Sahi, VOB ne için vardı?
İşin uzmanları hemen, uzun vadeli riskleri en aza indirecek türev ürünlerinin işlem görmesi için diyeceklerdir. Fiziksel emtiaların ilerideki tarihlerdeki fiyat belirsizliklerini azaltmayı amaçlayanların başlattığı vadeli kontratlar (futures) dünyada faiz, döviz, hisse, endeks gibi aklınıza gelebilecek hemen her tür finansal ürün için kullanılır oldu.
Bizde de faiz, dolar ve euro gibi döviz, pamuk ve buğday, altın gibi emtia ve borsa endekslerindeki “riskleri” azaltmak için 2002 yılında Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası (VOB) kuruldu. Kurulduğundan bu yana geçen zamanda işlem hacmi ciddi bir şekilde arttı. Hacim arttı artmasına da milyarlarca liralık günlük işlem hacmi neredeyse sadece İMKB Endeks 30’a dayalı kontratla gerçekleşti.
Teorik olarak bu kontrat İMKB’de, özellikle Endeks 30 kağıtlarında, hisse senedi pozisyonu taşıyanların şu veya bu sebeple satmak istemedikleri bu pozisyonlarını fiyat düşüşlerine karşın korumak için kullanılıyor.
İkişer aylık aralıklarla işleme açılan bu kontratlar ilk işleme açıldıklarında vadelerine uzun zaman olduğundan dolayı spot/cari piyasaya oranla çok farklı seviyelerden işlem görebilir. Normal koşullarda da faiz farkından dolayı, vadeli kontrat (VOB fiyatı) seviyesinin, spot piyasalardan yüksek olması makul karşılanır.
Ancak bu farkların “makul” kabul edilebilecek seviyelerde olması gerek. Aradaki farkların her iki yöne de fazla “açılmaması” beklenir. Açılınca ne olur derseniz, ortaya arbitraj çıkar. Diyelim ki VOB fiyatı aşırı yükseldi. Bu durumda katılımcılar spot piyasadan hisse senetlerini alırlar. Fonlama maliyetini ve de alım satım farklarından kaynaklanacak zararları da (VOB’daki yaklaşık 350 puanlık bir farka denk geliyor) hesapladıktan sonra dönüp VOB’da kontrat satarlar. Vadesi geldiğinde (ya da aradaki marj kapandığında) ters işlemleri yaparak pozisyonunu kapatır, kâr ederler.
Tersi bir durumda ise yani VOB fiyatının aşırı düşük olduğu durumda ise bu kez de hisseleri açığa satarlar karşılığında VOB kontratını alırlar. Elde edilen TL ile hisse borçlanma maliyeti arasındaki fark, yine alım satım zararı gibi maliyetler sonrasında kâr elde edilme imkânı olabilir.
Bu tarz arbitrajlar, teknik olarak piyasalardaki aşırı farkların normale dönmesine katkıda bulunurlar. VOB fiyatının aşırı yükseldiği durumlarda arbitraj için gerekli olan nakit kredi imkânıdır ve hemen herkesin kolayca bulabilme şansı vardır.
Ancak VOB fiyatının aşırı düşük olduğu zamanlarda ise bu farkın kapanması ne yazık ki bizim piyasalarımızda kolay kolay mümkün olamıyor. Nitekim son iki haftada da bunu gördük. VOB fiyatı spot piyasadan 300-500 puan arasında aşağı giderken (dün bir ara 650 puana kadar çıktı) aradaki farkı makul seviyelere çekebilecek hisse satışı mümkün olamıyor.
Bunun temel sebebi, Türkiye’de hisse senedi borç alıp-verme mekanizmasının iyi çalışmıyor olması. Bu arada ülkemizde hisse senetlerinde açığa satış adeta “ihanet boyutunda ayıp” olarak algılanıyor. Açığa satışın önüne geçebilmek için her şey yapıldığı gibi, hisse senedi borçlanma piyasasının gelişmesi için hiç kimse kılını kıpırdatmıyor.
Bu durumda da Londra menşeli yabancı yatırımcılar istedikleri gibi bizim piyasalarımızda at oynatıyor, yerli katılımcılar ise sadece onları seyretmekle yetiniyor.
Sahi VOB riskleri en aza indirmek için (hedge) bir yer değil miydi? Son iki haftadır süregiden durum, VOB, piyasanın asıl amacına ne kadar hizmet ettiği sorularını akıllara getiriyor.
Çözüm mü?
Önümüzdeki günlerde değineceğim!