Şampiy10
Magazin
Gündem

Merkez’in hamleleri işe yarayacak mı?

Merkez Bankası’nın hamleleri geç de olsa piyasa için olumlu adımlar. Verilecek mesajlar, Fed’in hızlı adım atmayacağının sinyalleri ve ABD 10 yıllık tahvillerin gerilemesiyle kurlarda düzeltme olabilir

Geçen hafta hem kurlardaki yükselişin hem de oynaklığın müthiş arttığı bir hafta yaşandı. Çarşamba günü; Fitch’in para politikası bağımsızlığının azalmasının kredi notu üzerinde baskı oluşturacağını kaydettiği açıklamalarının basına yansıdığı sıralarda; Asya seansında “Japon ev kadınlarının” TL uzun pozisyonlarını kapatmaya karar vermeleriyle; dolar/TL Türk piyasaları tam da açılmadan önce 4.8020’lere kadar tırmandı. Bizim piyasalarımız çalışmaya başladığında 4.75-4.76’lardan işlem görmeye başlandı. TCMB’den herhangi bir açıklama gelmemesiyle beraber gün içinde dolar/TL’deki çıkış 4.9282’ye (Günlük yükseliş yüzde 5.40’a, Mayıs’taki yükseliş yüzde 21.7’e çıktı) ulaştı.

Resmi iş saatlerinin tamamlanmasından sonra; TCMB Para Politikası Kurulu (PPK) 2014’ten sonraki ilk olağanüstü toplantısını düzenleyerek Geç Likidite Penceresi faizini yüzde 13.50’den yüzde 16.50’ye yükseltti. (Sadeleştirme herhalde 7 Haziran’a kaldı) 25 Nisan’daki PPK’da yapılan 75 baz puanlık artış da dahil edildiğinde son 1 ay içerisinde toplam faiz artışı 375 baz puan oldu.

Son artışın Türk piyasaları kapandıktan sonra yapılmış olmasının, o saatlerde işlem yapma imkânına sahip yabancılara bir ayrıcalık yarattığı tartışıldı. Olağanüstü toplantı aynı günün sabahında yapılmış olsaydı; hem gün içindeki hasar meydana gelmeyecekti hem de şartlar en azından yerli yatırımcılar için daha adil olacaktı.

Karar sonrasında kur 4.5410’a kadar geriledi ancak çok da uzun süre kal(a)madı. Zira piyasalardaki ‘güven kaybı’ tek başına faiz artışı ile telafi edilecek gibi değildi. Temelde; para politikasının sıkılaştırıcı etkisini azaltacak hatta bertaraf edecek mali politika adımlarının da atıldığına ya da atılacağına dair kalıcı bir güven oluşmadıkça; serbest piyasa ekonomisinin devamına yönelik güven verici ifade ve adımlar atılmadıkça, yaşanan oynaklığın yatışması zor olacağa benziyor.

Atılan adım tek başına bir faiz artışı idi. Her ne kadar TCMB takip eden iki gün içinde ‘nakit TL uzlaşmalı vadeli döviz işlemlerindeki’ miktarı 6.15 milyar dolardan 8 milyar dolara, 2018’deki toplam rakamını da 10 milyar dolara çıkarsa; Cuma günü de reeskont kredileri ile ilgili adımlar atmış olsa da bu adımların teker teker gelmesi yeterli “vurucu” etkiyi göster(e)medi. Dolar/TL paritesi reeskont haberi öncesi ve hatta sonrası 4.80’leri test etti.

Piyasalar daha fazla “güven artırıcı” adımlar atılmasını bekliyor. Bu ihtiyaç politika yapıcılar tarafından da anlaşılmış olsa gerek ki Başbakan Yardımcısı Şimşek ve TCMB Başkanı Çetinkaya, bu hafta Londra’ya giderek finans çevreleri ile görüşmeler yapacak. Ancak haftanın ilk gününde batıdaki finansal piyasalar kapalı. Bu çabalar ne kadar amacına ulaşacak, bu da ayrı bir merak konusu.

Düzeltme gelir mi?

Merkez Bankası’nın adımları her ne kadar “taksitle” gelse de ve piyasalar açısından yeterli görülmese de hiç yoktan iyi denebilecek hamleler. Bunlarla kredibilitesini yeniden kısa zamanda inşa edebilir mi, bu ciddi bir soru işareti. Merkez‘in 7 Haziran’a kadar bir adım atması beklenmiyor, ben de beklemiyorum. O tarihe kadar politika yapıcıları tarafından “yapıcı katkılar” gelir, mali politika tarafından, para politikasını “sulandıracak” adımlar atılmazsa bir şansımız var. Ancak mali politika tarafında seçimler nedeniyle “yeni, yepyeni” vaatler gelecek olur ve bunlar da para politikasının sıkılaştırıcı etkisini “esnetirse kurlarda da “yeni, yepyeni” rekorlar görebiliriz. Dediğim gibi, eğer bunlar olmazsa bir şansımız olabilir. Zira, ABD 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 3.1290’dan sonra 2.9350’lere kadar geriledi. Euronun önemli katkısı ile 94.25’lerden kapatan Dolar Endeksi gelişen ülke para birimleri için bir risk oluştursa da tahvil getirilerindeki gerileme, son FOMC notlarından sonra Fed’in hızlı adım atmayabileceği (Haziran’da artış çok büyük ihtimalle geliyor da...) algısını güçlendiriyor. Bu da gelişen ülke para birimlerine, dolayısıyla da TL’ye yarayabilir. Euro/dolar paritesinin 1.1565’lerin altına inmediği, DXY’ın da 94.30-50’leri aşmadığı bir ortamda bir düzeltme gelebilir. Bu düzeltme ile dolar/TL paritesinde 4.6450 ve 4.4675’in görülme ihtimali artacaktır. Yok, eğer yine piyasa güvenini erozyona uğratacak adımlar gelirse 5.25’lere kadar devam edebilecek yeni bir dalganın tetiklenmesi işten bile olmayabilir.

Dip seviye 4.20 mi?

Daha önceden 2 kez yapılan uygulama ile TCMB kaynaklı ‘ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinde’ yeni bir kur sabitlemesine gidildi. Geçtiğimiz Cuma günü Merkez Bankası tarafından yapılan açıklama “25 Mayıs 2018 tarihinden önce kullanılan ve 31 Temmuz 2018 (dahil) tarihine kadar vadesi dolacak olan ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinin, kredinin vadesinde ödenmesi halinde, ABD Doları için 4.20, euro için 4.90, İngiliz Sterlini için 5.60 kuru kullanılarak TL olarak yapılabilmesine olanak tanınması ve kredi kullandırım tarihindeki işlem kurunun sabitleme kurundan yüksek olması durumunda kredi geri ödemesinde kredi kullandırım tarihindeki işlem kurunun esas alınmasına karar verilmiştir” şeklindeydi.

Bu kararla; bu kredileri kullanmış olan şirketlere 4.20 dolar kurundan (diğer para birimlerinde de açıklanan kurlardan) “sıfır primli alım opsiyonu” verilmiş oldu. Döviz kazandırıcı gelir yaratan şirketler bu gelirlerini bugünden; ilgili vadelerine forward işlemi ile satıp, dolar taahhütlerini 4.20’den kapatabilecekler. Ya da spot kurdan satıp, ilgili vadeye kadar TL faizinde değerlendirerek, vadesinde TL olarak kapatabilecekler demektir. Hangi işlemi yapmış olurlarsa olsunlar; yapmış oldukları işlemin kur ve faiz gelirleri ile 4.20 kur arasındaki farkı “kâr yazacaklar”. Üstelik vadede kur; 4.20’nin altında olursa da piyasadan daha ucuza dolar alarak, taahhütlerini dolar olarak da kapatabilecekler. Bahse konu sürede vadesi dolacak TCMB kaynaklı reeskont kredisi kullanmış olan şirketler için büyük bir imkân. Bu krediyi kullanmış ancak ilgili dönemde döviz kazancı elde edememiş şirketlerin de Haziran/Temmuz aylarında piyasadan dolar talep etmelerine gerek kalmayacağından dolayı, döviz talebini azaltıcı da bir etkisi olacaktır. Şirketleri rahatlatan ve dolar talebini azaltan bu karar; aynı zamanda kur riskinin TCMB’ye devredilmesi ve Merkez’in rezerv artırma imkanından vazgeçmesi anlamına geliyor.

Önceki iki uygulamada da dolar gerilese de TCMB’nin belirlemiş olduğu kurların çok da altına inil(e)miyor. Böylelikle bir anlamda ileriye yönelik beklentiler şekillendirilmeye çalışılıyor. 31 Temmuz tarihine kadar dolar/TL kurunda 4.20’nin altına inilmesi böylelikle zorlaşmış oluyor.

İleriye dönük beklentiler adına bir yandan iyi, diğer yandan kötü bir “gösterge” olarak algılanabilir. İyi yönü; TCMB dolar/TL’nin 4.20’lere inebileceğini düşünüyor, diğer yandan kredi geri ödemesi yapacak şirketlerin 4.20’nin altına inilmesi durumunda döviz talepleri artacağı için kurun daha aşağı inişi sınırlanacak. Bir anlamda “taban” etkisi ile kurların daha aşağı düşme ihtimali azalacak.

Yazının devamı...

Hareket sürer mi?

Merkez Bankası’nın sözlü müdahaleleri doların ateşini söndüremiyor. PPK tarihinden önce olağanüstü toplantı yapar mı? Beklenti rutin tarihinde olacağı yönünde. TCMB piyasanın gerisinde kaldığı sürece dalgalanma sürebilir. Küresel gelişmeler de cabası.

Her geçen gün finansal piyasalarda ya yeni rekorlar ya da son bilmem kaç yılın yükseklerinden söz eder olduk. Amerikan 10 yıllık tahvil getirileri geçtiğimiz hafta Temmuz 2011’den bu yana en yüksek seviyesi olan yüzde 3.1293 seviyesini test ettikten sonra yüzde 3.06 seviyesinden haftayı kapattı. 2 Ocak 2014’teki 3.0516’nın üzerindeki bir kapanış olması açısından önemli. Dolar/TL kuru 4.5054 ile rekor tazelerken, haftayı 4.4860 ile “kapanış bazında” yine tarihi zirvesinde kapattı. Ha keza haftanın ikinci yarısında 4.9108’i gören Sepet Kur da 4.8925 ile en yüksek haftalık kapanışını gerçekleştirdi. Daha da önemlisi faiz cephesi idi. 2 yıllık gösterge tahvilde Ocak 2009’dan bu yana ilk kez yüzde 17.15 bileşik getiriye çıkıldı, hafta 16.91’den kapandı.

Bundan da önemlisi, 10 yıllık tahvil getirisinin tarihindeki en yüksek seviye olan yüzde 15.06 seviyesi, aynı zamanda hem günlük/haftalık bazda hem de tarihi anlamda en yüksek kapanış oldu. 10 yıllık tahvil getirilerinin bu seviyelere yükselmesi belki kolay; ancak bu seviyelerden geri gelmesi oldukça zor. Politika yapıcılarının bunu bir yere not etmesinde fayda var, onlara lâzım olacak.

Önceki hafta Merkez Bankası ve Cumhurbaşkanı arasında iki toplantı yapıldı. Geçen hafta da AK Parti Genel Merkezi’nde bir başka toplantı gerçekleştirildi. Tüm bu toplantılar öncesinde/sonrasında piyasalarda ‘Ha şimdi adım atılacak, ha yarın...’ beklentisi ile piyasalarda kadük düzeltmeler görüldü. Ancak bunların hemen hiçbirinden bir çözüm/adım gelmeyince yukarıda bahsetmiş olduğum yeni zirveler/rekorlar geldi. Artık toplantı yapıldı, yapılacak tarzı “sözel” diyebileceğimiz müdahalelerin sonuna gelindi. Zira bu toplantılardan somut adım çıkmayınca, bundan sonra yapılacak olanlara da piyasalar şüphe ile bakacak. TCMB “sürpriz etkisi” yaratabilecek kararların maliyet avantajını (1 dolarla 5 dolarlık etki yaratabilme) kaybetmeye oldukça yaklaştı.

Adım atmayınca gerildi

TCMB’nin hafta ortasında “Piyasalarda gözlenen sağlıksız fiyat oluşumlarının yakından takip edildiğini, gelişmelerin enflasyon görünümü üzerindeki etkilerini dikkate alarak gerekli adımların atılacağını” kaydettiği açıklaması piyasaların yüreğine su serpse de sonrasında herhangi bir adım gelmeyince endişeler arttı. Buna bir de 35 milyar liralık yeni Kredi Garanti Fonu “imkânı”, petrol fiyatlarındaki kur ve uluslararası piyasalardaki ham petrol fiyatlarının artışını (Brent petrolü 80 doları aştı, haftayı 78.65’ten kapattı) ‘dengeleyecek’ ÖTV indirimi hamlesi eklenince (Her iki önlemin de Hazine borçlanmasının artışı yönündeki olası olumsuz etkileri göz önüne alındığında...) endişeler daha da arttı.

Cumhurbaşkanı’nın İngiltere’ye yaptığı ziyaret sırasında BBC’ye verdiği beyanatta; “Seçimi kazanmam halinde ekonomi ve para politikasında daha etkin olacağım” demesi finansın kalbi Londra’da sürpriz oldu.

Küresel gelişmeler de hem kur, hem de faiz cephesini vurdu. Küresel gelişmeler derken aslına bakarsanız ABD 10 yıllık tahvil getirilerinden söz ediyorum. 3.12’leri de aşan 10 yıllık tahvil getirileri, Dolar Endeksi’nin (DXY) 93.83’e kadar yükselmesinin önünü açtı. Bu hafta içinde teknik açıdan kritik olan 94.20-30 bandının test edilme olasılığı artacak gibi görünüyor.

Yazının devamı...

Müdahale bekleyelim mi?

Merkez Bankası’nın döviz likiditesini artırmak için yaptığı hamleler havada kaldı. TCMB’nin PPK toplantısı 7 Haziran’da. Piyasalar ‘Merkez olağanüstü toplanır mı, döviz satarak müdahale eder mi?’ diye tartışıyor

Yüzde 1.5 olarak beklenen Nisan ayı tüketici enflasyon verileri yüzde 1.87 olarak açıklandıktan ve de hükümetin başta emekliler olmak üzere geniş kesimlere yönelik bir yandan nakdi ödeme, diğer yandan vazgeçtiği alacakları ile ilgili olarak af/indirim paketi açıklaması sonrasında piyasalardaki oynaklık arttı, kurlar ve faizler yükselirken, borsa da sert düştü. Geçen hafta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ekonomi kurmayları ile bir araya geldi. Bu toplantıdan piyasadaki oynaklığı yatıştıracak bazı önlemler gelebilir beklentisi ile kurlarda kısmi geri çekilmeler yaşandı.

Trump’ın İran ile yapılmış olan nükleer anlaşmadan çekildiğini açıklamasının bizim piyasalarımıza ulaştığı ilk iş günü olan 9 Mayıs’ta 4.3746 ile tarihi zirvesini gören dolar/TL kuru, aynı gün yapılan ilk toplantının yarattığı olumlu hava ile 4.2560’a kadar geriledi. Ekonomi kurmaylarının ikinci toplantı haberi Perşembe günü kuru 4.2207’ye kadar indirtti. Bu toplantılardan “olağanüstü faiz artışı” gelir düşüncesi kurlardaki önemli geri çekilmelerin başlıca sebebiydi. Hatta artışın 100 mü, 150 baz mı olacağı tartışılmaya başlanmıştı. Ancak toplantılardan somut bir karar çıkmayıp, Cuma günü de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faiz konusundaki alışılagelmiş söylemini yineleyince kurlarda yine bir yükseliş yaşandı ve dolar/TL haftayı 4.3140 ile tarihindeki en yüksek haftalık kapanış seviyesinden kapattı. Dolar/TL için 4.2750 önemli bir “teknik” seviye idi. Bunun üzerindeki kapanışlar yükselişin devam etme ihtimalini artırıyor.

Arjantin’le yarışıyoruz

2017’yi 3.7910’dan kapatan, yıla düşüş ile başlayan dolar/TL’de 25 Ocak’taki 3.7160’lı seviyelerden başlayan yükselişte; geçtiğimiz hafta sonu kapanışı itibariyle; yıl başından bu yana TL’nin dolar karşısındaki değer kaybı yüzde 16.2’ye ulaşmış durumda. “Sepet Kur” bazında bakıldığında en düşük seviye olan 8 Ocak’taki 4.1115’i baz aldığımızda; geçen Cuma günkü 4.7316 kapanışa göre TL’nin değer kaybı yüzde 15.2’ye ulaşıyor. 90 iş günü için oldukça hızlı bir değer kaybı ki Arjantin Peso’sundan sonra en fazla değer kaybeden para birimleri arasında önlerde yer alıyoruz.

220 milyar dolarlık ‘açık pozisyon’ taşıyan özel sektör için önemli miktarda kur artışlarından doğan finansman gideri oluşuyor. Bunun daha fazla artmaması ve yeniden azaltılabilmesi için Merkez Bankası bir adım atabilir mi, bunu beklemeli miyiz sorusu sıkça sorulur oldu. Geçen hafta yapılan iki olağanüstü denebilecek toplantıdan bu yönde beklenen kararlar çıkmayınca umutlar önümüzdeki “olası/olağan toplantılara” kaldı. Bir sonraki PPK toplantısı 7 Haziran’da. 19 iş günü kaldı. Normalde kısa ancak bugünkü piyasa koşullarında oldukça uzun olarak “hissedilecek” bir süre. Cumhurbaşkanı ’nın Londra ziyareti öncesi yaptığı basın toplantısında “24 Haziran’dan sonra faizlerin şekli de oranı da farklı olacak” şeklindeki açıklaması sonrasında olağanüstü bir faiz artışı olasılığı bir parça daha azalmış görünüyor.

Yazının devamı...

Normale dönüş mü rekora devam mı?

Geçen hafta yaşanan dalgalanmadan sonra dolar/TL’de düzeltme yaşanabilir. Seçimle yatıp kalksak da piyasalar yurt dışından gelecek haberlere odaklanacak

S&P notumuzu bir kademe daha indirdikten sonra dolar/TL 4.2903, Sepet Kur 4.7118 ile tarihi rekorlarını kırdı. Euro/dolar paritesinin 1.1911’lere düşmesinin “katkısı” ile euro yeni rekor kırmasa da “Sepet Kurun” zirvesine kendi katkısını yaptı.

Yılın başında 2018 yılı beklentilerimi paylaştığım yazımda, “3.7925 seviyelerinden 2017 yılını kapatan dolar/TL kurunda, yılın ikinci çeyreğinde yeni yüksekler görülecek diye tahmin ediyorum. 4.2500-4.2750 seviyeleri test edilebilir” diye yazmıştım. Sizleri geçen hafta yaşananlar için 4-5 ay öncesinden uyarmışım. Devamında “..... Ancak TCMB’nin gerek faiz gerekse diğer araçlarıyla doğru politikaları oluşturamadığı durumda hem yeni yükseklerin görülmesi, hem de karar almakta zorluk yaratacak olan oynaklık artışı kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda 4.55’in dahi görülmesi ihtimali ortaya çıkacaktır” diye olası tahminlerimi paylaşmıştım. İkinci çeyrekteyiz ve dolar/TL kurunda 4.2903 görüldükten sonra kritik eşik olan 4.25’lerin altında, 4.2230’larda bir haftalık kapanış yaşandı.

Hareket sadece kur cephesinde olsa çok da sorun değildi. Ancak borsa (BIST 100 endeksi 101.548’i test etti) yeni düşükleri, 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 13.84 ile tarihi zirveleri test etti. Bu seviyelere; yine bahsettiğim sebeplerden (Hafta başında açıklanan “Seçim Vaat Paketi” 24 milyar dense de 35-40 milyar TL’lik Hazine’ye yeni borçlanma yükü getirecek) dolayı gelindi. Benim tahmin ettiğim süreden 2-3 hafta önce yaşanan bu hareketlerin devam edip etmeyeceği merak konusu.

Cumhurbaşkanı adayları netleşti denebilir. Şimdi sırada “kısa zamanda sert hamlelerin” yapılacağı bir propaganda süreci bizleri bekliyor. Bu sürecin piyasalar üzerinde oynaklığı artırıcı etkileri olacak.

Ancak piyasaları asıl ilgilendirecek olan ilk aşamada yurt dışından gelecek etkiler olacak. ABD 10 tahvil getirileri yüzde 2.95 ile önceki hafta görülen zirvesinden geride. Ancak Türk varlıkları için bunu söylemek mümkün değil. Özellikle şirketlerimizin ve kamunun ihraç etmiş olduğu Eurobond tahvillerine genele yayılmış olan bir satış geldi. Dolar bazındaki getiriler yüzde 6.5-8.5 bandına yükseldi. 5 yıllık Türkiye CDS’i 224 ile Kasım 2017’den bu yana en yüksek seviyeye ulaştı.

Neden derseniz, Türkiye riskinden kaçış var. Bu satış dalgasının sebepleri; not indirimi, erken seçim belirsizliği, Halk Bankası için gelebilecek ceza ve hatta Türkiye’ye uygulanabilecek bazı yaptırım endişeleri olabilir.

İlk ikisine hem biz hem de Türkiye’ye yatırım yapan fon yöneticileri alışkın. Ancak ceza ve/veya yaptırım ihtimali yeni bir “değişken” ve bu riski almak istemeyenler, risklerini azaltma yönüne gidince, genele yayılan bir ‘satış dalgası’ ile karşı karşıya kalıyoruz.

DOLAR DÜŞER Mİ?

4.25-27’yi aylar öncesinden paylaştıktan sonra bu seviyelere gelindiğinde daha da yukarı çıkacak demek “daha çokçulara” has bir davranış olur. Her ne kadar bahsetmiş olduğum seviyelerin kararlı bir şekilde yukarı geçilmesi durumunda 4.55’lerin resmin içine girebileceğini tahmin ediyor olsam da cari seviyelerden bir toparlanma/düzeltme gelmesini bekliyorum. Her ne kadar geçtiğimiz 2 haftada da benzer bir beklenti içinde olsam da sert zirveler sonrasında bu ihtimal daha yüksek gibi görünüyor. Düzeltmelerin 4.2000 (Düz), 4.1750 ve 4.1550 seviyelerine kadar devam etmesi ihtimali yüksek. Daha “derin” düzeltmeler için piyasaya dışarından bazı “etkilerin” yapılması lazım ki bunlar olursa 4.0750’leri konuşuyor olabiliriz.

MÜDAHALE EDER Mİ?

TCMB’nin doğrudan döviz satışı yapması için rezervlerinin yeterli olmadığı genel kabul gören bir durum. Vadeli işlemler ve/veya türev işlemlerle yapabilir, zaten bir süredir yapıyor bunu. Faizi artırmak yoluna gidebilir mi, bu konudaki beklenti de güçlü olmadığından kur/faiz/borsa cephesinde bu hareketler yaşanıyor.

Türkiye Varlık Fonu (TVF) kurulurken, bu ve benzeri durumlarda piyasalara “düzenleyici” olarak gireceği konuşuluyordu. Ancak Eylül 2017’den bu yana ‘vekaleten’ Başkanı olan, yatırım stratejisine dair kanunun henüz onaylanmadığı TVF’nin piyasalara müdahalesi ne kadar mümkün olacak, merak konusu... Hülasası, son birkaç günkü hareketlere ve buna yönelik “olmayan” kamu tepkisini göz önüne aldığımızda, işlerin akışına bırakıldığı gibi bir izlenim oluşuyor. Arjantin’vari bir hamle yapmak gerekecek mi, hep birlikte bu ve önümüzdeki hafta izleyeceğiz.

ARJANTİN İLE BİRLİKTE ANILMAYA BAŞLADIK

Geçen haftanın belki de en olumsuz gelişmelerinden birisi; daha önceleri Brezilya, G.Afrika ve Rusya ile anılırken; artık Arjantin ile birlikte anılmaya başlamamız oldu. Bu yılın en fazla değer kaybeden 2 para birimi bu 2 ülkenin. Diğer yandan Arjantin’de de cari açık GSYH’nin yüzde 6’sına yaklaşmış ve her 2 ülke de “çifte açık” ve yurt dışı fonlama ihtiyaçları konusunda ‘benzer’ olarak algılanmaya başladı. Buraya kadar bir sorun yok ancak... Arjantin son 8 iş gününde 3’üncü kez politika faizini artırdı. Yüzde 27.25’ten ilk aşamada 30.25’e, sonra 33.25’e ve Cuma günü para birimindeki kanama durmadığı için yüzde 40’a yükseltildi. Müdahaleler sonrasında brüt rezervleri 64 milyardan, 56 milyar dolara düşen rezervlerin içinde Çin ile yapılan 23 milyar dolarlık swap dışarda tutulursa, net rezervlerin 30 milyar dolara yaklaşıyor olmasının yatırımcılardaki tedirginliği daha da artırması ihtimali var. Arjantin’deki gelişmeler de piyasalarımızı etkiledi. Korkarım önümüzdeki haftalarda da etkileyecek. Hele ki bizim net rezervlerimiz de 30 milyar doların altına düşmüşken...

PİYASA RAHİP BRUNSON DAVASINI İZLEYECEK

Bu haftanın önemli konularından birisi de Rahip Brunson’un davası olacak. Hakan Atilla’ya karşı ‘soğuk savaş yıllarındaki’ casus takasına benzer şekilde davaları birbiri ardına ertelenen iki ülkedeki bu karşılıklı davalardan nasıl bir sonuç çıkacağı piyasaları yakından ilgilendiriyor.

Eğer bizdeki davadan tutukluluk halinin kaldırılması gibi bir karar çıkacak olursa bunun bir “uzlaşma” olduğu fikrini güçlendirmesi, piyasaları olumlu etkileyecektir. Aksi bir durumda piyasalardaki gerilim daha da artacaktır. Brunson’ın serbest bırakılması Atilla’ya ne denli etki eder; Amerikan adaleti nasıl tecelli eder kestirmek zor. Ancak aksi bir durumda Atilla’nın davası da ertelenebilir. Bu da piyasalardaki bekleyişi ve gerilimi artıracaktır.

Yazının devamı...

Küresel dalga sonrası TL değer kazanır mı?

ABD tahvillerinin yeniden düşüşe geçmesiyle TCMB’nin faiz artışı kararı, bu hafta kurda hissedilebilir. Piyasalar artık seçimle yatıp kalkacak

Erken Cumhurbaşkanlığı ve genel seçim açıklamasını takip eden haftada hareketlilik doruktaydı. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün aday olup olmayacağı, aday adaylığına karşı yapılan girişimler haftayı siyaset açısından daha da hareketli kıldı. Geçen hafta sonunda Gül, “geniş mutabakatın oluşmaması” nedeniyle aday olmayacağını açıkladı. Şimdi diğer adayların kimler olacağına odaklanılacak. Adayların netleşmesiyle birlikte politik cephedeki gelişmeler, özellikle kamuoyu yoklamalarının; 24 Haziran’a kadar piyasalardaki oynaklığı artıracağı hepimizin malumu.

Piyasaların bir gözü seçim sürecindeyken, diğer gözü de ECB ve TCMB’deydi. Draghi yeni pek fazla bir şey söylemedi. İçeride Para Politikası Kurulu geçtiğimiz hafta yapmış olduğu toplantıda, artık “zımni politika faizi” haline gelmiş olan ‘Geç Likidite Penceresi (GLP) faizini 75 baz puanlık artışla, yüzde 12.75’ten 13.50’ye yükseltti. Diğer faizleri aynen korudu. Açıklamada, “Enflasyon ve enflasyon beklentilerinin bulunduğu yüksek seviyeler fiyatlama davranışları üzerinde risk oluşturmaya devam etmektedir. İthalat fiyatlarındaki yükseliş söz konusu riskleri artırmıştır. Bu çerçevede Kurul, fiyat istikrarını desteklemek amacıyla ölçülü bir parasal sıkılaştırma yapılmasına karar vermiştir” denilmiş. Mealen kurdaki artışların; fiyat artışları üzerindeki geçirgenliğine yer verilmiş olması, TCMB’nin kur artışları konusunda bir anlamda “hassas” olduğunu hatırlatıyor.

Senaryo tuttu ama...

Geçtiğimiz hafta başındaki yazımda 3. Senaryo olarak bu ihtimale yer vermiş ve “GLP’nin 75-100 baz puan ve hatta üzerinde artması: Piyasaların en çok seveceği senaryo olacaktır. Görece olarak hızlı bir şekilde 3.80-85 bandına kadar bile devam edebilecek bir düşüş yaşanabilir. Ancak kalıcı olmayacaktır” diye yazmıştım. Evet, sevdiler sevmesine ama kurda ve faiz cephesinde ilk anda çok önemli bir değişim olmadı. Bunda faiz artış kararının; ABD

10 yıllık tahvil getirilerinin yüzde 3.0360’lar ile 2 Ocak 2014’ten bu yana görülen en yüksek seviyeye çıkmasının ve Dolar Endeksi’nde (DXY) 91’lerin üzerine çıkılmasının önemli bir payı vardı. ABD tahvil getirilerinin yükseliyor olması, sadece bizim değil, diğer gelişen ülke para birimlerini ve piyasalarını olumsuz etkiledi. PPK kararının tam da bu karmaşaya denk gelmesi; TL üzerindeki pozitif etkisini azalttı, adeta dışarıdan gelen negatif dalgayı nötralize etti. Yine de... Faiz artışına rağmen TL’nin anlamlı bir değer kazancı yaşamamasının (Benim tahminlerime göre 3.80-3.85 bandının yolu açılacaktı) ardında PPK belirsizliğinin (Bir sonraki PPK 7 Haziran’da yapılacak) yerini “erken seçim belirsizliğine” bırakmasının önemli bir etkisi vardı. Artık Gül’ün adaylığı söz konusu olmasa da diğer adayların kimler olacağı, seçmen tercihlerini değiştirip değiştirmeyeceği henüz netleşmiş değil. Erken seçimin yarattığı belirsizlik artık daha fazla hissedilecek ve bir süre daha devam edeceğe de benziyor.

1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü tüm çalışanlara kutlu olsun...

ABD 10 yıllıklarda gerileme olur mu?

Yazının devamı...

Merkez’in zor kararı

Piyasalarda gözler Merkez Bankası’nın yarın gerçekleştireceği kritik PPK toplantısına çevrildi. Seçime yüksek faiz-düşük kurla mı yoksa çıkışa geçen dolarla mı girilecek herkesin merak konusu. Başkan Çetinkaya, son dönemin en zor kararına imza atacak. Tahminim ‘artırmış’ gibi yapacak.

Geçen hafta; ülkemiz çok hızlı bir şekilde erken seçim sathı mahalline girdi. Devlet Bahçeli’nin açıklamasını henüz daha sindirememiştik ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 24 Haziran’da Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin yapılacağını açıkladı. Bu seçimde ilk kez yeni Başkanlık sisteminin ilk başkanını seçeceğiz. Meclis’in yeni dönemde etkisi azalacak, yürütme erki ağırlıklı olarak Cumhurbaşkanı’nda olacak.

Seçimin bu denli öne alınması ile ilgili olarak yorumlar muhtelif. Cumhurbaşkanı’nın da erken seçim açıklamasını yaparken belirttiği üzere Suriye başta olmak üzere bölgemizdeki gelişmeler, ekonomi ile ilgili ileriye yönelik olası sıkıntıların baş gösterme ihtimalleri derken erken seçime gidiyoruz.

Erken seçim kararı Meclis’ten geçti. YSK çalışmalarını başlattı. İYİ Parti’nin seçimlere girip girmeyeceği bir süre tartışıldı ancak geçtiğimiz hafta sonu YSK aralarında İYİ Parti’nin de olduğu 10 partinin milletvekilliği seçimlerine katılacağını açıkladı. Bu açıklama ile hemen hemen aynı zamanlarda CHP’den 15 milletvekilinin İYİ Parti’ye katıldığı açıklaması geldi. CHP’nin bu adımının bir kısmı seçimlere girememe olasılığına karşın, bir kısmının da Hazine yardımı alabilmesi için atıldığı konuşuldu. Şimdilik birkaç bireysel aday ve aday adayı dışında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İYİ Parti Başkanı Akşener dışında diğer adaylar netleşmiş değil. En fazla merak edilen de eski Cumhurbaşkanı Gül’ün aday olup olmayacağı. Aday olmadığı takdirde bir adayı işaret edip etmeyeceği de merakla bekleniyor.

Bahçeli’nin açıklaması sonrasında piyasaların ilk tepkisi olumsuz oldu. Ne de olsa uzun zamandan beri konuşulan erken seçim için “cin şişeden artık çıkmıştı”. Seçim eninde sonunda belirsizlikti ve piyasalar normal koşullarda bunu pek sevmezler. 4.0750’lerde seyreden dolar/TL kuru; Bahçeli’nin açıklaması sonrasında 4.12’lerin üzerine kadar yükseldi, 4.10’larda dengelendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kararını açıklanması sonrasında piyasaların tepkisi beklenenin aksine olumlu oldu. Seçim, Bahçeli’nin önerdiğinden de erken yapılacaktı. Piyasalar; sürenin kısa olmasıyla bir yandan fazla seçim harcaması yapılmayacağından dolayı Hazine’nin kamu finansmanında çok açılmayacağını, diğer yandan da belirsizliğin kısa sürede biteceğini satın aldılar. Dolar/TL kuru 4.0051’e kadar geriledi.

Piyasada beklenti yarattı

Ancak bu gerilemede sadece erken seçimin ‘erkenden biteceği’ beklentisi yoktu. Asıl beklenti; Bahçeli’nin açıklamasından da önce piyasalara yayılan; yarın (25 Nisan’da) yapılacak olan Para Politikası Kurulu’nda (PPK) faizlerin artırılacağı beklentisiydi.

11 Nisan’da 4.1940 ile rekor kıran dolar/TL kurunun yeni rekorlar kırmamasında da bu beklenti en önemli rolü oynamıştı. Bazı yabancı yatırım bankalarının yayınladıkları araştırma raporlarında ve notlarında TCMB’nin yarın yapılacak PPK toplantısında 25 ila 100 baz puanlık bir faiz artışına gideceğini beklediklerini söylediler. Bu da piyasalarda; TL’yi faiz anlamında daha da cazip hale getireceği beklentisini yarattı. Bahçeli’nin erken seçim çağrısının zamanlaması bu beklentinin zayıflamasına neden olsa da, piyasalar bu umudu korudu.

Cumhurbaşkanı’nın açıklaması ilk anda kafaları karıştırsa da sırf ‘faiz artışı aşkına’ piyasalar; seçimin bir belirsizlik olduğunu göz ardı edip; olumluyu satın almayı tercih ettiler.

Yazının devamı...

Fırtına diner mi?

Geçen hafta Türkiye dahil tüm dünyada piyasalar hareketli günler geçirdi. Gözler bu hafta ABD-Çin arasındaki ticaret savaşına ve içeride Süper Teşvik Paketi’ne çevrilecek. Dolar/TL’de 4.0750 önemli. Kurlarda gevşeme olursa 4.01 görülebilir

Hem dışarıda hem de içeride politikacıların attıkları ve atmadıkları adımları piyasaları germeye devam ediyor. Bir yanda ABD Başkanı Donald Trump’ın “ticaret savaşları” adına attığı; buna karşın Çin’in adımları küresel piyasaları etkilerken, içeride de proje bazlı açıklanması beklenen teşvik paketinden dolayı ortaya çıkan farklı beklentiler kafaları karıştırmaya devam ediyor.

Trump’ın; Çin’in karşı hamlelerine “yeniden vergi yükseltmek” şeklindeki tepkisi, öncelikli olarak Amerikan hisse senedi borsalarını, dolaylı olarak da ABD tahvil piyasalarını etkiliyor. Geçtiğimiz 5 iş gününün 4’ünde S&P 500 endeksi 4 kez 200 günlük Basit Hareketli ortalamasının altına inmiş, önceki hafta Pazartesi 2.581 ile 2.589’dan geçen bu seviyenin altında kapanış yaşanmış. Her ne kadar geçtiğimiz Cuma günü 200 günlük BHO’nın üzerinde bir kapanış yaşanmış olsa da 2016’dan gelen trend çizgisinin alında bir kapanış yaşanmış olması bu hafta için piyasalar açısından risk oluşturan bir seviyede haftayı kapatmış görünüyor.

Diğer yandan ABD hisse senedi piyasalarındaki bu karışıklık, “güvenli liman” olarak ABD tahvillerine yönelimi de beraberinde getiriyor. 21 Şubat’ta yüzde 2.957 seviyesine kadar yükselen ABD 10 yıllık tahvil getirileri geçtiğimiz hafta başında 2.717 sevilerine kadar gerilerken, haftayı yüzde 2.775 seviyesinden kapatmış durumda. Yüzde 2.83 getirinin altında kalındığı sürece “güvenli liman” arayışının devam ettiği algısı güçlenecektir.

ABD borsalarına dikkat

ABD borsalarında bu hafta kritik olacak. S&P 500 endeksi için 2.590 ama daha da önemlisi 2.572 seviyeleri teknik açıdan kritik seviyeler. Bunun altına inilecek, hele ki günlük/haftalık kapanışlar bu seviyelerin altında gerçekleşecek olursa önümüzdeki günlerde bu piyasalardaki gerilim daha da artacağa benziyor.

Geçtiğimiz haftanın başında 23.423’teki 200 günlük Basit Hareketli Ortalaması’nı (BHO) test edip, üzerinde kapatmayı başaran Dow Jones endeksi için de bu hafta içinde 23.475 seviyesini yeniden test edip, etmeyeceği önemli olacak. Bu seviyenin korunması, Trump’ın “ticaret savaşları” adına attığı adımların piyasalar tarafından tolerans ile karşılandığı anlamına gelecektir. Piyasaların beklentisi; en azından karşılıklı adımlardan sonra bir ortak noktanın bulunacağı yönünde. Amerika ve buna karşın Çin de kendi açısından bazı sert çıkışlar yapacak ancak sonrasında ortak bir “müşterekte” buluşulması yönünde. Bunun olmaması durumunda işler daha da karışacak görünüyor.

Eğer “makul” bir çözüm bulunacak beklentisi ağır basacak olursa geçtiğimiz haftanın başında görülen seviyeler “dip” olarak algılanacak, yükseliş buradan başlayabilecek. Yok eğer, “ticaret savaşlarının” daha da kızışacağı beklentisi güçlenecek olursa S&P 500 endeksinde ilk aşamada 2.572 seviyesinin aşağı kırılması, geçtiğimiz hafta 23.932 seviyesinden kapatan Dow Jones endeksinin de 23.480’li seviyelerin test edilmesi ihtimali artacaktır.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.