Şampiy10
Magazin
Gündem

Piyasa gerilir mi?

Canlı bombalar şehir, şehir geziyorlar. Şimdi de sırada bir hafta arayla, İstanbul İstiklal Caddesi vardı. 4 kişi hayatını kaybetti. Yaralılara acil şifa, hayatını kaybedenlere tanrıdan rahmet dilemekten öte elden çok fazla bir şey gelmiyor. Bu konuda yetkilendirdiğimiz politikacıların, bu yetkilerini doğru yönde, bu ülkenin vatandaşlarının güvenliği ve geleceği için kullanmalarını beklemenin de en doğal vatandaşlık hakkımız olduğunu hatırlattıktan sonra piyasalara dönelim.

Fed’in olumlu rüzgarı

Fed’in “Bu yıl 4 yerine 2 kez faiz artışı olabilir” demesi gelişen ülke piyasalarını adeta coşturdu. Gelişen ülke para birimleri dolar karşısında değer kazanırken, borsaları da yükseldi. Ancak bu coşku gelişmiş ülke piyasaları ve özellikle de bu ülkelerin bankacılık hisseleri için geçerli değildi.

Bunun da nedeni “negatif faiz” ortamının; Fed’in söylemlerinden sonra da daha netleşti ki; uzun bir süre devam edeceği, bunun da dönüp dolaşıp gelişmiş ülkelerin bankalarını vuracağı endişesiydi. ABD’de negatif faiz olmamasından dolayı bu durumdan olumsuz etkilenmeseler de; Japonya ve AB bölgesindeki bu konudaki olumsuzluk bir süre daha devam edecek.

Cuma günü birçok piyasa tatil olacak. Bu kısa haftada Ankara’da 1 ay içindeki iki saldırıdan sonra İstanbul’daki patlama “fiyatlanır” mı? Her ne kadar fiyatlanması gerektiğine inansam da yönünü tamamen küresel gelişmelere çevirmiş olan bizim piyasalarımızda “patlama” fiyatlanmayabilir. Olsa olsa bu hafta gelecek olan PPK kararı dikkate alınabilir.

Düzeltme gelir mi?

PPK’dan çıkacak karardan bağımsız olarak (ister sabit kalsın, ister 50 baz puana kadar bir indirim olsun, fark etmeyecektir) küresel piyasaların “gazıyla” Fed öncesi başlayan, sonrasında da güçlenerek devam eden yükseliş trendinde kritik eşiklere gelindi. Buradan bir düzeltme gelir mi sorusu sıkça soruluyor.

Yılbaşına göre artıya geçen, 200 günlük BHO’nın üzerine çıkan Dow Jones endeksi için bu hafta 17.670’li seviyeler, ha keza S&P 500 için de 2.055-60 seviyeleri önemli dirençler olacak.

Geçen haftanın kapanışında petrol ve endüstriyel metaller bir düzeltmenin ilk ipuçlarını verdiler. Borsalara da yansır mı? Bu olasılık yüksek.

BIST 100 endeksi 15 Şubat’taki 69.436’daki dibinden bu yana neredeyse hiçbir önemli düzeltme yapmadan yükseliyor. Üstelik Fed sonrasında 79.574 ile 80.396 arasında neredeyse 1.000 puana yakın bir boşluk bırakarak...

İstiklal’deki patlama sonrasında bu hafta borsada ve kur tarafında düzeltme ihtimali artıyor. Nereye kadar düzeltme gelir, zirve görmeden söylemek zor ancak yukarıda belirttiğim boşluğun ilk aşamada kapanacağını söylemek o kadar da zor değil.

Başçı indirimle veda eder mi?

Eğer bir kez daha Merkez Bankası Başkanlığına atanmayacaksa; 24 Mart’taki toplantı Başkan Erdem Başçı’nın son PPK toplantısı olacak. Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Cemil Ertem bu hafta yapılacak toplantıda politika üst bandının indirilebileceğini söylemişti geçtiğimiz hafta. Cuma günkü yazımda da belirttiğim üzere, “Aslına bakarsanız Merkez Bankası bir süredir faizleri ‘normalleştirmeye’ başlamıştı. Piyasa benim “işgören faiz” dediğim ağırlıklı ortalama fonlama faizine bakıyor. TCMB de Şubat ortasında yüzde 9.13 seviyesine yükselen işgören faizi yüzde 8.94’lere kadar geriletti.”

Üst bantta yapılacak 50 baz puanlık indirim bu faizi daha da aşağı indirir mi? Aslına bakarsanız hiç mi hiç etkili olmayabilir ya da buna hiç de gerek yok.

Yine aynı yazıda da belirttiğim üzere “Başkan Başçı katılacağı son PPK toplantısında, politikacılarda “hoş bir anı” bırakmak isteyebilir. Belki de yeni başkanı, ilk işgününde yapılacak (20 Nisan) PPK toplantısında zor bir kararla baş başa bırakmamak adına böylesi bir adım atabilir” diye yazmıştım. Halen daha da aynı şekilde düşünüyorum. “Nasılsa ortam müsait...”

Yazının devamı...

Fed’in kararı Başçı’nın elini rahatlatır mı?

Fed Başkanı Janet Yellen, önceki gün faizleri değiştirmedi. ABD ekonomisinin “ılımlı” büyümesini sürdürdüğünü ancak yüzde 2’lik enflasyon hedefine yaklaşılamadığı belirtildi. Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC) üyelerinin faiz artış beklenti anketindeki artış sayısının ve yıl sonu hedef beklentilerinin düşmesi piyasaları mutlu etti. Aralık ayındaki toplantı sonrasında 4 faiz artışından bahsedilirken, artışların bu kadar “çok sayıda” olmayacağı anlaşıldı. İhtimaldir ki ilki Haziran’da olmak üzere 2 faiz artışı ile yetinilecek görünüyor.

Draghi’nin bazukasını ateşleyip, piyasaları paraya boğmayı vaat etmesinden sonra Fed’in de faiz artışlarını ağırdan alacağının anlaşılmasıyla yeniden gelişen ülke piyasalarına fon girişleri yaşanmaya başladı. Dolar/TL de bu furyadan nasibini aldı ve 2.8435’e kadar geriledi. Asıl önemlisi 10 yıllık tahvil getirileri geçtiğimiz Kasım ayı sonlarından bu yana ilk kez yüzde 10 bileşik seviyesinin altına, yüzde 9.99 ile ilk kez tek haneye geriledi.

Bu durum akıllara önümüzdeki hafta, 24 Mart’ta görev döneminin son PPK toplantısını yapacak olan Başkan Başçı’nın da elini rahatlatabileceğini akıllara getirdi. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Cemil Ertem de Merkez Bankası’nın önümüzdeki hafta faiz düşürebileceğini dile getirmiş. Ertem, faiz koridorunun üst bandında bir indirim yapılabileceğini ve faiz indiriminin, normalleşmenin başlangıcı olabileceğini söylemiş.

Aslına bakarsanız Merkez Bankası bir süredir faizleri “normalleştirmeye” başlamıştı. Piyasa profesyonelleri yüzde 7.50 seviyesindeki haftalık repo faizinden (Teorik olarak “politika faizi”) çok, benim “işgören faiz” dediğim “ağırlıklı ortalama fonlama faizine bakıyor. TCMB de Şubat ortasında yüzde 9.13 seviyesine yükselen işgören faizi yüzde 8.94’lere kadar geriletti.

Üst bantta yapılacak bir indirim bu faizi daha da aşağı indirir mi? Aslına bakarsanız hiç mi hiç etkili olmayabilir ya da buna hiç de gerek yok. Zira TCMB piyasa koşullarına bakarak; üst banttan sağladığı fonlamayı, kolaylıkla politika faizine indirebilir. Ya da tüm fonlamayı (diyelim ki üst bandı 10.75’ten 50 baz puanlık indirimle 10.25’e indirdi) üst banttan sağladı, bu durumda “işgören faiz” yüzde 10.25’e yükselebilir.

Hepsini geçelim, hafta sonu insanların sokağa çıkmaktan dahi imtina edeceği bir ortamda yaşıyorsak; yabancıların değil bu ülkeye yatırım yapmak, terör endişeleri nedeniyle turistik seyahati dahi düşünmediği bir ortamda, TCMB’ye politik baskıların devam etmesi düşündürücü.

Diğer taraftan Başkan Başçı katılacağı son PPK toplantısında (yeniden atanmazsa?), politikacılarda “hoş bir anı” bırakmak isteyebilir. Belki de yeni başkanı; ilk işgününde yapılacak (20 Nisan) PPK toplantısında zor bir kararla baş başa bırakmamak adına böylesi bir adım atabilir.

Nasılsa ortam müsait...

İşe yarar mı? Hayli şüpheliyim...

Yazının devamı...

Dolarda düşüş devam eder mi?

Bu haftanın en önemli olayı takdir edersiniz ki, Fed’in yapacağı toplantı olacak. 15 Mart Salı günü başlayacak olan toplantı, 16 Mart’ta faiz kararının açıklanmasıyla sona erecek. Piyasalar henüz Fed’den bir faiz artışı beklemiyor. Olası bir faiz artışı için 26-27 Nisan veya 14-15 Haziran’daki toplantılar daha “iyi adaylar” olarak düşünülüyor. Bir sürpriz gelir mi? Ben sanmıyorum. Bunun birkaç sebebi var.

İlki; Avrupa Merkez Bankası (ECB) Başkanı Mario Draghi’nin geçtiğimiz hafta açıklamış olduğu “2 alana, 4 bedava” kampanyasının etkilerini görmeden Fed’in herhangi bir adım atacağını sanmıyorum.

Bir diğeri, ABD verileri henüz daha yeni bir faiz artışına izin veriyor olsa da kalıcı veya sürdürülebilir imajını oluşturamadı.

Hepsinden de önemlisi, petrol fiyatlarında yaşanan düzeltmenin henüz daha net sonuçları görülebilmiş değil. Nasıl mı? ABD’deki kaya petrolü üreticileri kuyuları kapatıyor olsalar da; üretimdeki azalma henüz başladığından, arz kısıntısı tam olarak hissedilmedi.

Bunun petrol fiyat artışlarındaki payı netleşmiş değil, artan fiyatların enflasyon yaratması da henüz rakamlara yansımadı. Bu nedenle de Fed’in ‘artan enflasyon veya ısınan ekonomi nedeniyle’ faiz artırması için henüz yeterince kanıt oluşmadı.

İlk elde akla gelen bu sebeplerden yola çıkarak bu hafta yapılacak Fed toplantısından piyasa gibi ben de herhangi bir faiz artışı beklemiyorum.

BIST 80 bini aşar mı?

Geçtiğimiz haftanın son günlerinde basında “Herif’ten” söz eden haberler çıktı. Algo-trading olarak adlandırılan ve “yeterli sermaye” ile piyasalarda işlem yapan bir fon yöneticisi gündemi fazlasıyla meşgul etti. Böyle bir kişi vardır, yoktur bilemiyorum. Yine de teknik olarak bakıldığında 79.980-80.025 gibi teknik analiz açısından kritik bir eşiğe gelinmiş durumda.

Bu seviyenin uzun zamandan bu yana dillendirildiği piyasa katılımcılarınca biliniyor. Aşılır mı?

“Herif” isterse neden olmasın? Ancak teknik olarak bu seviyenin aşılması bana göre zor görünüyor. Hele ki geride bir kaç “boşluk” bırakmışken...

Eğer bu seviye aşılırsa 81.650-81.795 yeni direnç seviyeleri olacak ki bu seviyelerin aşılması “Herif’e” rağmen zor görünüyor.

80 bin veya 81.700’lü seviyelerden başlayacak bir düzeltmenin nereye kadar gideceği, görülen tepe seviyeye göre fark edecektir. Ancak bu düzeltmenin 76.640’lı seviyelere (200 günlük BHO) kadar gelmesi, çok da büyük bir sorun yaratmayacaktır. Asıl mesele bu seviyenin altına inilmesi durumunda ortaya çıkacaktır ki, buna da biraz zaman var.

Dolarda 2.83 kritik seviye

ECB Başkanı Draghi’nin açıkladığı ‘bol kepçeden’ para programı, Avrupa bankacılık hisselerini ve gelişen ülke piyasalarını adeta coşturdu. Petrol fiyatlarının 40 doların üstüne çıkması da başta Rusya olmak üzere petrol ve emtia ihraç eden gelişen ülke para birimlerine olumlu yansıdı. (Her ne kadar bunlardan olumsuz etkilenmesi beklenen TL, diğerleriyle aynı kefeye konulduğundan dolayı, o da olumlu etkilendi bu rüzgardan)

Dolar/TL için 2.8870 (200 günlük BHO) önemli bir eşikti ve Cuma günü 2.8653 ile bu seviyenin altında bir kapanış oldu. 2.9150’nin altına inilecek olursa 2.8750-2.8650 seviyeleri test edilebilecekti, test edildi.

Bu seviyeden düşük 2.8340 var ki, bugün-yarın 2.8650’nin altına inilecek olursa bu düzeylerin test edilmesi olasılığı hiç de az değil. Kalıcı olur mu? Bence olmaz ancak geçtiğimiz yılda önemli kur hasarına uğramış olanlar için iyi bir alım fırsatı yaratacak seviyelere gelebiliriz.

Parite kafaları karıştırır

Parite için 1.1045’in (200 günlük Basit Hareketli Ortalama-BHO) üzerindeki bir kapanış önemliydi. Cuma günü 1.1210 görüldükten sonra kapanış 1.1150 seviyelerinden oldu. Eğer bu hafta içinde 1.1045’lerin altına doğru hareket olmaz ve altında kapanış gerçekleşmezse euro/dolar paritesinde ilk aşamada 1.1280 ve ardından da daha önceki zirve olan 1.1376 seviyelerinin yeniden test edilmesi olasılığı artacak demektir.

Draghi’nin geçen hafta yaptığı toplantı sonrasında “Bazukadaki son mermi” başlıklı yazımda da belirttiğim üzere “Negatif fazilerde sona gelindi” açıklaması sonrasında önümüzdeki dönemde euronun genel beklentinin aksine değer kazanacağını varsayıyorum. Bu hareketin pariteyi 1.1560 seviyesine kadar taşıma olasılığı hiç de az değil.

Yazının devamı...

Bazukadaki son mermi

Draghi, ‘Beni Helikopter Draghi olarak anamazsınız’ dese de dün açıklanan önlemlerle en azından ‘Helihopter Ben’in (Eski Fed Başkanı) yardımcı pilotu olmaya aday olduğunu resmileştirdi. Toplantı sonrasında Mario Draghi, “Helikopterden para saçmaktan söz edemeyiz” diyor, acaba..? Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) dünkü toplantısı, 2015’in son çeyreğinden bu yana merakla bekleniyordu. Önemli kararlar açıklandı:

4 Politika faiz oranları düşürüldü: Refinansman faiz oranı yüzde 0.05’ten 0’a; doğrudan borç verme oranı yüzde 0.30’dan 0.25’e indirilirken, bankaların ECB nezdinde tutmakta durumunda kaldıkları mevduatlarına uygulanan “negatif faiz (cezai faiz)” oranı yüzde 0.30’dan 0.40’a artırıldı. Teknik olarak bankaları kredi vermeye özendirme (aslında zorlama) amacıyla uygulanan negatif faiz politikasının işe yararlılığı sıkça tartışılır oldu. Draghi bu tartışmalara cevaben ‘Negatif faiz bankaların kârlılığına engel değil’ açıklamasında bulundu. Ancak Draghi’nin faiz indirimlerinin sonuna yaklaşıldı açıklaması euroyu bir anda uçuruma yuvarlanmaktan alıkoydu.

4 Aylık alım miktarı 60 milyar eurodan 80 milyara yükseltildi: Tahvil alım miktarı artırılırken asıl önemli değişiklikler; TLTRO (Hedeflenmiş Uzun Vadeli Refinansman Operasyonu) programının vadesi 4 yıla uzatılırken, alınabilecek tahvillere yatırım yapılabilir nota sahip “banka dışı” menkul kıymetlerin eklenmesi oldu. Bu arada alınabilecek tahvil getirilerinin depo faizlerine (eksi 0.40) kadar inebileceği ihtimali de resmin içine girdi.

Refinansman rahatlatacak

- Kredi kadar TLTRO: Bankalar, reel kesime verdikleri krediler kadar TLTRO yapabilecekler. Banka dışı tahvillerin alımı kadar, yapılacak parasal genişlemenin reel kesime ulaşabilmesi için atılmış önemli bir adım. Şimdiye kadar neden böylesi bir adım atılmadığını merak etmiyor değilim. 2008 krizinden bu yana 8 yıl geçti. Kriz sırasında doğan çocuklar okula başladı, ECB’nin aklı başına yeni geldi.

İşe yarayacak mı?

Temel olarak bakıldığında Draghi, bazukasındaki belki de son mermisini ateşledi. Umutla bunların işe yaramasını beklemekten başka çaresi kalmadı. İşe yarayacak mı? Hep söyledim: “İlk paket işe yarasaydı; ikinci, üçüncüsüne gerek olur muydu?” Bu paketi belki de diğerlerinden ayıran en önemli fark, sokaktaki insana ulaşma konusunda ciddi bir niyet ortaya konması oldu.

Dünkü piyasalardaki oynaklık gerçekten kafaları karıştırdı, birçoklarının da canını yaktı. Deposit faizinin 40 baz puana inmesi euroyu, dolar karşısında 1.0823’e kadar indirirken, artık faiz düşüşlerinin sonuna gelinmiş olması euronun kısa zamanda kayıplarını geri aldırdı. Bu yazı yazıldığı sırada dünün de üzerine çıkarak 1.1136’ya kadar yükseldi. Eğer dünkü kapanış 1.1060’ın altında olmadıysa kısa vadede eurodaki düşüşün sonuna gelinmiş demektir.

İYİMSERLİK KISA SÜRDÜ

Dolar/TL, gelişmekte olan ülkelere yönelik genel risk iştahının yanı sıra beklentilerden iyi gelen cari açık verisi ve Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) varlık alım tutarını artırmasıyla 3 ayın en düşüğü olan 2.88’in altını gördü. Dolar dün 3 Aralık’tan sonraki en düşük seviyesi olan 2.8750’ye kadar geriledi. Ancak ECB kararlarının ardından gelen kâr realizasyonları nedeniyle dolar/TL bu seviyelerde kalıcı olamayarak yönünü tekrar yukarı çevirdi ve yeniden 2.9070’e çıktı. Euro da keskin çıkışla 2.2480 TL’ye ulaştı. Borsa İstanbul, ECB rüzgarıyla birlikte 79 bin puanı geçerek Kasım 2015’ten sonraki en tepe noktaya yükseldi. BIST günü yüzde 0.36 artışla 79 bin 24 puandan kapattı.

Denizbank Özel Bankacılık Yönetmeni Orkun Gödek, ECB kararlarının piyasalarda iyimserliği artırdığını söyleyerek, şu değerlendirmeyi yaptı: “Başkan Mario Draghi’nin açıklamalarında daha düşük faiz oranı seviyesi düşünmediklerini belirtmesi ve alınacak tahvillere komitenin karar vereceğini söylemesinin ardından paritede gerçekleşmenin satıldığı durum ile karşılaşıldı ve 1.11 seviyesinin üzeri test edildi. Kısa vadede 1.0830/40 seviyesi aşağı yönde kırılmadıkça paritede yukarı yönde tepki gelebilir. Yurtiçi piyasalarda satın alınan iyimserlik ECB hikayesinin azalmaya başlaması ile azalarak TL’de kâr satışı gündeme gelebilir. Dolar/TL kısa vadede 2.88-2.90 bandında dalgalanabilir. ncak Fed öncesi kalıcı TL değerlenmesi beklemiyorum.”

Yazının devamı...

Balon patlar mı?

Geçen hafta küresel varlık piyasalarında önemli yükselişler oldu. Hatta 195 bin kişilik bir artış beklenirken, 242 bin artış gelen ABD Tarım Dışı İstihdam verisine rağmen bu yükselişler gerçekleşti. Ocak verisinin 151 binden 172 bine revize edilmiş olması tüm yıl boyunca Fed’den faiz artışı beklemeyen piyasaları pek de endişelendirmedi. Bunun sebebi olarak da aylık ücret artışlarında yüzde 0.2’lik bir artış beklenirken, ücretlerin yüzde 0.1 düşmüş olması gösterildi.

Ücret artışlarının olmadığı bir ortamda, istihdam artıyor olsa da enflasyon baskısı olmayacak, dolayısıyla da Fed faiz artışına gidemeyecek düşüncesi güçlendi. Bu düşünce tarımsal emtialar dışındaki endüstriyel ve değerli metaller ile petrol fiyatlarının yükselmesine destek verdi. Bakır ve petroldeki artışlar çarpıcıydı ve varlık piyasalarının moralini yükseltti.

Bu emtia gruplarındaki artışı destekleyen ‘Fed’in faiz artıramayacak’ beklentisinden çok merkez bankalarının bankacılık sistemlerine uyguladıkları ‘negatif faiz’ politikası da önemliydi. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) 10 Mart’ta toplantısı var. Yeni ‘destek’ kararları bekleniyor. Halihazırda ECB dışında, Danimarka, İsviçre, İsveç ve Japonya merkez bankaları, bankaların merkez bankasında tuttukları mevduatlarına ‘negatif faiz’ uyguluyorlar. Yani onlara faiz ödemek yerine üste faiz alıyorlar.

Varlık piyasalarını coşturan bu politikanın aslında işe yaramadığı gittikçe daha fazla tartışılıyor.

2014 ortasında ECB nezdindeki fazla likidite 150 milyar eurodan bugünlerde 700 milyar euroya tırmanmış durumda. Bankalar; mevduatlarını çekerler korkusuyla; mudilerine negatif faiz uygulayamadıklarından dolayı ortaya çıkan maliyetler doğrudan banka bilançolarına olumsuz olarak yansıyor.

Fayda mı zarar mı getirir?

Draghi’nin 30 baz puan olan negatif faizi 40 baz puana çıkarması, 60 milyar euroluk alım miktarını da artırması bekleniyor. Her ikisi de AB bankacılık sektörü için faydadan çok zarar getireceğe benziyor.

İşin kötüsü negatif faiz politikası gerçekten de istenen sonuçları vermiyor. İsveç’te geçtiğimi yıl ‘konut fiyatları enflasyonu’ yüzde 25’e tırmanırken, konut hariç tüketici enflasyonu sıfıra oldukça yakın gerçekleşmiş. Negatif faiz politikaları ile yine bir varlık balonu şişiriliyor. Draghi de bu hafta bu balonu daha da şişirecek mi, göreceğiz.

Enflasyon Başçı’ya yaradı

Geçtiğimiz hafta Şubat ayı enflasyon verisi açıklandı. Şubat ayında yüzde 0.30’lukartış beklentisine karşın, değil artış yüzde 0.02’lik bir düşüş geldi. Baz etkisinin de desteğiyle yıllık bazda TÜFE yüzde 9.58’den 8.78’e gerilerken ‘çift haneli’ enflasyon endişeleri azaldı. Her ne kadar bakanlarımız enflasyonda düşüş trendine girildi deseler de bence henüz bunu söylemek için erken. Hele ki petrol fiyatları bir haftada yüzde 11 artmışken. Yine de Şubat ayı enflasyon verisi en fazla MB Başkanı Başçı’ya yaradı. Geçen aylarda yükselen enflasyon sebebiyle ‘faiz artır’ baskısı ile karşı karşıya kalan Başçı, en azından görev süresinin sonuna kadar bu baskıdan kurtulmuş oldu. Ne de olsa kaldı iki ay...

Dolar tahmini

GEÇEN hafta G.Afrika etkisinin geçici olabileceğini ve 2.9600-50 bandına kadar bir düzeltme olur derken, 2.9030’a kadar inildi. Düşüş trendinin devamı halinde 2.8940 ve ardından 2.8730 teknik “destek” seviyeleri var. Yukarıda 2.9650 önemli direnç.

Euro nereden satılır?

Draghi eğer negatif faizi 40 baz puana çıkarak olur ise euro/dolar paritesinde 1.0850 seviyesi yeniden test edilecek. Bu seviye aşağı yönde kırılırsa euro/dolar paritesinde yeni düşükler olmasa da 1.0625-50 bandının test edilmesinin önü açılacaktır. Draghi’nin açıklamaları öncesinde euro/doların 1.1100-60 bandına kadar yükselmesi olasılığı var. Eğer ECB toplantısı öncesinde bu seviyelere gelinirse olası bir düşüşe karşı (özellikle ikinci seviyeden) euro satmakta fayda olabilir. Eğer ikinci seviye aşılacak olursa daha önce görülen 1.1376 seviyeleri yeniden test edilebilecek.

Borsa tahmini

BIST’te 77.800-78.200 önemli dirençler. Bu seviyenin üzerinde kâr realizasyonlarının gelmesi şaşırtıcı olmamalı.Düzeltmelerde 75.800 ilk destek. Bu seviye kırılacak olursa; 73.200 seviyesi resmin içine girebilir.

Yazının devamı...

Afrika’daki ateş Türkiye’yi ısıtır

Güney Afrika’da yaşanan gerilim, ekonomiler arasında çokça benzerlik kurulduğundan dolayı Türkiye’yi de etkileyecek. Para birimi ‘rand’daki kayıp, TL’yi vurabilir. İlk sinyaller Cuma günü geldi bile. Dolar/TL kurunda 3.03 seviyesinin test edilme olasılığı artacak.

Fitch’i savuşturduk, hukukun üstünlüğüne takılacağız. Üstelik hem içeride hem de G.Afrika’da... Bu benzetmenin sizlere garip geleceğinin farkındayım. Cuma gününün son saatlerinde dolar/TL kurunun 2.9998’e kadar yükselmesinin sebebinin G.Afrika olduğunu hatırlattıktan sonra bu kıyasın sebebini açıklayacağım.

Önce Fitch... Rutin açıklama takvimi uyarınca yapılan değerlendirme sonrasında hem notumuz hem de görünümümüz aynen korundu. Notumuzun değişmesi beklenmiyordu ancak jeopolitik sorunlarımızdan dolayı görünümün “negatife” inebileceği ihtimali konuşuluyordu. Bütçe disiplinimiz, kamu borcumuzun GSMH’ye oranının düşük devam etmesi ve büyümemizin ‘ekürilerimizden’ daha iyi olması not ile görünümün korunmasını sağlamış.

Gözler ABD verisinde

Geçen hafta ABD’den gelen veriler, ABD ekonomisindeki büyümenin beklentilerden daha iyi olduğu yönündeydi. Doğal olarak akıllara Fed’in Mart ayındaki olası bir faiz artırımı akıllara geldi ve yavaş da olsa bu yönde fiyatlamalar başladı. Dolar/euro paritesinin 1.0912’ye kadar dolar lehinde gerilemesi ABD tahvil getirilerindeki yükselişler bu konudaki ipuçlarıydı. Bizim piyasalarımızı henüz doğrudan etkilemiyor olsa da verilerin benzer şekilde devam etmesi durumunda etkilenme kaçınılmaz olacaktır. Haftanın son iş günü ABD’de açıklanacak Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi bu haftanın en önemli “göstergesi” olacak. Yeniden aylık 200 bin kişilik tarım dışı istihdamdaki artış, ABD ekonomisinde işlerin yolunda gittiği şeklinde algılanacak ve Fed faiz artışlarının fiyatlanmaya başlaması anlamına gelecek. Bu da gerek BIST tarafında, gerekse de kur tarafında ek baskılar getirecek.

Yabancı ürkebilir

Cuma günü G.Afrika Randı dolar karşısında en fazla değer kaybeden gelişen ülke para birimi oldu. Aynı zaman diliminde olmamız, Londra’daki aynı bölümler tarafından alınıp-satıldığımızdan, ekonomiler arasında çokça benzerlik kurulduğundan dolayı G.Afrika para birimindeki değer kaybı, TL’yi de vurdu.

G.Afrika Devlet Başkanı Jacob Zuma, geçtiğimiz Aralık ayında piyasaların benimsediği Maliye Bakanı Nhlanhla Nene’yi görevden alıp, yerine piyasaların pek tanımadığı ve de güvenmediği David van Rooyen’i atayınca rand allak bullak olmuş, o zamanlarda bizi de vurmuştu. Piyasaların baskısıyla Rooyen’in yerine Pravin Gordham atanmış, piyasalar sakinleşmişti. Ancak Gordham’ın yeni bütçe görüşmeleri sırasında (Bu aralar TBMM’de de bütçe görüşülüyor, biz de heyecan artacaktır) Gelirler İdaresi’nin başındaki Tom Moyane ile polemiğe girmesi, Gordham’ın yolsuzluk soruşturmasına (ifadesine göre keyfi ve politik bir hamle) muhatap olması piyasaların huzurunu kaçırdı. Randı vuran ülke içindeki hukuk ve politik problemler oldu. Bizde de aynısı olmasa da hafta sonu Cumhurbaşkanı’ndan benzeri etkileri yaratabilecek açıklamalar geldi. Gerek bankacılık sistemi ve öz sermayeleriyle ilgili söylemleri, gerekse de Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuksuz yargılanmaları yönündeki kararı konusundaki açıklamaları küresel yatırımcılar nezdinde benzer etkileri yaratabilecek.

Dolar 3.03’ü görür mü?

Cuma günü neredeyse piyasaların kapanışına yakın bir saatte ve kısa zamanda yaşanan yükselişin haftanın ilk günlerinde de devam etmesi ihtimali az değil. Ancak bu yükselişin, derinliğin olmadığı bir zamanda yaşanması, bir düzeltme ihtimalini artırıyor. G.Afrika randındaki hareketlilik devam edecek olur dolar/TL kurunda 3.0350 seviyesinin test edilmesi olasılığı artacaktır. Eğer rand cephesinden yeni bir baskı gelmez, parite de yeniden 1.10 seviyelerinin üzerine çıkılacak olursa dolar/TL kurunda 2.9600-50 bandına kadar bir düzeltme yaşanabilir. En azından Cuma günü açıklanacak TDI verisine kadar.


BIST için zorlu hafta olacak

Geçtiğimiz hafta başında; BIST 100’de 74.600 seviyesine kadar bir yükseliş olabileceğini ancak bu ihtimalin düşük olduğunu, beklemediğimi yazmıştım. Cuma günü 76.017’ye kadar dahi bir yükseliş oldu, hatta 74.929 puanla görülmesi zor dediğim seviyenin dahi üzerinde haftayı kapattı. Genel tablo konusundaki karamsarlığım devam etmekle birlikte, benden daha iyimser olanlar için 76.300-700 bandının önemli bir direnç olacağını hatırlattıktan sonra bu hafta yaşanabilecek olası düşüşlerde 71.750-72.350 bandının test edilebileceğini de not etmek isterim. Bankacılık sektörü konusundaki Cumhurbaşkanı ve danışmanlarının söylemlerinin, bankacılık hisselerinin fiyat seviyelerini olumsuz etkileme ihtimali, Bank Asya konusunda geçtiğimiz hafta çıkan haberler, borsadaki yabancıların uzun vadeli yatırım kararlarını yeniden gözden geçirmeye itebilir. Bu nedenle haftanın zorlu geçeceğini düşünüyorum. Hafta içinde İran’da reformcuların özellikle Tahran’da önde gittiği seçimleri, Brexit ve özellikle de 83’ün üzerine çıkan AGU Paritesi (Altın/gümüş oranı) konusunda yazmaya çalışacağım.

Yazının devamı...

Dış politika inşaatı zorluyor

İnşaat sektörü, Çin ve benzeri bizim gibi gelişen ülkelerde -Estonya gibi bir Skype, ABD gibi bir Apple çıkar(a)mıyorsanız- ekonominin motor sektörü olmaya devam ediyor. Biz de bir gelişen ülke olarak bu “modadan” kendimizi ayrıştıramadık, pedalı inşaat sektörüyle çevirmeye devam ediyoruz.

Kendilerini “Yapı Dünyasının Bilgi Merkezi” olarak tanımlayan Yapı Endüstri Merkezi’nin hazırladığı inşaat ve inşaat malzemeleri sektörlerine dair “Türk Yapı Sektörü Raporu 2015” ilginç bilgiler içeriyor. 2015 yılında 1 milyon 289 bin adetlik konut satışı ile yeni bir tarihi rekor kırılmasından çok, benim dikkatimi çeken başka noktalar oldu. Aslına bakarsanız; iki genel seçimin olduğu, TL’nin dolar karşısında yüzde 25’den fazla değer kaybettiği bir dönemde satış rekorları kırılması benim için hayli şaşırtıcı. Raporun sunumu sırasında değerlendirmeleri birlikte yaptığımız Mahfi Eğilmez; reel faizlerin sıfıra yakınsadığı bir ortamda konut yatırımının “geleneksel” olarak öne çıktığını; kira gelirlerinden çok, “sermaye kazancı” (ev fiyatlarının artmasının) faktörünün yatırım kararında öne çıktığını hatırlattı. Her ne kadar kira/satış fiyatı dengesizliği devam ediyor olsa da “sermaye kazancı” beklentisiyle; dolar almak yerine emlak alanlar sayesinde konut satışlarında yeni rekor gelmiş olabilir.

2016 hayli zor olacak

Raporda beni asıl ilgilendiren yurt dışı müteahhitlik hizmetleri ve yabancılara konut satışı oldu. Yabancılara yapılan konut satışının (hani, ihracat sayılması istenen) abartıldığı kadar da çok olmadığını bilmekte fayda var: Yaklaşık 1.3 milyon konut satışının içindeki yabancı payı sadece 23 bin kadar. Diğer yandan uzun zamandan bu yana yabancılara satışta liderliği koruyan Antalya, 2015 yılında liderliği İstanbul’a kaptırmış durumda. Bu da önemli bir değişim anlamına geliyor.

Yurt dışı müteahhitlik konusunda Türkiye; 2014 verilerine göre; 523 milyar dolarlık küresel pazarda 29.3 milyar dolar ile dünya 8’incisi konumunda. Bu cironun içinde yüzde 19.4 ile Rusya başı çekerken, Türkmenistan yüzde 15 ile 2’nci, daha sonra da yüzde 9.2 ve 6.5 ile Libya ve Kazakistan sıralanıyormuş. Bakıldığında Türkmenistan ve Kazakistan petrol fiyatlarındaki sert düşüş, Libya iç karışıklık ve Rusya da savaş uçağının düşürülmesi nedeniyle 2016’da artık listedeki eski yerlerini koruyamayacak gibi görünüyorlar. Diğer bir deyişle de bahse konu olan rakamlara ulaşabilmek 2016’da hayli zor olacak.

İran kapıyı açmaz

Diğer ülkelerin kaybını İran kapatabilir mi? Suriye’deki “rakiplerimizden” birisi olan İran’ın Türk inşaat sektörünün katılımcılarına kapıları ardına kadar açacağını hiç mi hiç sanmıyorum. Peki uluslararası müteahhitler İran’ın dışında Afrika’dan pay alabilirler mi? Afrika’da yüzde 45’e yaklaşan Çin inşaat şirketlerinin de meydanı Türk şirketlerine bırakacağını hiç mi hiç sanmıyorum.

İçeride büyümekte zorlanan inşaat ve inşaat malzemeleri sektörlerinin önüne bir de dış politika engelleri çıkmış durumda ki onlara, kolay gelsin demekten gayri şimdilik elden bir şey gelmiyor.

Yazının devamı...

Piyasa ısınacak mı?

Ankara’daki 28 vatandaşımızın katledildiği terör saldırısı sonrasından kısa bir süre sonra failin YPG olarak açıklanması, gerek uluslararası kamuoyunda gerekse de NATO ve müttefiklerimiz nezdinde beklenen karşılığı bulamamışa benziyor. Suriye politikamızda yalnızlığımız giderek artıyor. Erdoğan-Obama arasında 1 saat 20 dakika sürdüğü açıklanan konuşmasından da tam mutabakat çıktığını söylemek hayli zor.

Gittikçe ısınan Suriye savaşı ve ülkemizi içine çekebilecek bir girdaba dönüşmesi endişesi henüz daha finansal piyasalarımızda fiyatlanmıyor. Küresel finansal piyasalarda yaşananlar daha fazla etkiliyor. Geçen hafta Fed’in toplantı tutanaklarının açıklanması, Fırtına Obüsleri’nin PYD-YPG mevzilerini bombalamasından daha fazla öne çıktı ve fiyatlandı. Fed yine verilere bakacağını tekrarlarken, toplantı notlarından piyasaların çıkardığı; Aralık’taki bu yıla dair “4 artış yapabilirim” söyleminin geçerliliğini yitirdiği şeklinde oldu. Mart’taki toplantıda dahi bir faiz artışı gelmeyebilir diye düşünülüyor ve bu durum fiyatlanıyor. Hal böyle olunca gelişen ülkeler üzerindeki ‘dolar değerlenecek baskısı’ hafifliyor. Borsalar toparlanırken, özellikle gelişen ülke para birimleri az da olsa nefes alıyor. Fırtına Obüsleri’nin bombardımanı sonrasında 2.98’in üzerine yükselen dolar/TL’nin haftanın sonunu 2.9525’lerden kapatması da bu yüzdendi.

Teknik olarak 2.9550-2.9650 seviyelerinin üzerinde bir haftalık kapanış görülmediğinden dolayı dolar/TL kurundaki 2.94-2.97 bandı kısa süre için korunacak gibi. Ancak Suriye’ye; Türkiye’nin bir müdahalesi söz konusu olursa yeni dönemin fiyatlamalarının ne olacağını kestirmek zor. Tek söylenebilecek, ‘kur cephesinde yeni mevzilerin’ açılacağı ve yeni yükseklerin görülmesinin kaçınılmaz olacağı.

BIST’in gazı bitecek mi?

BORSA İstanbul, yurt dışı piyasaların “gazıyla” yükselmeye çalışsa da gözü-kulağı hep Suriye ile ilgili haberlerde olacak. 74.600 önemli bir direnç ancak bu seviyenin bu hafta test edilmesini beklemiyorum. Eğer Suriye cephesinden “Münih Mutabakatı” temalı bir barış havası esecek olursa bu seviye denenebilir, belki de geçilebilir.

Gelişmiş ülke borsalarında da Fed’in meltemiyle şişen yelkenler de yavaş yavaş inmeye başlıyor.

Eğer ABD’nin Dow Jones ile S&P 500 endeksinde aşağı yönlü hareketler hızlanırsa BIST 100 de yeniden 70.900 seviyelerini test edebilir.

PPK sessiz kalır

Yarın Para Politikası Kurulu (PPK) toplanıyor. Bunca kargaşa, toz duman ve dış politika belirsizliğinin ortasında Merkez Bankası’ndan herhangi bir faiz kararı gelmesini beklemiyorum. Piyasalar da benzer şekilde; Başçı’nın görev süresinin sonuna kadar, herhangi bir değişikliğe gitmeyeceğini düşünüyor, fiyatlıyor. Henüz yeni başkanın kim olacağı ile ilgili tahminler, duyumlar çok fazla dillendirilmiyor. Londra’daki yatırım bankacılarıyla toplantılarda ‘nasıl bir profilin’ piyasalarca makul karşılanabileceğine dair bir tür piyasa araştırması yapılıyormuş. Ancak bu konuda hükümetten çok, Cumhurbaşkanı’nın sözü geçeceği düşüncesiyle, bu “anketlerin” de çok fazla bir anlamı olmayacağı varsayılıyor.

PPK’dan zaten bir faiz artışı beklenmiyor. Ancak geçtiğimiz hafta boyunca kamu tahvillerinin bileşik getirilerinde yükseliş yaşandı. Önceki hafta 50 günlük Basit Hareketli Ortalaması’nın (BHO) üzerine ulaşan 2 yıllık gösterge tahvilden sonra, geçtiğimiz Cuma günü de 10 yıllık tahvil getirisi de 50 günlük BHO’nın üzerine çıktı ve yüzde 10.92’deki kapanışı ile bu seviyenin üzerinde haftayı kapattı. 10 yıllık tahvil getirisi için yüzde 11.15 ve 11.40 seviyeleri önemli direnç seviyeleri. İlki değil, ama ikinci seviyenin üzerine çıkılacak olursa bizim piyasalarımız için zor günler yaklaşıyor demektir.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.