Şampiy10
Magazin
Gündem

AB bahane, ABD bahane, kâr şahane!

Yunanistan’la başladığı söyleniyor son iki üç günlük düşüş dalgasının...

Başka mazeretler de var:

- Sadece Yunanistan mı? PIGS adını bile koymuşlar onlara... (Portekiz, İtalya, Yunanistan (Greece) ve İspanya (Spain)) AB içinde ki Maastrich kriterlerine uymayan(!) “şımarık küçük kardeşlerin” AB içinde kamu borçlarıyla ilgili yarattığı endişeler, (Bu mazeret neden ABD’nin de düştüğünü ne yazık ki açıklayamıyor!)

- ABD’de açıklanan tarım dışı işsizliğin 20 bin kişi gerilemesi (15 binlik artış bekleniyordu), Aralık’ta 85 bin olarak açıklanan düşüş aslında 150 binmiş!

- Çin’in aldığı “daraltıcı önlemler”.

- Türkiye için ise IMF anlaşmasının Mayıs’a kaldığı yönündeki haberler...

Bunların hepsi bahane...

Hafta başında geçtiğimiz haftaya dair tahmin yazımdan:

“Bu hafta, küresel varlık fiyatlarındaki düşüşlerin yavaşladığı, birkaç kısa molanın “alındığı” bir hafta olacak! Hafta başında kısa bir toparlanma yaşansa da ardından yeniden düşüşlerle uğraşacağız.”

Üstelik bunlar geçtiğimiz Cuma günü ABD ekonomisinin 2009’un son çeyreğinde; son altı yılın en yükseği olan; yüzde 5.7 büyüdüğü açıklamasına rağmen “Olacak!” diye yazmıştım.

Hafta başındaki kısa bir toparlanma sonrasında haftanın son iki gününde bazılarının hiç de “beklemediği” düşüşler hatta “yeni dipler” görüldü.

Neden piyasalar düştü derseniz, piyasalar zaten düşecekti? Bedava para sayesinde oynanan “intikaların” da sonuna gelindi. Bedava para ile yükselen ve gelinen seviyelerini bu sayede korumaya çalışan piyasalara yeni alıcı/son kullanıcı gelmeyince eskiden almış olanlar daha fazla dayanamadılar ve kârlarını cebe koymaya karar verdiler.

Bundan sonra ne olacağına Pazartesi günkü yazımda değinmeye çalışacağım.

Ancak o zaman kadar sıkça sorulan kritik soruya kısa bir cevapla yetineyim.

Bu düşüşler birer alım fırsatı mı?

Yoksa önemli bir düzeltmenin ilk sinyalleri mi?

Küresel piyasalar anlamında son iki günde yaşananların önemli bir düzeltmenin ilk sinyalleri olduğunu ve aslına bakarsanız da bu düzeltmenin henüz daha başında olduğumuzu düşünüyorum...

Yerel açıdan baktığımızda da IMF anlaşmasının “gazının kaçmasından sonra” bizim hisse senedi piyasamız açısından da daha inilecek yol olduğunu düşünüyorum.

Kurlardaki hareket parite doğrultusunda...

Ancak bono faizlerindeki “durağanlık” yakın zamanda yerini hareketliliğe bırakırsa şaşırtmasın.

Yazının devamı...

Nakit de bir finansal ‘enstrümandır’!

Finansal piyasalardaki risk yönetimi için klasik “yumurtaları aynı sepete koymamak” söylemi vardır. Adeta “şehir efsanesi” haline gelmiş olan benzer bir söylem de portföy çeşitlendirmesi yapıldığında “uzun vadede” para kaybedilmeyeceğidir.

2001’deki Türk piyasaları, 2008’deki küresel kriz bu “özdeyişlerin” her zaman haklı çıkmadığını ortaya koydu.

Varlık fiyatlarında bir düşüş yaşandığında emtia, konut, hisse senedi fiyatları aynı anda düşebiliyor. Artık piyasaların hemen hepsi bir birine bağlanmış durumda. Mısır, bakır ya da portakal suyu artık bir finansal enstrüman. Mortgage kredileri ve bunlara dayalı menkul kıymetler aracılığıyla emlâk da bir finansal enstrüman haline gelmiş durumda. Hisse senetleri, tahvil ya da mevduat zaten birer finansal enstrümandı.

Kürede yaşanan bir sorun ya da coşku tüm finansal piyasalara, tüm enstrümanlara benzer yönde yansıyor. Ülke, bölge, ürün farklı olsa da her birinin bu yansımaya tepkisi benzer oluyor. Her ne kadar yön olarak aynı olsa da bazıları az, bazıları çok, bazılar erken, bazıları ise geç tepki verebiliyor. Ancak net olan bir şey var ki o da bütün varlık piyasaları “birmiş gibi” hareket ediyorlar. Bileşik kaplar misali...

Mart 2009’dan bu yana bakın. Bir yandan emtialar yükseliyor, diğer yandan hisse senetleri, öte yandan emlak (Her ne kadar ABD’de en yavaş bunlar artsa da)... Ama az ama çok. Altın yüzde 25 artarken, bakır yüzce 150... İMKB yüzde 145 artarken, Dow Jones yüzde 65 artabiliyor. Ancak hepsi yükseliş yönündeydi. Bu rallide düşen borsa gördünüz ya da duydunuz mu hiç?

Şimdi sırada önemli bir düzeltme var. Hem de tüm dünya borsalarında, varlık piyasalarında... Son aylarda İMKB yükselirken borsa ile ilgilenenler “Hangi hisse senedini alsam” diye sorup duruyorlardı. İMKB düşmediği için de bu sorular sürüyor. “IMF gazı” da bir türlü kesilmediğinden herkes oyunu sürdürme taraftarı.

Kimse bir süre kenara çekilmeyi düşünmüyor. Sanki nakit el yakacak, sanki herkes “Şov devam etmeli” diyen Broadway yıldızı, sanki onlarsız oyun devam etmeyecekmiş gibi geliyor bazılarına. Kimse bir süreliğine “misketlerini alıp oyuna bir süre ara vermeyi” düşünmüyor.

Kimse kârını cebine koyup, “Nakit de bir finansal enstrümandır” diye düşünmüyor. Halbuki piyasalar düşerken, düşüşü nakitteyken izlemek kadar keyifli bir yatırım stratejisi olabilir mi?

Sadece borsalar düşerken mi? Kararsız kaldığınızda ya da yatırım kararlarınızda yeterince kendinize güvenmediğinizde de “nakit iyi bir finansal enstrüman” haline gelebilir. Para kaybetmektense, paranızı korumak evla değil midir?

Nakitten kastım, sermayenizin bankada cari hesapta, gecelik mevduatta ya da aynı gün nakte çevrilebilir likit fonlarda olmasıdır. Bunlardan likit fonlar bile diğer iki alternatife oranla minimum seviyede bile olsa bir risk içerir. Zira bu fonların içinde 180 güne kadar kısa vadeli de olsa Hazine bonosu bulunur. Varlık fiyatları düştüğünde bono fiyatları da her ne kadar uzun vadeliler kadar olmasa da, az da olsa gerileyecektir. Yine de gerileme en alt düzeyde olacaktır.

Belki bugün değil ama düzeltmenin sertleştiği, ya da finansal sistemde bir “kırılma” olduğu anlarda nakdin de bir enstrüman olduğunu hatırlamakta fayda var!

Yazının devamı...

Borsalarda düşüşlere hazırlıklı olun!

Bu hafta, küresel varlık fiyatlarındaki düşüşlerin yavaşladığı, birkaç kısa molanın “alındığı” bir hafta olacak! Hafta başında kısa bir toparlanma yaşansa da ardından yeniden düşüşlerle uğraşacağız.

Üstelik bunlar geçtiğimiz Cuma günü ABD ekonomisinin 2009’un son çeyreğinde, son altı yılın en yükseği olan, yüzde 5.7 büyüdüğü açıklamasına rağmen olacak! (Bence bu büyüme rakamında aşağı yönlü bir revizyon gelecektir!) Beklenti 4.7 idi.

Gariptir, beklentilerden çok daha iyi gelen büyüme rakamına rağmen ABD hisse senedi piyasalarında Dow Jones yüzde 0.52, S&P 500 yüzde 0.98 düştü. Yeni ürünü iPad’in hayal kırıklığı mı, yoksa çığır açıcı mı olduğu tartışılan Apple ve diğer teknoloji şirketlerinin gerilemesiyle Nasdaq da yüzde 1.45 değer kaybetti. Sadece hisseler mi, emtialar da geriledi. Petrol yüzde 1 gerileyerek 72.89’a, bakır da yüzde 1.47’lik düşüşle 305 dolara, altın da bir ara 1.075 dolara kadar indi.

Sebep olarak ilk akla gelen; AB’de yaşanan gerginlikti. AB’nin yaramaz çocuğu Yunanistan hakkında Davos’tan gelen umut verici birkaç söylemle haftanın son gününde toparlanan Euro Bölgesi borsaları, günü ‘artı’ kapatsalar da, haftanın başında bu kazanımlarının önemli bir kısmını geri verebilirler.

Merak etmeyin, Yunanistan çok da uzamadan bir şekilde çözülecek!

Büyük olasılıkla da kendi kendini “yüzdürmesi” tarzında bir yöntem bulunacak. Yunan halkı siestalarını kısa tutacak, biraz daha fazla çalışacak. Euro henüz daha bu kadar ‘genç’ bir para iken, euro sistemi içindeki bir ülkenin bu sistemi çökertmesine izin verilmeyecektir. Böyle bir şeye izin verildiğini varsayalım bir an için: İspanya, Portekiz, İngiltere derken bir anda AB’nin dağılmasına kadar varan bir süreç yaşanabilir. Harcanan bu denli büyük emek ve paradan sonra, ilk ciddi krizde kimse çöküşe izin vermeyecektir. Acı reçetenin, sol eğilimli Papandreu’nun iktidarı sırasında uygulanması bir parça daha kolay olacaktır.

Asıl sebep daha derinde. Kriz sırasında radikal hiçbir şey yapılmadı! Sadece “bedava para” pompalanarak sistem “yüzdürüldü”!

Bedava paraya rağmen gidilecek yol ‘azaldı’. Diğer yandan ABD’de geçen hafta açıklanan enflasyon verileriyle “bedava paranın” da ‘ömrü azalmaya’ başladı! Bulmacanın parçalarını biraraya getirenler ‘kâr cebe yakışır’ demeye başladılar. Olan biten bu. Haa bir de Ocak aylarının ‘satış ayı’ olduğunu da unutmamak gerek.

Cuma günü ABD piyasalarında yaşananların bir yansıması olarak Asya ve Avrupa piyasalarının bugün “keyifsiz” bir gün geçirmesi mümkün.

Ancak bunun uzun süreceğini zannetmiyorum. Teknik olarak ABD piyasaları son iki günde önemli destek noktalarında tutundu. 10.025 (+/- 25) korunduğu takdirde haftanın ilk bir kaç gününde yukarı yönlü cılız yükseliş denemeleri yapacaktır. Bu denemeler sırasında Dow Jones’ta 10.205, 10.305 ve hatta 10.385 seviyelerine kadar yükselişler bile görülebilir. Ancak sonrasında yine düşüş trendine dönülecektir.



Haftanın endikatörü: Euro/dolar paritesi

Bu haftanın seyri konusunda en fazla ipucu verecek “enstrüman” parite olacaktır. Euro/dolarda 1.3805’e kadar inilmesi mümkün. Ancak bu seviyenin “tutması” durumunda hem paritede hem de borsalarda yukarı yönlü bir düzeltme yaşanacaktır. Zira tüm varlık piyasaları kısa vadeli “aşırı satım” bölgesine yaklaşıyor!



Dolarda yükseliş olabilir

OLA ki paritede 1.38’in altına inilirse (1.3655 ara hedefinden sonra) bu kez ana hedef 1.3490 olacaktır. Böylesi bir hareket tüm hisse senedi piyasalarının ve de emtiaların daha da aşağıya inmesine neden olacaktır. Benim beklentim bu hareketin bir sonraki “turda” olması, bu turda 1.38 seviyesinin destek olarak korunması yönünde. Paritede 1.38’lere inilirken, aynı zamanda da hisse senedi piyasalarında gerilim devam ediyorsa dolar/TL kurlarında 1.5075, belki de arızi olarak 1.5150’ye kadar bir yükseliş olabilir. Yurtdışı kaynaklı “sürpriz bir talep” gelmediği takdirde bu seviyelerde uzun süre kalınması zor görünüyor. Hafta sonu Başbakan’ın IMF konusundaki kendini tekrar eden söylemleri varlığını korudukça kurlarda bu seviyelerin üzerine şimdilik çıkılmayacaktır.



IMF beklentisi İMKB’yi tutuyor

ARTIK yavaş yavaş etkisini yitiren ve IMF Başkanı Kahn’ın 4. madde söylemi ile yeni bir boyut da kazanan IMF meselesi yine de İMKB’yi zirvelerine yakın seviyede tutacaktır. İMKB’nin diğer piyasalara göre yarattığı “pozitif farkı” eninde sonunda kapatacağına inanan bir kişi olarak, bunun “IMF masalının” ama öyle ama böyle sona ermeden olmayacağına inanmaya başladım. Yaşananlar kolaylıkla izah edilebilir değil, ancak “gerçek”! Ne diyebiliriz ki?

Bu hafta İMKB’yi yakından ilgilendiren önemli bir halka arz da var. Koza Altın’ın halka arzı için talep toplanacak. Yapılacak halka arzın büyük olması ve uzun bir zamandan sonra yapılıyor olması, piyasadaki “iştahı” göstermesi açısından önemli bir gelişme!

Bu halka arzdan bağımsız olarak, İMKB’nin özellikle geçtiğimiz haftaki performansına baktığımızda 53.250-53.100 bandının altında bir kapanış olmadığı, ABD piyasalarındaki teknik seviyeler korunduğu ve de “IMF gazı” da devam ettiği takdirde yeniden 56 binlere doğru bir “atak” bile görebiliriz!

Yazının devamı...

Hazine’den 10 yıllık satış başarısı

Dün yapılan ihalede Hazine 10 yıl vadeli tahvil yoluyla toplam 946.9 milyon TL borçlandı. İlk kez yapılan 10 yıllık tahvil, altı ayda bir yüzde 5.25 kupon faizi ödeyecek.

İhalede 626.6 milyon TL’lik satış yapılırken ortalama bileşik faiz 11.24 olarak gerçekleşti. İhalede maksimum bilişik faiz yüzde 11.40, minimum bileşik faiz de 10.91 olmuş. İhale öncesinde ortalamadan alırım diyenlere (Rekabetçi Olmayan Teklif-ROT) ise 320.3 milyonluk satış yapılmiş durumda. ROT taleplerinin yarısını karşılayan Hazine’nin bu ihalesi, ilk bakışta yeterli talep görememiş izlenimi uyandırabilir. Aslına bakarsanız ihale öncesindeki satış rakamı beklentisi de bu seviyelerdeydi.

TL mevduatlarının ortalama vadesinin 40 gün civarında olduğu bir bankacılık sisteminin 10 yıl gibi, hele hele sabit faizli bir ihaleye müthiş bir talep göstermesini beklemek haksızlık olsa gerek. Yine de piyasa katılımcıları için bir ilk olan bu ihalede gerçekleştirilen satış rakamı “ilk deneme” için bence başarılı sayılmalı.

İhale öncesindeki faiz beklentisi 10.80-11.00 aralığındaydı. Bu bant 10 yıllık çapraz döviz swap piyasasındaki (Cross currency swap-CCY) faizler civarındaydı. Ancak ihale bu seviyelerden çıksaydı herhangi bir “pozitif marj” imkânı olmayacaktı. 11.25 bileşik ortalama bir yandan alanlara pozitif bir marj imkânı tanırken, diğer yandan da Hazine’nin de piyasa koşullarına duyarlı hareket ettiğini göstermesi açısından önemliydi.

Her ne kadar piyasa katılımcılarından bazıları çıkan faizi “yüksek” bulsalar da Hazine 10 yıl gibi bir vadede sabit faizli bir kıymet satarak bir milat gerçekleştirmiş, “verim eğrisinin” oluşmasını sağlamıştır. İş bundan sonra 5 ile 10 yıl arasını doldurmaya kalıyor.

İhale sonrasında gösterge bonoya ve diğer eski bonolara satış geldi ve faizlerde bir yükseliş yaşandı. Bunu 10 yıllık ihalede satışın az, faizin yüksek olmasına bağlayanlar oldu. Bana göre yaşanan yükselişin dünkü ihaleyle ilgisi pek yoktu. Bono faizlerinde zaten dibe yaklaşılmış, 30 Aralık’taki Başbakan Erdoğan’ın ağzından yapılan IMF açıklaması sonrasında yüzde 9.40-9.16 arasındaki boşluğu kapatacak şekilde yukarıya doğru bir hareket başlamıştı.

Faizlerdeki yükseliş TCMB Başkanı Durmuş Yılmaz’ın da payı vardı. Yılmaz, dünkü basın toplantısında yıl başındaki vergi artışlarının enflasyon üzerinde olumsuz etkileri olacağını belirtti. Bu da piyasaların enflasyondaki bekleyişler ve de buna bağlı olarak politika faizlerindeki hesaplarını bir miktar bozdu. Satışlar bu yüzdendi. En azından yukarıda belirttiğim boşluk kapanana kadar da sürecek diye düşünüyorum.

“Yüzde 50 ihtimalle olmayacak” dediğim IMF anlaşması olsa bile bu böyle..!

Yazının devamı...

10 yıllık tahvil ihalesi ve getirecekleri

Bugün modern Türk finans tarihi açısından önemli ve heyecanlı bir gün. İlk kez sabit faizli 10 yıllık devlet tahvili ihalesi yapılacak. Hazine 6 ayda bir yüzde 5.25 kupon faizli (yıllık bileşik faizi yüzde 10.78) bir tahvilin ihracını gerçekleştirecek.

Ocak ayı için planlanan borçlanmadan geriye 1.5 milyar TL’lik bir kısım kalmış durumda. Buna yakın bir rakam satılır mı bugün belli olacak.

Hazine’nin 10 yıllık bir süre için TL cinsinden (yabancı para cinsinden 30 yıl bile borçlanıldı) borçlanmayı başarabilmesi birkaç açıdan önemli.

Reyting şirketlerinin notlarına rağmen, Türk Hazinesi’ne böylesi bir güvenin; hele ki sabit faizle 10 yıla kadar borç verecek denli bir güvenin oluşması önümüzdeki yıllar için bir referans oluşturulması açısından önemli!

Türk Lirası cinsinden bonolara ait ‘getiri eğrisi’ 5 yıla kadar uzanırken, bugünkü ihale ile bu süre 10 yıla kadar uzayabilecek. Bu da özellikle para piyasasındaki türev ürünlerin oluşturulabilmesi açısından yeni imkânlar yaratacaktır.

Uzun vadeli sabit faizli bonoların asıl alıcısı konumunda olan Avrupa Yatırım Bankası başta olmak üzere TL cinsinden eurobond ‘yaratan’ bankalar daha önceleri 3 yıla kadar uzanan vadelerini artık daha da uzatabilecek.

Yurtiçindeki piyasa katılımcıları arasında bu bonoya talebin daha çok Bireysel Emeklilik Sistemi’nden ve de uzun vadeli getiri arayışında olan diğer sigorta şirketlerinden geleceği varsayılıyor.

Peki bu bonolar satılır mı? ‘Hazine yetkilileri yeterli talep gördüler ki böylesi bir ihraç yapıyorlar’ diye varsaymak gerek. Aksi takdirde başarısız olacakları, ön piyasa araştırması yapılmamış böylesi bir maceraya atılmazlardı.

Faiz hangi seviyede oluşur derseniz; yurtdışındaki 10 yıllık “çapraz para değişim-cross currency swap (CCS)” piyasasında faiz seviyesi yüzde 10.50-10.80 bandında. 1 ile 5 yıl arasındaki CCS oranları ise, eş/benzer dönemdeki bonolara 30-50 baz puan daha yüksek seviyede. Diyelim ki 5 yıllık sabit getirili bono alıp bunu CCS ile fonlamak istediğinizde, bugünlerde 30-50 baz puan zarar edebiliyorsunuz.

Piyasa katılımcıları 10 yıllık bonoda negatif fark olmasını beklemiyorlar. Bu açıdan bakıldığında bir miktar “pozitif fark” olacağını varsayacak olur ise 10 yıllık bononun getirisinin yıllık yüzde 11’e çok yakın ya da az üzerinde gerçekleşmesi mümkün görünüyor.

Yine de bu konudaki genel kanı ne kadar satılırsa satılsın bu bonoların likiditesinin “sınırlı” olacağı yönünde, bugün yapılacak ihale sonrasında aynı kıymetin yeniden ihracının ileride gerçekleşebileceği yönünde. Zira hem piyasalardaki risk iştahının azalmaya başlamasının, hem de daha çok ‘nihai kullanıcıların’ talep edeceği bu bonolara yakın zamanda yeni bir talebin gelmesinin zor olacağı düşünülüyor.

Her ne olursa olsun fiyat oluşmasına ‘yeterli’ olacak miktarda bir ihracın gerçekleştirilmesi Türk sermaye piyasaları açısından önemli olacak. Bu sayede yeni bir enstrüman piyasaların ‘hayatına girecek’. Böylesi bir ihracın eninde sonunda özel sektöre de faydası olacaktır.

Bu yıl boyunca özel sektörden de yeni ihraçlara tanık olacağız. Bunlar Hazine gibi 10 yıllık olmasa da özel sektör için sayılabilecek 2-3 yıllık vadede olacak. Hazine’nin açacağı yol özel sektöre de yarayacaktır.

Bu ihale öncesinde beni şaşırtan bir durum oldu: “IMF ile anlaşma yakında” diyen yeni bir açıklamayı ben duymadım. Ben mi atladım? Yoksa siz de mi duymadınız?

İhale öncesi duyacak mıyız, çok merak ediyorum.

Yazının devamı...

İnecek daha çok yol var!

Bugünlerde birçok yorum okuyacaksınız. Geçen hafta yaşanan düşüşün sebepleri hakkında. Kimi yorumda Çin’deki kredi genişlemesini durduran önlemlerden, kiminde Obama’nın bankalara açtığı “savaşın” yan etkilerinden dem vurulacak. Hatta yakında Yunanistan, Portekiz, Dubai derken belki de İngiltere gibi borçlu ülkelerin açmazlarından bahsedilecek... En fazla da önümüzdeki dönemde gelmesi muhtemel faiz artışlarından korkulduğu için borsaların düştüğü konuşuluyor olacak.

Muhakkak ki hepsi doğrudur. Zira bu yorumların hemen hepsi Mart 2009’dan bu yana yaşananları “normal” kabul ediyor. Az sayıdaki yorumda ise son rallinin “normal olmadığını”, sadece bedava para sayesinde gerçekleştiğini ve parayı “bol bulan” yatırım bankalarını bunu “nereye yatıracaklarını şaşırdıkları” için piyasalarda işin ifrata vardırıldığını bulabileceksiniz.

Son ralli; krizi yaratan sebepler ortadan kalktığı, benzeri bir krizin bir kez daha yaşanmaması için radikal önlemler alındığı, sistemik değişiklikler yapıldığı için mi yaşandı? Tabii ki değil! Ralli “bedava paranın” bir sonucu, daha doğrusu zaferidir.

Peki ne oldu da Ocak ayının ortasına kadar süren “bahar havası” sona erdi? Aslında hiçbiri yukarıdaki sebepler değildi. Olan biten “güneşin balçıkla sıvanamaz” olmasından başka bir şey değil. Gerçekte yapılan hiçbir şey yok. Krizleri tekerrür ettirmeyecek hiçbir önlem alınabilmiş değil. Korkulan (aslında artık hasretle beklenen) enflasyon da bir türlü gelmiyor. Halen daha deflasyon olmasa da yatay seyir devam ediyor. Asıl herkesi ilgilendiren ve de ürküten işsizlik tarafında hiç bir gelişme yok! Umutlu bir gelecek vadeden beklenti dahi oluşturulabilmiş değil.

Üstüne üstlük piyasalarda işlem yapan katılımcıların neredeyse tamamı borsaların daha da yükseleceğine inanarak piyasaya girmiş durumda. Peki onlardan malı alacak kim kaldı? “Bedava paraya” rağmen...

Olan biten, piyasaların yükselmekte zorlanacağını düşünen bazılarının “kâr cebe yakışır” diyerek piyasayı terk etmesidir. Yeni başladık, devam edecek! Dikkat ederseniz yazının başından beri söylediklerim belirli bir ülke için değil! ABD, Brezilya, Rusya ya da Türkiye... (Belki tek istisna Çin olabilir!)

Bir de “tarihin tekerrür” etmesi durumu var! 2000 yılından (ki reel anlamda [altın bazında] ABD piyasalarındaki tarihi zirvedir, Ekim 2007 değil!) bu yana Ocak aylarında zirveler görülüyor, ardından da düşüş geliyor. Son 11 yılın hemen hepsinde Ocak ayında önemli satışlar yaşanmış. Bunların 6 tanesinde 2008’deki “facia” da dahil olmak üzere, yıl kapanışları Ocak zirvelerinin gerisinde kalmış.

“Ocak sendromunun” yanı sıra teknik olarak geçtiğimiz hafta, ABD piyasalarında Mart 2009’dan bu yana yaşanan yükseliş trendi aşağı yönlü kırıldı. Üstelik sadece trend değil, hareketli ortalamalar, diğer teknik analiz indikatörleri ve özellikle de emtia piyasaları da bu kırılmayı teyit ediyor!





Bu hafta neler olabilir?

Yurtdışının belirleyicisi durumundaki ABD piyasalarının endeksleri Dow Jones’ta Cuma günkü haftalık kapanış bazında 10.275 ve S&P’de de 1.110 seviyelerinin kararlı bir şekilde aşağı kırılmasıyla Dow’da 10.050 ve S&P’de 1.070-1.080 bandının önü açılmış durumda.

Haftanın ilk günlerinde bu seviyelerin korunmasına çalışılacaktır. Bu hafta değilse bile önümüzdeki haftada bu seviyelerin aşağı kırılması ve Dow’daki ilk ana hedef olan 9.725 seviyelerine kadar bir geri çekilme yaşanabilecektir.

Euro/dolar paritesinde 1.4040 seviyesinin korunmuş olması, düşüş hareketinin hızını yavaşlatabilir. Ancak bu seviyenin altına inilerek bir sonraki ana hedef olan 1.3750-1.3810 seviyesine doğru bir hareket yaşanacak olur ise hisse senedi borsalarındaki hareket daha da hızlanabilir.

Paritedeki böylesi bir hareket sadece hisse senetlerini değil, başta petrol ve altın olmak üzere emtiaları da “vurabilir”! Böylesi bir harekette ilk aşamada ABD ham petrolü WTI’da 70.40, altında da 1.065 dolar/ons seviyelerine kadar bir düşüş yaşanabilir.





En önemli sınav 10 yıllık tahvil ihalesi

Bu haftanın Türk sermaye piyasaları açısından en önemli olayı 10 yıllık sabit faizli tahvil ihalesi olacaktır. Cuma günü gelen hızlı faiz hareketinin bir kısmı Obama’nın açıklamalarıyla ilgisi olsa da bir kısmı da piyasa katılımcılarının bu ihale için yaptığı hazırlıktan kaynaklanıyordu.

Obama’nın açıklaması; finansal kurumlar arasındaki akışkanlığı, bunun da beraberinde bizim de içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülke piyasalarına giren fonları azaltacağı endişesini uyandırdı. Gelişmekte olan ülke piyasalarına giren fonlarda kısa süreli de olsa (nasılsa ABD’li bankalar da konulacak kuralın arkasından dolaşacak bir yolu 3-5 ayda -belki de haftada- bulacaklardır) bir “kesinti olması bizim piyasalarımızı fazlasıyla bozabilir endişesi varlık fiyatlarını geriletti.

Bu hafta yapılacak 10 yıllık tahvil ihalesiyle gelecek için önemli olan, neredeyse 25 yıla yaklaşan modern piyasalar tarihinde bir ilke şahit olacağız. Umarım satış başarılı olur!

İMKB’ye gelince... Önce geçen hafta Pazartesi günkü tahmin yazısından bir alıntı: ”...Böylesi bir hareketin bize yansıması durumunda ise İMKB 100’un 51.500 seviyelerine kadar geri çekildiğini görebiliriz.

IMF anlaşmasına(!) rağmen böyle bir hareketin yaşanması kafaları daha da karıştıracaktır!

Gün bitti, hafta bitti, hatta 30 Aralık’tan bu yana üç hafta bitti. Ortada ne anlaşma, ne heyet var. Ve piyasalar IMF anlaşmasına rağmen düşüyor. Artık IMF’nin pozitif bir önemi kalmadı! Bundan böyle sadece “yapmayacağız” denmesinin negatif etkisi olacaktır.

İMKB 100’de 53.250’nin aşağı kırılmasıyla 51.650-51.850 bandına doğru ilk hareketi göreceğiz. Ola ki hafta boyunca, geride bıraktığımız 55.097 ile 54.654 arasındaki boşluğu dolduracak bir yükseliş olur ise bu hareketin hisse senedi bulunduranlar için pozisyon azaltmasında da fayda var!

Kurlarda paritedeki hareketler belirleyici olacak! Dolar/TL’de 1.4935-75 bandının korunması mümkün. Stresin arttığı anlarda 1.5110-50 bandına doğru hareketler yaşansa da euro/dolar da 1.40’ın altına inilmemişse dolar/TL’deki yükselişlerin kalıcı olması mümkün görünmüyor.

Yazının devamı...

Obama şantaja direnebilecek mi?

Popülaritesi seçildiği zamana göre hızlı gerileyen, senatoda çoğunluğu yitiren ABD Başkanı, Obama Perşembe günü “sert çıktı!” Obama “...bankaların asli görevi olan müşterilerine hizmet etme görevinden çok da uzaklaşmalarına izin vermemeliyiz” sözleriyle gündeme damgasını vurdu. Hatta Obama işi daha da ileri götürerek, “Eğer onlar kavga istiyorlarsa, ben bu kavgaya hazırım” diyerek dozu ilk baştan artırdı.

Obama’nın senatonun onayını da gerektiren teklifi; krizde kamu kaynaklarına ihtiyaç duyacak hale gelen bankaların hedge fona ya da “private equity” şirketine sahip olmalarını, bunlara yatırım yapmalarını ya da desteklemelerini yasaklıyor. Bankaların asli görevi olan müşterilerine hizmet dışında kendi nam ve hesaplarına alım satım yapmalarının da (propriatory trading) önüne geçilecek. Ayrıca bankaların “büyüklükleriyle” ilgili düzenlemelerin yapılması da gündemde.

Böylesi bir “yasaklamanın en fazla etkileyeceği yatırım bankalarından anında tepki gelmiş. Goldman Sachs ve JP Morgan “alım satım (trading), ister kendi nam ve hesabına isterse de başka şekilde yapılsın; finansal bir krize yol açmaz” denilmiş. (Eski bir banka hazine bölüm yöneticisi olarak bu söyleme inanmam ne yazık ki mümkün değil.)

Böylesi bir düzenlemenin yapılmasının piyasalardaki akışkanlığı ciddi oranda azaltacağı endişeleri önce ABD, ardından da tüm dünya borsalarını vurdu! Üstelik ABD’deki Perşembe günkü kapanış teknik anlamda önemli seviyelerin kırılması anlamına da geliyordu.

Hafta başında, bu haftanın “kırılma haftası” olacağını, ‘haftanın ikinci yarısına hazırlıklı olmakta fayda var’ diye yazmıştım. Düşüş beklentim Obama’nın çıkışından bağımsızdı. Piyasalar yine de gerileyecekti. Sebep ister Obama olsun, ister tek bir senatör seçimi olsun, ister herhangi bir Fed açıklaması olsun, farketmeyecekti. Bir sebep bulunacaktı! Nitekim bulundu da...

Düşüşün “sertleşmesi” Wall Street’in bir “şantajı” da olabilir. Wall Street bugün değilse bile önümüzdeki günlerde; Obama geri adım atmazsa ‘Borsalar düşer, hatta ısrarını sürdürürse daha da düşer’ diyecektir. Obama direnebilir mi? Pek sanmam. Hem stres testinde hem de bankaların kurtarılmasında kısa zamanda esnedi. Bunda da direnmesi hayli zor görünüyor.

Yok eğer direnecek olursa bu direnç bir anlamda Obama’nın rüştünü, daha doğrusu iktidarını ispatlayacağı bir çıkış olacaktır.

Başardı, başardı...

Başaramadı, Obama ABD’nin en çabuk “topal ördek” (başkanlık seçimleri yaklaşırken, varolan başkanın karar alma konusunda yavaşlaması) olan başkanı olacaktır. Tüm bunların bizi neden ilgilendirdiğine Pazartesi değineceğim.

Yazının devamı...

Sadece euronun zafiyeti mi?..

Küresel piyasaların dünkü hareketinin birçok sebebi sayılabilir:

- Çin’in bankalardaki kredi genişlemesini yavaşlatacak önlemlerini artırması, Çin’in büyümesini yavaşlatacağı düşünülüyor. Hal böyle olunca da Çin’in ABD ve Batı dünyasının düşük büyümesini ikâme etme ihtimali düşüyor.

- Borsalardaki yükselişlerin hız kesmesi, yükseliş trendinin yataya dönmesi, daha fazla yükseliş için daha fazla insanın inandırılması gerekiyordu. İşlem yapan insanların neredeyse tamamı piyasalara girmiş ve hepsi de yükseliş yönündeydi zaten...

- Yunanistan’daki önlemlerin arzulanan sonucu vermeyeceği endişeleri,

- ABD’de son açıklanan bankacılık sektörünün kârlarının beklentilere yakın çıkması, olumlu sürprizin gelmemesi,

- Massachusetts Senatörü Demokrat Edward Kennedy’nin ölümünün ardından yapılan seçimi Cumhuriyetçi adayın kazanmasıyla Obama’nın ABD Senatosu’ndaki çoğunluğunu kaybetmiş olması,

- Küresel büyüme endişeleriyle birlikte petrol, bakır, altın, gümüş, nikel v.b. emtialardaki hızlı değer kayıpları...

- ... Ve bana göre en önemli gelişme euro/dolar paritesinde 1.4285 seviyesinin hızlı bir şekilde aşağı kırılması! Yani euronun geçtiğimiz yılki doların zafiyetine düşmüş olmasıdır.

Pazartesi günkü “Kırılma haftası mı?” başlıklı yazımda “... Dow Jones endeksinde 10.530’un ve S&P 500 endeksinde de 1.130’un altında kapanışların olması durumunda Dow’da 10.275 ve S&P’de de 1.110 seviyelerine doğru bir hareket görülebilir. Hafta içinde bu seviyelere inilecek olur ise, Mart ayından bu yana yaşanan ana yükseliş trendinin kırılıp kırılmadığı sorgulanacaktır.

Euro/dolar paritesinde 1.4285’in altındaki bir kapanış yukarıdaki tahminlerin gerçekleşme ihtimalini artıracaktır” diye yazmıştım. Kapanışlar bu seviyenin de altında olmuş ise, hafta başındaki tahminlerin gerçekleşme ihtimali de artacaktır.

Yurtdışında bunlar olurken, biz nasıl oluyor da “Pozitif ayrışıyoruz” derseniz... “Sıradan” cevabı “IMF anlaşması” olsa gerek. Not artışı artık önemli değil! S&P’den not artışı gelse bile dünya piyasaları böyleyken artışın çok da önemli bir katkısı olmayacaktır.

Önümüzdeki hafta Salı günü 10 yıllık sabit kuponlu tahvil ihracı var. Bu ihalenin de başarılı geçmesi için (!) IMF hikayesi yine gündeme gelebilir. Bu da İMKB’yi “şimdilik kaydıyla” diğerlerinden ayırabilir.

Ancak açıklamanın hemen sonrasında gelecek sert bir düşüş de kimseyi şaşırtmasın!

Yazının devamı...

© Copyright 2024

Gazete Vatan Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş.