Şampiy10
Magazin
Gündem

Fed piyasayı nasıl etkiler?

Bu haftanın “finansal göstergesi” yarın ve Çarşamba günü yapılacak olan Fed’in “Federal Açık Piyasa Komitesi (FOMC)” toplantısı olacak. “Mecburen” haftanın göstergesi dedim ama aslına bakarsanız, piyasalar çok da önem vermiyorlar. Neden derseniz, 27’sinde yapılacak açıklamanın satır aralarına bakılacak, gelecek toplantıda ya da toplantıların hangisinde faiz artışı olabileceğine dair ipuçları aranacak. Ancak bu haftaki toplantıdan hemen hemen hiç bir katılımcı bir faiz artışı beklemiyor.

Geçtiğimiz Aralık ayındaki faiz artışı sonrasında Yellen’in, ‘2016 yılı içinde 4 faiz artışına gidebiliriz’ açıklaması sonrasında piyasa çok kısa bir süre bunu fiyatladı, ardından 2016 yılı boyunca “hiç” faizi artışı olmayacağını fiyatlamaya başladı. Fed üyeleri bu kadar olmasa bile onlar da artık 4 kez faiz artışı olasılığını sıfırlamış durumdalar. Piyasa onları da ikna etmiş görünüyor. Adeta “Piyasa yazdı, Fed okudu.”

Fed’i ‘ertelemeye’ ikna ettiler

Piyasa Fed’i de faiz artışlarını ertelemeye ikna etti. ABD ekonomisi; gerek AB gerekse de Japonya’ya göre patinajdan kurtulmuş, büyüme ve hatta enflasyon yaratmayı başarmış durumda. Ancak finans piyasalarının katılımcıları devam etmekte olan “düzenin” bozulmaması için Fed’in tekerleğe çomak sokmasını hiç mi hiç istemiyor. Fed’i de bu yıl faiz artışına gitmek için olabildiğince yavaş davranmaya ikna etmişe benziyorlar. Daha önceki yazılarımda FOMC toplantıları öncesi Fed’e adeta “şantaj” yaparcasına düşen piyasaların, bu haftaki toplantı öncesinde hiç mi hiç buna ihtiyaç duymadıkları görülüyor. Geçtiğimiz 19 olağan ve 2 olağanüstü toplantının 18’inden önce, piyasalar biraz Fed korkusu, daha çok da şantaj edasıyla düşmüşlerdi. Bu haftaya girilirken ortada ne endişe, ne şantaj var. Piyasa, Fed’in bu toplantıda faiz artırmayacağından o kadar emin ki...

Piyasaların ardına takılmış görünen Fed, bu toplantıda bir sürpriz yapar da yeniden “öncü” rolüne geçer mi? Tıpkı piyasalar gibi ben de bunu beklemiyorum. Aralık’taki faiz artışının yapıldığı toplantı sonrasındaki Yellen’den eser kalmamış; piyasaların dümen suyuna girmiş, iyiden iyiye “güvercinleşmiş” bir Yellen ve Fed var. Hatta değil elini, kolunu dahi piyasalara kaptırmış bir Fed var karşımızda, ne zaman öncü rolünü yeniden üstlenecek kestirmek zorlaştı.

Lira değer kazanmaya devam eder mi?

Geçtiğimiz hafta yeni Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın ilk PPK toplantısı vardı. Başkan faiz koridorunun üst bandını 50 baz puan indirerek işe başladı. Faiz düşüşüne karşın TL, dolar karşısında değer kazandı. Ancak Cuma günü bizim piyasalarımızın kapanmasına yakın dolar/TL’de 2.8275’lerden 2.8530’lara kadar süren yükseliş oldu. Bu yükselişte 1.1220’lere gerileyen paritenin yanı sıra Dilma Rouseff’in görevden alınması tartışmalarının sürdüğü Brezilya’nın para birimi Real’in hızlı değer kaybıyla güne başlamasının da etkiliydi.

Önümüzdeki ay yapılacak PPK’dan yeni bir 50 baz puanlık indirim gelir mi düşünceleri, TL’nin bundan böyle aşağı yönlü potansiyelini azaltıyor. 2.8250 seviyesi genel anlamda dolar/TL kurlarında 3.00 seviyesi de Sepet Kur’da önemli “destek” seviyeleri oldu. Bu seviyelerin kalıcı olarak aşağı kırılamıyor olması; Fed’den faiz artışı gelmese dahi; herhangi bir olumsuzlukta kur seviyelerinin yukarı yönlü hareket etme olasılığını artırıyor. Dolar/TL’de 2.8650 seviyesi daha önceki önemli desteklerden biriydi, şimdi de yukarı geçilmesi zor olabilecek dirençlerden biri. Bu seviye korunacak diye düşünüyorum. Yukarı yönlü geçilmesi durumunda bu hafta için ilk aşamada 2.8825 ardından da 2.9090 seviyeleri önemli eşikler olacak.

Altın 1.200 $’ın altına iner mi?

Fed faiz artırmayacaksa bundan en fazla “hoşnut” olması gereken herhalde altın olsa gerek, değil mi? Ancak durum pek de öyle değil. Geçtiğimiz hafta uzun bir süreden sonra ilk kez gelen “gümüş desteği” ile Perşembe günü 1.270 dolar/ons seviyesine kadar yükselen altın, haftayı 1.233 seviyesinden kapattı. Böylesi bir kapanış; 1.046 dolardan, 1.283 dolara kadar yükselen altın fiyatlarında bir düzeltmenin gelebileceğini söylüyor. Cuma günü test edilen ve altına inilmeyen 1.227 dolar seviyesi ilk önemli seviye. 1.227’nin altına inilmesi durumunda 1.200 doların da altına inilerek 1.193 dolar/ons seviyesinin test edilmesi olasılığı artacaktır.

Yazının devamı...

Faiz inince dolar zıplardı neden düştü?

Yeni Merkez Bankası Başkanı Murat Çetinkaya’nın ilk başkanlık yaptığı Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısından faiz koridorunun üst bandında 50 baz puan indirim kararı geldi. Buna paralel olarak ‘Geç Likidite Penceresinin’ üst bandındaki 50 baz puanlık indirim dışında diğer faiz oranları sabit bırakıldı.

Temelde çok fazla değişiklik olmasa da yapılan açıklamada, “...küresel oynaklıklarda gözlenen düşüş sürmüş ve küresel finansal koşullarda iyileşme yaşanmıştır. Bu gelişmelerin geniş bir faiz koridoruna duyulan ihtiyacı azalttığı değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda kurul, sadeleşme yönünde ölçülü bir adım atılmasına karar vermiştir” denilerek şimdilik “ölçülü” devam edileceği hatırlatılmış.

Devamında da “Enflasyonda temelde işlenmemiş gıda kaynaklı gerçekleşen bu düşüşün kısa vadede devam edeceği öngörülmektedir. Bununla birlikte, çekirdek enflasyon eğilimindeki iyileşmenin sınırlı olması likidite politikasındaki sıkı duruşun korunmasını gerektirmektedir” denilerek, “kitaplarda yazılan ekonominin gerekleri doğrultusunda hareket edileceği” beklentilerine selam çakılmış.

TL NEDEN DEĞERLENDİ?

Karar; piyasaların beklentisiyle neredeyse tıpatıp aynı çıktı. Peki nasıl oldu da karar sonrasında dolar/TL kurları (paritenin etkisi sınırlıydı) 2.8330’lardan 2.8075’lere kadar geriledi. (Gün sonunda paritenin etkisiyle bir miktar yükseliş olsa da...) TL’nin faizi düşünce, normal şartlar altında “cazibesi” azalacağı için kurların artması beklenirdi. Hiç de öyle olmadı.

Bunun sebebi karardan çok, önceki bir haftaya dayanıyor. Yeni Başkan’ın atanması sonrasında “sepet kur” hemen hiç gerilememiş, neredeyse sabit kalmıştı. Halbuki geçtiğimiz hafta Rusya, Brezilya ve G.Afrika gibi bizim “ekürimiz” olan gelişen ülke para birimleri dolar karşısında değer kazanmışlar, TL çok az da olsa değer kaybetmişti. Gelişen ülkelere giren fonlardan bizim payımıza düşen “serpintiler” ile borsa yükselmiş, faiz seviyeleri de önemli ölçüde gerilemişti. Kur cephesinde, “Acaba yeni TCMB Başkanı, politikacıların dümen suyuna hızla girer mi?” endişesi vardı. Bu da kurlardaki gerilemeyi durdurmuş, sınırlamıştı.

Dünkü karar ile bu endişe azalınca; faizi az düşmüş olan TL; geçtiğimiz haftaki negatif farkın bir kısmını dün itibarıyla kapatmış oldu. Sürdürülebilir mi? Daha net bir karar verebilmek için önce ABD Merkez Bankası Fed’in 26-27 Nisan’daki toplantısı, sonra da 14 Mayıs’taki bir sonraki PPK toplantısı beklenecek.

Öncesinde dolar/TL kurlarında 2.8050 seviyesinin altına inilecek olursa geçici olarak 2.7650 seviyeleri test edilebilir. Ancak bunun da kalıcı olması zor görünüyor.

Yazının devamı...

Merkez’in faiz indirimi piyasayı nasıl etkiler?

Merkez Bankası yeni Başkanı Murat Çetinkaya’yla ilk Para Politikası Kurulu toplantısını Çarşamba günü yapacak. PPK’dan üst bantta 50 baz puanlık indirim bekleniyor. İndirim bu seviyede kalırsa dolar/TL’de 2.82 yeniden görülebilir

Geçtiğimiz haftanın başında Merkez bankası Başkanlığı’na (TCMB) Murat Çetinkaya’nın atanacağı açıklandı. Geçtiğimiz haftaki yazımda endişe ettiğim gibi atama son dakikaya bırakılmadı.

TCMB’nin içinden geliyor olması; hem faizli hem de İslami bankalarda görev almış olması, sukuk konusundaki “otoritelerden” biri olması piyasalarca olumlu algılandı. Atama sonrasında yeni başkana has değil de küresel piyasalardaki gelişmelere paralel tepkiler yaşandı. Konvansiyonel eğitimden geçmiş kişilere ters gelebilecek bir atama yapılmadığından dolayı piyasalar “rutin seyrine” devam etti.

Popülist karar vermez

TCMB’nin içinden bir atama yapılmış olması her ne kadar piyasalar tarafından olumlu karşılanmış olsa da bu konuya bir “şerh koyma” ihtiyacım var. Önceki TCMB yönetimi her hedefini tutturdu, her söylediğini hayata geçirdi mi ki eski ekolün devamını kutluyoruz? Piyasa katılımcılarının seçimini anlayabiliyorum. “Yeni Başkan en azından 3 yıldır TCMB bünyesinde, merkez bankacılığını az-çok anlamıştır” diye düşünüyorlar.

Eh, hiç TCMB’de çalışmamış, popülist söyleme sahip birisine göre ehven-i şerdir diye düşünüyor olabilirler, bu konuda piyasa katılımcılarını eleştirmek haksızlık olur. Bu hafta Çarşamba günü Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı var. Yeni Başkan’ın ilk toplantısı. Piyasalardaki beklenti 50 baz puanlık üst bant indirimi. 10 yıllık tahvil getirilerinde 12 Ocak 2016’da gördüğümüz yüzde 11.49 bileşik seviyesinden sonra geçtiğimiz Cuma günü yüzde 9.41’e kadar gerileyen 10 yıllık tahvil getirisi Merkez Bankası’nın en azından 50 baz puanlık bir “üst bant faiz indirimini” fiyatlıyor.

50 baz puanlık bir faiz indirimi gelir mi? Aslında bu soruyu “Yeni başkan faiz indirimi ile mi işe başlar?” diye de sorabiliriz. Küresel piyasalardaki gelişmeleri, politika cephesindeki tercihleri ve de küresel “negatif faiz modasını” göz önüne aldığımızda yanıt, ‘Neden olmasın’ olabiliyor.

Enflasyonda mevsimsellikten kaynaklanan düşüşlerin sonuna gelmiş olsak da, son veriler 50 baz puanlık indirim konusunda TCMB’nin elini rahatlatıyor. Asıl soru ‘50 baz puan yerine 100 veya daha yüksek bir faiz indirimi gelir mi?’ Olabilir... Henüz ne piyasa ne de ben bu konuda daha yüksek bir indirimini bekliyoruz. Yeni Başkan’ın popülist değil basiretli bir politika izleyeceğini tahmin ediyoruz.

Bonoda düşüş sürecek

Faiz koridorunun üst bandındaki bir indirim doğal olarak; bono tarafını olduğu kadar, kur tarafını da etkileyecek. 50 baz puanlık bir indirim hâlihazırda hem bono hem de kur tarafında fiyatlanmış durumda. 50 baz puanlık bir indirim gelmesi durumunda, olası yeni indirim beklentileri ile birlikte 10 yıllık tahvilin bileşik getirilerinde 9.20 seviyelerine kadar bir hareket olabilir.

Dolar 2.82’nin altına iner mi?

Kur tarafı bir faiz indirimi beklentisiyle, diğer gelişen ülke para birimlerinde olumsuz olarak ayrıştı ve Ruble, Rand ve Real’e göre dolar karşısında çok da fazla değer kazanamadı. Eğer ki faiz indirimi 50 baz puanda kalırsa dolar/TL kurlarında (Paritede önemli bir değişiklik olmadığı, 1.1250 (+/- 25 pips) seviyelerinde kaldığımız varsayımı ile) şaşırtıcı bir şekilde yeniden 2.8250 (+/- 100 pips) seviyelerine kadar TL’nin değer kazandığını dahi görebiliriz. Hele ki yeni Merkez Bankası Başkanı iyi bir iletişim stratejisi kurgulayabilirse... Eğer ki faiz indirimi 75 ve hatta 100 baz puan olur ise bu durumda da TL’nin değer kaybına hazır olmakta fayda var. 2.8650’nin üzerinde günlük kapanışlar 2.9100 (+ /-50 pips) seviyelerini resmin içine sokacaktır.

Yazının devamı...

Hem borsa hem kur nasıl aynı anda yükselir?

Dün Borsa İstanbul, Kasım ayındaki seçim sonrasında gördüğü ve son 3 haftadır aşmakta zorlandığı 84 binli seviyeleri aşarak günü 85.696 seviyesinden kapattı. Küresel risk iştahının “tavan yaptığı”, Japonya’dan yeni paket beklentisiyle de desteklenince sadece gelişen değil gelişmiş ülke borsaları ‘elbirliği’ ile yükseldiler.

Borsa yükselirken dolar/TL kurunda da sınırlı da olsa bir yükseliş vardı. Normal şartlar altında; kurdaki düşüş, borsanın yükselişini destekleyen bir unsur ya da tersine kurdaki yükseliş borsanın yükselişini sınırlayan bir etki yaratırdı. Güne 2.8340 seviyelerinden başlayan dolar/TL, borsanın yükselişini sürdürdüğü sırada 2.8570’lere kadar yükseldi. Nasıl oldu derseniz, kur hareketlerini daha iyi anlamak için sadece dolar/TL kuruna değil, aslında “sepet kura” bakmakta fayda var. “Dolar/TL ve euro/TL kurlarının yarılarının toplamından oluşan” sepet kur, paritedeki hareketleri de ihtiva ettiği için kurlardaki hareketi çok daha iyi yansıtıyor. Dünkü hareketine bakıldığında kurlardaki yükselişin aslında çok sınırlı olduğu görülüyor. Sepet kurdaki hareket gün içinde 3.0275-3.0440 arasında kaldı. Bunun da sebebi tamamen 1.14’lü seviyelerden 1.13’lü seviyelere gerileyen euro/dolar paritesiydi.

İlk hedef 87.000 puan

Kur tarafındaki görece sükunete karşın BIST tarafındaki hareketlilik daha dikkat çekiciydi. 84.300 seviyelerinin aşılmasıyla yeni bir yükseliş kanalı açılmış görünüyor. Teknik olarak bakıldığında BIST 100 endeksinin önündeki ilk hedef 87.000 (+/- 100 puan) gibi görünüyor. Bu seviyenin aşılması durumunda da 88.900-89.500 seviyeleri resmin içine girecek gibi görünüyor. Bu BIST 100’ün “nominal TL” bazındaki hedefleri. BIST 100’e dolar bazında baktığımızda da karşımıza 3.10 dolar hedefi çıkıyor. Bu seviyeye hisse senetlerinin yükselişi ile mi yoksa dolar/TL kurundaki düşüşlerle mi gidilecek derseniz, ben şimdilik oyumu ilkinden yana kullanmayı tercih ediyorum. 3.10 dolar seviyesinin bir çokları için önemli bir hedef ve kâr realizasyonu seviyesi olacağını düşünüyorum, bu seviyelere yaklaşıldığında dikkatli olunmasında fayda var gibi...

ABD’de kritik seviyeler

Benzer kritik eşikler ABD endeksleri için de geçerli. Şubat ayındaki olumsuz havadan sonra ABD endekslerinde yeni zirvelerin görülebileceği konuşuluyor. Ancak teknik analiz cephesinden bakıldığında Nasdaq için değilse de Dow Jones ve S&P 500 bazında önemli direnç seviyelerine yaklaşılıyor. Özellikle benim için “harbi delikanlı” konumundaki S&P endeksi için 2.095 seviyesi önemli bir direnç Bu seviye aşılacak olursa ABD borsalarında yeni zirveler görülebilir. Bu da gelişen ülkeler için yeni bir rüzgâr demektir.

Tüm bunların Doha’daki petrol zirvesi öncesi 44.50 dolara kadar yükselmiş olan Brent petrolünün gölgesinde yaşandığını unutmayalım. Yükselen petrol, ABD’nin iflâsın eşiklerinde dolaşan kayaç petrolü üreticilerini, bunlara borç vermiş ve bu borçlarının batması ile sarsılacakları konuşulan ABD bankalarını ve Rusya gibi petrol ihracatçılarını rahatlatıyor olsa da bizim için kötü haber. Ancak tüm piyasaları aynı piyasaymış gibi alıp satan fon yöneticileri henüz bu ayrımı yapacak durumda değiller. Onlar şimdilik rallinin tadını çıkarıyorlar.

Yazının devamı...

Piyasa yeni başkanı 3 kez test edebilir

Haftaya Salı günü Merkez Bankası Başkanı Başçı’nın süresi doluyor. Hemen ertesi günü PPK’nın faiz toplantısı var. Dolar ve borsanın bu kritik dönemde nasıl tepki vereceği merak konusu. Yeni bir isim gelirse, piyasalar onu mutlaka 2-3 kez test edecek

Geçtiğimiz haftanın bizim piyasalarımız açısından en önemli olayı uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s‘in daha önceden, Cuma gününe tarihlendirdiği açıklamasıydı.

Kuruluş herhangi bir açıklama yapmayarak, zımni olarak Türkiye’nin notunu ve negatif olan görünümünü sabit tuttu. Hafta ortasında yapmış olduğu açıklamada; yine küresel fon akışlarındaki olası kesintilerin Türk bankacılık sistemini zorlamasını ve önümüzdeki dönemde bankaların sorunlu kredilerinin, toplam kredilerine oranında yüzde 0.40-0.60 artış beklediğini belirtmişti.

Anlaşılan Cuma günü bir açıklama yapmayacaklarını bildiklerinden, öncesinde düşüncelerini açıklamışlar. Bu haftanın olayı Merkez Bankası Başkanı’nın kim olacağı. Önümüzdeki hafta Salı günü; Erdem Başçı’nın süresi doluyor. Hemen ertesi günü, yani ayın 20’sinde Para Politikası Kurulu toplantısı var. Başkan Başçı’nın ve selefi Durmuş Yılmaz’ın atamaları hep geç, sorunlu oldu. Sebepleri muhtelif olsa da; TCMB Başkanı’nın atama sürecinin son dakikaya kalmasına alışsak da, bunun doğru olduğu kanaatinde değilim.

Faiz-enflasyon tartışmalarının son 2 yılımızı aldığı bir ekonomik ortamda, atanacak yeni başkanın kimliği ve izleyeceği politikalar merakla bekleniyor. Piyasalarda; Başçı’nın göreve devam etmesinin bir olasılık olarak halen daha masada olduğu, Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın’ın da adaylar arasında olduğu konuşuluyor.

Daha önceleri de yazdım, söyledim... Başkanın kim olacağı ve izleyeceği politikaların neler olacağı, hükümet ile ne kadar “uyumlu” çalışacağı, atanacak ismin piyasalarca ve özellikle de yabancı yatırımcılarca nasıl algılanacağı önemli. Belki bunlar kadar önemli olmasa da Başkan’ın atanma süreci, zamanlaması da Başkan’ın, piyasalara vereceği mesajların “ağırlığını” etkileyecek unsurların başında geliyor.

Son dakikaya kalmasın...

Önceki haftanın son günlerinde Borsa İstanbul’un Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü sürpriz bir kararla değiştiler. Yerlerine yeni atamalar yapıldı. Yapılan Genel Kurulda; Osman Saraç Genel Müdürlüğe, Himmet Karadağ da Yönetim Kurulu Başkanlığı’na getirildi. Çoğu piyasa katılımcısının ve profesyonellerin beklemediği bir değişim oldu. Merkez Bankası, BİST’ten çok farklı bir yapı. Benzer oldu-bittilerin, son dakika atamalarının “maliyet oluşturduğu” bir kurum. O nedenle bu hafta içinde umuyor ve diliyorum ki bu konu açıklığı kavuşur.

Dolarda hangi seviye kritik?

BU hafta boyunca yeni TCMB başkanının kim olacağı ‘alınıp-satılacak’. Piyasaların, özellikle de yabancı yatırımcıların kolay anlaşabileceği, karşılıklı olarak iyi iletişim kurabileceği bir ismin atanması veya Başçı’nın görevinde kalması durumunda (Ne de olsa piyasalar, Erdem Başçı’nın huyunu-suyunu artık öğrendiler) kurlarda TL lehine düşüşler, yeniden 2.8350’lerin ve hatta 2.80’in altının dahi test edildiğini görebiliriz. Yok eğer faiz konusunda genel kabul görmüş Ortodoks söylemin dışında politikalar izleyecek, özellikle de karizması-kredibilitesi sorgulanabilecek bir ismin başkan olması durumunda kurlarda ciddi oynaklık olabilir. İlk aşamada 2.9025-75 bandının, ardından da 2.9250 (+/-30 pips) seviyelerinin test edilmesi olasılığı artacaktır. Bu seviyelerin hızlı geçilmesi durumunda yepyeni bir dönem başlayabilir. Şunu unutmamak gerek: Merkez Bankası Başkanı olarak yeni bir isim atanacak olursa, piyasalar onu mutlaka test edecektir. Yeni başkan mutlaka en az iki, hatta üç teste hazır olmalıdır. Yeni başkanın kararlılığı, politikalarını ne kadar sahiplendiği mutlaka sınanacaktır. Bu dönemlerde de oynaklık mutlaka artacaktır. Hatta ilk aşamada piyasalar yeni başkana büyük bir kredi açsalar (... mesela kurları 2.7650’lere indirseler) dahi bu testler mutlaka yaşanacaktır.

Petrol Doha’yı bekliyor

17 Nisan’da Katar’ın başkenti Doha’da OPEC ve Rusya, üretim rakamlarını Ocak ayı başı seviyelerinde sabitlemeyi tartışacak. Toplantı öncesinde farklı taraflardan gelen yorumlarla Brent petrol fiyatları yeniden 42 dolara dayandı (en yüksek 41.98 görüldü, kapanış günün yükseğine yakın oldu). Bu arada 22 Mart’ta ‘sıfırlanan’ hatta ABD ham petrolü WTI lehine artıya dönen “Brent-WTI farkı” da. yeniden 2 doların üzerine çıktı.

Bir başka deyişle bizim de dahil olduğumuz Brent bazında fiyatlanan bölgeler bir varil petrole, ABD’ye göre 2 dolar daha fazla ödemek zorunda. Farkın 3.5 dolara kadar yolu var. Navlun-sigorta bedelleri nedeniyle 3.5 dolara kadar, ABD’den diğer bölgelere petrol ihracı kârlı olamıyor.

Ancak 3.5 doların üzerine çıktığında farkı daraltacak “fırsat penceresi” açılıyor. Yine de benim beklentim, Doha’dan kalıcı/uygulanabilir bir anlaşma çık(a)mayacağı yönünde. Neden derseniz; bir yanda İran 2.5 milyon varil/gün’den, 4 milyona çıkmak istiyor, Irak’ta üretim her geçen gün artıyor. Diğer yandan da ABD’li kaya petrolü üreticileri özellikle uzun vadeli kontratlarda satıcılar. Geçtiğimiz ay yakın vadeli petrol kontrat fiyatları 32 dolardan 42 dolara 10 dolar kadar yükselirken, 2017 sonu ve 2018 yılı ilk yarısındaki fiyatlar 3-5 dolar arasında arttı. Bu da uzun vadede petrol fiyatlarında yükseliş beklentisinin düşük olduğunu, kısa vadede fiyatları yükseltmek için ortaya konan çabaların çok da kalıcı ve başarılı olamayacağını düşündürüyor.

Yazının devamı...

Piyasalarda pozitif rüzgar sürecek mi?

Geçtiğimiz haftanın küresel bazda en önemli göstergesi ABD TDİ (Tarım Dışı İstihdam verisi) idi. Beklenti 205 bin kişilik bir atış iken, gerçekleşme 215 bin kişilik artış olmuş. İşsizlik oranı yüzde 4.9 beklenirken, gerçekleşme yüzde 5.01 olarak gerçekleşmiş. İşgücüne katılım oranı da 62.9’dan 63’e olarak açıklanmış ki, teknik olarak Fed’i memnun edecek bir gelişme.

Beklentilerden iyi ancak Fed’i daha da hızlı bir faiz artışına teşvik edecek bir istihdam artışından söz etmek için henüz erken. Piyasalar halen daha Fed’in faiz artışlarında ilerideki tarihleri baz alacağı, yakın zamanda vücut bulacak bir faiz artışı silsilesini fiyatlamıyor. Fed’in acil/hızlı bir faiz artışını gerektirmeyeceği her koşul, piyasaların kabulü. Nitekim son veri sonrasında da piyasaların herhangi bir faiz artışını fiyatlamıyor olmaları iyi haber.

Büyüme sevindirdi

İçeride Türkiye’nin 2015 büyümesinin yüzde 4.0 olarak açıklanması piyasaları değilse de politikacıları memnun etmiştir. Her ne kadar geçmiş veri, gelecek konusunda “öncü” rolü oynamasa da ben dahil ‘Büyüme yüzde 3’lü rakamlarda olur’ diyenleri haksız çıkaracak bir veri oldu. Özel sektör yatırımlarının “nal topladığı” bir dönemde, 3. köprü ve 3. havaalanı ile öne çıkan kamu yatırımları “büyümenin motivasyonu” oldular. İhracatın büyümeye neredeyse “eksi katkısının” olduğu bir dönemde yüzde 4’lük büyümeyi başarmış olmak, dünya ölçeğinde önemli bir başarı ancak “sürdürülebilirliği” her zaman sorgulanacak bir konu. Özel sektör yerine kamu ile devam eden bu büyümenin sürdürülmesi zor görünüyor.

İşsizliğin yüzde 4’lük büyümeye bağlı olarak azalmıyor olması da akıllara büyümenin “sıhhati” ve bu büyümenin istihdama katkısının sorgulanması gerektiğini akıllara getiriyor.

Hafta içindeki yazımda finansal piyasalardaki iyimserliğin, reel ekonomi tarafına yansımasının sınırlı/kısıtlı olacağına değinmiştim. Bu fikrimi ABD TDİ verisinden önce de, sonra da koruyorum. Henüz bir değişiklik yok.

Özellikle de bono/tahvil getirilerinin daha aşağı düşmesi gerektiğini düşünenleri göz önüne aldığımızda....

Euro/dolar 1.17 olur

Avrupa Merkez Bankası (ECB) euronun politika faizini ‘eksi 40’ baz puan olarak belirledi. Buna rağmen; hatta ABD Tarım Dışı İstihdam verisine rağmen euro değer kazandı. Kazanmaya da devam ediyor. 1.1330-45 bandı önemli bir teknik direnç seviyesi idi. Bu seviyenin yukarı yönde aşılması ve haftalık kapanışın da bu seviyenin üzerinde gerçekleşmesi ile ilk aşamada 1.1470 ve ardından da önemli bir eşik olan 1.1670 seviyesine kadar euro lehine yükseliş yaşanabilir. Bu hafta için 1.1250 seviyesi önemli “destek” olacak. Bu seviyenin altına inilmediği sürece, yukarıdaki seviyelerin test edilme olasılığı artacak.

Emtiada düzeltme zamanı

Fed Başkanı Janet Yellen’in finansal piyasaları mutlu eden konuşması, emtia tarafını bir kez daha mutsuz etti.

Borsalar “bedava para musluğunun” bir süre daha açık olacağı haberiyle mutlu olurken, bu durumu “haklı çıkaran” ekonomik durgunluk emtia fiyatlarını geriletiyor.

18 Mart’ta 42.52 dolara kadar yükselen Brent petrolünün varil fiyatı, 17 Nisan’da Doha’da yapılacak “üretim dondurulması” toplantısı öncesinde yeniden 40 doların altına indi ve Cuma günü 38.65 dolardan kapandı. Brent petrolünde de bu hafta içinde 36.50 dolarların test edilmesi olasılığı artmış durumda.

Dolarda kritik seviye görülür mü?

Dolar/TL paritesine bakınca kur seviyelerinin aşağı düştüğünü görüyoruz. Ancak “0.50 dolar ve 0.50 eurodan oluşan sepet kura” bakınca çok radikal düşüşler olduğunu söylemek zorlaşıyor.

Dolar/TL için 2.8650-2.8750 seviyeleri önemli teknik “destek” seviyeleriydi. Bu düzeyin altına, 2.82’li seviyelere inilmesine karşın, sepet kur da 3.04’lerden, 3.02’li seviyelere inildi. Paritenin euro lehine yükselmesinin de etkisiyle düşen dolar/TL’ye karşın, sepet kurdaki düşüş görece olarak sınırlı oldu. Paritede bu hafta yaşanabilecek olası yükseliş ile birlikte geçtiğimiz Perşembe günkü “Dolar 2.75 olur mu?” başlıklı yazımda da belirttiğim üzere 2.7660 seviyelerinin test edilmesi olasılığı artacak. Dolar/TL’deki bu olası düşüşe karşın sepet kurun 2.9780’lere kadar gerilemesi ancak 3.00’ın altında uzun süre kalması olasılığı bu hafta için düşük görünüyor.

Yazının devamı...

Dolar 2.75 olur mu?

Fed’in güvercin mesajları piyasalarda bahar havası estirdi. Dolar 2.82’yle 4 ayın en düşük seviyesini görürken, faizler tek haneye indi, borsa 83 bine dayandı. Önümüzdeki dönemde dolar/TL kuru 2.76 seviyesini test edecek. Altına iner mi, bekleyeceğiz.

Geçtiğimiz hafta oy kullanan Fed yetkilileri; faiz artışlarının devam edebileceği yönünde konuşmuştu. Piyasa pek fazla prim vermeyip Salı günü konuşacak Fed Başkanı Janet Yellen’i beklemeyi tercih ettiler. Haksız da çıkmadılar. Bölgesel Fed başkanları kendi adına konuşurken, Yellen tüm kurum adına konuşuyor, tüm komite üyelerinin ortak görüşünü yansıtıyordu.

Yellen çok tedbirli

Yellen, ABD ekonomisinden çok düşük seyreden petrol fiyatlarından ve de küresel büyümedeki risklerden dem vurarak, olası bir sorun yaşanması durumunda eldeki silahların sınırlı olmasından söz etti. Piyasalar yıl başından bu yana Fed’in Aralık’taki ‘2016’da 4 faiz artışı olabilir’ söylemini hiç satın almamıştı. ABD 10 ve 30 yıllık tahvil getirilerinin Aralık’taki faiz artışından sonra değil yükselmek, tam tersine düşmesi de bu yüzdendi.

Fed’in bu yılbaşından bu yana yapmış olduğu toplantılar sonrasındaki açıklamaların yumuşaması, son olarak da Yellen’in son konuşması bu yıl içinde yapılabilecek faiz artışlarının sayısını 2’nin dahi altına indirmiş görünüyor.

İkincisinin; 13-14 Aralık’ta yani yılın son toplantısında yapılması, yani yılı reel anlamda tek faiz artışı ile geçilmesi piyasaların genel beklentisi haline gelmiş durumda. Piyasa Yellen’e yaklaşacağına, Fed Başkanı yavaş yavaş piyasaya yaklaşıyor, piyasanın dümen suyuna giriyor.

Hal böyle olunca dolar karşısındaki hemen her para birimi değer kazanırken, küresel ekonomiye dair endişelerin bir kez daha Yellen tarafından dile getirilmesiyle emtia fiyatları darbe yedi (altın ve diğer değerli metaller istisna oldular).

Faizde kalıcı düşüş yaşanır mı?

Finansal piyasalardaki olumlu gelişmeler bono cephesine de yansıdı, 10 yıllık tahvil bileşik getirisi bir kez daha yüzde 9.98’leri test etti. Yılbaşındaki gerilim ortamında da fazla yükselmemiş olan bono getirileri, iyimser havada da fazla coşku göstermemiş durumda. Bono bileşik getirilerinde kalıcı düşüşler için reform tarafında kalıcı adımlar atılması gerekiyor.

Euro güçlendi

Euronun yeniden 1.13’ün üzerine taşınması, dolar endeksi DXY’ın 95.20’nin altına inmesi dolar/TL kurunu da kritik seviye olan 2.8350’nin altına (2.8251) inmesine neden oldu. Her ne kadar kapanış seviyesi 2.84’lere yakın olsa da önümüzdeki günlerde paritenin 1.1345’i kırarak 1.1470’leri test etme olasılığının artmasıyla; dolar/TL kurlarının da 2.8350’nin altına sarkarak 2.7660 seviyelerinin test etmesinin önü açılabilir.

Yazının devamı...

Piyasa paranın yeni patronunu bekliyor

Bu hafta gözler Perşembe günü açıklanacak 2015 yılı büyüme rakamları ve ABD istihdam verilerine çevrilecek. İstihdam iyi gelirse ‘Fed Nisan’da faizleri artırır mı’ tartışmaları alevlenecek. Piyasanın en merak ettiği konu yeni TCMB Başkanı olacak

Bu hafta içeride Perşembe günü 2015 son çeyreği ve tüm yılın büyüme verisi, Cuma günü de ABD Mart ayı Tarım Dışı İstihdam (TDİ) verisi açıklanacak. İlk veri geçmiş yılın nasıl geçtiğinin netleşmesi açısından önemli olsa da geleceğe dair önemli rakamlar ABD’den gelen olacak. 205 bin kişilik bir artış bekleniyor. Doğal olarak bu seviyenin üzerinde gelebilecek bir artış yeniden Nisan’da faiz artışı gelir mi tartışmalarını alevlendireceğinden önemli. Her ne kadar benim beklentim faiz artışı konusundaki kararın Haziran’a kaldığı yönünde olsa da piyasalar veri ile heyecanlanacak.

Faiz indirimine tepki yok

Geçen haftanın iç finansal piyasalar açısından önemli gelişmesi; Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın görev süresinin son toplantısında yaptığı 25 baz puanlık indirimdi. Piyasalar üzerinde ne rakamsal ne de psikolojik herhangi bir etkisi olmasa da böylesi kararın alınması, farklı yorumları beraberinde getirdi. Baz etkisinden dolayı önümüzdeki iki ay enflasyonun düşeceği piyasaların malumu.

Fed ve Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) kararından sonra piyasaların rahatlamış olması, Başçı’nın da elini rahatlatmış olabilir dendi. Son toplantısında siyasilere mesaj yollamaya çalıştı diye konuşuldu.

Ancak benim tahminim; ister kendisi yeniden atansın, isterse de yeni bir isim başkan olsun; göreve başladığı günün hemen ertesinde (19 Nisan’da görev süresi sona eriyor, 20 Nisan’da PPK, 26’sında da Fed var) yapılacak toplantıda yeni başkanı bir karar almak zorunluluğundan kurtarmaya çalıştığını düşünüyorum. 50 baz puan da indirebilirdi ancak bu da siyasilere (yanlış) mesaj olarak algılanabilecekti.

25 baz puanlık indirimle ‘gider ayak’ tarafların hepsini olmasa da çoğunu memnun edecek bir adım atmış oldu. Doğal olarak kararın piyasalarda herhangi karşılığı olmadı. “İşgören faiz” dediğim TCMB ağırlıklı fonlama faizi, yüzde 8.90’lı seviyelerden Cuma günü 8.86’ya gerileyebildi.

Piyasalar yeni dönemde TCMB Başkanı’nın kim olacağı üzerinde yoğunlaşacak. Kim olacağından önce belki de ilk aşamada önemli olan; daha önceki başkan atamalarında yaşandığı gibi sürecin uzamaması ve gerginliklerle uğraşmamak olacaktır.

Altında 1.200 dolar kritik

BIST 100 endeksi ABD borsalarında yaşanacak bir hareket sırasında önceki hafta ile geçtiğimiz hafta arasında 80.121-79.369 arasında kadar daralan “boşluğunu” kapatabilir. Altın için de 1.200 dolar/ons seviyesi kritik.

İki hafta önce 1.2883 dolar/ons seviyesine kadar yükselmeyi “başaran” altın, geçtiğimiz haftayı 1.217 dolar seviyesinden kapattı. 1.237 seviyeleri önemli bir destekti, tutmadı. Şimdi sırada 1.193-1.200 seviyesi var. Bu seviye korunabilirse ne alâ, yoksa yeniden 1.135-45 bandına doğru hareket başlayacak demektir.

Beklentim bu hafta için 1.195 dolar test edildikten sonra yatay bir seyre dönülmesi.

ABD borsaları yorulabilir

Cuma günü ABD’den gelecek TDİ verisine kadar dayanırlar mı bilemiyorum ama teknik analiz penceresinden bakıldığında ABD endekslerinde önemli trendlere gelindi ancak aşılamadı. ABD ham petrolü, bakır ve değerli metallerde de benzer “yorgunluk” emareleri var. Mayıs 2015’te 18.351 seviyesinden bu yana gelen ana düşüş trendine 17.588 ile oldukça yakınlaşan Dow Jones endeksi bu seviyeleri aşmakta zorlanıyor. S&P 500 endeksi için benzer bir durum söz konusu. Bu hafta veya TDİ verisinden sonra gelişmiş ülke borsalarında büyük olmasa da teknik olarak “hatırı sayılır” bir düzeltme görebiliriz. Çarşamba günü ABD’de açıklanacak petrol verileri önemli. Stoklarda gerileme olacağı umudu Brent petrol fiyatını 42.50 dolara yükseltmiş ancak bu seviye korunamamıştı. Bu hafta açıklanacak veriler stoklarda bir azalma göstermezse petrol fiyatlarında 40 dolarların altına inildiği, hatta 38 dolarların altına dahi sarkmaların olduğu günler görebiliriz.

Merkez bankaları kâr etmeli mi?

2014 yılındaki 10 milyar TL’lik kârdan sonra Merkez Bankası’nın 2015’te de 13.9 milyar TL kâr elde ettiği açıklandı. Uğur Gürses; Radikal’de 11 Nisan 2015’ta yayınladığı “‘Para basan’ merkez bankası iyi değildir” başlıklı yazısında son üç başkanı kıyaslamış. 2001-05 arasındaki dönemde Süreyya Serdengeçti 4.64, 2006-10 döneminde Durmuş Yılmaz 10.45 milyar kâr yapmışken, 2011-14 döneminde 31.04 milyar kâra ulaşan Başçı bu performansını 13.9 milyarlık 2015 kârı ile 45 milyar TL’ye yaklaştırdı. Merkez bankaları kâr amacı gütmeyen, piyasaları düzenleme ve kontrol etme amacıyla kurulmuş kurumlardır. Evet, Merkez bankaları kâr ediyorsa ortada bir sorun var demektir. Bu perspektiften bakıldığında Başçı başarılı olarak anılmayabilir. Ancak TCMB’ye bir anonim şirket olarak düşündüğünüzde, Başçı’yı da bu şirketin CEO’su olarak kabul ettiğinizde; şirketinin kârını her yıl arttırmayı başaran, başarılı biri olarak görebilirsiniz. Hatta yeni dönemde neden görevini korumasın ki? Sonuçta rekor kâr var ortada.

Şaka bir yana bu kârın; ekonominin diğer tüm taraflarının maliyeti olduğunu da unutmayalım.

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.