Küreselleşmenin sonuna gelindi
.
Son 25-30 yıldır dünya ekonomisine yön veren “küreselleşme akımı” bizlere ne vaat ediyordu? Mal, Hizmet, sermaye ve işgücü serbestçe dolaşacak, küresel refah tüm insanlara; eşit olmasa da; az çok yayılacaktı. Bunun gerçekleşebilmesi için Dünya Ticaret Örgütü (WTO), IMF başta olmak üzere ülkeler üstü kuruluşlarla bazı düzenlemeler yapıldı, temel üretim araçlarının kürede serbest dolaşımının önü açıldı. Sahiden öyle mi oldu?
Evet; mal, hizmet ve sermaye eskiye oranla hızlanarak yer değiştirmeye başladı. Ancak işgücünün serbest dolaşımı ne yazık ki mümkün olmadı. İşgücü küreselleşmeden yararlanamazken, bu durum en fazla az sayıda marka veya şirkete yaradı. Yerel marka veya şirketler uluslararası şirketlerle olan rekabeti büyük oranda kaybetti. Ya uluslararası şirketlere yem oldular ya da iflâs ettiler, piyasalardan çekildiler.
Yurt dışına gidenler belki fark etmişlerdir. Çin’den başlayın, dünya haritası üzerinde Amerika’ya kadar ilerleyin ve AVM’lerdeki markaları gözünüzün önüne getirin. Üçte ikisinden fazlası her yerde gördüğünüz, bildiğiniz markalar. Ancak üçte biri yerel markalar. Benzer bir durum mühendislik, elektronik, otomotiv, finans şirketleri için de söz konusu.
Küreselleşme yerel marka ve şirketlerin sonunu getirdi. Bu durum; işsizliğin artmasına, işsizlik artmasa da gelir seviyelerinin düşmesine neden oldu. Gelir seviyeleri düşen, şikayetleri artan geniş halk kesimleri; popülist liderlere daha fazla iltifat etmeye başladılar. Bu liderler; küreselleşme ve onun ekonomik sonuçları yerine; “dış düşmanları günah keçisi” olarak gösterip iktidara geldiler. Filipinler’de Dutarte’den tutun Amerika’da Trump’a kadar uzanan haritada benzer “liderlere” rastlayacaksınız.
Küreselleşmenin olumsuz etkileri arttıkça; iktidarı ele geçiren popülist liderler iktidarlarını korumak için önce otoriter, sonra da totaliter olmaya başladılar. Bu, dünyada gittikçe artan bir eğilim haline geldi. Bu kervanaen son katılan, Çin lideri Şi Cinping oldu.
Brexit de küreselleşmeye karşı benzer bir tepkinin dışa vurumuydu. Küreselleşme Londra’ya yararken; küreselleşmenin yan etkileriyle yaşam standardı düşen İngiltere’nin geri kalanı, bunun suçlusunun AB olduğunu düşünerek “Brexit” dedi.
Trump’ın izlemeyi vaat ettiği ve bir kısmını da hayata geçirdiği politikalar; Amerika’yı dahi korumacı bir ekonomik yapıya doğru götürüyor. Çelik ve alüminyum ithalatına getirdiği vergiler bunun ilk adımları. Bunu da “ulusal güvenlik” adına yapıyor ki, WTO fazla ses çıkaramasın. Daha önceleri Çinliler’in Amerikan limanlarını almalarına ulusal güvenlik adına onay vermeyen ABD son olarak Singapur’lu Broadcom’un Qualcomm’u 117 milyar dolara alma girişimini de “ulusal güvenlik” sebebiyle onaylamadı.
Bunlar küreselleşmenin tabutuna çakılan son çiviler ise dünyayı çok da keskin anlaşmazlıkların beklediği bir döneme giriyoruz demektir. Taa ki refahı geniş kesimlere yayabilecek bir model bulana dek...