Kendinizi ayrıcalıklı hissetmenin adresi Safranbolu

16 Şubat 2010

Geçen hafta Çatalca’da Villa Fe’nin keyfini çıkardıktan sonra bu hafta rotamı Batı Karadeniz’e çevirdim. İnsan sevgilisiyle bir kaçamak yapmak istediğinde tabii ki, mekanın önemi yok ama ben istedim ki, hem kışın tadına varabileceğimiz, hem de keyifli yemekler yiyerek, koyu sohbetler yapabileceğimiz bir yere gidelim. Safranbolu bence bunun için en uygun yerlerden biri. Ve İstanbul’a da oldukça yakındı. Yani, cuma akşamı yola çıkıp, 3.5-4 satlik bir yolculuk sonrasında Safranbolu’ya ulaşıp, pazar öğleden sonra rahatlıkla İstanbul’a dönebilirdik. Öyle de yaptık...Cuma gecesi saat 10.00 sularında Safranbolu’nun en güzel konaklarından Değirmenci Konak’ın ve onun cana yakın sahibesi Servet Hanım’ın kapısını çaldık. Eski bir Rum Evi satın alınarak onarılmış ve turizme kazandırılmış konağın devasa ahşap kapısı açıldı. Ev sahibi güler yüzü ile bizi bekliyordu. Girişteki şömine, çıtırtılarla yanıyordu. Çay demlenmiş, kek ve börekler hazırlanmıştı. Kilo almak istemesek bile bu şahane ikramı reddetmek mümkün değildi. Gece uzundu. Biraz sohbetin ardından yol yorgunluğu ile derin bir uykuya daldık. Ancak öncesinde, konağın tüm odalarını tek tek gezmeyi de ihmal etmedik. Her birinde kendinizi sarayda hissedebileceğiniz bir ortam hazırlanmıştı. Değirmenci Konak’ta kahvaltıSabah erkenden uyandık. Servet Hanım’ın bizi kahvaltıya beklediğini biliyorduk. Aşağıya indik ve ben masadaki yiyecekleri görünce ne kadar çok acıktığımı fark ettim. Halbuki daha yedi ya da sekiz saat öncesinde karnımı doyurmuştum. Masada neler mi vardı? Servet Hanım’ın kendi bahçesinde yetişen maydanoz, biber, domates, yine bahçedeki kara üzümlerden yapılmış üzüm suyu, tamamen ev yapımı mandalina, portakal, kızılcık, erik reçelleri, yöredeki pazardan alınan çeşitli peynirler, zeytin, sabah bizim için hazırlanmış su böreği, sıcacık kızartılmış ekmekler, zeytin çeşitleri derken biz aslında o gün hiç acıkmayacak kadar yemiştik. Üzerine Türk kahvelerimizi de içtikten sonra Safranbolu gezimize başladık. Dünya kültür mirası SafranboluSafranbolu aslında tam bir müze kent. Kültür varlıkları olduğu gibi korunuyor. Çünkü, 1994 yılında UNESCO’nun Türkiye’de İstanbul (tarihi yarımada) ile birlikte “Dünya Kültür Mirası Listesi”ne kabul edilen ikinci kenti olmuş. Sokak aralarında karşımıza çıkan görüntüler fotoğraf meraklılarını buraya çekecek türden. Safranbolu denilince insanın aklına hemen lokum ve safran geliyor doğal olarak. Lokum almak için meydandaki Safrantat’a uğruyoruz. Sahibi Coşkun Çelik güleryüzlü bir esnaf ve bize kentlerindeki lokumun tarihçesini anlatıyor. Bu arada safranlı lokumun tadına da bakıyoruz birlikte. Ve sonra bizi kentin en iyi aktarına götürüyor. Orada Safran’ın insan sağlığına yararlarını öğreniyoruz. 5 gram ve demlenmiş safrandan 120 bardak çay çıkabileceğini söylüyorlar. Safran insanın hücrelerini yeniliyormuş. Bu çok önemli tabii ki. Ve gramı 15 Lira civarında unutmayın. İnsanın gezerken karnı acıkıyor. Değirmenci Konak’ta oda kahvaltı hizmet veriliyor. Bu yüzden Servet Hanım’ın önerdiği restoranları aramaya koyuluyoruz. Sumru Hanım’ın hayali Taşev’de sinema salonu var Öğle yemeği için Sumru Yağmurdereli’nin sahibi olduğu Taşev Sanat ve Şarapevi’ne gidiyoruz. Koyu bir sohbet eşliğinde yiyoruz yemeklerimizi. Öğreniyoruz ki, Sumru Hanım gençlik yıllarındaki hayalini, tesadüfen geldiği Safranbolu’da gerçekleştireceğini fark etmiş ve çok yakın bir arkadaşının yardımı ile bu mekanı açmış. Hikâyesi öyle uzun ve güzel ki, buraya sığması imkansız. Şömine karşısında yapılan sıcacık sohbet eşliğinde rokfor soslu bonfile ve dilimli bonfile yiyoruz. Tabii ki, yanında şahane salatalar ve mezeler eşliğinde. Ve hemen belirtmeliyim, yemeklerinizi yedikten sonra Taşev’in üst katında, isterseniz sevgilinizle ya da arkadaşlarınızla film izleyebileceğiniz bir sinema salonu var. Salonun arşivinden film seçebilirsiniz ya da yanınızda götürdüğünüz bir filmi izleyebilirsiniz. Biz yemekte bitiremediğimiz şarap kadehlerimizi de yanımıza alıp içkilerimizi yudumlayarak filmin tadını çıkardık. Sumru Hanım size istediğiniz içkiyi servis edecektir. Burada ayrıca şiir dinletileri ve yazarların imza günleri de oluyormuş. Benden söylemesi.Değirmenci KonakDeğirmenci Konak 1800’lü yılların ikinci yarısında taş işçiliği Rum, ahşap kısmı Türk ustalar tarafından özenle inşa edilmiş Dünya mirası tescilli bir kültür varlığı. Mübadeleye kadar değirmencilik ve kerestecilik ile iştigal eden Testempasis ailesinin ikamet ettiği konak daha sonra üç defa el değiştirip yangın tehlikesi atlatıp, sağı solu örselenip, hayatı araba garajı olarak bile kullanıldıktan sonra terk edilmiş, tamamen çökmek üzereyken Değirmenci Işık ile Erkenez ailesi tarafından onlardan önceki atalarının mirasını ve kültürünü gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla 2004 yılı başında satın alınarak yaklaşık 2 yıl süren zorlu bir restorasyondan sonra koruma altına alınmış ve dünya mirasına kazandırılmıştır. Konağın, balayı odasında tonozlu kubbe mimarisiyle döşenmiş taşların fosforlu ışıltısını, tavanlarında sarıçamın kokusunu, günçardak ve pencerelerinden güneşin doğuşunu, gökyüzünün maviliğini, Safranbolu’nun masalımsı dokusunu izliyorsunuz. Değirmenci Konak’ta da birbirinden farklı şekilde dizayn edilmiş 7 oda bulunuyor.Su sesiyle akşam yemeği keyfi Havuzlu Köşk’teSafranbolu’da yemek için mutlaka birçok seçenek vardır ama ben Servet Hanım’ın önerdiği Abdi Dayan Bey’in sahibi olduğu Havuzlu Köşk’ü merak ediyorum. 300 yıllık bir geçmişi olan bu köşkün ikinci katında derinliği 1.5 metre olan bir havuz var. Yemeğinizi bu salonda yiyorsunuz. Abdi Bey bize kebap çeşitlerinden oluşan bir ana yemek ve yanında muhteşem zeytinyağlı tabakları hazırlatıyor. Bir gün içinde harika insanlar ve mekanlarla tanışmanın mutluluğu ile konağa dönüyoruz. Konakta gece nasılsa uzun olacak...Değirmenci KonakDeğirmenci Konak 1800’lü yılların ikinci yarısında taş işçiliği Rum, ahşap kısmı Türk ustalar tarafından özenle inşa edilmiş Dünya mirası tescilli bir kültür varlığı. Mübadeleye kadar değirmencilik ve kerestecilik ile iştigal eden Testempasis ailesinin ikamet ettiği konak daha sonra üç defa el değiştirip yangın tehlikesi atlatıp, sağı solu örselenip, hayatı araba garajı olarak bile kullanıldıktan sonra terk edilmiş, tamamen çökmek üzereyken Değirmenci Işık ile Erkenez ailesi tarafından onlardan önceki atalarının mirasını ve kültürünü gelecek kuşaklara aktarmak amacıyla 2004 yılı başında satın alınarak yaklaşık 2 yıl süren zorlu bir restorasyondan sonra koruma altına alınmış ve dünya mirasına kazandırılmıştır. Konağın, balayı odasında tonozlu kubbe mimarisiyle döşenmiş taşların fosforlu ışıltısını, tavanlarında sarıçamın kokusunu, günçardak ve pencerelerinden güneşin doğuşunu, gökyüzünün maviliğini, Safranbolu’nun masalımsı dokusunu izliyorsunuz. Değirmenci Konak’ta da birbirinden farklı şekilde dizayn edilmiş 7 oda bulunuyor.Nasıl Gidilir? Batı Karadeniz Bölgesi’nde, Karabük’e bağlı en büyük ilçe olan Safranbolu, Ankara’ya 220 km (otobüsle 2.5 saat), İstanbul’a 390 km ve otobüs ile 4,5 saat uzaklıkta. İlçenin bağlı olduğu ilin şehir merkezine olan uzaklığı ise 8 km. Ankara ve İstanbul’dan gelenler için otoyolda Gerede çıkışından sonra Karabük-Samsun yolunu takiben yaklaşık 35 km sonra yol İsmetpaşa mevkiinden sağa kıvrılarak bir üst geçişle Karabük karayoluna ayrılıyor. Karabük merkezindeki tabelaları izleyerek birkaç dakika içinde Safranbolu’ya ulaşabiliyorsunuz.Taşev-Sumru Yağmurdereli Tel: 0370 725 53 00 veya 0532 246 21 75 info@tasevsanatvesarapevi.com www.tasvesanatvesarapevi.com

Devamını Oku