Şampiy10
Magazin
Gündem

Karşılaştırmalı refah göstergeleri

Bernanke yıl sonunda ayrılıyor. Obama yerine kimi atayacak? Yakından tanıdığımız Stanley Fisher’ın da adı geçiyor. Başı iki aday çekiyor: Janet Yellen ve Larry Summers. Velhasıl ABD’de “başkan toto” açıldı.

Küresel piyasalardaki tatsız hava dün içeriye yansıdı. Gösterge faiz yüzde 5,5’a tırmandı. Sepet kur 2.14 TL’ye ulaştı. Gözler Merkez Bankası’na çevrilecektir. TL’yi korumak için faiz silahını çekecek mi? Ne zaman? Göreceğiz.

Nisan dış ticaret verileri yarın açıklanıyor. CNBC-e anketine göre piyasa 12.5 milyar dolar ihracat, 20.7 milyar dolar ithalat, 8.2 milyar dolar açık öngörüyor. Ben açığı biraz daha düşük bekliyorum.

Daha iyi yaşam endeksi

Toplumların refah düzeylerini nasıl karşılaştıracağız? Sık kullanılan kişi başına gelir yetersiz kalıyor. Çünkü sadece piyasada alınıp satılan mal-hizmet hacmini yansıtıyor. O nedenle başka nitel ölçülere ihtiyaç duyuluyor.

Örneğin OECD “daha iyi yaşam endeksi” hesaplıyor (www.oecdbetterlifeindex.org). 36 ülke için 11 kategoride bir bölümü nicel bir bölümü nitel 24 göstergeyi kapsıyor. Bekleneceği gibi, zenginler kulübü sıralamasında Türkiye sonuncu çıkıyor.

The Economist bu verilerle 18 ülke için “mutluluk” tablosu yayınladı. Nüfusun en fakir ve en zengin yüzde 10’una bakıyor. Fakirler arasında en mutsuz Türkler çıkıyor. Ama zenginlerimiz de Meksika’nın az üstünde ikinci en mutsuz! Neden acaba?

Sosyal ilerleme endeksi

“Sosyal ilerleme endeksini” danışmanlık şirketi Deloitte ve

Harvard’dan Profesör Porter hesaplıyor (www.socialprogressimperative.org). 50 ülke, 3 kategori ve 12 gösterge kapsanıyor.

Türkiye ortanın üzerinde çıkıyor: Toplamda 20’nci, temel insani ihtiyaçlar kategorisinde 14’üncü, refahın temellerinde 21’inci, fırsat kategorisinde ise 33’üncü.

Zirvede sürpriz yok: İsveç, İngiltere, İsviçre, Kanada, Almanya, ABD vs. devam ediyor. BAE, Brezilya ve Bulgaristan Türkiye’nin üzerinde, Tayland, Meksika, Çin, Rusya, Endonezya vs. Türkiye’nin altında yer alıyor. Göz atmaya değer derim.

Yazının devamı...

Nisanda brüt kamu borcu

İçeride piyasalara sükûnet hâkim. Gösterge faizde artış durdu; hatta dün cüzi bir gevşeme belirdi. Döviz kuru yeni yüksek düzeyinde yatay seyre geçti. Döviz sepeti 2.12 TL sınırını şimdilik aşacak gibi durmuyor. Merkez Bankası hedefleri ile uyumludur.

Mayıs kapasite kullanım oranı ve reel kesim güven endeksi yayınlandı. Sanayi üretimi açısından ikisi de öncü gösterge sayılabilir.

Mevsim etkisi arındırılmış kapasite kullanımında nisana göre artış var. Ama hâlâ geçen yılın altındadır. Reel kesim güveni ise belirgin şekilde geçen yılın üzerine çıkıyor. Üretimde ılımlı toparlanma işaretidir.

Merkezi yönetimin borcu

Bütçe disiplininin sürmesi kamu borcuna eski önemini kaybettirdi. Gündeme para politikası tartışmaları hâkim oldu. İlk çeyrek sonuçlarını değerlendirme fırsatını bulamadım. Bugün bakıyorum.

Kamu borcunun esas gövdesini merkezi yönetimin borcu oluşturur. Hazine’nin doğrudan borcunu gösterir. Her ay yayınlanıyor. Nisan verileri geçen hafta çıktı. Brüt borç olduğunu vurgulayalım.

Nisan sonunda Hazine’nin toplam (brüt) borcu 540 milyar TL’dir. Milli gelirin üçte biri eder. 394 milyar TL’si (yüzde 73) TL ile, 147 milyar TL’si (yüzde 27) dövizledir. Döviz borcunun tümü (82 milyar dolar) dış borçtur. Dövizle iç borç üç yıl önce bitti.

Reel borç azalıyor

Resmin daha iyi görülmesi için tabloya 2001 ve 2012 sonu verilerini ekledim. Son iki sütun enflasyonu arındırdıktan sonra bugünü 2012 ve 2001 sonu ile karşılaştırıyor (reel değişim).

Bu yılın ilk dört ayında reel kamu borcu yüzde 1,4 geriliyor. Yani enflasyondan yavaş artıyor. 2001’le karşılaştırınca düşüş daha belirginleşiyor: Yüzde 6,5. Dikkat: TL borcu artarken döviz borcu azalıyor. Düşük faizin sırrı buradadır.

Yazının devamı...

Kürtçe, rakı ve demokrasi

Küresel mali piyasaları bu kez Japonya salladı. Tokyo Borsası’nda sert düşüş diğerlerine de sıçradı. Ama Batı’ya gittikçe gücü azaldı. New York dalgayı daha hafif atlattı. Bütün borsalar tarihi rekorlarına yakın seyrediyor.

Hıçkırık misali, geçici ve sıradan bir çalkantı mıdır? Yoksa karamsarların öngördüğü yeni çöküşün öncüsü müdür? Mali piyasaların küresel ekonominin temellerinden koptuğu kanısındayım. Ama yoğurdu üfleyerek yemekte kararlıyım.

Küresel risk iştahının bozulması Türkiye için bir sınav oldu. Tahvil faizleri biraz yükseldi. Buna karşılık döviz pek etkilenmedi. Sepet kur 2.12 TL’yi aşamadı. Merkez Bankası’nın başarı hanesine yazılmalıdır.

Türkiye bilmeceleri

Bireyin davranış alanının daraltılması Türkiye’de genellikle olağan karşılanır. Dile de yansıdığını sık hatırlatırım. Yasa sözcüğü yasaktan gelir. Anayasa temel yasakları saptar. Yasakçılık toplumun kültürel genlerine işlemiştir. Son dönemde ilginç gelişmeler oluyor. Siyasi özgürlük alanında önemli atılımlar gerçekleşti. Artık Kürtçe konuşmak yada Ermeni soykırımı demek suç sayılmıyor. Ancak ilerleme kısmidir. Örneğin cemevlerine hala hakkettikleri statü verilmedi.

Bireysel haklarda ise ters yönde güçlü eğilimler var. Eskiden rakı serbest ama sofrada Kürt sorununu konuşmak yasaktı. Şimdi Kürt sorunu her ortamda tartışılıyor. Ama rakıya gelince vatandaşın eli kolu bağlanıyor.

Kürtçe’ye özgürlüğü savunanların rakı yasağına karşı çıkması beklenir. Burası Türkiye; öyle olmuyor. Kürtçe’yi bölücülüğün, rakıyı ise demokrasinin simgesi görmek doğrusu bana çok ters geliyor. Kayda geçirmek istedim.

Önce sigara, sonra içki

2008 yazında hükümet kapalı alanlarda sigarayı yasaklayınca sigara içme hakkını savundum. Piyasaya ve bireyin tercihlerine bırakılmasını önerdim. Sert tepkiler aldım. Verdiğim cevap bugüne de ışık tutuyor.

“Yasakçı anlayışa ilke olarak karşıyım. Çoğunluğa yaşam tarzlarına yasaklar getirme hakkını tanımaktan korkarım. Bugün sigara olur; yarın alkol, öbür gün sakal, daha sonraki gün mini etek, öyle gider.” Sıradakini bekliyorum.

Yazının devamı...

Kur neden kıpırdıyor?

Döndük dolaştık gene döviz kuru yazmaya başladık. Döviz Türkiye’nin ezeli (ve galiba ebedi) hassas noktasıdır. Tüm göstergeler arasında kesin önceliği vardır. Yükselmesi kadar düşmesi sorun olur; sabit kalınca bile tedirginlik yaratır.

Ekonomi gündeminin bir konuya odaklanması olağandır. Örneğin ABD epeydir maliye politikası tartışıyor. Keynes’çilerle tutucular arasında kan gövdeyi götürüyor. Ama zaman içinde gündem değişiyor. Bizdeki gibi takıntıya dönüşmüyor.

Sabah okula giderken radyoda ekonomi yorumlarını dinledim. Konuşanlar Merkez Bankası’nın faiz indirimi sonrasında kurun yükselmesi için neden görmediklerini anlatıyordu. Şaşırdım mı? Tam da değil.

İç ve dış etkenler

Genel çerçeveyi dünkü yazımda vermiştim. Özetle, paranın iç fiyatını (faiz) düşürünce dış fiyatı (döviz) artar dedim. Bugün ayrıntılara girmek istiyorum. Aslında küçük bir bilmece de var. Önceki faiz indirimlerinde kur kıpırdamamıştı. Bu kez ne değişti?

Püf noktası iç ve dış etkenlerin ağırlığını doğru saptamaktadır. Bir kesim kur dinamiğini tümü ile dış gelişmelere bağlıyor. Öyle ise kurdaki son hareket gerçekten şaşırtıcıdır. Küresel likidite bolluğu sürüyor; Türkiye’nin notu arttı vs.

Ben içeriye bakıyorum. Likidite bolluğu, risk iştahı, kredi notu vs. güçlü sermaye girişi için gerekli koşuldur. Asla yeterli koşul değildir. Çünkü yüksek getiri ihtimali azalınca sermaye gelmez. İşin özü bu kadar basittir.

Ne değişti?

Yakın geçmişi hatırlayalım. Merkez Bankası her fırsatta kur istikrarına öncelik verdiğini söylüyordu. Üstelik, politika faizini saptarken kur istikrarını gözettiği görülüyordu. Teknik yansıması faiz koridorunu kullanış biçimidir.

TL’ye yatırımın getirisi nominal faiz kadar (hatta daha çok) kurun seyrine bağlıdır. Para politikasının kur istikrarı garantisi düşük faizi bile cazip kılıyordu. Dolayısı ile faiz indirimine rağmen sermaye girişi sürdü. Halbuki son PPK toplantısının güçlü faiz indirimi kararı kur garantisinin zayıflaması şeklinde algılandı. Bence doğru tefsirdir. Böylece hem yerleşikler hem yabancılar için dövizde açık pozisyonun riski yükseldi. Dövize artan talebin nedeni budur.

Yazının devamı...

Döviz kuru kıpırdıyor

İki hafta önce para politikası ile reel kur arasındaki ilişkiye baktım (9 Mayıs). Sorun biliniyor. Artan sermaye girişi ile TL değer kazandı. Merkez Bankası’nın üst sınır kabul ettiği düzeyi geçti. Yazı şu paragrafla bitiyordu:

“Bu durumda Merkez Bankası TL’ye değer kaybettirmeye çalışacaktır. Ne kadar? Yüzde 1-2 yeterlidir. Döviz sepetini 2.10 TL’ye taşır. İki soru var. Yapabilir mi? Hangi araçları kullanarak? Bekleyelim, görelim.”

İkinci sorunun cevabını geçen hafta aldık. Para Politikası Kurulu TL’nin değer kazanmasına piyasanın beklemediği kadar güçlü bir tepki verdi. Faizleri yakın tarihin en düşük düzeylerine indirdi.

TL değer kaybetti

Böylece ilk soruya geliyoruz. Etkili oldu mu? Bugün itibariyle evet demek gerekiyor. Sayılar ortadadır. PPK kararı öncesinde döviz sepeti 2.08 TL civarında geziniyordu. Son baktığımda ise 2.11 TL’yi aşmıştı. Bir haftada TL’nin yüzde 1,5 değer kaybı anlamına geliyor. Dikkatiniz çekerim. Bu kayıp Moody’s tarafından Türkiye’nin kredi notunun yatırım yapılabilir seviyeye yükseltilmesine rağmen gerçekleşti.

Gidişat uzun süredir savunduğum tezlerle tutarlıdır. Faiz ve kur paranın iki fiyatıdır. Nedensellik faizden kura gider. Faiz yanlış saptanırsa kur yanlış yerde oluşur.

Faizi düzeltince kur da düzelir. Olay bundan ibarettir.

Kur nereye gider?

Ancak ilk sorunun bir başka boyutu var. Benzer süreci 2011’de yaşadık. Merkez Bankası önce kurun yükselmesini izlemekle yetindi. Fakat sepet 2.20 TL’yi aşınca korktu. Ters yönde sert tepki verdi. Kuru baskıladı.

Bu kez ne yapacak? Mali piyasaların ekonomik temellerden kopuk dalgalanmalara açık olduğunu sağır sultan bile duydu. Diyelim ki TL’nin değer kaybı sürüyor. Döviz sepeti 2011 sonundaki düzeyine yaklaşıyor.

İki yılda köprülerin altında çok su aktığı açıktır. Ama olayın özü değişmedi. Merkez Bankası kurun tırmanmasına izin verecek mi? Yoksa yeniden faiz silahını çekecek mi? Öyle ise tahammül edeceği üst sınır nedir? Kritik sorular bunlardır.

Yazının devamı...

Negatif reel faiz dönemi

Tarihi bir haftayı geride bıraktık. Önce hükümet IMF’ye borcun son taksitini ödedi. İki gün sonra Merkez Bankası tüm faizlerde yarım puan indirime gitti. Hemen ardından Moody’s Türkiye’nin notu yatırım yapılabilir düzeye çıkarttı.

Aklıma kısa süre önce değindiğim nedensellik tartışması geldi. Gözlenen nedir? IMF gidince faiz düştü ve kredi notu arttı. Bu durumda yüksek faizin ve düşük kredi notunun nedeni IMF denebilir mi?

Diyen belki olur ama hipotez yanlıştır. Korelasyonu nedensellik zannetmenin tipik örneğidir. Üç olayın aynı anda gerçekleşmesi Türkiye ve dünya ekonomisinde son dönemde yaşanan önemli gelişmeleri yansıtmaktadır.

Hangi reel faiz?

Merkez Bankası bir kez daha piyasaları şaşırttı. Faiz indirimlerinin çeyrek puanda kalması bekleniyordu. Yarım puan geldi. Gösterge faiz yüzde 4.5’la tarihi bir rekor kırdı. Bu günleri görebilmekten büyük mutluluk duyduğumu söylemeliyim.

Faiz düzeyi tüketici enflasyonunun altında kalınca kamuoyunda negatif reel faiz tartışması başladı. Halbuki reel faiz hesabının incelikleri vardır. Kısaca hatırlatmak istiyorum.

Yaygın yöntemde bugünkü faiz geçmiş yılın enflasyonuna bölünür (ex post). Hatalıdır. Geçmiş değil vade sonu enflasyonu gerekir. Diğer yöntem beklenen enflasyonu kullanır (ex ante). Gene yetersizdir. Fiili enflasyon çok farklı çıkabilir.

Dolayısı ile doğru yöntem vade başı faizini vade sonu enflasyonuna bölmektir (fiili). Ne demek? Nisan 2012’de geçerli faiz Nisan 2013 yıllık enflasyonu ile karşılaştırılır. Yani Mayıs 2013’ün gerçek reel faizi ancak bir yıl sonra öğrenilebilir.

Neredeyiz?

Doğal olarak hangi faizin kullanıldığına da bağlıdır: mevduat mı, tahvil mi, hangi vade? Aşağıdaki veriler Turkey Data Monitor’un gösterge tahvil için hesapladığı reel faizlerdir.

Geçmiş enflasyonu kullanınca reel faiz zaten on aydır ekside seyrediyor. Ne kadar? Aydan aya enflasyonla dalgalanıyor. Ortalaması eksi yüzde 0.8 çıkıyor. Beklenen enflasyon ile son altı ayda eksiye geçiyor. Ortalaması eksi yüzde 0.3’e geriliyor. Ya fiili reel faiz? Mayıs 2012’de (artı) yüzde 1.5 olmuş. Sonrası hesaplanamıyor. Onun da hızla eksiye döneceği açıktır.

Yazının devamı...

İlk çeyrekte istihdam

IMF’ye borcun son taksiti Bakan Babacan tarafından TV kameraları önünde ödendi. IMF konusunda görüşlerim biliniyor. 2005’te Standby uzatılmasa borç yıllar önce bitecekti. Dış açık sorunu da bu hâle gelmezdi.

İlginç şekilde, döviz kurunda küçük bir kıpırdamaya denk geldi. Döviz sepeti dün sabah 2.09 TL’ye yaklaştı. Kısmen doların euro karşısında değer kazanmasını yansıtıyor. Parite 1.29’a geriledi.

Esas neden para politikasının kararlılığıdır. Bugün Para Politikası Kurulu toplanıyor. Piyasa faizlerde indirim, rezerv opsiyon katlarında artış ve mevduat karşılıklarının sabit tutulmasını bekliyor.

Maliye Bakanlığı ocak-nisan bütçe sonuçlarını açıkladı. Nisanda bütçe 0.6 milyar TL fazla verdi. Dört aylık açık 0.3 milyar TL’de kaldı. Geçen yıl 5 milyar TL idi. Bütçe disiplini için IMF’ye ihtiyaç olmadığının kanıtıdır.

İstihdamda güçlü artış

İlk çeyrek göstergeleri tamamlanıyor. Enflasyon, dış denge ve sanayi üretiminden sonra dün Şubat istihdam ve işsizlik verileri çıktı. Ocak-mart dönemini kapsıyor. Geriye ilk çeyrek milli geliri kaldı. Haziran başında yayınlanıyor.

Toplam istihdam geçen yıla göre yüzde 5,2 artışla 24.5 milyon kişiye yükseliyor. Bir yılda 1.2 milyon kişiye istihdam sağlanması demektir. Beklenen büyümenin (yüzde 3) üzerindedir. Ortalama verimlilikte düşüş anlamına gelir. Ufak çapta bir bilmecedir.

Ayrıntıya inelim. Bir: Ücretli istihdamı daha da hızlı (yüzde 7,3) artıyor. İki: Yeni istihdam özellikle hizmet kesiminde yaratılıyor (700 bin). Üç: Durağan üretime rağmen sanayi istihdamı yüzde 4,3 (200 bin) yükseliyor.

İşsizlik yatay seyrediyor

Aynı anda işsiz sayısı da geçen yıla göre 200 bin artarak 2.9 milyon kişiye tırmandı. Dolayısı ile katılım oranı yüzde 49,6’ya yükseldi. İlk çeyrek için tarihi rekordur. Neticede işsizlik oranı 0.1 puan artışla yüzde 10,5’e ulaştı.

Mevsim etkisi arındırılınca sonuç biraz daha olumlu duruyor. İşsizlik oranı bir önceki aya göre 0.2 puan düşerek yüzde 9,2’ye geriliyor. Geçen yılla aynıdır. İlk çeyrekte işsizlik oranının yatay seyrettiğini söyleyebiliriz.

Yazının devamı...

İlk çeyrekte dış denge

Mart ödemeler dengesi dün Merkez Bankası tarafından yayınlandı. CNBC-e anketinde cari işlemler açığı 5.7 milyar dolar çıkmıştı. Ben 6 milyar dolar demiştim. Halbuki 5.4 milyar dolar geldi. Yani tahminler karamsar kaldı.

Böylece ilk çeyrekte dış açık 15.9 milyar dolara ulaştı. Geçen yılın 0.4 milyar dolar (yüzde 5) altındadır. Üç yılın en düşük ilk çeyrek değeridir. Aynı şekilde yıllık açık 47.1 milyar dolara geriledi. Aralık 2010’dan bu yana en düşük yıllık değerdir.

Sürpriz sayılır mı? Biraz. İç talepten gelen canlanma işaretleri kafaları karıştırdı. Dış açıkta küçük de olsa bir bozulma beklendi. En azından ilk çeyrekte bunun gerçekleşmediği ortaya çıktı. Anlamını dikkatle irdelemek gerekiyor.

Enerji ve altın

Konjonktür analizi açısından önem kazanan iki gelişmeye bakalım. Biri petrol fiyatlarının son dönemde düşüşe

geçmesidir. Diğeri ise geçen yıl İran’a yapılan büyük miktarda altın ihracatının bu yıl durmasıdır.

İlk çeyrekte enerji faturası geçen yıla göre 1 milyar dolar azalıyor. Ucuz enerji dış açıkta daralmanın iki buçuk katıdır. Altında ticaret dengesi ise geçen yıla göre 0.8 milyar dolar bozuluyor. İki eğilim de yılın geri kalanında devam edecektir.

Böylece altın ve enerji hariç dış dengeye geliyoruz. İlk çeyrekte 3.6 milyar dolar açık veriyor. Geçen yılın 0.1 milyar dolar altındadır. İyi haber; çünkü esas mal-hizmet dengesinde küçük de olsa bir düzelmeye işaret ediyor. Kötü haber; çünkü hâlâ eksi bakiye veriyor.

Net hata noksan

Ödemeler dengesinin net hata noksan (NHN) kalemini yakından izlediğim biliniyor. “Nesebi gayri sahih” döviz hareketlerini kapsıyor. İlginç şekilde, büyük oynamalar gösterebiliyor. Son dönemde gene öyle oldu.

İlk çeyrekte NHN eksi 3.6 milyar dolar bakiye veriyor. Geçen yıl artı 5.7 milyar dolar olmuştu. Yani geçen yıla göre çeyrek bazında bozulma 9.4 milyar dolardır. Mali piyasalardan sağlanan dış finansman aynı miktarda artıyor.

Yıllık NHN verileri daha çarpıcıdır. Mart 2012’nin tarihi döviz girişi (artı 12.7 milyar dolar) bu yıl rekor döviz çıkışına (eksi 8.2 milyar dolar) dönüştü. Fark 21 milyar dolardır. Çok büyük sayıdır. Bilginize...

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.