Şampiy10
Magazin
Gündem

Kurdaki oynaklık devam eder mi?

ABD Başkanı Trump’ın ticaret savaşlarını başlatması piyasalarda tansiyonu yükseltti. Fed sonrası LIBOR faizinin artmasıyla Türkiye’nin fonlama maliyeti de çıkışa geçti. Gerilim büyümezse dolar/TL’de sırasıyla 3.94, 3.91 ve 3.88 seviyeleri görülebilir

ABD’nin en büyük ticaret partneri Türkiye mi? Olsa olsa bu sorunun cevabı; tabii ki değil, Çin ne güne duruyor derdik. Ancak Trump’ın uluslararası ticarete dair yaptıkları en fazla TL’yi vurmuşa benziyor. Trump’ın çelik ve alüminyuma ithalatına vergi koyması ile başlayan “ticaret savaşları” söylemi, Çin’e yönelik 60 milyar dolara ulaşacak ek bir vergi koymasıyla gündeme daha da fazla oturmuş oldu.

Bu vergilerin bizi ne kadar etkileyeceği tartışması bir yana bizi en fazla ilgilendiren konu, geçtiğimiz Cuma günü Uzakdoğu’da dolar/TL kurunun 4.0367 seviyesini test etmesi olsa gerek. Uzakdoğu’da likiditenin az olduğu, bizim piyasalarımızın kapalı olduğu saatlerde bu seviyeler görülmüş. Piyasa açıldıktan sonra dolar/TL 3.96’ının bir “çıt” altına gelse de günün sonunda 3.99 test edildi, kapanış 3.9815 seviyesinden oldu.

Uzakdoğu’daki piyasalardaki işlemler konuşulduğu kadar da sığ değilmiş. 4.00’ın üzerinde geçen işlem miktarı 250-300 milyon dolara ulaşmış. Bu hiç de söylendiği kadar sığ bir piyasa anlamına gelmiyor. Kurlardaki bu hareketin ardında sadece Trump’ın koyduğu ithalat/gümrük vergilerinin olduğunu söylemek çok da doğru değil. Her ne kadar gelişen ülke para birimleri haftanın son gününde; dolar karşısında değer kaybetmeye başlamış olsa da TL bu süreci son 2-3 haftadır yoğun olarak yaşıyor.

Fed, geçen hafta politika faizlerini beklendiği gibi 25 baz puan artırdı. Fed fonlarının maliyeti yüzde 1.50-1.75 bandına yükselse de LIBOR (Türkiye’nin fonlama maliyetinin bazı) faizleri daha da fazla yükseldi. 1 yıllık LIBOR yüzde 2.67’lere kadar yükseldi. Bu da Türkiye’nin “fonlama baz maliyetinin” artması anlamına geliyor. Fed üyelerinin çoğunluğu yılın kalanında 2 faiz artışı olacağı fikrini korurken, 2019 ve 2020’ye dair enflasyon ve faiz artışı beklentileri bir kademe çıktı. Nokta grafikler ve Başkan Jerome Powell’ın açıklamaları yılın bundan sonrasında 3 faiz artışı daha olması olasılığını henüz tam olarak düşürmüş değil. Benim de bu yıl 3.5 faiz artışı (Sonuncusu Aralık’ta olacağı ve etkisinin sınırlı kalacağı varsayımıyla 3.5) yapılacağı tahminimi değiştirmeme gerek kalmadı.

Bono/tahvil faizi yeniden yükseldi

LIBOR cephesinde bu yükseliş yaşanırken, Türk hazine tahvil/bono piyasasında da faizlerde yükselişler yaşandı. Geçtiğimiz haftanın ilk yarısında görece olarak başarılı sayılabilecek (ancak Hazine’nin planladığından bir “çıt” az borçlandığı) ihalelerden sonra tahvil getirileri içeride düşmüştü. Ancak geçtiğimiz Cuma günü piyasalarda yaşanan gerilim ile birlikte yeniden yükselişe geçti. Asıl çarpıcı yükseliş 2 yıllık gösterge tahvil tarafında gerçekleşti. Yüzde 14.11 ile günlük/günlük kapanış bazında 22 Kasım’daki yüzde 14.24’ten sonraki en yüksek bileşik getiri seviyesi test edildi. Geçtiğimiz Perşembe günü yüzde 12.43’e kadar gerilemiş olan 10 yıllık tahvilin getirisi Cuma günü boşluklu bir açılış sonrasında 12.83’e kadar yükseldi, 12.72’den haftayı kapattı. Bu seviye hafta başındaki 12.92’lik kapanıştan sonraki en yüksek kapanış seviyesi oldu. 10 yıllık tahvilin getirisinde 13.25 seviyesi kritik. Bunun üzerine çıkılacak olursa ilk aşamada 13.60, sonrasında da 14.15 seviyesinin test edilmesi olasılığı artacaktır.

Petrol aradan sıyrılıyor

Geçtiğimiz hafta açıklanan ABD petrol ve ürün stokları beklenenden az gelince; stoklardaki “şişkinliğin” azaldığı beklentisi petrol fiyatlarını yükseltti. Petrol piyasasındaki aşırı alımdaki “pozisyonlanma” zaten fiyatların aşağı gelmesini ‘istemiyor’.

OPEC ve Non-OPEC’in de tercihi fiyatların yukarıda kalmasından yana. (Üreticilerin tercihi bize hiç mi hiç uymuyor. Bizim cari açığa bir yük de artan petrol fiyatlarından geliyor) Bu seviyeler; üretimini her geçen gün artıran Amerikan Kayaç Gazı ve Kayaç Petrolü üreticilerine çok yarıyor. Kuyu sayıları eski rakamlara ulaşmasa da petrol üretim rakamları her geçen gün yeni rekorlar kırıyor.

Bu durum bir süre sonra “karteli” rahatsız etmeye başlayabilir. Önceki haftalarda Amerikan petrol üreticileri ile işbirliği zemini bulmaya çalışan OPEC, kayaç petrolü üreticilerinden iyi niyet ve temennilerden başka bir şey duyamadı. Hal böyle olunca kısıntının yükünü çekenler yavaş yavaş mırıldanmaya başlayacaklar, üretim kısıntılarında “istisnalar” görmeye başlayacağız diye düşünüyorum. Brent petrolünde 71.40-50 varil/dolar seviyesi önemli bir seviye. Bu seviye Ocak ayı ortalarından sonra ikinci kez test edilecek gibi görünüyor. Aşılmazsa ilk aşamada 66.75, ardında da 62.50 dolar seviyelerine kadar bir geri çekilme yaşanabilir. Benim beklentim de bu yönde. Eğer 71.50 dolar seviyesi yukarı kırılırsa 75.75 ve 78.25 seviyeleri önemli hedefler olacaktır.Trump’ın hamlelerinden en az zarar görecek olan herhalde petrol fiyatları olacak gibi duruyor.

Piyasada sular durulur mu?

Geçtiğimiz Cuma günü Uzakdoğu’da görülen 4.0367 seviyesi akıllara ve grafiklere nakşedildi. Her ne kadar bizim piyasalarımız kapalı olduğu saatlerde görülmüş olsa da bu seviyenin bizim piyasalarımızın da açık olduğu saatlerde görülmesi olasılığı yüksek. Tıpkı 6 Ekim Cuma günü 3.6150 kapanan dolar/TL kurunun, 9 Ekim’de 3.7923 görmesi, sonrasında 3.6250 seviyelerinin görülmesi sonrasında Kasım’da yeni zirve görülmesine benzer bir durum yaşanabilir. Yeni zirve görülmese bile bu seviyenin yeniden test edildiğine ve sınırlı da olsa üzerine çıkıldığına şahit olabiliriz. 4.00 seviyesi teknik analiz açısından değil, psikolojik açıdan önemli bir seviye idi. Teknik analiz açısından yukarıdaki ilk direnç seviyesi 4.0740-70. Bu seviyenin bu turda aşılmasını beklemiyorum. Aşılırsa iş dünyasından “Merkez müdahale etsin” sesleri yükselecektir. Ancak bu aşamada tek başına bir Merkez Bankası müdahalesinin anlamlı sonuçlar vereceğini sanmıyorum. Politikacıların da dahil olduğu bir önlemler paketi olmadan tek başına böylesi bir müdahale; ister faiz, ister döviz satışı olsun; kısa vadede ateşin harını alsa da orta vadeye hiç bir katkısı olmayacaktır.

Yeni zirve görülmez ve gerilim bir parça azalırsa kurlarda bir düzeltme başlarsa; geçtiğimiz hafta zirvenin görüldüğü varsayımıyla; sırasıyla 3.9475, 3.9150 ve 3.8760-8810 seviyelerinin görülmesi ihtimali var. İlk ikisi belki ama üçüncü seviyenin bu hafta görülebilmesi için ya parite tarafında euronun çok güçlenmesi ya da Fed adına farklı bir iyimserlik gündeme gelmiş olması gerekir.

Yazının devamı...

Dünya yeni başkanın iki dudağına bakıyor

Küresel piyasalarda gözler Fed’in Çarşamba günkü toplantısına çevrildi. Faiz artışı kesin. Esas merak edilen yılın tamamında 3 kez mi 4 kez mi faiz artışına gidileceğine dair mesajlar. Piyasanın kaderi yeni Fed Başkanı Powell’ın elinde

Bu hafta piyasalar için de en önemli finansal gelişme 20 Mart’ta başlayacak, 21 Mart’ta sonuçlanacak olan Fed’in ‘Federal Açık Piyasa Komite (FOMC)’ toplantısı olacak. Yeni Başkan Powell’ın ilk kez başkanlık edeceği bu toplantıdan 25 baz puanlık bir faiz artışı gelmesine kesin gözüyle bakılıyor.

Bu toplantıdan gelecek bir faiz artışından çok; bu yılın tamamında ‘3 mü 4 mü’ faiz artışına gidileceğine dair FOMC üyelerinin beklentilerinin ne yönde olacağına bakılacak.

Nokta tahminlerde 3 faiz artışı beklentisinin ağırlıkta olması piyasaları rahatlatırken, 4 olması endişeleri artıracaktır. Beklentim 25 baz puanlık bir artış ve ‘çaktırmadan 3.5 faiz artışına’ işaret edecek bir açıklama ile toplantının sonuçlanmasından yana...

Faiz artışlarının 4’e yaklaşabileceği doğrudan söylenmese de ‘dudaklarımı okuyun’ tarzında bir söylemle yapılacağını tahmin ediyorum. Piyasalar ilk elden bunu net olarak oku(ya)masalar da ilerleyen günlerde böylesi bir politika daha çok fiyatlanır olacaktır.

Peki, bu fiyatlama piyasaları nasıl etkiler derseniz; bunun etkisini en iyi görebileceğimiz yer ABD 10 yıllık tahvil getirileri ve Dolar Endeksi (DXY) olacaktır. Geçtiğimiz haftanın son iki gününde 90.05’teki 50 günlük BHO’sının üzerinde 2 günlük (ve de haftalık) kapanış yapması, DXY’ın bu hafta içinde güçlenme ihtimalini artırıyor. İlk aşamada 91, ardından da 91.70-90 bandına kadar bir yükseliş ihtimalini artıracaktır.

Dolar değerlenecek

Bu durum doların tüm küresel para birimleri karşısında değer kazanma ihtimalini de güçlendirecektir. Fed’in faiz artışı doları kısa vadede destekleyici bir unsur olarak algılanacaktır. Sonrasında yeniden “Trump fiyatlamasına” dönülecektir...

Trump’ın Cohn’dan boşalan Ekonomi Danışmanlığı’na Larry Kudlow’u ataması da bu hafta içinde fiyatlanan konulardan birisi olacak. Trump’ın gittikçe kendi popülist söylemlerine uygun adayları göreve getiriyor. Göreve atanmasının heyecanı ile “güçlü dolardan” yana olduğunu söyleyen Kudlow, Trump’ın etkisi ile bu söylemini bir süre sonra rafa kaldırabilecektir. ABD Dışişleri Bakanlığı’na Tillerson’un yerine daha şahin bir isim olarak anılan Pompeo’nun atanması Suriye’de yeni bir politika belirsizliği yaratabileceğinden dolayı yeni bir endişe kaynağı oldu.

Bu hafta Arjantin’in liderliğinde G-20 Maliye bakanlarının bu yılki ilk toplantısı yapılacak. Kripto paraların da konuşulacağı bu toplantılardan ne gibi kararlar çıkacağını izlemekte fayda var. Kısa vadeli değilse de orta vadeli trendler konusunda ipuçları verecektir.

İhalelere dikkat!

Bu haftanın tahvil/bono cephesindeki hareket durulmadan, döviz cephesindeki hareketin durulmasını beklemek hata olur. 20 Mart’ta yapılacak 2 ve 10 yıllık tahvil ihaleleri dikkatle izlenmeli. İhalelere talep gelip gelmeyeceği; gelen talebin ne kadar getiri talep edeceği, talep/satış oranı önemli olacak. Bir başarısızlık izlenimi oluşursa tahvil getirilerinin yeniden 22 Kasım’da görülen seviyelere yükselmesi ihtimali artar. Bu durum da dönüp dolaşıp döviz cephesini vurur.

Brexit görüşmeleri poundu nasıl etkiler?

Bu hafta İngiltere ve AB arasında “Brexit” görüşmelerinde yeni bir aşamaya geçilecek görüşmeler yapılacak. İrlanda sınırı ile ilgili düzenlemeler önem kazanıyor. Zira İrlanda AB ile kalırken, İngiltere ayrılıyor. Bu sürecin nasıl yürütüleceği önemli. Diğer yandan İngiltere ile Rusya arasındaki “casus krizi” devam ediyor. AB’nin ‘ağır toplarının’ ve ABD’nin İngiltere’nin bu politikasını destekler açıklamalar yapması, piyasalarının olaya daha “nötr” bakmasına yardımcı oldu.

Brexit görüşmelerinde nasıl bir yol izlenecek olursa olsun, Bank of England (BoE) için asıl mesele maaş artışları ve istihdam oranı önemli olacak. Görünen o ki İngiltere’de bir faiz artışı konuşulur, umuluyor ve bu yönde bir fiyatlama yapılıyor. Ancak bunun gerçekleşmesi; daha doğru tek başına maaş artışlarına bakarak faiz artırması/artırmaması erken atılmış bir adım olabilir.

Bu hafta için; 1.4345 yükseğinden bu yana süre gelen trend seviyesi açısından bakıldığında; 1.3945 seviyesi önemli olacak. Geçtiğimiz hafta kalıcı olarak bu trendin üzerinde kapanışlar olmadı. Diğer yandan 1.3915 de 50 günlük BHO açısından önemli olacak. Bu seviyenin altına inilmesi durumunda bir önceki düşük olan 1.3712 seviyelerine yakın bir düzeltme/düşüş yaşanabilir.

Psikolojik seviye aşılır mı?

Kurlar cephesinde geçen hafta yaşanan yükselişin bir miktar daha devam etme ihtimali var. En azından tahvil ihaleleri sonuçlarını görene kadar. Kısa vadede 3.8810 önemli bir direnç idi, Perşembe günü üzerinde bir kapanış yaşanınca bir sonraki ara direnç olan 3.9250’lere gelindi, 3.9262 test edildi. Bu seviyenin haftanın ilk günlerinde yukarı yönde geçilmesi durumunda 3.9460-3.9540 seviyesi resmin içine girecektir. Bu seviyenin korunmasını; en azından tahvil ihalelerine kadar bekliyorum. Eğer bu seviyelerin üzerine çıkılmazsa yeniden 3.90’ın altına inilerek 3.8650-3.8820 seviyelerinin test edilmesi olasılığı artacaktır.

Asıl sorun 3.9540 seviyesinin yukarı yönde kırılması durumunda daha önceki zirve olan 3.9830’un da üzerine çıkılarak yeni bir rekorun gündeme gelmesi olacaktır. Hep konuşulan 4.00 seviyesi psikolojik bir seviye. Teknik olarak ilki 4.0775 olmak üzere daha yüksek seviyelerin önü açılacaktır.

Ancak bu yükselişin bu “turda” olmasını doğrusunu isterseniz beklemiyorum. Zira 3.80’lerin altında artan DTH’lardan bir kısmı gönüllü, bir kısmı da “zorunlu” satışların geldiğini görebiliriz. Gönüllü olanlar aradaki kar bana yeter diye satanlar. Zorunlu satanlarsa döviz tasarruflarına faiz alırken, bir yandan da bu tasarrufları üzerine opsiyon yazıp, prim almış olan mudiler. Genelde yükseliş durumlarında bankaya alım opsiyonu satan bu mudilerin “işlem fiyatları” (Strike Price) 3.90-4.00 arasında. Dolar/TL kuru bu fiyatlara yükselince (özellikle 3.95-4.00 arası) bankaların elindeki alım opsiyonları hayata geçmeye başlıyor ve döviz tevdiat hesaplarında “otomatik satışlar” devreye girmeye başlıyor. Bu işlemler piyasaları dengeleyecek miktarlarda olursa yükseliş hız kesip, yerini bir düzeltmeye bırakabilecek.

Yazının devamı...

Küreselleşmenin sonuna gelindi

Son 25-30 yıldır dünya ekonomisine yön veren “küreselleşme akımı” bizlere ne vaat ediyordu? Mal, Hizmet, sermaye ve işgücü serbestçe dolaşacak, küresel refah tüm insanlara; eşit olmasa da; az çok yayılacaktı. Bunun gerçekleşebilmesi için Dünya Ticaret Örgütü (WTO), IMF başta olmak üzere ülkeler üstü kuruluşlarla bazı düzenlemeler yapıldı, temel üretim araçlarının kürede serbest dolaşımının önü açıldı. Sahiden öyle mi oldu?

Evet; mal, hizmet ve sermaye eskiye oranla hızlanarak yer değiştirmeye başladı. Ancak işgücünün serbest dolaşımı ne yazık ki mümkün olmadı. İşgücü küreselleşmeden yararlanamazken, bu durum en fazla az sayıda marka veya şirkete yaradı. Yerel marka veya şirketler uluslararası şirketlerle olan rekabeti büyük oranda kaybetti. Ya uluslararası şirketlere yem oldular ya da iflâs ettiler, piyasalardan çekildiler.

Yurt dışına gidenler belki fark etmişlerdir. Çin’den başlayın, dünya haritası üzerinde Amerika’ya kadar ilerleyin ve AVM’lerdeki markaları gözünüzün önüne getirin. Üçte ikisinden fazlası her yerde gördüğünüz, bildiğiniz markalar. Ancak üçte biri yerel markalar. Benzer bir durum mühendislik, elektronik, otomotiv, finans şirketleri için de söz konusu.

Küreselleşme yerel marka ve şirketlerin sonunu getirdi. Bu durum; işsizliğin artmasına, işsizlik artmasa da gelir seviyelerinin düşmesine neden oldu. Gelir seviyeleri düşen, şikayetleri artan geniş halk kesimleri; popülist liderlere daha fazla iltifat etmeye başladılar. Bu liderler; küreselleşme ve onun ekonomik sonuçları yerine; “dış düşmanları günah keçisi” olarak gösterip iktidara geldiler. Filipinler’de Dutarte’den tutun Amerika’da Trump’a kadar uzanan haritada benzer “liderlere” rastlayacaksınız.

Küreselleşmenin olumsuz etkileri arttıkça; iktidarı ele geçiren popülist liderler iktidarlarını korumak için önce otoriter, sonra da totaliter olmaya başladılar. Bu, dünyada gittikçe artan bir eğilim haline geldi. Bu kervanaen son katılan, Çin lideri Şi Cinping oldu.

Brexit de küreselleşmeye karşı benzer bir tepkinin dışa vurumuydu. Küreselleşme Londra’ya yararken; küreselleşmenin yan etkileriyle yaşam standardı düşen İngiltere’nin geri kalanı, bunun suçlusunun AB olduğunu düşünerek “Brexit” dedi.

Trump’ın izlemeyi vaat ettiği ve bir kısmını da hayata geçirdiği politikalar; Amerika’yı dahi korumacı bir ekonomik yapıya doğru götürüyor. Çelik ve alüminyum ithalatına getirdiği vergiler bunun ilk adımları. Bunu da “ulusal güvenlik” adına yapıyor ki, WTO fazla ses çıkaramasın. Daha önceleri Çinliler’in Amerikan limanlarını almalarına ulusal güvenlik adına onay vermeyen ABD son olarak Singapur’lu Broadcom’un Qualcomm’u 117 milyar dolara alma girişimini de “ulusal güvenlik” sebebiyle onaylamadı.

Bunlar küreselleşmenin tabutuna çakılan son çiviler ise dünyayı çok da keskin anlaşmazlıkların beklediği bir döneme giriyoruz demektir. Taa ki refahı geniş kesimlere yayabilecek bir model bulana dek...

Yazının devamı...

Piyasalara bahar havası gelir mi?

Piyasalar geçen hafta yaşanan hareketlilikten sonra biraz soluklanacak. Dolar/TL’de belirleyici parite olacak. Trump’ın başlattığı ticaret savaşı doları etkileyecek. Borsa tarafında endeks kısa vadede dibi gördü gibi. 118 bin 950 yeniden test edilebilir

Geçen hafta hem veri hem haber açısından yoğun bir haftaydı. PPK toplantısı, Moody’s not indirimi, ECB Başkanı Draghi’nin basın toplantısı, ABD’de Şubat ayı Tarım Dışı İstihdam (NFP) verisi derken ‘veri yoğun’ bir haftayı geride bıraktık. Haftaya damgasını vurmaya çalışan pek çok veri vardı. NFP, ECB-Draghi gibi. Ancak Donald Trump haftanın ‘kazananı’ idi. Neden derseniz...

Trump; seçim vaadi olan çelik ve alüminyum ile ilgili gümrük kararnamesini resmen imzaladı. Ancak Kanada ve Meksika’ya muafiyet getirilmesi son dakika haberiydi. Trump’ın Baş Ekonomi Danışmanı Gary Cohn’un istifası sonrasında gelen bu esneklik piyasalardaki ‘ticaret savaşları senaryosunu’ bir parça yumuşattı.

Halbuki Trump’ın Meksika ve Kanada’yı bu gümrük bariyerinin dışında bırakması; bana göre, aralarındaki NAFTA Anlaşması ile ilgili müzakerelerde elinde bir koz bulundurmak istemesiydi. Her iki ülke de Trump’ın istediklerine taviz vermezse, yeniden gümrük duvarları yükselebilir.

Trump’ın ‘haftanın kazananı’ olmasının ikinci sebebi geçen yılın en büyük “oynaklık kaynağı” konumundaki Kuzey Kore ile doğrudan görüşmelere “evet” demesi oldu. Kış olimpiyatları sırasında G.Kore ve K.Kore arasında esmeye başlayan ılımlı rüzgarlar; ABD’ye daha doğrusu, Başkan Trump’a kadar ulaşacak gibi... Bu da Trump’ı geçtiğimiz haftanın ”kazananı” yapmaya yetiyor. ABD ile K.Kore arasındaki buzların erimesi öncelikli olarak Asya piyasalarında, sonrasında da küresel piyasalarda iyimserliğe neden oldu.

Geçtiğimiz hafta Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) da toplantısı vardı, sonrasında Draghi konuştu. ECB, “menkul kıymet alımlarının gerekli görüldüğü takdirde artırılabileceği” yönündeki ifadesini metinden çıkardı. Bir anlamda ECB’nin parasal genişlemesinin de sonuna gelindi. Ancak bu durum ‘euro’ cephesinde ciddi bir endişe yaratmadı. Var olan “pozisyonlanma” halen daha euro lehine olduğundan piyasalarda ciddi oynamalara neden olmadı. Hatta yeniden/yinelenen genel seçimlere neden olabilecek. İtalya seçim sonuçlarına rağmen euro halen daha 1.23’lerin üzerinde günlük/haftalık kapanış yapmayı başarabiliyor.

Borsa dibi gördü mü?

Yazının devamı...

Faizi indirir mi?

Piyasaları yoğun ve zorlu bir hafta bekliyor. Merkez Bankası, PPK toplantısında faiz kararını açıklayacak. Faizi düşüşürse dolar/TL’de ilk aşamada 3.83-3.85 bandının önü açılır. Değişiklik olmazsa 3.78 test edilebilir. Borsada 115.100 kritik destek seviyesi olur

Oldukça yoğun bir hafta piyasaları bekliyor. İçeride Afrin, enflasyon ve PPK, dışarıda Brexit, Trump’ın ‘ticaret savaşları’, İtalya seçimleri ve Almanya’da SPD’nin koalisyon oylamasının sonuçları... Her biri tek başına piyasa adına ‘oyun değiştirici’ olabilecek olaylar.

Bu haftanın bizim piyasalarımız açısından iki önemli konusundan biri 7 Mart Çarşamba günü yapılacak Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı, diğeri de Afrin harekatından gelecek haberler olacak.

Bugün Şubat ayı enflasyon verisi açıklanacak. Anadolu Ajansı’nın 20 ekonomist arasında yaptığı ankete göre beklenti yüzde 0.52’lik bir yükseliş. Bu gerçekleşirse yıllık enflasyon yüzde 10.35’ten 10.03’e düşecek. Geçtiğimiz yılın ‘baz etkisinden’ dolayı böylesi bir düşüş beklentiler dahilindeydi. Bu gerileme Merkez Bankası nezdinde ‘enflasyonda kalıcı düşüş’ sağlandı şeklinde yorumlanıp, bu da bir faiz indirimini tetikler mi?

Enflasyon belirleyici

Senegal yolculuğunda gazetecilerle sohbet edenCumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yine faizlerin yüksekliğinden dem vurarak; “Yüksek faize çare bulacağız. Kamu bankaları ve danışmanlarımın yanı sıra Başbakan da bu konuda bir çalışma başlattılar” mealinde bir açıklamada bulunmuş.

Normalde TCMB’nin faizlerde bir değişikliğe gitmesi beklenmiyor, ben de beklemiyorum. Enflasyonda ‘kalıcı’ bir başarı kazanıldığına dair henüz net kanı oluşmuş değil.

Diğer yandan son PPK’larda olduğu gibi bir beklentim var. O da piyasanın fonlandığı, para politikasının Geç Likidite Penceresi’nden (GLP) yürütüldüğü ‘ucube politikadan’ vazgeçip; cari ‘işgören’ faiz oranlarının politika faizi haline getirildiği bir para politikasına geçilip geçilmeyeceğini takip edeceğim. PPK’dan bir faiz artışı beklenmiyor ancak bir faiz indirimi gelecek olursa bu durum dolar/TL kurlarına doğrudan yansıyacaktır. Kurların; pariteden bağımsız döviz lehine yükselmesi kaçınılmaz olur.

BIST’te düzeltme devam eder mi?

Yazının devamı...

Ralliye devam mı?

Bu hafta açıklanacak veriler piyasaları hareketlendirecek. Gözler özellikle Fed’in yakından izlediği ABD istihdamında olacak. Dolar, borsa rakamları takip edecek

Birleşmiş Milletler Genel Konseyi; Suriye’de 30 günlük ateşkes ilanı konusunda bir karar almış durumda. Bu karar başta Doğu Guta’da ve İdlib’deki rejim güçlerinin saldırılarının durdurulması başta olmak üzere “vakit geçirmeksizin” ateşkesin başlaması yönünde bir karar. Ancak bu kararın ne zaman başlayacağı, ateşkesi denetleyecek BM güçlerinin bölgeye intikal edip, etmeyecekleri; etmeyeceklerse bu görevi kimin ya da kimlerin üstleneceği netlik kazanmış değil.

Ancak bu kararın çıkmasında Rusya’nın onayı önemli görünüyor. Suriye hava sahasının kontrolünü elinde bulunduran, Afrin harekatımızın bir anlamda hızını kontrol eden Rusya’nın geçtiğimiz haftalarda Dışişleri Bakanı Lavrov aracılığıyla Türkiye’ye “Esad ile görüşün” demesinin ardında yatan başka stratejik adımlar varmış. BM kararından politika yapıcılarımızın haberdar olduğu varsayımı ile bu konuda herhangi bir adım atılmamış olması basit şekilde bu kararın bizim harekatımızı ilgilendirmediği şeklinde yorumlanabilir. Nitekim, karar sonrasındaki resmi açıklamada BM kararının “terörist” olarak tanımlanan tarafları içermediği şeklindeki yorum sonrasında yapılan açıklamalardan, Afrin’deki harekatın devam edeceği anlaşılıyor.

Ancak bu konunun politika yapıcıları tarafından dikkatle ve yeniden değerlendirilmesinde fayda var. Zira BM Güvenlik Konseyi kararı genel bir ateşkes çağrısını içeriyor ve içinde Afrin özel olarak geçmese de bizim harekatımızı da kapsıyor olabilir (Diplomasi ve istihbarat çevresi farklı yorumlayabilir) veya gelecekte aleyhimize “delil” olarak kullanılabilecek bir durum hasıl olabilir.

İyimserlik depreşir mi?

Eğer bu karara biz de “katılacak” olur isek; şimdiye kadar atılan adımlar bir anlamda işe yaramaz hale gelebilir. Diğer yandan karara katılmaz ve ‘yolumuza devam’ edecek olur isek bu durumda Rusya ve belki de ABD ile karşı karşıya kalabiliriz. Diğer yandan Rusya’nın hava sahasını kapattığı (ki Rusya Güvenlik Konseyi daimi üyesidir) bir durumda sadece karadan yürütülecek bir harekatın ne denli başarılı olacağını sorgulamak için askeri strateji uzmanı olmaya gerek yok. “Yeniden dostumuz” gibi davranan Rusya’nın neden bu yolu izlemiş olacağı da çok iyi analiz edilmelidir.

Bu karar öncesinde Cumhurbaşkanı’nın yaptığı konuşmada “Sefer görev emri olanlar göreve hazır olsunlar. Ama şu anda ihtiyaç yok” şeklindeki söylemi sonrasında seferberlik görev emri sorgulama nedeniyle e-devlet linki kilitleniyor. Akıllara “Yarım milyondan fazla profesyonel askere sahip ordusu olan ülke; sınırlı bir terörle mücadele için seferberlik mi ilan edecek yoksa bilmediğimiz bir şeyler mi var?” sorusu akıllara geliyor. Belki de ‘kürsü heyecanı’ ile yapılan bu konuşma sosyal medyada hareketliliği artırmış.

Bu iki faktör bir araya geldiğinde; finansal piyasaların bundan tedirgin olması ihtimali hiç de az değil. Kısa vadede geçtiğimiz hafta küresel piyasalardaki iyimser kapanış haftanın başında bizdeki iyimserliği de depreştirebilir. Ancak BM kararı başta olmak üzere bölgeye yönelik adımlar bundan sonra daha da kritikleşecek ve uluslararası kamuoyunun söylediklerini yeniden değerlendirmeyip, kafamıza göre takılacak olursak ileride çok daha ciddi açmazlarla karşı karşıya kalabiliriz.

Yazının devamı...

Dolar neden düşüyor?

Piyasalarda gözler küresel anlamda zayıflayan dolara çevrildi. 1.25’e çıkan euro/dolar paritesinde bu hafta düzeltme olabilir. Dolar/TL’de 3.71 ile 3.68 kritik seviyeler

Geçtiğimiz hafta ABD borsalarındaki toparlanma devam ederken, dolar küresel olarak değer kaybetmeye devam etti. ABD’de yıllık enflasyon yüzde 1.9 beklenirken yüzde 2.1 olarak açıklanınca piyasalar bir kez daha karıştı.

Veri sonrasında Fed’den bu yıl artık 3 hatta 4’üncü artışın da gelebileceği endişesi ile ABD devlet tahvili getirileri yükseldi. Piyasaların yakından takip ettiği ve önemli bir gösterge olarak kabul ettiği 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 2.94’e kadar yükselerek, Ocak 2014’ten bu yana en yüksek seviyesine ulaştı. Benzer zamanlarda açıklanan perakende satışların beklenenden düşük gelmesini piyasalar “olumlu” taraftan yorumladılar. Sadece enflasyon verisine bakıldığında Fed faizleri artıracak diye endişe edilirken, ‘Perakende satışları kötü gidiyorsa, Fed o kadar da agresif faiz artışlarına gitmez’ denilerek piyasalara yeniden alım geldi. Ardından dolar da değer kaybetmeye başladı.

Geçtiğimiz hafta başındaki “Küresel düzeltmenin sonuna gelindi mi?” başlıklı yazımda ABD borsalarında yeniden yükseliş çabaları görülebileceğine değinmiş ve “...S&P 500 endeksini daha yakından takip etmekte fayda var. 2.615’in üzerinde kalındığı sürece 2.662 ve 2.702 seviyeleri öngörülebilir hedefler olacak” diye yazmıştım. Bu seviyeler geçildiği gibi geçtiğimiz Cuma günü 2.725’teki 50 günlük Basit Hareketli Ortalama (BHO) da yukarı geçilerek 2.754 seviyesi test edildi. Hafta 2.732 seviyesinden kapandı.

Doların 6 para birimine karşı değerinin hesaplandığı DXY endeksi ABD’de tahvil getirileri ve Fed’in faiz artışı beklentileri güçlenirken nasıl oluyor da geriliyor?

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.