Şampiy10
Magazin
Gündem

Dünyada düzeltme haftası yaşanır mı?

ABD tarım dışı istihdam verileriyle Fed’in 3 hatta 4 faiz artışına gidebileceği piyasaları tedirgin ettti. Endişelerle gelişmiş ülke borsalarında düzeltmeler yaşanabilir. Küresel hareketlerin iç piyasaya yansıması kaçınılmaz olacaktır

Geride bıraktığımız hafta BIST 100 endeksi önce rekor kırdı, ardından haftayı kayıpla kapattı. Daha da önemlisi ABD 10 yıllık tahvil getirileri yüzde 2.64’teki direnç seviyesini yukarı kırarak 2.85’lere kadar yükseldi.

Piyasalardaki asıl değişimi yaratan geçtiğimiz Cuma günü ABD’de açıklanan “Tarım Dışı İstihdam-TDİ” (Non-Farm Payrol-NFP) verisi oldu. Yaşanan kış koşullarına rağmen 180 bin kişilik bir artış beklenirken 200 bin kişilik tarım dışı istihdam yaratılmış. İstihdamdan daha da önemlisi yıllık ücret artışları yüzde 2.6 öngörülürken yüzde 2.9 olarak açıklandı. Aralık rakamı da yüzde 2.5’ten, yüzde 2.7’ye revize edilmiş durumda. Piyasaları 20 binlik fark değil daha çok bu veri ilgilendirdi.

ABD tahvilleri yükseliyor

Endişeye yol açan gelirlerin bu denli arttığı bir ortamda; enflasyon da yüzde 2 hedefinin üzerine çıkacak. Bu da Fed’in Mart’tan başlayarak faiz artışlarına başlamasına neden olacak beklentisini güçlendirdi. Piyasaların beklentisi bu yıl içinde 2, en fazla 3 faiz artışı yönündeydi. Ancak bu veri sonrasında 3 hatta 4 faiz artışı olabilir mi tartışması hızla gündeme geldi. (Yılın başında yazdığım üzere benim beklentim 3.5 faiz artışı yönünde sonuncusu Aralık’ta geleceğinden dolayı “buçuk”.)

Bu endişelerin öncesinde ABD 10 yıllık tahvil getirileri yükselmeye başlamıştı zaten. Önceki haftayı yüzde 2.66 seviyesinden kapatan getiriler, geçtiğimiz haftanın başından itibaren yükselmeye başladı ve Ocak 2014’ten bu yana en yüksek seviye olan 2.8544 geçtiğimiz Cuma günü test edildi. Haftalık kapanış da buna çok yakın bir seviye olan 2.8390’dan gerçekleşti. Tahvil getirilerindeki bu yükseliş devam ederken gelen TDİ verisi de işin tuzu biberi oldu.

Geçtiğimiz hafta Salı gününden itibaren alarm veren ABD borsa endeksleri, Cuma günü itibariyle sert düşüşlerle haftayı kapattı. Sadece Cuma günü Dow Jones endeksi günü yüzde 2.54 düşüşle kapatırken, S&P 500 endeksinin kaybı yüzde 2.12 olarak gerçekleşti. Her iki endeks de önceki hafta Cuma günü kapanış ve geçen hafta Pazartesi günü kendi tarihi rekorlarını kırmışlar, tahvil getirilerindeki yükselişe kayıtsız kalamamış ve bir düzeltme hareketine girmişlerdi. Salı günü bu hareket belirginleşmiş ancak geçtiğimiz Cuma günü itibarıyla da netleşmiş durumda.

Büyük olasılıkla gelişmiş ülke borsalarındaki düzeltme hareketi devam edeceğe benziyor. 25.520’den geçtiğimiz haftayı kapatan Dow Jones Industrial (DJI) için 25.000 (+/- 25 puan) seviyesi (yaklaşık olarak 50 günlük BHO’ya denk geliyor) ilk önemli seviye olacak. Sonrasında 24.555 seviyesi ikinci seviye olarak karşımıza çıkacak. S&P 500 endeksi için de 2.705-15 bandı ilk önemli “destek” seviyesi olmaya aday. Bu bant seviyesi S&P 500 için önemli zira hem iki trend hem de 50 günlük BHO bu banda denk geliyor. Bu seviyelere gelinmişken 2.685-90 bandının test edilmesi ile ilk önemli düzeltme tamamlanmış olabilir. Zira sadece son açıklanan TDİ verisi ile bütün fonların alım yapmaktan vaz geçeceklerini beklemek hayalcilik olur. Alım yapmak için böylesi ufak çaplı da olsa bir düzeltmeyi bekleyen çok sayıda fon olduğunu düşünüyorum. Bu da gelişmiş ülke piyasalarındaki düzeltmelerin şimdilik sınırlı kalacağını düşündürüyor.

Çıkış sürecek mi?

Yazının devamı...

Coşku sürer mi?

Piyasalar, ‘Zeytin Dalı’ harekatının ilk haftasını zaferle atlattı. TCMB’nin Döviz Kazandırıcı Reeskont Kredisi için tanıdığı 3.70‘den TL olarak ödeme süresinin dolması ve dolar endeksi kur için önemli. Borsada her ne kadar nominal rekorlar kırılsa da 122 bin 600 direnç olacak

Geçtiğimiz hafta piyasaların adeta zafer haftasıydı. Sadece rekor kıran BIST 100 endeksinden ya da Dow Jones’tan veya eurodan bahsetmiyorum. Dolar cinsinden fiyatlanan emtia, gelişen ülke para birimleri de adeta bir zafer haftasını geride bıraktı. Bizim piyasalarımız için daha da önemliydi. Zira ‘Zeytin Dalı’ harekatının başladığı günlerden sonraki ilk iş haftasında piyasalar değil bundan olumsuz etkilenmek, tersine çok daha pozitif bir görünüm ortaya koydular.

Haftanın başında yazdığım yazımda olası olumsuz yansımalara değinmiştim. Ancak hiçbiri gerçekleşmediği gibi, tam tersine BIST 100 endeksi 120.701 ile tarihi “nominal” zirvesinden haftayı kapatmayı başardı. Dolar/TL kuru hafta başında Afrin harekâtı haberleri sonrasında 3.8509’u gördükten sonra geride bıraktığımız Perşembe günü 3.7162’ye kadar geriledi, 3.7525’ten kapattı.

Bu hareketlerin bizden kaynaklanan kısmının hayli sınırlı olduğunu hatırlatmakta fayda var. Zira, sınırlarında bir savaş yürüten bir ülke için piyasaların tepkisinin sadece iç dinamiklerle açıklanması pek mümkün görünmüyor. Küresel olarak “anti-dolar hareketinin” bizim piyasalarımıza bir yansımasını yaşıyoruz.

Davos’taki “Dünya Ekonomik Forumu” toplantıları sırasında ABD Hazine Bakanı Mnuchin’in “Zayıf dolar ABD ekonomisinin yararınadır” yorumları ve arkasından Trump’ın “Daha güçlü bir dolar taraftarıyım, güçlü doları destekliyorum” şeklindeki söylemleriyle kendi Hazine Bakanını yalanlamış olması 1.2537 ile Kasım 2014’ten bu yana dolar karşısında en yüksek seviyesini test eden euronun bir nebze de olsa düzeltmesine yardımcı oldu. Trump sonrasında 1.2370’lere kadar gerileyen euro daha sonrasında yeniden toparlamayı başardı, haftayı 1.2415’lerde bitirdi.

Asıl ralli yapan İngiliz sterlini oldu. 2017’yi 1.3500 seviyesinden kapatan sterlin, geçtiğimiz hafta Perşembe günü 1.4345’e kadar yükselmeyi başardı. Haftayı 1.4145 seviyesinden kapattı. Ha keza altın da 1.366 ile Ağustos 2016’dan bu yana en yükseğini test ettikten sonra haftayı 1.350 ile tamamlamayı başardı.

Güçlü mü zayıf mı?

Yazının devamı...

Merkez adım atar mı?

Merkez Bankası’nın PPK toplantısı ve Afrin çıkışı bu hafta piyasaların yönünü belirleyecek. Harekat ilk aşamada tedirgin etmeyebilir. TCMB’den bir sürpriz beklenmezken, dolarda kan kaybı sürebilir

Başlıktaki bu soru iki farklı konu için de geçerli. İlki; Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) 18 Ocak’ta bu yılın ilk toplantısı ile ilgili. İkincisi Suriye ve Afrin ile ilgili olarak adım atılıp atılmayacağı konusu.

İlkinden başlarsak, Perşembe günü yapılacak olan PPK toplantısından ben de piyasalar da herhangi bir faiz kararı beklemiyor. Yine toplantının yapılacağı güne kadar gerek politikacılardan ve danışmanlardan, gerekse de hükümet cephesinden “faizler inmeli” tarzında bazı yorum, öneri ve eleştiriler gelebilir. Hazır kurlar da gerilemişken bu eleştiri ve temenniler daha yüksek tondan da seslendirilebilir. 2017 yıllık enflasyonu yüzde 11.92 olarak nihayetlendi. TCMB’nin yüzde 12.75 olan Geç Likidite Penceresi (GLP) faizine “dayadığı” günlük fonlama faizi (ağırlıklı fonlama faizi olarak da anılan) şimdilik kaydıyla enflasyonun üzerinde kalmayı başarıyor, hatta sınırlı da olsa pozitif bir reel faiz anlamına geliyor. Hafta içinde açıklanan TCMB beklenti anketinde 2018 yılı TÜFE beklentisi; bir önceki aydaki yüzde 9.30’a oranla yüzde 9.55’e yükselmiş. Anlaşılan GLP’de Aralık ayında yapılan

50 baz puanlık artış beklentileri aşağı çekmeye yetmemiş. Normal şartlar altında PPK’nın bunu da göz önüne alarak faiz artırıyor olması çok da bizleri şaşırtmasa gerek. Ancak PPK “diğer tüm faktörleri” de göz önüne alarak bu toplantıda beklemeyi tercih edecektir. Herhangi bir faiz artışı beklemiyorum. Eğer gelecek olursa bu durumda dolar/TL kurlarında yeni düşükleri görmemiz kaçınılmaz olacak.

Diğer yandan herhangi faiz indirimi gelirse bu durumda; yurt dışındaki gelişmeler ne olursa olsun; dolar/TL kurlarında yeni zirveler görmesek de bir yükseliş olacaktır. İndirim oranına göre dolar/TL kurları düşük 3.80’li veya yüksek 3.80’li seviyelere kadar çıkabilecektir.

Operasyonun etkileri

Gelelim asıl piyasaları ilgilendirecek olan ikinci “Merkez adım atar mı?” sorusuna... Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye’de Afrin’deki gelişmelere değinerek, “Afrin’de teröristler teslim olmazsa orayı başlarını yıkacağız. 1 haftaya kalmaz ne yapacağımızı görecekler” diye konuştu. Afrin’de rejim güçlerinin harekatı sonrasında çatışmasızlık ortamı bozulmuş, Türk topçularının Afrin’e top atışları yaptıkları haberleri gelmişti.

Cumhurbaşkanı’nın bu çıkışı Afrin’deki çatışmaların bu hafta içinde de devam etmesi durumunda; bir askeri harekât ihtimalini gündeme getiriyor. Fırat Kalkanı sonrasında ikinci bir harekâtın yapılması ilk aşamada piyasaları çok da fazla tedirgin etmeyebilir. Hele ki harekât sınırlı ve net hedefli olacak olursa. (Piyasalar ağırlıklı olarak yurt dışındaki gelişmelere ya da yurt dışındaki fon yöneticilerinin bizim piyasalarımıza nasıl baktığına göre hareket ediyor.) Eğer bir askeri harekât olur, bu da geniş katılımlı ve başta Rusya ile İran’ın mutabık kalmadığı şekilde gerçekleşirse piyasalar bunu olumsuz yorumlayacak. Umarım bu konuda merkez çok iyi analizler ve değerlendirmeler sonrasında bir karar verir ve yine umarım ki kimsenin burnu bile kanamaz.

Dolar/TL’de düşüş devam eder mi?

Hem euro hem de poundun daha da yukarı tırmanması ihtimali bu hafta için hiç de az değil. Buna bağlı olarak dolar gerilerken, gelişen ülke para birimleri de dolar karşısında değer kazanıyorlar, TL de bundan nasibini alıyor.

Yazının devamı...

Piyasaların risk iştahı sürer mi?

Küresel ekonominin büyümeye devam edeceği beklentisi finansal piyasalardaki risk iştahını kabartıyor. Bu iyimserlik bize de yansıyor. Dolar 3.70 TL’nin altını test edecektir. Borsada risk hevesi dolu dizgin sürerse 122 bin 600 resmin içine girer

Yılın ilk haftasında hiç kimse ‘Nerede kalmıştık’ diye sormadı, aynen yola devam. 2017’yi zirvelerinde kapatan varlık piyasaları bu yılın ilk haftasında da fiyatların yükselişine destek verdi. Dow Jones Industrial endeksi

25 binin üzerine çıkıp, rekor yenilerken, MSCI Gelişen Ülkeler endeksi 1.201 ile Nisan 2011’den sonraki en yüksek seviyesine yükseldi. Bu zirveyi de geçip, Kasım 2007’deki 1.345.18’deki zirvesini hedeflemesi çok yüksek bir ihtimal. Risk hevesi o kadar güçlü ki...

Küresel ekonominin büyümeye devam edeceği beklentisi finansal piyasalardaki risk iştahını kabartıyor. Merkez bankalarının desteklerini henüz net olarak çektiğine dair kuvvetli bir inanç oluşmadığından dolayı “mal almayanı dövüyorlar” mantığı piyasalardaki coşkunun devamını sağlıyor.

Küresel piyasalar; Fed’in bu yıl içinde 3 faiz artışı yapabileceğine inanmıyor, şu andaki fiyatlama 2 faiz artışı yapacağı yönünde. Geçen Cuma günü ABD’de açıklanan ve beklentilerin altında gelen Tarım Dışı İstihdam verisi de adeta bu fiyatlamayı destekler nitelikteydi.

190 bin kişilik artış beklenirken veri 148 bin olarak açıklandı. İşsizlik beklentilere paralel yüzde 4.1 olurken saatlik ortalama kazançlar da yüzde 0.3 şeklinde açıklandı. Ancak bu kalemde Aralık ayı yüzde 0.2’den 0.1’e revize edilmiş. Fed’in dikkatle takip ettiği saatlik ortalama kazançların yükselmiyor olması; enflasyon “yaratma” konusunda başarılı olunamadığı, bunun da Fed faiz artışlarının 2’de bırakacağı beklentisini güçlendirdiği şeklinde yorumlanıyor. İyimserliğin sebeplerinin başında da bu geliyor.

Küredeki iyimserlik; bize has şartlar ne olursa olsun; bize de doğrudan yansıyor. Bu aralar pozitif esen rüzgarlar ne ABD’deki Hakan Atilla davasında alınan kararı ne AB ve ABD ile olan ilişkilerimizdeki hassaslıkları fiyatlamıyor. Kürede esen bu iyimserlik rüzgarı bize kadar ulaşınca; 3.79’larda yıla başlayan dolar/TL kuru geçtiğimiz Cuma günü 3.7313’lere kadar geriledi, haftayı 3.7340’lı seviyelerden kapattı. Ha keza BIST 100 endeksi de 3 Ocak’ta ABD’deki dava kararının açıklanması öncesinde 118.395’e kadar yükseldi.

TL’nin değerlenmesinde aslan payı küresel iyimserlikte. Küresel piyasalardaki coşku sürerken, ABD’deki dava gibi olumsuzluklar şimdilik ya göz ardı ediliyor ya da karara kadar daha çok zaman var, o zamana kadar ‘biz işimizi halletmiş oluruz’ düşüncesi ile hareket ediliyor.

3.70’in altına inilir mi?

6 Kasım 2017 tarihinde TCMB “1 Şubat 2018’e kadar vadesi dolacak olan ihracat ve döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinin, kredinin vadesinde ödenmesi halinde dolar için 3.70, euro için 4.30, İngiliz Sterlini için 4.80 kuru kullanılarak TL olarak yapılabilmesine olanak tanınması” yönünde bir karar açıklamıştı. 17 Şubat 2017’de yine benzer şekilde bu kredilerin TL ile kapatılması durumunda TCMB’nin 2016 yılsonu kuru kullanılacak şeklindeki açıklamasındaki 31 Mayıs 2017’deki sürenin bitmesinden önce dolar/TL kuru 3.53’lerin de altına gelmişti. Benzer bir durum 1 Şubat’tan önce de olacak mı hep beraber göreceğiz. Teknik analiz çerçevesinden bakıldığında bu mümkün. Zira 11 Eylül 2017’deki 3.3888’deki dibinden, 22 Kasım 2017’deki 3.9830’a kadar devam eden hareketin önemli düzeltme seviyelerinden birisi geçtiğimiz hafta altına inilen 3.7561 idi. Haftalık kapanışın da bu seviyenin altında gerçekleşmesi bir sonraki teknik seviye olan 3.6860’ın resmin içine girmesi anlamına geliyor. Bu seviye görülmese de küresel risk hevesinin zirve yaptığı yeni yılın ilk haftasındaki hava ile birlikte 3.70’ler test edilecektir. Bunun altına inilirse 20-25 Ekim 2017 tarihlerinde geride bıraktığımız 3.6726 ile 3.6842 arasındaki boşluk da kapanabilir ki, yaşanan düzeltme teknik analiz açısından ideal bir hareket olarak adlandırılabilir.

Borsa yeni rekor kırar mı?

Yıla yeni rekor kırarak başladık, yenisi neden gelmesin? Ancak bu rekorların “nominal” olduğunu, dolar bazındaki 5.10 cent seviyelerindeki rekorlardan (Borsanın geçtiğimiz hafta kapanışı 3.12 cent’ti) oldukça uzak olduğumuz hatırlatmakta fayda var. Nominal olarak rekor kırılması ihtimali; ABD’deki davalara, Cumhurbaşkanı’nın Fransa ziyareti sonrasında yapılan basın toplantısında Macron’un üyelik konusunda söylediklerine rağmen halen daha var. Yeter ki küresel finansal piyasalardaki risk hevesi devam etsin. Dışarıdaki rekorlar bizdeki yükselişlerden (reel olarak) daha fazla olabilir ancak ‘Komşuda pişer, bize de düşer” misali bizim piyasalarımıza da olumlu yansıyabilecektir.

Geçtiğimiz hafta görülen 118.395 rekoru 118.280 ve 118.695’teki “teknik hedef” seviyelerine oldukça yakındı. Bu seviyelerin bu hafta içinde aşılması ihtimali; küresel risk hevesinde radikal bir değişiklik olmadığı durumda var. Her ne kadar 101.490’dan başlayan son yükseliş hareketi geride birkaç “boşluk” bıraksa da herhangi bir düzeltme olmadan devam ediyor.

Bunun böyle devam etmediği durumdaki düzeltmenin 111.940’a kadar devam etmesi ve bu yolculuk sırasında da 112.149 ile 112.514 arasındaki boşluğu kapatması ihtimali hayli yüksek.

Ancak risk hevesi “dolu dizgin” devam ederse de bu durumda 122.600 ve 123.500 seviyelerinin test edilmesi ihtimali artacaktır.

Altın parlamaya devam eder mi?

ABD’de vadeli kontratlar üzerinden “ana akım finansta” yerini almayı başaran Bitcoin’in oynaklığı artmak bir yana daha da belirgin hale geldi. Altın ile Bitcoin arasında gidip gelen “hızlı tacirler” Bitcoin’deki düşüş sırasında altın tercihlerini artırınca; 12 Aralık 2017’de 1.236’lara kadar gerileyen ons/dolar fiyatı, geçtiğimiz hafta Perşembe günü 1.326’lara kadar yükselmeyi başardı. Bu seviyeyi kapanışlar bazında aşarsa sırasıyla 1.357 ve 1.375’lerdeki daha önceki zirvelerini test etmesi ihtimali artacaktır. Her ne kadar gümüş de 200 günlük BHO’sını yukarı geçerek destekliyor olsa da Bitcoin ve “saz arkadaşlarının” yeniden toparlanmasıyla altının yeni yükseklere gitmekte zorlanacağı bir haftaya girdiğimizi düşünüyorum. Ancak bu demek değil ki altının ons fiyatı yeniden düşük 1.200’lü seviyelere gerileyecek. En azından şimdilik böylesi bir düşüş resmin içinde değil. Ancak coşkulu yükselişini de geçtiğimiz bir aydaki kadar da hızlı ve tek yönlü devam ettiremeyecek diye düşünüyorum.

Yazının devamı...

Borsada rekor sürer mi doların ateşi söner mi?

Geçen yıl döviz kuruna 15 kez müdahalede bulunan Merkez Bankası’na 2018’de de hayli iş düşecek. Piyasalarda ilk yarı oynak geçebilir. Yatırımcısının yüzünü güldüren BIST üzerindeki yükleri atarsa ilk etapta 136 bini test edebilir. Kurda dalgalanma yaşanabilir

Geçtiğimiz yıla zorlu bir başlangıç yapmıştık; vergi ve istihdam teşvikleriyle, Kredi Garanti Fonu (KGF) sayesinde yaşanabilecek sıkıntılar çabuk aşıldı ve üçüncü çeyrekte yüzde 11.1’lik bir büyüme rakamına ulaştık. Yıllık büyüme olarak da yüzde 6’nın üzerinde bir rakamı ile karşılaşacağız gibi görünüyor. Büyümenin geniş toplum kesimlerince hissedilmemesi ya da işsizlik rakamlarında da anlamlı bir düşüşü sağlamamış olmasını bir yana koyarsak, sağlanan peformansın sürdürülebilirliği asıl tartışılan konu oldu. KGF’nin vadesi dolacak ve kullanılmayan kısmı da dahil edildiğinde 140 milyar TL’ye yakın bir desteğin bu yıl da sağlanacağı açıklandı.

2018’de ek tedbirler gelmezse yüzde 4’e yakın bir seviyeyi yakalamamızın zor olacağı bir sene olacağını tahmin ediyorum. Enflasyonun, büyümenin 2017’deki gibi iç talep ile sağlanmaya çalışılması durumunda; yılın ilk çeyreğindeki baz etkisi avantajını bir yana koyarsak; düşük de olsa çift hanelerle yılı bitireceğini tahmin ediyorum. Toparlanan Avrupa ve dünya, ihracat tarafından büyümeye destek verecektir. Geçtiğimiz yıl KGF sonrasında artan bankacılık fonlama maliyetlerinin bu yıla da yansıyacağını ve bunun iç talep üzerinden büyümeyi finanse etmeyi maliyetli hale getireceğini varsayıyorum.

Fonlama maliyetleri artıyor

Fed’den gelecek faiz artışları, Avrupa tarafından uygulanan ‘sessiz yaptırımların’ önümüzdeki yıl ihtiyaç duyulacak fonlamanın maliyetini artıracağını kestirmek çok da zor değil. Bu nedenle gerek yatırım, gerekse de geçmişten gelen ve büyümenin ihtiyaç duyacağı fonlamanın bu sene yine kamu üzerinden sağlanması ihtimalini artırıyor. Bu fonlama kamu bankaları ve/veya Hazine üzerinden olabilecek. Hazine geçtiğimiz yıl vadesi dolan borcunun yüzde 25’i kadar fazla borçlandı. Hazine; bu yıl vadesi dolacak borcunun yüzde 10 fazlasını borçlanacağını açıkladı. Ancak bu oranın da üzerine çıkılması ihtimali yüksek.

ABD’de devam eden “Zarrab davası” olarak ünlenen davanın sonuçları da bu yılın fonlama maliyetlerinin daha fazla artıp, artmayacağı konusunda da önem arz edecek.

Kurda kritik seviye

3.7925 seviyelerinden 2017 yılını kapatan dolar/TL kurunda, yılın ikinci çeyreğinde yeni yüksekler görülecek diye tahmin ediyorum. 4.2500-4.2750 seviyeleri test edilebilir. Bu döneme kadar TCMB’nin politika faizleri; düşük baz etkisinden dolayı düşeceği tahmin edilen enflasyon nedeniyle; büyük oranda yatay/sabit kalacaktır. Kurlarda tahmin ettiğim oynaklık yaşanacak olursa bu durumda TCMB’nin yeniden faizleri artırması söz konusu olabilecek. Böylesi bir durumda dolar/TL kuru yılın ikinci yarısında yatay bir seyir izleyecektir. Ancak Merkez Bankası’nın gerek faiz gerekse diğer araçlarıyla doğru politikaları oluşturamadığı durumda hem yeni yükseklerin görülmesi, hem de karar almakta zorluk yaratacak olan oynaklık artışı kaçınılmaz olacaktır. Bu durumda 4.55 seviyelerinin dahi görülmesi ihtimali ortaya çıkacak.

Yılın son günlerinde Trump’ın onaylaması sonrasında yürürlüğe giren ABD’deki vergi paketi; ABD’li şirketlerin ülke dışındaki kârlarını, ülkeye getirmelerini düşük vergi oranıyla teşvik ediyor. Yılın ilk çeyreğinde bu akımın hemen başlamayacağı varsayımıyla görece olarak 2017 yılının devamı olarak olumlu geçebilir. Ancak sonrasında ABD’ye yönelebilecek fonlar bir yandan döviz, diğer yandan da küresel dolar likiditesinde oynaklıkları artıracaktır. Yılın ikinci çeyreği bir yandan bu akımlar, diğer yandan da yukarıda bahsetmiş olduğu fonlama maliyetlerini artıran sebeplerle birlikte yüksek oynaklığa sahne olabilir. Yılın ikinci yarış başlamadan önce Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’na hayli iş düşecek diye tahmin ediyorum. Bu yılın; iç politika açısından en önemli “uç risklerinden” birisi Başkanlık ve genel seçimin erkene alınması olacaktır. Bir erken seçim tüm riskleri ve piyasa oynaklıklarını artıracaktır. Aşağıdaki tahminlerime bu riski tam olarak dahil etmiş değilim.

Faizler yüksek kalır

Yazının devamı...

Dünyayı hangi sürprizler bekliyor?

Yeni yılda Trump’ın zaferiyle sonuçlanan 1.5 trilyon dolarlık vergi reformu Türkiye dahil gelişen ülkeleri etkileyecek. 2017’ye damgasını vuran kripto paraları daha fazla tartışacağız. Enflasyondan korunmak için altının yıldızı yeniden parlayacak. Gözler yine Fed’de olacak

Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi 2016’nın sürprizi idi. Bu yılın başında göreve başlayan Trump’ın başı Rusya ile ilişkilendirilen seçim süreci nedeniyle soruşturmalarla; dertten kurtulmadı. Bir ara Kuzey Kore lideri ile twitter üzerinden yürüttüğü “diplomasi” nedeniyle piyasaları ürküten Trump yılı bir önemli karar, bir de “zafer” ile kapattı. İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıdığını açıklaması dünyanın hiç de ihtiyacı olmadığı bir gerilimi tırmandırdı. Bu yıl bu kararın yansımalarını daha fazla konuşuyor olacağız. Seçim kampanyasının en önemli vaatlerinden biri olan “vergi paketini” de yeni yıla girmeden imzalayarak, Amerikalılar’a güzel bir yılbaşı hediyesi vermeyi başardı.

2027’ye kadar devam edecek bu vergi paketi; kısa vadede orta-düşük gelir düzeyindeki Amerikalılar’a fayda sağlarken, uzun vadede asıl faydayı yüksek gelirlilere sağlayacağına dair eleştiriler var. Bu konu daha çok Amerikalılar’ı ilgilendiriyor.

Dolar güçlenecek mi?

Bizim de içinde bulunduğumuz gelişen ülkeleri asıl ilgilendirecek olan; Amerikan şirketlerinin yurt dışındaki kârlarını ABD’ye getirmeleri durumunda bu ülkelerin finansal piyasalarında yaşanabilecek oynaklık. Doğal olarak bu şirketler kârlarının büyük kısmını yerel para birimlerinde tutmuyorlardır. Yine de bir miktar yerel para birimi satıp dolar almalarından; daha çoğu da o piyasalarda tuttukları dolar likiditesinin ABD’ye dönmesinin yaratabileceği sorunlar, gelişen ülke piyasalarını baskı altına alabilir. Bundan euro ve sterlin başta olmak üzere gelişmiş ülke para birimlerinin de etkilenme olasılığı yüksek.

Trump’ın vergi paketinin etkileri büyük olasılıkla yılın ilk çeyreğinde hissedilecektir. Dolar likiditesinin ABD’ye kayması kısa vadeli faizlerde dalgalanmalara yol açabilecektir.

2018’in en önemli risklerinden biri de Trump’ın “azli” olabilir. İhtimal düşük ancak sıfır değil. Böylesi bir durum doların değerini kısa sürede hızla düşürebilir, Fed faiz artışlarında yavaşlayabilir. Özel savcı Robert Mueller “yılın en çok konuşulan kişisi” olabilir.

Yazının devamı...

Noel hediyesi

ABD Başkanı Trump’ın zaferiyle sonuçlanan yeni vergi paketi, tüm piyasaları etkileyecek. Şirketler kârlarını ABD’ye getirirse dolar dünyada değer kazanacak. İçeride de ‘vitrin makyajı’ için kurun aşağıya inmesi için büyük çaba sarfediliyor

ABD’de kurumlar vergisi oranını yüzde 35’ten yüzde 21’e düşürülmesini öngören yeni vergi paketi, ABD Başkanı Trump‘ın Noel öncesinde imzalamasının ardından yasalaşmış oldu. Trump bir anlamda Amerikalılar’a Noel hediyesi verdi.

Borç tavanı nedeniyle hükümet faaliyetlerinin durması ihtimali de 19 Ocak’a kadar ertelenirken; 1.4 trilyon dolarlık vergi kaybına neden olacağı hesaplanan vergi paketinin, diğer yandan ABD ekonomisinin önümüzdeki yıllardaki büyümesine katkısının yaklaşık yüzde 0.3-0.4 olacağı hesaplanıyor.

Bizi asıl ilgilendirecek olan Amerikalı şirketlerin yurt dışındaki kârlarını ABD’ye götürmeleri halinde uygulanacak olan ve yüzde 15.50 olarak açıklanan vergi oranının ne kadar cazip geleceği olacak. Zira şirketler ABD dışındaki kârlarını kendi ülkelerine götürmeleri durumunda bir yandan; kısa dönemli de olsa; küresel olarak dolara olan talebi artırabilirler. Bunların hepsinin yerel para birimlerinde olmayıp, dolarda olduklarını varsaysak da bu sefer de dolar likiditesinin ABD’ye akmasına neden olabilecek. Bu durum da kurlarda dolar lehine bir etki yaratabilecek.

Şirketler kârları ne yapacak?

Küresel etkileri daha çok önümüzdeki yılın ilk çeyreği ile ikinci çeyreğinin ilk yarısı arasında daha fazla hissedilecek. ABD’li şirketlerin vergi indirimleri sonrasında kârlarının artması doğal olarak bekleniyor. Bazı şirketler vergi paketi ile artan kazançlarını çalışanları ile paylaşmayı (AT&T’nin 200 bin çalışanına 1.000 dolar ek ödeme yapması gibi) tercih ederlerken bazılarının da bu avantajlarını “yine” kendi hisselerini piyasadan ‘geri satın almak’ için kullanacakları konuşuluyor. Hal böyle olunca vergi paketinin yine ‘sokaktaki adama’ katkısı sınırlı olurken, hisse senedi tarafına ‘duble etki’ edebileceği tartışılıyor. Büyük ihtimalle böyle olacak. ABD hisse senedi fiyatlarına önümüzdeki iki çeyrekte bir düzeltme gelmeden yükseliş devam edecek olursa sebebini buna bağlayabiliriz.

ABD’deki Rıza Sarraf davasındaki jürinin kararı 3 Ocak sonrasına kaldı. Piyasalar üzerindeki etkisi şimdilik azalmış görünen bu davadan çıkabilecek neticelerle ilgili bir çok yorum zaten yapıldı. Asıl konu; mahkemeden çıkacak karar ne olursa olsun; bankalara ceza gelip gelmeyeceği. Hakan Atilla’nın hakkında nasıl bir karar çıkarsa çıksın, ceza konusu bir süre daha gündemimizde kalacak.

Oynaklık sürer mi?

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.