Şu aralar kimi görsem, hangi masaya otursam aynı soruya maruz kalıyorum: “Bu sene diziler neden tutmuyor?” Bana kalırsa yeni bir fikir olmaması bizi geriye itiyor. İnsanlar izledikleri şeyin aynısına bir daha ilgi göstermiyor. Tabii izlediğimiz dizilerde karşımıza çıkan karakterlerin yaşamaması ve karton kalması da bence en büyük sorunlardan biri. Neyse konumuz bu değil. Bu sene başlayan diziler arasında Küçük Gelin dışında zirveye oturabilen hiçbir dizi yok. Pazartesi Karadayı, salı O Ses Türkiye, çarşamba Muhteşem Yüzyıl, perşembe Kurtlar Vadisi, cuma Karagül, cumartesi ve pazar Yetenek Sizsiniz gün birinciliklerini ele geçirmiş durumda. Medcezir, cuma akşamları AB’de birinci oluyordu, o da bu hafta yerine Karagül’e bıraktı. Yani anlayacağınız elimizde sadece Küçük Gelin var. Oysa ekranlarda Şafak Sezer’den Gürkan Uygun’a, Timuçin Esen’den Müjde Ar’a dizileri hep izlenmiş isimler var. Ama bir türlü olmuyor. Şu anda sektörde hiç kimse neyin tutacağını da kestiremiyor. O nedenle Amerika’yı yeniden keşfetmeye gerek yok. Dünya standartlarına geçme vaktimiz geldi. Hem yapımcılara, hem kanal yöneticilerine, hem de oyunculara bir önerim var. Herkes büyük umutlarla dizilere başlıyor. Ancak yaşanan başarısızlık hem kanala, hem yapımcıya hem de set çalışanlarına zarar veriyor. En az 200 kişi işsiz kalıyor. Öyleyse işi sağlama alın. Yapımcı bir projeyi kanala götürdüğünde pilot bölüm çekilsin. Sonra oluşturulan denek gruplarına o proje izletilsin. Kanalla, oyuncularla ve ekiple anlaşmalar ondan sonra imzalansın. O zaman ekran dizi çöplüğüne dönmez. Başlayan dizilerin büyük bir çoğunluğu da başarıya ulaşır. Şimdi hepinizin “Böyle bir şey mümkün değil” dediğini duyar gibiyim. Aslında mümkün. Sonuçta dizi tutmayınca herkes maddi olarak zarar ediyor. Öyleyse kanal güvendiği projeye birinci bölüm parasını ödesin ve diziyi çektirsin. Böylece ekranda izleyicinin seveceği işler izleriz. Hem de büyük zarar edilmez.Fahriye kitap çıkardıBeni Böyle Sev dizisinin Fahriye’si Bala Atabek’i Benim Annem Bir Melek dizisinden beri takip ediyorum. Bala, duru oyunculuğunun yanı sıra tam bir sanat aşığıdır. Oyunculuk dışında, müzik yapar. Ancak geçtiğimiz gün elime ulaşan bir kitapla başka bir yönünü daha keşfettim. Meğer Bala Atabek aynı zamanda fotoğrafa tutkunmuş. Bala Atabek’in Marsha Franco’yla birlikte İtalya’da çektiği fotoğraflar da bir kitaba dönüştürülmüş. Italian Shadows (İtalyan Gölgeleri) adını taşıyan kitap, İtalya’yı siyah beyaz karelerle anlatıyor. Işık patlamaları ve güçlü kontrastlarla yarattıkları gölgeler ise fotoğraflarda adeta birer karakter oluşturuyor. Küçük detaylar İtalya’nın mimarisini de gözler önüne seriyor. Ben bakmaya doyamadım. Her baktığımda başka bir ruh buldum. Fotoğrafevi Yayınları’ndan çıkan Italian Shadows’u (İtalyan Gölgeleri) kütüphanenize eklemenizi öneririm.
Erdal Özyağcılar ve Demet Akbağ’ın başrollerini paylaştığı Sevdaluk çarşamba akşamı ilk bölümüyle ekrana geldi. Birbirlerine sevdalı ama bir o kadar inatçı Adalet ve Ali İhsan’ın hikâyesinin anlatıldığı dizi ilk bölümüyle hem reytinglerde hem de sosyal medyada büyük ses getirdi. Dizinin jeneriğinden müziğine, oyunculuk performanslarından mekânlarına, rejisinden kostümüne müthiş bir özen vardı. Dizinin girişinde “Yusuf Kurçenli’ye” yazdı. Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Karadenizli yönetmene yapılan bu saygı duruşu güzeldi. Sevdaluk başlar başlamaz Çamlıhemşin’in muhteşem doğasıyla beni tavladı. Görüntü yönetmeni Eyüp Boz ve yönetmen Yüksel Aksu’nun resimleri ekrana kilitlenmemizi sağladı. Adeta doğal plato olan Çamlıhemşin’de turistik bir tura çıktık. Ayısı, arısı, deresi, kâşifi, radyosu, müzisyeni, turisti, aşkı, nineleri, hasreti derken iki saat sona erdi. Ama şüphesiz bir dizide HES’lere karşı tavır görmek hepimizi mutlu etti. Erdal Özyağcılar’ın hayat verdiği Ali İhsan’ın hikroelektrik santrali yapmak isteyen şirkete “Rahat bırakın derelerimizi” demesi benden kocaman bir alkış aldı.Reytinglerde üçüncü olduDemet Akbağ bu kez karşımıza Adalet olarak çıktı. Bir kez daha kendisine hayran bıraktı. Erdal Özyağcılar’ı elektrik teknisyeni, mucit Ali İhsan olarak izledik ve yine olağanüstüydü. Ama ne yalan söyleyeyim beni en çok etkileyen Cengiz Bozkurt’tu. Bu sene Aramızda Kalsın’da oynadı, her hafta Ben de Özledim’de rol alıyor. Sevdaluk’ta iki dakikada zihnimden Erdal Bakkal’ı sildi ve onun muhtar Ali Kocabaş olduğuna inandım. İbrahim Kendirci’nin İngiliz müzisyen olarak girdiği diziden Orhan olarak çıktı. Özellikle tipindeki değişiklik dikkat çekiciydi. O turşu kavurma yediği sahneyi o kadar gerçek oynamış ki, hepimizin canını çektirdi. Karadenizli olmadığım için ben şivelerde bir sorun görmedim. Ama tanıdığım her Rizeli şivelerin sorunlu olduğunu söyledi. Ben onların yalancısıyım. Kostümlerde başarılıydı. Dizi sırtını müzikte de Orhan Gencebay’dan Barış Manço’ya, Yaşar Kurt’tan Ayten Alpman’a dayamıştı. Sağlam bir nostalji yaşadık. Dizinin reytinglerine gelince; Muhteşem Yüzyıl karşısında ilk bölümüyle iyi bir açılış yaptı. Tüm Kişiler’de 6.66 reytingle üçüncü, AB’de 6.12’yle beşinci oldu.Yüksel Aksu filmi gibiydiBu kadar övgünün ardından yine bir kulp buldum. AMA deyip söze gireceğim. Dizinin çok kalabalık bir oyuncu kadrosu var. İlk bölümde genellikle karakterleri tanırız. Ama bu bölüm sadece Adalet ve Ali İhsan’a odaklanılmıştı. Festival sahnelerinde köyün kalabalığı nedeniyle karakterleri gördük. Köylülerin toplanıp Adalet ve Ali İhsan’ı baş göz etme çabasını izledik. Fakat gözümü kapatıp doğayı görmediğimde geveze bir senaryo dinledim. Ben iki saat boyunca mizah diliyle, lezzetli oyunculuk performanslarıyla keyifli bir Yüksel Aksu filmi izliyormuşum gibi hissettim. Peki, dizi olabilecek mi? Onu da ikinci bölümden sonra göreceğiz. Ama Sevdaluk bize bir diziye proje olarak bakıp, tüm ayaklarına özenildiğinde izletileceğini gösterdi.
Tim’s Production yapımını, Çağan Irmak süpervizörlüğünü, Doğan Ümit Karaca yönetmenliğini, Fahriye Evcen ve Burak Özçivit başrollerini üstleniyor Çalıkuşu’nun. Kanal D’de yayınlanıyor. Daha ne olsun diyor insan. Ama bir türlü yüksek reytinglere imza atamıyor. Kabul ediyorum, biz Çalıkuşu romanını ezbere biliyoruz. Daha önce Aydan Şener ve Kenan Kalav’ın oynadığı, TRT 1’de ekrana gelen versiyonuna da aşinayız. Fakat iddia ediyorum, yine de bu diziyi izlerdik. Hatırlarsanız, Aşk-ı Memnu ve Yaprak Dökümü’nü ezbere bilmemize rağmen tiryakisi olmuştuk. Peki, Çalıkuşu neden olmadı? Oyuncu kadrosuna bakıyorum. Fahriye Evcen’den harika bir Feride oldu. Burak Özçivit, Kamran’ı adeta yaşıyor. Elif İskender ve Mehmet Özgür’ü izlerken iyi ki bu sektöre girmişler diyorum. Begüm Kütük Yaşaroğlu, Neriman’ı öyle bir oynuyor ki, Feride ve Kamran’ı sevenlerin nefretini kazanıyor. Deniz Celiloğlu, Ebru Helvacıoğlu oldukça başarılılar… Oyuncu kadrosu elini taşın altına sokuyor. Doğan Ümit Karaca kurduğu dünyayı inandırıcı kılıyor. Prodüksiyonun başarısı ortada.15 reyting boşa çıkacakAma işin senaryosu tüm bu başarının önünü tıkıyor. Senarist Sevgi Yılmaz’ın oldukça sağlam bir kalemi var. Onun kötü bir yazar olduğunu asla söyleyemem. Fakat edebi bir dili var. Bu da masalsı bir anlatım yaratıyor. Oysa tıpkı Ece Yörenç ve Melek Gençoğlu’nun yaptığı gibi romanı gerçekçi bir dille televizyona uyarlasaydı OLURDU. Çalıkuşu’nda karakterler konuşurken içimizden biri gibi değiller. Çalıkuşu zaten edebi bir eser. Eğer ekrana da zorlama bir edebi eser yazıyorum kaygısıyla yansıtılmaz ve bir televizyon dizisi uyarlaması yapılırsa şansı artar. Şimdi diyeceksiniz ki, 11 bölüm yayınlanmış işi toplamak kolay değil… Önümüzdeki salı akşamından itibaren O Ses Türkiye ekrana gelmeyecek. Düellolar canlı yayınlanacağı için sadece pazartesi akşamları yayınlanacak. Bu da salı akşamı yayınlanan dizilerin önünü açacak. Artık salı akşamları Star TV’de Benim Hala Umudum Var olacak. O Ses Türkiye’nin gidişiyle 15 reyting boşa çıkacak. Bu büyük bir şans. Umarım Çalıkuşu bu şansı değerlendirebilir. Aksi takdirde projeye yazık oluyor.Gülmek istiyorsanız “Düğün Dernek”e gidinDaha önce Selçuk Aydemir’in yazıp yönettiği Çalgı Çengi’yi izleyenler Aydemir’in sağlam bir kalemi olduğunu bilirler. İşler Güçler’i takip edenler de zekice bir mizah izlemenin tadına vardılar. Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in oyunculuklarına da diyecek söz yok. Son dönemlerde hayatımıza girip, yüzümüzü güldürdüler. İşte bu ekip bu defa Düğün Dernek filmiyle karşımızda… Film, geçen cuma vizyona girdi. Ben de ilk gün izleyenlerdenim. Ekip bu kez iyi niyetli bir beceriksizlik sergiliyor. Finalinde de devam edeceğinin ipucunu veriyor. Bu soğuk havalarda yapılacak en iyi şey sinemaya gitmek. Gülmek, lezzetli oyunculuk performansları izlemek ve çıkarken “Ne kadar güldüm, iyi geldi” demek isterseniz Düğün Dernek’e gitmenizi tavsiye ederim.
Müjde Ar’ı yıllar sonra dizi setlerine döndüren, Berna Laçin, Sinan Tuzcu, Burak Hakkı ve İrem Altuğ’un başrollerini paylaştığı Aşk, Ekmek, Hayaller pazar akşamı Show TV’de görücüye çıktı. 1991 yılında bir doğum sahnesiyle başlayan ve tüm çatışmasını bir erkek çocuk doğurmak üzerine kuran dizinin ilk bölümü, diyaloglarında kullandığı Yeşilçam üslubuyla özellikle sosyal medyada ciddi eleştiri aldı. Öncelikle duruma açıklık getirelim. Aşk, Ekmek, Hayaller, 2010 yılında yayınlanmaya başlayan, Güney Kore yapımı Love, Bread and Dreams dizisinin uyarlaması. Gerçi uyarlamadan bahsetmek zor. Çünkü diyaloglar neredeyse birebir aynı. Sadece bizim versiyonda Ferit ve Reyhan’ın daha önceden sevgili olduğunun altı çiziliyor. Oysa orijinalinde sarhoş olan başkan evin hizmetçisiyle o gece beraber oluyor. Diziyi izlerken Korelilerin Yeşilçam’ı taklit ettiğini düşünmeden edemedim. Belki 1970'li yıllarda bu konu izlenirdi fakat 2013 yılında bu dizinin tutup tutmayacağını tartışabiliriz. Bana kalırsa yanlış zaman, yanlış konu ve yanlış reji olmuş. Oyun cu seçimine diyecek sözüm yok. Zaten kadro oldukça iyi oyunculardan oluşuyor.Muhteşem Yüzyıl gibiydiGelelim dizinin detaylarına… Öncelikle 1991 yılında, zengin bir ailede neden ille de erkek çocuk doğurulması bu kadar önemli, bunu nasıl bir zemine dayandırıyorlar anlamadım. Berna Laçin ve Müjde Ar’ın evdeki sahnelerini izlerken Hürrem ve Mahidevran kavga ediyormuş gibi hissettim. Sanki erkek çocuk doğurunca Leyla, Haseki Sultan olacakmış gibiydi. Kısacası gözümü kapattığımda Muhteşem Yüzyıl'ın ilk sezonunu izlediğimi zannettim. Ama açtığımda karşımda gayet modern bir ev, eğitimli insanlar vardı. Unutmayın, 500 yıl önce erkek evlat sahibi olmak iktidara ortak olmaktı. Peki, Aşk, Ekmek, Hayaller’de bu erkek çocuk meselesi neden bu kadar önemliydi ve Ferit niye durumu hiç umursamadı? Kız çocuğunun insan yerine koyulmamasına girmiyorum bile… Evin hanımı Leyla’nın hizmetçisi Reyhan’a “Bir erkek doğurup yerime geçeceksin değil mi?” demesi bana pes dedirtti. Geçen haftadan beri dilimde tüy bitti. Senaristler zengin aileleri lütfen gözlemlesinler. Gerçeklik duygusunun sıfır olduğu sahnelere imza atıyorlar.Çocuk oyuncu antipatiktiİşin ekmek bölümünde, Reyhan’ın oğlu Uğur’un poğaça kokusunu alarak hırsızlık yapması, sonra da gerçek babasına parasını iade ederken yaptığı konuşma son derece antipatikti. Çocuk oyuncu “Dur şimdi bu sahneyle reyting artırırız” hesabı yapılarak oynatılmıştı. Yönetmen Kemal Uzun’dan daha samimi bir mizansen beklerdim. Kostümüne, sanatına, bazı oyunculuk performaslarına değinmeyeceğim. Çünkü bana kalırsa Aşk, Ekmek, Hayaller’in en büyük sorunu uyarlanmamasıydı. Türkiye’de bir yabancı diziyi yayınlayacaksanız yerelleştirmek zorundasınız. Eğer dizi birebir kopya değil de, uyarlama olsaydı bence durum farklı olabilirdi. Ancak bu haliyle hem iyi oyuncu kadrosuna yazık ediyorlar, hem de izleyiciye… Çünkü dizi Tüm Kişiler’de 2.38 reytingle 26’ncı, AB’de 2.89’la 16’ncı oldu. Aşk, Ekmek, Hayaller izleyicide hayal kırıklığı yarattı.
Şu sıralar dizi sektöründe en çok konuşulan konu Kıvanç Tatlıtuğ’un yeni dizisinde kimlerin oynayacağı… Oyuncu seçimleri halen devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde Okan Yalabık’ın Kurt Seyd’de oynayacağı haberleri çıktı. Ancak daha sonra Yalabık’ın dizide rol almayacağı açıklandı. Mart ayının ilk haftasında Star TV’de ekrana gelecek olan, Kıvanç Tatlıtuğ ve Zeynep Farah Abdullah’ın başrollerini oynayacağı Kurt Seyd dizisinin ilk 6 bölümü Rusya’da çekilecek. Yönetmenliğini Hilal Saral’ın, senaristliğini Ece Yörenç’in yapacağı dizinin en önemli karakterlerinden birine Birkan Sokullu hayat verecek. Sokullu, Küçük Sırlar dizisinin Demir’i olarak hayatımıza girdi. Daha sonra Uçurum’da rol aldı. Bu sezon Fatih dizisinde Şehzade Mustafa’ya hayat veriyordu. Ancak dizinin ömrü 5 bölüm sürdü. Birkan Sokullu, mart ayında Tatlıtuğ’un can dostu olarak ekrana gelecek. Bu arada diziye katılan bir başka oyuncu da Ushan Çakır. Leyla ile Mecnun’dan hatırlasınız Çakır’ı. O da geçtiğimiz sezon 20 Dakika’da oynamıştı. İlk defa 6 bölümü yurt dışında çekilen bir dizimiz olacak. O nedenle bu diziyi çok merak ediyorum. Farah Zeynep Abdullah’ın müthiş bir enerjisi olduğunu düşünüyorum. Tatlıtuğ’la aralarındaki kimyanın tutacağından eminim.Tolga Güleç’e dikkat!Bu cumartesi ekrana gelen Adını Kalbime Yazdım dizisinde Tolga Güleç’in hayat verdiği Halil karakterini izlemeye doyamadım. Halil’in doktor Leyla’ya ilan-ı aşk yaptığı bir sahne vardı ki, Leyla yerine kendimi tebessüm ederken buldum. Aşk sahneleri sadece güzel yazıldığında değil, iyi oynandığında seyirciye geçiyor. Bu sahnede de Tolga Güleç elini taşın altına sokmuş. Jestiyle, ses tonuyla o kadar gerçek oynamış ki, sahneyi ciddi anlamda yükseltmiş. Tolga Güleç’in bu dizide her hafta daha da fark edildiğini görüyorum. Çünkü rol buna uygun. Öyle Bir Geçer Zaman ki’deki Ahmet’in sınırları vardı. Fakat Halil Ağa’nın oyunlarının sınırı yok. Tolga tüm maharetlerini bize gösteriyor. Ben izleyici olarak halimden memnunum. Her hafta değişik ve lezzetli bir oyunculuk performansı izliyorum.Fatih Harbiye Show’a mı geçiyor?Hemen cevabı vereyim, kesin değil. Ancak Koliba Film ve Show TV arasında görüşmeler devam ediyor. Show, diziyi istiyor. Fakat dizinin Fox’la sözleşmesi henüz bitmedi. O nedenle önümüzdeki günlerde durum belli olacaktır. Bana kalırsa, Fatih Harbiye Show TV’ye transfer olacaktır. Belki transfer birkaç hafta sonra gerçekleşir. Show TV, kanal sıralamasında altıncı. O nedenle kesenin ağzını açacak ve ortalamada yükselmek için diziyi alacaktır. Bu doğru bir hamle olur. Adını Kalbime Yazdım cumartesi akşamları AB’de en çok izlenen dizi. Ancak saat 22.00’de ekrana geliyor. Öncesinde ekranda ne yayınlanırsa yayınlansın düşük reyting alıyor. O nedenle Adını Kalbime Yazdım, düşük reytinglerle kanalı devralıp başlayıp 4.20’lere çıkıyor. Bu bir başarı ama önce Fatih Harbiye, ardından Adını Kalbime Yazdım ekrana gelirse Show TV bir anda yükselecektir.
Kanal D’nin yeni dizisi Vicdan çarşamba akşamı görücüye çıktı. Elizi Film’in ilk dizisiydi Vicdan ama benim merakımı en çok cezbeden yıllar sonra Timuçin Esen’i ekrana döndüren iş olmasıydı. O nedenle keyifle oturdum ekranın karşısına… Daha önce de yazmıştım, yıllar önce yaşanan ve hepimizin dimağında yer eden bir kaset skandalının bu dizinin ana malzemesi olduğunu… Tabii ki, Yunus ve Keriman aşkıyla birlikte... Vicdan, Emre’nin (Fırat Altunmeşe), odasına kamera yerleştirmesi ve sevgilisi Müge’yle (Bensu Soral) görüntülerini kaydetmesiyle başladı. Tıpkı Kayıp dizisinde olduğu gibi sonra da 34 saat öncesine gittik. Müge’nin annesi Esma (Devrim Yakut), bize ilk sahnede kardeşi Keriman’ın Samsun’dan İstanbul’a döndüğünü, evini bile kendisinin tutmadığını, bencil olduğunu, büyük aşkı Yunus’un (Timuçin Esen) bile umurunda olmadığı bilgisini verdi. Keriman ve Yunus aşkına daha sonra Müge’nin Emre’yle sohbetiyle şahit olduk. Dizide bol bol Orhan Gencebay ve Mehmet Erdem dinledik. Müziklerde Alper Atakan, Mehmet Erdem ve Korhan Erol imzası var. Yalnız sağlam bir imza atmışlar. Çünkü dizinin ilk bölümünde yoğun bir müzik kullanımı vardı. Vicdan’ın kalabalık bir oyuncu kadrosu var. İlk bölümde hepsini tanımak zaman aldı. Dizinin ana başrol oyuncularını ancak 20 dakika sonra gördük. Çok riskli bir yol denemiş Vicdan. Yan kast o kadar öne çıkmış ki, başrol oyuncuları ilk bölümde geri planda kalmış. Öyle ki, beş sahne bile görünmediler.Diyaloglar gerçekçiydiİlk bölümde Müge’nin Emre’nin tuzağına düşüşünü, Hande ve Müge’nin ailesine yalan söyleyişini, Yılmaz’ın Keriman’a âşık olduğunu, Ati’nin sapık olduğunu, İbo’nun onu öldüresiye dövdüğünü, Faruk’la Yılmaz’ın ortak olduğunu, Faruk’la İclal’in aşk yaşadığını, İbo’ya gözümüze plakası sokulan bir arabanın çarptığını, Yunus’un nişanlısı Elif’le mutsuz olduğunu ve Elif’in abisine mavrasını, Keriman’ın galiba bir çocuğu olduğunu, arkadaşının kocasının ona âşık olduğunu izledik. Ama asıl hikâyeye giremedik. Yunus ve Keriman aşkından bahsediyorum. Bu da izleyiciyi yer yer ekrandan uzaklaştırdı. Çünkü tanıtımlarında bize Yunus ve Keriman’ı izleyeceğimiz vaat edilmişti. Yine de senarist Murat Taşkent’in eline sağlık. Çünkü diyaloglar çok gerçekti. Dizinin yönetmeni Feride Kaytan ve ikinci yönetmeni Nezaket Coşkun Sevinç, bize gerçek bir dünya kurmuşlar. Özellikle mahalle hayatını çok iyi yansıttıklarını düşünüyorum.AB’de üçüncü olduGelelim oyunculuklara… Ahu Türkpençe’yi çok az gördüğümüz için onu pas geçiyorum. Timuçin Esen’i izlemeyi özledim. Ekranda gördüğüm için de mutluyum. Ama her Keriman’ın adını duyduğunda ergen sesine geçişi beni biraz rahatsız etti. Bensu Soral, ekrana çok yakışıyor. Çok genç ve kat edecek çok yolu var. Ama iddia ediyorum, geleceğin jönfisi Bensu olacak. Devrim Yakut’u izlemeye doyamadım. Celil Nalçakan ve Evrim Alasya’yı hem ekranda hem de sahnede izlemiş biri olarak eminim ilerleyen bölümlerde bize çok lezzetli bir performans sergileyecekler. Yılmaz Gruda yine şahaneydi. Hakan Karsak’ın deli fişek halleri iyiydi. Kast direktörü Mine Güler’i yıllardır tanırım ve takip ederim. Gerçekten lezzetli oyunculuklar izleyeceğimiz bir oyuncu seçimi yapmış. Kısaca, Vicdan ilk bölümüyle bize çok şey anlatmaya çalışan ama ana aksını kaçıran bir iş olmuş. Ama rejisinden oyunculuklarına, müziklerinden color correction’ına ekranda kaliteli bir iş izledik. Vicdan, Tüm Kişiler’de 3.64 reytingle 18’inci, AB’de 5.51’le 3’üncü oldu. O nedenle ikinci bölümden itibaren ana hikâyeye girmezlerse seyirci kaybederler. Ama hızlı bir girişle reytingini yavaş yavaş yükseltebilir.
Aslında bugün size Vicdan dizisini anlatacaktım ama ertesi gün başlayan Firuze için söyleyecek o kadar çok sözüm var ki, Vicdan’ı yarına bıraktım. Pazar günü detaylı bir Vicdan yazısı okuyabilirsiniz. Gelelim, Show TV’nin bu sezon başlayan en iddialı işi olarak lanse edilen, her yerde billboardları ve tanımları bulunan, benim de çok merak ettiğim Firuze’ye… Boyut Film’in yapımcılığını üstlendiği dizinin başrolünde Ceren Hindistan, Fırat Çelik, Haluk Piyes ve Ceyda Ateş var. Başrol oyuncumuz Firuze (Ceren Hindistan) bir restoranda aşçı yamağı ve hem ailesine hem de hasta kardeşi Gamze’ye bakıyor. Oğuz (Fırat Çelik), 15 yıl Fransa’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye dönmüş ve zengin ailesinin şirketinin başına geçmeyi planlıyor. Demir (Haluk Piyes), Oğuz’un şoförü ve annesi o evin kâhyası, Suzan (Ceyda Ateş), Oğuz’la evlenmeye çalışan sevgilisi. Fakat dizinin karakter motivasyonlarında öyle sorunlar var ki, ilk bölümde hiçbir karakterin gerçekliğine inanamadım. Ne zengin tarafındaki karakterler gerçekti, ne de fakir tarafındaki… Dizi karton karakterlerle doluydu.Senaristler zenginleri gözlemlemeliAydın Üredi, İdil Kuzuoğlu ve Peri Oruç’un birlikte kaleme aldığı senaryoya söyleyecek çok sözüm var. 140 dakikalık ilk bölümde her şey o kadar hızlı yaşandı ki, Firuze’nin acısına, Oğuz’un hayatına, Demir’in aşkına inanamadık. Fakat en büyük sorun diyaloglardaydı. Firuze’nin annesinin yatağa altınları serip “Bunları televizyonda gördüğümüzde farklıydı ama burada başka görünüyor” demesi, Oğuz’un kuzeninin restoranda garson kıza “Dön bakalım, aslında manken olacak kızmışsın ama garson olmuşsun. Acaba bizimle mi takılsan kısa yoldan manken olursun” diye aşağılamasını izlerken küçük dilimi yutacaktım. Senaristlerin acilen zengin aileleri gözlemlemelerini öneririm. Çünkü zengin insanlar bir restoranda sunumu beğenmezlerse garsonla muhatap olmaz, müdüre şikâyet ederler. Dizilerde sürekli altı çizilen zengin insanlar kötüdür vurgusu da sıkmaya başladı. Dizinin alt metninde sürekli kadının aşağılanıp erkeğin yüceltilmesi de rahatsız ediciydi. Suzan’ın sevgilisi Oğuz başka bir kadınla yakalanınca annesinin “Onunla evlenmek için susmalısın” demesi, Oğuz’un babası “Her gün başka bir kızla geziyor” dediğinde annesinin “Oğluma yakışır, erkektir yapar” repliği tuhaftı. “Kadındır vezir eder, kadındır rezil eder” diyaloğunun gözümüze sokulmasına girmiyorum bile…Reyting sıralamasında otuzuncu olduSenaryonun bir kimliğe oturamaması oyuncuları da etkilemiş olacak ki, hepsinin yorumunda sorun vardı. Oğuz’un hastanede Gamze’nin ameliyatı iyi geçti diye neredeyse dans ederek yürümesi anlaşılır değildi. Hadi senaryo tuhaf, yönetmen Cemal Şan oyuncuyu neden uyarmadı. Fırat Çelik ve Haluk Piyes Fransa ve Almanya’dan gelen oyuncular. O nedenle aksanları var. Dizide Çelik’in karakteri Fransa’dan geldiği için aksanını anladık. Ama dizinin geneli bana bir Fransız, bir Alman, bir Türk buluşmuşlar ve dizi yapmışlar fıkrası gibi geldi. DAHA İYİ ŞEYLER YAZMAK İSTERDİM. Üstelik Kurtlar Vadisi’nin karşısında perşembe bir kadın dramasına ihtiyaç duyduğumuzu sürekli dile getiriyorum. Ama seyirci de benim gibi hikâyeye girememiş olacak ki, Firuze Tüm Kişiler’de 2.30 reytingle 30’uncu, AB’de 2.18’le 26’ıncı oldu. Demek ki, iki güzel kız bulalım, karşısına iki yakışıklı oyuncu koyalım demekle olmuyor bu işler. Elinizde gerçekten iyi bir senaryo olacak. Artık kabul edin, bu sene star oyuncu değil, senaryo…
Dizi sektöründe klişeler bitmez. Zaten izlediğimiz yapımlarda yeteri kadar klişelere teslim olmuş durumdayız. Fakat bir de bu sezon yeni başlayan dizilerin çoğu beklenen etkiyi göstermeyince sektörde herkesin diline pelesenk olan bir cümleyi çok sık duyar oldum: “İlk bölümün günahı olmaz.” Peki, neden olmaz? Yapımcıya sorsan, “Kanalla anlaştık, oyuncu seçimini bitirdik, çekimlere başladık. Aslında 2 ay sonra yayına girecektik ama kanal hemen istedi. Her şey çok hızlı oldu” der. Oyuncu senaryoyu gece aldım, sabah setteydim. Karaktere tam alışamamıştım. İlerleyen bölümlerde oturacak” der. İyi de neden her şey bu kadar özensiz ilerliyor? İzleyicinin bakıp “Ben bu diziyi izlerim” diyeceği bölüm değil mi ilk bölüm? Aslında en büyük özenin ilk bölüme gösterilmesi gerekiyor. Dünyada bu bir sisteme oturtulmuş. Yapımcı, yönetmen, oyuncu hikâyenin nereye gideceğini zaten biliyor. Dizinin önce 6’ncı bölümü çekiliyor. Herkes rolüne alışıyor, daha sonra ilk bölüm çekiliyor. Böylece Türkiye’de ilk bölümde gözümüze bakan hataları Amerikan dizilerinde görmüyoruz. Senaryo, mekân, kostüm, oyunculuk oturmuş oluyor. Bunu neden Türkiye’de yapamıyoruz? Sektörde bu yazıyı okuyan kanal yöneticileri ve yapımcıların “Oya, hayal kuruyorsun. Amerika’da bir dizinin 13 bölümü çekiliyor. Sonra kanala satılıyor. Türkiye’de bunu yapmak mümkün değil” dediğini duyar gibiyim. Doğru! Çünkü burada bir dizi tutmazsa kısa sürede yayından kaldırılıyor. Ama bunu yapmak mümkün. Sonuçta bir dizi en az 5 bölüm yayınlanıyor. Öyleyse önce dördüncü bölüm çekilebilir. Sonra ilk bölüm çekilir. Böylece ilk bölüm günahsız doğar. Sektöre de bir kalite gelir.Çelik’in kült filmi Olağan ŞüphelilerBu akşam Fırat Çelik, Ceren Hindistan, Haluk Piyes ve Ceyda Ateş’in başrollerini oynadığı Firuze dizisi görücüye çıkacak. Dizinin detaylarını cumartesi yazacağım. Ama bugün salı akşamı düzenlenenThe Cult Film Club partisinden bahsedeceğim. Her yıl bir oyuncuyla düzenlenen partinin bu yıl ki sahibi Fırat Çelik’ti ve onun kült filmi de Olağan Şüpheliler’di. Garaj İstanbul’daki partinin dekoru filme uygun düzenlemişti. Çelik’in müzisyenler, gazeteciler ve dizi sektöründen arkadaşlarının katıldığı partide tabii ki yine dizileri konuştuk. Herkesin ortak fikri bu sezonun zorluğuydu. Ne yazık ki, bu sezon dizi tutturmak çok zor. Partide eğlendik ama sektör çalışanlarının yüzünde bu sezonun kaygan zemininin şüphesi hâkimdi.