisan ödemeler dengesi Merkez Bankası tarafından yayınlandı. Piyasa cari işlemler açığını 5 milyar dolar öngörüyordu. Bu kez tam tuttu. Geçen yıl 7.7 milyar dolardı. Bir önceki yıla göre 2.7 milyar dolar daralma anlamına geliyor.

Neticede dört ayda yıllık açık 77 milyar dolardan 69 milyar dolara indi. Ekim 2011’de 80 milyar dolarla tarihi rekor kırmıştı. Fevkalade olumsuz dış koşullara rağmen altı ayda 11 milyar dolar geriledi. 20 milyar doların üzerinde yıllık düzeltme ile uyumludur.

Cari işlemler dengesinin ilginç alt kalemlerine bakalım. Düzelmeye önemli bir katkı altın ihracatından geliyor. Geçen yılın ilk dört ayında 1 milyar dolar net ithalat vardı. Bu yıl 1.3 milyar dolar net ihracata dönüştü. Koşullar zorlaşınca Türkiye altın satmaya başlar.

Dış açıkta düzelme enerji-dışı dengede daha belirgin hâle geliyor. İlk dört ayda dış açık 21 milyar dolar oldu. Bunun yüzde 20’si (4.2 milyar dolar) enerji-dışından, yüzde 80’i ise enerji ithalatından (17 milyar dolar) kaynaklandı.

Bu veriler yumuşak iniş ihtimalini güçlendiriyor. İktisat politikasının başarısıdır. IMF bile kabul etti. Euro krizi AB’ye ihracatı olumsuz etkilemeye devam eder. Ancak petrol fiyatları 100 doların altında kalırsa AB’deki kaybın bir bölümünü telafi eder.

Finansman sıkıntılı

Açığın finansmanına bakalım. Net hata noksan kalemi Nisan’da 1 milyar dolar eksi çıktı. Ama ilk dört ayda 2.9 milyar dolar fazla var. Haziran 2008’den bu yana birikimli “nesebi gayri-sahih” döviz girişinin 30 milyar dolara ulaştığını hatırlatalım.

Borç-dışı finansmanda zafiyet sürüyor: İlk dört ayda 4.2 milyar dolar. Cari işlemler açığının yüzde 29’unu karşılıyor. Kriz öncesinde bu oran yüzde 60’larda seyrediyordu.

Euro krizi yabancıların TL tahvil alımlarına da yansıyor. Ocak-nisan döneminde net 1 milyar dolar oldu. 2011’in ilk dört ayında 10.5 milyar dolardı. Neticede özel borçlanma (banka + reel kesim) 11.5 milyar dolara ulaşıyor. Açığın yüzde 55’idir. Kötü haberdir.

Yazının devamı...

Enflasyon beklentileri

Küresel piyasalarda iyimserlik kısa sürüyor. Gergin ortamda mutlaka moral bozan bir haber geliyor. Artık alıştık. Borsalar, euro ve petrol beraber düşüyor. Yüksek volatilite daha uzun süre devam edeceğe benzer.

Perşembe günü Wall Street Journal’da çıkan bir haberin başlığı şöyle: “Türkiye, Euro Bölgesi’ni acil kurtarma eylemi için uyardı.” Ne günlere geldik! Eskiden Türkiye uyarılırdı. Nitekim dün döviz sepeti 2.05 TL’ye geriledi.

Sanayi üretimi Nisan verileri “hoş sürpriz” yaptı. Geçen yıla göre hem toplam hem imalat sanayi üretimi yüzde 1.8 arttı. Piyasa yüzde 0.3 bekliyordu. Takvim ve mevsim etkisi temizlenince Mart’a göre de ikisi de yükseldi. Yumuşak iniş için çok olumlu haberdir.

Nisan dış ticaret miktar endeksleri de açıklandı. Geçen yıla göre ihracatta yüzde 13 artış, ithalatta yüzde 6 azalış var. Takvim ve mevsim etkisi temizlenince Mart’a göre değişim de aynı yönde çıktı. Dış dengede düzelmenin gücünü gösteriyor.

Beklenti ve gerçekleşme

Geçen yazıda Başkan Başçı’nın SETA panelinde yaptığı sunumdan söz ettim. Yeni para politikası özetlemek için üç araç, üç gösterge ve iki amaç tanımlamıştı. Göstergelerden birinin (döviz kuru) 2010 sonrasında seyrine baktım.

İkincisini (enflasyon beklentileri) bugün ele alıyorum. Arşivi kontrol ettim. Zaten bir süredir ihmal etmişim. Para politikası tartışmalarında sık sözü edilen göstergedir. Anlamını açmakta yarar gördüm.

Enflasyon beklentilerini Merkez Bankası ayda iki kez yaptığı anketle topluyor. Gelecek dönemler için enflasyon, faiz, kur, dış denge ve büyüme tahminleri soruluyor. Finans kesimi ağırlıklı ortalama 80 civarında katılım oluyor.

Beklentiler tutuyor mu? Durumu aşağıdaki grafik özetliyor. 2009 sonrasını aldım. Çok dalgalanan çizgi fiili yıllık tüketici enflasyonudur. Az dalgalanan çizgi ise oniki ay önce beklenen yıllık enflasyondur. Örnek: Mayıs 2011’de beklenen Mayıs 2012 yıllık enflasyonu yüzde 6.8’di.

Resim nettir. Dönem boyunca enflasyon adeta sistematik şekilde beklentilerden iki yönlü sapıyor. Genellikle ters yönde davranıyor. Düşmesi beklenirken yükseliyor, yükselmesi beklenirken düşüyor.

Beklentiler neyi ölçüyor?

İlk bakışta şaşırtıcı duruyor. Beklentilerin gelecek enflasyonu iyi ölçemediği grafikte görülüyor. Ona rağmen Merkez Bankası bunları para politikasının üç göstergesinden biri kabul ediyor. Neden?

Başka türlü soralım. Merkez Bankası açısından enflasyon beklentileri neyi ölçüyor? Cevap: Mali piyasaların para politikasını nasıl algıladığının göstergesidir. Gevşediği algısı beklentileri yükseltir; sıkıldığı algısı düşürür. Bu da piyasa faizleri ve döviz kuru üzerinden para politikasını etkileyebilir.

Ortaya çıkan çevrisellik ilginçtir. Manipülasyona müsait olduğu çok açıktır. Eminim komplo sevenlerin dikkatini çekmiştir.

Yazının devamı...

‘Türkiye vakası’

Küresel piyasalar dipten dönmeye çalışıyor. Dün borsalarda yükselme eğilimi hakimdi. Euro da dolara karşı değer kazandı. Parite bir ara 1.25’i aştı. Petrol fiyatı tekrar 100 dolara yaklaştı.

Dolayısı ile içeride de piyasalar sakin seyrediyor. Hazine tahvil faizi yüzde 9.2’nin altına indi. TL üzerindeki değer kaybetme baskısı ortadan kalktı. Son baktığımda döviz sepeti 2.07 TL’ye gerilemişti.

İngiltere Kraliçe İkinci Elizabeth’in tahta çıkışının 60’ıncı yılını kutluyor. Buckingham Sarayı önünde yapılan muhteşem konseri BBC’den seyrettim. Demokrasinin beşiğinde bir kraliçe! Ezber bozmakta İngilizler’in eline kimse su dökemez.

Yarın Nisan sanayi üretimi açıklanıyor. İlk çeyrekte belirginleşen yavaşlamanın ne ölçüde ikinci çeyreğe sarktığını göreceğiz. Piyasa yüzde 0.3 artış tahmin ediyor. Durağan demektir. İhracat verileri ile uyumludur. Üstü hoş bir sürpriz olur.

Başçı’nın sunumu

Son hafta içinde üç kez Merkez Bankası Başkanı Başçı’yı dinleme fırsatım oldu. Canlı izlemenin yararına inanırım. Metine kıyasla vurgular daha iyi görülüyor. Ana temalar daha iyi yakalanıyor.

İlkine daha önce değindim. 30 Mayıs’ta SETA Vakfı tarafından düzenlenen Insight Turkey panelinde yaptığı Türkçe sunum internette var (www.tcmb.gov.tr). Okuyucularıma indirip göz atmalarını tavsiye ederim.

Finansal ve Makroekonomik İstikrar konferansının açılış konuşmasını daha teorik ve genel tuttu. Sonundaki panelde ise konferans katılımcılarına Türkiye’nin para politikası deneyimini anlattı. İlkinin kısa versiyonu diyebilirim.

Başçı, 2010 sonunda geçilen yeni para politikası ile başlıyor. Üç politika aracı tanımlıyor: kredi, faiz ve likidite. Üç gösterge kullanıyor: beklentiler, kredi büyümesi ve döviz kuru. İki amaç saptıyor: fiyat istikrarı ve finansal istikrar (sayfa 9).

Ardından son dönem verilerine geçiyor. Enflasyon beklentilerinde bozulmanın sınırlı kaldığını, kredi artış hızının denetim altına alındığını ve TL’nin arzulandığı gibi önce değer kaybettiğini, sonra istikrarlı seyrettiğini gösteriyor.

Döviz kurunda iki dönem

Sunumun 22’nci sayfasında döviz kuru gelişmelerini özetleyen çok önemli iki tablo var. Kasım 2010-Ağustos 2011 arasında 23 ülkeden 18’inin parası dolar karşısında değer kazanıyor. Dördü biraz az değer kaybediyor. TL yüzde 25 değer kaybı ile ayrışıyor.

Ağustos 2011-Haziran 2012 arasında ise aynı 23 ülkeden 22’sinin parası dolar karşısında değer kaybediyor (istisna Çin). Türkiye hemen Japonya’nın arkasında en az değer kaybeden (yüzde 4) ikinci ülke çıkıyor.

Türkiye’nin çok hedefli ve araçlı para politikası deneyiminden diğer merkez bankalarının öğrenecekleri var mı? Başçı öyle düşünüyor. Başarılı bir yumuşak iniş “vakası” olarak literatüre gireceğini söylüyor. Nereden nereye...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.