Yazarımız Gültekin, “Enerji sistemlerinin önü açık mıdır?” diye soran Tankut Panayır’a “Şimdi ben tercih yapacak olsam kesinlikle enerjiyle ilgili bir dalı yazardım. Önü açık yazarsın pişman olmazsın” diye yanıt verdi.Yaklaşık 1 milyon öğrencinin girdiği LYS’de sonuçların açıklamasının ardından şimdi tercih maratonu başladı. Tercihler için 17 Temmuz son gün. Eğitim yazarımız Sadık Gültekin, öğrencilerin üniversite tercihleriyle ilgili sorularını yanıtlıyor. Öğrenci ve veliler sorularını habermerkezi@gazetevatan.com adresine gönderebilir.- Kaan Yılmaz: Sadık Hocam, Y-TS1 puan türü ile tercih yapacağım. Aldığım puan 390,59202, sıralamam ise 15,505. Gazetecilik okumak istiyorum ve öncelikli olarak okumak istediğim il İstanbul. Bu puan ve sıralama ile nasıl tercih yapabilirim, hangi üniversiteleri seçebilirim. Ayrıca aldığım puana göre sizin gazetecilik dışında tavsiye edeceğiniz başka bölüm olabilir mi? İlginiz için teşekkür ederim.- Sadık Gültekin: İÜ Gazetecilik geçen yıl 15.400’den öğrenci almış, senin sıran 15.505. Girer mi, bence burayı kazanırsın; olmadı MÜ Gazeteciliği yaz, geçen yıl 19.100’den almış. Kesin demiyeyim, ama burayı kesin kazanırsın. Her ihtimale karşı Kocaeli’ni de yaz, İstanbul’a yakın, sırası da 44.000. Korkulu rüya görmezsin...- Tankut Panayır: Mf -4 puanım 389.43025, sıralamam 44.580 enerji sistemleri bölümünün önü açık mıdır? Yoksa enerji sistemleri okumak yerine makine mühendisliği tercih ettikten sonra enerji dalında yüksek lisans mı yapmalıyım ?- Sadık Gültekin: Dünyada azalan iki şey: Enerji ve su, ötesini artık sen düşün! Şimdi ben tercih yapacak olsam, kesinlikle enerji ile ilgili bir dalı yazardım... Önü açık, yazarsan pişman olmazsın. Yüksek lisansını Almanya’da yap, Almanya bu konulara çok büyük yatırım yapıyor. Almanca’yı mutlaka öğren. Sonra bana teşekkür edersin.Makine müh. temel mühendislik dalı, her daim geçerli olacağını söyleyebiliriz, ama önceliği enerji sistemlerine ver...- Kubilay Açıkgün: Özel üniversitelerde yeni medya diye bir bölüm açıldı.Bu bölüm internet medyacılığı ağırlıklı olarak gelecek vaadeden bir bölüm müdür?- Sadık Gültekin: Hep geleceğin mesleklerini sorarsınız ya, işte ‘Yeni Medya’ geleceğin mesleklerin bir tanesi. Tam da siz gençlere yönelik, hareketli ve dinamik bir meslek. Bu konuda yetişmiş elemana çok büyük ihtiyaç var, şu anda en büyük sıkıntı bu zaten. Ben, ön sıralarda yer almanızı tavsiye ederim...- Ebru Usta: TS1’le sınava giren ve 300 net puan alan bir öğrenci hangi bölümleri yazabilir?- Sadık Gültekin: Öncelikle şunu belirtmekte yarar var: TS puan türünde 180 barajını geçip tercih yapma aşamasında bulunan aday sayısı 412 bin dolaylarında. 412 bin adaydan TS puan türünde üniversitelere alınacak aday sayısı ise 51 bin, yani her 8 adaydan ancak biri kazanabilecek. Tahminimce siz 111 bin sıralarında bulunuyorsunuz, TS için bu epeyce arkalardaki bir sıra...- İlker Akkapak: Hocam, kızım tıp fakültesi için tercih yapacak. İstanbul Çapa Tıp ya da Ankara Hacettepe Tıp arasında karar vermek gerekirse görüşünüz ne yönde olur.- Sadık Gültekin: Benim sıralamam şöyle olur: Hacettepe, İstanbul, Ankara...- Batuhan Zeybek: Hocam, ben MF-3 puan türünde 20. 665 , MF-4 puan türünde 21.991. oldum. Tercih aralığım ne olmalıdır ? Bir de diş hekimliği kontenjanlarında artış oldu mu?- Sadık Gültekin: Her iki puan türünde de yerin varsa 5 bin ila 35 bin arasından tercih yapabilirsin. Tercihlerini 5 binlerden başlatmanda hiçbir sakınca yok.- Ersin Zengin: Hocam MF3 puanım 38.800. Eczacılık fakültesine yerleşebilir miyim?- Sadık Gültekin: Devlet olur gibi gözükmüyor, yazarsan vakıf yüzde 50 veya 25 burslu olur...- Mustafa Köklü: Hocam, İngilizce sıralamam 1.128. Boğaziçi Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı veya Galatasaray Fransız Dili ve Edebiyatı olma şansı var mı? Başka tercih yapmayı düşünmüyorum.- Sadık Gültekin: Boğaziçi Üniversitesi’sinin olacağını sanmıyorum, ama bu yazmayın anlamına gelmez. Galatasaray Üniversitesi için ümit var...- Murat Albayrak: Hocam bu sene üniversite kontenjanları artacak mı ?- Sadık Gültekin: YGS’den tercih yapacak aday sayısı 761 bin, alınacak aday sayısı 424 bin; MF’den barajı aşan 265 bin, alınacak aday sayısı 149 bin; TM’den 503 bin aday barajı aşmış, alınacak aday sayısı 152 bin; TS’de ise 412 bin aday tercih yapacak, alınacak aday sayısı ise 51 bin; DİL’de ise 57 bin aday tercih aşamasında, bunlardan 18 bin kişi alınacak. Geçen yıla nazaran kontenjanlarda biraz sıkıntı var...- Nazif Aksu: İstanbul’daki vakıf üniversitelerine yüzde 100 burslu, iki yıllık grafik tasarım bölümünde okumak istiyorum. Puanım 354 ve meslek lisesi çıkışlı değilim. Her hangi bir sorun olur mu?- Sadık Gültekin: Puan yetiyorsa neden sorun olsun ki! Önemli olan puanın yetmesi; nereden geldiğin ve nasıl geldiğin çok önemli değil...- Ayşe Bayraktar: Bu sene tıp veya diş hekimliği fakültelerinde kontenjanlar artacak mı? Sıralamalarında gerileme olur mu, ne kadar olur?- Sadık Gültekin: Tıp’ta genelde 793 kontenjan artışı var, diş hekimliğinde kayde değer fazla bir oynama yok...- Anıl Turan: MF-4 puanım 345. Acaba KATÜ İnşaat Mühendisliği bölümüne girebilir miyim?- Sadık Gültekin: Tahminimce sizin MF-4’teki sıranız 69 veya 70 binlerde. KTÜ İnşaat Müh. ise 64.300 ile kapatmış. Girme olasılığınız var, ama yine de alternatifleri düşünmekte yarar var...- Menemsa Türkmen: TS puanım 321, TS2 puanım 325. Tarih veya sanat tarihi okumak istiyorum, Bilgi Üniversitesi’nde yüzde 75 bursu okuma olasılığım var mı?- Sadık Gültekin: İBÜ yüzde 75 burslu bölümün sırası, TS-2 puan türünde 30.400, sizin sıranızın 87 binlerde olduğunu tahmin ediyorum; dolayısıyla burayı kazanma olasılığınız pek mümkün gözükmüyor, ancak İBÜ’nün yüzde 50 burslu olan Tarih bölümünü rahatlıkla kazanabilirsiniz.- Burak Yolcu: Sayısal sıralamam 160 binlerde, tercih yapmaya kaç binden başlamalıyım?- Sadık Gültekin: 120 binlerden bile başlatmanızda herhangi bir sakınca görmüyorum, ancak bunların sayısı 4-5 adedi geçmemeli. Daha sonra kendi sıranızın biraz üstündeki ve altındaki (150-170 bin vb.) yerlere ağırlık verin. Son 4-5 tercihiniz de, kendinizi garantiye alabileceğiniz tercihlerden oluşmalıdır. Açıkta kalmak istemiyorsanız son tercihleriniz 190 binler dolayında olabilir...NOT: Soru ve cevapları www.gazetevatan.com adresinden okuyabilirsiniz
Gün geçmiyor ki, yeni bir eğitim reformuyla uyanmayalım; bir yılda bütün liselerin Anadolu lisesine dönüştürülmesi, yine bir yılda onbinlerce sınıf öğretmeninin branş öğretmeni olması, her şehre ‘üniversitemsi’ binaların dikilmesi, dershanelerden dönüştürülen ‘okulumsu’ yapılara teşvik verilmesi, pedagojik formasyon programlarında açıköğretim açılımı, akreditasyon adı altında özel okullara otellerin yıldızları gibi puanlama sisteminin getirilmesi, sınav sistemlerinin sürekli değiştirilmesi, kanun hükmünde kararnameler, torba yasalar, yeterliğe bakmayan atamalar vb...İşte bütün bunlar, akşamdan sabaha yapılan, hiçbir dayanağı olmayan, biraz da oldu bittiye getirilen uygulamalardan bazıları... Hal böyle olunca, eğitim sistemimiz de kendi üzerine çöken binaya benziyor; tıpkı çimentosundan, demirinden, tuğlasından çalan yap-satçı mütehhaitlerin yaptığı binalar gibi...Malum, dün 2014-LYS sonuçları açıklandı... Haber Merkezi Müdürümüz Öge Demirkan aradı, ‘Hocam, size bazı veriler göndereceğim, bunları yorumlamanızı rica edeceğim’ dedi...‘Nedir?’ dediğimde, ‘Hocam, LYS’deki Türkiye Soru Çözüm Ortalamaları’ dedi...‘Öge, var onlar bende’ dememe kalmadan, Öge sıralamaya başladı: ‘Hocam, nedir bu ortalamalarının hali, bu sonuçlar bir felaket, n’olacak bu çocukların durumu?’Haksız sayılmaz, 50 soruluk Matematik testindeki ortalama 10 net, 30 soruluk Geometri testindeki ortalama 5 net (bunlar yaklaşık değerler, küsuratları yazmıyorum), 30 soruluk Fizik testinde 5 net, 56 soruluk Türk Dili ve Edebiyatı testinde 19 net vb...Bu tablo böyle uzayıp gidiyor... Öge, doğal olarak çok şaşırmış, şaşırması da gerekiyor; çünkü bu sınav, senin ülkenin geleceğini şekillendirecek gençlerinin bilgi donanımını yansıtan, onun ipuçlarını veren bir sınav...Ben hiç şaşırmadım, üstelik de yukarıda sıraladığım netleri oldukça yüksek buldum; 30 Geometri sorusunda 5 net, az buz bir net değil, olağanüstü, harika, fevkaladenin fevkinde!Neden mi?Nisan ayında İstanbul’da, (X) bir meslek lisesinde konferanstayım, karşımda 12’nci sınıflar var, yani üniversite adayları... Sınav sistemi, motivasyon, kariyer, gelecek, gidecek vb. konularda söyleşi... Neyse işte, anlatmaya çalışıyorum, yırtınıyorum, didiniyorum; konferans bitti, okulun rehber öğretmeni yanıma geldi: ‘Hocam, iyi güzel anlattın da, bu çocukların çoğu çarpım tablosunu bile bilmiyor ki, 7x8’i sorsan, 56 olduğunu söyleyemezler!Hadi diyeceksiniz ki, ‘Hocam, söylediğin meslek lisesi’. İyi, Anadolu liselerinin hali ne; sınava yaklaşık 210 bin Anadolu lisesi öğrencisi katılmış, 500 puan üzerinden adayların ortalaması yaklaşık 270 puan! Peki, bu nasıl olacak?SONUÇ: Sınavları güzel yapıyoruz da, eğitim işini pek beceremiyoruz!
Bu ÖSYM’ye akıl sır erecek gibi değil, neymiş efendim; soruların yüzde 20’lik kısmı, tüm sınav oturumlarının bittiği 22 Haziran günü internetten yayınlanacakmış...Allah aşkına söyler misiniz, bu eziyet değil de nedir?Hani bana deseler ki, ‘Sadık Hoca, bunca yıllık tecrübene dayanarak sınavlarla ilgili öyle bir şey yap ki, bizim bile ağzımız açık kalsın!’; inan ÖSYM’nin yaptığı bu son uygulamayı ben bile akıl edemezdim...Demek ki, yaratıcılığın sonu ve sınırı yok; işte ÖSYM bunun sınırlarını zorluyor. Ayıptır, günahtır, yazıktır... Bu çocuklar bu kadar emek veriyor, bu kadar eziyet çekiyor, sınavdan çıktıktan sonra soruları bile göremiyorlar. Soruları görmek için bir hafta daha beklemeleri gerekiyor.Hangi sınav olursa olsun, ister sıradan sınavlar, ister bunun gibi büyük sınavlar; insan sınavdan çıkınca, kaç doğru kaç yanlış yaptığını merak eder... Bu böyledir, bu öğrenciliğin doğasında olan bir şeydir. LYS’yi oluşturan sınavların herbiri, diğerinden bağımsız testlerden oluşuyor. Anlamadım ki, bugünkü sınavı neden sıcağı sıcağına yayınlamazsın, bir hafta sonraya ertelersin, n’olur biri bunun mantığını bana bir açıklasın?Önce sınavdaki soruların yüzde 20’sini açıklayacağız dediler, sonra da tüm sınavlar bittikten sonra soruları açıklayacağız dediler; dediler de dediler... İyi ki YGS sorularını açıklamayı 22 Haziran’a bırakmadılar, ben ona şaşıyorum...ÖSYM’nin okullara astığı bir slogan var: “Emeğiniz, emeğimizdir!” Gayet güzel, böyle olduğuna da inanıyorum, ama yapılan bu uygulamanın bununla çeliştiğini sanıyorum. Bırakın çocuklar emeklerinin karşılığını hemen değerlendirme fırsatı bulsunlar. Zaten bir ‘gıdım’ soru açıklayacaksınız, onun için de kırk takla attırmayın!Darısı öteki sınavlara...Sınavdan çıkan adaylardan edindiğim bilgiye göre; 2014 LYS-4 soruları beklenenden farklı değildi. Dikkatli okuma, okuduğunu anlama, yorumlama ve kazanımları ölçmeyi hedefleyen sorular olduğu anlaşılıyor. Tarih dersinde ayrıntı bilgilerin sorulduğunu, Coğrafya sorularının çok rahat yanıtlandığını ve güncel bilgileri kapsadığını ifade eden adaylar, Felsefe Grubu sorularının oldukça uzun ve dikkatli okuma gerektirdiğini belirttiler. Adayların, LYS mantığına uygun sorularla karşılaştığını söyleyebiliriz.
Görüştüğümüz adayların çoğu sınavda çıkan soruların kolay olduğunu söyledi. Bazı öğrenciler tarih sorularını zor bulurken bazıları da coğrafya sorularının zorluğundan yakındı. Adayların ortak kanısı, sürenin yeterli olduğu ve yanıtlarını kontrol etme şansı buldukları doğrultusundaydı. Adaylar genellikle kendilerini matematik sorularının zorladığını dile getirdi.Adaylar kolay bir sınavla karşılaştı. Genel anlamda YGS’nin müfredata uygun, çalışan öğrencilerin çok rahat yapabileceği sorulardan oluştuğunu söyleyebiliriz. Sorular MEB müfredatına paralel sorulduğundan, öğrencilerin sınavda sıkıntı çekmediğini belirtebiliriz. YGS’den çıkan tüm öğrencilerin geriye bakmadan ve vakit kaybetmeden LYS’ye hazırlanması gerekiyor.2014-YGS’de sürpriz soru çıkmadı. Düzenli ve planlı hazırlık yapan öğrencilerin başarılı olduğu seçici bir sınavla karşılaştık. YGS beklenildiği gibi, bilgi isteyen ve bilgiyi yorumlama becerisi isteyen sorulardan oluştu. ÖSYM, soruların yıldan yıla farklılık göstermemesine özen gösteriyor yani adaylara sürpriz yapmıyor. YGS bir yarışma sınavı, bu sınavda zamanı verimli kullanmak çok önemli. Hız-zaman dengesini kuran bir aday, bu sınavda kesinlikle başarılı olur, ÖSYM adaylardan bu dengeyi kurmalarını istiyor.YGS’den sonra üniversiteye giriş maratonunun ikinci aşaması olan LYS’ye 12 hafta kalıyor. Tüm adayların YGS’de gösterdiği performansın muhakemesini bir kenara bırakıp, hızlı bir şekilde LYS konularına odaklanması gerekiyor. Unutmamak gerekir ki, LYS’ler soru sayısı olarak fazla ve tüm konuları içerdiğinden adayların kalan süreyi verimli değerlendirerek hiçbir konuyu atlamadan hazırlanması gerekiyor. YGS sonucu, beklentinin üzerinde ya da altında olabilir. Sonuç, beklentinin altında dahi olsa, yerleştirme puanının oluşumunda LYS’nin ağırlığının daha fazla olduğu gözden kaçırılmamalı. YGS’nin olumsuzluğu, LYS’de telafi edilebilir. 2014-YGS’nin verilen sorularına bakıldığında müfredata uygun olarak hazırlanmış. Sınav, öğrencinin düşünme ve çıkarım yapma yeteneği sorgulayan sorulardan oluşuyordu. Öğrencilerin zorlanmayacağı ve barajı geçme açısından sıkıntı yaşamayacakları bir sınavla karşılaştık. Soruların tümüne bakıldığında, düzenli çalışan her öğrencinin yapacağı kolaylıkta olduğu görülüyor.
Merkezi ortak sınavlardan ilki dün yapıldı. Sorular kolaydı. Bu, Milli Eğitim Bakanlığı’nın bir stratejisi. Çünkü ilk sınavda çocukların gözü korkutulmak istenmedi. Öğrenciler okullarında yapılan sınavlarda bile bu kadar kolay sorularla karşılaşmamışlardır. Belki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi soruları içinde zorlayıcı tercihler yapıldığı söylenebilir. Sınavın bugün yapılacak ikinci ayağında da benzer bir durum göreceğiz. Ancak nisan ayında yapılacak sınavlar bu kadar kolay olmayacak. İlk sınavda bir çok çocuk tam puan alacak. Bu durum öğrencileri sıralarken bir sorun yaratmayacak. Çünkü değerlendirme sadece bu ortak sınavlarla yapılmayacak, öğrencilerin 6, 7 ve 8. sınıftaki sınıf geçme not ortalamaları da rol oynayacak.‘Sorunsuz yapıldı’ 8. sınıf merkezi sınavı konusunda açıklama yapan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Türkiye genelinde sağlıklı bir şekilde yapıldığını belirterek “SBS’yi kaldırıp ve yerine 6 temel dersten yazılı bir sınavın her dönemde bir yazılı sınavın merkezden gönderilen sorularla ve kendi okullarında, kendi sınıflarında yapılmasını sağlayan bir düzenleme yaptık. Çocuklarımız şimdi sınavlardan çıktı. Bana gelen bilgilere göre, Türkiye genelinde çok uygun herhangi bir sorun çıkmadan yazılılarımızı yapmış olduk. Çocuklarımız rahat bırakalım. Çok olağanüstü bir sınav olmuş gibi havaya sokmayalım” dedi.
EB’in, ‘Temel Eğitimden Ortaöğretime Geçiş Sistemi’nin tanıtımı için hazırladığı bir katalog var. O kataloğun ilk maddesinde, “Eğitimin doğasında var olan değişim ve gelişime paralel, ortaöğretime geçiş modelinin sürdürülebilir ve esnek bir nitelik göstermesi büyük önem taşımaktadır” deniliyor. ‘Değişim’ ifadesini ‘değiştirme’ olarak algılayan MEB, yeni sistemin ilk sınavları uygulamaya koyulmadan ilk ‘değişim’i gerçekleştirdi. Önümüzdeki yıl Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ile İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersleri ortak değerlendirme sınavlarından çıkarıldı.Katalogdaki ikinci madde ise evlere şenlik: “Öğrenci, öğretmen ve okul arasındaki ilişkiyi güçlendirmeyi hedefleyen eğitim politikamızın gereği ortaöğretime geçiş modeli güncellenmiştir. Modelin amacı, ‘öğrenci, öğretmen-okul ilişkisini güçlendirmektir.” ‘Öğrenci, öğretmen ve okul arasındaki ilişkiyi güçlendirme’ ifadesi, sınavlar başlamadan veli ile öğretmeni, öğretmen ile okul idaresini karşı karşıya getirme politikasına dönüştü. Yeni sistem, notlarda ‘hormonlaştırma’ tehlikesini ister istemez beraberinde getiriyor. Bu sistemin yumuşak karnı burası. Bencillik duygusu had safhada; herkes ‘ben’, ‘benim çocuğum’ diyor, başka bir şey demiyor. Liselere geçişte SBS kalktığına ve verilen 6 dersten alınacak notların ortalamasına göre değerlendirme yapılacağına göre, bu sistem, notların objektif olarak verileceği konusunda bazı kaygıları beraberinde getiriyor. Her dönem iki yazılısı olan derslerden birincisi, üç yazılısı olan derslerden ikincisi akademik müfredatı kapsayacak şekilde yapılacak. ‘Denetimli sınavlar’dan düşük alan öğrencilerin başarısını bu sınavla öğretmen telafi edebilir ve bu da objektif değerlendirmeye gölge düşürür. Denetimli ve denetimsiz sınavlar arasında çıkması muhtemel durumlarda farka göre bir değerlendirme nasıl yapılacak? Burada öğretmenin ve okulun durumu ne olacak? Bütün bunların daha baştan, en baştan netliğe kavuşturulması gerekiyor.Geçenlerde bir okul beni konferansa davet etti. Velilere yeni sistemle ilgili bilgi verdim. Konferans yaklaşık iki saat sürdü. Tam okulun kapısından çıkıyorum, veliler koşarak yanıma geldi: “Hocam, okul idaresine baskı yapsak, bizim çocuklara 100 vermelerini sağlasak, avantajlı oluruz değil mi?” Veliler ayrıldıktan sonra arkadaşım döndü aynen şöyle dedi: ‘Niye kendini bu kadar yoruyorsun ki, velilerin duymak istediği şu: Gidin okul idaresine baskı yapın, çocuklarınıza 100 vermelerini sağlayın!’“Telafi imkanı sağlayarak, tek sınavdan kaynaklanan olumsuzlukları azaltmak” modelin amaçlarından bir başkası... MEB, burada son derece iyi niyetli. ‘SBS’de tek sınav vardı, bunu kaçırdın mı, telafisi yoktu! Şimdi öyle değil, kaçırsan bile telafisi var’ diyor...Eğitim-Öğretim Yılı Ortaöğretime Geçiş Ortak Sınavları e-Kılavuzu’nda, ortak sınavlara katılamayan öğrencilerin durumları, “ilköğretim kurumları yönetmeliği 38. maddesi” nde belirtilen hükümler çerçevesinde değerlendirilerek okul müdürlüğünce karara bağlanacak. Mazereti okul müdürlüğünce uygun görülen öğrenciler için Bakanlıkça belirlenen tarih ve merkezlerde mazeret sınavı yapılacaktır” şeklinde açıklanıyor. 28-29 Kasım tarihlerinde yapılacak sınavların telafilerinin 14-15 Aralık tarihlerinde yapılacağını belirtiyor. Ancak... Bazen iyi niyetten maraz doğuyor! Burada MEB’in iyi niyetini değil de, aymazlığını ve gafil avlanmasını eleştirebiliriz. Nasıl mı?Önümüzdeki hafta ayın 28 ve 29’unda ilk ortak sınavlar uygulanacak. MEB, bu sınavlarda bir açmazla karşılaşacak ve bu açmaz, daha sonra MEB’in başını çok ağrıtacak! Çoğu veli, çocuklarını ilk sınavlara sokmayacak, sözüm ona(!) bir mazeret bildirecek ve dilekçeyle okul idaresine başvuracak. Bu dilekçeyi belgelendirmek, resmiyete dökmek pek sorun değil, çünkü biz bu filmi daha önce de görmüştük. Böylelikle veli, çocuğunun iki hafta sonraki mazeret sınavlarına girmesini sağlayacak.Şu anda rapor alan ve dediğim işlemi yapan pek çok veli var. Bu durum, aslında okulların da işine geliyor. ‘Al gülüm ver gülüm’ anlayışı, herkes mutlu... TDK’nın sözlüğünde bu durum şöyle izah ediliyor: “Çıkar ilişkilerinde bazı sıkıntıları karşılıklı olarak görmezden gelme.” Bence ‘cuk’ oturuyor, sanki bu sistem için söylenmiş. Böylelikle çocukların soruları önceden görmesi sağlanacak, ne tür sorularla karşılaşacaklarını görecekler, iki haftalık süreçte eksiklerini tamamlayacaklar vb. Dershaneler de velilerine bunu empoze ediyor, onlar da çocukların mazeret sınavlarına girmesi taraftarı. Peki bu süreçte MEB n’apıyor? Olan bitene seyirci kalıyor. Aslında bunların baştan düşünülüp önlem alınması gerekiyordu, ama MEB ‘değişim’ ve ‘esneklik’ sayesinde bunların da üstesinden gelir...Son söz: Ölmüşüz de ağlayanımız yok, işe bakın; yeni sistem başlamadan ne hale getirdik. Bize ne sistem dayanır, ne de sınav!
Üniversitelere ek yerleştirme için tercih süresi yarın başlıyor. Bu son fırsatı öğrenciler kaçırmamalı ve bir yıl daha aynı kaygılarla yaşamamalı.2013-ÖSYS Yükseköğretim Programları Ek Yerleştirme Kılavuzu nihayet yayınlandı. ‘Nihayet’ diyorum, çünkü bu kadar gecikmesine bir anlam veremediğim için...ÖSYM tarihindeki en kısa tercih dönemini bu yıl yaşadık, sanki arkamızdan atlı kovalıyordu. Bir hafta, on gün içinde tercihleri yaptık, sonra kollarımızı kavuşturup sonucu beklemeye başladık...ÖSYM, üniversite sınavlarını bu yıl erken açıklamış, kayıt tarihlerini de erkene almıştı. Kayıt tarihinin bayram tatiliyle çakıştığını belirten öğrenciler bilet bulmakta zorlanacaklarını ve trafik terörünü ifade ederek kayıt tarihinin değiştirilmesini talep etmişti.12-18 Ağustos tarihleri arasını kapsayan üniversite kayıt günlerinin tam da Ramazan Bayramı (8-10 Ağustos) ertesine gelmesiyle seslerini duyurmaya çalışan öğrencilere müjde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’dan gelmişti. Kayıt tarihi eylül ayına ertelendi.Neden acele edildi?Üniversite kayıtları 6 Eylül’de tamamlandı. Üniversite kayıtlarının tamamlanmasının üzerinden tam 19 gün geçti, ek yerleştirme kılavuzu yeni yayınlandı. Bu arada birçok üniversitede derslerin başladığını da belirtmekte yarar var. Anlayacağınız bu kadar telaş bir işe yaramadı, yine geç kaldık. ‘Pes’ doğrusu! Peki, baştan neden bu kadar acele edildi, neden iki ayağımız bir pabuca sokuldu?YÖK, ek yerleştirme kılavuzunu yayınlamakta gecikti, sınav sonuçlarını bir hafta içinde açıklayabilen ÖSYM’nin hızına erişemedi.ÖSYM’nin sitesini inceledim, sadece kılavuzu koymuşlar; sayısal hiçbir bilgi yok, yani ek kontenjan için ne kadar kontenjan ayrılmış, bunun ne kadarı dolmayan bölümlere ait, ne kadarı yeni açılan bölümlere ait, bunların hiçbirinin bilgisi yok. Kontenjanları tek tek elle saymak gerekiyor.Vakıflar dolmamışDikkatimi çeken bir başka nokta, ek yerleştirmede geçen yıllara oranla daha fazla boş kontenjanın olduğu... Bilhassa vakıf üniversitelerinde boş kontenjan çok fazla, hatta bazılarında burslu kontenjanlar bile dolmamış. Burada bir durup düşünmek lazım, acaba neden?Üniversite sayısındaki kontrolsüz artış, kontenjanların dolmamasındaki en büyük etken. Kılavuza baktım, yeni bir vakıf üniversitesi daha kurulmuş. ‘Kurulmasın mı?’ Kurulsun tabii, buna bir diyeceğimiz yok, ama bir plan program çerçevesinde olması gerekiyor bu işlerin. Bizdeki nitel bir büyüme değil, sadece nicel!Fizik, Biyoloji, Kimya bölümleri yine boş kalmış, kontenjanları dolmamış. Bu temel fen dalları yine sefilleri oynamış, boş tribünlere oynamışlar. Zaten bu bölümler bizi aşar; biz kim, bu bölümler kim? Bir ülkenin temel fen dalları gelişmiyor ve tercih edilmiyorsa, o ülkenin mühendisliğinden ve teknolojisinden söz etmenin pek bir manası yok; ancak para verir teknolojiyi satın alırız. Gelişmiş ülkelere bakın, bu temel dallar ‘baş tacı’dır, onlarsız bir araştırma-geliştirme olamayacağının farkındadırlar.Puanınızı geçmeyin Ek yerleştirme, iyi bir fırsat; değerlendirilmesi gereken son fırsat. Hedefinizden çok uzak ara değilseniz, bu fırsatı değerlendirin. Boşu boşuna bir yıl kaybetmeyin, yatay geçiş, çift anadal, Erasmus olanaklarını değerlendirin. Bir an önce yola koyulun, yabancı dilinizi geliştirin, birinci yıldan itibaren okuduğunuz bölümle ilgili bir iş yerinde yarı zamanlı çalışmaya başlayın vb.Ek yerleştirmeyle ilgili birkaç önemli noktaya değineceğim:- Sonradan pişman olacağınız yeri sakın tercih etmeyin, yani ‘hele bir yazalım, sonra düşünürüz’ muhabbeti olmasın.- Kendi puanınızın üzerindeki bir bölümü yazmayın, çünkü ek yerleştirmede puan düşmesi olmaz. - Ek yerleştirme, yer değiştirme anlamına gelmez; yani ilk yerleştirmede herhangi bir yeri kazanan (lisans ve açıköğretimin kontenjanlı bölümleri dahil) adaylar, ek yerleştirmeye başvuramazlar.- 30 tercih hakkına sahipsiniz, ama hepsini doldurmak zorunda değilsiniz...Herkes kazandığına razı olmalı Okullar açıldı, eylül ayının sonuna geldik okullarda hala boş kontenjanlar var. Galiba bu iş sömestr tatiline kadar devam edecek. Yılan hikayesine dönen bir tercih süreci yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz. İşin ilginci, bir Allahın kulu da bu gidişata müdahale edemiyor.Sayın MEB yetkilileri, önünüzde örnek alacağınız bir ÖSYM modeli var, onun test edilip onaylanan bir yerleştirme sistemi var; neden onu örnek alıp da yürürlüğe koymuyorsunuz ki, akıl sır erecek gibi değil.Hata şurada; ‘asil kazanan’ ne demek, ‘yedek kazanan’ ne demek; biri bunu bana bir açıklasın. Benim bildiğim, ‘kazanan’ kazanandır! Kazanan neden yerini değiştiriyor ki; yok bir üstteki tercih, yok onun da üstündeki tercih, yok o da değil bu olsun, şu devlet olacağına özel okul olsun...Bu saçmalık nereye kadar devam edecek. Şayet bir çocuk, bir yeri kazandıysa, artık onun işi bitmelidir. Temcit pilavına dönen bir yerleştirme süreci yaşıyoruz. Tek bir tercih listesi yapılmalı ve herkes kazandığı yere razı olmalıdır, sonradan okul değişikliği filan olmamalıdır. Böyle yapıldığı taktirde bu işin sonu gelmez. Boş kalan kontenjanlar için de ek yerleştirme yapılır, sen sağ ben selamet bu iş biter! Önemli bir noktaya daha parmak basayım: Üniversite tercihlerinde vakıf üniversiteleri için ayrı bir tercih listesi yapılmıyor, devlet ve vakıf üniversiteleri aynı tercih listesinde yer alıyor. Bilmem, ne demek istediğimi anlayabilidiniz mi? Siz, özel okul tercihlerini de aynı listede toplamadığınız taktirde, biz bu pilavı daha çoook yeriz...
Kurtlar Vadisi’nin efsane repliklerinden biri, diziyle popüler olduğunu söyleyebiliriz. Aslında söz Mevlana’ya ait, bir rivayete göre de Hz. Ali’ye... Ne anlama geldiği de malumunuz...‘Şizofreni’ kelimesi, Yunanca bölünmüş anlamına gelen ‘şizo’ ve akıl anlamına gelen ‘frenos’ sözcüklerinin birleşiminden geliyor. Anlatılmak istenen, kişinin aynı anda iki farklı gerçekliğe inanması. Birçok alt tipi bulunan şizofreni çok değişik gidiş ve sonlanış gösteren bir beyin bozukluğu. Şizofrenide hastalığın gidişi her birey için Hastaların çok büyük kısmı tedaviden fayda görebilir ama hastaların yaklaşık yüzde 30’unda ne tür sağaltım yapılırsa yapılsın, belirgin bir iyileşme olmaz.Şizofreni hastaları dünyayı değişik algılar. Normalde çevrede var olan uyaranlar dışında olmayan sesler, hayaller, garip kokularla dış dünya onlar için karışık ve anlaşılmazdır. Bu ortamda hastalarda anksiyete artışı, heyecan ve korku sıktır. Bu duygularla birlikte genelde normal olmayan davranışlar sergilerler. Konuşurken konudan konuya atlama, içerik olarak bir anlam ifade etmeyen sözcükleri birbiri ardına sıralama sonucu dinleyenler tarafından bir anlam ifade etmeyen sözcük salatası dediğimiz içeriği boş, anlamsız ve karmaşık konuşma biçimi görülebilir.***Şizofren hastalar mevzuat gereği pilot, kaptan, subay, polis vb. olamıyor. Memurluk için genel bir yasak söz konusu değil, çalışacağı işe bağlı olmak koşuluyla bu konuda bir yasak yok. Şimdi sıkı durun... Peki, ŞİZOFREN HASTASI ÖĞRETMENLİK YAPABİLİR Mİ? Evet, yapabilir! Derse girebilir mi? Girer! Derse giren şizofren öğretmenler var mı? Var! Ruhsal durumu ne kadar ağır olursa olsun milli eğitim müdürlükleri, öğretmeni devlet memuru olduğu için görevden alamıyor. Müfettişler şizofren öğretmeni hastaneye gönderse bile, ağır derecede hasta raporu olmadıkça öğretmen öğrencilerin karşısına çıkmaya devam ediyor. Bu konuda milli eğitim müdürlerinin eli kolu bağlı, yapacakları bir şey yok!***Baştan belirteyim, amacım kimseyi zan altında bırakmak değil, konu üzerinden prim yapmak gibi bir niyetim de yok...Bağcıyı dövmek değil, üzüm yemek niyetindeyim, sorunun çözüme kavuşması tek dileğim. Açık oynayacağım, ‘aman aramızda kalsın’ ricasına kafa sallamayacağım!Neden böyle yapıyorum, birazdan anlayacaksınız! Bu saklanacak, görmezden gelinecek ‘he he’ denilecek bir konu değil, üstelik konu çocuklarımızı ilgilendiriyorsa...Şimdi gelelim sadede... Hani geçen gece bakan bizi topladı ya, eğitim köşe yazarlarını...Konu malumunuz, SBS’deki değişiklik, daha doğrusu yeni sistemin tartışılması...Sohbetin bir yerinde, Bakan Avcı’nın ağzından şu ifadelerin döküldüğünü duydum: “... geçenlerde bir çocuk, derslerine iki öğretmenin girdiğini söyledi. İlk başta anlayamadım, şaşırdım, bir derse neden iki öğretmen girer ki, tuhaf geldi bana. Bu ne bolluk, üstelik de öğretmen atamalarında sıkıntı varken. Sonra sordum soruşturdum, meğer öğretmenlerden biri şizofren hastasıymış, diğeri de normal. Onun yanında onu da derse sokuyorlarmış. Biz, bu durumda bir şey yapamıyoruz, elimiz kolumuz bağlı. Sağlık Bakanlığı raporuna ‘öğretmenlik yapamaz’ ibaresi koymadığı müddetçe, biz o öğretmeni derse sokmak zorundayız!”Şimdi geldik en başa, yani ‘İki kişinin bildiği sır değildir!’ repliğine...‘Sır’ denilen şeyi herkes biliyor; şizofren öğretmenin dersine girdiği çocuklar biliyor, onların velileri biliyor, o okuldaki idareciler biliyor, cümle âlem biliyor; yani ortada saklanacak bir şey kalmamış! Kusura bakmayın, bu konu saklanamaz, anlatmak zorundayım; söyleyeceğim ki hal yoluyla bir çözüm yolu bulunsun. Eminim iyi niyetimi anlamışsınızdır, böylelikle belki bir çözüm yolu buluruz...