Şampiy10
Magazin
Gündem

Korelasyon ve nedensellik

Bilimsel bilginin üretiminde teori ile gözlem arasındaki karmaşık ilişki kritik önemdedir. Yöntem sorunu denir. Doğa bilimleri de nasibini alır. Ancak toplumsal bilimlerde farklı boyut kazanır.

Amaç gözlenen olaylar arasındaki nedenselliği doğru yakalamaktır. Bu takdirde gözlenemeyene bile ulaşılabilir. Son dönemde çok gürültü kopartan “Tanrı parçacığı” iyi örnektir.

Teori saftır. Muhtemel mantık hataları matematikle engellenir. Eleştiriler varsayım ve sonuçların gözlenenle uyumuna odaklanır. Halbuki gözlem tanımı gereği kirlidir. Sıradan ölçme hatalarına müsaittir. Üstelik kesinkesliği hep şüphelidir.

Neyi ölçtüğünü bileceksin

Bu aşamada devreye istatistik girer. Önce gözlenen iki olay arasında ilişki aranır. Beraber davrandıklarına dair işaret var mı? Latince “beraber” ve “ilişki” birleşince “korelasyon” kavramı ortaya çıkar. Beraber davranışın gücünü ölçmeye çalışır.

Ancak iki olayın yüksek korelasyonu sadece bir başlangıçtır. Çünkü korelasyon nedensellik değildir. Bir: Yönünü (hangisi neden?) göstermez. İki: Üçüncü neden ihtimalini kapatmaz.

Gözlenen olaylarda etken sayısı çoğaldıkça sorun ağırlaşır. Halbuki toplumsal olaylar çok karmaşıktır. Yanlış açıklamaya götürmesi ihtimali yükselir. Maalesef zafiyetlerine rağmen iktisatta sık başvurulan bir yöntemdir.

Büyüme ve sermaye girişi

Kamu borcu-büyüme ilişkisinde yapılan hesap ve tefsir hatalarının iki ünlü iktisatçıyı nasıl müşkül durumda bıraktığını pazar anlattım. Komşuda pişer bize düşer. Ya Türkiye? Benzerleri boldur; seç seç al...

Büyüme ve sermaye girişi (dış açık) ilişkisi en vahimidir. Korelasyon katsayısı yüksektir. Ya nedensellik? Yönetim ve piyasa aynı görüşte birleşiyor. Büyümeyi sermaye girişi tetikliyor. Halbuki pekâlâ tersi ya da bir başka neden olabilir.

Nasıl? Dış açık iç talepte hızlı artışın sonucudur. Nedeni iktisat politikasının iç taleple büyümeyi tercih etmesidir. Sermaye girişi ise bu tercihin tahdididir. Asimetri kritiktir. Sermaye çıkışı büyümeyi mutlaka durdurur; girişi ille hızlandırmaz. Bir kenara yazın...

Yazının devamı...

İktisat camiasında skandal

Fevkalade önemli bir iktisat politikası düşünelim. Kamuoyunda birbirine zıt tezler çarpışsın. ABD için bütçe açığı ve kamu borcu düzeyi iyi örnektir. Türkiye’de döviz kuru ve dış açık benzerdir.

Önce ünlü, saygın ve meslekte ağırlığı olan iki iktisatçı kapsamlı bir ampirik araştırma yayınlasın. Verilerin tezlerden birini desteklediğini kanıtlasın. Yani o tezi savunanların eline kritik bir koz versin.

Sonra diğer kanattan daha az tanınan üç iktisatçı ampirik verileri kontrol etsin. Farklı sonuçlara ulaşsın. Hesapta hata yapıldığını, ayrıca veri tercihlerinde bazı düzensizlikler olduğunu saptasın. Sonuçlarını yayınlasın.

Hesap hatalı çıkınca

Son haftanın flaş olayı aynen böyle oluştu. Günlerdir yazılı ve sanal medyada sadece bu konuşuluyor. Türkiye’de olsa herhalde magazin basınına düşerdi: “Şok, şok şok - İktisatta skandal - Verilerle kim oynadı!”

İki iktisatçı Reinhart ve Rogoff’dur. Kriz üstüne yazdıkları “Bu Defa Farklı: Finansal Çılgınlığın 800 Yıllık Tarihi” (NTV, İstanbul 2010) çok ses getirmişti. Söz konusu araştırmayı temel alan makaleleri en saygın dergilerde 2010’da yayınlandı.

Hatalı bulgu kamu borcu/milli gelir oranında yüzde 90’ın kritik eşik oluşturmasıdır. Üzerinde büyüme duruyordu. Kemer sıkmacı Cumhuriyetçiler çok sevindi. Ama doğru hesapta ilişki kayboldu. Keynesci Demokratlar bayram yaptı.

Yoksa bilerek mi?

Ampirik çalışma yapanlar bilir. Excel’de devasa veri tabloları ve karmaşık formüller kullanılır. Dikkatin bir an dağılması yeter. Herkesin en büyük korkusudur. İnsanı biraz paranoyak yapar.

Başıma kaç kez geldi. Arzuladığım sonuç çıkınca özellikle huylanırım. Tekrar bakarım. Gene de kaçan olur. Bazılarını sonradan yakalarım. Neyse ki burası Türkiye; bizde bunlar sessizce geçiştirilir.

Acaba hesapla bilerek oynanmış mı? Zor soru budur. Doğrusu bu ikiliden beklemem. Nitekim excel hatası diyorlar. Ancak bulgularından çıkartılan abartılı sonuçlara ses çıkarmadıkları da görülüyor.

Ayrıntılı özet için The Economist’in son sayısını (Free Exchange) öneriyorum.

Yazının devamı...

Faizin engellenemez düşüşü

Merkez Bankası şubat sonu itibariyle kısa vadeli borçları açıkladı. Bir yılın altında vadeli borçlar iki ayda 8 milyar dolar arttı. 109 milyar dolara yükseldi. Keza vadesi bir yıl içinde dolan borçlar 150 milyar dolara tırmandı. Sayılar korkutucudur.

Piyasalar ve vatandaş altın fiyatlarındaki ani ve sert çöküşü hazmetmeye çalışıyor. Herkes soruyor. Düşüş sürer mi? Elimdeki altını satmalı mıyım? Cevaplamak çok zor; kelin ilacı olsa önce kendine sürermiş.

Altına yatırımı daima riskli buldum. Üstelik son dönemde safkan spekülasyon aracına dönüştü. Talebin büyük bölümü fiyatın yükseleceği beklentisinden kaynaklanıyordu. Gidecek yeri kalmadığı algısı yaygınlaştı. Fiyat çöktü. O kadar.

Sürpriz faiz indirimi

Para Politikası Kurulu’ndan sürpriz beklediğimi yazmıştım. Öyle oldu. Hem gösterge faiz, hem koridorun alt ve üst sınırları 0.5 puan indirildi. Piyasa ise daha ılımlı indirimler öngörüyordu.

Artık Merkez Bankası piyasaya yüzde 5’ten likidite veriyor. Kelimenin tam anlamı ile tarihi bir rekordur. İnanmakta zorluk çekildiğini izliyorum. İstikrar yolunda alınan büyük mesafenin göstergesidir. Beklenti anketlerine baktım.

Bu ay için tahmin bir yıl önce yüzde 6, altı ay önce yüzde 5,75, üç ay önce yüzde 5,5 çıkmış. Benim tahminlerim piyasanın altında ama ben de yüzde 5 diyememişim.

Sevinelim mi?

Merkez Bankası’nın faizleri bu düzeye çekmesine sevinelim mi? İlke düzeyinde “evet” diyorum. Yüksek faize dayanan yanlış para politikalarını hep eleştirdim. Aşırı değerli TL’nin ve büyük dış açıkların esas sorumlusu ilan ettim. Düşük faize itirazım yoktur.

Ancak, konjonktür açısından bakınca manzara değişiyor.

Çünkü aslında ekonominin dar bir alana sıkıştığının yönetim tarafından kabulüdür. Evdeki hesap çarşıya uymadı. TL hâlâ aşırı değerli; dış açık yükseliyor, üretim tekliyor, işsizlik artıyor vs.

Kısır döngüyü kırabilir mi? Emin değilim. İki kritik fırsat kaçırıldı. 2012 başında TL’nin değer kaybı engellendi. Ardından sonbaharda faiz indirimi düşük tutuldu. Bugünkü sıkıntılı duruma gelindi. Dolayısı ile şimdi yetersiz kalması ihtimali yüksektir.

Özetleyelim. Doğru yönde ama gecikmiş bir adımdır. Etkisi sınırlı kalacaktır.

Yazının devamı...

İlk çeyrekte maliye politikası

Ocak istihdam ve işsizlik verileri dün TÜİK tarafından açıklandı. Aralık-şubat dönemini kapsıyor. İşsizlik oranı yüzde 10,6’ya yükseldi. Mevsim etkisi arındırılınca yüzde 9,4’e geriliyor. İkisi de geçen yılın 0.4 puan üzerindedir.

Para Politikası Kurulu bugün toplanıyor. Mali piyasaların faiz falı sürüyor. En azından bazı faizlerin ineceği kesin duruyor. Pazar yazdım. Sürpriz ihtimali bana yüksek geliyor. Göreceğiz.

Emtia ve petrol fiyatlarında düşüşe dikkatinizi çekerim. Örneğin petrolün varili (Brent) dün 101 dolara indi. Geçen yıl 120 dolar düzeyinde seyrediyordu. Pompaya hemen yansımasa bile enflasyon ve dış açık açısından iyi haberdir.

İstikrarın sırrı

Devasa dış açıklara ve biriken dış yükümlülüklere rağmen nasıl oluyor da Türkiye ekonomisinde istikrar sürüyor? Vatandaş anlamakta zorlanıyor. Geçmiş deneyimleri hatırlayınca hak veriyorum.

Bilmecenin çözümü sıkı maliye politikasında yatıyor. AKP hükümetleri bütçe disiplinini başından itibaren ciddiye aldı. Bütçe açığı daralınca kamu borcunun milli gelire oranı geriledi. Maastricht kriterinin çok altına indi.

Maliye politikasının ille bu kadar sıkılması gerekiyor muydu? O kanıda olmadığımı özellikle sonbaharda epey vurguladım. Benim itirazlarım tekniktir. Ancak maliye politikası siyasi tercihleri yansıtır. Nihai kararı seçmen verecektir.

Bütçeden al haberi

İlk çeyrek bütçe gerçekleşmesi Maliye Bakanlığı tarafından açıklandı. Bütçenin üç aylık açığı 0.9 milyar TL’de kaldı. Geçen yıl 6.4 milyar TL idi. Faiz-dışı fazla da 3.8 milyar TL artarak 14.2 milyar TL’ye yükseldi.

İlginç bilgi var mı? Biri faiz ödemelerinde sert düşüştür. İlk çeyrekte geçen yıla göre nominal yüzde 12, reel yüzde 19 daha az harcama yapıldı. Yıllık bazda da tarihi rekordur. Düşük faiz politikasının hediyesidir.

Diğeri yatırım harcamalarında patlamadır. İlk çeyrekte geçen yıla göre yüzde 140 arttı. Faiz-dışı harcama artışının beşte biri yatırımlardan kaynaklanıyor. Vergilerin tüketim ya da transfer yerine yatırıma harcanması rekabet gücüne olumlu katkı yapar.

Velhasıl bütçenin istikrarı desteklediği açıktır. Ya büyüme? O ayrı konu...

Yazının devamı...

Siber spekülasyon

Şubat’ta cari işlemler dengesi 5.1 milyar dolar açık verdi. Piyasa tahmini tam tuttu. Yıllık açık 1 milyar dolar artışla 48.4 milyar dolara yükseldi. Ancak altın ticareti kökenli parazitler sürüyor. Ayrıntısına önümüzdeki ay girerim.

Altın ticareti milli geliri nasıl etkiledi? BETAM’dan Zümrüt İmamoğlu TÜİK’in yeni yayınını yolladı. Gözümden kaçmış. Altın ticaretini yatırımlara ekliyor. İlginç! TÜİK’den ek bilgi almaya çalışacağım. Mutlaka döneceğim.

Mali piyasalar heyecan içinde bu hafta yapılacak Para Politikası Kurulu toplantısına odaklandı. Faiz indirimi kesin görülüyor. Ama hangi faizin ne kadar indirileceği kestirilemiyor. Sürpriz bekleyenler de var.

İnternet parası

Sözcükte tereddüt ettim. İnternet alemi için eski Yunancadan türetilen “cyber” ön takısı kullanılıyor. İnternette araştırdım. Türkçe “siber” yerleşmiş. Fizik varlığın ikinci planda kaldığı “sanal” dünyayı ifade ediyor.

Siber parayı beş ay önce tanıttım (“İnternette devletsiz para”-16/10/12). İngilizce “Bitcoin” deniyor. Türkçesi “Bitsikke” olabilir mi? Ek bilgi için resmi sitesine (www.bitcom.org) bakabilirsiniz. Yazımı şöyle bitirdim.

“Saçma sapan uçuk bir proje mi? Doğrusu bilemiyorum. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Gelişmiş ülke merkez bankaları ortalığa böyle para saçarken yeni neslin onların paralarına alternatifi internette üretmesi beni şaşırtmaz.”

İnsan spekülatör doğar

Twitter’e katıldığımı söyledim (@AS_Akat). “Bitcoin” fırtınasından o sayede haberim oldu. Tutucu davranmayıp zamanında biraz “Bitcoin” alabilirdim. Nesil farkı burada; sanal paraya güvenemedim.

Diğer paralara karşı fiyatına “Bitcoin kuru” diyebiliriz. Uzun süre 10-15 dolarda gezindi. Ocak’ta yükselişe geçti. Mart’ta hızlandı. Geçen hafta aniden koptu. Perşembe (sıkı durun) 266 dolara tırmandı. Ama Cuma 54 dolara geriledi.

Hollanda’nın lale çılgınlığını anımsadım. İnsanoğlu spekülasyonu seviyor. Önce lale soğanı, sonra altın, şimdi internet parası... Arzı kısıtlı bir varlık daima bulunuyor. İnternet çocukları da spekülasyonu sanal varlıkla yapıyor. Başka ne beklenir?

Ek bilgi için www.bruegel.org ve www.ft.com sitelerinde “Bitcoin” arayın.

Yazının devamı...

2012’de tasarruflar

Şubat ödemeler dengesi bugün açıklanıyor. CNBC-e anketinde piyasanın cari işlemler açığı tahmini 5.1 milyar dolar çıktı. Biraz altında bekliyorum. 2013 için öngörülen 60 milyar doları ise bayağı yüksek buluyorum.

Margaret Thatcher’ın ölümü bir dönemin daha bittiğini hatırlattı. Solun büyük mağlubiyetinin simgesidir. Benim neslimi çok hırpalamıştı. İngiltere’de sevinçlerini sokaklara taşıyanları anlıyorum (ama onaylamıyorum).

Salı günü Trabzon’da sigortacılarla ekonomi sohbeti yaptık. Bir izleyici sordu: “İhracat artmıyor, iç talep kısılıyor, büyüme nereden gelecek?” Mevcut politikaların açmazı bu kadar iyi özetlenebilir. Cevabını size bırakıyorum.

Altın ticaretinin etkisi

İran’a altın ihracatının milli gelire etkisine bakmaya devam ediyorum. Pazar günü büyüme hızını etkilemediğini söyledim. Buna karşılık altının hariç tutulmasının dış talebin büyümeye katkısında ciddi bir düşüşe yol açtığını gösterdim.

Bugün iç tasarruflara dönüyorum. Dış açığın tasarruf yetersizliğinden kaynaklandığı çok vurgulanıyor. Bir: 2012’de dış açığın daralmasında artan tasarrufun payı var mı? İki: Altın ticaretinin eklenmesi sonucu etkiliyor mu?

Hesap yöntemini hatırlatalım. Cari fiyatla milli geliri kullanıyoruz. Stok değişimini ihmal ediyoruz. Yatırımlardan net mal-hizmet ihracatını çıkartınca iç tasarrufları buluyoruz. Hepsini milli gelirin oranı olarak ifade ediyoruz.

Tasarruf oranı düştü

Sonuçlar aşağıdaki tablodadır. 2011 ve 2012’yi karşılaştırıyoruz. Altın dâhil hesaplanınca, 2012’de tasarruf oranı 2 puan yükseliyor. Dış dengede gerçekleşen 3.6 puan iyileşmenin geri kalanı (1.6 puan) yatırımların azalmasından geliyor.

Altın ticareti manzarayı bozuyor. Dış dengede iyileşme 1.1 puana geriliyor. Dikkat: Yatırımdaki düşüşten azdır. Bu ise tasarruf oranının da 0.5 puan azaldığı anlamına geliyor. Yani altın etkisi temizlenince 2012’de tasarruflar düşüyor.

Sonuç çok çarpıcıdır. Dengeli büyüme için dış açıkta küçülmenin artan tasarruftan kaynaklanması gerekir. Ama altın ticareti temizlenince tasarruf oranı 2012’de geriliyor. Yani büyüme yavaşlarken esas dengesizlik artıyor. Hayra alamet değildir.

Yazının devamı...

Şubat’ta sanayi üretimi

Sanayi üretimi Şubat sonuçları TÜİK tarafından dün sabah yayınlandı. Dışarıda işim vardı. Cep telefonumdan açıklamayı okudum. Toplam sanayi üretiminin geçen yıla göre yüzde 4.4 arttığını görünce çok şaşırdım. Yüzde 2’nin altında bekliyordum.

Bilgi Üniversitesi’ne dönünce hemen verileri indirdim. Bir kez daha şaşırdım. Şubatta geçen yıla göre üretim artışı yüzde 1.6 çıkıyordu. Acaba nerede hata yaptım diye mecburen sayıları baştan sona kontrol etmek zorunda kaldım.

Sonunda durum anlaşıldı. Normalde önce düzeltme yapılmamış seri ile verilir. Bu kez takvim ve mevsim etkisi arındırılmış serilerle başlıyor. Ama bunu belirtmiyor. Tablonun ayrıntısına inince görülüyor. Benzer hataların sık tekrarlandığına dikkat çekerim.

Sanayide sorunlar sürüyor

Biz gene düzeltilmemiş verilerle başlayalım. Geçen yıla göre toplam sanayi artışı yüzde 1.6’ya geriliyor. Küresel kriz sonrasının en düşük Şubat artışıdır. İmalat sanayi biraz daha canlı duruyor: yüzde 3.8. Geçen yılla aynıdır. Yıllık ortalamalar bu eğilimi doğruluyor. Artış hızı toplam sanayide yüzde 2.2’ye, imalat sanayiinde yüzde 2.4’e iniyor. Tahmin ettiniz; küresel kriz sonrasının en düşük değerleridir.

Esas kötü haber elektrik-gaz-buhar-iklimlendirme üretiminden geliyor. Şubat’ta geçen yıla göre yüzde 8.4 azalıyor. Yıllık ortalama artış da yüzde 1.8’e geriliyor. Ekimden bu yana ekside seyrettiğini ve düşüşün giderek hızlandığını gözlüyoruz.

Toparlanma umudu var mı?

Konjonktür açısından takvim ve mevsim etkisi arındırılmış veriler önem kazanıyor. Yakın geçmişi görmeyi sağlıyor. Ocak’tan Şubat’a üretim toplamda yüzde 1.5, imalat sanayiinde yüzde 2 artıyor. Ama elektrik-gaz üretimi yüzde 1.9 düşüyor.

Özellikle imalat sanayiinde hareketlenme konjonktür için iyi haberdir. Milli gelir ve büyüme için kritik göstergedir. Aralıkta çok sert düşüş yaşanmıştı. İki aydır güçlü artışlar geliyor. Umut veriyor.

Öte yandan elektrik-gaz üretiminde (ve tüketiminde) düşüş kötü haberdir. Üstelik imalat sanayiinde üretim artışı ile çelişiyor. Nasıl oluyor? Bilmecenin cevabını bilmiyorum. Ama beni tedirgin ediyor. Umut verici değildir.

Yazının devamı...

Altın ihracatı ve büyüme

Çok konu var; hangisini yazmalı? ”Akil adamlarla” başlıyorum. Çoğunu yakından tanıyorum. Görevleri kritik; başarılar diliyorum. Ancak isim zorlamadır. Asıl işlevi barış sürecine sivil toplumun katılmasıdır. Dün Murat Belge Taraf’ta çok güzel özetledi.

Başbakan’dan faizlere tekrar sözlü müdahale geldi. “Yüzde 6 yüksektir, daha inmelidir” dedi. “Emir demiri keser” mi? Demirin özellikleri göre değişir. Gayri ihtiyari aklıma Başbakanın “3 çocuk” talebi geldi. Göreceğiz.

Büyümenin düşük çıkması mali piyasaları sevindirdi. Enflasyonu, Başbakanın faize müdahalesini unutturdu. Döviz sepeti haftayı 2.06 TL’den kapadı. Parite etkisi doları 1.80 TL’nin altına çekti. Gösterge faiz yüzde 6.1’e indi. Ne diyelim!

Altın ihracatı tartışmaları

2012’de İran’a altın ihracatının patlaması kamuoyunda çok tartışmaya yol açtı. Dış açığa ve büyümeye etkileri haklı olarak sorgulandı. İlkine (dış açık) ben de katıldım. Verilerde gürültü (parazit) yarattığını ve değerlendimeyi zorlaştırdığını yazdım. Büyüme için yılın tümüne bakmayı tercih ettim.

Bir: takvim yılı hesaplama kolaylığı sağlıyor.

İki: psikolojik olarak yıllık sayılar daha fazla önemseniyor. Altın ticareti büyüme hızını etkiler mi? Mustafa Sönmez altın ticaretinin büyümeye 2011’de eksi 0.5 puan 2012’de eksi 1.4 puan katkı yaptığını hesaplıyor. Korkut Boratav da benzer sayılar bulmuştu.

TÜİK bunu reddediyor. Açıklamasında “etkilemez, çünkü büyüme aslında üretimde yaratılan katma değer üzerinden hesaplanıyor” diyor. Ya harcama kalemleri? Oradaki karmaşayı sessiz geçiştiriyor.

Büyümede TÜİK’e daha yakınım. Milli gelir muhasebesi üretilen katma değer üzerine inşa edilmiştir. Altın metodolojik zafiyet yaratır. Ama büyümeyi etkilemez.

Dış talebin katkısı

Hesap bir günümü aldı. Dış denge ve cari/sabit fiyatla milli gelir üzerinde karmaşık işlemler gerekti. Bu sütun için fazla teknik ve uzun; İktisat ve Toplum Dergisine yazacağım.

Bulgularım şöyle: altın dış ticareti çıkınca 2012’de dış talebin büyümeye katkısı 1.4 puan azalıyor. İhracat 4.1 puandan 2.5 puana inerken ithalat sıfırdan artı 0.2 puana çıkıyor. Dış talebin katkısı 2.7 puan oluyor. Böylece stok değişiminin büyümeye katkısı eksi 1.3 puandan artı 0.1 puana dönüşüyor.

Ölçme kökenli parazitlerin temizlenmesi sağlıklı konjonktür analizinin ön koşuludur. Bilginize...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.